552.Bölüm - Devasa Girdap, Alev ve Buz (2)

avatar
3971 20

Kara Büyücü - 552.Bölüm - Devasa Girdap, Alev ve Buz (2)


552.Bölüm – Devasa Girdap, Alev ve Buz (2)

 

Kendi haline yaşayan ufak bir ölümlü köyünde, köylüler günlerine çoktan başlamışlardı. Tarlalarda çalışan köylüler ve tarlaları canavarlardan korumakla görevli olan savaşçılar sık sık konuşuyorlardı ve etrafta oyun oynayan çocuklar da bazen köyün korumalarını oyunlara katıyorlardı.

 

Bu küçük köydeki her savaşçı köyün kendisinden çıkmıştı ve her biri köyde yaşamaya devam ediyorlardı. Güçleri o kadar yüksek değildi ancak zaten o kadar yükseği hedeflemiyorlardı. Yalnızca köylerinde rahat bir şekilde yaşayıp köyü dövüşebildikleri süre boyunca korumak istiyorlardı.

 

Köyün girişindeki korumalar ise tarlaları koruyanlardan daha rahatlardı. Köye giren kişiler genelde ya gezginler ya da tüccarlardı ve bir canavar saldırısı olsa bile tek bir zil ile tüm köy uyarılabilirdi. Bu nedenle oradaki korumalar zamanlarının çoğunu oyun oynayarak geçiriyorlardı.

 

“Hehe, yine ben kazandım.” Geçitteki yaşlıca bir koruma elindeki kaba bir şekilde yapılmış fincanı kaldırıp altındaki zarları gösterdiğinde karşısındaki genç korumanın yüzü kolayca görülebilir bir şekilde buruşmuştu.

 

“Velet, daha öğrenecek çok şeyin var! Her neyse, artık bana 52 bakır borcun var. Bir daha oynamaya ne dersin?” Yaşlı adamın yüzündeki alaycı gülümsemeyi gören genç koruma gerçekten de bir oyun daha oynamak istiyordu ancak o ana kadar hiç kazanamamıştı ve yaşlı korumanın bir şeyler yaptığını biliyordu.

 

“Tch, nasıl hile yaptığını öğrendiğim anda senin donuna kadar alacağım, bekle de gör.” Genç koruma oturduğu sandalyeden hışımla kalkmış ve kapının diğer tarafına doğru yürümüştü. Ancak daha kapının ortasındayken birden kaşları kırışmış ve köyden uzağa bakmaya başlamıştı.

 

“Hey, yaşlı adam, şu gelen şeyi görüyor musun?”

 

“Neden bahsediyorsun? Yaşlı olan benim yani gözleri kötü olan ben olmam laz-” Yaşlı adam sözlerini bitirememişti çünkü genç korumanın bahsettiği o ‘şey’ çoktan köyün girişine varmıştı. Askeri kıyafetlerinin içinde olan Binbaşı Abras köyün geçidinden içeriye bakarken iki koruma da ciddileşmiş ve silahlarını çekmişlerdi.

 

“Güzel, bulduğum ilk yer burası demek. Gücümü ölçmeye sizlerle başlayacağım.” Abras ona silahlarını doğrultan iki korumanın silahlarını saran enerjiyi görebiliyordu. Aldığı ekipmanlardan birinde gönderilen diğer birliklerin bu evren hakkında topladıkları bilgiler hakkında paylaştıkları bir şeyler vardı ama o kendi gücünü deneyerek görmek istiyordu.

 

“Kims-” Genç koruma bir anlık cesaretiyle bir anda beliren bu adama kim olduğunu sormak için ileriye doğru bir adım atmıştı ancak o anda birden göğsünde bir acı hissetmişti.

 

“Nasıl…” O anda genç adamın göğsünde kendi içine dönen girdap şeklinde kanlı bir yara belirmişti. Genç adamın iyileşme gücü normal insanlardan çok daha yüksek olsa da bu yara oldukça büyüktü ve kalbinin bir kısmı da bu yarayla birlikte dönüp parçalanmıştı.

 

Genç adamın vücudu yere düşerken yaşlı koruma elindeki mızrağı birden havaya kaldırmıştı. “Düşman! Herkes ana geçide toplansın!” Yaşlı adamın enerjiyle dolu sesi tüm köyde yankılandıktan hemen sonra birden güçlü bir el göğsüne çarpmış ve yaşlı adamın vücudu metrelerce geriye doğru fırlamıştı.

 

“Yaşlı Kun!” O anda geçide akın eden korumalardan birisi fırlayan yaşlı korumayı tanımış ve panikle yanına eğilmişti. Onun vücudunu kontrol ettiğinde ise şaşırmıştı. Yaşlı korumanın dış vücudu o kadar hasar görmemişti ve yalnızca iki kemiği kırılmıştı ancak kalbi oldukça garip bir şekilde bükülmüş ve parçalanmıştı.

 

“Epey zayıf, ama bir köyden de bu kadar beklenirdi sanırım.” Abras parmaklarını çıtlatırken o anda toplanan korumalara bir bakış atmıştı. -Sanırım açlığımı biraz burada bastırıp daha sonra daha büyük bir hedef bulacağım.-

 

“Saldırın!” Korumalardan birisi öfkeyle kükremiş ve diğer korumalar da ona eşlik etmişti. Silahların ışıltıları göz alıcı bir seviyeye ulaşırken Abras’ın yüzünde soğuk ve alaycı bir gülümseme belirmişti. Ellerinin altındaki hava dönmeye başlayıp keskinleşirken Abras yaklaşan korumaları beklentiyle gözlüyordu.

 

“Rüzgar Kılıç Girdabı!” Yeteneği hakkında yeterince yaratıcı olan kişiler yeteneklerini kullanarak birçok teknik oluşturabilirlerdi ve yeteneği ‘Girdap’ olan Abras gerçekten yaratıcı bir kişi sayılırdı. Onun gözlerinde Girdap yeteneği yalnızca bir şeyleri döndürüp bükmeye yardım eden bir yetenek değildi. Eğer doğru kullanılırsa bu yetenek sayesinde her hareketi ölümcül olabilirdi. Çalışmalarına böyle başlamıştı ve bu şekilde en tehlikeli Binbaşılardan birisi olmuştu.

 

Swish! Swish! Swish! Dönen rüzgarın oluşturduğu keskin etki gücünü göstermiş ve Abras’a en yakın duran korumaların vücutları bölünmüş veya birkaç uzuvları kopmuştu. Uzaktakiler de rüzgarın keskinliği yüzünden vücutlarına herhangi bir yara almadan kurtulamamışlardı.

 

“Siktir, geri çekilin! Büyü kullanıcıları, saldırın! Yakınına yaklaşmayın!” Korumalardan daha kıdemli bir tanesi üzerindeki yaraların acısını hissetse de aptalca hareketlerin ölümlerini getirebileceğini biliyordu. Bu nedenle bağırmış ve birkaç genç ve kanı kaynayan askerin geri çekilmesini sağlamıştı.

 

“Büyü-” Abras aslında bileklikteki bilgileri gördükten sonra büyüyü görmek istemişti ama bu yerde şansının olacağını düşünmemişti. Şimdi büyü ismini duyunca şaşırmış ve heyecanlanmıştı ancak ‘büyüyü’ görünce heyecanı dağılmış sayılırdı.

 

“Alev Kılıcı!” Savaşçıların arasından birisi kılıcını olduğu yerden savurup alevden bir kılıç darbesini ona fırlatmış ve bu kılıçtan sonra etraftaki çoğu savaşçı da kendi yanan kılıçlarını savurmuşlardı. Bu saldırılar mana ile yapıldıkları için büyü sayılabilirlerdi ancak bir büyü dünyasının sahip olması gereken fantastikliğe sahip değillerdi.

 

“Sıkıcı.” Abras ellerini savurmuş ve rüzgar dalgaları yaklaşan alev kılıçlarını dağıtmışlardı. Alevler mana ile oluşturulmuş olsalar da o kadar güçlü değillerdi ve dağıtmak da zor değildi.

 

Tüm kılıçlar dağıtıldıktan sonra askerlerin düşen yüzlerini gören Abras biraz mutlu olsa da yüzü yine de buruşmuştu. “Bu şeye büyü mü diyorsunuz yani? Bunu kopyalayabilecek sayısız alev yeteneğine sahip asker tanıyorum ben. Hmph.” Abras görmek istediği şeyi göremediği için mutsuzdu ve bunun üzerine rüzgar girdapları daha da vahşi bir şekilde dönmeye başlamışlardı.

 

“Eğer o bir büyüyse, bu da bir büyü sayılır!” Abras’ın ellerini savurduğunda rüzgar girdapları birden öne doğru fırlayan dalgalara dönüşmüşlerdi. En son sahip oldukları hız ve keskinlik yüzünden oldukça tehlikeli olan rüzgar bıçakları onlara yaklaşırlarken korumalar geri çekilmemiş, aksine oldukları yerde dik bir şekilde durmuşlardı.

 

Eğer hareket ederlerse bu rüzgar dalgalarından kurtulacaklardı ancak rüzgar dalgaları aşırı keskinlerdi ve evlerine girecek zamanı bulamayan köylüler vardı. Bu köylüler basit varillerin veya görünmelerini engelleyecek ince örtülerin arkalarına saklanmışlardı ve bu dalgalar onlara ulaşırlarsa kesinlikle ölürlerdi.

 

Bu yüzden bu korumalar ölecek olsalar da en azından saygılı bir yolla ölmek istiyorlardı. Onlar da bu köyde doğmuş, buraya yetişmişlerdi. Korumalar olarak çalışmaya başladıklarında köydeki kişilerle daha da bağlı hissetmeye başlamışlardı ve o anda, bu yeri korurken ölmek onlar için bir sorun değildi.

 

“Yaptığın şey bir büyüye benziyor ama değil, yabancı. Roar!” Rüzgar dalgaları korumalara ulaşamadan önce, güçlü bir ses Abras’ın kulaklarında yankılanmış ve ardından güçlü bir kükreyiş göğü ve yeri sarsmıştı. Alevlerden oluşan bir ejderha gökyüzünde uçup ağzını açarak rüzgar dalgalarının olduğu yere direkt olarak inmiş ve ardından yeryüzüne çarpıp dağılmıştı.

 

Ejderhanın çarptığı yer aslında korumalardan o kadar uzak değildi ama ejderha çarptığı anda tüm korumalar arkaya doğru itilmişlerdi. Bu onlara zarar vermek için değil, korumak için yapılan bir hamleydi. Çünkü ejderhanın indiği yerde erimiş bir krater oluşmuştu ve o alanın sıcaklığı o kadar yüksekti ki havanın bulanıklığı yüzünden içindeki figür Abras’tan o kadar uzak olmamasına rağmen tam olarak seçilemiyordu.

 

“Sen-”

 

“Hükmeden Ejder Kılıcı.” Abras’ın sözleri figürün ani sözleriyle kesilmiş ve birden kraterin içinden güçlü bir alev dalgası Abras’a doğru fırlamıştı. Etrafındaki havayı aşırı ısıtıp normal alevlerden çok daha sıcak olduğunu gösteren bu alevler bir ejderhanın şekline büründüklerinde Abras’ın gözleri büyümüştü.

 

“Yönlendir!” Alev ejderi ona ulaştığında Abras iki elini önünde birleştirmiş ve yeteneğini kullanmıştı. Girdap yeteneğini kullanarak alev ejderhasını yönlendirmek yapılabilir bir şeydi ve bunu başarmıştı ancak aleve temas etmemesi hasar almadığı anlamına gelmiyordu.

 

-Yalnızca biraz yaklaşmıştım…- Alev ejderhasını yönlendirmek için kullandığı ellerinde yanık izleri vardı ve onun sürekli geliştirdiği vücudunda bu izleri görmek gerçekten de garip bir histi. Karşısındaki kişinin öncekilerin aksine zayıf olmadığını anlayan Abras başını kaldırıp gözlerini kraterin olduğu yere dikmişti.

 

“İlk kılıcımı durdurabilmen güzel. Bu şu ‘Yüzbaşılardan’ daha güçlü olduğunu gösteriyor sanırım.” O sırada, Simon gelişiyle yaptığı kraterden çıkmıştı. Kılıcı yine kınındaydı ama kının içinden dışarıya taşan alevler görülebiliyordu. Yani kılıç kınında olsa bile yanmaya devam ediyordu.

 

“Sen bir canavarsın… Güzel.” Simon’ın Yüzbaşıları öldüren kişi olduğunu düşünen Abras bir süre olduğu yerde kalsa da en sonunda gülmüştü. Onun gibi bir ‘manyak’ için daha güçlü bir düşman daha iyi bir savaş demekti. Ve aynı zamanda, tam gücünü de kullanabileceği anlamına geliyordu.

 

“Zırhlanma.” O kapsüle konulduğunda Abras’ın tüm ekipmanları ondan alınmıştı ve yalnızca bir istisna vardı. O da Abras’ın özel silahlarıydı. Birbirlerine gümüş zincirlerle bağlı olan bir çift mavi bıçak ellerinde belirdiğinde Abras bir bıçağın kabzasını tutmuş ve zinciri tutarak diğerini havada çevirmeye başlamıştı.

 

“Gel bakalım, canavar.” Abras’ın bıçağı havada dönüp keskin bir ses çıkarırken Simon onun davetini seve seve kabul etmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr