533.Bölüm - Ankaların Hükümdarı

avatar
4735 19

Kara Büyücü - 533.Bölüm - Ankaların Hükümdarı


533.Bölüm – Ankaların Hükümdarı

 

Hüküm Ruh Özü’nün etkisiyle savaş güçleri bir miktar artan Paul’ün birliklerinin sayıları 20 Milyonu aşan ankaları öldürmesi tam olarak 1 hafta almıştı. İlk dört gün boyunca savaş devam etmişti ve Paul’ün tarafında ağır yaralananlar olmuştu ancak periler sayesinde hayatta kalmayı başarmışlardı. Son üç gün ise kaçmaya karar veren Ankaların yakalanması içindi.

 

En sonunda, 6660 kişilik bu birlikler yaklaşık 14-15 Milyon Ankayı öldürürken geri kalanlar uzay boşluğuna kaçmaya çalışmış ve orada Vord ve diğerleri tarafından avlanmışlardı. Yine de, o ırklardan hayatta kalan bazıları vardı.

 

Paul bunu biliyordu ancak ayrı bir hareket yapmıyordu. Çünkü onların hepsini yok etmeyi ne kadar istese de Ascher Ailesinin varlığını bilirken bunu yapamazdı. Eğer o ırklardan herhangi birini tamamen yok ederse o halde görevi Paul’ü öldürmek olan bir Ascher doğacaktı ve görevlerini bitirene kadar ölümsüz olan bu varlıklardan biriyle dövüşmek istemiyordu.

 

Zaten kalan birkaç kişi ırklarının saf bir şekilde devamını sürdüremezlerdi ve diğer ırklara katılıp düşük seviyeli kan soylarına sahip bireylerle ailelerini devam ettirmek zorunda kalacaklardı. Ve yok olsalar bile bu Paul’ün suçu olmayacaktı ve doğal bir yok oluş olacaktı.

 

“Patron, aradığın yeri bulduk.” O sırada Shuan birden açık bir arazide oturan Paul’ün yanında belirmiş ve konuşmuştu. Bunun üzerine Paul’ün gözlerinde en sonunda hafif bir heyecan belirmişti. Ancak Shuan’ın sonraki sözleri bu heyecanı öldürmüştü.

 

“Görünüşe göre Kan Kanatlı Sarayı 10 Anka Irkı tarafından tamamen yağmalanmış. Bazı yerler tamamen yıkılmıştı ve hazinelik boştu. Taht odası sağlam görünüyor ancak taht eksik.” Paul derin bir nefes alıp kendisini sakinleştirmişti. Aslında böyle bir şey olacağını zaten biliyordu. Eğer o 10 ırk kendilerini Hükümdar olarak ilan etmek istiyorlarsa o zaman öncelikle önceki Hükümdarın tamamen yok olduğundan emin olmalılardı ve onlardan kalan şeyler de yok olmalıydı.

 

“Aleena sarayın restore edilebileceğini ancak ilk yapılan işçilikle arada bir fark olmaması için zamana ihtiyacı olduğunu söyledi. O işlerine başlamalı mı yoksa..?” Shuan Paul’den bir cevap beklerken sessizleşmişti. Paul ise bir süre sessizce düşündükten sonra başını sallamıştı.

 

“O taht odasından başlayarak tüm restore işlemlerine başlasın. Yalnızca tahtın alanını boş bıraksın. Saray tamamen yenilenebildiği sürece kaynaklar konusunda tüm desteğe sahip. Eğer diğer dünyalardan birkaç şeye ihtiyacı varsa sen veya Cain ona bu konuda yardım edin.”

 

“Anlaşıldı.” Shuan başını hafifçe sallamış ve geldiği gibi hızlıca ortadan kaybolmuştu. Paul ise oturduğu yerde durmaya devam etmiş ve kendisini odaklamıştı. Ruhunun merkezindeki yarık git gide daha da büyüyordu.

 

Amelia’nın yaralandığı o gün yalnızca Hüküm Ruh Özünü değil, aynı zamanda bir başka Kara Büyüyü kavramıştı. Öz Paylaşım, paylaşma kavramını kullanan bir kara büyüydü ve etkisi Paul’ün gelişimini tamamen durdururken onun yeteneğini seçtiği varlıklar arasında paylaştırmaya yarıyordu.

 

O anda Paul’ün gelişim ve kavrama yeteneği altı Habis Lorda paylaştırılmıştı ve hepsi bunu biliyorlardı. Aslında Paul tüm 6660 askere yeteneğini paylaştırmak istiyordu ancak kendi yeteneği bile bu kadar paylaştırıldıktan sonra neredeyse hiçbir artışın görülmemesine neden oluyordu. Bu nedenle o anda yapabileceği tek şey liderleri güçlendirmek için yeteneğini ayırmak ve askerleri de güçlü kaynaklarla desteklemekti.

 

Merkez Uçta kurulan Anka Üssünde o kadar fazla kaynak yoktu çünkü o üs geçici bir ittifak için kurulmuştu ve Anka liderleri kaynaklarını paylaşmak istemiyorlardı. Ancak onların asıl üsleri bulunduktan sonra bolca kaynak orduya sağlanmıştı. Habis Lordlar çıkarılan Ruh Kalplerini kaynak olarak kullanıyorlardı ve askerler de ele geçirilen kaynaklarla güçleniyorlardı.

 

Olduğu yerde bir gün boyunca durup herhangi bir şekilde hareket etmeyen Paul sürekli olarak ruhundaki kırığı inceliyordu. Öz Paylaşımın geri tepmesi diğerlerine göre çok daha azdı ancak sürekli kullanım nedeniyle kırığın büyümesine neden oluyordu. O anda kırığın boyutu bir yetişkinin yumruğundan biraz daha büyüktü ve yavaş yavaş büyümeye devam ediyordu. Ve büyüme hızı da git gide yavaşlıyordu.

 

“Vord.” Paul bir süre sonra kırığı incelemeyi kesmiş ve hafifçe mırıldanmıştı. Aynı anda, Vord birden onun yanında belirmişti. “Evet, efendim?” Vord dünyanın yönetiminde yardımcı olsa da sürekli olarak Paul’e dikkat ediyordu. Çünkü dünyanın ve dünyada yaşayanların kaderi zaten Paul’e bağlıydı ve Paul onun efendisiydi.

 

“Silleverde ile hazırlıklara başla. Konsey’in altındakiler dışında her Anka Irkını 1 hafta sonra yapılacak yeniden kuruluş törenine davet et. Cennet Dişleyen Kaplanların üst seviyelilerine de haber gönder. 1 Hafta sonra…” Paul uçsuz bucaksız görünse de aslında tümünü hissedebildiği dünyanın ufuk çizgisine bakarken hafifçe sessizleşmiş ancak sonrasında öncekinden de kararlı bir ses tonuyla konuşmuştu. “1 Hafta sonra son Kan Kanatlı Anka olarak Ankaların Hükümdarı pozisyonuna çıkacağım.”

 

“Anlaşıldı, efendim.” Vord Paul’e doğru eğilmiş ve sonrasında ortadan kaybolmuştu. Paul ise ayağa kalkmış ve sarayın yenilenme işini incelemek için o bölgeye doğru ilerlemeye başlamıştı.

 

 

Paul’ün İlk Küçük Cehennemi ele geçirişiyle birlikte önceden evrende çizilen hayali sınırlar iyice sertleşmiş ve gerçek sınırlara dönüşmeye başlamışlardı. Önceden sürekli baskı altında kalan Cehennem’lerde yaşayan ırkların çoğu istekli bir şekilde Paul’ün tarafını alırlarken onun gücüne güvenmeyen birçok ırk Konsey’in astı olmaya karar vermişti. Bu şekilde, Konsey’in uzun süreli hükmünden sonra evren bir kez daha Cennet ve Cehennem tarafı olmak üzere ikiye ayrılıyordu.

 

Anka Irklarında da Saf Beyaz Ankalar gibi Konsey’in tarafını seçenler vardı ve bunlar seçimlerini son anda yaptıklarından Vord’un onlara gönderdiği davetler ellerine geçmişti. Ve onlar Konsey’in tarafına geçtiğinde bu davetler direkt olarak Baş Tanrı’ya ulaşmışlardı.

 

“Oldukça basit bir davet. Ancak basit olduğu kadar da şok edici.” Tek elinde davet kağıdını tutan Baş Tanrı hafifçe gülümserken konuşmuştu. Basit kağıttan yapılan bu daveti yok etmek için milyonlarca yola sahipti ancak bunu yapmıyordu. Aksine, yalnızca bu davet eline geçtiği için Konsey’i oluşturan diğer 11 Tanrıyı da toplamıştı. O anda Konsey’in özel toplantı odasındaki uzun beyaz masada herkes yerlerinde oturuyorlardı.

 

“Ankaların Hükümdarı… Büyük kardeş, bu Kara Büyücü şu anda kaçıncı evrimde olmalı?” Masanın başında oturan Baş Tanrı’nın sağındaki sandalyede oturan Savaş Tanrısı, Konsey’deki en güçlü ikinci kişi, sorduğunda daha uzakta kalan Kader Tanrıçası cevaplamıştı. “Şu anda Felaket Getiren Evriminden sonraki ilk ara evrimde. Kan soyu konusunda çoktan Allatra’yı geçti.”

 

“Oh…” Savaş Tanrısı bunun üzerine başını sallamıştı. Eğer durum böyleyse Paul’ün Ankaların Hükümdarı olarak tanınmaması için bir sebep yoktu. Belli bir güç seviyesine gelen kişiler için unvanlar önemli şeylerdi ve öyle rahat bir şekilde kullanılamazlardı. Eğer Paul bu unvanı hak etmiyor olsaydı Savaş Tanrısı ona karşı daha negatif bir duruma geçerdi.

 

Konsey’deki kişilerin çoğu aslında Paul’e karşı bir şey hissetmiyorlardı. Eğer onunla çoktan düşman olmasalardı aslında yakınlarına çekmeyi bile isteyebilirlerdi çünkü önceki Habis Tanrı tehlikeli olsa da güçlü bir adamdı ve Paul’ün potansiyeli ondan bile yüksekti. Ancak Paul’ün onları affedeceklerini sanmıyorlardı. Yalnızca ölümlüler olsalar da ebeveynleri Velvaât tarafından öldürülmüştü ve Velvaât Konsey tarafından onun dünyasına gönderilmişti.

 

Ve bu yaptıkları şeylerin yalnızca bir tanesiydi. Yani araları artık düzelemeyecek kadar bozulmuştu ve yapmaları gereken şey onun tamamen yok edildiğinden emin olmaktı. Artık durum ya Cennet’in ya da Cehennem’in var olacağı bir durumdu. Bir orta yol kalmamıştı.

 

“Belki de Taht Töreninde-” O sırada Ölüm Tanrısı söze girmek istemişti ancak Kader Tanrıçası direkt olarak sözünü kesmişti. “Taht Töreninde bir şey yapamayız.” Masadaki diğer kişilerin gözleri ona döndüğünde Kader Tanrıçası hafifçe iç çekmişti. “Kara Büyücü’nün kaderini göremesem de bir olaya bağlı olan kaderi bazen görebiliyorum. Taht Törenine gittiğimiz takdirde Baş Tanrı bizlere eşlik etse bile hayatta kalma şansımız oldukça karmaşık görünüyor. Elbette, bu yalnız gittiğimiz sürece yani Cennet Ordusuyla bir şansımız olabilir ama…”

 

“Gerek yok.” Baş Tanrı Kader Tanrıçası’nın sözlerini burada kesmişti. “Cennet Ordusuyla oraya gidip Kara Büyücü’yü öldürebilsek bile bu durumları o kadar değiştirmeyecek. Şu anda Kara Büyücü bir sembol olmayı başardı. O evrende isyanın sembolü ve öldürülse bile bu isyan bir süre boyunca devam edecek. Bu yüzden onunla dövüşürken sizleri kaybedip sonrasında hem iç sıkıntılar ve dış sıkıntılarla ilgilenmek yerine güçlü bir düşmanla tam gücümle karşılaşmayı tercih ederim.”

 

“Ve eğer bu Ankaların Hükümdarı’nın Taht Töreniyse…” Baş Tanrı sözlerinin burasına geldiğinde gözlerini kısmış ve güçlü bir aura ondan yayılmıştı. Bu auradaki yoğun öldürme niyeti masadaki diğer Tanrıları şaşırtmıştı. Baş Tanrı normalde sürekli sakin olan birisiydi ve bu kadar yoğun bir öldürme niyetini neden gösterdiği bilinmiyordu.

 

“O halde o kadın da orada olacaktır. Onu kendi ellerimle öldürmeyi ne kadar istesem de bunu şimdi yapamayız. Ama zamanı gelince… Catherine Ascher’ın kellesini kendi ellerimle alacağım.” Baş Tanrı’nın öldürme isteği o kadar yoğundu ki içinde oldukları Ulu Cennet Üstün Dünyalar arasında en büyük dünyalardan birisi olmasına rağmen içinde yaşayan her canlı soğuk bir hava hissetmişlerdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr