“Misafirperverliğin için teşekkürler, Beşinci. Eğer Kara Çelik Küresinden çıktıktan sonra zamanım olursa seni ziyaret edeceğim.”
Paul okulda geçirdiği bir günden sonra ayrılırken Beşinci’ye dönmüş ve hafifçe gülümsemişti. Aynı anda, Beşinci’nin yüzünde neşeli bir ifade belirmişti.
“Elbette, Kıdemli. Sizi ağırlamaktan memnuniyet duyarım!”
Beşinci sözlerini bitirdikten sonra Paul başını sallamış ve iki rehberi kıyafetlerinden tutarak havalanmıştı. Birkaç saniye sonra ise Paul’ün izi bile görünmüyordu. Çoktan beşinci ve dördüncü şehri birbirine bağlayan 4.Tünele doğru uçmaya başlamıştı.
“Sonunda…”
O anda, Beşinci gerçekten rahatladığını hissetmişti. Paul’ün onun okulunda olması ona kazanç getirebilecek bir şey olsa da Paul’ün yakınında olmak onun istemsizce gerilmesine neden oluyordu. Affedildiğini bilse bile bu böyleydi.
Eğer birisi sırf uysal göründüğü için aç bir kurda yaklaşsaydı büyük ihtimalle böyle hissederdi. Paul büyük ihtimalle çoktan şehirden ayrılmış olsa da tehlike hissinden kurtulamıyordu. Bu yüzden hızla okulun en iç kısmındaki kendi odasına geri dönmüştü.
“Hah… Git, bana koleksiyondaki en yaşlı şarap hangisiyse onu getir. Bugün biraz rahatlamam gerekiyor.”
Beşinci’nin kimsenin girmesine izin vermediği bu odanın içerisinde 10’dan fazla cüce kadın vardı. Cüceler arasında güzellikler olarak tanınabilecek bu farklı çekiciliklere sahip kadınlar Beşinci odanın içine girdiği anda etrafına dolanmaya başlamışlardı. Birkaçı masum hareketlerle ona zar zor dokunurken onun kıyafetlerini çıkarmaya başlamış olanlar bile vardı.
“Hehe… Sonunda biraz rahata kavuştum. Meena, buraya gel. Seni özledim.”
“Ah…”
Beşinci elini uzatıp genç görünen cücelerden birinin belini kavrarken gerçekten rahat hissediyordu. Normalde bir gün içinde en az üç kez ‘çalışan’ birisi olarak okulunun içinde kendisinden daha güçlü bir Aziz varken bunu yapmaya cüret edememişti ve bu şehvetinin iyice birikmesine neden olmuştu.
“B-Beşinci…”
O sırada, önceden şarapları almaya giden kadın geri dönmüştü. Ancak Beşinci’nin beklediği şarap şişesi ellerinde değildi. Aksine, kararmış bir yüze sahipti.
“Ne oldu?”
Beşinci bir yandan Meena adlı cücenin göğüslerini sıkarken bir yandan da sormuştu. Aslında o anda şarap umurunda bile değildi. Yalnızca biraz ‘çalışmak’ istiyordu.
“B-Beşinci… Şarap Koleksiyonunuz, hazinelik ve ilaç deposu… Okulun depo olarak kullanılan her bölgesi tamamen boşaltılmış!”
“Ah!”
Beşinci duyduklarının şokuyla gücünü ayarlayamayınca Meena acıyla bağırmıştı.
O sırada, Paul hızla 4.Tünelden geçiyordu. Elinde rehberlerin nereden geldiğini sormak istedikleri ancak soramadıkları bir şarap bardağı vardı. Özel olarak tek bir tip şarap için yapılmışa benzeyen bu bardak normalde yalnızca koleksiyoncuların sahip olduğu bir şey olurdu.
Paul bardaktaki şarabı tamamen içtikten sonra bardağı birden kaybolmuş ve uçuş hızı oldukça artmıştı. Görünüşe göre 4.Şehre hızlıca ulaşmayı planlıyordu.
…
Paul 5.Şehirden sonra bir daha mola vermemeyi seçmişti. Rehberler bu yüzden biraz kötü zamanlar geçirmiş olsalar da Paul’e karşı çıkma cesaretleri yoktu.
Elbette, Paul yarımkürelerde ilerlerken onlara birer bakış atmayı unutmuyordu. 4.Yarımküredeki 4.Şehir oldukça kaba bir dizaynla yapılmış ve etrafı 5.yarımküreden bile fazla madene sahip bir yerdi. Aslında, madenler yüzünden şehir kısıtlanmış gibi duruyordu.
3.Şehir Üçüncü Demirci’nin ölümüyle bir süre kaosa bürünse de çoktan düzenlenmiş gibi görünüyordu. Gerçi eskiden güzel olduğu belli olan şehrin bazı parçalarında büyük yıkıntılar vardı. Üçüncü Demircinin hayatının bitmesi buradaki küçük grupları anında tetiklemişe benziyordu.
Paul bu şehirden sonra gelen 2.Tüneli de geçtikten sonra 2.Şehre ulaşmıştı. 2.Şehir yapılar bakımından öncekilerden biraz daha iyiydi ve hem tarlalara hem de madenlere sahipti. Tamamen kendisini geçindirebilecek bir şehre benziyordu.
Ve en sonunda, Paul 1.Tüneli aşarak 1.Yarımküreye ulaşmıştı. Yolculuk hiç durmadan uçmasına rağmen yaklaşık 3 gününü almıştı. Bundan 6.Şehir ile 1.Şehir arasındaki yol farkı belli olabilirdi.
1.Şehirde zemine inmeden önce etrafı inceleyen Paul bu yarımkürenin öncekilerden iki kat daha büyük olduğunu fark etmişti. İçindeki yapılar normal bir küçük dünyadakilerin bile sahip olmadıkları kadar güzeldi. Şehrin tek kötü yanı, sıcaklığın aşırı yüksek olmasıydı.
1.Şehir zemine en yakın olan şehirdi ve Güneş Yakan Lordun alevlerinin sıcaklığı yeryüzünü tamamen kaplayacak kadar güçlüyken yeraltına da biraz işlemesi garip değildi. Hem, bu sıcaklık daha Paul’ü rahatsız edecek kadar yüksek değildi.
Paul gözlerini bir süre daha çevirdiğinde, Şehrin kapalı bir kısmını fark etmişti. Gözleriyle gördüğü mana akışından bu bölgeye engelleyici bir formasyon kurulduğunu görebiliyordu. Bu formasyonun ardında ise kara çelikten duvarlara sahip bir giriş vardı.
Bu girişin kapısı sürekli olarak renk değiştiriyor gibi görünüyordu. Elbette, asıl rengi siyahtı ve renk değiştiren kısmı üzerindeki işlemelerdi ancak bu kapının oldukça hoş bir görüntü oluşturduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
“K-Kıdemli Aziz… Birinciyi görmeniz- Öğğ-”
Rehberlerden birisi yere indikten sonra dizlerinin üzerine çöküp konuşmaya çalışsa da cümlesini bitiremeden oradan uzaklaşmış ve kusmaya başlamıştı. 3 gün süren kesintisiz uçuş boyunca 4.Şehirdeyken zevk için yediği yiyeceklere sövüp durmuştu. Eğer onları yemiş olmasaydı istese de kusabileceği bir şey olmazdı. Ama yapabileceği bir şey yoktu. Uçarken mana çekerek yiyecekleri sindirmek zordu ve mana sindirimi pasif bir şeydi. Yani o yemekler bir şekilde sindirilene kadar orada kalmışlardı.
Diğer rehber ise biraz daha akıllı olduğundan zemine değdiği anda manasını kullanarak yemekleri sindirmiş ve mide bulantısını dağıtmıştı. Sonra meslektaşına bir bakış atmış ve başını iki yana sallayarak Paul’e dönmüştü.
“Kıdemli Aziz, sizi Birinci’ye götürmeme izin verin.”
“Yolu göster.”
Paul hafifçe konuştuktan sonra rehberin ona yolu göstermesine izin vermişti. Birkaç dakika sonra kendisine gelen diğer rehber ise hızla şehrin merkezinde Birinci’nin yaşadığı yere doğru ilerlemişti. Paul’ün geldiği haberini vermesi gerekiyordu.
Bu sırada, Paul ve diğer rehber şehrin içinde yavaş yavaş ilerliyorlardı. Uzun boyuyla ve Birinci’nin tanınan rehberinin yol göstermesiyle epey ilgi çeken Paul o anda üzerindeki bakışları umursamıyordu. Hatta etrafa bakıyor gibi dursa da aslında aklı Kara Çelik Küresinin girişindeydi.
Artık Toprağın Kutsal Vücudunu ele geçirmek istiyordu ancak bunun için önce Terravan’ı bulması gerekecekti. O anda Terravan’ı bulabileceği yerlerin arasında yalnızca Kara Çelik Küresi ve alevlerle kaplı olan Yeryüzü vardı. Eğer Kara Çelik Küresinde onu bulamazsa o zaman Yeryüzüne çıkmak zorunda kalacaktı.
“Kıdemli Aziz, buradayız.”
O sırada rehber konuşmuş ve Paul düşüncelerinden ayrılmıştı. Karşısında beyaz bir malikane vardı. Malikane o kadar göz alıcı olmaktan ziyade daha çok minik bir yapıya sahipti. Elbette, bir ev değil de bir malikane olduğu için yine de şehirdeki en büyük yapı sayılırdı.
“Girelim.”
Paul hafifçe konuştuktan sonra içeriye ilerlemiş, bu sefer onu takip eden rehber olmuştu. Zaten rehber malikaneye girdikten kısa bir süre sonra Paul’ün yanından ayrılmış ve bir cüce hizmetçi Paul’ü yönlendirmeye başlamıştı.
Kısa bir süre içerisinde, Paul bir çalışma odasına ulaşmıştı.
“Bay Paul, lütfen oturun.”
Paul içeriye girdiği anda Birinci Demirci’yi görebilmişti. Bu beyaz saçlı ve siyah gözlü yaşlı adamın yüzünde herhangi bir tüy yoktu ve bu cüce erkekleri arasında garip dursa da bunu öne çıkaracak kadar cesur birisi olamazdı. Birinci’nin yüz yapısı cüceler arasında yakışıklı sayılırdı ve boyu da Beşinci gibi uzun sayılan 160’a ulaşıyordu. Elbette, bu yalnızca Paul’ün göğsüne ulaşmasına yarıyordu.
“Birinci, buraya gelme amacımı zaten biliyor olmalısınız. İşleri fazla uzatmaya gerek olmadığını düşünüyorum.”
Paul hafifçe gülerek otursa da sözleri işleri uzatmak istemediğini belli ediyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..