554.Bölüm – Devasa Girdap, Alev ve Buz (4)
“Aaahh!!!” O anda, köylülerin çığlıkları kulaklarına ulaşmıştı ancak Simon buna önem veremeyecek bir durumdaydı. Vücudu sürekli olarak hareket ediyordu ve vücudundaki bazı noktalar yırtılıyorlardı. Kendisinin aldığı hasar bile bu kadar yüksekti ve o Abras’a o kadar yakın bile değildi.
“Semia!” Simon’ın gözleri Devasa Girdabın içinde savrulan Semia’ya döndüğünde gözleri kanlanmıştı. O anda Semia’nın vücudunda ağır yaralar vardı ve en önemlisi, sol kolu omzundan itibaren kopmuştu ve etrafta uçuyordu. Girdap Semia’nın kolunu koparmıştı!
“Hahahahaha!” Abras çılgın bir şekilde kahkaha atarken bir yandan da yanında getirdiği tüm ilaçları kendisine enjekte etmekle meşguldü. Öldürme Yeteneği, Devasa Girdap, o kadar tehlikeliydi ki kendisi bile yalnızca birkaç dakika boyunca sürdürebilirdi ve bu da yanındaki ilaçların yardımıylaydı.
Normalde, Öldürme Yetenekleri sürekli olarak çalışılıp geliştirilen şeylerdi. Bir kişi yeteneğinin zirvesine ulaştığında bu yetenekleri kullanmaya alışmak için sürekli çalışırlardı ve güçlü olanlar çalışmak için kendi özel alanlarına bile sahip olurlardı. Ancak bu, Abras’ın bu yeteneği yalnızca ikinci kullanışıydı.
Kullandığı ilk sefer, askerler arası bir yarışmada yeteneğini ilk kez uyandırdığında olmuştu. Hem kendisinin hem de karşı tarafın askerlerinin vücutlarını parçalarına ayıran bu yetenek ortaya çıktığında bazı üstler onu destekleyip güçlendirmek isteseler de en sonunda onu mühürleme kararı alınmıştı ve o zamandan beri Abras kapsülündeydi.
Gücü yüzünden Binbaşı rütbesine sahipti ancak yeteneği ve kişiliği yüzünden ‘Manyak’ olarak biliniyordu. Diğer Binbaşılar bir satranç tahtasında alanı düzenlemek için kullanılan piyonlarken Abras yalnızca karşı tarafı engellemek veya daha güçlü bir taşı yemek için feda edilebilecek bir ‘kamikaze’ piyonuydu.
“Beni öldürmek o kadar kolay olmayacak!!!” Kalbe alınan bir hasarı iyileştirmek zor olsa da imkansız değildi. Eğer Abras ölmeden uzay gemisine geri ulaşabilirse orada bu yarayı iyileştirebileceğini biliyordu ama bu ikiliyi öldürmeden uzay gemisine kaçamazdı. Hızının onlardan yüksek olmayacağından emindi çünkü Simon buraya gelirken uçmuştu ve kendisinin böyle bir yeteneği yoktu.
Bu yüzden tek bir şansı vardı. Ya ikisini de öldürüp geri kaçacaktı ya da en azından ikisiyle beraber ölecekti.
“Seni orospu evladı! Geber!” Semia’nın kolunu kaybetmesi Simon’ın gözlerinin tamamen kararmasına neden olmuştu. Elindeki altın kılıç tamamen alevlerle kaplandığında girdap alevlerin bir kısmını büküp yok etse de alevlerin gücü yüzünden büyük bir miktarı kılıçta kalmaya devam etmişlerdi.
Ve Simon’ın kendisi hasar alıyor olsa da önceki gibi kılıcı hasar almıyordu. Girdap kılıcın üzerinde en ufak bir dalgalanma bile oluşturmuyordu ve her şeyin döndüğü bir noktada bu kılıç olduğu yerde dümdüz bir şekilde duruyordu.
“Öldürme Yeteneği demek ha? Sana gerçek ‘öldürmenin’ ne olduğunu göstereyim! Cennet Yakan Alev Ejderi!”
“Roar!” Simon öfkeyle kükrediği anda altın kılıçtan güçlü bir ejderha sesi yükselmiş ve parlak alevler kılıçtan yayılarak tüm girdabı kaplamışlardı. Girdapta o anda hayatta olan kişiler yalnızca Simon, Semia ve Abras’tı. Köylüler girdap ortaya çıktığı anda ölmüşlerdi ve Simon alevleri kontrol ederek Semia’ya zarar vermediğinden emin oluyordu bu yüzden tekniğini kullanırken kendisini geri tutmamıştı.
“Aaahh!!!” Abras tüm vücudunun yandığını hissetse de bir şey yapamamıştı. Aynı anda iki girdap oluşturabiliyordu ancak Devasa Girdap oldukça fazla konsantrasyon istiyordu ve eğer bir başka girdap daha oluşturursa onu hayatta tutan tek şey olan bu girdabı yok etmiş olurdu. Bu yüzden yapabileceği tek şey kendisine daha yakın olan kısımdaki girdabı güçlendirip ona yaklaşan alevleri biraz da olsa dağıtmaktı.
O bunu yaptığında, Simon biraz rahatlamış ve anında Semia’nın olduğu yere doğru koşmuştu. Bir kolunu kaybetse de Semia güçlü bir kişiydi. Gelişimi sayesinde kolu yeniden yerine takılabilirdi, bu yüzden kolunu direkt olarak geri almıştı. Ve gözlerinde inanılmaz bir soğukluk vardı.
“Simon, kılıcını hazır tut.” Semia’nın bu sözleriyle birlikte Simon onun iyi olduğunu ve kesinlikle öfkelendiğini anlamıştı. Önceden saldığı alevler geri çekip kılıcında depolarken girdabın merkezindeki Abras’a bakan Simon’ın gözlerinde alevler belirgindi.
“Donmuş Cennet… Tüm Varlığı Dondurma!” Semia’nın sözleri bittiğinde buzul bir dalga vücudundan yayılmıştı. Aynı anda, Simon ve Abras nefes almanın bile zorlaştığını fark etmişlerdi. Bir anda ortaya çıkan bu buzul dalga etraftaki her şeyi dondurmuştu ve hava bile neredeyse donduğundan hareketi azalmıştı.
“Hay-” Her şey donup girdap yavaşladığında Abras’ın yüzünde bir umutsuzluk ifadesi belirmişti. O acıyla bağıramadan önce ise Simon’ın kılıcı onun boynuna ulaşmıştı.
Swish! Kılıç Abras’ın boynunu kopardığı anda buzul dalganın etkisi de, girdap etkisi de kaybolmuştu. Kılıcın içindeki alevler Abras’ın tüm vücudunu yakıp kül ederken Simon onun kül olan vücuduna bir bakış bile atmayıp anında Semia’nın yanına dönmüştü.
“Semia, iyi misin? Kolunu iyileştirmeme izin ver.” Normalde oldukça ciddi bir yüz ifadesine sahip olan Simon’ın o anki endişeli ifadesi bu dünyadaki birçok kişiyi şok edebilirdi. Tekniklerinin arkasındaki asıl anlamı anlayıp kolayca ölümlülüğü aştıktan sonra bu dünyada Simon’ı endişelendirebilecek bir şey kalmadığı söylenebilirdi ve onun bu ifadesini bilen kişilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.
“Hahaha… merak etme, bu yara o kadar önemli bir şey değil. Girdabı ruhum üzerinde kullansaydı bir sıkıntı olabilirdi ancak fiziksel bir yarayı iyileştirmek yalnızca biraz zaman istiyor.” Donmuş Cennet Tekniğinde ustalaşan Semia’nın da Yükselen seviyesine ulaşması o kadar zaman almamıştı. İkili o anda bu dünyadaki en güçlü figürlerdi ve evrende onlara karşı çıkabilecek birçok kişi olsa da burada onlar basitçe Tanrılardı.
“Yine de yaranı en hızlı şekilde iyileştirmek daha iyi olur. Yerinde dur.” Simon Semia’yı nazik bir şekilde yere yatırdıktan sonra Semia’nın kopmuş kolunu yerine koymuştu. Ardından, diğer elinin işaret parmağında hafif bir alev belirmiş ve Semia’nın kopmuş kolu ile omzunun arasına girip iki tarafı bağlamaya başlamıştı.
Yanan Cennet Alevleri gerçekten de birçok özelliğe sahiplerdi. Normal alevler yakma ve yıkma güçlerine sahip olurlardı ancak Yanan Cennet Alevleri bir Ankanın Öz Alevleri gibi İyileştirme güçlerine de sahiplerdi. Alevlerin bu özelliği onları gerçekten de oldukça değerli yapıyordu.
Yaklaşık birkaç dakika süren iyileştirme sürecinin ardından Simon derin bir nefes almıştı. Aslında bu iyileştirme süreci birkaç saniye içinde bitebilirdi ancak her şeyden emin olmak için birkaç kez yarayı kontrol etmiş ve aynı zamanda birkaç kez önceden iyileştirdiği yerleri yeniden iyileştirmeye çalışmıştı.
“İyi olmalı ama herhangi bir gariplik hissedersen hemen söyle, tamam mı?”
“Merak etme, iyileştirme yeteneklerin cidden iyi ve bu kadardan bir şey olmayacaktır.” Semia anında ayağa kalkmış ve önceden kopmuş olan kolunu havada birkaç kez çevirmişti. Ardından sol elini Abras’ın küllerine doğru uzatmış ve küllerin içine gömülü olan bıçağını eline geri çekmişti.
“Bu kişiler gerçekten de garip yollara sahipler. Ve onları öldürdüğümüz için devamları da gelebilir. Önlemler almaya başlamalıyız.” Semia Abras’ın küllerine bakarken konuşmuştu.
“Hayır, ne kadar önlem alırsak alalım yetersiz olacaktır.” Simon başını iki yana sallamış ve gökyüzüne bakmıştı. “Şu anda Kan Kızılı Saray aşırı zayıf. Önceki jenerasyonları aşıp Kara Vadi ve Guren Ailesini aşmış olabiliriz ama elimizde yalnızca birkaç İmparator var ve Yükselen seviyesine aşmayı başaranlar yalnızca bizleriz.”
“Eğer karşı taraf bir ordu mantığıyla güçlerini sıralıyorlarsa ve yalnızca bir Binbaşı bize yakın bir güce sahipse o zaman daha güçlüleri hangi seviyede olacaklardır? Unutma, bir Yaradan bile bunu gerçekliğe bir tehlike olarak gördü ve bizleri uyardı.”
Simon’ın sözlerinin üzerine Semia sessizleşmiş ve başını eğmişti. Biraz düşündükten sonra ise gözlerini yeniden Simon’a çevirmişti.
“O halde ne yapmalıyız?”
“Güçlenmeliyiz, Semia.” Simon altın kılıcını bileğine geri çekerken konuşmuştu. “Saraya geri döndüğümüzde tüm öğrencilere haber vereceğiz ve bizimle gelmek isteyenleri alıp bu dünyadan ayrılacağız. Kan Kızılı Sarayı da bizimle birlikte götüreceğiz ve evrende daha büyük bir yer kuracağız.”
“Evrende daha büyük bir yer demek…” Semia hayallere dalacakmış gibi olsa da en sonunda yalnızca başını iki yana sallamıştı. “Bu zor olacak.”
“Eğer zorlanmazsak güçlenemeyiz zaten, Semia. Burada yaşadığımız süre boyunca zaten oldukça rahattık. Şimdi… biraz tehlikeyle karşılaşma ve güçlenme vakti.” Simon’ın sesi oldukça kararlıydı ve gözlerinde öncekinden daha farklı bir alev vardı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..