Hela Kıtası, Kara Vadi’nin merkez binası.
Kara Vadi, adından da anlaşılabildiği gibi bir vadide kurulmuştu. Hela Kıtasının en büyük iki dağının arasındaki bu Vadi bir isme sahip değildi. Yalnızca Kara Vadi’nin bulunduğu yer olarak biliniyordu.
Kara Vadi’nin binaları tüm vadiyi kaplıyordu. Vadinin merkezinde asıl yüksek rütbelilerin kullandıkları merkez bina vardı ve bu bina oldukça uzun kulelere sahipti. Merkez binanın çevresinde ise düşük seviye kıdemlilerin kaldıkları yerler vardı.
Bu binalar dışında merkeze yakın üç önemli yer vardı. Bunlardan birisi Kara Vadi’nin kutsal toprakları olan sayılan dağların içine oyulmuş iki mağarayken biri bir dövüş alanıydı. Dövüş alanı Kara Vadi’nin kuruluşunda yapılmıştı ve 200 kilometre çapındaki bir alana sahipti. Bu alan yıllar boyunca Kara Vadi’nin en büyük yarışmalarının gerçekleşmesi için kurulmuştu ve o anda içi tamamen doluydu.
Çoğunluğu Büyük Usta veya Usta seviyeli olan öğrencilerin çoğu okullarının liderleri ile birlikte orada dikiliyorlardı. İzleme alanında ise beş kişi oturuyordu. Bu beş kişinin arasından biri diğerlerinden daha önde ve daha yüksekte oturuyordu.
Bu Shuan Yera’ydı. Kara Vadi’nin Lideri, bir başka ismiyle Kralı’ydı. Yanında boş bir koltuk tutarken gökyüzünü inceliyordu.
O anda dövüşün başlaması gerekiyordu ama Shuan nedense bekletiyordu. Normalde asıl başlama saatinden bir dakika bile sapmayan başlayış çoktan 5 saat gecikmişti. Bu yüzden okul liderleri biraz rahatsız olmuş ve öğrencilerine son dakikada taktikler söylüyorlardı.
“Kralım, eğer biraz daha başlamazsak büyük sorunlar çıkabilir.”
Shuan’ın arkasında oturan yaşlı adamlardan birisi konuştuğunda Shuan başını hafifçe geriye çevirmiş ve siyah gözleriyle adama bir bakış atmıştı. Adam tüm vücudunun ölümcül bir aurayla sarıldığını hissettiğinde anında bakışlarını indirmiş ve Shuan’la göz göze gelmekten kaçınmıştı.
“Bekleyeceğiz.”
Shuan tek bir kelime söyledikten sonra beklemeye devam etmişti. Arkasındaki yaşlı adamlar ve alandaki herkes onun sesini duymuşlardı. Shuan gür konuşmasa da o anda hepsinin ruh güçleri onun sözlerini duymayı beklediği için bu normaldi.
“Neden beklediğinizi açıklamak zorunda değilim, ancak açıklayacağım.”
Shuan soğuk sesiyle tane tane konuşurken başını indiren yaşlı adam sonunda başını kaldırmıştı. Bu bilgiyi kendisi de öğrenmek istiyordu.
“En büyük erkek kardeşiniz bu sene yarışmaya katılacak.”
Sessizlik. Shuan’ın ağzından bu sözler çıktığı anda tüm liderler ve arkasındaki dört yaşlı adam derin bir sessizliğe gömülmüşlerdi. Ardından, yaşlı adamların yüzlerinde şaşkın ifadeler belirirken aşağıdaki liderler konuşmaya başlamışlardı. Bu haberler büyüktü!
En Büyük Kardeş unvanı tüm gruptaki en yüksek rütbeye sahip olan kişiye verilen ayrı bir unvandı. Liderlerin çoğu kendi Kara Vadilerinde böyle birinin olmadığını düşünüyorlardı. Sonuçta yıllar geçse bile böyle birisi hiç görünmemişti. Guren Ailesi ile olan savaşlarında bile karşı taraf Alicia Guren’e sahipken kendi taraflarında böyle birisi yoktu.
Ama şimdi bir tanesi yarışmaya katılacaktı ve Kral sırf onun için başlangıç zamanını ertelemeyi kabul ediyordu. Bu inanılmaz bir olaydı.
“Ah…”
O anda, birkaç öğrenci birden kan akışlarının hızlandığını hissetmiş ve kalplerini tutmuşlardı. Aynı anda, boğucu bir öldürme niyeti antrenman alanını doldurmuştu. Bu öldürme niyetinden liderler bile kolay kolay kurtulamıyorlardı ve bu niyetin yayıldığı yer… Gökyüzündeki kızıl sis bulutuydu.
“Sonunda geldin.”
Shuan hafifçe gülümseyip konuşurken o alandaki herkesin gözleri kızıl sis bulutuna dönmüştü. Bu kızıl sis bulutu o anda hızla alana iniyordu ve öldürme niyetinin yoğunluğu da gittikçe artıyordu. Eğer liderlerin yardımı olmasaydı oradaki öğrencilerden çoğu çoktan bayılmış olurlardı.
Kızıl sis bulutu yere temas ettikten sonra içinden figürler ortaya çıkmaya başlamışlardı. İlk önce ortaya çıkan figürler dört Büyük Usta seviyeli gelişimci ve bir Usta seviyeli gelişimciydi. Bunların katılımcı öğrenciler oldukları anlaşılabiliyordu. Usta seviyeli öğrenci kızıl renkli bir maske takarken diğer dördü iki siyah ve iki beyaz olacak şekilde ayrılmışlardı.
Öğrenciler alanda oldukları yerde dikilseler de gözler onların üzerindeydi. Bazı öğrenciler onlardan gözlerini kaçırırken liderler bu öğrencileri süzüyorlardı. Kendi öğrencileri için tehlikeli rakiplerin ortaya çıktığını fark etmişlerdi.
Sis izleme alanlarına yönelirken tamamen dağılmış ve içinde kalan dört figürü tamamen belli etmişti. Figürlerden hiçbiri öğrenciler gibi maske takmıyorlardı ve bir tanesi dışında üçü de yan yana yürüyorlardı. Oldukça güzel olan beyazlar içindeki kadın ve vahşi görünen siyah saçlı adamın yaydıkları auralar zıt olsalar da birbirlerine yakın görünüyorlardı. Mızraklı kızıl saçlı adam ise bir insandan çok bir canavara benziyordu ve korkutucu bir aura yayıyordu.
Bu üçü normal izleyici koltuklarına ilerlerken, aralarından en korkunç olan figür Shuan’ın olduğu yere doğru ilerliyordu. Öldürme niyeti bu adamdan yayıldığı için herkes bu adamın ‘En Büyük Erkek Kardeş’ olduğunu anlayabiliyordu. Onun yıldız işaretli gözlerine birkaç saniyeden uzun süre bakabilmeyi başarabilen birisi yoktu. Hepsinin gözleri refleks olarak kaçınıyordu.
Paul etrafından gelen tepkileri gördüğünde biraz rahatlamıştı. Yolda gelirken aurasını sınırlayan mühürlerden birini kırmıştı ve bunun yeterli olacağından emin değildi. Ama görünüşe göre tek bir mührü kırması oldukça yeterliydi. Evriminin üzerine aurası eskisinden daha ölümcül olmuşa benziyordu.
Shuan’ın olduğu yere bakarken hafifçe eğilerek onu selamlayan Paul en azından bunu yapması gerektiğini biliyordu. Shuan Kara Vadi’nin kralıydı ve ona selam vermezse bu saygısızlık olarak görülemezdi. O anda yaptığının diğerleri için ne kadar şaşırtıcı olduğunu bilmiyordu.
Kara Vadi’de, Kral’a selam vermemek cezalandırılan bir suç sayılıyordu. Ancak bu ‘selam’ tek dizin üzerine çöküp yapılmalıydı. Paul’ün yalnızca eğilmesi aslında bir çeşit kabalıktı.
“Sonunda geldin. Seni bekliyordum. Buraya gel. Öğrencilerinin ne yapacaklarını merak ediyorum.”
Ancak Shuan gülerek Paul’ü yanına çağırmış ve Paul de kanatlarını kullanmadan uçarak gitmişti. Shuan’ın yanına oturduktan sonra aşağıyı izlemeye başlayan Paul liderlerin alandan birer birer ayrılmaya başladıklarını fark etmişti. Görünüşe göre gerçekten de onun gelmesini bekliyorlardı.
Kendisinin getirdiği beşliye bir bakış daha attıktan sonra sakinleşti. Buraya gelirken onlara yardım edebileceği kadar etmişti. Birkaç eşyanın yanında onlara dövüşler için taktikler de vermişti. Yarışmanın nasıl gerçekleşeceğini bilmese de onlara güveniyordu.
“Kara Vadi’nin altındaki okuldan gelen öğrenciler, hepiniz hoş geldiniz. Bugün, Dâhiler Yarışmasında toplandınız ve bugün sizin hem kendi hem de okulunuzun adını taşıdığı gün olacak.”
Shuan konuşmaya başladığında tüm liderler ilk yarışma olan Dâhiler Yarışmasının başlayacağını anlamışlardı.
“Dâhiler Yarışması, tek turdan oluşan herkesin tek başına olacağı bir yarışmadır. Bu yarışma 200 Kilometre çapına sahip bu arenada düzenlenecek ve herkes basit bir puan toplama sistemine göre sıralanacak.”
O anda, Shuan elini havada savurmuş ve her öğrenciye siyah bir rozet vermişti. Rozetlerin üzerinde bir şey yoktu ve siyah daire paralara benziyorlardı.
“Bu rozetler sizin sahip olduğunuz puanları gösterecek. Oluşturulacak illüzyonda öldürdüğünüz her canavar için belli bir miktar puan alacaksınız. Elbette, canavarlar yerine diğer insanları avlamayı da seçebilirsiniz. Bir başkasının rozetini parçaladığınızda o kişi dışarıya ışınlanacak ve puanları sizin rozetinize gönderilecek.”
“Eğer bir kişi kendi rozetini parçalarsa rozetindeki puanlar ona en yakın olan kişiye verilecek. Yarışma toplam bir ay sürecek. Bir ayın sonunda sıralamaya göre ödülleriniz dağıtılacak.”
“Unutmayın, yarışmada gruplanmak serbesttir! Şimdi, başlayın!”
Shuan son sözlerini bağırarak söylediği anda birden devasa çember değişmeye başlamıştı. Saniyeler içinde toplanmış olan öğrencilerin hepsi farklı yerlere ışınlanmış ve düz olan alan devasa bir ormana dönüşmüştü. Havada farklı öğrencileri izleyen ekranlar vardı.
Paul’ün görüşüyle onları izlemek için bu ekranlara ihtiyacı olmasa da yine de kendi okulundan katılan öğrencilerin ekranlarını, özellikle Amelia’yı izlemeyi tercih etmişti. Bir ayda bu yarışmada neler olacağını merak ediyordu.
…
Amelia birden bambaşka bir yerde belirdiğinde şaşırsa da sakinliğini kısa sürede geri kazanmış ve rozetini anında kıyafetlerinin içine koymuştu. Sonrasında ise bir yandan yüzüğündeki kuklalarla sürekli olarak bağlantı kurarken ilerlemeye başlamıştı.
Eğer diğer dördünden herhangi biriyle buluşabilirse bu oldukça iyi olurdu. Tek başına Büyük Usta seviyeli kişilerle dövüşebileceği konusunda pek güveni yoktu. Kukla tekniğinin gücünden tam olarak emin değildi ve biraz ürktüğü söylenebilirdi. Sonuçta hâlâ ufak bir çocuktu. Bu normaldi.
Belinde asılı kılıçların kabzalarına dokunurken biraz rahatladığını hisseden Amelia yoluna devam etmeye karar vermişti. Paul’ün yok denecek kadar güçsüz yol bulma yetisi ona geçmemişti. Ormanda geçtiği yerleri iyice hatırlayabiliyordu ve kendisine bir yol çizebiliyordu.
“Yan!”
O sırada yakından bir ses gelmiş ve Amelia’nın hızla kaçınmasını sağlamıştı. Amelia kaçındığı anda bir alev topu az önce durduğu yeri yakmıştı.
“Tch. Kaçtı.”
“Merak etme, bir sonrakinde onu indirebiliriz.”
Sesler iki kişiden geliyorlardı. İkisi farklı kıyafetler içinde olsalar da yakın görünüyorlardı. Kadın olan büyükçe göğüslerini erkek olanın koluna yaslıyordu ve yüzünde çekici bir ifade vardı. Erkek öğrencinin hafifçe kızarmış olduğu görülebiliyordu. Kız öğrencinin güzelliğine kapıldığı belliydi.
“Aptallar.”
Amelia az önceki saldırıdan erkek büyücünün savaş gücünü hesaplayabilmişti. Bu ikisi ona zarar verebilecek seviyede değillerdi.
“Altı Kaynak Kuklaları.”
Boyut yüzüğünden altı farklı kuklayı çağıran Amelia karşısındaki ikiliyi şaşırtırken birden kuklalar hızla hareket etmeye başlamışlardı. Öğrenciler bir tepki veremeden önce sarı ve mavi renkli kuklalar önlerinde belirmiş ve vücutlarını sarmışlardı. Öğrenciler hareket edemez hâle gelmişlerdi.
Sonrasında, kızıl ve yeşil kuklalar fırlamış ve başlarına sert yumruklar indirmişlerdi. Kuklaların tek yumruğu öğrencilerin kafalarının parçalanması için yeterli olmuştu.
Kuklaları geri çektikten sonra iki kanlı cesetten puan rozetlerini alıp kıran Amelia bakışlarını etrafta gezdirirken kuklalarını dışarıda tutmaya karar vermişti.
…
Vales ve Petra aslında oldukça şanslı ve aynı zamanda şanssız başlamışlardı. Işınlandıktan yalnızca birkaç dakika sonra birbirlerini bulmuş ve birlikte dolaşmaya başlamışlardı. Şanssızlıkları ise yarım saatlik bir yolculuğun ardından 6 kişilik bir grupla karşılaşmalarıydı.
“Oh? Bunlar o yerden gelenler değil mi?”
“Onları indirirsek kıdemliler kesinlikle bize minnettar olacaklardır.”
6 kişilik grup kendi içlerinde konuşurlarken Vales ve Petra kılıçlarını çoktan çekmişlerdi. Onların savaş zamanlarındaki halleri karşılarındaki gençlerden farklıydı. Kılıçları çekildiği anda Kılıç Niyetleri yayılmış ve parlak alevler etraflarında belirmişti.
“Öldürelim.”
İkisi aynı anda konuştukları anda hızla hareket etmeye başlamışlardı. Rakipleri üzerlerine rüzgar, su ve benzeri büyüler fırlatsalar da hiçbiri onlara ulaşamamıştı. En sonunda, ikisinin kılıçları 6’lıya ulaşmıştı.
“Aaah!”
“Argh!”
İki kişi aynı anda düşmüştü. Aynı anda, alevler iki kişiyi daha sarmıştı. O anda yalnızca iki kişi karşılarında kalmıştı.
“D-Durun! Pes ede-”
Kalan kişilerden birisi pes etmek istese de ikili durmamış ve kılıçlarını savurmuşlardı. Tüm hedefler öldükten sonra ise rozetleri toplamış ve ikisi de üçer tane almıştı.
…
Jessie öğrenciler arasında en hızlı ilerleyenlerden birisiydi. Işınlanma bittiği anda mızrağını çekmiş ve oldukça yüksek bir hızda ormanın içinde koşmaya başlamıştı. Ağaçların dallarını platform olarak kullanıyor ve bazen mızrağından ve rüzgar büyüsünden destek alarak hızını artırıyordu. Bu yüzden kısa bir süre sonra ilk rakibini bulmuştu.
Onun dövüşü diğerlerinden daha temiz olmuştu. Rakibi daha onu fark bile edemeden mızrağı rakibinin kalbini delip geçmiş ve rakibi rozetini kalbinin üzerine koyduğundan anında puanlar ona aktarılmıştı.
…
Tüm öğrenciler arasında en görkemli olan kişi ise Aurora’ydı. İlk saat boyunca herhangi bir şey yapmayan kız arkasında süzülen altı su topuyla etrafta dolaşmış ve peşine birkaç öğrenci grubunu takmıştı. Sonrasında, bu öğrenci gruplarının hepsi birbirlerini keşfetmiş ve savaşmaya başlamışlardı.
30’a yakın öğrenciden yalnızca 6 tanesi kaldığında o çoktan unutulmuştu. Ancak bu 6’sı birbirleri arasında dövüşürken birden sudan mızraklar vücutlarını delik deşik etmişlerdi. Aynı anda, Aurora 30 öğrencinin puanına eşit puan almıştı. Diğerlerinden daha akıllıca bir yöntemle ilerliyordu.
…
Öğrencilerin güçleri oradaki herkese yayılmıştı ve onları izleyen kişiler Shuan’ın yanında yüzünde hafif bir gülümsemeyle oturan Paul’e korkuyla bakıyorlardı. Bu öğrencilerin her biri birbirinden daha şaşırtıcı güçlere sahiplerdi.
Böyle öğrencileri nasıl geliştirmişti?
(2/4)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..