Brena Krallığı, Ablen Şehri.
Başkent olarak da bilinen ve Kraliyet Sarayının bulunduğu Ablen Şehri Krallığın en çok korunan şehirlerinden birisiydi. Kraliyet Ordusu savaş olmadığı sürece bu şehirden ayrılmıyordu ve şehir zengin sayıldığından gelişimciler de burada yaşıyorlardı.
O anda, Kraliyet Sarayında iki yaşlı adam bir masanın üzerinde dama oynarken bir yandan da çaylarını içiyorlardı. Yaşlı adamlardan birinin hâlâ siyahımsı saçları olsa da diğerinin saçları ve uzun sakalları çoktan beyazlamıştı. Adamın siyah gözlerinin altında ise mavi renkli bir çizgi dövmesi vardı.
İki yaşlı adam sakince dama oynarken ses çıkarmıyor görünseler de aslında ruh enerjilerini kullanarak sohbet ediyorlardı. İkiliden birisi Kral’ken diğeri Kral’ın Baş Danışmanı olduğundan konuşmalarının başkaları tarafından yakalanmaması gerekiyordu.
“Yaşlı Valor, çocukluğumdan beri bana yardım ettiğini ve destek çıktığını biliyorum ancak varisimi seçme konusu daha önemli bir şey. İkinci oğlum…”
“Anton, anlamıyorsun. İkinci Prens akıl, dövüş yolu ve büyü konusunda İlk Prens’ten çok daha yetenekli. İleride bir Büyük Usta olma şansı bile var. Neden bu kadar üsteliyorsun?”
“Hah…”
Kral en sonunda dıştan sert bir şekilde iç çekmişti. Savaşçılıkta bir süre çalışmış olan Kral kendi ikinci oğlunun yeteneğinden haberdardı. Ancak o ikinci oğlu çok kurnazdı. Aynı zamanda, vatandaşların düşüncelerine ve hayatlarına önem vermeyen acımasız birisiydi.
Böyle birisi bir general olarak oldukça işine yarardı ancak bir Kral olarak halkının sevgisini ve saygısını yakalaması imkansızdı. En sonunda halkın isyana sürüklenmesi bile mümkündü.
“Eğer İkinci Prens’i seçersen…”
Kral Danışman Valor’un bir kez daha konuşmaya başlayıp onu fikrinden vazgeçirmeye çalışacağını bildiğinden dinlemek istemese de o anda Valor bir anda konuşmayı kesmişti. Kral Valor’un yüzünün solduğunu fark ettiğinde bir şeyler olduğunu anlamıştı.
“Gel, Bist!”
Valor’un gözünün altındaki mavi renkli kesik dövmesi parıldamış ve birden dışarıda uçan ufak bir balık belirmişti. Mavi renkli bu balığın etrafında anında sudan oluşan birkaç mızrak belirmişti.
“Kimsin! Seni hissedebiliyorum!”
Valor gür bir sesle bağırırken kendine güveniyor gibi görünse de aslında o anda kemiklerine kadar işleyen soğuğu hissedebiliyordu. Kalp atışı normalden çok daha hızlıydı. Korku tüm hislerini kaplamıştı.
Onun hâlini gören Kral anında sandalyesinin yanında duran kılıcını kaldırdı. Valor’u bu kadar korkutan birine karşı şansının olduğunu düşünmüyordu ancak kendisini koruyabileceği bir şey olmazsa daha kötü hissedebilirdi.
Aynı anda, odanın kapısı sertçe açılmış ve kızıl renkli sis birden içeriye dolmaya başlamıştı. Pencereleri ve etraftaki eşyaları direkt olarak kaplayan kızıl renkli sis oldukça yoğundu ve Valor’un hislerinin dışarıya ulaşmasını engelliyordu. Valor o anda dışarıyı hissedemiyordu.
“Tak.”
Aynı anda, sert bir ayak sesiyle kapıyı kaplayan sisten içeriye bir figür girmişti. Siyah kıyafetlere sarılmış bu figürün bir omzunda beyaz bir serçe, diğerinde ise siyah bir kedi vardı. Figürün soluk bir teni vardı ve iki yıldız işaretli kızıl gözleri soğuk bir his yayıyorlardı.
Paul gözlerini çevirip iki yaşlı adama baktı ve bir süre düşündü. İki adamın gelişim seviyelerini hissedebiliyordu ve hiç güçlü sayılmazlardı. O küçük balık şeklindeki çağrılmış canavarın seviyesi en fazla 1 veya 2 yıldızlıydı.
“Hanginiz Valor Botton?”
Paul’ün hâlâ Valor denen adam hakkında tam bir bilgisi yoktu. Araştırmaya uğraşmamıştı ve bulmasının bir yolu olduğunu biliyordu.
İki yaşlı adamın herhangi bir cevap vermediğini gördüğünde biraz şaşırmıştı. Aslında Kral’ın Valor’u göstereceğini düşünmüştü. Ama böyle olmadığına göre…
“Ocaktan haberler var. Yalnızca Valor Botton ile direkt olarak konuşmam gerekiyor.”
‘Ocak’ kelimesi geçtiği anda çağrılmış canavarın arkasındaki yaşlı adamın yüzü değişmiş ve anında saygılı bir ifade takınmıştı. Aynı anda, kılıcını tutan krala dönmüş ve bağırmıştı.
“Kılıcını indir! Bu kıdemli senin küçük krallığının düşünemeyeceği kadar büyük bir yerden geliyor! Yaptığın şey büyük saygısızlık!”
Kral yüz kaybediyor olsa da yaptığı saygısızlığı kapatmak için bunun gerekli olduğunu biliyordu ve Valor’un ona yardım ettiğini de anlamıştı. Paul ise bu çağırıcının Valor olduğunu anladığı anda elini ileriye uzatmış ve ruh gücünü kullanmıştı.
“Eh?”
O anda Paul’ün ruh gücünün vücudunu sarmaya başladığını fark eden Valor bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmiş ve Paul’e bir bakış atmış ve onun gözlerinde zar zor gizlenen öldürme niyetini sezmişti. Karşı tarafın aslında bir düşman olduğunu ve kendisini belli ettiğini fark ettiği anda ise bir anda kalbinin içerisindeki mana çekirdeği parıldamış ve birden havaya uçmuştu.
Valor yaşlı olsa da Gök Alevi Ocağı’na tamamen bağlıydı. Bir düşmanın eline geçtiğinde Ocak hakkında bilgi edilmesi söz konusuydu ve bunun olmasındansa kendisini öldürmeyi tercih ederdi.
“Tch.”
Paul mana çekirdeğini ve dolayısıyla kalbini patlatan adamın kanlı ve dağılmış cesedini bir süre izledikten sonra bir elini uzatmış ve Pisboğaz Kan İblisine parçaları yedirdikten sonra o anda solmuş bir ifadeye sahip olan Kral’a dönmüştü.
“Eğer bu krallıkta Gök Alevi Ocağı’na bağlı herhangi bir kişi, eşya veya herhangi bir şey kalırsa…”
Bir anda odayı saran sis şeklindeki katliam manasından kızıl renkli kılıçlar çıkmış ve Kral’ın kafasının iki yanından fırlayarak ufak çizikler açıp diğer duvara saplanmışlardı. Kral’ın canı biraz yanmış olsa da o anda korkudan bir şey demeye cüret edemiyordu.
“Bu bizim Kan Kızılı Saray’ımıza savaş açmak demektir.”
Aynı anda, duvara saplanan kızıl kılıçlar sis hâline bürünüp katliam manasına karışmış ve mana bir kez daha Paul’ün çevresinde toplanmıştı. Ardından, Paul geldiği yerden çıkarak krallıktan ayrılmış, arkasında bacaklarındaki gücü kaybederek diz çöken bir kral bırakmıştı.
Kral Kan Kızılı Saray’ın adını biliyordu. Bu yer, garip bir şekilde birçok kişi tarafından bilinmese de güçlü kişilerin tanımaya başladıkları bir yerdi. Ölümün Üç Basamağına kurulmuş bu Saray oldukça katılmaya çalışan dâhileri bile reddetmiş ve öğrencilerini İlah Gelişimcileri olmaları için eğitmeye karar vermişlerdi.
O anda Kan Kızılı Saray’ın adı o kadar bilindik olmasa da yakın zamanda, tüm kıtanın onları bileceğinden emindi. İçindeki bir his ona böyle söylüyordu.
--
Krallıktan kısa sürede ayrılan Paul bir sonraki hedefine ilerlerken bir yandan da Valor’a sövmeye devam ediyordu. Aslında onu ruh gücüyle yakalayıp sonra anılarını inceleyerek tek seferde işini bitirmeyi planlıyordu. Ancak şimdi hedefini değiştirmek zorundaydı. Bu sinir bozucu bir olaydı.
Havada hızla kanatlarını çırparken bir yandan da düşünüyordu. Çünkü krallığa gelene kadar olan birkaç şey daha vardı.
Yolculuğa çıkmadan önce hazırlıklarını yapmıştı ve ilk başta Shuan’ın ona verdiği rozeti dışarıda tutmuştu. Aynı anda, bir gün önce rozetten Shuan ona bir mektup yollamıştı.
Bir ay. Bir ay sonra Kara Vadi’nin en büyük öğrencisi olarak katılması gereken bir yarışma vardı. Paul Liderler Yarışmasına katılacaktı ve Öğrenciler ile Kıdemliler kendi özel yarışmalarına katılacaklardı. Gök Alevi Ocağı’nı yok etmek için ona verilen süre yalnızca bir aydı.
Elbette, bunu geciktirebilirdi ancak bu Amelia’nın daha fazla tehlikede kalmasına neden olacaktı. Bunu istemiyordu. Yalnızca bir öğrencisi vardı ve ona değer veriyordu. İleride bir tane daha alsa bile ikisine de o anda gösterdiği değeri verecekti. Ailesini kaybettiğinden beri ona yakın olanlara karşı daha sıcak ve bağlı hissediyordu.
“İkinci Hedef… Gosa Demirci Klanı Üstün Kıdemlisi, Basil Gosa.”
Paul bu sözleri mırıldandıktan sonra uçtuğu yönü değiştirmiş ve hızını artırmıştı. Boşa harcayabileceği zamanı yoktu. Yapabildiği kadar hızlı ve emin bir şekilde Gök Alevi Ocağı’nı yok etmesi gerekiyordu.
“Bu sefer birkaç ön hazırlık yapsam iyi olur. Yine kendisini öldürüp kaçmasını istemiyorum.”
Paul soğuk bir şekilde gülümserken ilerlemeye devam etmişti. Ancak yüksekliği yavaş yavaş alçalıyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..