543.Bölüm – Eisengarm’ın Kızları
“Paul en son buradaymış. Enerjisi bu şeyden geliyor.” Silleverde korunan odanın merkezindeki çekice bakarken konuşmuş ve Alpras ile Catherine’in gözleri aynı anda çekice yönelmişti.
Catherine elini uzatıp direkt olarak çekice dokunmak istemişti ancak o anda çekiçten bir enerji dalgası yayılıp etrafında küre şeklinde bir bariyer oluşturmuştu. Eli bariyere hafifçe dokunan Catherine’in elini mor bir elektrik arkı çarpmış ve Catherine’in elini refleksif olarak geri çekmesine neden olmuştu.
“Bu…” Catherine eline ve bariyere şaşkınlıkla bakarken Alpras da ona tamamen açılan gözlerle bakmıştı. “Bu bariyer senin canını yakabiliyor mu?” Catherine bir Üstün Dünya Tanrısı’ydı. Eğer bu bariyer onun canını yakabiliyorsa içindeki çekiç onların düşündüğünden çok daha tehlikeli bir şey olabilirdi.
“Hayır, canım yanmadı.” Catherine bunu söylerken ciddiydi ve yüzünü kurtarmak için konuşmuyordu. “Elektrik arkı yalnızca beni geri itiyor. Ama bunu güç kullanarak yapmadı. Nasıl desem…” Catherine düşünse de bu hissi anlatacak kelimeleri bulamamış ve en sonunda başını iki yana sallamıştı. Canının yanmadığı kesindi ancak o bariyere yaklaşabileceğini düşünmüyordu.
Silleverde çekice ve etrafındaki bariyere bakarken düşüncelere dalmıştı. ‘Bu garip, neden Tanrı Kılıç Sarayında böyle bir şey olduğunu hatırlamıyorum? Buraya son geldiğimde bana burayı hiç göstermediler…’ Elbette, Silleverde kısa bir düşünme seansı sonrasında bu çekicin Saray için aşırı önemli olduğunu ve bu yüzden kimseye gösterilmediğini anlamıştı.
“Paul’ün buraya gelme amacı bu çekiç olabilir. Geldiği son yerin bu olması da bu düşünceyi sağlamlaştırıyor. Burada bekleyelim.” Silleverde konuştuğunda Catherine ve Alpras başını sallamıştı. Alpras bir yandan da konuşmuştu. “Saraydaki kişiler tamamen ölü olsalar da bir mesaj gitmiş olmalı. Konsey’den birileri buraya gelebilir. Dikkatli olmalıyız.”
Silleverde bu konuda şüpheliydi. Ve Catherine’e baktığında şüpheleri daha da derinleşmişti çünkü Konsey’in adı geçtiğinde Catherine’in yüzünde soğuk bir gülümseme ile gözlerinde acımasız bir ışık belirmişti. Herhangi bir öldürme niyeti salmasa da Konsey’den birisi buraya gelirse onu direkt olarak öldüreceği kesindi.
‘Eğer Baş Tanrı aptal değilse ya kimseyi göndermez ya da buraya kendisi gelir. Çünkü bu yaşlı canavar ile ilgilenmenin tek yolu bu olacaktır…’ Elbette, Silleverde bunları düşünse de herhangi bir şey söylememişti.
…
Eisengarm’ın yeni küçük vücudu, öncekinden onlarca kat daha sağlam ve güçlüydü. Öyle ki, dövüş başladıktan sonraki ilk üç dakikada Eisengarm Paul’ün saldırılarını engellemekle uğraşmamasına rağmen üzerinde ufak bir kesik bile yoktu. O devasa vücut bu kadar küçük sayılan bir alana sıkıştırıldığında kılıcın kesip açabilmek için aşırı yüksek bir güce ihtiyacı vardı.
Anka Öz Alevleri hafif yanıklar veriyorlardı ancak bu yanıklar Eisengarm’ın saldırılarının verdiği yaralardan daha az tehlikelilerdi. Paul bu üç dakikalık dövüşte üç yara almıştı ve üçü de ufak kesikler sayılsalar da bu kesikler hâlâ iyileşmekle meşgullerdi.
Eisengarm’ın kılıç ustalığı Paul’ün seviyesini aşıyordu. Büyük ihtimalle onunla aynı güçteyken kılıç çarpıştırabilecek tek kişi neredeyse her silahı ustaca kullanabilen Savaş Tanrısıydı. Onun dışında hayatta olup bu kadar iyi bir kılıç yeteneğine sahip birisini Paul tanımıyordu.
“Şu anda oldukça iyi hissediyorum.” Eisengarm dövüşmeye devam ederken birden konuşmaya başlamıştı. “Biz Titanlar arasında uzak menzilli büyü kullanımı hor görülen bir şeydir. Doğuştan aşırı güçlü fiziklere sahip olduğumuz için bunu bir hediye olarak görürüz ve neredeyse tüm hayatımızı yakın dövüşe adarız. Öğrendiğimiz büyüler bile genelde vücudu desteklemek veya silahı güçlendirmek içindir. Eğer bunlar da değilse, o zaman silah dövmek veya eşyalar oluşturmak için büyü kullanırız.”
Paul bunu dinlerken Eisengarm’ın saldırılarından birini engellemişti. “Bu aptallık. Eğer yalnızca başkaları tarafından hor görüldüğü için bir Titan asıl yeteneği olan uzak menzilli savaştan vazgeçebilirse bu tüm ırktaki dâhilerin çoğunun boş hayatlar yaşayacağı anlamına gelir.”
“Öyleydi zaten.” Eisengarm Paul’ün bir saldırısını vücuduyla karşılarken devam etmişti. “Benim yeteneğim çekiç ve kılıç kullanımınaydı. Bu nedenle bir yandan demircilik öğrenirken bir yandan da kılıç sanatları öğrendim. Gelişirken gizli bir şekilde uzak menzilli büyüler öğrenmeye çalışan birçok Titan ile karşılaştım.”
Eisengarm bu anıları hatırlarken biraz üzgün görünse de kılıçları bir kez bile yavaşlamamıştı. “Bu Titanların çoğu uzak menzilli savaşta yetenekli olsalar da etraflarındaki kişilerin baskısı yüzünden sürekli yakın dövüşe zorlanıyorlardı ve hayatlarında asla güçlü bir noktaya ulaşamadılar. Bu yüzden kaderi açık olan kişinin senin gibi her konuda uzmanlaşan birisi olması hoşuma gidiyor.”
Eisengarm sözlerine devam ederken hafif bir gülümseme göstermişti. “En azından, ileride şanssız olan ve bir yönde gelişmek konusunda baskılanan kişiler olsa bile zirvede olan seni görüp umut kazanabilecekler.”
O anda, bir anda Eisengarm’ın önündeki Paul onun kılıçlarını geriye doğru ittirip kendisi de aşırı yakına gelmişti. Bir kılıcın savrulamayacağı bu yakınlık savaş için oldukça dezavantajlı görünüyordu ancak Paul zaten kılıçlarını Eisengarm’ın kılıçlarını ittirdiği anda bırakmıştı.
“Bang!” Paul’ün sıkılı yumruğu karnına geçtiği anda Eisengarm vücudu sıkıştığından beri ilk kez acı hissetmişti. Aynı anda, yumruktan vücuduna yayılan bir enerji yüzünden hareketi kısıtlanmıştı ve bu Paul’e saldırılarına devam etme şansını vermişti.
Woosh! Woosh! Paul Eisengarm’ın iki dirseğinin içlerine hızlıca iki yumruk atmıştı. Yumrukları az önce vurduğunda gönderdiği gibi bir miktar Engelsizlik Ruh Özünün enerjisini taşıyordu ve Eisengarm bu saldırıların ardından dirseklerini ve ön kolunu hissedememeye başlamıştı. Ellerini de hissedemediği için kılıçları düşmüş ancak zemine değmeden önce hızlıca Paul’e fırlamışlardı.
Klang! Paul’ün kılıçları Bonitatem ile Peccatum’un ona ulaşmasını engellemek için hızlıca uçmuş ve onları karşılamışlardı. Aynı anda, Paul ayağını savurmuş ve Eisengarm’ın dizlerine yandan bir tekme atmıştı. Bu tekme Eisengarm’ın dengesini bozarken sağ ayağını hissedememesine neden olmuştu ve vücudu hızla sağ tarafına doğru düşmüştü.
Aynı anda, Paul sağ ayağını hızlıca havaya kaldırmıştı. Yere tamamen dik gibi görünen bacağı beyaz bir ışıltıyla sarılıyken ayağının çevresi birçok farklı enerjinin birleşimini taşıyordu. Ve hızla aşağıya inmeye başladığı anda Eisengarm’ın yüzündeki gülümseme yalnızca biraz daha büyümüştü.
Boom! Paul’ün ayağı Eisengarm’ın yüzüne vurup onun başını yere çivilediği anda Paul ayağının vurduğu bölgenin kırıldığını hissedebilmişti. Elbette, saldırının etkisi yüzünden kendi bacağı da hissizleşmişti ancak bu sert saldırının ardından ayağı Eisengarm’ın başını parçalayıp zemini bulmuştu.
Hayali vücut iki kılıç ile birlikte ortadan kaybolurken Titanların Tacı zeminde yuvarlanmış ve en sonunda altın tozlara dönüşüp ortadan kaybolmuştu. Kısa bir süre sonra, zemin de ortadan kaybolmuş ve Paul de bir kez daha boşlukta uçmaya başlamıştı.
“Güzel bir dövüştü. Ve yakın dövüş sanatlarını uzun zamandır hissetmemiştim. Benden normalde kat kat küçük birinin bana karşı kullanması garip olsa da kötü bir his değildi.” Eisengarm’ın sesi bir kez daha boşlukta yankılanmış ve Paul de yukarıya doğru bakmıştı. O anda, Kutsal Karanlık Düzen Çemberi boşlukta belirmişti.
“Güçlü bir hükümdar olacağına inanıyorum, Paul Veussia. Sana karşı kaybetmenin bile bir onur olacağını düşünüyorum. Ama yine de senden bir isteğim olacak. Umarım… hayatımda oluşturduğum son iki çocuğuma, kızlarıma iyi bakarsın.” Eisengarm’ın sözleri bittiği anda Kutsal Karanlık Düzen Çemberi bir kez daha Paul’ün vücudu ile birleşmiş ve birden beş ekipman Paul’ün vücudunda parlamışlardı.
Bir küpe, bir kolye, bir bileklik ve çoktan uzay deposuna gönderilen iki kılıcın yerini alan ve Paul’ün belinde asılı olan bir çift kılıç. Biri saf beyazken diğeri saf siyah olan bu kılıçlar parıltılarını yayarlarken Paul’ün vücudu hafifçe dalgalanmaya ve solmaya başlamıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..