#Kural 1: Dolandırıcılık yapan ve dolandırıcılığa göz yuman herkes fark edildiğinde Boyutlar Arası Ticaret Bürosu tarafından cezalandırılacaktır.
#Kural 2: ‘Satıcı’ ve ‘alıcı’ arasında geçen tartışmalar Boyutlar Arası Ticaret Bürosu’nu ilgilendirmeyecektir.
#Kural 3: Ticaret seviyesi satıcının bir ay içerisindeki net işlem hacmine bağlantılı olarak değişiklik gösterecektir.
- Ticaret Seviyesi 0’dan 1’e 1,000 Altın,
- Ticaret Seviyesi 1’den 2’ye 100,000 Altın,
- Ticaret Seviyesi 2’den 3’e 1,000,000 Altın,
Yükümlülükler
#1: Ticaret Seviye 1 olan satıcı hesaplar ticaret başına %10 aracı kurum bedeli ödemek zorundadırlar.
Kurallar ve yükümlülükler detaydan uzak, oldukça basit bir şekilde yazılmıştı.
“Anlamıyorum…”
Kurallar ve Yükümlülükler kısmı bir ticaret merkezinin ne kadar gelişmiş ve güvenilir olduğunun göstergesiydi. Özellikle kurallar kısmı ticarette yapılacak ve yapılamayacak olayların neler olduğunu belirtirdi.
Ancak burada gördüğü kadarıyla vergi ödemek ve dolandırırken yakalanmadıkları sürece ticaret yapmakta herhangi bir sıkıntı yoktu. Bu her şeyi satabilecekleri anlamına mı geliyordu?
“Bunun karaborsadan farkı yok.”
Marcus derin bir nefes aldı ve [Satış] bölmesine geldi.
[Ürün Adını Giriniz]
Fiyat:
Açıklama:
“Anlıyorum.”
Marcus satış kısmında biraz takıldıktan sonra arayüzü biraz daha inceledi ve kısa sürede sistemin tüm sırlarına hakim oldu.
“Eğer aradığımız ürünü bulamazsak satıcılarla iletişime geçip ürünü tedarik etmelerini belli bir ücret karşılığında talep edebiliriz. Burada esas olan şey takas olduğu için Altın dışında başka şeylerle de ödeme yapabiliriz. Ama arayüz de sadece Altın geçerli.”
Bu gerçekten de boyutları birbirine bağlayan bir ticaret platformumu muydu?
---
Ticaret sistemi ile tanıştıktan sonra her nasılsa uyuyakalmış ve gözlerini sabahın erken saatlerinde babasının odaya girmesiyle açmıştı. Dün çok çalıştığı için vücudu ağrılar içerisindeydi. Biraz gerindikten sonra yataktan doğruldu ve kapıdan ona bakan babasına baktı.
“Günaydın.”
“Günaydın…”
Reuben hipnotize olmuş bir şekilde Marcus’a bakıyordu ama hemen silkinerek kendine geldi.
“Bugün tezgahla ilgilenecek kişi sensin baba, ben kapı kapı dolaşıp küçük heykelcikleri satacağım.”
“Sorun yok.”
Marcus babasının endişelerini görebiliyordu ama ona nasıl oğlunun bedenini ele geçirdiğini söyleyebilirdi ki? Bir süre daha gizemli davranışlar sergileyip Reuben’in gözünü parayla boyayabilirdi. Bir insanı kandırmanın en iyi yolu diğer şeyleri görmezden gelmesini sağlayacak kadar büyük olan çıkarlardı.
Marcus ve Reuben önceki gibi kahvaltı yaptıktan sonra Marcus biraz harçlıkla beraber yanına aldığı on heykelciği satmak için yola çıktı.
Dünya’daki satıcıların çoğu telefonla ya da şirkette masalarında oturarak satış yaptıklarını düşünüyorlardı. Oysa satış konusunda bir yere gelmiş kişiler bilirdi ki müşterileri ziyaret etmeden satış yapamazlardı.
Marcus bulunduğu mahalleden farklı bir yere gitti. Burası kendi mahallesi ile hemen hemen aynı gelir durumuna sahipti. Elindeki 1 flori değerindeki heykelleri alacak kadar paraya sahiplerdi. Sonuçta parası olmayan birine bir şey satmanın anlamı yoktu.
İlk gittiği yer zengin renkli bir bahçesi olan mahalleye göre çok zengin sayılabilecek bir evdi. Yemyeşil çimenler Marin kentinin göbeğinde bulunması güç bir manzaraydı.
Marcus usulca kapıyı çaldı.
Kapıyı yaşlı olmasına rağmen temiz yüzlü, garip bir şekilde sevecen bakışlara sahip olan bir kadın açtı. Üzerinde klasik nine ekipmanları: iki nil, giydiği yeşil bluz, yelek ve gri etek vardı. Derisi biraz buruşuk olsa da sağlıklı bir tondaydı ve parlıyordu. Beli biraz kamburken, gözlerinde gözlük vardı.
Marcus hemen sepetinden bir çiçek heykeli çıkardı. Bu evi seçmesinin nedeni sahibinin çiçekleri sevmesi ve kendisinde de bir vanilya heykeli bulunmasıydı.
“Buyurun?” kadın karşısında bir çocuk gördüğüne şaşırmış gibiydi.
“Merhaba efendim, Ay Işığı Oymacısı’ndan geliyorum. Tanıtıma özel olarak müşterilerimize uygun fiyatlara heykel alma imkanı sunuyor. Çiçeklere ilgi ve sevginiz olduğunu gördüğüm için size bu Vanilya Heykeli’ni tanıtmak isterim. İlgilenir miydiniz?”
“Oh… anlat bakayım.”
Kadın gülümseyerek bir şans vermeyi yeğledi. Bir çocuğun kapınıza gelip de bir şey satmaya çalışmasına her gün tanık olamazdınız. Marcus ona bir bakış attıktan sonra zarifçe oyulmuş vanilya heykelini takdim etti.
“Her çiçeğin kendine has bir karakteri vardır. Saflığı ve sadeliği simgeleyen vanilya çiçeğinin sizin gibi zarif bir hanım da gerçek değerini gösterebileceği kanaatindeyim.”
“Hoo?”
Yaşlı kadın gülümseyerek vanilya heykelini eline aldı ve dikkatlice inceledi.
“İşçiliği o kadar iyi olmasa da kötü sayılmaz. Evlat, söyle bakalım bunun fiyatı nedir?”
Heykel normal heykellerden farklı olarak minyatür gibiydi. Kesinlikle bir süs eşyasıydı ve diğer heykeller gibi göz önünde değil de daha çok masa gibi platformlara renk katmak için konulmalıydı. Boya fiyatları henüz karşılayabileceği bir şey olmadığından Marcus biraz tereddütlüydü.
Buranın moda anlayışına hâlâ tam olarak hakim olamamıştı ama bir çocuk olarak müşterilerinde acıma duygusu uyandırabilirdi.
“Normal de fiyatı iki flori ama lansmana özel olarak yarıya indirdik. Şu anda fiyatı bir flori.”
“Bir saniye bekler misin lütfen?”
Marcus usulca kafasını salladıktan sonra etrafa bir göz gezdirdi. Tam bu sırada yaşlı kadın arkasını döndü ve içeriye doğru seslendi.
“Gerard buraya gel!”
Kadın seslendikten hemen sonra orta yaşlı bir adam koşarak kapıya geldi. İyi kesilmiş bıyıklarıyla üzerinde bir takım elbise vardı. Bu tür mahallelerde bulunamayacak kadar lüks kıyafetlere sahipti.
Adam durunca önce kadına ardından da Marcus’a baktı.
“Buyur anne?”
“Bana hemen bir flori ver.”
Adam hemen cebinden bir flori çıkardı ve kadına verdi. Kadın parayı aldıktan sonra eliyle adama kış kış yaptı. Adam bir şey söylemek istiyor gibiydi ama yaşlı kadın ona izin vermeyince yalpalayarak içeriye girdi.
“Buyur evlat.”
Kadın Marcus’a bir floriyi verdikten sonra şans diledi ve kapıyı kapattı.
“Bir drama şahit oldum sanki.”
Bu durumu daha fazla umursamadı. Kadının verdiği bir floriyi cebine attıktan sonra sonraki müşteri ziyaretine geçti.
---
“Kapıdaki kimdi?”
Yaşlı kadın elindeki vanilya heykelini dikkatlice masaya bıraktıktan sonra yumuşak koltuğuna oturdu ve hâlâ ayakta bekleyen oğluna dikkatlice baktı. On yıl sonra onu ilk defa ziyaret ediyordu ama tek konuştuğu şey paraydı.
“Bir çocuk. Ailesi için para kazanmaya çalışıyor. Bana vanilya heykeli sattı.”
“Sattı mı? Anne, tanımadığın insanlardan bir şey satın almamalısın. Senin için bir kahya atamama ne dersin? Kimliğin öğrenilirse çıkacak sıkıntılardan bahsetmiyorum bile.”
“Beni açığa çıkartabilecek tek bir şey var.”
Yaşlı kadın çok büyük bir tüccar birliğinin önceki yöneticisiydi ve yerini oğluna devrettikten sonra inzivaya çekilmişti.
“Benden mi bahsediyorsun anne? Benim bir büyücü olduğumu unutuyorsun. Kimse fark etmeden buraya gelebilir ve seninle konuşabilirim.”
“On yıl sonra beni görmeye geliyorsun ama bahsettiklerin bunlar mı? Vefasız evlat. Birliğin ne durumda olduğunu biliyorum.”
“Anne, yardımına ihtiyacım var. Öncesi için üzgünüm, olaylar ve durumlar bunu gerektirdi. Ve tekrardan olaylar senin yardımına ihtiyaç duymamı gerektirdi. Her şeyi düzeltemez miyiz?”
Gerard, çok ünlü bir adam olmasına rağmen annesinin karşısında bir çocuktan farksızdı. Başkaları onu çok zeki ve güçlü bir kodaman olarak görse de o, her şeyini annesinden kazandığını biliyordu. Her şeyini ona borçluydu.
Buna rağmen düşmanlarının açığını araması hayatını kısıtlamıştı. Her ne kadar annesinin yanında olmasa da onu koruyan adamları her daim yanında durmuştu. Annesi bunu bilmese de…
“Ah, kokuşmuş velet. Anlat bakayım, altkültür çatışmalarının canını neden bu kadar yaktığını?”
Gerard annesinin uzakta olmasına rağmen bunları nasıl bildiğini sorgulamadı. Usulca kafasını eğdi ve anlatmaya başladı.
“Biliyorsun ki doğu kültürü ile batı kültürü arasında bariz farklılıklar var. Biz bunlara oralara özgü şubeler açarak ayak uydurabiliyoruz ama her zaman altkültürler olabiliyor. Deniz Yolu Tüccarlar Birliği bu altkültürleri kışkırtarak bize karşı dolduruyor. Sadece üç şehir de yaklaşık yüz bin altın civarında zarar ettik. Birkaç küçük şehirdeki şubelerimiz kapatılmak zorunda kaldı. Çalışanlarımızın can güvenliğini sağlayamıyoruz, Deniz Yolu Tüccarlar Birliği’nin kiraladığı haydutlar kervanlarımıza saldırıyor. Hisselerimiz sadece son ayda %10 değer kaybetti. Banka sektörüne adım atmak istiyorduk ama tüm işlemleri durdurmak zorunda kaldık.”
“Anlıyorum, demek zevk çukuruna sen de düştün.”
Bu olayların hepsi bir dikkatsizlik örneğiydi. Yaşlı kadın durumun ciddiyetinin farkındaydı. En kısa sürede kendilerini toparlayamazlarsa rakibin onları yutması an meselesiydi.
Gerard utançla başını eğdi ama annesine umut dolu gözlerle bakıyordu. Tüm ülkenin belki de en güçlü kadınlarından biriydi annesi. Yaşlılık yüzünden tüm işlerden elini çekip emekli olmasaydı hayatları tamamen farklı olabilirdi.
"Hâlâ bana o gözlerle bakıyorsun. Sana yardım etmeyeceğim. Sorunlarını kendin çöz, Yıldız Tüccarlar Birliği bundan çok daha kötüleriyle başa çıktı. Unutma, böyle sorunlarla başa çıkamazsan asla gelişemezsin."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..