497.Bölüm – Gizli Bölüm!
Uzay Salonunun üzerinde bulunduğu platformun en merkez kısmı, aynı zamanda Uzay Tanrıçası Sarayı olarak da biliniyordu. Bu yer Silleverde’nin görevleri olmadığı zaman kaldığı ve gelişimini yaptığı yerdi. Bir Tanrının evi sayıldığı için normal kişiler oraya yaklaşmayı bile umut edemezdi.
Paul Silleverde ve grubuyla birlikte bu bölgeye girerken sarayın olduğu kısımdaki uzay katmanlarının daha güçlü olduğunu fark etmişti. Bu nesilden nesle Uzay Tanrıçalarının burada kalması yüzünden olmuş olabilirdi ancak tam tersi şekilde İlk Uzay Tanrıçasının sarayı buraya kurmasının nedeni de olabilirdi. Nedeni anlamak için iyice incelemesi gerektiğinden Paul’ün merakı kaçmıştı.
Saray merkezde bulunan büyükçe bir yeri kapsıyordu ve tek başına birden fazla antrenman bölgesine sahipti. Bu bölgeler genelde Uzay Tanrıçasının farklı eğitimleri için kullanılıyordu ancak o anda yalnızca üç tanesi kullanımdaydı.
“Silleverde, ne zaman geldin? Yanındaki genç…”
Grubun ilk ulaştığı yer İnfirmi ve Pisboğaz’ın eğitildiği yerdi. O anda iyileşme kabiliyeti Paul’den bile yüksek sayılabilecek Pisboğaz’ın vücudu deliklerle kaplıydı ve yere uzanmıştı. İnfirmi ise tamamen yanıklarla doluydu. İkisinin de başlarında birer adam vardı ve Pisboğaz’ın başında duran mızraklı adam konuşmasının yarısında susmuş ve Paul’e bakan gözleri büyümüştü.
Aynı anda, İnfirmi’nin başında duran orta yaşlı adam da hareketlenmiş ve ikisi aynı anda Paul’ün önünde belirmişlerdi. Daha sonra, ikisi de tek dizlerinin üzerine çökmüşlerdi.
“Varisi selamlıyoruz.”
İki adamın da az önce yüzlerinde bulunan rahat ifadeler ciddi ve saygılı ifadelere dönüşmüşlerdi. Onların auralarını da görebilen Paul bu ifadenin tamamen içten olduğunu gördüğünde başını sallamıştı. Geçen uzun zamanda Habis Tanrı’nın yoldaşlarının bağlılıklarını kaybedeceğini düşünmüştü ancak durum öyle değildi.
Görebildiği kadarıyla önünde eğilen iki kişi hâlâ Habis Tanrı’ya ve ondan sonrakilere derin bir saygı besliyordu. Bu önemliydi çünkü herkes bunu yapamazdı. Özellikle seviyeleri Büyük Dünya Lordu seviyesinde olan kişiler ölü bir adama bu kadar bağlı olmak yerine çoğu zaman kendi güçlerini kurmaya karar verirlerdi.
Evet, bu ikili Büyük Dünya Lordu gücüne sahiplerdi. Paul bunu oldukça net bir şekilde görebiliyordu.
“Kalkın. Sizler… Alpran ve Sabatha’sınız değil mi? Ay Delen Tanrı ve Büyülü Alev Tanrısı.”
“Evet efendim.”
İki Tanrı ayağa kalkarlarken sesleri aynı anda yükselmişti. Aynı anda, Paul onları iyice gözden geçirmişti.
Alpran yaklaşık 1.80 boylarındaydı ve beyaz bir cübbe giyiyordu. Siyah saçları ve siyah gözleri vardı. Elindeki mızrak beyaz renkli bir şafta ve gümüş bir uca sahipti. Oldukça normal görünüyordu ancak Paul Allatra’nın anılarından bu adamın tek darbesiyle kendi seviyesindeki birçok kişiye ölümcül yaralar verebileceğini biliyordu.
Sabatha ise 2,5 metreye yakın bir boya sahipti. Üzerinde siyah bir pantolon dışında bir şey yoktu ve çıplak üst vücudu oldukça yapılıydı. Esmer bir tene sahipti. Siyah gözleri ve uzun, siyah saçları vardı. Üzerinde herhangi bir silah görünmüyordu çünkü onun savaşçı yolundaki yasaları dövüş sanatlarına dayalıydı. Yani yumrukları silahlardan bile daha tehlikeli olabilirdi.
“Pisboğaz ve İnfirmi’nin sizlerin elinde eğitilmesi iyi bir karar. Pisboğaz fazla atılgan bir kişiliğe sahip. Bunu düzeltmeyi sana bırakacağım, Alpras. İnfirmi ise… biraz korkak sayılır. Onu evrendeki en cesur adamlardan birinin eline bıraktıktan sonra böyle kalmaz umarım.”
Paul’ün sözlerinden sonra ikili birbirlerine bir bakış atıp garip bir gülümseme göstermişlerdi. Paul’ün dedikleri doğruydu ve tekniklerden çok düzeltmeye çalıştıkları şey aslında bu iki noktaydı. Hafif bir ilerleme vardı ancak bu kısa sürede yapılabilecek bir şey değildi.
“Merak etmeyin. Daha zamanınız var. Bir süre burada kalmayı planlıyorum. Bu süre boyunca onları iyi bir seviyeye getirdiğinizden emin olun.”
“Anlaşıldı!”
Paul’ün emirlerini aldıktan sonra iki Tanrı yerlerine geri çekilmişlerdi. Pisboğaz ve İnfirmi ise Paul’ü görseler de yanına gitmemişlerdi. O anda eğitimlerinin oldukça önemli bir noktasındalardı ve dikkatlerini dağıtamazlardı.
“Bu güzel bir sürpriz. Onların hayatta olacaklarını düşünmezdim. Habis Lord olmayıp en çok düşmana sahip olan kişilerden ikisi hayatta kalmış. Silleverde, peki üçüncüsü kim?”
“Hehe… Eğer o ikisini şaşırtıcı bulduysan o zaman üçüncü kişiyi görünce gerçekten şok olacaksın. Ama sizler, bu sefer bizi takip edemezsiniz. O adam Paul gelene kadar gruptan yalnızca Shuan ile görüşmeyi kabul etti ve bunun nedeni de onun nadir bir Uzay Gezen olmasıydı. Paul, beni takip et.”
Silleverde bu sözleri söyledikten sonra Paul’ün merakı uyanmıştı. Grubunu orada bıraktıktan sonra Silleverde ile birlikte sarayın içindeki siyah renkli kapalı bir binaya doğru yaklaşırken gözleriyle binanın içindeki enerjilere bakmaya çalışmış ve iki farklı enerjiyi görebilmişti.
Bunlardan birisi 1.Semadaki bir Yükselene aitken diğeri bir Büyük Dünya Tanrısına aitti ve bu Paul’ü şok etmişti. Habis Lordlar arasında bile Büyük Dünya Tanrısı seviyesinde olan kişiler azınlıktaydı ve bu seviye birçok kişinin ulaşamadan öldüğü bir seviyeydi.
“İçeriye gir. İlk geldiği ve Shuan’ı aldığı iki zaman dışında onu ben de göremedim. Seni görmeden görmem de yasak zaten. Ama şunu söyleyeyim Paul, bu yaşlı adam seni uzun bir zamandır bekliyor. Hatta belki sen daha doğmadan bile önce seni bekliyordu ve seni beklemek dışında herhangi bir şey yapmadı.”
Silleverde’nin sözleri kafa karıştırıcı olsa da Paul sözlerin arkasındaki anlamı kavrayabilmişti. Bu adam Habis Tanrı’nın öldüğü zamandan beri varisi bekliyordu. Bu süreç boyunca kendi sadâkatini karıştırmamak için tamamen yalnız bir hayat sürmüştü. Yani hayatını tamamen Habis Tanrı ve varisine adamıştı.
Siyah binanın kapısına ulaşan Paul aklında bu düşünceler varken kolayca açıp geçebileceği kapının oldukça ağır olduğunu hissetmişti. Ancak en sonunda kapıyı yavaşça itmişti.
Siyah binanın içi oldukça basitti. En azından kapının açıldığı yer böyleydi. Yalnızca siyah zemine ve siyah duvarlara sahip olan daire şeklindeki bir odaydı. Vücudunu oluşturmuş olan Shuan o anda odanın bir köşesinde gözleri kapalı bir şekilde duruyordu. Arada vücudunun bazı kısımları uzayın farklı katmanlarına geçiyordu. Paul onun artık kendi başına bir uzay geçidi açabilecek yeteneğe sahip olduğunu fark etmişti.
Odanın diğer köşesinde ise Paul girdiğinde hafif bir tepki vermiş ancak sonrasında birden donmuş bir figür vardı. Gözlerini bu figüre çeviren Paul’ün de vücudu bir anlığına donmuştu.
Bu figür Paul’den kısa kalan 1.80’lik bir boya sahipti. Kısa beyaz saçları ve beyaz renkli hafif bıyıkları vardı. Gümüş gözlerinde heyecanlı bir parıltı belli oluyordu. Üzerinde siyah-beyaz renkli bir kâhya kıyafeti vardı. Aurasından Paul’ün daha önceden fark etmediği bir karanlık o anda sızmaya başlamıştı ancak Paul’ün bu adamı tanımak için bu karanlığa ihtiyacı yoktu.
‘İnanamıyorum…’
Aklından birçok düşünce geçerken yürümeye başlayan Paul yavaş adımlarla adama yaklaşmıştı. Aralarındaki mesafe oldukça kısa sayılsa da Paul’ün adama ulaşması bir dakika kadar almıştı. En sonunda, aralarında 2 metre kadar bir fark kalmıştı.
‘Gerçekten inanamıyorum.’
Eğer karşısındaki kişi bir başkası olsaydı Paul daha az şaşırabilirdi. Ancak bu kişi… bu adamı görmek gerçekten şaşırtıcıydı. Hayır, şaşırtıcı değildi. Daha çok şok ediciydi. Sonuçta bu adamın sadâkatinin birkaç milyon yıl daha geçse bile bozulmayacağını biliyordu.
Aslında, kendisi değil, Allatra bunu biliyordu. Çünkü bu adam Allatra dışında Habis Tanrı’ya en yakın olan kişi olmuştu.
“Çok… çok uzun zaman oldu.”
Adam kendi kendine hafif bir sesle mırıldanırken tek dizinin üzerine çökmüş ve başını saygılı bir şekilde eğmişti. Ancak birisi onun yüzünü o anda görebilseydi gözlerinin dolduğunu fark ederlerdi.
“İlk Habis Lordu, Vord, yeni Habis Tanrı’ya selamlarını sunuyor.”
Ölümsüz Habis Lord veya Ölüm Bilmeyen Kâhya, Vord. Evrende gerçekliğin reddedemeyeceği tek varlıktı. Bu yaşlı adam doğduğu andan itibaren gerçekliğin son bulacağı güne kadar yaşayacağı belirlenmişti. Ve böyle bir güce sahip olmasına rağmen yine de Habis Tanrı’ya en sadık olan kişilerden birisi olmuştu.
[Bölüm Adı]: İlk Habis Lordu!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..