[YN]: Tertemiz bir bilgisayarla yazarınız geri döndü. Bölüm atmadığım günleri elimde fazladan bölüm oldukça telafi etmeye çalışacağım :D
“Hoo…”
Kalabalıktaki kişiler derin nefesler alırken Beşinci siyah kabı yere yerleştirmiş ve içindeki silahı yavaşça yerinden çıkarmıştı.
Bu silah, yalnızca ‘güzel’ olarak tanımlanabilecek bir tek elli kılıçtı. Yeşil bir kabzaya sahip olan bu gümüş, çift tarafı keskin bıçaklı kılıcın üzerindeki yeşil renkli runik yazıtlar oldukça hoş bir ışıltı yayıyorlardı.
Bu gümüş kılıç, silahların kralı olarak görülen kılıçların arasında bir kraliçeydi. Güzelliği ve ihtişamı görenlerin nefesini kesmeye yeterdi.
“Rüzgar Düşesi… Bu Rüzgar Düşesi!”
Etraftaki kişiler bu kılıcı tanımamış olsalar da Aaron bu kılıcı gördüğü anda gözleri şokla büyümüştü. Bunun üzerine, Beşinci de gülümsemiş ve etraftaki şaşkın kalabalığa durumu açıklaması gerektiğini düşünmüştü. Bu kendisini yüceltmek için muhteşem bir fırsattı. Hem, bu kılıcın muhteşemliğini açıklayarak Üçüncü’ye biraz daha yaklaşabilirdi.
“Rüzgar Düşesi, Üçüncünün dövmek için on beş yılını verdiği özel bir kılıçtır. Bu kılıç en sağlam parlak gümüşten dövülmüş ve onlarca rüzgar tipi canavarın kanıyla beslenmiştir. Üzerindeki runik işlemeler ise Büyük Usta seviyeli bir rüzgar canavarının canavar çekirdeğindeki mana ile yazılmışlardır.”
“Rüzgar Düşesi kullanıcısının hareket ve saldırı hızını artırabilirken aynı zamanda en güçlü materyalleri bile kolayca kesebilir. Keskinlik konusunda rakibi olmayan bir kılıç olduğu da söylenebilir.”
Beşinci açıklamayı bitirdiğinde etraftaki kalabalığı oluşturan herkesin gözleri parıldamaya başlamıştı. Böyle bir kılıç düşük veya yüksek fark etmeden her seviyedeki savaşçı için oldukça çekici bir eşyaydı!
“Aman Tanrım… Büyük Usta seviyeli bir canavarın çekirdeği o kılıcın yapımında mı kullanıldı?”
“Aynı zamanda canavar kanıyla beslenmiş… Kutsal görünen bu kılıcın onlarca canavarla beslendiğini kim düşünebilirdi ki!?”
Kalabalık kendi arasında fısıldaşmaya başlarken Aaron’un gözlerindeki şok yavaşça sönmüş ve bacakları kendisini taşıyamaz hâle gelmişti. O anda Beşinci onun durumunu utancın getirdiği şok ile karıştırsa da Aaron’un asıl korktuğu şey ölümdü.
Eğer bu bahsi kaybederse Paul’ün onunla bir işi kalmayacaktı. O zaman hayatta kalması için bir neden olmazdı. Paul ile uzun zaman geçirmiş olmasa da konuşmalarından kararlı bir kişi olduğunu anlayabilmişti. Eğer onun için bir değeri kalmazsa, ölürdü.
“Aaron! Söyle bana, senin silahın nerede?”
Beşinci gururlu bir şekilde söylerken kalabalığın geri kalanı da gözlerini Aaron’a çevirmişlerdi. Aaron ise bir mağaranın kapısına, bir de dışarıdaki kalabalığa bakmış ve sertçe yutkunmuştu.
Paul’ün ne zaman çıkacağını bilmiyordu. Ancak o anda hayatıyla kurtulmak istiyorsa yüzünden vazgeçmesi gerektiğini biliyordu. Çünkü bir şekilde cevap vermeyip bahsi kaybetseydi o zaman Paul için işlevini kaybederdi ve ölürdü. Eğer yanlış bir cevap verirse Paul’ü kızdırırdı ve aynı şekilde ölürdü. Bu yüzden cevabını iyi seçmesi gerekiyordu.
“Silahım… onu görmek için beklemen gerekiyor.”
Aaron yavaşça konuştuğunda Beşincinin gözleri parıldamıştı. Hep kendine güvenen Aaron böyle bir duruma düştüyse o zamana elinde bir şey olmaması gerekiyordu. Ya da Rüzgar Düşesinin karşısına bir şey çıkartıp kendisini utandırmak istemiyor olabilirdi. İki türlü de kendisi kazanıyordu.
Ancak Aaron’un sonraki sözleri düşüncelerini parçalamış ve yüzünü karartmıştı.
“Senin bir başkasından yardım alacağını ben de biliyordum. Bu yüzden yardım almak için bir kıdemliyi çağırdım. Kendisi biraz eksantrik bir düşünce yapısına sahip birisidir ancak demircilik yeteneği benimkinden daha iyidir. Bir süre sonra silahıyla birlikte dışarıya çıkacaktır.”
“Ne?”
“Gerçekten mi?”
“Bu hâlâ tanıdığımız Kıdemli Aaron mu?”
Aaron’un sözleri kalabalıktaki çoğu kişinin yüzlerinde şok ifadelerinin belirmesine neden olmuştu. Kolay öfkelenen, neredeyse hiç saygı göstermeyen Aaron o anda bir başkasını ‘Kıdemli’ olarak çağırmakla kalmamış aynı zamanda onun demircilik yeteneğini de övmüştü. Bilinmesi gerekirdi ki, Aaron daha önce Birinci Demirciye bile böyle saygı göstermemişti.
“Hmph! Aaron, burada rastgele konuşamazsın. Kıdemli? Büyük ihtimalle yalnızca yüzünü kaybetmemek için böyle konuşuyorsun.”
Beşinci doğal olarak rahatsız olmuştu. Aaron’un büyük ihtimalle gerçekleri söylediğini biliyordu ancak onun söyledikleri kendisinin kaybetme olasılığının olduğunu gösteriyordu. Bu içine sığdıramadığı bir öfkenin belirmesine neden olmuştu.
Ancak onun sözleri etrafındaki kişilerin Aaron’a emin olmayan ifadelerle bakmalarına neden olmuştu. Aaron gerçekten kendi yüzünü korumak için böyle bir yalan söylüyorsa o zaman onun için duyulan saygı kesinlikle epey düşecekti. Ancak ona bakan kişiler onun herhangi bir şekilde gergin olmadığını görmüşlerdi.
Yüzünde sakin bir ifade vardı. Bu ifade ilk baştaki ifadesinden farklıydı. Sanki üzerinden bir yük kalkmış gibiydi. En sonunda ‘rahat’ bir görünüşe sahip bir ifadesi vardı.
“Klang!”
Birden, Aaron’un arkasındaki kapıdan güçlü bir metal sesi yankılanmış ve kalabalıktaki herkes hafifçe titremişlerdi. Bu metal sesi bir demir ocağında normal bir şeymiş gibi gelebilirdi ancak en ufak bir gelişime sahip olan herkes bu sesteki garipliği hissedebilirdi.
Sesin kendisi bir çeşit enerji taşıyordu. Bu enerji, onların kavrayabileceği seviyeden çok daha yüksekti ancak oradaydı ve onları içten içe titretiyordu.
“Bu…”
Beşinci’nin gözleri sonuna kadar açılmıştı. Kendisi, bir Aziz seviye uzman, bile bu enerjinin kaynağını kavrayamıyordu. Gözleri eski tahta kapıya çivilenirken alnında hafif terler birikmeye başlamıştı. Belki de… Belki de gerçekten de bu bahsi kaybedecekti.
“Bam!”
Tahta kapı birden açıldığında bir figür yavaşça içeriden dışarıya çıkmış ve tüm cücelerin görüş alanına girmişti. Ancak aralarında en uzun olan Beşinci bile adamın yüzüne bakmak için başını kaldırmak zorunda kalmıştı.
Bu adam genç bir yüze sahipti ve boyu dışında garip görünmüyordu ancak Beşinci bu adamın kesinlikle normal birisi olmadığını anlayabiliyordu. Bu genç adamdan herhangi bir şey hissedemiyordu. Bir gelişim aurasını geç, varlığı belli eden herhangi bir his bulunmuyordu. Eğer genç adamı gözleriyle görüyor olmasaydı orada olduğunu hissetmesi imkansız olurdu!
“Beklediğimden daha az kişi var ama… neyse. Sen Beşinci en iyi demirci olmalısın.”
Paul etrafındaki şaşırmış gözlere bir süre baktıktan sonra başını çevirmiş ve karşısındaki kısa adama bakmıştı. Beşinci ise istemsizce başını onaylar biçimde sallamıştı. O anda ne demesi gerektiğini bile bilmediğinden tek yapabildiği soruyu cevaplayabilmekti.
“Güzel. Kara Çelik Küreye giriş izni için olan bahse basit bir kelime oyununu karıştırabilecek kadar utanmaz birini görmeyeli uzun zaman oldu. Ortaya koyduğu silah o şey mi?”
Paul’ün sert sözleri Beşinci’nin zihnini yerine getirmiş ve yüzünün öfkeyle kızarmasına neden olmuştu. Onunla karşılaştığı anda direkt olarak ‘utanmaz’ damgasını yüzüne yapıştıran, özellikle de bunu bu kadar kişinin önünde yapan birisiyle ilk kez karşılaşıyordu. Hem de bunu kim olduğunu bilmesine rağmen yapıyordu.
“Altıncının bahsettiği kıdemli sensin demek. Farklı bir ırkın vücut geliştirme tekniklerini kullanarak biraz fazla büyümen başkalarına kibirle bakabileceğini göstermez. Ayrıca, basit bir kelime oyununu anlayamayacak birisi ‘en iyi’ olarak adlandırılamayacaktır. Bu Aaron’un suçu olurdu.”
Beşinci gözlerini kapatıp adama cevap vermeye çalışmış ve sonrasında gözlerini bir kez daha açmıştı. Sakin ve bilge birisi gibi görünerek etraftaki kalabalığın karşısında fazla yüz kaybetmemeyi planlıyordu ancak gözlerini açtığında kalabalıktaki kimsenin ona dikkat etmediğini fark etmişti.
Hepsi Paul’e bakıyorlardı. Ve Paul’ün elinde…
“Rüzgar Düşesi! Sen ne ara-”
“Kapa çeneni, bu çelik kürdanı incelemekle meşgulüm.”
Beşincinin gözlerini kapadığı o kısa süre içerisinde Paul çoktan Rüzgar Düşesini ellerine almış ve incelemeye başlamıştı. Kılıç oldukça hafif olduğu için ruh gücünü kullanarak kendisine çekmesi oldukça kolay olmuştu.
Paul kılıcı incelerken titreyen gözleriyle ona bakan Beşincinin alnından terler akıyordu. Rüzgar Düşesini alırken Üçüncüye kazanacağı konusunda bir garanti vermişti. Eğer Rüzgar Düşesiyle, Üçüncünün bir başyapıtıyla gidip hâlâ kaybederse yalnızca kendi yüzünü değil, onunkini de kaybederdi. Bu yüzden Üçüncü oldukça sıkı şartlar öne koymuştu.
Ancak bu adam az önce Rüzgar Düşesini bir ‘çelik kürdan’ olarak çağırmıştı. Kendisi bir şey yapmasa da Üçüncü bu durumu kesinlikle bırakmayacaktı.
“Küstah!”
O anda, bir kadın sesinin eşliğinde soğuk bir aura alanı doldurmuş ve kalabalıktaki kişiler birden hareket edemez olmuşlardı. Sesi tanıyan Aaron anında endişeli bir ifade gösterirken Paul başını kılıçtan çekmiş ve yavaşça sesin olduğu yöne çevirmişti.
Alana giren kişi 140 boylarında bir kadındı. Cüceler arasında orta boylu sayılabilecek bu kadın etrafına Aziz seviyeli bir aura yayıyordu. Güç olarak Aaron ve Beşinciyi geçtiği belliydi. Ona bakan Paul ise hafifçe gülümsemişti.
“Bu çelik kürdana ‘Rüzgar Düşesi’ gibi güçlü bir isim veren bücür sen misin?”
Paul’ün sözleri zaten soğumuş olan ortamın derecesini iyice düşürmüştü.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..