[YN]: 1 Milyon olmuşuz çıldırıyorum yuvarlanıyorum burda cansınız <3 Bir iki güne toplu atıcam bekleyin.
458.Bölüm – Kaderin Sınırları
Kan Kızılı Saray, Paul’ün ayrılışından sonra oldukça sakinleşmişti. Öğrenciler normal gündelik çalışmalarını yapıyorlardı ve hiçbiri Kan Kızılı Saray’ın kurucusu ve o anki başı olan adamın gelişim olarak kendisinden çok daha üstün kişilerle ölümüne savaştığını bilmiyorlardı.
Ancak durumu bilen Semia ve Simon oldukça endişelilerdi ve bunu genelde öğrencilerden çıkarıyorlardı. Geçen kısa sürede çoktan birçok öğrenci sarayın dışında görevlere gönderilmişlerdi ve bu görevler oldukça tehlikeli sayılırlardı. Elbette, öğrenciler görevi tamamlayıp geri dönebilirlerdi ancak bu epey zaman alacaktı.
O sırada, Simon ve Semia Ana Saray’da bekliyorlardı. Hatta direkt olarak taht odasındalardı. Semia’nın gözleri kapalıydı ve kendisini sakinleştirmek için yakındaki bir okuldan çaldıkları ruh mantrasını okuyordu. Simon ise yalnızca bekliyordu. Yüzünde bir ifade yoktu ve bir taştan yapılmış bir heykel gibi orada öylece duruyordu. Ancak Semia bir şekilde onun daha da endişeli olduğunu hissedebiliyordu.
Ancak o anda, ikisinin de kalpleri taht odasının kapılarının tek bir seferde sonuna kadar açılmasıyla rahatlamıştı. Çünkü taht odasına giriş izni olan kişiler yalnızca kendileri ve Paul’ün grubundaki kişilerdi. Kapının açılması gruptan en az bir kişinin döndüğünü belirtiyordu.
Ve ilk giren kişinin figürü onların daha da rahatlamasına neden olmuştu. Çünkü uzun siyah paltosunu giyen bu figür tanıdıkları ve beklediği kişiydi. Paul savaştan iyi bir şekilde dönmüştü ve ikisi de onun bir şekilde daha güçlü olduğunu hissedebiliyorlardı.
“Hoş geldiniz.”
Semia ve Simon başlarını eğmiş ve basitçe selam vermişlerdi. Paul ise ikiliye birer bakış attıktan sonra yavaşça tahta geçmiş ve oturmuştu. Aynı anda, onunla gelen beşli de tahtın önünde tek dizlerinin üzerlerine çökmüşlerdi ve Simon ile Semia iki uçta kalmışlardı.
Paul bir süre tahtında oturmuş ve derin nefesler alarak beklemişti. Önceden sarayın tavanında açtığı deliği ufak bir hareketiyle düzelttikten sonra ise hafifçe başını kaşımıştı.
Shane’in savaş yöntemi zihnine işlemişti ve oldukça sevdiği bir yöntem sayılabilirdi. Shane belirli teknikleri çok az kullanırdı ve saldırılarının çoğu kavrayışları ve ruh özlerini direkt olarak kullanarak karşı tarafı ezmeye dayanırdı. Bu kavrayış gücü yüksek olan Paul için oldukça iyi bir savaş stiliydi.
Aynı zamanda Allatra’nın birçok saldırı stili de zihnindeydi. Birçok anı ve tecrübe olduğundan işlemesi zordu ama bu onlara alışamayacağı anlamına gelmiyordu. Shane’in savaş metotları çoktan ona tanıdık gelmeye başlamışlardı.
Ve kavrayış seviyesi de artmıştı. Yalnızca sahip olduğu ruh özlerinde değil, aynı zamanda sahip olmadıklarında da durum böyleydi. Shane uzay ve zaman konusunda oldukça bilgiliydi ve bu nedenle bu iki elementin birleşmiş ruh özleri olan ‘Engelsizlik’ ruh özünü çoktan kullanabiliyordu. Önceki dövüşte kullandığı Uzay Zaman Kilidi bu ruh özünden geliyordu.
“Semia, Simon. Birazdan… bu dünyadan ayrılmayı planlıyorum. İkinizin de bana bir şey söylemek istediğinizin farkındayım. Söyleyin.”
Paul’ün yeni aura görüşü yeteneği de oldukça işe yarıyordu. Semia ve Simon’ın auralarındaki farklılığı anında görmüş ve onlara bu soruyu sormuştu. Eğer içlerine attıkları bir şey varsa ve bu konu buradan ayrılmadan çözülmezse buraya geri dönmeleri gerekirdi. Paul takipçilerinin zihinlerinde düğümler kalmasını istemiyordu.
Semia ve Simon ayaklanmış ve Paul’ün hemen önünde yan yana geldikten sonra bir kez daha diz çökmüşlerdi. Ancak söyleyecekleri sözler olsa da sessizlerdi. İkisi de konuşmaya nasıl başlayacaklarını bilmiyorlardı.
En sonunda, konuşmayı başlatan kişi Simon olmuştu.
“Normalde bir örnek vermek zorunda kalırım sanmıştım ancak şu an buna gerek bile kalmadı… Paul, grubundan ayrılmak istiyoruz.”
Bu sözlerin üzerine Semia ve Simon’ın arkasındaki grup şaşırsalar da Paul o kadar şaşırmamıştı. Auralarındaki garipliklerden kötü bir durum olduğunu sezebilmişti ve bu biraz ani bir istek olsa da önden sezmiş olmalıydı. Ama…
“Neden, Simon?”
Simon yetenekli bir kişiydi ve gelecekte başaracakları kesinlikle küçük şeyler değillerdi. Aynı şey Semia için de geçerliydi. Onların neden kendi yanından ayrıldıklarını öğrenmeden onları bırakmak istemiyordu.
“Çünkü… yeterince hızlı değiliz.”
Bu sefer cevap veren kişi konuşmasının ortasında derince iç çeken Semia olmuştu. Sonrasında başını kaldırıp Paul’ün gözlerine bakmış ve konuşmaya devam etmişti.
“Paul, senin yeteneğin aşırı güçlü. Bu potansiyel ile açıklanabilecek bir şey değil. Sanki evren senin etrafında dönüyormuşçasına bir gelişim hızın var. Ben kendimi biliyorum ve pes etmediğim sürece belirli bir yere gelebileceğimden eminim. Aynı şey Simon için de geçerli. Ancak sıkıntı zaten burada. Pes etmediğim sürece, yani yine de uzun bir zamana ihtiyacım var. Ve senin zamanın olmadığını biliyoruz.”
“Bu dünyaya vardığımızda sen bir Aziz’din. Ve şimdi çoktan İmparator seviyesini aşan varlıkları öldürebilecek bir seviyeye ulaştın. Etrafındaki kişilerin güçleri oldukça yüksek. Bizler ise yalnızca Büyük Aziz seviyesine çıkabildik. Bu hız… kesinlikle yeterli değil.”
Semia’nın sözleri bittikten hemen sonra Simon devam etmişti.
“İlk başta bir şekilde sana yetişebileceğimizi sanmıştım. Anlarsın ya, Kan İmparatorunun Şarap Kasesi ve diğer eşyalarla belki de en azından yanında durabilecek bir seviyeye ulaşabilirdik. Ama senin potansiyelini küçük gördüğümüzün farkına vardım. Paul Veussia, Kara Büyücü, belki bir gün senin seviyene ulaşabiliriz ama bu senin kullandığın zamandan çok daha uzun zamanda olacak. Ve senin devam etmen için güçlü yandaşlara ihtiyacın var. Bu nedenle, lütfen kan anlaşmasını kır. Semia ve ben bir süre Kan Kızılı Saray’da kalacak ve burada yaşayacağız.”
Simon’ın sözlerinin üzerine ortama bir sessizlik çökmüştü. Bir süre önce Aleena’dan Paul’ün hikayesini dinleyen ve onun potansiyelini iyice kavrayan Shuan Simon ve Semia’nın verdiği kararın normal olduğunu söyleyebilirdi. Paul anormal bir kişilikti ve yalnızca anormal kişilikler onunla birlikte yol alabilirdi. Shuan’ın içinde olduğu beşli göz önüne alındığında Simon ve Semia oldukça normal kalıyorlardı.
Simon ve Semia’nın üzerlerinde gözünü gezdiren Paul hafifçe nefes alıp verdikten sonra ağzını açmıştı.
“Simon, potansiyelin hiçbir zaman bir sınır olduğuna inanmadım. Aksine, kendine koyduğun sınırların senin potansiyelin olduğunu düşünürüm. Siz ikiniz bana göre bu sınırları kolayca aşabilecek kişilersiniz. Bu yüzden bana dikkatlice düşünüp cevap verin. Anlaşmayı kırmak istiyor musunuz?”
Paul’ün sözlerinden sonra Simon ve Semia aynı anda ayağa kalkmışlardı. İkisinin de yüzlerinde acı gülümsemeler olsa da ağzını açıp konuşan Simon olmuştu.
“Belki de dediğin gibidir Paul. Belki de kendi düşüncelerimiz yüzünden potansiyelimizi sınırlamışızdır. Ama bu bir şeyi değiştirmeyecek. Şu anda güçsüzüz, ve yandaşın olmak için güce ihtiyacımız var. Kaderin sınırlarını aşacak gücümüzün olduğunu ise sanmıyorum. Bu yüzden evet, anlaşmayı kırmak istiyoruz.”
Paul ve Simon bir anlığına göz göze gelmiş ve Paul onun gözlerindeki rahat ifadeyi görmüştü. Simon içini döktükten sonra en sonunda rahatlamıştı ve kararında ciddiydi. Paul bunu görmüş ve derince iç çekmişti. Ardından, ruhuyla hissettiği kan anlaşmasını çalıştırmaya başlamıştı.
Simon ve Semia bunu hissetmiş ve kendi taraflarını çalıştırmışlardı. Birkaç saniye içinde, anlaşma ortadan kaybolmuştu. Simon ve Semia artık Paul’e bağlı değillerdi.
Paul tahtından kalkmış ve yürümeye başlamıştı. Simon ve Semia ise yere bakıyorlardı. Kendi güçleri yetmediği için ayrılsalar da Paul’ün yanından ayrılmak biraz ihanet gibi hissettiriyordu ve pek iyi hissettikleri söylenemezdi. Paul bunu fark etmiş ve aralarından geçerken ikisinin de omuzlarına ellerini koymuştu.
“Kan Kızılı Saray… bu yeri size bırakıyorum. Biz gittiğimizde Yükselenler sizlerle uğraşmayacaklardır. Kara Vadi ve Guren Ailesi şu an batmış durumda. Yani iyi baktığınız sürece dünyaya hükmetmeniz bile mümkün. Eğer potansiyelinizi benimle gelirken kullanmayacaksanız en azından yaşadığınız yeri iyileştirmek için kullanın.”
Paul bu sözleri söyledikten sonra ilerlemeye devam etmiş ve mor bir sis Simon ve Semia’nın arkasındaki beşli grubu anında Yaradan Yetiştirme Zindanına çekmişti. Simon ve Semia arkalarını dönüp Paul’ün sırtını izlerken Paul tek elini kaldırmış ve uzattığı işaret parmağıyla havada bir çizgi çekmişti.
“Geçit.”
Çizgi birden iki tarafa yarılıp bir uzay kırığı oluştururken Paul hafifçe gülümsemiş ve arkasına bir bakış atmıştı.
“Bir gün buraya geri gelirsem ya sizi göreceğim, ya çocuklarınızı ya da bilmem kaçıncı nesil torunlarınızı. O gün beni iyi karşılasanız iyi edersiniz.”
Paul’ün bu sözleri ikilinin yüzlerinin hafifçe kızarmasına neden olsa da reddetmemişlerdi. Aksine, birbirlerine yaklaşmış ve yavaşça el ele tutuşmuşlardı. Bu Paul için bir onay yerine geçmişti. Yüzünde bir gülümseme ile açtığı uzay kırığına bir adım atmış ve sonraki saniye uzay kırığı ile birlikte yok olmuştu.
“Az önce bir efsaneyi uğurladık, Semia. Nasıl hissediyorsun?”
Simon Paul’ün gidişinin ardından hafifçe gülmüş ve gözlerindeki hafif yaşları silmişti. Semia ise parlak bir şekilde gülümserken ona cevap vermişti.
“İleride daha da büyük bir efsane olacağını hissediyorum. Ve o zaman geldiğinde buraya geri dönerse onu karşılayacağız. Eğer buna hayatımız yetmezse… o zaman…”
Semia cümlesinin sonunu getirmese de onun yüzünün kızarıklığından Simon her şeyi anlayabiliyordu. Bunun üzerine o da kahkaha atmış ve Semia ile birlikte Ana Saray’dan dışarıya çıkmıştı.
Paul ayrılmış olabilirdi ancak Ana Saray onun eviydi ve hep öyle kalacaktı. Simon bu yeri o geri dönene kadar en iyi formunda tutmayı planlıyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..