[Respy Notu]: Canım okuyucularım, üst üste gelen power upların ve olay ile özellikle duygu eksikliğinin sizleri de sıktığının farkındayım. Ama güç konusunda bu kadar aceleci davranmamın tek nedeni sahneyi kurmak. Lütfen sabırla beklemeye devam edin :D
560.Bölüm – Toplantı ve Yolculuk
Yabancılar evrene girdikten sonra kısa bir süre birçok dünyayı ele geçirip yayılmaya başlamışlardı. Ancak bir yandan da kendilerini tutuyorlardı. Genel olarak kimsenin hükmetmediği serbest dünyaları hedeflemişlerdi ve evrende var olan Cennet ve Cehennem taraflarının dünyalarına saldırsalar da ele geçirmeye yeltenmemişlerdi.
O anda evrendeki birçok başıboş Yükselen ve Tanrı hem Yabancıları, hem de 81. Küçük Cehennemde gelişen olayları konuşuyorlardı. Elbette, Uzay Tanrıçasının Boşluğu Cehennem tarafını desteklediği ve oraya giden herkes Uzay Salonunun öğrencileri tarafından özellikle incelendiği için eskiden günler içinde yayılan söylentilerin yayılması bu sefer haftaları buluyordu.
“Kara Büyücü’nün gücü çoktan öyle bir seviyeye ulaştı demek…” 81.Küçük Cennette, Katliam Tanrısı kendi kendine konuşurken kaşlarını çatmış ve elindeki bardağı ağzına dikmişti. Bunu yaparken bir süre önce koluna aldığı yara hafifçe sızlamıştı.
-Askerlere göre gelen o garip gemiyi tek saldırıyla ikiye bölüp tek bir huzmeyle aleve verdiği söyleniyor…- Katliam Tanrısı bu söylentileri 81.Küçük Cehenneme gidip dolanmaya devam eden başıboş gelişimciler sayesinde duymuştu. Hiçbir güce ait olmayan bu başıboş gelişimcilerin karşısında Paul’ün tarafından sayılan askerler elbette biraz böbürlenmiş olmalılardı.
-Ama tamamen yalan söyleyemezler. Yoksa bu Kara Büyücü ileride zayıf görünürse yüzünün düşmesine neden olur. Yani Kara Büyücü en azından bir Üstün Dünya Lordu olmuş olmalı.-
Bunu düşündüğünde, Katliam Tanrısı birden hafifçe titremişti. Bu yükselen yıldız, Kara Büyücü Paul Veussia, aşırı tehlikeli bir kişilikti. Bu sene yalnızca 20’lerinde olmasına rağmen birçok kişinin milyonlarca yılda ulaşamadığı bir seviyeye ulaşmıştı!
“Fazla düşünmenin anlamı yok, Katliam.” O sırada, Hüküm Tanrısı birden yanında belirmiş ve hafifçe duvara yaslanırken Katliam Tanrısına bakmıştı. “Şu anda Kara Büyücü güçlü olsa da öncelikle Cehennemi ve karanlık taraftaki ırkları ele geçirmeye odaklanıyor. Ama evrene yeni giren Yabancılar çoktan güçlü bir orduya sahipler.”
“İki tarafın da ne kadar güçlü olduklarını bilmiyoruz. Eğer söylentiler doğruysa buraya da, 81.Küçük Cehenneme de aynı sayıda asker gönderildi ama ben buraya gelenleri öldürmek ve birazını yakalamak için koluma bir yara alırken Kara Büyücü oldukça kısa bir sürede onların hepsini öldürmeyi başardı.”
“Kara Büyücü’nün tarafına gönderilen Generalin yeteneği aşırı dandikti. Senin karşındaki generalin yeteneği dokunduğu şeylerde büyük kesikler açmak değil miydi? Eğer bir şekilde ruhuna ulaşsaydı ölebilirdin ama buna rağmen yalnızca kolunda bir yara ile kurtulmayı başardın.”
Hüküm Tanrısı konuşurken Katliam Tanrısı hafifçe başını sallamıştı. Bu doğru sayılırdı. Kendisinin karşısındaki generalin aşırı anormal yeteneği yüzünden altında olduğu baskı ve tehlike daha yüksek olmuştu yani yara almasında bir sıkıntı olmamalıydı.
“…Sanırım bunu bir teselli olarak kabul edeceğim. Kaçmak için yarım dakikan var.” Katliam Tanrısı yakınındaki bir şişeyi alıp kafasına dikmeden önce konuşmuş ve Hüküm Tanrısı kaşlarını çatmıştı.
“Neden bahsediyorsun, Katliam?”
Katliam Tanrısı şişeyi geri indirmiş ve yutkunduktan sonra konuşmaya başlamıştı. “İlk hatayı tekrarlıyorsun. Hüküm Tanrısı denen o piçin savaş gücü benden daha düşük olmasına rağmen benden daha yüksek bir rütbede sayılır, o yüzden onu tanıdığım andan beridir sevmem ve o da beni sevmez.”
“Ayrıca, yalnızca Baş Tanrı bizleri tek isimle çağırır. Onun dışında birbirimizi her zaman Tanrı veya Tanrıça sıfatlarıyla çağırırız. Bu da ikinci hatan. Kim olduğunu bilmiyorum ama beni teselli etmiş sayıldığın için izin veriyorum. Kaçmak için 15 saniyen kaldı.”
“Tch.” O anda, ‘Hüküm Tanrısı’ birden ayaklanmış ve yüzü değişmişti. Kısa bir süre içinde Katliam Tanrısının olduğu alandan çıkan bu kişi hızlıca oradan ayrılmış ve 15 saniye geçtikten sonra Katliam Tanrısı bile onu hissedememeye başlamıştı.
“Heh, bir aura olmadığına göre Yabancılardan birisiydi. Ve gördüğüme göre benim gözlerimi yanıltabilen bir görüntü değiştirme yeteneği. Evrene üçüncü bir güç girdi…” Katliam elindeki boş şişeyi bir kenara atıp kolundaki sargıları çıkarmıştı. Yarası çoktan iyileşmişken yaralıymış gibi davranmak gerçekten zordu.
-Biraz tedbirli olmalıyım. En azından, diğerlerinin beni engelleyemeyeceği bir güce sahip olana dek.-
…
İlk Küçük Cehennem, Paul’ün Sarayı.
Sarayın içine kurulan bir toplantı odasında o anda Paul ve Habislordlar dikdörtgen bir masanın çevresinde oturmuşlardı ve konuşuyorlardı. Paul diğerlerinden gelen raporları dinlerken bir yandan da düşünüyordu.
Aslında burada daha fazla kişinin olması gerekiyordu. Vord, Alpras, Sabatha ve Silleverde de Paul’ün planlarına göre burada olmalıydı ancak Vord dışındaki üçü direkt olarak reddetmiş, Vord ise en azından neden reddettiğini söylemişti.
-Bizler astlarınız olsak da bu yeni çağda Cehennemin ‘sütunları’ olacak kişiler değiliz. En fazla müttefikler sayılabiliriz ve yalnızca sizler asıl yönetimin bir parçası sayılırsınız… Alpras ve Sabatha’nın da böyle düşündüğüne eminim ama Silleverde’nin yalnızca fazla işe karışmamak istediğini düşünüyorum.-
“…Şimdi evren üçe bölündü ve Yabancılar fazla toprağa sahip olmasalar da garip silahlar ve yeteneklere sahipler. Şu anda iki tarafa da yanaşmıyorlar ama ileride ne olacağını bilemeyiz. Eğer Konsey ile bir ittifak kurarlarsa işlerimiz zorlaşacaktır.”
Aleena raporunu verirken diğer Habis Lordlar başlarını sallamışlardı. Paul ise o sırada ağzını açmıştı. “Okulların açılışı nasıl gidiyor? Yeni bir potansiyel düşman ortaya çıktığına göre güçlü kişileri yetiştirmemiz gerekiyor.”
“İstediğiniz gibi yapıldı efendim.” Bir kez daha, cevap veren kişi Aleena’ydı. Ancak zaten Cehennemlerin yönetimi ve gelişimi neredeyse tamamen ona bırakıldığı için bu normaldi. “İlk Küçük Cehennemden başlayarak 81.Küçük Cehenneme kadar her bir dünyaya bir ana okul ve birkaç dal okul kurulmaya başlandı. Dal okullar ölümlü seviyeleri geliştirirken ana okullar ölümsüzlüğe geçenleri geliştirecekler.”
“O dünyalarda yaşayan ailelerin güçlü bireyleri bu okullarda özel pozisyonlara geçirildiler ve onlara göz kulak olmaları için de özel bir kuruluş kuruldu. Okulları oldukları Cehennemlere göre isimlendirdik ve onların yönetimine önem gösteren kişiler de İlk Küçük Cehennemde kendi astlarını yetiştirmeye başladılar.”
“Okullarda askerler ve güçlü uzmanlar yetiştirilecek ve her biri savaş için hazır bekletilecek. Başıboş uzmanlar Cehennemlere giriş yapabilecekler ancak özel incelemelerden geçmek zorunda kalacaklar. Bunun dışında…”
Aleena konuşmasına devam ederken Paul de ciddi bir şekilde onu dinlemişti. Bu kadar planın gerçeğe dökülmesi en azından birkaç yıl alacaktı ancak korkuları yoktu. Çünkü o anda evrenin durumu oldukça özeldi.
-Güçlerin hiçbiri henüz hazır değil.-
O anda ne Konsey, ne Cehennem ne de Yabancılar büyük çaplı bir savaş için hazırlardı. Yabancılar tüm evren hakkında bilgiye ve kullanabilecekleri dünyalara ihtiyaç duyuyorlardı. Konsey geçen yıllarda içinde biriken pislikleri temizlemeliydi ve Cehennem yeni bir güç sayıldığından gelişmesi gerekiyordu. Bu yüzden o anda üç taraf da birbirine düşman sayılabilse de asla gerçek ve büyük bir savaş gerçekleşmeyecekti.
-Ama elimizi çabuk tutmalıyız. Çünkü taraflardan birisi bile ihtiyacı olan şeyi ele geçirdiğinde diğer iki tarafı asla beklemeyecek.- Paul bu şekilde düşünürken Aleena konuşmayı bitirmiş ve masada Cehennemlerin geleceği hakkındaki tartışma başlamıştı. Birçok kişi önerilerini sunarken Aleena onlara cevaplar veriyor ve fikirlerini alıyordu. O sırada Paul gözlerini kapattığından bir şeyler düşündüğünü herkes biliyordu.
“Kararımı verdim.”
Paul konuştuğu anda masadaki herkes gözlerini ona çevirmişti. O anda oldukça ciddi görünen Paul masanın üzerine bir bakış atmıştı. Daha öncesinde bir sembole ihtiyaçları olduğunda Paul hiç düşünmeden bir sembol çizmişti ve o anda bu sembol masanın üzerine kazılıydı.
Bu bir ankanın sembolüydü. Kırmızı renkli anka kanatlarını tamamen açmıştı. Çevresinde dokuz küçük küre ve gagasında bu kürelerden daha büyük bir başka küre vardı. O anda Paul parmağıyla ankanın gagasındaki bu küreyi gösteriyordu.
“Şu anda 81 Küçük Cehennem de bizim elimizde. Ancak eğer gerçekten de Cehennem’in tarafı olarak bilinmek istiyorsak ele geçirmemiz gereken bir yer daha var.”
O bu sözleri söylediğinde tüm Habis Lordlar sessizleşmişti. Grim, Wulian ve Aleena endişeli gözlerle Paul’e bakıyorlardı ve bir şey söylemek istiyormuş gibi görünüyorlardı ancak Catherine onlardan önce davranmıştı.
“Ulu Cehennem’e birkaç milyon yıldır hiçbir ırk hükmetmeyi başaramadı. Ama eğer bu kişi sizseniz, yapacağınıza inanıyorum, Hükümdar.”
Catherine’in sözlerine karşı Paul hafifçe gülümsemiş ve başını ona doğru sallamıştı. “Ulu Cehennem özel bir alan. O yerde garip varlıklar ve canlılar geziyor ve kimse o yeri ele geçirmeye cüret edemedi. Ama şu anda bizim yapmamız gereken şey de bu. Öncekilerin yapamadığı bir şey yapmak.”
“O halde ordunun hazırlıklarını hızlandırmalı mıyız?” Aleena bu soruyu sorduğunda Paul başını iki yana sallamıştı.
“Tek başıma gidiyorum.”
“Asla!” Bir anda dört ince ses yükselmişti. Bu sesler Grim’e, Wulian’a, Aleena’ya ve küçük Amelia’ya aitlerdi ve Paul zaten böyle bir tepki beklediği için hiç şaşırmamıştı.
“Efendim, oldukça güçlü olsanız da tek başınıza en güçlü cehennemi ele geçirmeye çalışmak aşırı tehlikeli bir şey!”
“İlk kez bu koca kediye katılıyorum, efendim, eğer birlikte gidersek çok daha yüksek bir şansımız olur!”
“Efendim, en azından 10 yıllık bir zamanımız var ve en azından bir yıl beklerseniz en azından daha güçlü bir saldırı gücüyle saldırıp Ulu Cehennem’i kolayca ele geçirebiliriz!”
“Usta, güçlü olsanız da yine de tedbir almakta fayda var.”
Dördünün endişesini kolayca hisseden Paul konuşmayan diğer Habis Lordların da o kadar iyi bakışlara sahip olmadıklarını görmüştü. Cain ve Shuan kısık gözlerle ona bakıyorlardı ve Cain’in omzundaki İnfirmi de aynıydı. Catherine biraz şaşırmış görünüyordu ama bunun dışında en normal bakış onunki sayılırdı.
“Hemen patlamayın. Elbette kendimi ölmeye göndermeyeceğim. Bir planım var.” Paul konuştuğunda dört kız en sonunda sessizleşmiş ve yeniden yerlerine oturmuşlardı.
“Ulu Cehennem tehlikeli ancak hayatımı kurtarabileceğim birçok yol var. Yaradan Yetiştirme Zindanı ve Kara Büyülerim de bu yollar arasında. Ve en önemlisi, Ulu Cehennem tehlikeli ancak aynı zamanda oldukça değerli.”
“Birçok kişi ve güç o yeri ele geçirmeye çalıştı ama başaramadı. Bu yüzden orada uzun süre boyunca birçok hazine ve enerji birikti. Ben bunu bir şans olarak kullanıp daha da gelişmek istiyorum.”
“Şu anda Yabancıların güçlerinden emin değiliz ama Konsey’deki Tanrıların Üstün Dünya Tanrıları olduklarını biliyoruz. Baş Tanrı’nın gücü Catherine onu en son gördüğünde çoktan 95 Milyonmuş ve Baş Tanrının sürekli geliştiğinden eminim. Şu anda 100 Milyona bile yakın olabilir ve bizim aramızdaki en güçlü kişi 95 Milyonluk gücüyle Catherine.”
“Bu yüzden güçlenmek istiyorum. Yeni bir gücün evrene girişiyle evren eskisinden de tehlikeli oldu ve bu yüzden gelişmenin tek yolu anormal yöntemler kullanmak. Sizlerin de buna ihtiyacı var ve bu yüzden Ulu Cehenneme gideceğim zamanda sizlere bana bağlanmanız için herhangi bir yol bırakmayacağım. Aleena, 10 yıl dedin değil mi?”
“İyi o halde. 10 yıl. 10 yıl sonra sizleri bir kez daha görmeye geleceğim ve o zaman hepinizi şu ankinden daha da güçlü görmeyi bekliyorum. Çünkü o zaman, evrene tam gücümüzü göstereceğiz.” Paul sözlerini bir gülümsemeyle bitirmiş ve sonrasında ağır adımlarla odadan çıkmıştı. O anda toplantı odasındaki herkes onu bundan sonraki 10 yıl boyunca göremeyeceklerini bilseler de o anda onu takip etmek istemiyorlardı. Çünkü her biri, kendi düşünceleriyle çoktan savaşmaya başlamışlardı…
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..