Kumo S10: İkinci Prens

avatar
3758 3

Kumo Desu ga, Nani ka? - Kumo S10: İkinci Prens


 

Çeviri: Kharsmi Düzenleme: Sapphire

 

Sue ve Clevea’nın kılıç pratiği yapmasını izliyorum. Sue küçük figürüyle Clevea’nın aşağısına saldırıyor ama Clevea saldırılarını kolayca savuşturuyor. Sue kararlılıkla saldırmaya devam etse de, Clevea kusursuz savunmasıyla tüm saldırılardan kaçınıyordu.

 

Sue’nin savaş tarzı basit ve güçlüydü, küçük vücuduna rağmen kaslı Clevea’yla zarafetle dövüşebiliyordu. Ama hareketleri verdikleri izlenimin tam zıttıydı. Sue zayıf bir savaşçı sayılmazdı ama Clevea’nın engin tecrübeleri karşısında çok beceriksiz görünüyordu. Gerçi bu beklenen bir şeydi: Clevea Kılıç Becerisi yeteneğinin gelişmiş hali olan Kılıç Dahisi yeteneğine sahipti ve bu yeteneği yedinci seviyesine kadar yükseltmişti. Sue sadece altıncı seviye Kılıç Becerisine sahipti. Bu kolay kolay aşılamayacak bir farktı.

 

Ancak aradaki büyük stat farkına rağmen bu savaş kolayca kimin kazanacağını söyleyebileceğin bir savaş değildi. Sue Savaş Büyüsü ve Savaş Ruhunu aynı anda etkinleştirdi. Bu yetenekler stamina ve manayı tüketerek statlarını geliştiriyordu. Sue’nin ellerinde, saçacak devasa miktarda manası olan bir kişinin ellerinde, bu stat artışı hiç de küçük değildi. Sue’nin fiziksel-tip statları neredeyse stat anlamında avantajlı olacağı bir noktaya kadar arttı.

Clevea dezavantajlı hale gelmesine rağmen kendi Savaş Ruhunu kullanmadı. Kullansaydı savaşı anında kazanırdı.

 

Savaş Ruhunu kullanmadan bile Clevea kazanacak gibi görünüyordu. Sue’nin stat avantajı olsa da bu çok küçük bir avantajdı. Bu tek başına ikisi arasındaki yetenek farkını kapatabilecek bir şey değildi. Sue’nin savaşı çevirmesinin bir yolu yoktu.

 

Beklendiği gibi çok geçmeden Sue’nin saldırıları bocaladı ve Clevea karşı saldırı yaptı. Saldırı Sue’nin doğrudan yanına çarptı ve onu yere düşürdü.

 

Yan tarafta bekleyen Anna hemen koştu ve Sue’yi iyileştirme büyüsüyle iyileştirdi. Sue ayağa kalktı ve içerlemiş bir bakışla elbisesindeki toprağı silkeledi.

 

“Kaybettim,” dedi.

“Prenses, bu yaşta bu kadar iyi hareket edebiliyorsan,” dedi Clevea, “yakında beni yenebileceksin. İnanılmaz bir yeteneğin var..”

“Senin dalkavukluğuna ihtiyacım yok.”

 

Yan taraftan bir alkış sesi geldi “Bu sadece dalkavukluk değil!” dedi bir ses. “Doğruyu söylüyor, hareketlerin inanılmaz.”

 

\\ Geldi :)

 

Ben dahil herkes şaşırmış görünüyordu. Hiçbirimiz, Clevea ve Anna bile birisinin yanımıza geldiğini fark etmemişti. Hemen yanımda durmasına rağmen varlığını hiçbir şekilde fark edememiştim.

 

“Julius!” diye haykırdım.

“Hey! Seni korkuttum mu?”

 

Bu adam aynı anneden ağabeyimdi, krallığın ikinci prensi, Julius. Neşeyle kendi şakasına güldü.

 

“Ne zaman eve döndün?” diye sordum. “Daha dün geldim.” dedi. “Uğramak ve seni görmek istedim ama babam ve abimle buluştuktan sonra bunun için zamanım kalmadı.”

 

Julius benden baya büyüktü ve genellikle çeşitli görevler için ülke dışında olurdu. Böyle eve gelmek onun için nadirdi.

 

“Sue, seni son görüşümden beri daha da şaşırtıcı olmuşsun!” dedi Julius, gözlerindeki sıcaklıkla “Her görüşümde ne kadar büyüdüğüne şaşırıyorum.”

 

Ancak Sue konuşmamayı seçti. Bir sebepten dolayı Sue ondan pek hoşlanmıyordu. Benim açımdan Julius diğer iki abimden çok daha iyi biri, onu daha çok seviyorum. Bu hayatta en çok saygı duyduğum kişi. Saygıdeğer ağabeyim ve sevgili küçük kız kardeşimi böyle görmek beni cidden üzüyor.

 

 

“Sue, abine böyle davranman hoş değil,” dedim. “Ha ha,” Julius güldü, “Sorun değil! Sue hayatının zor bir döneminde sadece.”

 

Julius bir şey algılamış gibi görünüyordu. Eski hayatımı da sayarsak ben Julius’tan daha yaşlıyım ama olgunlukta ona denk olabileceğimi sanmıyorum.

 

“Hey Shun, peki ya sen? Uzun zaman oldu, antrenman yapmak ister misin?”

“Gerçekten mi?!” dedim. “Çok isterim, teşekkürler!”

 

Julius’la antrenman… bundan daha fazlasını isteyemem.

 

“Bunu ödünç alıyorum,” dedi Julius ve Clevea’dan pratik kılıcını aldı.

“E… evet,” dedi, çok küçük görünüyordu. Onu bu kadar gergin görmek çok alışılmadık bir şey. Şey, Julius’la uğraştığı için bu son derece anlaşılabilir bir şey.

 

“Tamam! Hazır olduğunda istediğin her şeyle gel!”

“Tamam!”

 

Hemen Savaş Büyüsünü ve Savaş Ruhunu etkinleştirdim. Julius’a karşı savaşırken yeteneklerimi kullanmakta cimri davranamam. Her şeyimle gideceğim.

 

İleri doğru keskin bir adım attım ve kılıcımı yukarı çapraza doğru salladım. Julius tek eliyle tuttuğu kılıçla kolayca saldırımı savuşturdu. Tüm gücümle yaptığım saldırıyı tek eliyle tuttuğu kılıçla kolayca engellemişti.

 

Ancak bunu bekliyordum. Julius’a böyle bir saldırıyla vurmamın imkanı yoktu. Hemen kılıcımı çektim ve kılıcımı tekrar salladım. Bunu da savuşturdu.

 

Bu eğlenceliydi. Tüm gücümle saldırsam bile ona dokunamıyordum. Ne kadar hızlı saldırırsam saldırayım, ne kadar güçlü saldırırsam saldırayım, yeteneklerimi ne kadar iyi kullanırsam kullanayım ona tek bir darbe bile vuramayacağım. Kılıcının ötesine geçmeyi hayal bile edemiyorum. Aşırı derecede güçlü bir düşmanla savaşabilmek gibi… bu çok eğlenceli.

 

Devam etmeyi ne kadar istesem de savaşımız sonuçlandı. Savaş büyüm ve Savaş Ruhum tamamen tükendi. Nefes nefese dizlerimin üstüne çöktüm.

 

“Hm! Shun, saldırıların düz ve doğru, aynı sonsuza uzanan becerilerin gibi.”

“Teşekkürler… Ju… li… us…” dedim nefes nefese.

 

Ben bitkinlikten ayakta duramazken, Julius en ufak bir ter yoktu. Kahramandan beklendiği gibi, dünyadaki en güçlü adam.

 

Bir gün bu adamın yanında durabilecek miyim? Bu dünyadaki en büyük rüyam bir gün ona denk olmak. Şimdi ona yaklaşamıyorum bile ama kesinlikle bir gün arkasını kollayabilecek kadar güçlü olacağım.

 

Bu benim rehber ışığım.

 

\\ Kumo’yu böyle bölümler yüzünden seviyorum :) Bu bölümün şerefine 4 bölüm kumo gelecek bu hafta. Bu birincisi.

 

Sonraki Bölümün İsmi: Yetenek Hücumu

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr