"Ne zamandır bu şekilde hissettiğimi bilmiyorum ama öldürmek kanımı kaynatıyor, kalbim deli gibi atıyor, öldürmediğim de aklımı kaybedecekmiş gibi hissediyorum. Sanırım 2. Dünya Savaşı zamanlarında oldu. O zamanlar delirdiğimi falan düşünüyordum. Belki de delirmişimdir. Kimin umrunda."
" Ben kim miyim? Ben Davis Freya 1920'de Fransa'da doğdum. 18 yaşımda savaşa yollandım. Başlarda altıma sıçıyordum. En çok neyden utanıyosun diye sorsalar ilk savaşa geldiğim zamanı söylerdim. 'Savaştan korkulur mu lan?' Diye düşünüyorum şimdilerde. Savaşta bana ne mi oldu?"
" Öldüm tabii ki. Yıl 1942 - 4 yıl yaşadım kendimle gurur duyuyorum doğrusu silah tutmayı bile bilmiyordum- daha ne olduğunu bile anlamadım anlımın ortasına yemişim kurşunu." Uyandığımda, kör oldum falan sandım meğersem mağaraydaymışım. Tanrı bile ölmemi istemiyor diye seviniyorum işte ölmemeni mutluluğu.
Kendi elime falan bakındım bronzlaşmış mıyım ne? Boyum da uzun gibi. Ölmedim de kafayı falan yedim diye düşündüm kendi kendime. Birden baş ağrısıyla yarım yamalak anılar akmaya başlıyor zihnime. Kafam iyice allak bullak oldu. "Gördüklerimi teyit etmem gerek" diye kendi kendime konuştum. Birkaç çalı çırpıyı bir ağacç dalına bağladım. Meşale yapıp girdim mağaraya. Gördüklerime dayanarak bir kan gölü bulmam gerek. Bu göl manyak bişey gibi duruyordu.
"Cidden varmış. Vay anasını!" Öldürmeyi sevsemde kan gölüne girmek gibi bir fantezim yok. Bir dokundum ama merak sonuçta. Dokunduğum gibi sanki hipnotize oldum. Fark etmeden yürümüşüm ortasına. Birden fena öldürme dürtüsüne maruz kaldım. "İşler mi oğlum bana." derken keskin bi acı girdi vücuduma. İliklerime bişey giriyomuş gibi hissettim. Burnumdan ve ağzımdan kan akmaya başladı. Keskin acıyla başa çıkmaya çalışırken dakikalar geçti. Deli gibi terliyorum ama gariptir hala kan kusmama rağmen bayılmadım. Bunu düşünürken göldeki kanın azalmaya başladığını fark ettim. Derüm kan kırmızısydı acıdan kızardığını düşünmüştüm. Sonunda neler olduğunu çakmaya başlayınca gölden çıkmaya çalıştım ama ayaklarım oynamıyor bile.
Sinirlendim doğrusu noluyosa olsun dedim. Bütün bedenim girerse daha hızlı biter diye düşündüm. Keşke düşünmeseymişim. Daldıığım gibi bayılmam bir oldu.
1.92, güneşten hafif bronzlaşmış, esmer, ortalamın üstünde görünen 19 yaşında bir gencin yerinde göründüm. Doğrusu gördükçe deliriyorum. Boyuna posuna bakmayın pısırığın teki eleman. Bu vücut bende olsaydı demeden edemedim. Tam olarak ne gördüğümğ soracak olursanız. Ben de anlamadım. Kasaba gibi bir yer. Kılıçlar falan var - zamanda geri mi gittim? - diye düşündüm ama yok öyle değilmiş. Bunlar manyak güçlü elemanlar. Sanırım köyü yağmalıyolar. Peki bizim piç ne yapıyor.
Tabii ki KAÇIYOR!!!
Mecbur olmasam izlemezdim de, yapacak bişey yok katlanıcaz mecbur. Bu piçin ismi 'Vannes Aurey'. Nasıl korktu bilmiyorum ama 2 gündür dağlara doğru yürüdü. Benim girdiğim mağaraya girince şaşırmadan edemedim. Bir Korkağın yerine geçtim. Ne büyük hayal kırıklığı. Geri kalanı utançtan anlatamayacağım siz anladınız zaten.
Çıkarımlarıma dayanarak manyak güçlü insanların olduğu ilkel bi yere geldim. Manyak güçlü elemanlar sadece manyak güçlü değil ateş bile atabiliyorlar. Atmosferden elementi abzorbe etmen falan gerekiyor. Dahasını ben de bilmiyorum ama bi bakmassam olmaz. Ne de olsa bayıldım buraya.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..