469.Bölüm – Tüm Araf’ın Düşmanı
Düşmüş Tanrı Alevi Dağının patlayışının vereceği hasarların ilk dalgası yeryüzüne ulaştığında Araf’ın her köşesinden acılı çığlıklar duyulabilir hâle gelmişti. Büyük aileler çoğunlukla hasarı engelleyebiliyorlardı ancak onların engellediği hasar yakınlardaki şehir ve köylere vurduğunda yine zarar görenler oluyorlardı.
O anda kıtanın en azından dörtte biri oldukça sıcak lavlar ile kaplıydı ve yıllar boyunca Düşmüş Tanrı Alevi Dağında Cerbera’nın enerjisiyle güçlenen bu lavlar kolayca yok edilemiyorlardı. Klanların yakınlarına düşen büyük lav kütlelerinin söndürülmesi için su büyülerinde ustalaşmış 5’ten fazla Yükselen gönderiliyordu. Küçük olanlar ve bağımsız şehirlere düşenler ise direkt olarak bırakılıyorlardı. Etrafa bir süre hasar verdikten sonra doğal olarak söneceklerdi.
Büyük aileler kendilerini kurtarmışken küçük şehirler ve köyler ise ölülerle dolmuşlardı. Dağa en yakın olan Kalkadia Şehrinin siyah olan yarısı tamamen yanmıştı ve diğer tarafa düşen lav parçaları da zar zor söndürülebilmişti. En son düşen parça 20 kişiyi yaktıktan sonra bir Yükselen tarafından zar zor söndürülmüştü.
“Bu bir felaket… Gerçekten Cerbera öfkesini bizden mi çıkarıyor?”
Patlamanın ilk dalgasının etkilerini incelemek için dışarıya çıkan uzmanlardan biri olan yaşlıca bir adam büyük bir lav topluluğunun düşüşüyle tamamen yanıp kül olan bir köye bakıyordu. En azından eskiden bir köy olan bu bölgede o anda yalnızca oldukça sıcak bir krater vardı ve bu kraterin dibinde bir miktar lav duruyordu.
“Bu köy daha geçen haftaya kadar neşeli seslerle dolu olurdu. Şimdi ise… Hah…”
Yaşlı adam derince iç çektikten sonra ellerinden birini yere doğru uzatmış ve birden soğuk bir dalga elinden fırlayıp kraterin dibindeki lava vurmuştu. Yaklaşık 4-5 dakika süren bu soğutma işleminden sonra lav en sonunda kayaya dönüşmüştü ve yaşlı adam oradan uzaklaşabilmişti.
Asi Kuvvetleri’nin Karargâhında da Lider kendi odasında dışarıyı izleyen formasyonlar ile ilgileniyordu. Bu formasyonlarda kendi taraflarındaki uzmanların ve sivillerin ölümleri gerçekleştikçe Lider’in elleri iyice kasılıyorlardı.
“Liderim, lütfen kendinizi fazla zorlamayın. En sonunda o kişi ortaya çıkacak ve bu olduğunda tüm öfkenizi salabileceksiniz.”
Lider’in arkasında duran ve birden konuşmaya başlayan kişi Cora’nın yanındaki çaylaktı. O anda durumu öncekinden daha iyi olsa da hâlâ beyaz saçlara sahipti ve hayat gücünü kazanmış olsa da bu saçlar değişmiyorlardı. Gerçi değişmesini istiyor sayılmazdı.
Havalı görünmelerinin bununla bir alakası yoktu. Saçları beyaz kaldığı sürece Cora’nın ölümünü ve felaketi başlatan o figürü asla unutmayacaktı. Bu nedenle onları yeniden siyaha boyamayı direkt olarak reddetmişti.
“Hah…”
Ellerini serbest bırakan Lider görüntüleri izlemeyi bırakmış ve ayağa kalkmıştı. Aynı anda, belinde birden kınına sokulmuş bir kılıç belirmişti. Bunu gören beyaz saçlı adamın gözleri büyümüştü.
“Liderim, siz…”
“Teru, git ve elimizdeki en yüksek savaş gücüne sahip Yükselenlerden bir grup kur. Onlara söyle, bu felaketin nedeni olan adam ortaya çıktığında tüm gücümüzle onu avlayacağız!”
“Anlaşıldı, efendim!”
Teru gözlerinde beliren kararlı bir ifadeyle bağırıp odadan ayrılırken Lider’in gözlerinde acımasız bir parıltı belirmişti.
“Kıtadaki binlerce insanın ve diğer varlıkların hayatını umursamayan varlık… Değil Habis Tanrı, Baş Tanrı olsan bile affedilmeyeceksin!”
Lider o anda gerçekten öfkeliydi!
…
“Bu şeyin patlamasının bu kadar kaos getirdiğini unutmuşum. Cain denen o adam da bu avantajı kullanmıştı. Ama bu yeterli olmayacak…”
Mağarasından Paul’ün yaptığı her şeyi kolayca sezebilen Cerbera Habis Tanrı’yı hatırlarken hafifçe gülümsemiş ve daha sonrasında Paul’ü izlemeye devam etmişti. O anda Paul Araf’ın birçok köşesini kendisini gizleyerek dolaşıyor ve bazı yerlerde özel formasyonlar bırakıyordu.
“Tüm formasyonları birbirine bağladı ama bu bağlar yalnızca enerji ve basit görüntü aktarmaya yeter. Bu şeylerle ne yapmayı planlıyor olabilir ki?”
Paul’ün yaptıkları Cain’inkilerden farklıydı ve bu Cerbera’nın ilgisini çekiyordu. Tabi Iosium’un daha önceden Paul hakkında uzunca bir süre onunla konuşması da bu ilgiyi biraz artırıyordu.
“Merkeze geçiyor… Tüm formasyonları tek bir yere mi bağlayacak? Ah, onlara bir şey göstermek için bu formasyonları kurdu. Peki ne gösterecek?”
Paul’ün amacını anlayan Cerbera’nın merakı daha da artmıştı.
…
“Ve son parçalar…”
Düşmüş Tanrı Alevi Dağının etekleri, patlayışın etrafı tamamen lava boğduğu bölgelerde Paul lavların bir kısmını taşa çevirmiş ve oraya bir formasyon kurmaya başlamıştı. Formasyon bittiğinde ise yere çizdiği sembol ve yazıtlar hafifçe parlamışlardı.
“Sonunda bitti. Şimdi biraz heybet katalım.”
Paul oluşturduğu platformun ortasına elini uzatmış ve orada taştan bir blok oluşturmuştu. Daha sonrasında bu blok birden şekil değiştirmiş ve kızıl kristalden yapılmış oldukça özel duran bir taht hâline gelmişti.
Boyutundan çıkardığı birkaç kürkle tahtı iyice rahat bir hâle getiren Paul tahta oturduktan sonra vücudunu hafifçe germiş ve en sonunda ciddi bir ifade takınırken altındaki formasyon parlamaya başlamıştı.
Aynı anda, kıtanın ana ve ara yönlerinde yer alan tüm büyük güçlerin yakınlarında havada devasa ekranlar belirmiş ve kim oldukları fark etmeksizin herkesin gözleri bu ekrana çekilmişti. Asi Kuvvetleri’nin Lideri ve diğer ailelerin büyükleri de bu ekranlara bakıyorlardı.
Kısa bir süre sonra, ekranda Paul belirmişti. Yalnızca belden yukarısı görünen Paul’ün görüntüsü oldukça büyütülmüştü ancak herkes onu net bir şekilde görebiliyordu. O anda yüzünde oldukça ciddi bir ifade olan Paul’ün soğukluğu ekranın ardından bile hissedilebiliyordu.
“Araf’ın sakinleri, ben Kara Büyücü, Paul Shane Veussia.”
Paul’ün sesi Araf’ın tümünde yankılanırken Asi Kuvvetleri’nin Lideri birden kötü hissetmeye başlamıştı. Sanki oldukça kötü bir şey gerçekleşecekmiş gibiydi.
“Binlerce yıldır durgun olan Düşmüş Tanrı Alevi Dağının patlamasını sağlayan kişi benim.”
Paul’ün bu sözlerinden sonra kısa bir süreliğine tüm dünya sessizleşmişti. Büyük aileler, küçük köyler… Hiçbir şey değişmiyordu. Hiç kimse o anda söyleyebilecek bir şey bulamamışlardı.
Ancak küfürler ve lanetler saniyeler sonra yağmaya başlamışlardı.
“Yüzlerce kişi senin yüzünden öldü!”
“O*spu evladı! Annem… Ailem… Aaarrrghh!!!”
“Bir erkek ol ve ortaya çık! Ortaya çık ki sana cezanı verebilelim!”
Küfürler ve lanetler kıtanın her bir yanından yağarlarken Paul’ün ifadesi hiç değişmemişti. Ancak birkaç dakika bekledikten sonra küfürler tam da azalmaya başlarken yüzünde bir sırıtış belirmişti.
“İşte böyle.”
Paul’ün bu sözüyle küfredenler bir kez daha susmuşlardı. Az önce belki de milyonlarca kişinin lanetini almış olan bu adam neden memnun olmuş görünüyordu?
“Araf’ın sakinleri! Bu patlamayı neden gerçekleştirdiğimi açıklamamın bir nedeni yok çünkü sizlerin çoktan anlamış olmanız gerekiyordu! Araf, kendiliğinden en kaotik üstün dünyaya dönüşmedi! Bu hâle geldi çünkü Cennet veya Cehennem fark etmeksizin tüm üstün dünyalar ağır ancak idamın fazla olacağı suçluları bu yere gönderiyorlardı!”
“Şu sıralarda bu durmuş olsa bile unutmayın, sizler hâlâ o suçluların evlatlarısınız ve Cennet ile Cehennem’in gözlerinde ufak bir lekeden başka bir şey değilsiniz! Daha da kötüsü, vahşiliğinizi kaybettiniz! Bunun dişleri ve pençeleri sökülen bir kaplandan ne farkı var!?”
“Bu patlama bunun yüzündendi ve işe yaradı! Vahşi ruhlarınız geri dönüyor. Bunu hissedebiliyorum! Şimdi gelin! Hepinizin düşmanı aynı ve bu kişi benim!”
“Şeytan Irkı, o güçlü yeteneklerinizi yeniden bileyin ve tüm gücünüzle bana saldırın! Canavar Irkı, en vahşi halinize bürünün ve önünüzdeki her bir kuralı yıkın! İnsan Irkı, çok övündüğünüz gelişim yeteneğinizi şimdi yarattığım zor zamanda göstermeye çalışın!”
“Tüm Araf! Bu andan sonra benim hedefim tüm Araf ve en masum ruha bile acımayacağım! Eğer beni durdurabileceğini düşünen varsa her zaman deneyebilir ancak uyarayım. Ölmediğim veya hedefime varmadığım sürece asla durmayacağım!”
“Bu benim, Kara Büyücü’nün değişmeyecek olan kararıdır!”
Paul’ün sözlerinin bitişinde ekranların hepsi ortadan kaybolmuş ve onu izleyen herkesin aklında en son görünen görüntüsü kalmıştı. Gözlerinde bir katliam arzusu taşıyan vahşi ancak kararlı bu genç yüz birçok kişiye kâbuslar verecekti.
[YN]: Bu bölümle birlikte toplunun ve yazık olacak ki büyük ihtimalle haftanın sonuna kadar olan bölümlerin sonuna geldim. Bir tane daha atabilirim ama sonrası önümüzdeki haftaya kalacak. Okulun başlaması bölüm yazma hızımı yavaşlatıyor ve yeniden alışmam biraz sürebilir bu yüzden bazı bölümler gecikirse umarım affedebilirsiniz :')
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..