411.Bölüm - Alev Derebeyi

avatar
6137 25

Kara Büyücü - 411.Bölüm - Alev Derebeyi


“Bücür!? Sen… Sen beni bücür olarak çağırmaya cüret mi ediyorsun!?”

 

Kadın belirgin bir şekilde öfkelenirken etrafında buzul bir katman oluşmaya başlamıştı. Beşinci ise yüzünde gizlemeye çalıştığı bir gülümseme ile anında araya girmişti.

 

“Üçüncü, lütfen sinirlenmeyin. Bu hoyrat adam sizin kimliğinizi tam olarak bilmiyor olmalı. Kendinizi onun seviyesine düşürmeyin lütfen.”

 

Beşinci yaltaklanırken Paul Üçüncüye bakmış ve başını iki yana sallamıştı. Bu kadın üçüncü en iyi demirci olarak bilinse de işleme sanatı o kadar yüksek seviyede değildi. Elindeki kılıç bir küçük dünya için iyi yapılmış sayılabilirdi ancak üzerindeki işlemeler Aaron’unkilerle karşılaştırıldığında 6 yaşındaki bir çocuk ile uzman bir ressamın resimlerini karşılaştırmak gibi olurdu.

 

Aaron’un demircilik yöntemi o kadar iyi değildi ancak işlemeleri oldukça yüksek seviyeliydi. Eğer eline düzgün bir silah ve iyi materyaller geçseydi büyük ihtimalle miktar ve kalite bakımından yüksek seviyelere ulaşan hazineler üretebilirdi.

 

“Rüzgar Düşesi, bu silah üzerinde değerini kaybeden bir isim. Eğer bir isim vermek istiyorsan seçebileceğin en iyi şey ‘Asil Fahişe’ olabilirdi.”

 

Kılıcı havaya kaldıran Paul sözlerine bir gülümsemeyle devam etmişti.

 

“Dışını ne kadar süslerse süslesin, bu özünün kalitesiz olduğu gerçeğini değiştirmiyor. En sonunda, yalnızca değersiz bir çöp parçası.”

 

“Woosh!”

 

Paul’ün sözleri bittiği anda soğuk rüzgarlar esmişti. Az önce sakinleşen Üçüncünün ifadesi bir kez daha öfkeyle kaplanmış ve bu sefer tüm vücudu titremeye başlamıştı. Aziz seviyeli aurası etrafa yayılıyordu ve Paul’e saldıracakmış gibi görünüyordu. Bu kalabalığı heyecanlandırmıştı. Bir Aziz seviyenin başkalarıyla dövüştüğü pek görülmezdi.

 

Özellikle ilk 3 demirci neredeyse hiç dövüşmezlerdi. Bu Üçüncünün gücünü görmek için bir fırsat olabilirdi.

 

“Hahaha… Birileri kızıyor. Al şunu.”

 

Paul hafifçe güldükten sonra elindeki kılıcı Üçüncüye geri göndermişti. Üçüncü ise havadaki kılıcı ruh gücüyle yakalayıp eline çektikten sonra Paul’e doğrultmuştu. Amacı belliydi ve kalabalıktaki birçok kişi geri çekilmişti. Arada kalıp hasar almak istemiyorlardı.

 

“Heh, bu adamın işi bitti.”

 

Beşinci büyük bir gülümseme gösterirken hafifçe mırıldanmıştı. Aaron ise geri çekilmişti ve Paul’ün ne yapacağını görmeyi bekliyordu. Ancak bu sırada, birden arkasından gelen bir sıcaklığın etraftaki soğuğu dağıttığını fark etmişti.

 

“Bu…”

 

“Hey, soğukluk dağılıyor.”

 

Bunu kalabalık da fark etmişti ve neredeyse herkesin gözleri birden Aaron’un mağarasına geri kaymıştı. O anda, Amelia kınının içinde duran bir çift elli kılıçla birlikte dışarıya çıkmıştı. Kılıcı saran kın deriden yapılmış basit bir kın olsa da o anda sardığı kılıcın özelliği bu kını bile keskin bir kılıç gibi gösteriyordu. Kılıcın parlak kırmızı kabzasıyla balçağının birleştiği yerde turuncu bir mücevher duruyordu ve bu mücevherden alev manası yayılıyordu.

 

“Usta, son işlemler tamamlandı.”

 

“Aferin. Şimdi, size gerçek bir kılıcın nasıl olduğunu göstereyim.”

 

Amelia’nın ellerindeki kılıç Paul konuşmayı bitirdiği anda onun ellerine uçmuştu. Tek eliyle kılıcın kabzasını kavrayıp diğer eliyle kını tutan Paul kılıcı tek seferde kınından çekmişti.

 

“Woosh!”

 

Aynı anda, sıcak bir hava dalgası tüm soğuk havayı dağıtmıştı. Gökyüzü yerine geçen tavana doğrultulan uzun, altından bir bıçağa sahip olan kılıcın üzerindeki kırmızımsı turuncu işlemeler parıldarken ortam iyice ısınmaya başlamıştı.

 

O sırada, Üçüncünün alnında terler belirmişti. Ancak bunun nedeni ısınan hava değildi. O anda karşısındaki adama bakarken garip bir tehlike hissi vücudunu sarıyordu. Sanki bir kertenkeleye laf atarken onun yalnızca küçük bir ejderha olduğunu fark etmiş gibiydi.

 

Sıkıntı, bu ejderha küçük falan değildi. Kör olan kendisiydi.

 

“Biliyor musun? O çelik kürdanın ismi bana bir fikir verdi. Eğer sen o şeyi Rüzgar Düşesi olarak çağırabiliyorsan o zaman ben de bu kılıcı Alev Derebeyi olarak çağıracağım!”

 

Paul sözlerini bitirdiği anda turuncu işlemeler ışıldamış ve parlak alevler kılıcın altın bıçağını kaplamışlardı. O anda bu kılıç gerçekten de en güçlü derebeylerinin kuşanabileceği kutsal bir silaha benziyordu ve kalabalıktaki herkesin gözleri üzerine çekilmişti.

 

Bu kılıcın Aaron’un bahse koyduğu silah olduğu belliydi. Yani bahsin kazananı çoktan belli olmuştu. O anda Beşincinin yüzü kızarmıştı ve Üçüncü de öfkeli olsa da bir adım daha atmaya veya konuşmaya cüret etmiyordu. Karşısındaki adamın gücünü bilmese de böyle bir silahı yapabilmesi basit birisi olmadığını belli ediyordu.

 

“Aaron, bu sende kalsın. Kara Çelik Küresine ne zaman girebileceğimi bana söylersin. Ayrıca, Amelia’yı da yanıma alacağım. Şimdi bir süre işim olacak.”

 

Paul Alev Derebeyi adını verdiği kılıcı kınına soktuktan sonra Aaron’a doğru atmış ve Aaron kılıcı havada iki eliyle birlikte yakalamıştı. O anda bu kılıcı incelemeyi gerçekten istiyordu ve bahsi çoktan kazandığı için yalnızca başını sallamıştı. Kara Çelik Küresine giriş hakkı onun ihtiyacı olan bir şey değildi ve karşılığında bu kılıcı kazanmak oldukça yeterliydi. Bir şey kaybetmiş sayılmazdı.

 

Ancak Beşinci ve Üçüncünün yüzleri kararmıştı. İlk başta, Kara Çelik Küreye giriş hakkına ihtiyacı olan kişi Beşinciydi ve o anda hem bu hakkı, hem de yüzünü kaybetmişti. Üçüncü ise az önce yıllardır yavaş yavaş yücelttiği adının güvenilirliğini kaybetmişti.

 

Tanınmayan bir demircinin yaptığı silah onun silahından daha kaliteliydi. Bu onun yüzüne atılan bir tokat gibiydi. Oldukça acıtıyordu ve kesinlikle bir iz bırakacaktı.

 

Bu böyle bitemezdi.

 

“Slash!”

 

Herkesi şaşırtacak bir şekilde, Üçüncü birden fırlamış ve Rüzgar Düşesini Paul’ün sırtına savurmuştu. Normal gelişimciler arasında bile, sırtını dönmüş bir rakibe saldırmak oldukça onursuz bir şey sayılırdı. Aralarından hiçbiri gururlu bir uzmanın böyle bir şeyi yapacağını düşünmemişlerdi.

 

“Aptal.”

 

Ancak onların endişesine karşılık, Amelia hafifçe mırıldanmıştı. Ustasının böyle basit bir saldırıyla hasar bile almayacağını biliyordu. Bu cüce kadın kendi ölümüne doğru koşuyordu.

 

“Swoosh!”

 

Üçüncünün saldırısı zemine çarparken gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Paul bir anda olduğu yerden yok olmuştu. Gözleri onun hareketini takip bile edememişti.

 

“Hey, hey. Biraz aceleci oluyorsun. En azından Kara Çelik Küresine gireceğim zamanı beklersin sanmıştım. Ama görünüşe göre şu anda yüzünü çoktan bir kenara attın. Ya da… buradaki herkesi benimle birlikte öldürmeyi planlıyordun.”

 

Bir anda, Paul’ün eli onun ensesini kavramış ve başını yere yapıştırmıştı. Onu yere yapıştıran gücün ağırlığını hisseden Üçüncünün tüm vücudu kasılırken gözlerinde ilk kez korku belirmişti.

 

Paul’ün sözleri aynı zamanda etraftaki diğerlerini de uyarmıştı. Eğer Üçüncü Paul’ü öldürdükten sonra onların hepsini öldürseydi o zaman ne kaybı, ne de başkalarını öldürdüğü gerçeği etrafa yayılacaktı. Eğer Paul onu yakalamasaydı büyük ihtimalle hepsi hayatlarını kısa bir sürede kaybedecekti.

 

“Utanmaz planlar ve öfkeye kapılarak yapılan saldırılar… sevdiğim şeylerdir. Bana karşı olmadıkları sürece.”

 

“Krak!”

 

“AAAHH!!!”

 

Paul’ün sol eli hızla hareket etmiş ve Üçüncünün dört uzvu da tek seferde bedeninden ayrılmışlardı. Ancak ayrılan bölgelerden kan akmıyordu ve Üçüncü acı çekse de ölüme yakın değildi.

 

Onun bu görüntüsü etraftaki kalabalığın kalplerini soğutmuş, Beşincinin ise titremesine neden olmuştu. Bu adam acımasız ve kararlı biri gibi görünüyordu. Üçüncüye herhangi bir şekilde acımadan kol ve bacaklarını vücudundan ayırmıştı!

 

“Seni orospu evladı! Seni öldüreceğim! Seni kesinlikle en acılı şekilde cehennemin dibine yollayacağım!”

 

Üçüncü debelenirken Paul onun saçlarını kavramış ve ayağa kalkmıştı.

 

“Cehennemin dibine zamanı geldiğinde uğrayacağım. Şimdilik… sana yolu göstereyim.”

 

“Aaahh!!!”

 

Paul konuşmayı bitirdiği anda Üçüncüyü havaya fırlatmış ve ağzını yavaşça açmıştı. Bir süredir denediği bir şeyi yapmış ve üçe bölünmüş zihinlerinden birini büyü sözlerini önceden mırıldanmak için kullanmıştı. Yani o anda normalde kullanması bir süre alan Cennet Güneşi Işınını anında kullanabiliyordu.

 

Elini yukarıya, Üçüncüyü fırlattığı yere doğrulttuğu anda altın renkli bir ışın elinden fırlamış ve Üçüncünün vücuduna doğru fırlamıştı. En sonunda, Üçüncünün vücudu tamamen havaya karışırken gökyüzü yerine geçen tavanda da bir çukur açılmıştı.

 

“Aaron, mağaranı bir süreliğine ödünç alacağım. Amelia, benimle gel.”

 

Paul mağaraya girmeden önce yalnızca iki cümle daha kurmuştu. Sonrasında ise, Amelia ile birlikte girdiği mağaranın kapısı kapanmıştı. Ancak dışarıdaki kalabalık herhangi bir dağılma belirtisi göstermiyordu.

 

Her biri oldukları yerde donmuşlardı. Az önce gördükleri birkaç yılda yaşayabilecekleri bütün olaylardan daha heyecanlı ve şok ediciydi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr