542.Bölüm – En Güçlü Titan ve Anka Hükümdarı
Eisengarm yalnızca tarihteki en iyi demirci değil, aynı zamanda Titan ırkının gururlu savaşçılarından birisiydi. Kendi zamanında, yüce sayılan Kan Kanatlı Ankaların lideri bile kolayca öfkelenen birisi olmasına rağmen düzgün bir nedeni olmadığı sürece onunla dövüşmek istemezdi. Ve Eisengarm da o liderin aksine zor öfkelenen birisi olduğundan aralarında herhangi bir savaş çıkmamıştı.
Eisengarm tarihte hâlâ hatırladığı yalnızca bir düşman biliyordu. O da Kutsaldoğan ırkıydı. O zamanlar zayıf olan Kutsaldoğan Irkı Cennet’i kontrol etmekle yükümlü olmalarına rağmen bunu yapacak yeteneğe sahip birisi yoktu. Bu nedenle o zamanlar değer verdiği çocuğu Bonitatem’i onlara göndermişti. O zamanlar, Kutsaldoğanlar Titanların veya Kan Kanatlı Ankaların gözlerine bile giremeyecek kadar zayıflardı ve Eisengarm yalnızca Cennetlerin kaos içinde oluşunu sevmediği için bu kararı vermişti.
Sonra ne olmuştu? Merhamet gösterdiği Kutsaldoğanlar onun merhametine karşılık vermeyip çocuğunu kendi isteği dışında kullanmış ve gelişen ruhunun kararmasına neden olmuşlardı. Eisengarm bu anıları her hatırladığında Peccatum’un hafifçe titrediğini hissedebiliyordu.
Bonitatem’i hor kullanan kişinin vücudunu bir materyal olarak kullanarak yaptığı Peccatum da Eisengarm için Bonitatem kadar değerliydi. Onun için bu kılıçlar onun çocuklarıydı ve neyi kullanarak yapıldıkları önemsizdi. Ne için kullanıldıkları ise daha da önemsizdi.
Ve çocuklarına verdiği bu değerle birlikte güçlü de olduğu için seçilmişti. Onu seçen kişinin kim olduğunu, ne olduğunu bilmiyordu. Tek bildiği bir Yaradan’ın kısıtladığı ruhunu kolayca salabildiği ve aynı zamanda o Yaradan’ın bir kez daha ona dokunmaya cüret edemediğini biliyordu.
Vücudu yalnızca kısıtlı bir süre boyunca var olabilirdi ancak bu bile onun için yeterliydi. Çünkü çocuklarıyla bir kez daha dövüşme fırsatını bulmuştu ve en önemlisi, bu dövüşün amacı Kutsaldoğanların en büyük düşmanını test etmek ve güçlendirmekti. Bu amaç ona vücudunu veren kişi tarafından söylenmişti ve Eisengarm o kişiye, Yaratan’a, güveniyordu.
“Kendini hazırla.” Eisengarm böyle söylese de Paul’e kendisini hazırlaması için bir saniye bile vermeden ileriye atılmıştı. Aralarındaki mesafe zaten o kadar fazla olmadığı için ve Eisengarm’ın vücudu aşırı büyük olduğu için o kadar ilerlemesine gerek kalmamıştı ve kısa bir süre sonra birden iki kılıcını da saldırı için kullanmaya başlamıştı.
O anda, Paul her saldırının arkasında bir kıtanın ağırlığını hissetmeye başlamıştı. Uçan kılıçları birlikteyken bile saldırıları engelleyememeye başladığında tüm vücudunu direkt olarak alevlere çeviren Paul Eisengarm’ın vücudunu sarmıştı.
“İyi teknik, ama bir işe yaramayacak!” Paul’ün o anki vücudu fiziksel bir hasar alamayacak gibi görünebilirdi ancak ruhani saldırılara karşı daha da zayıftı. Eisengarm bunu görebiliyordu ve Bonitatem ile Peccatum gibi kılıçlar zaten ruha direkt olarak zarar verebiliyorlardı. Bu nedenle beyaz bir ışık şeklindeki Bonitatem hızla Paul’ün alev vücuduna savrulmuştu.
Ancak o anda Paul’ün alev vücudu Eisengarm’ın arkasında bir kez daha insan şeklinde yeniden belirmişti. Bonitatem’i savurduğu için o anda arkaya dönecek zamanı bulamayan Eisengarm ise sonraki anda Paul’ün ellerinden çıkan kan kızılı alevlerden oluşan bir kılıcın karnına girişini hissedebilmişti.
“HA!” Alev kılıcı Eisengarm’a bir yara verdikten sonra dağılırken Eisengarm güçlü bir şekilde bağırmış ve bir anda Paul’ün kulaklarından zihnine oldukça acılı bir dalga yayılmıştı. İstemsizce kulaklarını kapatan Paul ise sonraki anda birden hızla ona yaklaşan Peccatum ile karşılaşmıştı.
Son anda yukarıya doğru fırladığı için Peccatum’dan herhangi bir yara almamıştı ancak Eisengarm’ın bu seferki saldırısı normal değildi ve devasa kılıcı saran kılıç enerjisi Paul’e ulaşmıştı. Bu enerji yüzünden Paul’ün göğsünde devasa bir yarık anında açılmış ve kan akmaya başlamıştı. Ruhu da bir miktar yaralanmıştı!
“S*ktir!” Paul aldığı yaranın üzerine Bonitatem’in de hızlıca ona yaklaştığını görünce kükremiş ve uçan kılıçlarını eline alıp ileriye doğru fırlamıştı. Eğer Kara Büyü ile ona zarar veremiyorsa o halde yapması gereken tek şey sahip olduğu Ruh Özlerini kullanmaktı ve Paul birçok Ruh Özüne sahipti.
“Bu…” Paul ona yaklaşırken hafif bir melodi duyan ve tüm hareketleri bir anlığına duran Eisengarm şaşırmıştı. “Cennete Hükmeden Melodi! Bu Ruh Özünü görmeyeli çok uzun zaman oldu!” Bu Ruh Özü gerçekten de nadir ve güçlü bir tanesiydi lakin Eisengarm o kadar zayıf değildi. Bu nedenle cümlesini bitirdiğinde çoktan hareket kabiliyetini geri kazanmıştı. Ancak o anda Paul çoktan onun göğsünün önüne gelmişti.
O anda, Eisengarm hafif bir yaralanma beklerken, birden Paul’den Cennete Hükmeden Melodi dahil 8 Ruh Özünün gücünü hissetmişti. Ruh Özlerinin her biri farklı görevlere sahiplerdi ve farklı yerlere ayrılmışlardı ancak milyon yaşlarına giren Tanrılar bile bazen 8 Ruh Özünü kavrayamayabilirdi. Sonuçta herkesin yeteneği farklı alanlarda olurdu ve bir alanda birden fazla Ruh Özü kavramak zaten mantıksızdı.
Eisengarm bu konuyu düşünecek zaman olmadığını biliyordu. Çünkü Paul’ün kılıcı göğsüne girip daha derine inmeye başladığı anda önceki saldırılardan farklı olarak iç organları parçalanıyormuş gibi bir acı hissediyordu. Aslında, gibi değildi. Hayali bir formda olan iç organları gerçekten de bu kılıç saldırısıyla parçalanıyorlardı.
‘Düşündüğüm gibi, tüm Ruh Özlerini üst üste kullanınca epey patlayıcı güç ortaya çıkıyor.’ Paul’ün bu kılıç darbesinde Hüküm dışında Gerçek Zıtlıktan Engelsizliğe kadar en güçlü 8 Ruh Özü bulunuyordu. Normalde saldırıda kullanılmayan Sükûnet bile kılıcın kendisini koruması için kılıçta kullanılmıştı.
“Hu!” Kılıç saldırısının ne kadar tehlikeli olduğunu hisseden Eisengarm derin bir nefes vermiş ve vücudundaki tüm kaslar birden sıkılaşmıştı. Kılıç ilerlemeyi kesilip olduğu yere sıkışırken az önce açılan yara da sıkışan kaslar yüzünden anında yarı boyuta küçülmüştü.
Bam! Paul anında vücudunu döndürmüş ve Eisengarm’ın göğsüne doğru sertçe bir tekme atmıştı. Tekmenin etkisiyle Eisengarm’ın göğsüne saplanan kılıç çıkmış ve kılıçla birlikte Paul de geriye doğru fırlamıştı.
Ancak Paul uzaklaştıktan sonra da Eisengarm’ın kasları sıkışmaya devam etmişti. Ve bu sürede Paul daha önceden kılıç enerjisi yüzünden aldığı yarayı iyileştirmişti. Ruhundaki yarayı iyileştirmek zor olsa da o anki kan evriminde biraz süreye sahip olduğu ve iyileştirilebilir bir yara olduğu sürece herhangi bir sıkıntı yoktu.
En sonunda, Eisengarm’ın kasları o kadar sıkışmıştı ki tüm vücudu yalnızca 2 metreye kadar küçülmüştü. O anda, önceden de güçlü görünen hayali vücudu çok daha sağlam görünüyordu. Hatta daha önceden sahip olmadığı bir parıltıya bile sahipti.
Ve bu sefer öncesinden farklı olarak, başının üzerinde bir taç duruyordu. Hayali olsa da altın sarısı parıltısı yüzünden oldukça göz alıcı olan bu tacın ortaya çıkması Paul’ün kaşlarının kırışmasına neden olmuştu. Çünkü bu taç ortaya çıktığında kendi başındaki kan kızılı taç hafifçe titremişti.
“Bu…” Kendi başına hafifçe dokunan Eisengarm bir anlığına şaşırdıktan sonra buruk bir gülümseme göstermişti. “Hayattayken seni almayı başaramadım. Ama şimdi başımdasın demek ha? Gerçekten… Yaratan’ın gücü her şeye yetiyor.”
Eisengarm konuşmayı bitirdikten sonra taca dokunmayı bırakmıştı. Paul’ün ona şaşkın bir şekilde baktığını gördüğünde ise açıklamıştı. “Dokuz Taç, bu evrenin başında Altı Kutsal Elemental ile birlikte olan varlıklardır. İlk başta yalnızca normal taçlardı ancak sonrasında kendilerini ırklarla özdeşleştirdiler.”
“Senin başındaki Dokuz Taç’tan birisi. Ve benimki de öyle. Ama Titanların Tacı benim zamanımda beni asla kabul etmemişti.” Eisengarm bunu düşünürken başını hafifçe iki yana sallamıştı. “Şimdi de beni kabul etmesinin tek nedeni Yaratan olmalı. Bu testten sonra kaybolacağım. En azından bu evrenden. Bu yüzden bu onun benim için yaptığı son şey olmalı. Kendi gücüyle bu tacı takmanın benim hayatımda sahip olduğum amacı biliyordur.”
“İnce bir davranış.” Paul başını hafifçe sallasa da konuşmayı devam ettirmemişti. Dokuz Taç olayı hakkında meraklı olsa da o anda önemli bir savaştaydı ve boş konuşmakla ilgilenemezdi.
“Aceleci olmak istemiyordum. Bu tacı taktığım her saniye benim için fazladan bir saniye sayılır. Ancak senin için de her saniye önemli görünüyor.” O anda kendisi için bir karınca boyutunda sayılan Eisengarm ellerini hafifçe sallamış ve Bonitatem ile Peccatum’u ellerine almış ve Paul’e bakmıştı.
“O halde hızlı bitirelim. 2 boyutlu bir dövüş daha iyi olacaktır.” O bunu söylediği anda Paul ile kendisinin ayaklarında bir zemin belirmişti. Paul bu değişim yüzünden şaşırmamış ve basitçe Eisengarm’a bakarken kılıçlarını parlak, kan kızılı alevlerle sarmıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..