496.Bölüm - Uzay Salonu

avatar
4704 25

Kara Büyücü - 496.Bölüm - Uzay Salonu


496.Bölüm – Uzay Salonu

 

Uzay Tanrıçasının Boşluğunda açılan bir geçitten içeriye giren Paul geçidi arkasından kapamış, daha sonrasında ise etrafına bakınmıştı. Uzay Tanrıçasının Boşluğu o anda oldukça boştu ancak Paul hızla yaklaşan bir varlığı hissedebiliyordu.

 

“Paul! Sen iyi misin? Kısa süre önce bir Tanrı ve birkaç Yükselen…”

 

Silleverde bağırarak Paul’e doğru ilerlerken ses tonu ona yaklaştıkça düşmüş, önünde durduğunda ise tamamen susmuştu. Parlak mavi gözleri sonuna kadar açılırken ağzı da açılmıştı.

 

“Sen… sen…”

 

“Yükselen seviyesine geçtim. Ve Tanrı veya Yükselenlerden bahsediyorsan büyük ihtimalle çoktan öldürülmüşlerdir. Yardım eden bir dostum vardı diyelim.”

 

Paul öz felaketi gerçekleşirken etrafında olanları hatırlamıyordu ancak Haolia’nın onu gelenlerden koruma sözünü hatırlıyordu. Eğer kimseyi görmediyse ya onları direkt olarak korkutmuştu ya da öldürmüştü. Haolia’nın onları korkutmakla uğraşacak birisi olduğunu düşünmüyordu.

 

“Öldü… Gulp.”

 

Silleverde istemsizce yutkunmuştu. Paul ilk başta bunun nedenini anlamasa da gözlerini onun üzerinde gezdirince anlamıştı. Silleverde’nin gelişimi Büyük Dünya Tanrısı seviyesindeydi. Bu Tanrılar arasında yüksek bir seviye sayılabilse de Silleverde savaşa odaklanan bir Tanrıça değildi bu nedenle kontrol gücünün aksine savaş gücü Küçük Dünya Tanrısı seviyesinden biraz yüksekti.

 

Küçük Dünya Lordu seviyesi ile Küçük Dünya Tanrısı seviyesi arasındaki tek fark zamanla artan öz enerjisi farkıydı. Bu nedenle bu kadar korkması normaldi. Paul’ü koruyan böyle birisi varsa kendisi de kolayca öldürülebilirdi.

 

“O dostumun yardımı yalnızca tek seferlikti. Şimdi senin yardımına ihtiyacım var, Silleverde.”

 

Paul hafif bir gülümsemeyle konuştuğunda Silleverde rahatlamış ve başını kaldırarak Paul’ün yüzüne bakmıştı. Paul onunla ilk karşılaştığı zamandan sonra oldukça değişmişti ve bu yalnızca görüntü anlamında değildi. Hem gücü, hem de kişiliği değişimlere uğramıştı. O anda kendisinden zayıf olsa da ona baktığında aşırı asil ve saygıdeğer bir hava görebiliyordu. Bu herkesin sahip olduğu bir şey değildi.

 

Kendisi yüzyıllar boyunca yaşamış bir Tanrıça olmasına rağmen böyle bir duruma geçemiyordu. İstediği zaman soğuk ve mağrur görünebilirdi ancak Paul gibi sıcak bir şekilde gülümserken bile asil havasını koruyabilecek bir duruşa sahip değildi.

 

“Umarım dostlarıma iyi bakmışsındır.”

 

Paul Silleverde’nin garip bir şekilde sessiz olduğunu görünce konuyu kendisi açmaya karar vermişti. Grim, Wulian ve diğerlerini gitmeden önce Silleverde’nin ellerine bırakmıştı ve şimdi onları görmek istiyordu. Paul’ün bu konuyu açtığını gören Silleverde de anında kendine gelmişti.

 

“Evet, çoktan yeterince geliştiler. Aslında, grubundaki tek anormalin sen olduğunu düşünmüştüm. Yanılmışım. Yeterli kaynağa sahip olduklarında hepsi anormal varlıklar olduklarını gösterdi. Ufak öğrencin dışında hepsi çoktan Yükselen seviyesine geçti. Benimle gel.”

 

Silleverde’nin sözleri Paul’ü o kadar şaşırtmamıştı. Onu takip eden kişilerin arasından en normal olanı bir ejderha olan İnfirmi’ydi ve o da zayıf sayılmazdı. Yalnızca biraz korkak bir ejderhaydı, o kadar. Yeteneği bazı dâhilerinkini bile aşıyordu.

 

Paul Silleverde ile birlikte uzay boşluğunda ilerlerken etrafta bazı kişileri ve geçitleri görebilmişti. Bu kişilerin çoğu Uzay Tanrıçasının Boşluğundaki hareketleri kontrol etmek için çalışan kişilerdi. Statüleri Uzay Tanrıçası kadar yüksek değildi ve işleri normal Yükselenler ve zayıf Tanrıları geçirmekti. Özel grupları direkt olarak Silleverde geçiriyordu. Bu sayede Paul’e gönderilen önceki Tanrı ile yükselen grubunu gönderirken güçlerini biraz mühürleyebilmişti.

 

O anda bu kişilerin çoğu Paul ile Silleverde’ye bakıyorlardı. Paul’ün kimliği konseydeki büyük kişiler ve bazı gruplar tarafından bilinse de evrenin çoğunda onu tanıyan birisi yoktu ve o anda ilk kez diğerlerinin ilgisini çekebilecek bir karakter olmuştu. Diğerleri onun aurasını hissedemese bile bir Yükselen ile bir ölümlüyü ayırmak için auraya gerek yoktu.

 

“Uzay Tanrıçası tek başına olmasına rağmen ona eşlik mi ediyor? Onu daha önce hiç görmemiştim.”

 

“Görünüşü oldukça farklı değil mi? Bakın, hareket ettikçe gözlerindeki ve saçlarındaki şekil değişiyor. Vay canına…”

 

“Ondan en ufak bir aura bile hissedemiyorum. Oldukça güçlü olmalı. Büyük ihtimalle uzun süredir kapalı eğitimde olan bir kıdemlidir.”

 

Paul’ün görüntüsü ve havası etraftaki bu görevlileri çoktan şaşırtmıştı. Silleverde’nin ona direkt olarak eşlik etmesi de kimliği hakkında birçok soru işareti oluşturuyordu. Ancak ikisi bu soruları duysalar da pek umursamıyorlardı.

 

Bir süre hareket ettikten sonra, Silleverde ve Paul uzay boşluğunun içinde uçan bir platforma ulaşmışlardı. Normalde tamamen boş olan uzay boşluğunda böyle bir platform görmek Paul’ü ilk başta şaşırtsa da sonrasında Shane’in bu yeri gördüğünü hatırlamıştı.

 

‘Uzay Salonu. İlk Uzay Tanrıçasının yarattığı büyük oluşum.’

 

İlk Uzay Tanrıçası, bir diğer adıyla 1.Silleverde, Uzay Salonunu kendinden sonraki Uzay Tanrıçalarının ve boşlukta çalışacak görevlilerin eğitimi için oluşturmuştu. Uzun yıllar sonra bile bu yer hâlâ bu amaç ile çalışıyordu. Konseyin altında görünse de aslında oldukça bağımsız bir yer sayılırdı.

 

“Bu süre boyunca onlara Uzay Salonunda bir yer ayarladım. Gitmeden önce dediklerini yaptıktan sonra hepsinin gelişimleri oldukça hızlı bir şekilde yükseldi. Konseyden bazı aptallar onlarla sıkıntı çıkarmaya çalıştı ancak hepsini Uzay Salonunun dışına sürdüm. Merak etmene gerek yok.”

 

Paul Silleverde’nin sözlerini duyduğunda başını yavaşça sallamıştı. Konseydekilerin onun yanındakileri de bırakmayacağını biliyordu. En azından kendisi hayatta olduğu sürece astları ve dostları da konseyin bir hedefi olacaktı. Bu nedenle onları koruması için daha güçlü olması gerekiyordu.

 

“Bu arada, Yükselen seviyesine ulaştığımda Habis Tanrı’nın yandaşlarının beni bulacaklarını söylemiştin. Onlar neredeler?”

 

Paul bu soruyu sorduğunda Silleverde’nin dudaklarının kenarları hafifçe kıvrılmış ancak bir cevap vermemişti. Onun bir cevap vermediğini gören Paul ise beklemeye karar vermişti. Daha sonrasında soruyu bir daha sorabilir veya cevabı kendisi öğrenebilirdi.

 

O sırada, ikisi bir bölgeye en sonunda ulaşmışlardı. Bu bölgede Paul birbirleriyle dövüşen iki figürü görebiliyordu. Bu figürlerden birisi kızıl gözlere ve siyah saçlara sahipken diğeri beyaz saçlara ve altın renkli gözlere sahipti. Bu iki figür Grim ve Wulian’a aitti.

 

Wulian Paul’ün olmadığı bu zamanda çoktan 1.Sema yükselen aşamasına yükselmişti. Ancak Grim ile dövüşebilecek kapasiteye sahip değildi. Çünkü Grim de 2.Semadan 3.Semaya yükselmiş ve Wulian’ı kolayca ezebilecek bir güce sahip olmuştu.

 

Şu söylenmeliydi ki, gücüyle Wulian kendi seviyesindeki birçok kişiyi kolayca öldürebilirdi. Hatta 2.Semadaki bir Yükseleni öldürme yeteneği bile vardı. O anormal sayılırdı ve Grim normal bir kişi olsaydı o zaman karşısında bir şansı bile olmayabilirdi.

 

“Efendim, dönmenizi bekliyorduk.”

 

O sırada, Aleena’nın sakin sesini duyan Paul başını hafifçe çevirmişti. Bölgede dövüş alanı ile izleyici kısmını ayıran köşede Aleena rahat bir şekilde oturmuş ve bacaklarını aşağıya sarkıtmıştı. Onun aurasına bakan Paul Aleena’nın da 1.Sema Yükselen seviyesine ulaştığını görebiliyordu.

 

“Eski görüntünüz de oldukça hoş olmasına rağmen bu da güzel. Size yeni bir hava katmış.”

 

Aleena gülerek olduğu yerden kalkmış ve Paul’e yaklaşmıştı. Paul ise bir şey demek yerine sadece gözlerini onun üzerinde gezdirmişti. Aleena görünüş olarak o kadar değişmemişti. Koyu kahverengi saçları hâlâ kısaydı ve boyu da uzamamıştı. Paul’ün ona bakmak için başını epeyce eğmesi gerekiyordu.

 

“Seni görmek de güzel, Aleena. Ve ikiniz… Grim! Wulian! Beni karşılamayı düşünmüyor musunuz?”

 

Paul’ün sesi bölgede yankılandığında savaşlarına odaklanmış olan Grim ve Wulian birden donmuş ve sonrasında heyecanlı bir şekilde başlarını çevirmişlerdi. Ardından, ikisinin figürleri de alandan kaybolmuş ve önce Wulian Paul’ün sol koluna sarılır bir şekilde belirirken sonrasında Grim Paul’ün sağ kolunda belirmişti

 

“Efendim. Hoş geldiniz.”

 

“Efendim~ Siz yokken bu koca kedi beni neredeyse öldürüyordu~”

 

Grim’in ciddi tonunda hafif bir heyecan vardı ancak onu tanıyan kişiler dışında kimse bu heyecanı fark edemezdi. Wulian ise direkt olarak şakacı bir tonda konuşmuştu ancak Paul’ün koluna o kadar sıkı sarılmıştı ki Silleverde bile kolayca onu ayırabileceğini sanmıyordu.

 

“Tamam, tamam. Bu kadar olay çıkarmak yeter. Shuan, Pisboğaz ve İnfirmi’yi de görmem lazım. Onlar nerede?”

 

“Ah, o soruyu cevaplama vakti geldi sanırım.”

 

Silleverde o anda araya girmiş ve hafifçe gülümserken konuşmuştu.

 

“O üçlü Habis Tanrı’nın yandaşları tarafından eğitiliyorlar. Seni onlara götüreceğim.”

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr