544.Bölüm - Yaradan'ın Uyarısı

avatar
3875 16

Kara Büyücü - 544.Bölüm - Yaradan'ın Uyarısı


544.Bölüm – Yaradan’ın Uyarısı

 

Tanrı Kılıç Sarayında; Silleverde, Catherine ve Alpras’ın içinde olduğu odanın ortasındaki çekiç birden kaybolmaya başladığında hepsi sonuna kadar açılan gözleriyle birden paniklemişlerdi. Paul’ün son izi bu çekicin üzerinden geliyordu ve o birden kaybolursa Paul’ün izini kaybetmiş olurlardı!

 

Neyse ki, çekiç tamamen kaybolmadan hemen önce Paul birden dış dünyada belirmişti. Üzerindeki yaralar henüz tamamen iyileşmeseler de Paul oldukça iyi bir durumda duruyordu. Yaralar ilk başta Catherine’i endişelendirse de sonrasında Paul’ün iyi bir durumda olduğunu kolayca anlamıştı. Catherine’in gözleri Paul’ün ruhundaki en ufak yaraları bile görebiliyordu.

 

Ancak diğer ikisi için bu aynı değildi. Silleverde ve Alpras Paul’ün vücudundaki ve ruhundaki yaraları fark ettikleri anda endişeli bir şekilde ona fırlamışlardı ancak onlar yaklaşamadan önce, birden siyah ve beyaz iki figür onların önlerinde durmuştu.

 

Wzzz… Bu ufak figürler 11-12 yaşlarında iki kıza aitlerdi. İkisi görünüş olarak renkler dışında aynı görünüyorlardı ancak birisi siyah bir elbise giyerken diğeri beyaz bir elbise giyiyorlardı. Aynı zamanda, saç ve göz renkleri de giydikleri kıyafetlerle aynıydı.

 

“Bunlar… kılıç ruhları mı?” Catherine bu iki figürün ne olduklarını anında anlamıştı ve gözleri büyümüştü. Kılıç ruhları önemli varlıklardı çünkü özel yeteneklere sahip olan Kutsal Ekipmanlar bile yalnızca gelişmemiş yarım ruhlara sahiplerdi. Uzun bir zaman önce birkaç silah ruhu görmüştü ancak zamanın akışıyla bu tip silahların nasıl yapıldığı unutulmuştu…

 

“Pekâlâ, geri çekilin bakalım. Onlar düşmanlar değil.” Paul hafif bir tonda konuştuğunda iki kız anında geri çekilmiş ve ona yaklaşmışlardı. Vücutları Paul’e yaklaşırken bir yandan da insani figürleri yok olmuş ve biri beyaz, diğeri siyah renkli iki kılıca dönüşmüş ve Paul’ün belinin iki yanına asılmışlardı.

 

“Siyah olan Eva ve beyaz olan Ava. Onlar Eisengarm’ın son çocukları.” Paul iki kılıcın kabzalarını tek eliyle hafifçe okşarken bir yandan da onları diğerlerine tanıtmıştı. Silleverde Eisengarm’ın hikayesini bildiği için şaşırırken Alpras bilmiyordu ve kılıç ruhlarının varlığına şaşırmıştı.

 

Catherine ise kendisinin uzun zamandır takınmadığı şaşırmış bir ifade takınmıştı. “Eisengarm, Ulu Titan Eisengarm? Tarihteki en iyi demircinin son çocukları bunlar mı?” O bu konuya şaşırırken, Silleverce başını ona hızla çevirmişti. “Ulu Titan!? Bir saniye, burada hikayelerin büyük bir şekilde değiştiğini düşünüyorum.”

 

“Yeter.” Paul hafif bir sesle konuşmuş ve onların konuşmasını bölmüştü. “İlk Küçük Cehennem’e dönmeliyiz. Yaralarım küçük olsalar da epey-” O sırada Paul konuşmayı kesmiş ve derin bir nefes alırken elini göğsüne koymuştu. Kanı hızlı bir şekilde akıp iyileşme sürecini en çok canının yandığı o bölgeye yönlendirirken Paul derin nefesler almaya devam edip sözlerini bitirmişti. “…epey acıtıyorlar. İlk Küçük Cehennem’e dönüp güvenli bir şekilde iyileşmem gerekiyor.”

 

Paul’ün yüzündeki ifadeden gerçekten de canının yandığını anlayan Alpras onu bir yanından desteklerken Silleverde Paul’ü geçide doğru taşımıştı. Catherine ise az önce çekicin toza dönüştüğü yere bakmış ve başını iki yana salladıktan sonra Paul’ü takip etmeye başlamıştı.

 

 

“Tanrı Kılıç Sarayı… yok edildi.” Bir Üstün Dünyada, gezgin bir Tanrı aldığı bu haberin üzerine şok olmuştu. Ve onun gibi bu haberin üzerine şok olup kontrol etmek için gerçekten de Tanrı Kılıç Sarayı’na giden birçok kişi olmuştu.

 

Ancak gördükleri şey onları yalnızca daha da şaşırtmıştı. Çünkü normalde birçok gururlu kişiyle dolu olan ve zayıf bir yabancının girdiği anda öldürüldüğü bu Tanrı Kılıç Sarayında bir kişi bile kalmamıştı. Ne bir insan, ne bir Kutsaldoğan, ne de diğer ırklardan herhangi birisi. Tüm dünya sessizdi ve etrafa bakıldığında birçok yerde toz yığınları görülebiliyordu.

 

Tanrı Kılıç Sarayı’nın düştüğü haberleri yayıldıkça Cennetler karışmaya başlamıştı ve Katliam Tanrısının sessizliği yüzünden Cennet’in bazı bölümleri kargaşaya düşmüşlerdi. Sonuçta Katliam Tanrısı ile Tanrı Kılıç Sarayı arasındaki bağ güçlü olan herkes tarafından bilinirdi ve zaten güçsüz olan kişiler için Tanrı Kılıç Sarayının yok oluşu da bir şey değiştirmiyordu.

 

Ama daha en büyük savaşlar başlamadan önce Cehennem tarafının Cennet tarafındaki büyük güçlerden birisini yok etmesi Cennet tarafındaki büyük figürlere büyük bir baskı vermişti. Herkes tarafını seçmişti ve artık geri dönüş yoktu. Yine de, bazıları hâlâ seçtiği tarafta daha büyük bir kişi olmaya çalışıyorlardı.

 

Yaşlıların üyelerinden biri, Byron, bu kişilerden birisiydi. O sırada Byron sert bir şekilde İlk Küçük Cennet’teki bir hanın kapısını tekmeleyerek açmıştı ve sert adımlarla içeriye giriyordu.

 

Bu yer yalnızca bir han olsa da aynı zamanda İlk Küçük Cennet’in en iyi hanıydı. Birçok Tanrı’nın bile ziyaret ettiği bu han ruhu bile sarhoş edebilen Kızıl Gök Şarabının yapıldığı sayılı yerden birisiydi ve Zanaat Tanrısının astlarından birisi tarafından yönetiliyordu. Aynı zamanda, o sırada Katliam Tanrısı içerde içmekle meşguldü bu yüzden içeride olan kişiler birbirleriyle konuşurlarken bile sessiz olmaya çalışıyorlardı.

 

Bu yüzden Byron’un girişi hancı da dahil olmak üzere birçok kişinin dikkatini çekmişti. Yalnızca 7.Semadaki bir Yükselen olan Hancı Byron’un Tanrı seviyesindeki gücünü hissedince direkt olarak elindeki şişeyi tezgaha bırakıp ortadan kaybolurken Byron sert adımlarla Katliam Tanrısına yaklaşmaya devam etmişti.

 

“Konsey’in Yüce Üyesi Katliam Tanrısı, duyduğuma göre-” Byron’un planı basitti. Katliam Tanrısı’yla biraz uğraşıp kendisine saldırtmak ve sonrasında Yaşlılardaki diğer üyelerin desteğini alıp onu alaşağı etmek istiyordu. Sonuçta güçlü olsa da onu takip eden birisi olmadığı sürece Katliam Tanrısı aşırı zayıf kalırdı.

 

Tanrılar arası savaşlarda yalnızca kişisel değil, aynı zamanda grup gücü de önemliydi. Bu yüzden Byron Katliam Tanrısını karşısına alsa da rahat görünüyordu. Onun arkasında Yaşlılar grubu vardı ama Katliam Tanrısı Tanrı Kılıç Sarayını kaybetmişti ve bu onun Konseydeki bağlantılarını da azaltmış olmalıydı. O anda, Katliam Tanrısı ona hiçbir şey yapamamalıydı.

 

Zaten bu düşünceleri yüzünden Katliam Tanrısı bir anda elini savurup onun vücudunu ve ruhunu parçalara ayırdığında yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Elbette, bu ifade yalnızca kısa bir süre görülebilmişti çünkü sonrasında vücudu tozlara ayrılmıştı.

 

Bu hareketi yaparken Katliam Tanrısının ifadesi bir anlığına bile değişmemişti. Yüzünde sert ve soğuk bir ifade ve gözlerinde acımasız bir ışık vardı. O anda, sahip olduğu ‘Katliam Tanrısı’ unvanının hakkını tamamen veriyordu.

 

Handaki diğer kişiler onun bu hareketinden şaşmış ve korkmuşlardı. Bu nedenle çoğu oradan kaçmak için bir hareket yapmıştı. Ancak hiçbiri o anda hareket edememiş ve birden kalplerinde garip bir his belirmişti. Bunu Katliam Tanrısı yapmıyordu çünkü o da hareket edemiyordu ve o da aynı hisse sahipti.

 

Ve bu his yalnızca o yere değil, tüm gerçekliğe yayılmıştı. Cehennemdeki en küçük ruhtan Cennetteki en güçlü ruha kadar herkes hareketsiz kalmış ve aynı hissi tatmışlardı. İlk Küçük Cehennem’de iyileşmeye çalışan Paul ve yandaşları da buna dahildi.

 

“Gerçekliğin tüm canlıları… sizleri uyarıyorum.” Bu ses, var olan her varlığın ruhunda çınlamış ve Paul’ün gözleri bir anda sonuna kadar açılmıştı. “Bu gerçekliğe ait olmayan varlıklar yollarını buldular ve geliyorlar. Ve birlikte her yeri kaosa boğacak savaşlar da getiriyorlar.”

 

“Dikkatli olun, cesur olun, birlik olun. Çünkü düşman beklediğinizden daha yakında.” Sözler bu şekilde bitmiş ve tüm baskı ile his herkesin kalbinden yok olmuştu. Bu uzun zamandır hissedilmemiş veya ortaya çıkmamış bir şeydi ancak herkes, istemsizce bunun ne olduğunu biliyordu ve bazıları ağlamaya başlamışlardı.

 

“Bir Yaradan… Yaradan!” Konuşan kişinin bir Yaradan olması çoğu kişinin bir anlık heyecanla söylenen sözleri görmezden gelmesine neden olmuştu…

 

 

“İyi mi? Daha fazla uğraşmak istemiyorum.” Hiçliğin ortasında, Paul’ün gerçekliğini iki elinin arasında tutan insan formundaki bir Yaradan bu soruyu sorarken yanındaki yaşlıca figüre bakmıştı. Bu figür hiçlikte ilerleyerek Yaradan’ın elindeki gerçekliğe hızla yaklaşan ve iki gerçekliği birbirine bağlayacak olan bir tünele bakarken hafifçe başını sallamıştı.

 

“Yaratan’ın isteği bu.” Eğer Paul burada olsaydı, Yaradan’ın yanında olan bu kişinin onu Hayat ve Ölüm Sarayına davet eden Vincent olduğunu görebilirdi.

 

[YN]: Unutmadan dc reklamı da yapayım da yine niye atmadın lan diye sorguya çekilmeyeyim: https://discord.gg/tfxMMTR






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44472 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr