489.Bölüm – Bir Kıta Yaratmak
“Hmm…”
Vielis’in sesi Kara Büyücünün Cehenneminde iyice yankılanırken Cerbera üç başının da ağızları bir gülümsemeye kıvrılmış bir şekilde geri çekilmiş ve anında ortadan kaybolmuştu. Paul kutsal elementalleri çağırabiliyor olsa da kontrol edemediğinden onun gidişini önlemesinin bir yolu yoktu.
Aslında o anda biraz endişelenmişti. Sonuçta Vielis bu zorunlu uyanışı yüzünden onu suçlayabilirdi. Ama Vielis böyle uyansa da hiç de öfkeli görünmüyordu. Daha çok torunları tarafından uyandırılmış bir büyük baba gibi görünüyordu. Başını yavaşça iki yana sallamış ve Cerbera’nın az önce kaybolduğu yere bakmıştı.
“Cerbera her zamanki gibi muzip… Eh, bu yer zihnimi yansıtıyor. Demek bu yüzden uyurken biraz garip hissettim. Eğer yanlış hissetmiyorsam bu yer senin tarafından kurulmuş olmalı genç dostum.”
Vielis ona bakarak konuştuğunda Paul rahatlamıştı. Onun sesinden herhangi bir kızgınlık hissedemiyordu. Suyun Kutsal Elementali tamamen sakin bir tonla konuşuyordu. Belli ettiği elementi oldukça hak ediyordu.
“Diğerleri de burada olduğuna göre ne istediğini öğrenmek için sormama gerek yok. Altı Element Kutsal Fiziğini ele geçirmek istiyorsun değil mi? Gerçek dünyaya geri dönelim. Sana orada bir görev vereceğim.”
Vielis yavaş bir şekilde konuşmayı bitirdikten sonra devasa vücudu anında Kara Büyücünün Cehenneminden kaybolmuştu. Paul de onun ardından anında çıkmayı planlıyordu ancak o sırada Kryiop ile Iosium birden onun önüne geçmişlerdi.
“Bir şey mi oldu?”
Paul merakla onlara bakarken Kryiop ve Iosium’un gözleri onun üzerinde gezmiş, en sonunda Iosium derin bir nefes almıştı. Kryiop’un ağzı ise garip bir gülümsemeye kıvrılmıştı.
“Üstünde hiçliğin izi var. Bu gerçeklikte bulunmayan ve yalnızca hiçlikte bulunan bir şeyi buraya getirdiğin anlamına geliyor. Ne olduğunu sorabilir miyim?”
Iosium bu soruyu sorduğunda gitmek üzere olan Terravan birden durmuş ve kulaklarını dört açmıştı. Paul’ün kaşları ise anında kırışmıştı. Bu üç hayatında da Hiçliğin İzi denen şeyi ilk kez duyuşuydu.
“Hiçliğin izi nedir?”
Kara büyü onun en büyük kozuydu ve o ana kadar gören tüm düşmanları ölmüştü. Bu yüzden başkalarına bilinmiyor olması gerekiyordu. Ancak eğer başkaları onun üzerindeki bu ‘Hiçliğin İzi’ denen şeyi görebiliyorlarsa saklama çabası tamamen boşa giderdi.
Neyse ki, Kryiop onu rahatlatan bir açıklama yapmıştı.
“Hiçliğin İzi bir kişinin hiçlik veya hiçlikten gelen bir şey ile temasa geçtiğinde oluşan bir izdir. Merak etmene gerek yok, bu izi yalnızca üzerlerinde hiçlik izi olan diğerleri hissedebilir. Bizler Kutsal Elementaller olarak hiçlik izini biraz hissedebiliyoruz. Bunun dışında, gerçeklikte bunu yapabilecek çok az kişi var. Hem onlar seni hissedebilirlerse sen de onları hissedebilirsin.”
“Ayrıca, bir süre sonra hiçlik izi silinecektir. Ne kadar temasa geçtiğine göre bu süre uzayabilir ama genelde birkaç ay sürer.”
Derin bir nefes alan Paul ileride böyle bir şey hissederse kesinlikle uzak durması gerektiğini düşünüyordu. Hiçlik ile temasa geçen birisi normal birisi olamazdı ve eğer düşmanlarından birisi böyle ise o zaman kara büyü ile bile kazanma şansı olmayabilirdi.
“Hiçlikten çağırdığım şey Gerçek Ateş’in bir huzmesiydi. Güçlü bir düşmana saldırmak için kullandım.”
“Demek öyle… Cerbera hızlıca kaçmaya çalışmasaydı direkt olarak fark ederdi sanırım. Her neyse… Vielis seni bekliyor olmalı. Gitsen iyi olur.”
Iosium konuşmayı bitirdikten sonra üç Kutsal Elemental de ortadan kaybolmuşlardı. Paul ise hiçliğin izini aklında tutarken gerçek dünyaya geri dönmüştü.
“Şimdi… genç dostum, çoktan dört Kutsal Elementalin Takdirini kazandığına göre gücün düşük olmamalı. Aslında bir süredir düşündüğüm bir şey var. Bunda bana yardımcı olabilirsen oldukça mutlu olurum.”
“Lütfen söyleyin.”
Paul görevin ne olduğunu bilmese de anında kabul etmişti. Gerekirse tüm gücünü ve kozlarını oynayıp bu görevleri tamamlaması gerektiğini biliyordu yoksa Yükselen seviyesine geçmek için beklemek zorunda kalacaktı.
“Bir Yükselen olmadığın için biraz zor olabilir ama istediğim şey bir kıta yaratman.”
Vielis yavaş bir şekilde konuşmayı bitirdiğinde Paul’ün gözleri kısa bir süreliğine tamamen açılmıştı. Bir kıta yaratmak… basit bir şey değildi. O anki gücüyle tam olarak ne kadar zamana ihtiyacı olacağını bilmiyordu.
“Sana materyaller ve yer konusunda yardım edebilirim. Kıtanın o kadar karmaşık olmasına gerek de yok. Büyük bir ada gibi olması yeterli. Bunu yapabilir misin?”
Vielis gereklilikleri sıraladıktan sonra Paul’e beklentiyle dolu gözleri ile bakmıştı. Paul ise bir süre çenesini kaşıyıp düşünmüştü. Ancak birkaç dakika düşündükten sonra gözlerinde hafif bir parıltı belirmişti. Aklına bir fikir gelmişti.
“Eğer… eğer kıtayı yapmam gereken yerdeki tüm su boşaltılırsa bir şey deneyebilirim. Ama boyut fazla büyük olmamalı. Yoksa sınırsız enerjiye sahip olsam da bir işe yaramaz.”
“Pekâlâ, bir saniye.”
Paul’ün kabul ettiğini duyan Vielis anında başını sallamış ve birden açılan ağzından bir diş çıkıp Paul’ün üzerine gitmişti. Diş Paul’ün vücuduyla birleşirken Vielis ağzını açmış ve hafif bir ses çıkarmıştı.
Bu hafif ses tüm okyanusu dolaşmış ve dünyada yaşayan her varlığı belli bir bölgeden uzaklaştırmıştı. Sonrasında, o bölgedeki tüm su birden ortadan kaybolmuştu. Etrafta kalan su ise görünmez bir bariyer tarafından tutuluyormuş gibi o boş bölgeye giremiyordu.
“Bir bölge açtım. Kalan tek şey senin yapacağın şey. Kıtanın düz bir toprak parçası olması yeterli. Hayatı yavaş yavaş kazanabilir. Uzun bir hayatım var, biraz daha bekleyebilirim.”
Vielis bu sözleri söylerken hafifçe gülümsemiş ve sonrasında bir cevap vermek isteyen Paul’ü anında o bölgenin birkaç yüz kilometre üzerine ışınlamıştı. Anında uçmaya başlayan Paul sudan çıkıp havaya geldiği için biraz alışmayı beklemiş ve en sonunda derince bir nefes alıp ellerini iki yana açmıştı.
Bariyer suyun içeriye girmesini önlüyordu ancak havayı engellemiyordu. O anda boşluk tamamen hava ile dolmuştu ve bu Paul’ün istediği bir şeydi. Bu sayede, tek bir hareketle en azından düzgün bir toprak parçası oluşturabilirdi.
Açılan ellerini aşağıya doğru uzatan Paul’ün ellerini birden oldukça garip görünen bir mana sarmıştı. Aynı anda, Paul’ün etrafındaki havada belirgin kum tanecikleri belirmeye başlamıştı.
“Gerçek Zıtlık!”
Zıtlık Manasından oluşan bir küre Paul’ün ellerinden fırlayıp aşağıya inmeye başladığı anda etraftaki hava hızlı bir şekilde toprağa dönüşmeye başlamıştı. Paul’ün küreyi fırlattığı yer devasa bir dağın zirvesi hâline gelirken zemine ulaşan zıtlık manası kolayca dağılıp bölgeyi tamamen toprağa dönüştürmüştü.
Bunun üzerine Paul ruhundaki dişin hareketlendiğini hissetse de anında fiziği ele geçirmemişti. Daha yapması gerekenler vardı. Vücudundaki enerjinin yarısı hâlâ duruyor sayılırdı ve tamamen dolana kadar bir kez daha Gerçek Zıtlık kullanamayacak olsa da bu kıtaya hâlâ biraz can katabilirdi.
Dağın zirvesine elini hafifçe dokunduran Paul tüm kıtayı hissetmek için ruh gücünü yaymış ve sonrasında Toprak Öz Değişimini kullanmıştı. Kıtanın üzerindeki saf toprak değişmeye başlamış ve bazı yerlerde yumuşak, bazı yerlerde sert hâle gelmişti. Bazı yerlerde kum vardı ve bazı yerler direkt olarak kayaydı.
Kıtanın iç kısımlarına büyük miktarda mineral gönderdikten sonra yaşam manasını toprağa sızdırmaya başlayan Paul kısa sürede tüm kıtanın yeşillenmesini izlemişti. Mutlak Döngü Ruh Özü sayesinde yaşam manasını oldukça iyi kontrol ediyordu ve kıtayı yeşillendirmek zor olmamıştı.
Son adım ise basit eklemelerdi. Kıtada tatlı su kaynakları gerekliydi ve bunu Altı Element Ruh Özü ile kolayca başarabilmişti. Tüm kıtanın yaratımı basit bir saat ve Paul’ün vücudundaki tüm enerjiyi almıştı.
En sonunda Paul ellerini dağın zirvesinden çektiğinde ise diş harekete geçmiş ve dönüşüm başlamıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..