459.Bölüm – Araf’a Gidiş
Uzay Tanrıçasının Geçidi oldukça sessizdi. Uzak mesafelerde parlayan onlarca yıldız oldukça güzel bir manzara oluşturuyorlardı ve bu manzara sessizlikle birleştiğinde oldukça rahatlatıcı bir etkisi vardı. Elbette, uzun süre bu rahatlık hissedilirse bir kişi iyice delirebilirdi.
Paul bu boşluğa bir süre baktıktan sonra hafifçe başını sallamış ve kararlılığını iyice geri kazanmıştı. Yaşlı adam ölmüştü ve artık işleri kendi ellerine alma zamanı gelmişti. Bilgi bakımından Allatra ve Shane Spadia’dan geride değillerdi. Yani biraz da olsa kendi başının çaresine bakabilmeliydi.
“Silleverde.”
Paul’ün hafif sesi bir anda tüm uzaya yayılmış ancak yalnızca istediği kişi bu sesi duyabilmişti. Birkaç saniye sonra, yüzünde şaşkın bir ifade olan ufak Silleverde Paul’ün önünde belirmişti.
“Uzay Yankısını kullanmayı ne zaman öğrendin? Yaşlı Spadia kesinlikle uzayla ilgili bir ruh özü kavramamıştı. Kimden öğrendin ki? Hem o nerede?”
Silleverde’nin ilk sorduğu şey Spadia olmuştu çünkü genelde onu çağıran kişi Spadia olurdu. Bu sefer Paul’ün onu çağırması bu yüzden biraz garibine gitmişti.
“Yaşlı Spadia… Beni Yok Oluş Tılsımından korudu.”
Paul’ün daha fazlasını anlatmasına gerek yoktu. Bunu biliyordu çünkü sözleri bittiği anda Silleverde’nin yüzünün tamamen solduğunun farkına varmıştı. Elleri titreyen küçük kızın gözlerinde inanılmaz bir öfke belirmişti.
“Konseydeki o*ospu evlatları! Yok Oluş Tılsımı! Demek acımasız davranmaya başladılar ha? O piçler… Aaargh!”
Paul olduğu yerde sessizce beklemiş ve Silleverde’nin öfkesini etrafındaki uzay katmanlarından çıkarmasını izlemişti. Aynı anda birkaç farklılığı da görmüştü. Silleverde’nin ‘rastgele’ saldırılarının çoğunun hedefi ona ilk saldıran Velvaât’le aynı ırktan olan kişilerin geçitleriydi. Ve bu kişilerin aldığı yaralar genelde hafif değillerdi.
“Hmph… Hah… Yaşlı Spadia… Onu öldürenlere ne oldu?”
Silleverde Yükselenler direkt geçiş yapıp Uzay Tanrıçasının Geçidinde onun gözetimi olmadan ilerlediğinden kaç kişinin gittiğinden habersizdi. Ancak bu sefer birden fazla yükselen gönderilmiş olmalıydı. Konsey ilk hatasını asla bir daha işlemezdi.
Paul ona cevap olarak tek elini kaldırmış ve dört parlak ruh kalbini bir anlığına boyuttan çıkarmıştı. Silleverde onları gördükten sonra ise onları boyutuna geri tıkmıştı. Ancak bu anlık görüş Silleverde için yeterliydi ve o anda sonuna kadar açılan gözleriyle Paul’e bakıyordu.
“Nasıl?”
“Hah… uzun hikaye. Gerçi zamanın vardır diye düşünüyorum.”
Silleverde anında başını sallamış ve ikisi de boşluğa oturmuşlardı. Sonrasında, Paul gerçekleşen olayları anlatmaya başlamıştı. Silleverde’ye güveniyordu çünkü Spadia da onunla iyi anlaşmıştı ve Spadia’nın ölümünün ona verdiği öfkenin gerçek olduğunu aurasından görmüştü. Silleverde kesinlikle dost olmaya değer birisiydi.
Paul’ün Spadia’nın ölümünden sonra Allatra ve Shane ile yaptığı görüşmeyi ve onun Shane’in reenkarnasyonu olduğunu duyan Silleverde şok olmuştu. Varlığın Hükümdarı Shane onun da oldukça iyi bildiği bir isimdi. Şeytan Kralın varisinin o canavarın reenkarnasyonu olan kişi olacağını hiç düşünmemişti.
“Yaşlı Spadia’ya bir anıt yaptım ve etrafındaki uzayı kilitledim. Normal varlıklar oraya zarar veremezler ve konsey hiçbir şey kazanamayacakları bir anıta zarar vermezler. Şimdi ise ufak bir yolculuğa çıkmaya karar verdim. Ama senin yardımına ihtiyacım var, 10.Silleverde.”
“Dinliyorum.”
Paul’ün onun yardımına ihtiyacı olduğunu duyan Silleverde anında başını sallamıştı. Öncesinde Paul yalnızca eski bir dostun varisiyken şimdi güçlenme yolundaki bir uzman ve eski bir canavarın reenkarnasyonu olmuştu. Ayrıca, Habis Tanrı’nın destekçilerinden birisi olarak Silleverde elbette onun varisine yardım edecekti.
“Bir süre boyunca yolculuğum… tehlikeli olacak. Senden grubuma benim için göz kulak olmanı ve mümkünse gelişmelerine yardım etmeni istiyorum.”
“Hm?”
Paul’ün bu isteği pek normal sayılmazdı. Sonuçta bir kişi tehlikeli işlere gittiğinde bir grupla olup tehlikeyi yenmeye çalışırdı. Peki Paul neden böyle bir istekte bulunuyordu? Silleverde anlamamıştı.
“Altı Element Kutsal Vücudunu tamamlamayı planlıyorum. Ama Kutsal Elementallerin takdirini kazanmak için bir işi yardım almadan yapmam gerekiyor. Yani grubum benimle gelseler bile bir şey yapamayıp sadece bekleyecekler. Bunun yerine bir uzmanın yanında eğitim görmelerini tercih ederim.”
Paul Silleverde’nin kararsızlığını gördüğünde anında durumu açıklamıştı. Silleverde ise onun söylediklerini bir süre düşündükten sonra onaylamıştı. Eğer böyle düşünülürse Paul’ün isteği oldukça normaldi.
“Pekâlâ, dışarı.”
Paul’ün vücudundan mor bir sis yayılmış ve sonrasında arkasında etrafı merakla inceleyen figürler belirmişti. Grim, Wulian, Amelia, Aleena, Shuan, Pisboğaz ve İnfirmi’den oluşan bu 7 kişilik grup o anda oldukları yeri merakla inceliyorlardı.
“Sizler, önceden söylemeliyim ki reddetme hakkınız olmadan, Silleverde ile gideceksiniz. Bir süre yalnız bir şekilde yolculuk etmem gerekiyor ve sizin de bu sürede güçlenmeniz gerekiyor. Silleverde Uzay Tanrıçasıdır. Size epey yardımı dokunacaktır.”
“Uzay Tanrıçasını selamlarız.”
Yedili Paul’ün ciddiyetini anlamış ve bir şey söylemeden Silleverde’yi selamlamışlardı. Silleverde ise şaşkın bakışlarını bu grubun üzerinde gezdiriyordu. Paul ise grubu tanıtmaya başlayacaktı.
“Grim, Cennet Dişleyen Kaplan ırkından. Şu anki seviyesi 2.Sema Yükselen seviyesinde ancak savaş tarzı tekniksiz. Eğer büyüye odaklansaydı bu bir sıkıntı çıkarmazdı ancak yakın dövüşe odaklanıyor. Ona yardımın dokunabilir.”
“Wulian, bir Işık Perisi. Kanından gelen iyileştirme büyüleri oldukça güçlü olsalar da ışık tipi saldırı büyüleri konusunda hâlâ gelişebilir. Umarım bu konuda ona yardım edebilirsin.”
“Amelia benim öğrencim. O bir Alacakaranlık Asili. Bir gelişim tekniğine değil de daha çok illüzyon ve formasyon tekniklerine ihtiyacı var.”
“Aleena bir Toprak Perisi Kraliçesi. O önceki Toprak Varlık Lordu Ebria’nın reenkarnasyonu ve toprak büyüleri konusunda oldukça uzmanlaşmış bir seviyede. Neye ihtiyacı var dersem… Güçlü bir silaha ihtiyacı var. Ona materyal sağlarsan kendisi yapabilecektir. Onun demirciliği epey iyidir.”
“Shuan senin en çok ilgini çekecek kişi olabilir çünkü o bir Uzay Gezen. Şimdilik bir vücut oluşturması gerekiyor ama vücudunu oluşturduktan sonra güçlü uzay teknikleri kullanabilir. Eğer önceki Habis Lordların tekniklerine erişmen mümkünse ona Glade’in tekniklerini öğretmeni istiyorum.”
“Pisboğaz’ın ırkından emin değilim ama o bir dünyanın gardiyanıydı. Önüne gelen her şeyi yediği için mühürlendi ve sonrasında bilmediğim bir şeyi yiyip bilinç ve düzgün bir vücut kazandı. Onun zekasının biraz gelişmesi gerekiyor. Bunun dışında mızrak teknikleri işe yarayabilir.”
“İnfirmi ise sadece korkak bir ejderha. Ona elinde varsa bir iki ejderha ruh ateşi versen yeter. Sadece Pisboğaz’ın bineği olarak iş görüyor.”
Kendi tanıtımından hiç memnun olmayan İnfirmi dışında grubun diğer üyeleri ve Silleverde Paul’ün grubunu bu kadar iyi tanımasına şaşırmıştı. Sonuçta Paul’ün kendi grubu olsalar da Paul kendi gücünü artırmaya odaklanmıştı ve onlara bu kadar fazla zaman ayıramamış olmalıydı.
“O kadar garip bakmayın. Üç tane zihnim var. Bilgileri işlemek fazla sürmüyor.”
Paul gülerek hafifçe konuştuktan sonra Silleverde’ye geri dönmüştü. Ardından hafifçe eğilerek konuşmaya devam etmişti.
“Silleverde, onlara iyi bak. Onlar benim iyi dostlarım ve geri geldiğimde de yandaşlarım olmaya devam edecekler. Onlara bir şey olduğunu görmek istemiyorum.”
“…Anladım. Merak etmene gerek yok.”
Silleverde elbette Paul’ün onlara verdiği değeri görebiliyordu. Ki zaten bu değeri vermeseydi şok olurdu. Bu gruptaki her kişi birbirinden farklı ve garipti! En normal kişi olansa korkusuz bir ırk olan ejderhaların arasından çıkan korkak bir ejderhaydı!
“Hah… Peki seni nereye göndermem gerekiyor?”
“Kendim giderim. Yolu biliyorum.”
Paul hafifçe güldükten sonra etrafına bir bakış atmış ve yolu seçtikten sonra parmağıyla havada bir çizgi çekmişti. Bu çizgi açılıp bir geçide dönüştükten sonra ise Silleverde ona bir şey diyemeden içeriye adımlamıştı. Silleverde ise şok olmuş bir şekilde arkasından bakıyordu.
Paul’ün uzayda bir geçit açmasına şaşırmamıştı. Varlık Hükümdarı Shane bu tekniği hep kullanırdı ve onun reenkarnasyonu olarak Paul için bu normal olmalıydı. Ama gittiği yer…
“Araf’a gidiyor!”
Üstün dünyalar arasında en kaotik ortama sahip olan Araf, her ırktan suçlunun bulunduğu bir yerdi. Ve Paul ilk hedefi olarak seçmişti!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..