596.Bölüm – Ascher’ların Öfkesi
“Hmm... biraz daha enerjiye ihtiyacı var...”
Savaş alanının bir köşesinde, sağ eliyle hafifçe sol kolunu ovuşturan Zanaat Tanrısı mırıldanmış ve gözlerini etrafta gezdirmeye başlamıştı. Birisi iyice bakarsa boşlukta süzülen beyaz tozları fark edebilirdi.
Burada bir katliam yaşanmıştı ve bu katliamın boyutu kesinlikle küçük değildi!
‘Yabancıların enerji sağlamaması yazık oldu. Ama yüksek bir enerji kaynağı bulabiliyor olmam lazım. Örneğin...’
“Yaklaşan sizler.”
Zanaat Tanrısı birden gülüp konuştuğunda onu çevreleyen beş figür belirmişti. Bu beş figürün hepsi insansı vücutlara sahip olsalar da her birinin onları kolayca ayırmaya yarayan özellikleri vardı ve bunlardan en belirgin olanı devasa bir vücuda sahip olanıydı...
“Aman, tehlike hissine bak... Görünüşe göre etrafımdakiler pek tehlikeli kişiler. Ama yalnızca birkaçını tanıyorum...”
Zanaat Tanrısı konuşurken gözleri beş figürün arasında boynunda dikenli bir tasma taşıyan adama ve sırtından bir çift parlak yeşil kanat çıkan adama dönmüştü. Yüzünde alaycı bir ifade olduğu görülebiliyordu.
“Karius Ascher ve Vayne Ascher, Cerberus ve Füren Kuşu ırklarının son tohumları. Siz ikinizin bağlantınız olmayan birileriyle iş birliği yapmanız imkansız, yani diğerleri de Ascher ailesinin üyeleri olmalı.”
Ascher Ailesinden en çok bilinen kişilerin başında elbette Catherine vardı. Ama ondan sonra, Karius ve Vayne hemen ikinci sıra için kapışıyorlardı. Özgür ruhlu bu iki kardeş ablaları kadar olmasa da evrende bir miktar karmaşa çıkarmış oldukları için tanınıyorlardı.
“Ablam öldü. Kimin ellerinde olduğunu bilmiyorum ama kesinlikle bu savaş yüzünden.”
Zanaat Tanrısı aslında diğer iki kişinin kendilerini tanıtmasını bekliyordu ama o sırada tek boynuzlu adam, Astra Ascher, soğuk bir sesle konuşmuştu.
“Kara Büyücü’yü takip ettiği için öldü. Eğer Cennet’in tarafında olsaydı şu anda Kara Büyücü çoktan yok edilmiş olurdu.”
Zanaat Tanrısı aslında bu sözleri söylerken gerçekten kendi düşüncelerini söylüyordu ve bunun doğru olduğunu düşünüyordu. Ama Astra başını iki yana sallamıştı.
“Ablam belirli bir kaderi izliyordu ve bu savaş her türlü onun sonu olacaktı. Bu yüzden en azından ölmeden önce istediği şeyi yapması beni mutlu ediyor. Ama bu öfkeli olmadığım anlamına gelmiyor.”
Astra konuşurken birden giydiği uzun paltonun içinden ufak bir şişe çıkarmış ve kafasına dikip içmeye başlamıştı. İnceleme gücü tüm Tanrılar arasında neredeyse en yüksek olan Zanaat Tanrısı bunun bir çeşit içki olduğunu kokudan anlayabiliyordu.
“Destekliyor gibi görünsem de içten içe yalnızca ablamın savaşa katılmasını istedim çünkü ailenin geri kalanının tehlikeye girmesini istemiyordum. Onun kendisini hayatta tutabilecek kadar güçlü olduğunu düşünüyordum. Ama şimdi... o öldükten sonra aslında onun da zayıf olduğunu fark ediyorum. Hedefi için her şeyi yapabilecek kadar güçlü ama bu yolda ölmek zorunda kalacak kadar zayıf...”
Astra konuşmaya devam ederken saçları birden havada uçuşmaya başlamış ve elini sıktığında çoktan boşalan içki şişesi parçalanmıştı. Başının yalnızca sağ tarafında olan tek boynuzu hafifçe titreyip garip bir ses çıkarırken o da belinde asılı olan kılıcı çekmişti.
“AAAAHHHH!!!”
Kılıç kınından çekildiği anda Zanaat Tanrısı acı dolu çığlıklar duymaya başlamıştı. Yalnızca kılıcın dışarıya çekilmesiyle sanki etrafındaki boşluk var oluştaki en büyük işkence odasına dönüşmüş gibiydi. Ve bu işkence odası suçlu veya suçsuz olmaları önemsenmeyen milyonlarca kişiyle doluydu.
“...Astra. Düzen Bozan Astra!”
Zanaat Tanrısı sesli bir şekilde bağırırken bir yandan da tüm vücudu titremiş, tüyleri diken diken olmuştu. Kınından ayrılan kılıca bakarken istemsizce yutkunmuştu.
“Düzen Bozan Astra, Asura ırkının intikamcısı aslında Ascher Ailesinden. Ve ben aslında bir yerlerde Asura ırkının gizlendiğini ve güçlü birinin karşı çıktığını düşünmüştüm. Kim bilirdi...”
Elbette, Zanaat Tanrısı bir süreliğine irkilmiş olsa da tamamen korku içinde olmayı kaldıramazdı. O anda dövüşmek zorunda olduğu kesindi çünkü Astra onunla aynı seviyedeki birisiydi. Ondan kaçması oldukça zor olurdu ve kaçsa bile Astra en sonunda onu bulabilirdi.
Bu tehdidi hemen ortadan kaldırması gerekiyordu.
“Arad, buradan git. Birkaç zayıf Tanrıyı öldür.”
Bionna’nın sesi zihnine ulaştığında dev Arad aslında karşılık vermek istemişti ama bu savaş alanının kendisine ait olmadığını da biliyordu. Bu yerdeki onun dışındaki herkes ‘Üstün’ seviyeye geçmişlerdi. Bu yüzden en sonunda derince iç çektikten sonra alandan uzaklaşmak için geri çekilmişti.
Ama yeterince hızlı değildi, çünkü Zanaat Tanrısının gözü onun üzerine düşmüştü...
“Orada dur bakalım!”
Zanaat Tanrısı elini savurduğunda giydiği cübbenin kolundan üç tılsım çıkmış ve hızla Arad’a doğru fırlamışlardı. Ama bu tılsımlar yeterince hızlı değillerdi ve Arad’a en yakın olan Bionna’nın refleksiyle her biri altın renkli alevlerin gücü altında küle dönüşmüşlerdi.
O sırada, Zanaat Tanrısı çoktan bir başka tılsımı çıkarıp yüzünün önüne kadar kaldırmıştı.
“Kötülüğü yok eden ve karanlığı dağıtan ışık, 83 Cennetin adı altında ellerimde bir silah şekline bürün. Ölümlü Tanrı’nın Sabresi, Altın Kanlı Glon.”
Elinde beliren altın renkli sabre, Altın Kanlı Glon parıldarken Zanaat Tanrısının vücudundan birçok tılsım yayılmış ve etrafında farklı renklerde birçok bariyer oluşmuştu. Yalnızca bu bariyerlerin oluşumu bile Astra’nın kaşlarının çatılmasına neden olmuştu.
“Arad, kaybol.”
Arad normalde en rahat ve en yaklaşılabilir olan Astra’nın o halinden gerçekten de korkmuş ve düşünmeden savaş alanından uzaklaşmıştı. Astra ise o gittikten sonra etrafında kalan kardeşlerine bakarken hafifçe iç çekmişti.
“Bu aslında ablam için intikam almak istememden geliyor. Kara Büyücü’nün tarafını almak için herhangi bir nedenimiz yok ve Cennet’in tarafını almadığımız sürece tarafsız kalsak bile ablamın fedakarlığı yüzünden savaşı kazandığı sürece bize iyi davranacaktır. Yani burada kalmanıza gerek yok.”
“...O yalnızca senin ablan değildi, biliyorsun.”
Ağzını açıp konuşan ve ona karşı çıkan ilk kişi Astra’nın düşüncelerinin aksine Bionna değil, Karius olmuştu. Elleri keskin pençelere dönüşen Karius bu sözleri söylerken vücudunun belli yerlerinde kızılımsı siyah bir alev yanmaya başlamıştı. Gözleri katman katman bariyerin altında kalan Zanaat Tanrısının yüzündeydi.
“Karius haklı, aramız o kadar iyi olmasa da ablamın biz henüz görevlerimizi tamamlarken bize yol gösterdiği zamanları unutmadık.”
Vayne’in elinde uzunca bir mızrak belirirken ses tonu soğuk olmasına rağmen söyledikleri sözler Astra’nın biraz kalbini ısıtmış, yüzünde hafif bir gülümseme göstermesine neden olmuştu. Bionna ise en sonunda ağzını bile açmamış ve yalnızca yüzündeki peçeyi çekip altın alevleriyle vücudunu sarmalamıştı.
“Sizler...”
Astra etrafındaki üçlüye bakarken istemsizce gülümsüyordu. Ascher ailesinin üyelerinin güçleri aslında o kadar yüksek değildi. Karius ve Vayne yalnızca kişilikleri yüzünden tanınıyor sayılıyorlardı. Gerçekten güçlü olanlar Astra ve Catherine’di ve Astra’nın bile Zanaat Tanrısıyla dövüşürken ölme şansı vardı.
Bu yüzden diğerlerinin ölme şansının çok daha yüksek olduğunu ve onların bunu bilmelerine rağmen yanında olduklarını biliyordu. Astra o anda uzun bir süre sonra... gerçekten bir aile olduklarını hissetmişti.
“O halde... ailemizin düşmanlarını öldürmek için size yolu açmama izin verin.”
Astra hafifçe mırıldanırken dönmüş ve gözlerini bariyerlerin altındaki Zanaat Tanrısına dikmişti. Astra’nın kılıcını yavaş yavaş başının üzerine kaldırdığını gören Zanaat Tanrısının kalbinde bir anda güçlü bir tehlike hissi belirmişti.
“Likör Kılıcı Ölümsüz Tekniği...”
Pembemsi bir tona sahip olan kırmızı enerji Astra’nın kılıcını sarmalamıştı ama herhangi bir şekilde keskin durmuyordu. Daha çok, sanki kılıcın etrafını saran bir kumaş parçası gibiydi.
“Zihinsiz Tek Kılıç.”
Astra kılıcını hızla aşağıya doğru savurduğunda ne etrafındaki kardeşleri, ne de bariyerlerin içindeki Zanaat Tanrısı enerji dalgasının çıkışını görebilmişlerdi. Ama hepsi, saldırının sonunda oluşan sonucu görmüş ve gözlerinde şaşkınlık belirmişti. Zanaat Tanrısının gözlerinde bir miktar korku da gizliydi.
Tek kılıç, yüzlerce bariyeri direkt olarak aşmış ve Zanaat Tanrısının kendi vücudunu saran enerji bariyerini de parçalayıp sağ omzundan beline kadar inen derin bir kesik açmıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..