353.Bölüm - Küçük Kız

avatar
6164 19

Kara Büyücü - 353.Bölüm - Küçük Kız


İki saat boyunca birçok adamın düşüp kalkışını izleyen Paul sıkıldığını söyleyebilirdi. O anda hissettiği şeyin bu katılımcıların birisinde olmadığını anlayabilmişti. Başka birinde olmalıydı. Başka bir yerdeydi.

 

İki saatte Yuan dahil birkaç kişi tekniği kullanabilir bir hâle gelirken bazıları da hafif anlayışlar kazandıkları için kalma şansı kazanmışlardı. En sonunda, katılan kişilerin arasından yalnızca 40 kişi kalmıştı.

 

Başını salladıktan sonra bir kez daha çembere ilerleyen asker lideri kalan 40 kişiye bakmıştı. Yanına alması gereken minimum miktar 20 kişiydi. Bu nedenle bu 40 kişiden de elemeler yapması gerekeceğini biliyordu. Ama eleme yolunu çoktan seçmişti ve başka bir amacı da vardı.

 

Paul’ün bu iki saat boyunca sıkıldığını kolayca anlamıştı. Yüzünü saklayan bir maske olsa da davranışları o anda sıkıldığını belli ediyordu ve onun rahatsız olması liderin istemediği bir şeydi. Bu nedenle son kısmı farklı yapacaktı.

 

“Şimdi, kalan 40 kişi dışarı çıksınlar. Kabileden birisi bana onların isimlerinin yazdığı bir liste hazırlayın. Son kısım direkt dövüş olacak. Herkes bir kez dövüşecek ve kazanan krallığa katılma hakkı kazanacak.”

 

40 adamın gözleri heyecanla parlarken Paul koluyla desteklediği başını yavaşça kaldırmıştı. Onun bu tepkisini gören lider içten içe planının işe yaradığını düşünüp mutlu olurken Paul gözlerini çemberi çeviren kalabalıkta gezdirmişti.

 

Hissedebiliyordu… Aradığı şeyin ona yaklaştığını hissedebiliyordu. Yavaştı ancak buraya doğru geliyordu. Bunu fark ettiğinde hafifçe gülümsedi. Görünüşe göre karşı tarafı hisseden tek kişi o değildi.

 

--

 

“A-Amelia… Bizi fark edecekler… Geri dönmeliyiz.”

 

Esmer tenli kız önünde duran küçük kızın üzerindeki bol kıyafeti çekiştirirken bir yandan da kısık bir sesle konuşuyordu. O anda seçimlerin getirdiği heyecan yüzünden kabileden kimse onları fark etmemiş olsa bile en sonunda fark edileceklerdi.

 

Amelia isimli kız o anda parlak turuncu renkli gözlerini kalabalığa dikmişti. Ufak boyuyla kalabalığın ardında ne olduğunu görmesi imkansızdı ama orada bir şey olduğunu hissedebiliyordu. Onu çağıran bir şey oradaydı. Oraya gitmeliydi.

 

“Lea, geri dön.”

 

“Ah? Dur… Amelia-”

 

“Geri dön.”

 

Lea isimli kız sözünü bitiremeden önce Amelia bir kez daha konuşmuştu. Aynı anda, Lea isimli kızın siyah gözleri soluklaşmış ve arkasını dönerek oradan uzaklaşmıştı. Dış kabiledeki evine doğru ilerliyordu.

 

“Ne olursa olsun… Oraya girmek zorundayım.”

 

Dişlerini sıkan Amelia kirli sargılarla kaplı ufak elini bir süre izledikten sonra hızla kalabalığın içine fırladı. O anda kalabalığın içinde olsa da ufak boyu yüzünden fark edilmiyordu ve başkalarına fazla uzun süre rahatsızlık vermeden ilerlediğinden emin oluyordu.

 

Eğer fark edilirse hedefine ulaşamadan önce iyi bir dayak yiyeceğinden emindi.

 

--

 

“Yuan Tebel ve… Kara Çelik? Her neyse, sahaya çıkın!”

 

Lider deri kağıdın üzerindeki isimleri okuduktan sonra kırmızı kıyafetlerinin içerisindeki Yuan ile siyah tenli Kara Çelik çemberin içine girmişlerdi. O anda elinde normal demirden yapılmış bir kılıç olan Yuan oldukça ciddi görünse de aslında epey rahattı.

 

Kara Çelik onun en iyi yardakçısıydı ve onunla dövüşürken karşı taraf ona hiçbir şey yapamazdı. Kara Çelik de bunun farkındaydı ve bunun için ona yardım edecek ve Yuan’ın asker liderinin gözlerindeki önemini artırmaya çalışacaktı.

 

Elbette, Kara Çelik direkt olarak savaştan çekilemezdi. Bu ters etkiye sebep olur ve asker liderinin Yuan’ı kazanmak için astlarının üzerindeki yetkisini kullanan biri olarak görmesini sağlayabilirdi. Bunun yerine Kara Çelik gerçekten tüm gücüyle dövüşecek ve Yuan’ın sinyalini aldığında direkt olarak ‘yenilecekti’.

 

İkisi arasındaki savaş başladığında etraftaki kabile üyeleri heyecanla izlemeye başlamış ve askerlerin arasından birkaçı bile dikkat vermeye başlamışlardı. Yuan az önce öğrendiği ayak tekniğini çoktan uygulamaya koymuştu ve kılıç tekniği de bu küçük kabile için iyi bir tanesi sayılırdı.

 

Kara Çelik ve Yuan’ın savaşı devam ettikçe lider Yuan hakkında birkaç artıyı keşfetmişti. Görünüşe göre bu ufak kabilede en azından bir yetenekli kişi vardı.

 

Aynı anda, Paul dövüşü izliyormuş gibi görünse de aslında gözleri kapalı bir şekilde bekliyordu. Birazdan, yalnızca birkaç saniye içerisinde beklediği kişi ona gelecekti.

 

“Aaahhh!”

 

Kara Çelik ‘acılı’ bir çığlık attığından emin olurken yere yığılıp düştüğünde Yuan yüzünde gururlu bir ifadeyle ona bakmıştı. Sonrasında, başını kaldırıp etrafındaki kalabalığa baktığında tüm heyecanını kaçıran bir manzarayı görmüştü.

 

Hiç kimsenin gözleri onun üzerinde değildi ve hiçbiri tezahürat etmiyordu. Bunun yerine, nedense onun arkasındaki bir yere bakıyor gibi görünüyorlardı.

 

Merakına kapılıp arkasını dönen Yuan o anda çuval gibi bir kıyafetin içerisindeki ufak bir kızın düştüğü yerden kalkıp yavaş bir şekilde koşarak askerlerin olduğu kısma ilerlediğini görebiliyordu.

 

“Sen!”

 

Kızın konik şapkasından kim olduğunu anlayan Yuan’ın gözlerinde öfke ve korku belirmişti. Eğer askerlerin lideri bu kızı görürse o zaman kabilesi tehlike altında olabilirdi. Onu durdurmalıydı!

 

“Ah!”

 

“Durdurun onu!”

 

“Küçük orospu!”

 

Aynı anda diğer kabile üyeleri de kendilerine gelirlerken koşmaya başlasalar da en sonunda kız Paul’ün bacaklarına ulaştığı için hepsi durmak zorunda kalmıştı. Asker lideri kızı hemen ittirmek istemiş ancak Paul elini kaldırarak ona engel olmuştu.

 

O anda bacağına sarılan ufak kız başını kaldırıp ona baktığında Paul onun parlak turuncu gözlerini görebilmişti. Göz bebekleri yerine ufak güneş simgelerine sahip olan kızın gözleri gerçekten çok güzeldi.

 

“Efendim! İzin verin o şeytan tohumunu hemen infaz edeyim!”

 

Yuan doğrucu bir şekilde ileri çıkıp kılıcını çekerken kabiledeki diğerleri de başlarını sallamışlardı. Aynı anda, Paul’ün yanındaki asker lideri de kaşlarını çatmıştı.

 

Çölde batıl inançlar yaygındı ve krallıklar bile bunlardan kurtulamıyorlardı. Kızın garip gözleri ona bile içten içe bir korku veriyordu ve Paul onu durdurmasaydı kızı çoktan öldürmüş olacaktı.

 

“Şeytan? Bu kızın neresi şeytan?”

 

Paul başını kaldırıp Yuan’a sorduğunda soğuk sesi kabile üyelerinin kalbini titretmişti. Yuan’ın yüzü istemsizce biraz solsa da en sonunda bunun bir test olduğunu düşünmüş ve dik durarak konuşmaya devam etmişti.

 

“Efendim, bu kız bir gün çölde belirdi ve dış kabileden bir aile onu evine aldı. Bundan on gün sonra o aile bir canavarın saldırısı yüzünden hayatını kaybetti. Ondan sonra bir başka aile onu aldı ve bir başka aile daha hayatını kaybetti.”

 

“Daha sonrasında iç kabileden birisi ona acıyıp evine aldı ama nadir bir canavar iç kabileye dalıp o kişiyi de öldürdü! O şeytan kızın etrafına getirdiği uğursuzluk karşı konulamaz bir derecede! İzin verin bu dünyayı ondan kurtarayım!”

 

Yuan devam ederken Paul onun dediklerini herhangi bir şekilde umursamamıştı. Bu ‘uğursuzluk’ konusunun asıl nedenini çoktan anlamıştı ve kolayca açıklayabilirdi. Ama bu küçük kıza oldukça yakın hissediyordu ve Yuan’ın sözleri onu öfkelendirmişti.

 

“Efendim, yalnızca şu gözlerine bakın. O gözler sabahları turuncu olsalar da bazen rastgele mor renge geçiyorlar ve geceleri sürekli mor renkteler. Bir insan öyle gözlere sahip olamaz! Lütfen-”

 

“Hahaha…”

 

Yuan sözünü bitiremeden önce Paul yüksek bir sesle kahkaha atarak onun sözünü kesmişti. Şimdi, Yuan onu gerçekten sinirlendirmişti.

 

“Gözleri yüzünden onu bir şeytan mı sayıyorsun yani? Sırf onu evlat edinen kişiler öldüğü için? Tebel Kabilesinin genç efendisi, çok kalın kafalısın. Normal bir küçük kızla bir şeytanı bile ayıramıyor musun?”

 

Paul’ün alaycı sözleri yankılanırken Yuan’ın yüzü iyice kızarmıştı. O tam sözlerine devam edeceği anda, Paul’den yayılan anormal bir öldürme niyeti etrafı sarmış ve korkudan donmasına neden olmuştu. Yalnızca o değil, o anda orada bulunan herkes donakalmıştı.

 

“Yuan Tebel, gerçek bir şeytanın nasıl göründüğünü bilmek ister misin?”

 

Paul’ün siyah eldivenle kaplı eli maskesine ilerlediğinde etrafındaki herkes onu izliyordu. Maske çıkıp da kızıl yıldız işaretine sahip kan kızılı gözler ortaya çıktığında, Yuan az önce söylediği her sözün kalbine vuran bir çekiç olduğunu hissetmişti.

 

Ona daha fazla önem vermeyen Paul gözlerini yavaşça hâlâ dizine sarılan küçük kıza çevirdi. O anda gözlerindeki soğukluk çekilmiş ve Paul’ün oldukça az kişiye gösterdiği sıcak bir ifade belirmişti. Aynı anda, yaydığı tüm öldürme niyeti hiç ortaya çıkmamışçasına ortadan kaybolmuştu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44223 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr