468.Bölüm – Yeni Habis Tanrı
“Formasyonları hazırlayın! Tüm birlikler yerlerine! Patlamanın ilk etkileri birkaç saat içerisinde klana varacak! Kendinizi koruyun!”
Araf’ın en köşe kısımlarında bile Düşmüş Tanrı Alevi Dağının patlayışının haberleri yayılmış ve tüm büyük klanlar etkileri incelemek için güçlü uzmanları devreye sokarken bir yandan da tüm üyeler ana bölgelere çağrılmışlardı. O anda klanlar yalnızca kendi bölgelerini korumakla uğraşabilirlerdi ve küçük ve şehirler ile köylerde yaşayan kişiler bu klanların bölgelerine girmek için her şeyi yapabilirlerdi. Sonuçta ölmek isteyenler yalnızca ufak bir kısımdı.
Asi Kuvvetleri’nin Karargâhında da durum böyleydi. Bu karargâh şehirlerden uzak bir yere kurulmuş olsa da yine de yakında birkaç köy vardı ve bu köyler insan köyleriydi. O anda bu köylerde yaşayan insanlar karargâha doluşuyorlardı ve hiçbiri geri çevrilmemişti.
Asi Kuvvetleri’nin amacı güçleri ne olursa olsun insanların korunmasını sağlamaktı. Eğer böyle bir durumda onlardan vazgeçilirse insanların onlara olan güveni azalırdı ve amaçlarının bir anlamı kalmazdı.
“Hey! Biriniz yardım etsin! Bu adam…”
O sırada girişteki korumalardan birisi yüksek bir sesle bağırmış ve diğerlerinin gözleri anında ona çevrilmişti. Orada, genç bir adam korumanın önünde yere yığılmıştı ancak koruma onu kaldıramıyordu. Korumanın Zirve seviyeli bir İmparator olduğu düşünülürse bu oldukça şaşırtıcıydı.
“Onu bana bırak. Siz devam edin.”
“Ah, anlaşıldı efendim!”
Koruma arkasından çıkıp yere yığılan figürü tek seferde sırtlayan adamın bir Yükselen olduğunu hissetmiş ve anında görevine geri dönmüştü. Yükselen ise sırtındaki adamla birlikte içeriye girerken bir yandan da onun yüzünü hatırlamaya çalışıyordu. Asi Kuvvetlerindeki tüm Yükselenleri tanıdığını sanıyordu ama daha önce böyle birisini görmemişti.
“Malikâneme bir doktor yollayın. Bir İnsan Yükselen girişimizde bayıldı. Buraya ulaşmak için hayat gücünü kullanmış gibi görünüyor. Saçları tamamen beyaza bürünmüş. Bu kadar hızlı olmaya çalıştığına göre bir habere sahip olabilir. Acele edin.”
Yükselen bu sözleri söylerken haber konusundan emin değildi. Sonuçta bu bayılan Yükselen yalnızca korkudan tüm hızını kullanmış da olabilirdi. Ama bir doktoru acil olarak almak istiyorsa bu sözleri kullanması gerektiğini biliyordu ve bir Yükselenin hayatı kurtulursa daha fazla kişi kurtulabilirdi.
Ama onun sözleri büyük bir etki yaratmıştı çünkü o anda tamamen kapanan Asi Kuvvetleri için dışarıdan gelen tüm haberler önemliydi. Kısa bir süre sonra yalnızca karargâhtaki en iyi doktor değil aynı zamanda Asi Kuvvetleri’nin başı olan genç adam da buraya gelmişti.
“Bu… Cora’nın yanına gönderilen Yükselen! Büyük ihtimalle felaketten hayat gücünü kullanarak ve Cora’nın yardımıyla kaçtı. Yani Cora…”
Lider’in şaşkınlıkla başlayan cümlesi yavaşça üzüntülü bir hâl alırken odadaki herkes ne olduğunu anlamıştı. Asi Kuvvetleri’nin çoğu güçlü silahının yaratıcısı olan efsanevi demirci bu felakette can vermişti!
“Onu ne pahasına olursa olsun uyandırın. Eğer bu felaket hakkında herhangi bir bilgiye sahipse bu oldukça işimize yarayabilir.”
Lider anında emri verdiğinde doktor iki elini yatağın üzerinde uzanan yükselenin vücuduna koymuştu. O kendi hayat gücünü hızla Yükselene aktarırken daha zayıf olan doktorlar ise Yükselenin vücudunun iyileşmesini hızlandırmak için ona iğneler ile ilaçlar enjekte ediyorlardı.
Yaklaşık yarım saat sonra, beyaz saçlı yükselen gözlerini açmış ve ona hayat gücü aktaran doktor bir sandalye çekip onun üzerine yığılmıştı. Kaybettiği yaşam gücünü yenilemek için epey ilaca ve zamana ihtiyacı olacak olsa da eğer bu yükselenden bir haber alınabilirse o zaman buna değerdi.
“H-Hayattayım… Usta Cora…”
Cora’nın ölüm anları aklına gelen Yükselenin gözleri dolarken Lider onun bir şey bilebiliyor olabileceğini fark etmiş ve anında yanına varmıştı.
“Cesur Yükselen, eğer biliyorsan lütfen bana söyle. Cora’nın ölümüne ve kıtanın felaketine neden olan bu patlamanın nedeni neydi?”
“Lider… Bu sensin… çok şükür…”
Beyaz saçlı yükselenin gözleri dolarken sesi titremeye başlamıştı.
“O kişi… Hayır, o şeyin ne olduğunu ben bile bilmiyorum… Ama birden dağın ağzından çıktı. Usta Cora da şaşırmıştı. Sonra, o figür kıtayı kaosa katmakla ilgili bir şeyler söyledi. Katliam ve karmaşanın eğlenceli olacağını söyledi. S-sonra… sonra birden yanardağın patlamasını sağladı! Usta Cora benim hayatta kalmam için beni uzağa fırlattı ve onunla birlikte ölmeye çalıştı ama sonucunu bilmiyorum… Patlama ikisini de sarmış gibi görünüyordu…”
“Bu kadar yeter. Biraz dinlen. Senin getirdiğin bu haberler kesinlikle işimize yarayacak.”
Lider Yükselen’in zar zor konuştuğunu fark etse de önemli bir noktaya kadar konuşmasını istemişti. En sonunda onu kestiğinde ise gözlerinde hafif bir endişe belirmişti. Bu endişe odadaki hiç kimse tarafından fark edilmemişti.
“Gidin ve formasyon hazırlıklarına devam edin. Eğer o figür hayattaysa bu bir felaket olacaktır ve kendimizi buna hazırlamalıyız. Ama önce bu ilk felaketten kurtulmalıyız.”
Lider bu sözleri bırakmış ve bir cevap almadan hızla odadan ayrılmıştı. Arkasında bıraktığı kişiler onun bu tavrı yüzünden şaşırırken yalnızca Lider’in olayın ciddiyetini kavradığını anlayamıyorlardı.
Odasına giden Lider elini masasının altına atmış ve oradaki bir bölmeye aurasını aktarmıştı. Bunun üzerine masa birden hareketlenmiş ve yerde bir geçit açılmıştı. Lider bu geçitten aşağıya indiğinde geçit kapanmış ve masa da yerine geri dönmüştü.
Lider’in buraya inme nedeni elbette kaçmak değildi. Bir şeyi teyit etmek istiyordu. Araf’ta insanlar arasında eskiden beri gelmiş olan yazıtların saklandığı bu yerde bir şeyi okuduğunu hatırlıyordu.
“Burada…”
Karanlık bölümde elinde yaktığı alevle sağlam bir yazıta yaklaşan Lider bu kısım zaten yalnızca kendisine özel olduğu için sesli bir şekilde okumaya başlamıştı.
“Araf’ın kaotik olduğu söylenir, ancak bunu söyleyen kişilerin çoğu ırkların kapışması ve enerji karmaşası için söylerler. Eğer ki Araf o belli zaman aralığıyla tanıtılsaydı o zaman Araf’ın bir kıyamet bölgesi olduğu söylenebilirdi.”
“O zaman aralığı kısa ancak bir o kadar da uzundu. Çünkü yalnızca birkaç ay sürdüğünden milyonlarca yıl kaos içinde olmuş olan Araf’ta kısa görünse de bu zamanı yaşayan herkes yıllarca sürmüş gibi hissetmişti.”
“Felaketler Yüce Dağın patlayışıyla başladı. Lav ve alevler tüm kıtayı yalayıp yutarken insan veya şeytan fark etmeksizin tüm varlıklar acı çekmeye başlamışlardı. Ve bu yalnızca başlangıçtı.”
“Sonrasında katliamlar başladı. Yalnızca Araf’ın sakinleri birbirlerini öldürmüyor, dış dünyadan gelenler de Araf’ta birbirlerini öldürüyorlardı. Zamanla bu tarafların güçleri büyüdü ve Yükselen seviyesini aşan varlıklar da savaşlara katılmaya başladı.”
“Ve Kıyametin asıl başlangıcı o adamın kendisini tanıtmasıyla gerçekleşti. Araf’ın var olan dengesini bozan o korkutucu varlık… Kendisi yarı şeytan, yarı insandı. Buna rağmen astları ona Şeytan Kral diye seslenirlerdi. Ve kısa süre içinde, bu isim asıl lakabı ile birlikte tüm Araf’ı sarsmıştı.
“Habis Tanrı, Şeytan Kral, Cain Avian. O Araf’taki tüm ırklara ve onları destekleyen Tanrılara savaş açan, adını tamamen hak eden gerçek bir Kıyamet Elçisiydi.”
Ve yazıtın devamında Habis Tanrı’nın yaptıkları yazıyordu. Ancak Lider’in bunları okumasına gerek yoktu. Neler olduğunu zaten yazıtın son kısmına bir bakış attığında anlayabiliyordu.
“Gelen güçler ona sordular: Habis Tanrı, bunu neden yapıyorsun?”
“Ve o da gülerek cevap verdi: Çünkü eğleniyorum!”
“O eğlendiği için bir kıtayı kaosa katacak türden bir adamdı.”
“…ve şimdi yeni bir tanesi belirdi…”
Lider kendi kendisine hafifçe mırıldandıktan sonra yüzünde acı bir gülümseme oluşmuştu.
“O kadar yüzyıllar sonra, bir başka Habis Tanrı belirdi!”
Bağırarak söylediği bu sözler mağaradan dışarıya çıkmayacaklardı. Çünkü bir Habis Tanrı’nın bu saldırıların arkasında olduğu haberi yayılırsa kıta umutsuzluğa düşer ve savaşmayı keserlerdi. Bu kesinlikle engellenecekti.
“Eğer ortaya çıkarsan… bu sefer yenilgiyi yaşayacaksın.”
Liderin aurası birden tüm mağarayı kaplarken gözlerinde kararlı bir ifade belirmişti. Ne olursa olsun, Araf’ın eski zamanlardaki kıyamete dönmesine izin vermeyecekti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..