SEZON 1-1 HÜZÜNLÜ KARA TOPRAKLAR

avatar
363 0

KARA ŞÖVALYE - SEZON 1-1 HÜZÜNLÜ KARA TOPRAKLAR


Bir efsane derki...

  

   Efsaneye göre eğer kim birinin hayatını iblislerden korumak için kendini zindanlarda feda ederse ona adaletin yerine getirilmesi için bir hak verilirmiş. Ve, bu adaleti yerine getirmek için bir elçi Tanrı tarafından yeryüzüne indirilir. Peki… elçi neye göre seçilir? Kime göre günahlarının kefareti doğrultusunda cehennemden bir şeytan veya ölmüş usta bir savaşçı.

 

 

Osweld Hanedanlığı'na bağlı Kiruno Şehri'nin kuzeyindeki Heban Köyü’nün yakınlarında bir yerlerde...

 

   Balya balya saman taşıyan at arabasının üzerindeki üç kişi birbirleriyle şakalaşırken görevleri hakkında bahsediyorlardı.

   Tüm kızların ilgisini cezbeden hafif zırhlı sarışın erkek elini saçına atarak, “Merak etmeyin kızlar bu görev çocuk oyuncağı,” dedi. Sesinde ve tavırlarında narsisizm vücut bulmuştu adeta. “Sadece mükemmelliğime ve güzelliğime hayran olmanız yeter.”

 

   Kısa ateş kırmızı saçları olan, bir savaşçının vücuduna sahip kaslı kadın kaşlarını çatarak sert yüzünü iyice katılaştırıp çemkirdi.

   “Korkudan altına işememen bize yeter de artar Mith.”

 

   Mith, elini ağzına götürürken gözleri pörtledi. “Yoksa... sen, benim için mi endişeleniyorsun tatlım?”

  

   Kadın tek kaşını havaya kaldırarak, “Ha?” diye adamın üzerine doğru eğilirken araya pembe saçlı güzeller güzeli bir rahibe girdi.

 

    “Lütfen kavga etmeyi. Koruyucu Ana Geth adına yalvarıyorum. Şu an, konuşmamız gereken daha önemli şeyler var değil mi, Mith? Aka?”

 

   Her iki tarafta yüzünü öbür tarafa çevirerek sessiz kaldı.

 

   “Güzel.”

 

   Kiiroi, hayvan derisinden yapılma çantasından büyükçe bir haritayı saman balyaların üzerine sererek işaret parmağıyla haritanın doğusundaki Kiruno Şehri’nin kuzeyinde kalan Heban Köyü’nün üst tarafındaki çarpı işaretini gösterdi.

  

   “Büyük Kralın Hazinesi diye adlandırılan efsanevi hazine buradaymış. Unutmayın, diğer kahramanlar ve maceracılar 'bir efsane için hayatımızı riske atmayız' dediler. Yani, işin sonunda elimiz boşta dönebiliriz. O yüzden, çok zorlanırsak hemen oradan çıkalım.”

 

   İşaret parmağını hafif aşağıya kaydırarak, “Buradaki köye kaçalım,” dedi. “Bu köye kurulan yeni karakoldan yardım çağrısı yapar ve ölmeden kurtuluruz.”

  

   “Mantıklı” (Aka)

 

   “Harika varlığım kaçarken bile çok güzel gözükeceğine eminim.” (Mith)

 

   Kiiroi, iç çekerek başını öne eğdi. “Umarım her şey yolunda gider ve hazineyi alırız.”

 

   Zindanın yakınlarından geçen yolda, ekip arabadan inerek yayan olarak yolun kalanını gitmek zorundalardı. Sık ağaçlardan oluşan koca ormanda ilerlemek hem çok zordu hem de harcadıkları enerjiye nazaran doğru dürüst yol kat edemiyorlardı. Havanın iyice karardığı vakitlerde ekip zindana giriş yapacakları yere gelebilmeyi başarmışlardı.

 

   Kiiroi, mağaranın önündeki heykelciğin alnındaki çukura oturacak şekilde olan altın motifli üzerinde kuru kafa işlemeli parçayı yerleştirdi ve mağaranın kapalı ağzı kütürdeyerek yavaş yavaş açıldı. Kapı tamamıyla açıldıktan sonra koridordaki meşaleler ardı ardına kendiliğinden yanarak tüm karanlık yolları aydınlığa kavuşturdu. Ekip, içeriye girdikten sonra kapı tekrar kütürdeyerek kapanınca biran Kiiroi korkuyla arkasına baktı ve kapının kapandığını kendi gözleriyle görünce hemen bunu dile getirmek istedi. Lakin, ekibin diğer kalanı da bunu gayet iyi görmüşlerdi. Tek çareleri ilerlemek ve bu zindanı temizlemekti.

  

   Mith, kaşlarını çatarak kılıcın çekti. Ardından, kılıcını büyüyle kaplayarak boyunu oldukça kısalttı.

   “Böyle bir yerde uzun kılıçla savaşamam.”

  

   Aka sağ yumruğunu sol avucunun içine vurarak kırmızı saçları hafiften havalanmaya başladı. “Kiiroi, mesafeni koru ve büyülerini idareli kullan.”

 

   “T-tamam...”

 

   Aka ve Mith önde Kiiroi arkada olacak şekilde zindanın koridorunda ilerlemeye başladı. Zaten, koridorlar sadece iki kişinin yan yana yürümesine izin veriyordu. Üçüncü bir kişi ya ikisinin önünde ya da arkasında olmalıydı. Daha karşılarına farklı bir yol çıkmadığından kaybolmaları mümkün değildi. Yaklaşık yarım saat zaman zaman sağa sola kıvrılan birkaç kerede aşağıya doğru uzanan birkaç basamaklı tek bir hat üzerinden yürüdükten sonra nihayet bir kapı karşılarına çıktı. Kapının üzerinde aslan kafalı motifler vardı. Aka, güçlü kollarıyla kapıyı sürerek açtığı sırada Mith içeriye damladı. Kiiroi'ninse kapının üzerindeki tuhaf motifler ilgisini çekmişti.

 

   Motiflerde çarmıha gerilmiş aslan kafalı bir insan vardı ve onun da etrafında kurt kafalı insanlar tuhaf hareketlerle bir çember çizerek dans ediyorlardı.

 

   “Bu da ne?..”

 

   Aka, rahibenin arkada kaldığını görünce, “Kiiroi,” diye bağırdı. “Çabuk buraya gel. Arkada kalma.”

 

   Aka'nın gözlerindeki öfkeyi gören rahibe hızla takım arkadaşlarının yanına gitti. “Özür dilerim, sadece motifler oldukça tuhaftı.”

 

   “Motiflerin üzerinde ne olduğu bizi ilgilendirmiyor. Sadece, etrafına bak ve bize yolu göster.”

 

   “Tamam.”

 

   Kiiroi, parmaklarını birbirine geçirip göğsüne yaklaştırdı ve bazı dua sözleri mırıldandıktan sonra, “İlahi Yön!” dedi yüksek sesle. Göz bebeklerini kaplayan altın sarısı büyü halkaları yüzünden rahibe etrafı sap sarı görüyordu. Ve tamamen sarı görünen bu devasa odada pembe renkte bir ışık kordonu vardı. Oldukça, cılız olsa da her yeri sarı tonlarında gördüğünden ışık kordonunu fark etmek çok da zor değildi.

 

   “Beni takip edin.”

 

   “Tamam. Mith, hadi gid-”

 

   Aka, elini rahibenin omzuna koyarak kaskatı kesildi. Rahibe'nin gözlerindeki büyü halkaları kaybolarak Kiiroi yüzünü Aka'ya döndü.

 

“N'oldu?”

 

   Aka, rahibeyi eliyle arkasına çekerek, “Sakin ol,” diye telkinde bulundu. “Sana işaret verdiğimde kapıya doğru koş ve kapıyı kapat.”

 

   “Tamam da-” genç rahibe merakına yenik düşerek takım arkadaşının yanından kafasını sarkıtarak Aka'nın baktığı yöne baktı ve korkudan yüzünü kireç kapladı. Cılız kollar ve bacakları olan, biçimsiz bir bedene sahip devasa ağızlı, silindir şeklinde başı olan, kafasının her iki yanında birer tane kırmızı gözü bulunan tüysüz, çirkin bir yaratığın ağzı kanla kaplanmıştı.

Ve Mith'in belden aşağısı yerde kanlar içinde yattığını görünce çığlık atmak istedi; fakat elleriyle ağzını kapatarak bu isteğine engel oldu.

  

   Aka, “Bize hâlâ saldırmadığına göre gözleri pek de iyi görmüyor olabilir,” dedi. “O yüzden...” bir anda bedeni parlayarak “Kaç!” diye kükredi ve Aka tuhaf yaratığın ilgisini çekmeyi başardı. Kiiroi korku dolu gözlerinden akan gözyaşları içinde kapıya doğru koşarken Aka'nın bedenini etrafında kırmızı renkte yıldırımlar çakmaya, kısa saçları kirpi gibi diken diken olmaya başladı. Bu sırada yaratık tuhaf ve cırtlak sesiyle ciyaklayarak kadının üzerine doğru koştu ve yediği sağlam sağ kroşeyle ciyaklayarak yeri boyladı. Fakat, hemencecik ayağa kalkıp tekrar kadının üzerine atıldı.

 

Bu sırada, Kiiroi kapının eşiğine doğru yaklaştığında kapının tepesinde ince bir bedene sahip, cılız, ince ve uzun bir kafası olan, tek gözlü, tüysüz, çirkin bir yaratıkla göz göze geldi. Ve yaratık, kızcağızın üzerine atlayınca rahibe ellerini öne doğru uzatarak, “İlahi Koruma!” diye bağırdı.

 

Yaratığın pençe gibi uzun tırnakları göğsüne indi. Darbenin şiddetiyle devasa odanın iç balkonundaki duvara çakılan genç rahibe kullandığı yetenek sayesinde saldırının hasarından kurtuldu. Lakin, yaratık tuhaf sesler çıkararak duvar üzerinde hızla kendisine doğru ilerlemeye başladı. Etrafına bakınırken yanan bir şamdan gören rahibe şamdanı eline aldı. Ve yaratık iç balkona ayak basıp doğruldu.

 

 

Boyu, iki metre civarındaydı. Derisini daha önce hiçbir yaratıkta görmemişti. Bir ceset kadar solgundu, üstelik nefes alıyor gibi de durmuyordu. Yaratık, genç rahibeye doğru ilerlemeye başlayınca, “Kötü ruhların korkulu rüyası ışık hâkim olsun buraya,” diye bir ritüel için dua etmeye başladı. Bunu duyan yaratık rahibenin ne yapmaya çalıştığını anlıyor gibiydi. Tedirgin birkaç adım atarak kırmızı renkteki tek gözü korkuyla etrafına bakınmaya başladı.

 

   “... Hephaistosun Alevi!”

 

   Şamdanın mumlarındaki cılız alev bir anda devleşerek üst balkonun yarısını sardı ve ateşin üzerinde beliren şeytani gülümseme yaratığın üzerine tüm alevini kusmaya başladı. Üst balkondan taşan alevler alt kata da zaman zaman ilişiyordu. Yaratık, alevlerin içinde acıyla çığlıklar atarak kendisini bir oyana bir buyana vururken rahibenin yüzünde de umut dolu bir gülümseme ilişti.

 

   “Oluyor! Bu ateş onu yakıyor.”

 

   Yaratığın çığlıkları gitgide daha düzensiz bir hâl almaya başlayınca Kiiroi'nin yüzünde bir tedirginlik emaresi belirdi.

 

   “Yoksa...”

 

   Yaratık, acı dolu çığlıklar değil hazdan gelen mutluluk yüzünden kahkaha atıyordu. Alevlerin içinden ağır adımlarla çıkan yaratığı gören rahibe korkuyla hızla geriye doğru birkaç adım attı lakin sırtı duvara çarpınca yolun sonuna geldiğini gördü.

 

Yaratık acılı ve zaman zaman içine kaçan bir sesle, “Kı…zım,” dedi. “Kı…zım. Y-ya…pma. Kı-zım. Yap-ma. İ-i...ha…net…”

 

Rahibe’nin bacakları titrerken kasıkları ıslandı.

 

   Aka, karşısındaki yaratığı ne kadar güçlü yumruklasa da yaratık her defasında ayağa tekrar kalkıyordu, üstelik bedeninde de herhangi bir yara dahi oluşmamıştı. İç balkondan gelen alevler ilgisini çekince göz ucuyla rahibenin durumuna bakmak istedi ve köşeye sıkışmış Kiiroi'yi gördü.

 

“S*ktir!”

 

Aka havaya sıçrayarak üç yüz altmış derece döndü ve sol yumruğunu yaratığın başının tepesine geçirerek onu yere serince ayaklarını kaldırıp zemine doğru tekmelerini indirdi. Yaratık gelen tekmelerden kaçmak pençesini savurdu ama pençe darbesine karşılık yumruk attı. İki saldırının birbiriyle çarpışması sonucu oluşan hava akımları genç rahibenin pamuk şeker gibi olan saçlarını dalgalandırdı. Aşağıdaki yaratığın yerden kalktığını gören Kiiroi endişeli gözlerle kendisi için çırpınan takım arkadaşına baktı ve “İlahi Bağ,” diyerek son büyüsünü de kullandı.

 

   Yerdeki yaratık, havaya sıçrayarak tam üst balkona konacakken yerden çıkan dikdörtgen şeklindeki ince gri renkteki şeritler yaratığın bedenini sarıp sarmaladı ve onu aşağıya çekerek yere sabitledi. Aka'da cılız bedenli yaratığın üzerine seri yumrularını indirdi, ancak cılız ve kıvrak bedeni her türlü saldırıdan kolaylıkla kurtuluyordu.

 

   Aka, düşmanına bir an olsun takım arkadaşına saldıracak fırsatı vermezken, “Kiiroi!” diye bağırdı. “Çabuk kaç! Burası oldukça tehlikeli. Bunları yenemeyiz!”

 

   Rahibe hiç tereddüt etmeden iç balkonun korkuluğuna elini dayayarak aşağı kata atladı. Rahibenin kaçtığını gören yaratık hemen Kiiroi'yi engellemek istedi.

 

   “Nere gidiyorsun?”

 

   Aka, kolunu yaratığın uzun başının alt kısımlarına doğru dolayarak aşağıya doğru çekti ve düşmanının kafasını yere adeta mıhladı. Başı o kadar sert çarpmıştı ki, zeminde çatlaklar oluşmaya başladı. Kütürdeyen bu çatlaklar hızla büyümeye devam edince Aka aşağıya tam atladığı sırada balkon çöktü. Ve Kiiroi’nin kapıdan geçtiğini görünce Aka’da kapıya doğru koşmaya başladı. Ancak, tökezlenerek yere düşünce merakla sol ayağındaki sancının sebebini öğrenmek için baktı. Ve sol bacağını ağzında parçalayan rahibenin mühürlediği yaratığı görünce, “Anlaşılan benim için yolun sonu he?” diye iç geçirdi. Ve sağ ayak parmak uçlarıyla ileriye atılarak kapıya doğru uçtu. Ve, kapıyı son gücüyle üstüne örttü.

 

   Tek dizinin üzerine çöken Aka elinin tersiyle alnındaki terleri sildikten sonra başının tepesinde “krrr” diye tuhaf bir ses işitti. Sesin sahibinin kim olduğunu gayet iyi biliyordu. Ve başını tavana doğru kaldırarak yüzünde acınası bir gülümseme oluştu.

 

   “N'aber?”

 

   Aka'nın bedeni oracıkta yaratık tarafından parçalara ayrılırken Kiiroi'nin kulakları yaratığın çığlıklarıyla çınladı.

 

 

 

   Efsaneye göre eğer kim birinin hayatını iblislerden korumak için kendini zindanlarda feda ederse ona adaletin yerine getirilmesi için bir hak verilirmiş. Ve bu adaleti yerine getirmek için bir elçi Tanrı tarafından yeryüzüne indirilir. İşte bu olaydan sonra herkes bu efsanenin gerçek olduğunu yıllar sonra öğrenmiş olacaktı... Ama efsanede söylenmeyen bir gerçekten ortaya çıkacaktı. Gerçek iblisin kim olduğu…

 

 

   “Aka Fukatana, bir zindan da iblisler tarafından canice öldürüldün. Lakin, o iblis hâlâ yaşıyor adalet istiyor musun?”

 

   “Eğer... böyle bir şey mümkünse tabii ki de!”

 

   “Adalet yerine tecelli edecek. Şimdi, iyi ve onurlu bir hayat sürdüğün için huzurla öteki hayatını yaşa.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44788 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr