537.Bölüm – Tanrı Kılıç Sarayı
“Efendim, kaçakların yakalanma işlemi…” Vord Taht Salonuna girerken konuşuyordu. Ancak içeriye girdiğinde bir anlığına hareketleri donmuş ve sonrasında gözlerinin beyaz kısımları anında siyaha dönmüştü. Çünkü o sırada Paul ve Catherine karşı karşıya duruyorlardı ve Catherine’in yalnızca sırtını görse bile onu tanıyabilirdi.
“Vord, dur.” Paul Vord’dan yayılan öldürme isteğini hissettiği anda emri vermiş ve o anda Vord da ikisi karşı karşıya dursa da Catherine’in herhangi bir şey yapmadığını fark etmişti. Aksine, o anda yayılan enerji Paul’den kaynaklanıyordu ve Catherine’in vücuduna girerken Catherine ona herhangi bir şekilde karşı çıkmıyordu.
Birkaç dakika sonra, Paul enerjiyi yollamayı kesmiş ve gözlerini önünde duran Catherine’den çekip Vord’a çevirmişti. “Ayrılan kişileri yakaladığınızı düşünüyorum. Yalnızca Silleverde’nin onları bana hediye ettiğini söyleyin. Sen de burada olduğuna göre en sonunda biraz rahatlayabilirim.”
“Bir süreliğine buradan ayrılmak zorundayım. Uzun süredir yapmak istediğim bir şey vardı. Çoktan İlk Küçük Cehennem’i ele geçirdiğime göre sonunda ona dönebilirim. Ve onun hakkında endişelenmene gerek yok. Ruh kalbi yalnızca bir Habis Lord Ruh Kalbine çevrilmedi, aynı zamanda gerekli sembol ve yazıtlar da bulunuyor.”
Paul sözlerini bitirdiğinde Vord hafifçe kaşlarını çatmıştı. “Ancak efendim, o kadının gücü-” “Vord.” Paul ciddi bir ses tonuyla konuşmuştu. “Şu andan itibaren hem bir Hiçlik Ankası hem de 7.Habis Lord olarak Catherine bizlerden birisi. Bu kadar.”
“…Anlaşıldı, efendim.” Vord’un gözleri normal hallerine dönmüşlerdi. O anda Catherine yüzünde bir gülümseme ile dönse de Vord hâlâ ona güvenmiyordu ve güveneceğini de düşünmüyordu. Ancak Paul’ün kararına uymamak gibi bir şey de yapmazdı. Eğer Paul böyle istiyorsa, böyle olacaktı.
“Yine de…” Vord gözlerini Catherine’e çevirip konuştu. “Eğer sen efendimin yanındayken ona herhangi bir zarar gelirse bunda seni suçlar ve bu kendi ölümüme yol açsa da seninle dövüşürüm.” Vord bu sefer sakin bir tonda konuşmuştu ve öfkeyle konuşmak yerine yalnızca basit bir gerçeği söylüyormuş gibi görünüyordu. Ve Catherine de reddetmemişti.
“Şu anki Konsey’in Baş Tanrısı ile karşılaşmadığım sürece Hükümdar’a herhangi bir zarar gelmeyecek. Ve eğer onunla karşılaşırsak en azından Hükümdar’dan erken öleceğimden emin olabilirsin.” Catherine’in bu sözlerinin üzerine Vord başını sallamıştı. İkisinin konuşmasının bittiğini düşünen Paul de hafifçe iç çekip devam etmişti.
“Catherine ve ben Tanrı Kılıç Sarayına gideceğiz. Eisengarm’ın Kızları için ihtiyacım olan son materyal orada. Eğer Optio’yu bir temel olarak kullanıp Eisengarm’ın Kızlarını oluşturursam o zaman zihinleri çoktan gelişmiş olacaktır.”
Kutsal Ekipmanların hepsi olmasa da bazıları materyaller olarak da kullanılabilirlerdi. Embriyonik bir formda olan Optio da böyleydi. Her silahın şeklini alabilen bu Kutsal Ekipman bir materyal olarak kullanıldığında oluşturulan silahtan başka bir şekle giremezdi ancak oluşturulan silah gerçek bir ruha sahip olurdu.
Eisengarm’ın Kızları zaten normal bir ruha sahip olmalıydı, bu yüzden Optio’yu eklemek yalnızca güçlerini ve gelişmişliğini artıracaktı. Normalde yeni doğan silahların zihinlerinin gelişmesi için zaman gerekirdi ve düşünme kabiliyetleri ilk başta 3-4 yaşındaki insan çocuklarınınkine benzerdi. Ancak Optio’nun zihni bir temel olarak kullanılırsa bir ruhun 20-21 yaşına kadar gelişmesi mümkündü. Ancak Eisengarm’ın Kızları iki ruha sahip olduğundan 10-11 yaşlarına kadar gelişen iki ruha sahip olacaktı ve bu zaten oldukça iyi sayılırdı.
“O halde en azından Alpras ve Silleverde’nin sizlere yardım etmesine izin verin, efendim.” Vord hâlâ biraz endişeli olduğundan Paul bu sefer reddetmemiş ve başını sallamıştı. “Uzay boşluğuna geçtiğimde onlara haber vereceğim. Burayı korumayı sana bırakıyorum, Vord.”
“Anlaşıldı.” Vord başını hafifçe eğmiş ve taht odasından ayrılmıştı. Ancak aynı zamanda, Alpras ve Silleverde’ye bir mesaj göndermişti. Çünkü Paul o ikiliyle görüştüğünde Alpras ve Silleverde ani bir tepki verip Paul bir şey açıklayamadan önce Catherine’e saldırırlarsa Paul’ün öfkeleneceği kesindi.
“…Siz yine de dikkatli olun. Efendimin güvenliği her şeyden daha önemli.” Mesajının sonunda biraz düşündükten sonra bunu ekleyen Vord derince bir nefes alırken Taht Odasının olduğu yere bakmıştı. Paul’ün uzay katmanlarındaki uzmanlığıyla ikili çoktan oradan ayrılıp Uzay Tanrıçasının Boşluğuna girmiş olmalılardı…
…
“Gerçekten… Bu hiç beklemediğim bir gelişme.” Vord’un mesajını aldıktan hemen sonra Paul’ün çağrısını alan Silleverde onun yanına gittiğinde Catherine’i görmüş ve ağzından şaşkınlıkla dolu bu cümle çıkmıştı. Onunla gelen Alpras ise sakin bir şekilde Catherine’e bakıyordu.
“Demek şu anki Uzay Tanrıçalarının adı Silleverde ha? Daha önceden sonlandırılan birkaç Uzay Tanrıçası çizgisi görmüştüm. Siz üçüncü veya dördüncü olmalısınız.” Uzay Tanrıçaları hep aynı adı taşımamışlardı. Silleverde adından önce gelenler de vardı ve 18 Milyar yaşındaki Catherine onları kesinlikle görmüştü. Bu kadın Konsey’in kendisinden daha yaşlıydı.
“Eğer evrenin en büyük teröristi bizim yanımızdaysa o halde Cehennem’i tek bir çatı altında toplamak daha kolay olacaktır. Ancak efendim, onu kullanabileceğinizden emin misiniz?” Alpras’ın sesi zihninde çaldığında Paul ona bir bakış atmıştı. Alpras oldukça sakin görünse de onun aurasını görebilen Paul Catherine’i gördüğünden beri tedbirli olduğunu biliyordu.
Bu normal bir tepkiydi ve Paul’ün bir kez daha iç çekmesine neden olmuştu. Eğer herkes onun görebildiği gibi auraları görebilseydi o halde her şey daha kolay olurdu. Çünkü bu sayede Catherine’in aurasındaki hayranlık herkes tarafından görülebilirdi.
Evet, garip bir şekilde Catherine Paul’e karşı hayranlık duyuyordu ve basit bir hayranlık da değildi. Normal bir insanın bir kahramana, hayır, bir peygambere duyacağı türden bir hayranlıktı ve tüm evrendeki en tehlikeli kimsenin kendisine karşı bu şekilde hissetmesi Paul’ün nasıl hissetmesi gerektiğini anlayamamasına yol açıyordu.
“Endişelenmene gerek yok, Alpras.” Paul sakin ve sesli bir şekilde konuşarak cevap vermişti. Bu sayede Catherine ve Silleverde Alpras’ın Paul’le zihinden konuştuğunu anlamışlardı ancak bir şey dememişlerdi. Alpras da yalnızca başını hafifçe sallamıştı.
Paul’ün yolu önceki Habis Tanrı’dan daha farklıydı ancak bunun garip olduğu söylenemezdi. Bir dünyayı ele geçirmek veya evrendeki en tehlikeli kişiyi bir asta dönüştürmek önceki Habis Tanrı’nın yapmayı düşünemeyeceği şeylerdi. Onun bölgesi olarak sayılan dünyalar vardı ancak hiçbirini kişisel olarak yönetmemişti.
Paul’ün hareketleri aynı zamanda daha tehlikeli ve daha güvenliydi. Ve bu Alpras’a daha önceden hissetmediği bir hissi yaşatıyordu. O anda, sürekli düz duran yüzünde bir sırıtış belirmişti. “Sabatha’nın söylediği gibi, yeni şeyleri denemek hiçbir zaman sıkıcı gelmiyormuş sanırım. Efendim, hedefimiz neresi olacak?”
Alpras’ın sorusunun üzerine Silleverde de gözlerini Paul’e çevirmişti ancak o bu sorunun cevabını çoktan biliyordu. İlk başta zaten Paul’ü o amaçtan çevirip İlk Küçük Cehennem’i ele geçirme kararını verdirten kendisiydi ve Paul şimdi İlk Küçük Cehennem’i ele geçirdiyse bu plana geri dönmüş olmalıydı.
“Konsey’le aramız tamamen bozuk olduğuna göre işi biraz daha zorlamak istiyorum. Bakalım Tanrı Kılıç Sarayı’nı yok ettiğimizde nasıl bir tepki alacağız…” Paul sözlerinin sonuna gelirken Silleverde’ye bir bakış atmıştı ve Silleverde hafifçe iç çekmişti. Ardından, ondan yayılan bir enerji herkesi sarmış ve kimse reddetmediği için hepsi birlikte boşlukta bir başka yerde belirmişlerdi. Orada, parlak beyaz bir geçit vardı.
“Tanrı Kılıç Sarayına giden kalıcı geçit. Tam olarak emin değilim ama Katliam Tanrısı şu anda orada olabilir. Girmek istediğimizden emin miyiz?” Silleverde dikkatli bir şekilde sorduğunda Catherine elini kaldırmış ve saf siyah bir mızrak elinde belirmişti. Bu elbette Optio değildi ve Catherine’in bir süredir kullanmadığı kendi asıl mızrağıydı.
“Katliam Tanrısı, Konsey’in yenilerinden birisi değil mi? Savaş tipi tekniklere çalışıyor ve savaş gücü yaklaşık 58 Milyon olmalı. Gelişiminden fazla zaman geçmeyen bir Üstün Dünya Tanrısı için iyi ama yeterince güçlü değil.” Diğerlerinin bakışları ona döndüğünde Catherine sırıtmıştı. “Onu öldürebilirim.”
Bunun üzerine Paul başını sallamış ve geçide bakarken konuşmuştu. “Gidiyoruz.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..