[YN]: 555 beğenideyiz beğenin de bari bir 560 olalım çeviri serilerle aynı listeye girelim :D
[Yine YN]: Sitenin başlattığı yarışmayı biliyorsunuz. Ona katılmak için maksimum 100 bölüm olacak kısa bir seri yazmaya karar verdim. Ona da bir bakın hoşunuza giderse okumaya devam edersiniz çerezlik olarak. (https://www.epiknovel.com/seri/on-iki-kahraman-ve-olu-cadi-nin-laneti-f5)
528.Bölüm – Reenkarnasyon
“Demek bu kadar hızlı ilerliyor ha? Böyle olmayacak, eğer İlk Küçük Cehennem’i kısa sürede ele geçirirse hazırlanmak için yeterince zamanımız olmayacak.” Baş Tanrı’nın kaşları hafifçe kırışmış ve sakalını okşayan elleri durmuştu.
“Şu anda ona karşı tüm gücümüzle karşı çıkamayız yoksa savaşı kazansak bile Konsey’in yok olması söz konusu ama… Sence yaşlılardan birisini Uzay Tanrıçası ve Ölüm Bilmeyen Kâhya fark etmeden oraya gönderebilir miyiz?” Baş Tanrı ona bakarak sorduğunda Kader Tanrıçası’nın kaşları hafifçe kırışmıştı.
“Yaşlılar zaten şu anki en büyük sorunumuz değiller mi? Üstün Dünya Tanrısı seviyesine ulaşamadıkları için Konsey’e girme hakları yok ancak Üstün Dünya Lordu ve İmparatoru güçlerine sahipler ve bu onları evrende büyük bir güç yapıyor…”
“Ama emirleri görmezden gelemeyeceklerdir.” Baş Tanrı başını kaldırırken gözlerini hafifçe kısmıştı. Gözlerinde kurnaz bir ışıltı vardı. “Ve Kara Büyücü’nün gösterdiği tehdide karşı da duramazlar. Bir şekilde ona güçlerini göstermeleri gerektiğini düşünecekler. Yaşlılar ne kadar güçlü uzmanlar olarak görünseler de onların da ölümlülere benzeyen yanları var.”
Baş Tanrı’nın gülümsemesi iyice büyümüştü. “Ölümlülerin arasındaki bunamış yaşlılar gibi, çoğu oldukça mantıksız kararları rastgele bir şekilde verebiliyorlar. Ve en önemlisi yaşları yüzünden bunun normal olduğunu düşünüyorlar. Yalnızca diğerlerinden daha güçlü ve daha yaşlı oldukları için ne yaparlarsa yapsınlar ‘saygıdeğer’ olacaklarını düşünüyorlar.”
“Onların yeni yükselen bu yıldıza çarptıklarında ne olacağını bilmiyorum ancak yıldız parçalansa da, yaşlılardan birisi kaybetse de bizim bir kaybımız olmayacak.”
…
İlk Küçük Cehennem, Güney Ucu.
Uç ele geçirildikten yaklaşık 1 hafta sonrasında koruma, illüzyon ve öldürme formasyonlarına sahip tamamen işlevsel bir üs kuruluşunu tamamlamıştı. Diğer iki uç bu bölgeye nazaran daha boş kalıyorlardı ancak bir sıkıntı yoktu çünkü o bölgelerin ele geçirilme amacı ilk başta yalnızca oradaki Ankaları öldürmekti.
Birlikler üste biraz rahatlayacak zaman bulmuşlardı ve bu rahatlama aslında birçok kişiyi boğabilecek bir eğitimdi. Ancak bu eğitim daha önceki cehennem eğitiminden daha yumuşaktı ve askerler kendilerini geliştirmek yerine formda kalmak için devam ettiriyorlardı.
“Şu anda Batı Ucunda Sınırsız Fırtına Ankaları ve Ruhani Kılıç Ankalarından oluşan 200.000 kişilik bir ordu var. Kuzey Ucundaki araştırma devam ediyor ve emriniz üzerine Merkez Uca girmedik.” Evren Lejyonunda raporlar için görevlendirilen asker raporunu yaparken Paul onu dikkatlice dinlemiş ve ardından gitmesi için işaret vermişti.
O anda üssün içindeki dikdörtgen bir masada, başta Paul oturuyordu ve masanın yanlarında Habis Lordlar dizilmişti. İnfirmi ufak formuna geçip Cain’in omzunda oturduğu için ikisi yalnızca bir sandalye kaplıyorlardı.
“Pekâlâ… Son raporla birlikte durum böyle.” Aleena masanın üzerindeki aşırı gerçekçi bir modelde ufak değişiklikler yapmış ve Batı Ucunu temsil eden bölgede yeni birlikler görülmüştü. Bu tüm İlk Küçük Cehennem’i gösteren bir haritaydı ve en ufak mağaralardan en gizli tuzaklara kadar her şey belliydi. Şehirlerin içleri o kadar detaylı değildi çünkü Paul Gök Gözünü kullanarak o bölgelere girerse düşmanlarını uyaracağını biliyordu.
“Görünüşe göre o kadar aptal değiller ve tüm güçlerini merkezde saklamıyorlar. Şu anda en iyi korunan alan merkez ancak tüm güçleriyle o yeri korurlarsa dünyanın yalnızca altıda birine sahip olacaklar ve her yerden saldırıya uğrayabilecekler.” Paul gözlerini haritada bir süre gezdirdikten sonra konuşmaya devam etmişti. “Eğer Batı bu şekildeyse Kuzeydeki sayılar da yakın olmalı. O halde üsse en yakın olana gitmek daha mantıklı. Yine de raporu bekleyelim bakalım.”
“Bu süre boyunca herkes rutin işlerine devam edecek. Ancak-” Paul sözlerine devam edeceği anda birden gözleri hafifçe açılmış ve sonrasında kaşları kırışmıştı. “Grim, Cain ve İnfirmi, hazırlanın. Doğu kısmında 2 Lider belirdi ve yalnızlar. Yalnızca sizler benimle geleceksiniz.”
“Anlaşıldı!” Üçü de tek ağızdan konuştuktan sonra Grim ve Cain ayağa kalkmışlardı. Paul ise Gök Gözünden bölgeye giren iki lideri izliyordu. Görünüşlerine göre onların Buzul Diyar ve Altın Taç Ankalarının liderleri olduklarını anlayabiliyordu ancak neden bölgeye girdiklerini anlayamıyordu. Arada ikili onun Gök Gözüne birer bakış atsalar da yok etmeye çalışmıyorlardı yani onu davet ediyor gibi görünüyorlardı.
“İlginç… gerçekten ilginç.” Paul bunu ilginç bulsa da sesinde belirgin bir soğukluk da vardı. Bunu yalnızca bir davet değil aynı zamanda bir meydan okuma olarak da görüyordu çünkü düşman onun topraklarına girip rahatça geziniyordu ve onun ‘gözcüleriyle’ uğraşmıyordu bile.
“Gidelim.”
…
“Kara Büyücü gerçekten de özel tekniklere sahip. Öz enerjisinden oluştuğu bariz ancak bir şekilde onun bakışını hissedebiliyorum.” Paul üsten ayrılmadan hemen önce gökyüzündeki Gök Gözüne bakan Buzul Diyar Ankalarının Lideri bir anlığına buruk sayılabilecek bir gülümseme göstermişti.
Soğuk bir bakışı hissedebiliyordu ve bu derisinin karıncalanmasına neden oluyordu. Bu şaşırtıcıydı çünkü bir Buzul Diyar Ankası olarak on ırkın arasından en tehlikeli olanlar olmasalar da en acımasız olan ırklardan birinin lideriydi. Bir başkasının bakışının onu böyle hissettirmesi için aşırı yüksek bir öldürme niyeti göstermesi gerekliydi.
“Dikkatli olsak iyi olur. Yanında birilerini getirse bile buraya aşırı yüksek bir hızda gelebilir. Eğer geldiği anda planı başlatmazsak o zaman sonumuz beklediğimizden bile erken olur.” O sırada havadaki altın bir kılıcın üzerinde ayakta duran Altın Taç Ankalarının Lideri onunla öz enerjisini kullanarak konuşmuş ve Buzul Diyar Ankalarının Lideri derin bir nefes almıştı.
“Bakalım işe yarayacak mı…” Dışarıdan kalbine dokunuyor gibi görünse de Buzul Diyar Ankalarının Lideri o sırada kalbinin hemen üzerinde saklı olan ufak bir hazineye dokunuyordu.
O sırada, ufukta birkaç figür belirmiş ve Buzul Diyar Ankalarının Lideri gözlerini birkaç kez kapatıp açmadan önce figürler onlara oldukça yakın bir bölgeye ulaşmışlardı. Bir yanında Grim ve diğer yanında Cain ve İnfirmi olan Paul iki Anka Liderine bakarken gözleri kısılmıştı.
“Siz ikinizin benim topraklarıma rahatça girebilecek kadar aptal olacağınızı hiç düşünmemiştim. Ya da Kutsal Nefes Ankalarının Liderinin size izin verecek kadar aptal olacağını düşünmedim diyeyim.” Paul gözlerini iki Liderin üzerinde gezdirdikten sonra devam etmişti. “Ve sakladığınız şeyleri de hissedebiliyorum.”
O konuşmayı bitirdiğinde Altın Taç Ankalarının Lideri hafifçe gülmüştü. “Biliyoruz. O mesafeden bizleri görebiliyorsan bu kadar yakınlaştığında zaten onların enerjilerini hissedebiliyor olman lazım. Ama bu önemli değil.”
Buzul Diyar Ankalarının Lideri o anda söze girmişti. “Başından beri saklamaya niyetimiz yoktu zaten. Ani ve gizli bir saldırı yapsak da o kadar etki etmeyeceğini biliyoruz. Yalnızca dövüş başlamadan önce her şeyi göstermek istemedik.”
“Dövüş?” Paul kaşlarını kırıştırdı. “O kadar uzun sürmeyecek.” Elini havaya kaldıran Paul’ün eli ilahi bir ışıltı tarafından kaplanmıştı. “Kara Büyü, Yıldızları Kavrayan El.” İlahi ışıltıdan oluşan devasa bir el gökyüzünde belirip hızla aşağıya inerken iki Anka Lideri hâlâ oldukça sakin duruyorlardı.
“Aceleci davranmaya hiç gerek yok.” O sırada, yabancı bir ses konuşmuş ve Paul’ün aşağıya inen eli bir anlığına durmuştu. Aynı anda, birden fırlayan siyah bir enerji dalgası gökyüzündeki eli ortadan ikiye kesip dağıtmıştı.
“Bu-” Kara Büyüsünün dağıldığını gören Paul şaşırırken bunu yapan kişiye bakmıştı. O sırada, Altın Taç Ankalarının Liderinin ve Buzul Diyar Ankalarının Liderinin göğüslerinde bir çift delik vardı. Bu deliklere iki siyah bıçak saplıydı ve bu siyah bıçaklar saplı oldukları yerden süzülüp yavaşça bir figüre doğru ilerlemişlerdi.
Bu figürün görüntüsü bir insana benziyordu ancak insan formu dışında herhangi bir özelliği yoktu. Tüm derisi Paul’ün saçları ve gözleri gibi evreni gösteriyordu ve yakınındaki uzay katmanları parçalara ayrılıyordu. Bu figürü gördüğünde Paul’ün başı hafifçe ağrımaya başlamıştı.
“…Geri çekilin.” Paul emri verdiğinde Grim ve Cain hızlıca geriye doğru fırlamışlardı. Paul ise sırtındaki kılıçları çekerken ortaya çıkan bu figüre bakmıştı.
“Kimsin sen?” Onun bu sorusunun üzerine figür hafifçe gülmüştü. “Yeniden Doğuş veya Reenkarnasyon, ismimi sen seç. Fazla bir fark yok gerçi.” Reenkarnasyon iki bıçağı kaldırıp Paul’e doğrulturken konuşmaya devam etmişti.
“Seni benim ellerimden geçecek bir ruha sahip değilsin ve bu dövüşten sonra yalnızca Hiçlikten geçip yok olacaksın. Seninle fazla konuşmama gerek yok.” Reenkarnasyon’un kibirli sözlerinden sonra Paul soğuk bir şekilde sırıtmıştı. “İlginç.” Ellerindeki iki kılıç parıldarken aurası güçlü bir şekilde yayılmıştı. “Bakalım Hiçlikte kaybolacak olan kişi kim olacak?”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..