Siyah maskeli bir figür, iki eliyle başının üzerinde zar zor taşıdığı devasa siyah renkli bir kayayla birlikte dış sarayın üzerinden uçarak ana saraya ilerlerken tüm öğrenciler onun İlk Kıdemli Simon olduğunu anlayabilmişlerdi. Cehennem Grubundan birçok öğrenci Simon’ın neden böyle bir kayayla geri döndüğünü anlayamamıştı.
Aslında Simon bile bundan emin değildi. Bildiği tek şey Paul’ün birden girdiği mağaraya dönüp önceden onun çıkmasını önleyen kayayı geri getirmesini istemesiydi. Sırf bunun için uzun zaman sonra Yaradan Yetiştirme Zindanından çıkmış dostu olan beyaz kurdu ana sarayda bırakması gerekmişti.
Ana sarayın dış kısmına inen Simon hızlı bir şekilde ilerlemeye devam etti. Bunun nedeni Paul’ün emrini hızlı yerine getirmek istemesi veya kurt ile hızlıca buluşmak istemesi değildi. Bu lanet kaya o anki güçlü fiziğine ve destek için kullandığı ruh gücüne rağmen anormal bir ağırlığa sahipti. Uzun bir süre daha taşımaya devam edebileceğini sanmıyordu.
Paul’ün taht odasının açık kapısından devasa kayayla birlikte giren Simon kayayı yere bıraktıktan sonra derin nefesler almaya başlamıştı. Tahtta oturan Paul ise onun bu hâlini bir süre izledikten sonra son yaptığı ilaçlardan birini onun üzerine serpmiş ve yorgunluğunun geçmesini sağlamıştı.
Simon vücudunun yavaşça iyileştiğini fark edince derince bir nefes almış ve oturduğu yerden kalkmıştı.
“Artık gidebilir miyim?”
“Gidebilirsin. Ah, Semia’yı da gör. Sana vermesi gereken bir şey var.”
Simon rahat bir şekilde taht odasından ayrılırken Paul anında tahttan kalkmış ve büyük kayaya yaklaşmıştı. Aynı zamanda Amelia da onun yanına gelmişti.
Kaya yaklaşık beş metrekarelik bir alan kaplıyordu ve garip bir cevherden ‘yapılmıştı’. Paul bu kayanın doğal oluşmadığını anlayabiliyordu. Birisi özel olarak yaratmış olmalıydı. Kayanın içinde mühürlenmiş mana vardı.
“Amelia, benimle gel.”
Paul kayayı tek eliyle alıp kaldırdıktan sonra taht odasından Amelia ile birlikte ayrılmıştı. Grim ve Wulian ise taht odasının içinde beklemeye devam etmişlerdi.
Paul bir elinde kayayı ve diğer kolunun altında Amelia’yı taşıyarak süzülmüş ve Ana Saray ile İç Saray’ın arasındaki bölgeye gelmişti. İki dağın eteklerinin birleştiği bu bölge boş bir alandı ve istediği şeyi yapmak için idealdi. Aslında, hazırlıklarını çoktan bitirmişti.
Zemine indikten sonra Paul kayayı yere bırakırken Amelia büyük gözlerini sonuna kadar açmış ve etrafa bakınmaya başlamıştı. O anda etrafta birçok parıltılı cevher vardı ve neden bu kadar şeyin burada olduklarını bile bilmiyordu. Tek bildiği oldukça güzel bir görüntü oluşturduklarıydı.
“Buraya gel. Şimdi başlayacağım.”
Paul ona yaklaşan Amelia’yı ruh gücüyle havada tutarken kendisi de uçmaya başlamıştı. Sonrasında, yerde bulunan onlarca materyale bakarken iki elini ileriye uzattı. Aynı anda, çekirdeğinden yoğun bir toprak manası fışkırmıştı.
“Gel.”
Anka Dilinde söylenen tek bir kelimeden sonra toprak manası ellerinin önünde bir top olarak birikmeye başlamış ve yerdeki tüm materyaller birbiri ardına titremeye başlamışlardı. Birçok ağır ve güçlü cevherden oluşan bu materyallerin titreyişi neredeyse dağın alt kısımlarında bir deprem oluşturuyordu.
Aynı anda, Simon’ın getirdiği kaya birden havaya süzülmeye ve toprak manasından oluşan topa doğru ilerlemeye başlamıştı. Topu elinden uzaklaştırıp biraz daha ileriye gönderen Paul kaya ile mana topunun birleşmesini izledikten sonra mırıldanmaya devam etti.
“Uyan, adımıyla dağları sarsan…”
Bir anda, titreyen materyallerin her biri havaya doğru süzülmeye ve kayanın etrafında toplanmaya başlamışlardı. Ancak yalnızca bir yığın materyal olarak toplanmıyordu. Şekilleri anormal boyuttaki bir insan gibiydi.
“Uyan, yumruğuyla krallıkları ezen…”
Devasa varlığın boyutu 50 metreye ulaşmıştı ve vücudu farklı materyallerin ışıltılarıyla parıldıyordu. O anda, bu taş ve metalden oluşan devin yüzünde mavi bir parıltıya sahip iki göz ve büyükçe bir ağız açılmıştı.
“Senin adın Echdna. Yaşayan kale, Dağ Ezen, Golem Echdna.”
“Roar!!!”
Echdna’nın mavi ışık saçan ağzı açılmış ve güçlü bir kükreyiş salmıştı. Aynı anda, Paul’ün yüzünde bir gülümseme ortaya çıkmıştı. Echdna’nın tam gücünden emin olmasa da en azından 7 yıldıza ulaştığını hissedebiliyordu. Bu Lich Estes’ten bir yıldız daha yüksekti.
Paul Echdna’yı henüz yanında taşımak istemediğinden onu buraya bırakacaktı. O zihninden Echdna’ya uyması gereken emirleri ve sarayı korumasının gerekliliğini anlatırken Amelia bu devasa goleme dikkatle bakıyordu. Görünüşe göre çağırma büyüsü ilgisini çekmişti.
“Eğer büyü seviyen yeterince gelişirse sana bu büyüyü yapmayı öğretebilirim.”
“Gerçekten mi?”
Amelia Paul’e heyecanlı gözlerle bakarken Paul gülümsedi ve başını salladı. Paul küçük kıza teknikleriyle neler yapabildiğini gösterdiği sürece onun büyüye olan merakının ve gelişme isteğinin büyüyeceğini biliyordu.
Paul uçarak yükselip Ana Saray’a dönerken Echdna iki dağın arasındaki yerde oturmuştu. Gözlerindeki ışık hafifçe sönerken golem uykuya dalmıştı. Eğer okul bir tehlike içine girerse veya Paul çağırırsa bir kez daha uyanacaktı.
--
Ana Saraya döndükten sonra Amelia’yı onun için hazırladığı odaya götüren Paul tahtına dönmek yerine ana sarayın girişine ulaşmıştı. Yanında ise Grim ve Wulian vardı. Wulian o anda omzundaydı ve Paul gibi siyah bir maske takan Grim yanında duruyordu.
Paul o sırada sarayı izliyordu. Gözleri olduğu yerden dış sarayı izleyebilecek kadar iyiydi. Hatta birkaç öğrencinin kaldıkları yerde meditasyon yaptıklarını bile görebiliyordu. Öğrencilerin çoğu alışabilmek için maskeleriyle dolaşsalar da bazıları okul içinde maskelerini çıkarıyorlardı.
Kuruluşundan bir yıl geçse de kendisinin ‘Altın Ruh’ kimliğiyle Bin Miras Mezarında yaptıkları, Simon ve Semia’nın yakın menzilde yaptıkları ve bazı öğrencilerin dış dünyada yaşadıkları Kan Kızılı Saray’ın adının yayılmasına neden olmuştu. O anda dışarı çıkarken artık ismini yaymak için çıkmıyordu. Bu sefer bir düşmanı yok etmek için ayrılıyordu.
Artık kendisini saklamasına gerek yoktu. O Kan Kızılı Saray’ın Saray Lideri’ydi. Gök Alevi Ocağı’nın Amelia’nın, kendisinin tek öğrencisinin, peşinden geleceğinden emindi. Bu nedenle onlar gelemeden önce kendisi onları yok edecekti.
Kıyafetinin sırt kısmı açılırken bir çift kan kızılı kanat ortaya çıkmıştı. Kanatlar iki yana doğru tamamen açılırken Grim bir anda şekil değiştirmiş ve ufak bir kediye dönüşerek Paul’ün boş omzuna oturmuştu. Aynı anda, Paul vücudunu kızıl sis hâlindeki katliam manasıyla çevirmişti.
“Gidiyoruz.”
Paul hafifçe mırıldandığı anda ayakları yerden kesilmiş ve hızla uçmaya başlamıştı. Kan kızılı kanatları hızla çırpılırken saniyeler içinde dış sarayın sınırlarından çıkmış ve kara yapraklı ağaçlardan oluşan ormanı aşıp ilerlemeye devam etmişti.
Yön duygusu iyi olmasa da Grim ve Wulian yanındalardı. Hem, hedef olarak seçtiği yer o kadar uzak sayılmazdı. Aslında, kağıtta yazılı olan kişilerden en yakın olanını seçmişti ve bu kişi Kan Kızılı Saray’a en yakın olan krallıkta bulunuyordu.
Bu krallık Brena Krallığı olarak biliniyordu ve o anki kralı simya üzerine çalışan bir adamdı. Ancak Paul’ün önemsediği kişi kral veya kraliyet ailesinden birisi değildi. Yalnızca onlara yakın birisiydi.
Kraliyet Danışman’ı ve Kral’ın çocukluğundan beri ona fikirlerinde yardım eden yaşlı bir adam onun asıl hedefiydi. Valor Botton, Paul’ün gelişimini ya da asıl görüntüsünü bilmediği bir adam olsa bile Gök Alevi Ocağı ile bağlantısı olan birisiydi.
Paul onun bağlantısının tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Belki yalnızca Ocak hakkında basit bilgilere sahip birisi olabilirdi ancak bu bile yeterliydi. İhtiyacı olan tek şey Ocağın merkezi binasının yeriydi. Pura gibi kaotik bir kıtada gelişen bu tarikat benzeri yerin gücünü merak ediyordu.
Ancak karşı taraf ne kadar güçlü olursa olsun değişmeyecek bir şey vardı. Onları ezecekti. Bunun için elindeki her kartı oynayabilirdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..