536.Bölüm – Kayıp Irk
Kan Kanatlı Sarayı’nın Taht Salonunda, o sırada Paul dışında başka bir figür daha vardı. Bu figür olgun bir vücuda ve neredeyse her erkeği kendisine çekebilecek güzellikte bir yüze sahip olan uzun siyah saçlı bir kadındı. Göz bebekleri irislerinin siyahlığından belli olmayan bu kadının gözleri Paul’e dönüktü ve Paul de ona bakıyordu.
Kadın ortaya çıktığı anda Paul’ün vücudu hafifçe titremişti. Bu kadın aşırı yüksek güce sahipti ve kesinlikle normal birisi değildi. En azından düşmanlık sezmiyordu ve bu iyi sayılırdı. Çünkü o sırada Vord, Alpras ve Sabatha uzay boşluğundalardı ve dünyada bu kişiye karşı dövüşebilecek yalnızca kendisi vardı. Ve arada bir fark olduğunu da hissedebiliyordu.
“Catherine Ascher Hükümdar’a selamlarını sunar.” O sırada, kadın hafifçe eğilerek selam vermiş ve Paul şaşırmıştı. Onu şaşırtan şey bu kadının kimliğiydi. Evrendeki en büyük teröristin çoktan buraya geleceğini ve kendisini bu şekilde selamlayacağını düşünmemişti.
“Dürüst olacağım, Catherine Ascher. Seni görürken ne yapmam gerektiğine karar veremiyorum.” Paul daha önceden onun hakkındaki şeyleri öğrense de sonuçta onu kendisi göremediği için bir karar veremezdi. Ancak o anda oldukça iyi bir şekilde görebiliyordu. Catherine Ascher bu evrene karşı Paul’ün kendisinden bile daha tehlikeliydi.
“Bana her an patlayabilecek bir bomba gibi görünüyorsun. Ya da kabzası da keskin bir kılıç demeliyim. Seni düşmanım yapmak istemiyorum ancak dostum yaparsam rahat bir şekilde yaşayabileceğimi düşünmüyorum.” Bunlar Paul’ün gerçek düşünceleriydi. Catherine Ascher çok, çok tehlikeli bir varlıktı. Hatta tek kişi olarak Konsey’in lideri olan Baş Tanrıdan daha tehlikeli olduğu söylenebilirdi. Üstüne, bir de Ascher Ailesinin en büyüğü olduğu için küçük kardeşleri üzerinde biraz kontrole sahip olmalıydı.
Onun sözlerinin üzerine Catherine Ascher’ın ifadesi değişmemişti. Ancak biraz yaklaşmıştı. Daha önceden yalnızca Temsilcilerin durduğu mesafedeydi ancak bu sefer Habis Lordların az önce durdukları yere kadar ilerlemişti. Bu tehlikeli bir mesafeydi ancak Paul hâlâ herhangi bir tehlike hissetmediğinden onu durdurmamıştı.
“Gerçekten de düşündüğüm gibi görünüyorsunuz, Yüce Hükümdar.” Catherine siyah gözleriyle Paul’e bakarken hafifçe büyülenmiş bir ses tonuyla konuşmuştu. O anda, başında kızıl taç ile birlikte Paul tüm varlıklara en zirveden bakmaya layık bir Tanrı gibi görünüyordu. Ve yalnızca bu görüntü bile Catherine’in bir şey hissetmesine neden oluyordu.
Woosh! Siyah bir mızrak bir anda Catherine’in vücudundan ayrılmış ve havada süzülmeye başlamıştı. Havadayken bir yandan da titreyen bu mızraktan garip bir ses duyuluyordu ve Paul’ün oturduğu tahtın iki yanına yerleşmiş olan uzun kılıçlar da birden titremeye başlamışlardı.
Üç silah sanki birbirleriyle yarışırmışçasına bir süre boyunca titremiş ve şok edici bir şekilde kaybedip ses çıkarmayı kesen taraf Paul’ün tarafındaki çift kılıç olmuştu. Catherine buna şaşırmış görünmüyordu ancak Paul bunun ne kadar şok edici olduğunu biliyordu. Bu iki kılıç bambaşka bir evrenden gelen, oldukça güçlü varlıklardı. Şeytan ve Meleğe uzun süre eşlik etmişlerdi ve en azından onların yenilmelerini beklememişti.
“Bu mızrak…” Gözlerini mızrağa çeviren Paul’ün kaşları önce kırışmış, sonrasında gözleri sonuna kadar açılmıştı. Mızraktan aldığı garip hissiyatı doğrulamak için elini ileriye uzatan Paul mızrağın anında onun eline gelişini ve nazikçe kavrayışına girişini hissetmişti.
“…Ankaların Kutsal Ekipmanı, Embriyonik Mutlak Silah, Optio.” Mızrak Paul’ün sesini duyduğu anda hafifçe titremiş ve şekil değiştirmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra, ikiye ayrılıp Paul’ün yanlarında duran uzun kılıçların şekline bürünen Optio Paul’ün etrafında neşeli bir şekilde uçmaya devam etmişti.
“Umarım onu affedersiniz, Hükümdar. Uzun bir süredir sizin gelmenizi bekliyordu.” Catherine uçan Optio’ya bakarken hafif bir gülümseme ile konuşmuştu. Paul ise Optio’ya bir süre baktıktan sonra gözlerini Catherine’e çevirmişti. Öncesinde gözlerinde tedbir varsa o anda merak bulunuyordu.
Eğer Optio onunla kaldıysa bu onun da bir anka ırkından olduğunu gösterirdi. Çünkü kutsal ekipmanlar yalnızca belli ettikleri ırktan birisiyle dolaşırlardı. Ama Catherine Ascher tam olarak hangi ırktan geliyordu? Hangi ırk tamamen yok edilmişti?
“Sanırım bu kendimi tamamen tanıtmam gereken yer.” Catherine kendi kendine hafifçe mırıldandıktan sonra sırtından birden saf siyah iki kanat fırlamıştı. Bu kanatlar oldukça büyüklerdi ve o kadar siyahlardı ki Paul daha önce daha karanlık görünen bir şey gördüğünü hatırlamıyordu.
“Öncekilerden biraz daha geç olduğum için beni affedin ancak töreninize engel olmak istemedim, Yüce Hükümdar.” Catherine tek dizinin üzerine çökmüş ve başını hafifçe eğmişti. “Ben, son Hiçlik Ankası Catherine Ascher, Yüce Hükümdar’a saygılarımı sunarım.”
İşte bu, Paul’ün yüzünün tamamen şokla dolmasına neden olacak bir bilgiydi. O kadar şaşırmıştı ki, bir anlığına nasıl cevap vereceğini bilemeyip ağzı açık bir şekilde beklemişti. Ardından, derin bir nefes almış ve Catherine’e bakarken konuşmuştu. “Bana… Hiçlik Ankalarının nasıl tamamen yok olduklarını söyler misin? Yalnızca gizlenmeye çekildiğinizi sanıyordum.”
Paul’ün sözlerinin üzerine Catherine gözlerini bir süreliğine kapatmış ve açtıktan sonra anlatmaya başlamıştı.
Hiçlik Ankaları Kötülük Kristali’ni oluşturduktan sonra ortadan kaybolmaya başlamışlardı. Ve koca bir ırkın gözden kaybolması 1 yıl bile almamıştı. Aslında bu sıralarda hâlâ yaşıyorlardı. Yalnızca kendileri için evrende gizli kalan ufak bir dünya bulmuş ve tüm ırkı oraya göç ettirmişlerdi.
Sonrasında birkaç yüzyıl sessiz kaldıktan sonra yeniden araştırmalarına başlamışlardı. Hiçlik Ankaları için Kötülük Kristali onlar için yeni ufuklar açan bir icattı ve yapılabilecek şeyler sayılarla ifade edilemezdi. Bu nedenle birkaç Kötülük Kristali daha oluşturmuşlardı. Küçük Dünyalar Konsey’deki araştırmacılar tarafından da yok edildiğinden birkaç Küçük Dünyayı yok etmekten çekinmemişlerdi ve İlk Küçük Cehennem’de kalan ilk Kötülük Kristali dışında 5 Kristal daha oluşturmayı başarmışlardı.
Bu kristaller farklı araştırmalar için kullanılıyordu. İlki ekilmişti. İkincisi ve üçüncüsü silah yapımında kullanılmaya çalışılmıştı. Dördüncüsü bir batarya olarak kullanılmaya çalışılmıştı. Beşincisi ise ilk deney gibi başka vücutlara entegre edilmeye çalışılmıştı.
“Bu araştırmalar bir süre sonra bir başka ırk tarafından bulundu. Ve dördüncü araştırma oldukça başarılı olduğu için ırk Hiçlik Ankalarına karşı savaş açtı. Hiçlik Ankaları o sırada kendilerini gizlemekle meşgul oldukları için savaş güçleri yüksek değildi ve Kan Kanatlı Ankalar bu saldırıyı öğrendiklerinde Hiçlik Ankaları çoktan yok edilmişti. Üstüne, özel bir formasyon sayesinde oluşturulan 5 Kötülük Kristali de yok edilmişti yani saldıran ırk herhangi bir şey kazanmayıp bir de Kan Kanatlı Ankaların saldırısına uğradılar.”
“Bundan bir süre sonra, bir Yaradan’ın ellerinde ben doğdum ve ilk Ascher oldum. Ardından zaten o ırkın liderini öldürdüm ve Cennetler ile Cehennemleri parçaladım. Üzerinden çok fazla zaman geçtiği için tam olarak hangi ırk olduğunu hatırlamıyorum, bu yüzden bir şey söyleyemem.” Catherine gerçekten de Hiçlik Ankalarını yok eden ırkın hangisi olduğunu hatırlamıyordu. Üzerinden 18 Milyara yakın bir süre geçmişti ve zaten başından beri onları ciddiye almamıştı. Onları yok ederken sahip olduğu güç bir ırkı tamamen görmezden gelmesine yeter de artardı.
“Demek Kayıp Irk’ın hikayesi buydu ha? Böyle bir şey hatırlamasam da aşırı eski olduğu için Shane bile kayıtlarına rastlamamış olabilir.” Paul kendi kendine mırıldanırken bir yandan da önünde eğilen Catherine’e bakmıştı. Eğer Catherine bu kadar güçlü olduysa o zaman neden daha öncesinde Kan Kanatlı Ankalara yardım etmeye gitmemişti? Paul Catherine’in onun yanına yalnızca Kan Kanatlı Anka kanı yüzünden geldiğini düşünüyordu ve 18 milyar yıl önce Kan Kanatlılar hâlâ güçlü bir ırktı. Catherine neden şimdiye kadar beklemişti?
“Cennet Konsey’i kurulduktan sonra ben yalnızca gizli bir başka dünyaya çekilip beklemeye başladım efendim. Çünkü beni yaratan yüce Yaradan ben yaratıldıktan hemen sonra ellerime Optio’yu vermiş ve Optio’nun asıl formuna yazıtlar kazımıştı. Bu yazıtları yalnızca ben okuyabiliyordum. Bu nedenle beklemeye karar verdim.” Catherine sözlerine devam ederken Paul’ün kaşları kırışmıştı. “Yazıtlar?”
Optio’nun o anki formunda herhangi bir yazıt görülmüyordu ancak Catherine o yazıtları uzun zaman önce ezberlemişti. O anda anında Paul’e yazıtları okumuş ve Paul’ün kırışan kaşları biraz rahatlamıştı. Bu yazıtlardaki kişinin kendisi olup olmadığından emin değildi ancak o ana kadar her şey doğru görünüyordu.
Ve kendisinin geleceğinin haberinin olmasını pek sevmese de en sonunda bunu yapan kişi bir Yaradan’dı. Onlara karşı çıkacak gücü yoktu çünkü herhangi bir Yaradan onun olduğu evreni tek seferde yok edebilirdi. Kendisi bir Yaradan olmadığı sürece bunu yapamazdı.
“Bir Yaradan…” Bu fikir aklından geçtiğinde Paul’ün yüzünde garip bir ifade belirmişti. Daha öncesinde gerçek bir Hükümdar olmayı düşünmüştü ancak bir Yaradan olmayı düşünmemişti. Sonuçta gelişimine başladığında yalnızca genç bir adamdı ve o zamanlar kendisinin tamamen hükmedebileceği bir dünya bile aşırı büyük bir şey gibi görünüyordu.
O anlığına bu düşünceleri aklından uzaklaştıran Paul gözlerini yeniden Catherine’e çevirmişti. “Gelişinin nedenini anladım. Ancak yine de sana güvenmem imkansız olacaktır. Bana sana güvenmemi sağlayacak ne önerebilirsin, Catherine?” Paul bu soruyu sorduğunda Catherine gülümsemiş ve tek elini kalbinin üzerine koymuştu.
“Yüce Hükümdar’a benim Ruh Kalbimi bir Habis Lord’un Ruh Kalbine çevirmesini ve bir sembol bırakmasını öneririm, efendim. Bu sayede istediğiniz anda beni yok edebilirsiniz. Buna hazırım.” Catherine bu sözleri söylerken parlak gözlerinde herhangi bir çekinme görülmüyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..