360.Bölüm - İpucu

avatar
6595 22

Kara Büyücü - 360.Bölüm - İpucu


Pura Kıtasının yasaklı bölgelerinden birisi olan Ölümün Üç Basamağı üzerine kurulmuş Kan Kızılı Saray’ın Ana Saray’ının içinde, kızıl renkli bir tahtta oturan Paul o sırada elindeki bir çeşit kıyafeti Kutsal Karanlık Düzen Çemberi ile işliyordu. Mavi renkli bu kıyafet hoş görünüyor olsa da asıl var olma amacı bir zırh olmaktı.

 

Paul işine dikkatle odaklanmışken Grim tahtın hemen yanında ayakta duruyordu. Wulian ise onun omzundaydı. İkisi epey kavga etseler de Paul’ü rahatsız etmemeleri gerektiğini biliyorlardı. Bu nedenle böyle anlarda Wulian Grim’in omzuna konuyordu.

 

Paul elindeki kıyafeti tamamladıktan sonra basit bir şekilde sarayın ortak deposuna fırlattı. Saraya gelişinin üzerinden iki hafta kadar geçmişti ve öğrenciler için birçok hazine oluşturmuştu. Yeni öğrenciler saraya alınmışlardı ve o anda saray biraz dolu sayılabilirdi.

 

Paul o anda sarayın iki önemli şeye sahip olmadığını biliyordu. Bunlardan ilki, koruyucu bir varlıktı. Elbette, kendisi ve Grim-Wulian-İnfirmi üçlüsü sayılmıyordu. Onlar zaten sarayın üyeleriydi.

 

Aslında bunu çözebilecek bir yöntem bulmuştu. Ancak bunun için beklemesi gerekiyordu. Simon’ın istediği bir şeyi gidip getirmesi gerekiyordu. Bir hafta kadar önce Simon vücudunu yapılandırmayı bitirmiş ve Paul’ün emriyle saraydan ayrılmıştı.

 

İkinci eksik ise bir Kutsal Alan’ın eksikliğiydi. Öğrencilerin özel fırsatlarla çalışmaları için kullanılabilecek bir kutsal alan okul için gerekliydi ve o anda böyle bir yere ihtiyacı vardı.

 

Yaradan Yetiştirme Zindanını kullanmayı düşünmüş olsa da o anda Zindanın içinde neler olduğunu bilmediğinden bunu yapamazdı. Tüm zindan içinde testlerin bulunduğu bir yere dönüşmüştü ve tehlikeli olabilirdi.

 

“Bu cidden sıkıntı.”

 

Pura Kıtasında iyi bir mana yoğunluğuna sahip bir bölge bulmak kolay sayılmazdı. Aralarından iyi bir tane bulmayı geç bir tanesinin varlığını keşfetmek bile epey zordu. Bu nedenle yapabileceği tek şey yakınlardaki okulları bulup onların kutsal alanlarını ele geçirmekti. Basitçe, okulları yok etmesi gerekiyordu.

 

Ancak iyi bir kutsal alana sahip bir okul bilmiyordu. Bu nedenle bu seçenekten emin değildi.

 

“Tak tak tak.”

 

Birden taht odasına açılan kapı çalınmış ve beyaz maskesini takan Semia taht odasına girmişti. Bir süre ilerledikten sonra Paul’ün önünde tek dizinin önüne çöken Semia saygılı görünüyordu.

 

“Ayağa kalk. Sorduğum konu hakkında bilgi toplayabildin mi?”

 

Paul Semia’yı da bir göreve göndermişti. Onun görevi bu Kutsal Alan sıkıntısını çözebilirdi ve muhtemel bir düşmanı ortadan kaldırmak için de gerekliydi.

 

Semia ayaklandıktan sonra ellerini uzatmış ve evren yüzüğünden kınının içerisindeki bir kılıcı ve bir kağıt parçasını çıkarmıştı. Uzun kılıcın kınının üzerinde, yazıtlar bulunuyordu.

 

“Gök Alevi Ocağı hakkında bulabildiğim kadar bilgi buldum. Pura Kıtasında, Gök Alevi Ocağı en yüksek seviye güçlerden birisi sayılıyor. Tarafsız bir güç olsa da Karanlık ve Işık tarafı bu birliğe epey önem veriyorlar. Hazine üretme konusundaki yetenekleri aşırı yüksek bir seviyede.”

 

Paul ruh gücüyle Semia’nın elindeki kılıcı ve kağıdı eline almıştı. Kağıdı o anlığına bir köşeye koyduktan sonra kılıcı eline almış ve incelemeye başlamıştı.

 

Kılıcın kını üzerindeki yazıtlar oldukça detaylıydı ve karmaşıktı. Yazıtların anlamı…

 

“Yalnızca tek bir kişinin kullanması için mi?”

 

“Aynen öyle.”

 

Semia ona cevap vermiş ve açıklamaya devam etmişti.

 

“Görünüşe göre bu kılıç krallıkları dolaşan gezgin bir demirci tarafından ödül olarak verilmiş. Kral demirciye bir süreliğine mineral, kalacak yer, yemek ve kadın desteği sağladığı için demirci Kral için bir kılıç yapmış ve kınına kılıcı yalnızca onun çekebilmesi için bir yazıt bırakmış.”

 

“Oh? Sen bunu nasıl ele geçirdin?”

 

“Krallıkta böyle bir şeyin olduğunu öğrendiğimde direkt olarak saraya doğru uçtum ve dış tarafı dondurdum. Sonra direkt kılıcı aldım. Kral beni engellemeye çalıştığı için ona da birkaç buz çivisi fırlattım ama öldü mü hayatta mı emin değilim.”

 

Semia’nın sözlerini dinledikten sonra başını sallayan Paul elindeki kılıcın üzerine tek parmağını yakınlaştırmıştı. Yazıtların üzerine parmağını koyduktan sonra ise bir miktar enerjisini aktarmış ve yazıtları parçalamıştı.

 

Kutsal Karanlık Düzen Çemberinin işleyişini ezberlemeye başlamıştı ve yazıt karmaşık olsa da belirli eksiklere sahipti. Bu nedenle çemberi çağırmadan bile yazıtı kırabiliyordu.

 

Yazıt kırıldıktan sonra Semia’nın şaşırmış bakışları altında kılıcı kınından çeken Paul gümüş kabzalı kılıcın altın renkli bir bıçağa sahip olduğunu görmüştü. Bıçağın üzerinde onlarca yazıt yazılmıştı ve bu yazıtlardan alev manası sızıyordu. Yazıtların gücü salındığında Büyük Usta derecesindeki bir savaşçı veya büyücü kolayca yakılabilirdi.

 

“Cidden iyi bir kılıç.”

 

Paul yalnızca yazıtların değil, kılıcın da iyi yapıldığını fark etmişti. Kılıç tek bir metalden dövülmemişti ve birkaç metalin karışımından oluşuyordu. Ağırlığı oldukça iyiydi ve sağlamlığı da iyi bir seviyedeydi. Paul’ün kullandığı Bin Şeytan Kılıcı ve Keln ile karşılaştırılamayacak olsa bile en azından Paul’ün elinde kırılmayacak bir kılıçtı. Paul’ün önceden kullandığı kılıçlar onun saldırılarının yoğunluğu yüzünden direkt olarak parçalanmışlardı.

 

“Mm.”

 

Paul yavaşça tahtından kalktı ve kılıcı birkaç kez havada savurdu. Etrafa zarar vermek istemediğinden kılıcın üzerindeki yazıtları harekete geçirmese de kılıç havada savrulurken etrafa istemsizce bir baskı yayıyordu.

 

“Birkaç dakika bekle, Semia.”

 

Paul bir kez daha tahta oturmuş ve Kutsal Karanlık Düzen Çemberini çağırmıştı. Sonrasında, kılıcın kabzasına kendi yazıtlarını yazmaya başlamıştı. Yazıtlar bittiğinde ise ortada kalmış olan çember bir bölgeye üç çubuktan oluşan girdap şeklini çizmiş ve işini bitirmişti.

 

“Bu kılıcı Simon’a ver. Kılıcı en iyi kullanabilecek kişi o.”

 

“Anlaşıldı.”

 

Semia eline doğru süzülen kılıcı aldıktan sonra hafifçe eğilmiş ve konuşmuştu. Sonrasında ise Paul az önce yana koyduğu kağıdı almıştı. Aynı anda Semia bir kez daha söze girmişti.

 

“Krallıktaki demirci kılıcın yanında Gök Alevi Ocağına ulaşabilmek için ocağa bağlı kişilerin isimlerinin ve yaşadıkları yerlerin yazılı olduğu bir liste bırakmıştı. İşe yarayacağını düşündüğüm için onu da aldım.”

 

“İyi iş.”

 

Paul hafifçe gülümserken isimlerin ve yerlerin yazdığı listeyi okumaya başladı. Listede o kadar fazla isim yazmasa da Gök Alevi Ocağı denen o yeri bulmasına yardım edecek her ipucu iyi bir ipucuydu.

 

“Ayrılabilirsin. Simon geri geldikten sonra beni bulmasını söyle. Buradaki son işimi bitirdikten sonra bir kez daha ayrılacağım.”

 

“Anlaşıldı.”

 

Semia kılıçla birlikte ana saraydan ayrılırken Paul bir kez daha tahtın arka kısmına doğru yaslanmıştı. Sonrasında ise gözlerini kapamış ve rahatlamaya başlamıştı. Uzun bir süredir bir şeyler çalmadığını hisseden Paul flütünü çıkardı ve ağzına yaklaştırdı.

 

O müzik çalmaya başlarken flütün sesi uzağa yayılmış ve dış saraydaki öğrenciler tarafından dahi duyulmuştu. O anda meditasyon yapan öğrenciler gelişim seviyelerinin daha hızlı yükseldiğini hissedebiliyorlardı. Tekniklerine çalışanlar kavrayışlarının arttıklarını fark etmişlerdi.

 

Paul’ün müziği yalnızca iki dakika kadar sürse de dış saray öğrencilerine epey yardımcı olmuş ve Saray Liderinin müziğinin inanılmaz etkileri öğrenciler arasında yayılmaya başlamıştı.

 

--

 

“Öhö!”

 

Kan Kızılı Saray’dan uzak bir yerde, etrafı formasyonlarla kaplı güvenli bir odanın içerisinde yaşlıca bir kadın sertçe öksürmüş ve bir ağız dolusu kan kusmuştu.

 

“Yaşlı Kâhin!”

 

Bir anda birçok orta yaşlı ve genç kişi kadının yanına gelmiş ve ona destek olmuşlardı. Onlar bu yaşlı kâhinin günlük işlerinde ona yardım etmek için görevlendirilmiş öğrencilerdi ve ilk kez onu böyle bir durumda görüyorlardı. Bir tanesi çoktan üst seviye kıdemlilere haber vermişti.

 

Birkaç saniye içerisinde, bir ışık huzmesi odaya girmiş ve 160’lık kısa bir adamın figürü belli olmuştu. Gür ve uzun kahverengi bir sakala sahip bu adam kahverengi gözlere sahipti ve üzerindeki beyaz kıyafetler özel olarak yapılmışlardı. Etrafa bir uzmanın aurasını yayıyordu. Elinde bir iksir şişesi vardı.

 

“Yaşlı Kâhin, ne oldu? Durun, bu ilaç-”

 

“Kaybol!”

 

Adam kâhine elindeki ilaçla endişeli bir şekilde yaklaşırken yaşlı kadın bağırmış ve ruh gücüyle yakınındaki herkesi geriye fırlatmıştı. Kadının gözlerinde o anda korku, endişe ve delirmişlik dolu bir ışık vardı.

 

“Felaket! Hayır, Kıyamet! Binlerce yıllık efsanemiz… Atalarımın sürekli olarak koruduğu bu efsane… Benim devrimde mi son bulacak? Ah…”

 

Yaşlı Kâhin’in sözlerinden kötü bir şeylerin olacağını anlayan adam kaşlarını çatarken bir kez daha ona yaklaşmaya çalışsa da Kâhin onu geride tutmuştu. Sonrasında ise kâhin bağırmaya devam etmişti.

 

“Git! Git ve tüm dışarıdaki öğrencileri geri çağır! Tüm korunma formasyonlarını çalıştır ve tüm kıdemlileri silahlandır! Bu… Bu son şansımız. Ben önceden gideceğim. Bu efsanenin bitişini görmeyi istemiyorum. Biraz erkenden gitmek… Daha iyi bir seçenek.”

 

Sonrasında, kâhinin vücudu sert bir sesle odanın zeminine düşmüş ve içeride kalan öğrenciler ile adamın gözleri onun ölü vücudunda kalmıştı. O anda hepsinin zihnindeki soru kâhinin nasıl bir gelecek gördüğüydü.

 

Nasıl bir gelecek onu kendi ruhunu parçalamaya itecek kadar umutsuzluğa düşürmüştü? Onların Gök Alevi Ocağının geleceği ne kadar karanlıktı?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr