Réuni Şehrindeki horozlar, serçeleri taklit etmeye çalışırcasına ötüyordu. Sabahı köründe sesleri kısılana kadar ötüyorlardı "Üüüüh Ürüüü Üüü!"
Oysa, cik cik ötebilirlerdi, kırlangıçlar, serçeler gibi?
Fakat farklılıklar zenginliktir. Her şeyde bir farklılık, zenginlik vardır.
Horoz sayesinde mi yoksa Tüccar Awer'in bağışlarından mı bütün şehir ayağa kalkmıştı.
Kimisi, bir kurnaz tilkinin horoz ve tavukları götürdüğünü kimisi de birinin Awer'in ırzına geçirdiğini sandığı için dışarı çıkmıştı. Neyse ki, hiçbiri değildi.
Ama bu, Awer'in avazı çıktığı kadar bağırmasını açıklamıyordu. Neler olmuştu?
Uyananlar arasında Tüccar Radun yani Aduro'nun babası da vardı. Ne de olsa Awer, onun sıkı bir müşterisiydi.
Güneş de uykusundan kalkmıştı. Ama ne Awer gibi öfkeli ve şaşkın ne de halk gibi meraklıydı. Sakince ufukta belirip ortalığı aydınlatıyordu. Ama bu kez, kuşlar yerine bas bas bağıran halk ona yoldaşlık ediyordu.
"NEREDE O? EN SON ODAMDAYDI! BİRİ ONU ÇALDI!?"
"Sakin ol Awer, ne olduğunu bize anlatırsan..."
"NEYDEN BAHSEDİYORSUN?! BENİN SERVETİM ÇALINDI, SEN HALA NE DİYORSUN?"
Halktan biri, Awer'i -sakinleşecekmiş gibi- sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama Awer, oralı olmadı. Bağırmaya, çağırmaya başlamıştı. Bundan evinin yanında olan Vazocunun bazı vazoları da nasibi almıştı.
Tıpkı Awer'in bağırmaktan tükenen nefesi gibi, halkında sabrı tükenmeye başlamıştı. Az sonra topu Awer'e dalarsa, hiçkimse şaşırmıyacaktı.
"SAĞIR MISINIZ? SERVETİM, SANDIĞIM ÇALINDI! GİTTİ! GİTTİ GÜZELİM ALTINLAR, YAKUTLAR, KİTAPLAR! OFF ANAM OFF! NEDEN PUT GİBİ DURUYORSUNUZ? YARDIM EDİN ARAMAMA! HADİ! HIRSIZI BULALIM! ONU BULUP CEZALANDIRALIM!"
Halk, " AWER!.. "
" NE? "
" BURADA ÇOCUKLAR VAR, SENİ AHLAKSIZ! "
Sabır yaşı halkın orta halli bit kadın sabrını ilk tüketen olmuştu, sanırım. Yoksa ellerinde kalın sopalı adamlar mı? Bilemiyorum...
Kadın Awer az kalsın edeceği ahlaksız kelimeyi söyleye tenezzül etmesi ile deliye dönmüş, Awer'in dibine kadar girmişti. En son Mağdur tüccara öyle bir tokay attı ki...
ŞLAP!
Öyle bir temiz ses çıktı ki, şehrin en ucundaki insanlar bile duydu.
Artık Awer, nasıl halkı sinirlendirdiyse, neyse...
Kadın adeta halkın dili olmuş, yapılması gerekenin, bu adama kelime sarf etmenin değil, temiz-öyle bir temiz ki!- bşr dayak atmanın olduğunu göstermişti. Yaşasın Awer'e tokat atan kadın!
Awer malum, tokatın etkisiyle bir koçbaşının kapıda bıraktığı gibi belki daha bir savrulma ile yere yapıştı. Şoklanmış gibiydi. Sanki kadının tokatı elektrikliydi. Zavallı Awer!
Vazgeçtim, Awer'in zavallı olup olmadığını size bıraktım okurlar. Ne de olsa işini iyi yapan bir tüccardı. Ama maalesef o kadın temiz bir dayak yemişti.
Awer'in öfkesi dinmemiş, aksina daha çok körüklenmişti.
"SEN NE YAPTIĞINI ZANNEDİYORSUN?!"
"ASIL SEN NE YAPTIĞINI ZANNEDİYORSUN?! BİR ŞEYİN ÇALINDI DİYE ORTALIĞI AYAĞA KALDIRIYORSUN! BİR DE UTANMADAN AĞZA ALINMAYACAK LAFLAR EDİYORSUN! EDEPSİZ!"
"SEN BENİM KİM OLDUĞUMU BİLİYOR MUSUN, PİS KÖYLÜ!"
Awer ayağa kalkmıştı, yediği dayağın etkisi geçmişti. Ama yenisinin geleceğini bilmiyordu...
"BEN TÜCCAR AWER'İM SENİN GİBİ KÖLELERİ ALIP SATIYORUM. EĞER BİR DAHA BANA DOKUNURSAN SENİ KÖLEM YAPARIM!"
İşler kızışmaya başlamıştı. Awer ve kadın karşı karşıyaydı. Halk ise etrafa toplamıştı. Hani filmlerde var ya, kovboylar karşı karşıya, eller tetikte, halk şaşkın ve heyecanlı... Sadece, tabancaları ve o havalı kovboy kıyafetleri yoktu, olsun. Böyle de güzel...
Kadın ise Awer'in dediklerine daha çok sinirlenmişti. Öyle ki burnundan soluyordu.
Kavga başlıyor...
Awer kadının cezasını vermek üzere elini havaya kaldırıp vuracakken kadından beklenmedik bir hızla karnına yumruğunu salladı. Awer'in hareket etmesine izin vermeden çenesine öyle bir yumruk çaktı ki! Awer'in gözlerinden şimşekler, ağzından ise kanlar çıktı. Halk gözlerine şaşıramadı! Bu sokağın temizlikçisi, Bayan Quana, gelmiş Tüccar Awer'i dövüyordu!
Bir şeyin çalınması, bu kadar şeyin yaşanmasına sebep verebilir miydi?
"O kadın çok güçlüymüş..."
"Sabah akşam evleri temizliyor. Tabi, olucak o kadar."
"O kadına üzüldüm. Awer onu süründürecek..."
Aduro ise nefesini tutmuş olanları izliyordu. Bayan Quana çok güçlüydü. Onu sözünü dinlemeli yoksa, Awer gibi sağlam bir dayak yiyebilirdi.
Ah keşke halk da şu horoz kadar akıllı olup tüvcar ile temizlikçiyi ayıtmaya çalışsaydı. İşte! Her şerde bir hayır vardır!
Horoz Bayan Quana'nın yanına gidip onu gagası ile dürtmeye başladı. "Gıdak. Gıdak. Gıdakk."
Horoz sayesinde olucak ki heykele dönen halk, kendine gelmiş ve ikiliyi ayırmaya çalışmıştı. Horoz gelene kadar Quana ile Awer birbirine girişmişti çünkü.
Aduro ise bunları odasının penceresinden - annesi dışarı çıkmasına izin vermemişti- izledikten sonra, "Acaba çalınan sandığın içinde ne vardı? Awer amcanın dediğine göre önemli bir şey..."
Sonra gözlerini halktan ayırıp odasında bir yerlere kilitledi, dışarıdan bağrışmalar geliyordu. "Yoksa... Yoksa Gölge Adam mı çaldı sandığı?"
Belki de haklıydı, Gölge Adam sandığı mı çalmıştı? Bu muhtemeldi, Gölge Adam dün Awer'i sormuştu. O çalmış mıydı?
Tamam, çaldı diyelim. Peki neden o sandık? Sandığın içinde ne vardı ki çalınsın?
Para, büyü kitabı, teknik el yazmaları? Ya da bir kaç utanç verici fotoğraf... Olamaz mı yani?
Sandık demişken, Aduro'nun sandığı ne alemdeydi?
Hemen yatağının altına doğru eğildi. Oradaydı. Küçük, sade sandığı... Sandığa bir ad vermeliydi. Ne vermeliydi ki?
"Tahta? Taş? Ugh, isim bulmak ne zormuş..."
Aduro, küçük saksısını çalışıtırıp sandığına bir isim arıyordu. Şöyle haşmetli bir isim... Ne olabilirdi ki?
O sırada, Halk ikiliyi ayırmayı başarmıştı. Tabi ki bazılaro bundan nasibini almıştı. Bunların bir tanesi Awer'in kız kardeşi diğeri ise halktan biriydi. İkisi de Quana'nın dudak patlatan ya da ya ak kızaltan dayağından yemişti. Ne yapsın kadıncağız? Küfüre karşı tuhaf bir nefreti var...
Güneş ise bu olaya hiç karışmamış, kendisi yükselirken olayları aydınlatmıştı. Keşke bu sakinlik Awer ve Quana'da da olsaydı. Neyse, her şerde bir hayır vardır, az önce gördük değil mi?
Aduro ise düşünüyordu. Ne olsa ki?
"Buldum!"
Uzun uğraşlardan sonra küçük saksısı, sandık için mükemmel ismi bulmuştu.
İsmi takdim etmeden önce, bir şey içmeye karar verdi. Bu onun için çok güzel olucaktı! Çünkü annesinin portakal sıktığını görmüştü! Portakal suyu! Hmm, leziz!
Aduro hemen merdivenlerden aşağı indi ve aynı hızla annesinin o güzelim meyve suyunu nereye koyduğunu aramaya başladı. Tabi, bunu yapmaya çalışırken annesine çarpmıştı.
"Aduro! Ne yapıyorsun sen?"
"Ben... Şey..."
Annesinin sorgulayıcı bakışlarına daha fazla katlanamayan küçük çocuk, "Ben meyve suyu alıcaktım."
***
Aduro, gizli görevinde başarısız olmuş, portakal suyunu ele geçirmemişti. Bunun sebebi geçen sefer hepsini kaçırmış, kaçırdığını çoğunu yere dökmüştü. Haliyle annesi döktüğü kadsar ona kızmıştı.
Masum masum yukarı çıktı. Sandığı usuşca eline aldı ve sanki bir evcil hayvanmıl gibi onu okşamaya başladı.
"İsmini buldum, sevindin mi?".
Sandıktan ses çıkmadı. Bu nornaldi... Değil mi? Aduro ise konuşmasına devam etti. Küçük ellerini sandığının iki yanına koydu ve kilidi bulunan kısmı yüzünün önine getirdi.
"Bundan sonra senin adın... Menteşe!"
***
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..