498.Bölüm – Savaş Gücü Mantığı
“…Ayağa kalk, Vord. Beni bulmak için neden Yükselen seviyesine gelmemi beklediğini bilmiyorum ama seninle iyi ve uzun bir muhabbet edebilirmişim gibi hissediyorum.”
“Elbette, efendim.”
Vord olduğu yerden kalkmadan gözlerini sildikten sonra derin bir nefes almış ve yeniden ayaklanmıştı. Efendisinin varisine, daha doğrusu yeni efendisine bakarken içinde garip bir his doğmuştu. Çoktan o kadar zaman geçtiğine inanamıyordu…
“İyice konuşmamız gerekiyor.”
Paul’ün hikayesini dinlemek için kendisi de can atıyordu.
…
En sonunda, ikisi de kendi hikayelerini anlatmışlardı. Paul diğerlerine anlattıklarının aksine bu sefer herhangi bir şey saklamamıştı. Bunun nedeni yalnızca Vord’a güvenmesi değil, aynı zamanda kendisini koruyacak gücü olmasıydı. Ölümlülük sınırını aştığında çoktan kendi gücüyle hayatta kalabileceğine güvenmeye başlamıştı.
Vord’a Abyss’e düşüşünü, Spadia ile karşılaşmasını ve hayatının değişimini anlatmıştı. Allatra’nın kan soyunu alışı, Yaradan Yetiştirme Zindanının oluşumu, grubundaki kişilerle karşılaşması, büyük dünyada olanlar… Paul’ün hikayesi gerçekten de birçok olayla doluydu. Çoğu yükselenin aksine yüzyıllarca bir yerde kapanıp eğitim yapan birisi değildi.
Vord’un en çok odaklandığı kısımlar Paul’ün reenkarnasyonu ve Yıldız Vücut Yeniden Doğuş tekniğiydi. Ancak bunlara sadece odaklanmış ve bir şey söylememişti. İleride Paul Varlık Hükümdarı adıyla devam etse bile bu onun yolculuğuna Habis Tanrı’nın veraseti sayesinde başladığı gerçeğini değiştirmiyordu ve Paul’ün bunu unutacak birisi olduğunu sanmıyordu.
Paul’ün hikayesi bittiğinde, sonra Vord’a gelmişti. Vord’un hikayesi Habis Tanrı’nın ölümünden başladığı için ne kadar uzun olduğu kolayca anlaşılabiliyordu. Vord o zamandan beri yaşadığı her şeyi özet geçmeden anlatmıştı ve Paul de zevkle dinliyordu. Kendi hayatıyla karşılaştırıldığında Habis Tanrı’nın ölümünden sonra Vord’un hayatı çok daha zorlu geçmişti.
Vord ölmezdi veya öldürülemezdi ancak bu mühürlenemeyeceği anlamına gelmiyordu. Konsey onu büyük bir tehlike olarak gördüğü için birçok kez onu mühürlemeye çalışmıştı ve bunun için mühür tekniklerinde uzman olan en güçlü Tanrıları kullanmışlardı. Vord birkaç kez mühürlenmiş ancak en sonunda mührü içerden kırarak kaçmıştı.
Bu süre boyunca Konsey’e karşı çıkmamıştı çünkü kalıcı bir şekilde mühürlenmek istememişti. Eğer bu olursa Paul’ü, yani Habis Tanrı’nın varisini görme şansını tamamen kaybederdi. Bu nedenle birçok kez saldırıya uğrasa da yalnızca saldıranlara bir şey yapabilmiş ve her şeyin arkasında olan Konsey’e dokunamamıştı.
Yükselen seviyeye ulaşmadan Paul’e yardım etmemesi de korkmasından dolayıydı. Eğer Paul’e o kadar erken yaklaşsaydı ve Konsey birden fazla Tanrı gönderseydi o zaman Paul’ü koruyamama şansı vardı. Eğer Paul onun yüzünden ölürse kesinlikle kötü hissederdi.
Vord’un konuşması git gide daha da uzarken Paul de onu merakla dinliyordu. Vord bir süre Dördüncü Cennette mühürlü kalmıştı ve bu sürede Silleverde onunla görüşmüştü. Görünüşe göre onun kimliğini bu şekilde öğrenmişti. Vord son mühründen kurtulalı o kadar zaman olmamıştı.
Onlar konuşmalarına dalmışken Silleverde arada bir gelip onlara güçlü bir şarabı servis etmişti. Bu şarap Paul’ün daha önceden denediği bir şeydi. Simon ve Semia ile karşılaştığı dünyada, Gökkılıç Tanrı Sarayı olarak bilinen yerde bu şaraptan içmişti. Ruhani formların bile içebildiği bu şarap gerçekten de özel bir şeydi.
Paul Kutsal Kan yeteneğini de kullanmamaya karar vermişti ve bu nedenle bir süre içtikten sonra zihni bulanmaya başlamıştı. Yine de, konuşmaya devam etmişti. Vord’un dayanıklılığı daha yüksek olsa da o da rahat bir şekilde devam etmek için şarabın vücuduna tamamen etki etmesine izin vermişti. En sonunda, ikisi de o masanın başında uykuya dalmışlardı.
Elbette, bu kısa süreli bir konuşma olmamıştı. Tüm konuşma yaklaşık 3 gün sürmüştü. Yani 3 gün boyunca içmişlerdi ve kendilerini korumamışlardı. Yani bayılmaları oldukça normaldi.
Paul uyandığında kendisini rahat bir yatakta bulmuştu. Ancak bu büyük yatakta yalnız değildi. Sağ tarafı Grim, sol tarafı ise Wulian tarafından ele geçirilmişti. Göğsünde diğerlerinden daha küçük bir figüre sahip olan Aleena yatıyordu. Üçü de yüzlerinde oldukça mutlu birer gülümseme taşıyorlardı.
Paul üç kızın uyumaya ihtiyaç duymadıklarını ve o anda da uyumadıklarını biliyordu. Auralarından anlayabiliyordu. Ancak yine de bir süre daha orada kalmış ve yaklaşık yarım saat kadar sonra yataktan kalkmaya karar vermişti. O süre boyunca odadaki kimse konuşmamış ve sessiz kalmışlardı.
“Efendim, Lord Vord sizin burada olduğunuz süre boyunca Shuan’ı eğiteceğini söyledi. Buradan ayrıldığınız zaman veya ona ihtiyacınız olduğunda onu çağırabilirmişsiniz.”
“İyi. Vord ile karşılaştığınızda fazla kibirli olmayın. Ne de olsa Vord Habis Tanrı’ya hizmet etmiş ve oldukça sadık bir kişi. Saygımızı hak ediyor.”
“Anlaşıldı.”
Üç kadın Paul’ün sözlerine ciddi bir şekilde cevap verdiklerinde Paul hafifçe gülümsemiş ve üçünün de alınlarına birer öpücük kondurmuştu. Bunun üzerine Grim’in yüzü hafifçe kızarmış, Wulian tamamen kızarmış ve Aleena basitçe eliyle ağzını kapayıp gülmüştü.
“Şimdilik siz de çalışmak için ayrılsanız iyi olur. Bir süre… hayır, uzunca bir süre meditasyon yapacağım.”
“O halde sonra görüşürüz, efendim.”
Paul’ün bu sözlerine cevap veren tek kişi Aleena’ydı. Grim ve Wulian ise kızarmış yüzleriyle direkt olarak uzaklaşmışlardı. Bu Paul için biraz komik bir görüntüydü.
En sonunda yalnız kaldığındaysa Paul tek seferde Yaradan Yetiştirme Zindanına girmişti. Yükselen seviyesine girmek kolaydı ve gelişmek daha da kolaydı. Kavrayışa veya fazladan tekniğe ihtiyacı yoktu. Yalnızca yeterince enerjiye ihtiyacı vardı ve boyutu öz enerjisiyle dolup taşan ruh kalpleri ile doluydu.
Paul bunun ne kadar süreceğini bilmiyordu ancak tek seferde kapanıp direkt olarak 7.Semaya varmayı düşünüyordu. Elindeki ruh kalpleri bunun için yeterliydi ve Yaradan Yetiştirme Zindanının zaman etkisiyle dış dünyada o kadar zaman geçmeden dönebiliyor olmalıydı.
“Dışarı.”
Tek emriyle sahip olduğu tüm ruh kalplerini etrafında ortaya çıkaran Paul artık onların içlerindeki güçlü enerjiyi hissedebiliyordu. Aynı şekilde, tek seferde tüm bu enerjiyi kendi ruh kalbine de yönlendirebiliyordu.
Artık zaten parçalanmış olan sınırlarını bir adım daha öteye götürme vakti gelmişti.
…
Uzay Salonunda, Silleverde ve Vord bir masanın iki yanında oturmuşlardı ve o anda çay içiyorlardı. Normalde Silleverde şarap teklif ederdi ancak Vord önceki gün şarap içip bayıldıktan sonra başka bir şey içmek istemişti.
Vord Shuan’ın eğitiminden sorumlu olduğu için onu o anda bile izliyordu ancak bir Büyük Dünya Tanrısı için tüm Uzay Salonunu tek seferde görmek bile kolaydı. Bu nedenle Silleverde ile rahatça çay içse de Shuan çalışmasından kaytaramazdı.
“Ee? Sence nasıllar?”
“Anormal.”
Silleverde sorusunu sorduğunda Vord gülümseyerek cevap vermişti. Aynı anda, başını iki yana sallamıştı.
“Savaş gücünü ölçme işi bu sıralarda büyülü eşyalara bırakılsa da ben gözlerime daha çok güveniyorum. Efendimin etrafındaki herkes anormal kişiler.”
Savaş gücü, başkaları için normal bir terim olabilse de ölümlülük seviyesini aşan kişiler için özel bir terimdi. Çünkü ruh özlerinin farklı kullanımları vardı ve savaş güçleri ile seviye çok farklı şeyler olabilirdi.
Silleverde’nin Paul’ün önceki yardımcısından korkmasının nedeni de buydu. Çünkü kendi savaş gücü seviyesinin altında sayılırdı.
“Hepsinin savaş gücünü sormayacağım ama… Paul’ün savaş gücü ne kadardı?”
Silleverde bu soruyu sorduğunda Vord direkt olarak cevap vermek yerine çayından bir yudum almıştı. Ardından, sakin bir tonla konuşmaya başlamıştı.
“Normal bir güç düşünüldüğünde, bir kişinin 1.Semaya ulaşması için minimum 1000 savaş gücüne sahip olması gerekir. Yoksa öz felaketinde ölüp giderler. Zaten savaş gücü standartları da bunun üzerine kuruludur, biliyorsun.”
“Savaş üzerine odaklanan kişilerin ise savaş güçleri 2000’e kadar ulaşabilir. 7.Sema bir Yükselenin minimum gücü 25.000 savaş gücüdür ancak savaşmaya odaklananlar 30.000’e ulaşabilirler.”
Vord buraya geldikten sonra fincanını masanın üzerine bırakmış ve hafifçe gülümsemişti.
“Efendimin 1.Semadaki gücü 22.000. Ve bu özel tekniklerini veya kan soyunu kullanmadığı sürece. Yani doğal bir şekilde bu güce sahip.”
Klang!
Bu sözlerin üzerine, Silleverde’nin gözleri sonuna kadar açılmış ve elindeki çay fincanı yere düşüp parçalanmıştı. Vord ise basitçe gülümsemeye devam etmişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..