LMS 13.1: İskelet Şövalye

avatar
4301 16

Legendary Moonlight Sculptor - LMS 13.1: İskelet Şövalye


Çeviri: AFMbey-nim

Düzenleyen: Gandalf

 

Ttadadadadadk.

 

Weed çenesine tıktıkladı ve iskelet bedenine şöyle bir bakış attı.

 

Üzerinde birtane bile et parçası bulunmayan mükemmel bir kemik beden..

 

Ölümü reddetme gücü sayesinde Weed zombi olarak tekrar dirilmişti.

 

Bedeni sadece kemikten oluştuğu için biraz garip görünüyordu ama en sonki kemik bedeniyle kıyaslanınca bu beden biraz daha inceydi ve daha güçlü görünüyordu.

 

**tting!**

 

-Derin karanlıktan geri döndünüz. Ölümü reddetme gücü 1 puan arttı ve başlangıç seviye 2’ye yükseldi.

 

-Sağlık statı ekstra %3 puan artışı kazandı, bunun %1’i karanlığın gücünden geldi.

 

-Daha cesur ve korkusuzca savaşılırsa ekstra kazanımlar elde edilecektir.

 

-Zombileri uyandırma imkanı arttı.

 

-Uyandırabileceğiniz zombi sayısı bu yeteneğin seviyesine bağlı olarak artar.

 

 

 

 

Ölümü reddetme gücünü artırmanın tek bir yolu vardı o da ölmekti.

 

 

 

Oyuncu adı

 

Weed

 

Ait olduğu grup

 

Zombi

 

 

Level

 

354

 

Sınıf

 

İskelet  şövalye

 

 

İtibar

 

7904

 

 

 

 

Sağlık puanı

 

146800

 

Mana

6400

 

Güç

 

1265

 

Çeviklik

 

1130

 

Dayanıklılık

 

Sonsuz

 

 

 

Bilgelik

 

70

 

Zeka

 

65

 

Mücadele ruhu

 

922

 

Direnme gücü


Sonsuz

 

Azim

 

665

 

Fiziki direnç

 

470

 

Liderlik

 

459

 

Günahkarlık/suçluluk

 

96

----------------------------------------

 

*İskelet şövalye’nin karakteristik yapısı gereği bitkin ve yorgun hissetmezsiniz.

 

*Kılıç yeteneği 2 puan arttı

 

*Tüm vücut karanlığın gücü ile kaplı olduğu için ek olarak hasar ve savunma puanı artışı yaşadınız.

 

*Kutsal büyüye karşı aşırı derecede savunmasız durumdasınız.

 

*Güneş ve ateş karşısında çok zayıf kalırsınız.

 

------------------------------------------

 

Weed’in orijinal seviyesi 355’ti ama öldüğü için 1 level düşmüştü.

 

Yetenek yeterlilikleri de ayrıca büyük derecede düşüş yaşamıştı.

 

Daha önce de çok defa ölmüştü.

 

Derin bir nefes aldı ve nasıl olduysa durumu kabullendi. Çok çalışarak yetenek yeterliliklerini tekrar yükseltebilirdi.

 

“İskelet şövalye. Bedenimi değiştirmeyeli uzun zaman olmuştu. Bu bedenden hemen kurtulmalıyım.”

 

Weed kılıcını çekti ve onu öldüren hayalet şövalyeyi öldürdü.

 

“Keukeuk!”

 

“Düşman.”

 

Tüm hayalet şövalyeler Weed’in muhtemel kaçış yollarını hemen kapattılar.

 

Yine de Weed’e saldırmamışlardı, Çünkü onun düşman mı yoksa müttefik mi olduğunu henüz tam olarak bilmiyorlardı.

 

Weed lanetli bir iskelete sahip zombiydi.

 

Ama Weed’in ön saldırı hazırlığı nedeniyle, tüm düşmanlar kılıçlarını, kalkanlarını ve mızraklarını ona yöneltmişti.

 

“Acı verici, çok acı verici.”

 

“Çok yazık, bu lanet şey bir insan, bu iskelet bizden biri değil.”

 

“Kandırıldık, bu bir hain, geberteceğim seni.”

 

Çok sayıda hayalet şövalye vardı. Savaşı bitirmek ve uykularına geri dönmek istiyorlardı.

 

Her geçen dakika yerden daha fazla sayıda hayalet şövalye ve asker çıkıyordu.

 

Bu hayaletler arkadaşlarına ihanet eden, krallarına karşı suç işleyen ve ülkelerine ihanet eden kişilerdi.

 

Birkaç dakika içerisinde 30’dan fazla sayıda düşman belirdi ve savaşmaya hazır haldelerdi.

 

Karanlığın gücü sayesinde etsiz bir kemik yığını olarak tekrar dirilse de Weed’in bu dirilişe verdiği tepki çok netti.

 

“Taş vücut.”

 

Weed’in beyaz kemikleri taş gibi sertleşti.

 

Mana puanı çok azdı. Bu yüzden artık saldırı yeteneklerini kullanamazdı.

 

“Demek sen de bir hainsin he birader. Sen de bizim gibi ızdırap çekeceksin!”

 

İlk önce bir hayalet asker koşarak saldırdı.

 

Weed üzerine gelen mızrak saldırısından sıyrıldı ve kılıcını askerin boynuna savurdu.

 

Ölümcül darbe!

 

 

Puseuseu

 

Hayalet asker duman şekline dönüştü ve sonrasında ölüp kayboldu.

 

Weed canlıyken oymacı sınıfının bir hatası olarak, stat puanları mesleğine uygun olarak eşit şekilde pay ediliyordu. Sanat, iman ve cazibe Weed’in düşük güç sahibi olmasında rol oynuyordu. Ama iskelet şövalye olarak dirildikten sonra hasar verme gücü inanılmaz derecede yükselmişti. Aynı şekilde çeviklik de artmış ve hareketleri çok hızlanmıştı.

 

Pabababababak!

 

Weed hem saldırıyor, hem de saldırı yiyordu.

 

Uzak mesafedeki düşmanlar yüzünden endişe duymaya gerek yoktu.

 

‘Şu an sadece bulunduğum noktadaki düşmanlara odaklanmalıyım.’

 

Weed aynı anda birçok saldırıya maruz kalıyordu ve farklı teknikler kullanarak bu saldırıları engellemeye çalışıyordu.

 

Düşmanlar saldırmaktan vazgeçmiyordu.

 

Puwak!

 

Mızraklar hayalet askerlerin vücutlarını delip geçiyordu.

 

Weed , üzerine gelen saldırıları sanki önceden biliyormuşçasına kılıcını savuruyordu.

 

Weed sürekli olarak hayalet asker biçiyordu ve bir ritim yakalamıştı.

 

Yaklaşık 1 gündür savaşıyordu ve öldürdüğü asker sayısı giderek artıyordu.

 

Weed hareketlerini düşman saldırıları ile senkronize hale getirmişti. Bu şekilde savaşmaya devam etti.

 

Weed’in hareketleri ve hamleleri önceki kılıç yeteneğini aşmıştı ve daha iyi hale gelmişti.

 

İskelet şövalye olmak böyle bir durumun olma ihtimalini ortaya çıkarmıştı.

 

İnsan bedeninin kısıtlamaları nedeniyle çevik hareketleri sürdürmek zordu. Hızlı hareketler yapıldığında daha fazla dayanıklılık tüketilir ve kişi bir süre sonra yorulur. Mesela savaşın başlarında %100 oranında hasar gücü verilebilir ama dayanıklılık git gide düşeceği için hasar gücü  de azalır.

 

Savunma açısından ise, dayanıklılık çok azalsa bile savunma için çok önemli değildir, ama fiziki direnç, azim, bilgelik ve diğer birçok stat dayanıklılık statından büyük oranda etkilenir.

 

Fakat iskelet şövalyenin karakteristik yapısı sayesinde Weed hiç yorulmuyordu. Bir saat durmadan savaşsa bile dayanıklılık hiç azalmamıştı.

 

Dahası Weed hiç acıkmıyordu.

 

“Oymacı sınıfı yüzünden İskelet şövalye sınıfından olma şansını kaçırdım!”

 

Weed keder ve hayal kırıklığı yaşıyordu…

 

Weed tüm kemik bedeniyle, her bir kemiği ile cengaverce savaştı.

 

Hem oyunda öğrendiği sayısız savaş deneyimini kullanıyordu, hem de gerçek hayatta öğrendiği kılıç ustalığını.

 

Bu yetenekleri sayesinde Weed bedenini mükemmel bir şekilde kontrol edebiliyordu.

 

Aslında Weed geomchilerle pek yakın değildi ama düşünce yapıları hemen hemen aynıydı.

 

Kahramanlar kulesinin dördüncü katı kişinin kılıç yeteneğini ve kararlılığını test ediyordu.

 

Eğer Weed düşmanların saldırılarından kaçınmaya çalışırsa bu hayalet düşmanların daha fazlasının bir araya toplanmasına sebep olurdu ve düşmanlar onun kaçmasına izin vermezlerdi. Onları öldürerek ilerlemeliydi.

 

Bu aşama zayıf olanların geçebileceği bir aşama değildi.

 

‘Gelin bakalım gelin, sizi un ufak edeyim.’

 

Weed’in  her adım atışında çok sayıda hayalet şövalye ve asker yere düşüyordu.

 

“Uhaaaaa!”

 

Weed heyecan çığlıkları atıyordu.

 

Bu imkansız görevi yaparken zevk alıyordu. Bu görevin başarılı olup olmaması artık umrunda değildi. Sadece zevk almaya bakıyordu.

 

Chwararara!

 

Weed’in dirseği ve bileği kırılmıştı.

 

Buna rağmen Weed harikulade bir şekilde kılıç sallıyordu. Normal hayatta bunu yapmak imkansız olsa da oyunda bu mümkündü .

 

Mana puanı çok azalmıştı. Bu yüzden genellikle kılıcını savurarak ve bıçaklayarak savaşıyordu.

 

‘Keserken verdiği hasarın devam etmesi için kılıcım hiç durmamalı.’

 

Heraim kılıç yeteneğini kazandıktan kısa bir süre sonra bu kuralı öğrenmişti.

 

Saldırı yaptığında kılıçtan gelen ses ve yaptığı saldırılara gelen engellemelerin gücü onu biraz zora sokuyordu. Ama Weed artık savunma yapmak yerine saldırıyordu.

 

Weed’in kılıç ustalığı yeteneği orta düzey seviye 4’tü.

 

Geomchilerin kılıç ustalığı yeteneği ise ileri seviyeydi. Weed bir oymacı olduğu için bu yeteneğin gelişimi geomchilerden iki kat daha yavaş olmuştu.

 

Ama Weed şu an İskelet şövalye olduğu için seviyeler eşitti. Bunun yanı sıra Weed’in gücü de oldukça yüksekti.

 

“Kkiriririirririrk.”

 

İskelet şövalye olmasına rağmen yine de mükemmel bir şövalye.”

 

Devam eden savaşta hayalet şövalyelerin tavrı değişmişti.

 

“Görevimiz seni bu aşamada durdurmak.”

 

“Acı çekiyorum... Ah kahretsin. Yaptığım ihanet yüzünden bu sonsuz işkenceyi yaşamak zorundayım.”

 

“Bizler de şövalyeyiz. Bu yüzden senin gücünü ve cesaretini kabulleniyoruz.”

 

“Ama bu aşamayı geçmene izin veremeyiz.”

 

Weed düşman sürülerinin içinden 8. Defa geçiyordu ve artık düşmanlar daha hırslı bir şekilde saldırıyordu.

 

Weed sadece kılıcına güveniyordu. Başka bir seçeneği de yoktu zaten. Kazandığı sonsuz dayanıklılık ile birlikte yaptığı tek şey kılıç sallamaktı.

 

Tıpkı Serabourg kalesinde olduğu gibi…

 

Bazı ufak molaları saymazsak, daha önce böylesine soluksuz bir şekilde kılıç sallamamıştı.

 

Weed savaşmaya devam etti.

 

Nihayet Weed’i engelleyen tek bir tane bile düşman kalmamıştı.

 

Weed’in karşısında beyaz bir merdiven belirdi.

 

Weed Dördüncü katı da aştı.

 

Merdivenleri birer birer çıkarak kahramanlar kulesinin beşinci katına ulaştı.

 

“Keukeukeukeu.”

 

“Harika bir şövalye.”

 

“Bizim için bu bir onurdur.”

 

Hayaletler artık Weed’e hücum etmiyordu ve ona saygı gösterdiler. Mağlubiyetlerini kabul ettiler.

 

‘Hayalet ve zombi olmalarına rağmen öldükten sonra bile içlerinde şövalyelik onurundan biraz kalmış gibi görünüyor.’

 

Weed bedeninin durumunu kontrol etti.

 

Kalan sağlık puanı %63’tü.

 

Ölümü reddetme gücü sayesinde başlangıç sağlık oranı zaten yeterince fazlaydı.

 

Weed Talrock zırhını, kutsal yüzükleri ve diğer malzemeleri çıkardı. Bunların yerine ejderha kemiğinden yapılma zırhı ve Payrote’nin yüzüğünü taktı ki bu malzemeler mana yenilenme oranını yükseltiyordu. Normal şartlarda Weed tüm ekipmanlarını tamir etmek suretiyle en iyi durumda tutardı. Bu hassasiyeti sayesinde bu malzemelerin sağlamlığı %80’in üzerinde olurdu.

Kılıcın sağlamlığı ise %75’ti.

 

‘Gayet yeterli.’

 

Weed önüne çıkan merdivenden çıkarak uzaklaşıyordu ve arkasındaki hayalet şövalyeler kılıçlarıyla ağır çekimde saldırıyorlardı.

 

“Canım yanıyor!”

 

“Ned… neden bu işkenceyi yaşıyoruz!”

 

Şövalyeler ve askerler feryat etti.

 

Zar zor ayakta kalabiliyorlardı ve ızdırap çekiyorlardı.

 

Merdivenleri tırmandıktan sonra, Weed ile karşı karşıya gelmek için geçitten geçtiler.

 

Weed herhangi bir yanıt vermedi.

 

‘Şimdiye dek hiçbir görevi ya da dövüşü reddetmedim.’

 

Continent of Magic’deyken Weed kendini dizginlemeyi bilmiyordu.

 

İnsanlarla veya canavarlarla alakalı dikkat çekici bir olay varsa Weed hemen balıklama dalardı.

 

Her şeyi ezip geçerdi.

 

Dördüncü katın son merdivenlerinde, bu karakter yapısına sahip Jeonshin Weed yeniden dirilmişti.

 

***

 

Jeong Ilhun(geomchi2) telefonun başındaydı.

 

“Telefon çalmak üzere.”

 

Jeong Ilhun misavirperver birşekilde ork Seechwi ile ilgilenmişti. Onu tanıdıkça ona karşı olan hisleri derinleşiyordu.

 

Normalde Jeong Ilhun’un bir kadın karşısında eli ayağına dolaşırdı ama nasıl olduysa Seechwi’ye karşı rahat hissediyordu.

 

Neticede bu ikili Royal Road’da sevgili oldu.

 

Seechwi bugün Jeong’u arayacağını söylemişti.

 

“Ah, ne zaman arayacak acaba.” Jeong neşeli bir şekilde dedi.

 

Bir kız arkadaş tarafından aranacağı Jeong’un aklının ucundan bile geçmezdi.

 

Dırıdırıdır!

 

“Buyrun, ben Jeong Ilhun!”

 

Jeong’un sesi kalınlaşmıştı.

 

‘7 tane çiğ yumurta yedim. Umarım sesim havalı çıkıyordur.’

 

Jeong sesi ile alakalı bu tarz bir endişeye daha önce hiç Kapılmamıştı ama telefonun ucundaki kişi sevgilisi olduğu için durum değişmişti.

 

-Merhaba bay Ilhun.

 

Hattın diğer ucundaki ses şirin bir sesti.

 

Jeong şüphe içinde alnını kırıştırdı.

 

‘Bu onun sesi değil.’

 

Kızın sesi erkek sesi gibi kalın ve genizden gelen bir ses olmalıydı. Çünkü kızın sesi güzel değildi.

 

Jeong ılhun sert bir ses tonuyla hızlı hızlı konuştu.

“Sim kartı/operatör kartı filan istemiyorum. Ankesörlü telefon da kullanmak istemiyorum. Yüksek hızlı iletişim ağından yararlanmak da istemiyorum. Lütfen hemen kapatın, başka bir arama bekliyorum.”

 

Jeong Ilhun gibi bekar birisini böyle bir ses tonuyla arayan bir kişi olduğunda telefonu kapatmak yerine konuşmayı devam ettirmesi gerekirdi. Jeong yanlış numara filan zannetti. Ama yanılıyordu.

 

-Sanırım meşgulsunuz bay Ilhun. Yanlış zamanda aradım galiba..peki ben kapatayım o zaman.. yarın tekrar ararım.

 

“Ah bir saniye. Siz Seechwi misiniz acaba?”

 

-Evet benim.

 

Ilhun telefonun diğer ucundan ufak bir gülümseme sesi duydu.

 

Ork Seechwi’den gelen arama biraz tuhaftı.

 

Bunun nedeni kızın Royal Road’da ork karakteri olmasıydı. Ork karakterinin ses tonu yaygın bir ses tonu değildi. Ork karakterindeki oyuncular genellikle boğuk ve sert bir ses tonu ile chwiicwii sesi çıkarıyordu. Bu yüzden Jeong Ilhun Seechwi’nin orijinal sesini tanıyamamıştı.

 

‘Telefondaki ses gayet güzel bir ses. Belki de aynı benim gibi birkaç tane çiğ yumurta yiyordur.’

 

Her neyse. Jeong Ilhun seechwi ile ilk defa konuştuğu için çok mutlu hissediyordu.

 

5 dakika konuştular.

 

Ağır kılıcı bile tek eliyle tutabilen Jeong, heyecandan ahizeyi iki eliyle zor tutmuştu.

 

Bu ân onun hayatı boyunca yaşadığı en yoğun ve gerilim dolu ândı.

 

Jeong’un hitap cümleleri genellikle kısa ve öz olurdu. Yanında çalışan kişilerle konuşurken bile yedi heceden fazla uzun cümle kurmazdı. Mesela:

 

Gel…

 

Hadi gidelim…

 

Hızlan…

 

Al şunu…

 

Kapıyı kapat…

 

Yemek yiyelim…

 

Kurduğu cümleler genellikle böyle kısa olurdu. Bu yüzden Bu telefon konuşması onun için çok ilginç ve heyecan verici olmuştu. Royal road’daki birkaç anıdan, yedikleri kahvaltıdan ve biraz da havadan sudan konuştular. Jeong gayet mutlu olmuştu.

 

‘Hepi topu bedava 300 dakika. Bu tarife neden hiç rağbet görmüyor anlayabiliyorum.’

 

300 dakika sona erdiği için konuşma bitmeliydi.

 

Seechwi’nin naif ve güzel sesini duymak çok güzeldi.

 

Ama Konuşacak konu kalmaması ayrı bir problemdi.

 

‘Havadan sudan, yozlaşmış siyasilerden, asker anılarından, hatta futboldan bile bahsettik, artık konuşacak konu bulamıyorum.’

 

Jeong Bir sevgili ile konuşmak için hazırladığı diyalogların hepsini kullandı. Konuşmayı bitirip başka bir gün tekrar konuşmak için teklif yapmayı düşündü. Jeong Seechwi ile her ân her dakika istediği konu hakkında konuşabileceğinin farkındaydı. Bu yüzden sabırsız olmasına gerek yoktu.

“Sizinle konuşmak benim için bir onurdu bayan Seechwi!”

 

-O şeref bana ait.

 

“Telefonda konuşmak güzel ama yüz yüze konuşmak daha güzel olur.” jeong bilinçsizce pat diye söyledi.

 

Seechwi hemen onayladı.

 

-Şey… yüz yüze görüşmek?

 

“Evet?”

 

Jeong derin bir nefes aldı. Kalbi küt küt atıyordu.

 

-Peki yarın öğlen buluşalım. İlk buluşmamız… çok memnun olurum. Yanımda kimbap* yemeği getireceğim, birlikte yeriz. Dojang’da buluşmaya ne dersin?

 

// Suşiye benzeyen, korede çok yaygın olan aperitif bir yemek.

 

“Kim.. kimbap mı?”

 

-Ne oldu ki, kimbap sevmez misin?

 

“Hayır hayır.. tabii ki severim. Buluşmayı dört gözle bekliyorum. Bir aksilik çıksa bile ya da gelemeyecek olsan bile yine de buluşmayı dört gözle bekliyorum.”

 

Jeong Ilhun ahizeyi mutluluktan çığlık atarak kapattı.

 

“……”

 

Jeong afallayarak oturdu. Bir süre kafasını toplamak istedi. Bu sırada diğer pratisyenler ve öğrenciler de gelmişti.

 

Choe Jongbeom, Ma Sangbeom ve Lee Indo!

 

Çok vahşi bir tip gibi görünmüyorlardı ama domuz gibi sağlam tiplerdi. İnsan azmanı denilse yeriydi.

 

Bir süre geçtikten sonra Jeong bu kardeşlerinin seslerini duyabildi.

 

 “Sahyeong!”

 

“Seechwi ile yaptığın konuşma iyi geçti mi?”

 

Jeong Ilhun kafasını onaylar bir şekilde sallayarak:

 

“Evet güzel geçti. Hatta yarın buluşup kimbap yiyeceğiz.”

 

“Nee.”

 

“Kim..kimbap mı?”

 

Tüm pratisyenler büyük ve âni tepki verdiler.

 

Lee Indo pratisyenler arasında en sakin kalan kişiydi.

 

“Kimbap haven’dan yiyecek mi getirecek yoksa kendi yapıp mı getirecek?”

 

“Kendi yapıp getirecek. Ayrıca ton balığı da koyacak.”

 

“Ton balığı mı koyacak!”

 

Bu cümleleri duyan herkes Jeong Ilhun’u dibine kadar kıskandı.

 

***

 

Son kat… beşinci kat..

 

**tting!**

 

-Kahramanlar kulesinin son katına ulaştınız.

 

-Karizma 10 puan arttı.

 

-Güç 15 puan arttı.

 

-Mücadele ruhu 60 puan arttı.

 

-Sınırları zorladığınız için ciddi miktarda EXP kazanacaksınız

 

-Level atladınız

 

-Level atladınız

 

 

Weed’in Temel statları gelişmiş ve 2 level atlamıştı. Leveli tekrar 356 oldu.

 

Weed kazandığı Tüm stat puanlarını çevikliğe aktardı.

 

Dördüncü katı başarıyla geçtiği için kılıç yeteneği gelişti ve orta seviye 5’e yükseldi.

 

Yerden fışkıran sayısız düşmanla savaşmak Weed’in yetenek yeterliliklerini ciddi oranda geliştirmişti

 

Kılıcının dayanıklılığının %23’e düştüğünü ancak Savaş bittikten sonra farkedebildi. Bu kadar düşüşün sebebi Weed’in hayalet şövalye ve askerlere karşı savaşma arzusuydu.

 

“Harika bir savaşçıya karşı yenik düştük.”

 

“Yaşamımız nihayete erdi.”

 

Şövalye ve askerler Weed’in darbelerine ve saldırılarına daha fazla maruz kalmak istemiyorlardı ve ölüp ölüp tekrar dirilmek istemiyorlardı. Esasen sonsuz ızdıraba maruz kalan taraf zombilerdi ve kafaları sıyırmışlardı. Artık onurları, özgüvenleri, mücadele ruhları tamamen çökmüştü.

 

Dördüncü katta, weed ekipmanlarını hazırladı ve beşinci kata çıkmadan önce tam olarak hazır hale gelmeyi bekledi.

 

‘Bakalım bizi neler bekliyor.’

 

Weed korkuya ya da endişeye kapılmadı.

 

Kahramanlar kulesinin bu beşinci aşamasının zor olacağı konusunda en ufak bir şüphe yoktu.

 

Derin bir nefes aldı ve içindeki gerginliğe bir son verdi.

 

Beşinci katın canavarlarla dolu bir mekan olmasını bekliyordu ama yanıldı.

 

Canavar yerine yuvarlak bir masa vardı.

 

Masanın üzerinde farklı farklı kitaplar vardı:

 

《şövalye》

 
《Kılıç ustası》

 
《Şampiyon》

 
《Dövüşçü》

 
《Savaşçı》

 
《Paladin》

 
《Kung-Fu ustası》

 
《Okçu》

 
《Komando》

 
《Avcı》

 
《Hırsız》

 
Altın kapaklı 11 kitap…

 

“Hımm, ilginç!”

 

Weed bu kitaplardan bir tanesini seçmesi gerektiğini farketti.

 

Eğer weed maceracı sınıfından bir oyuncu olsaydı kitapları ‘arama’ ve ‘gözlem’ yetenekleri ile kontrol ederdi ama değildi. Bu yetenekler gizli bir tuzak olup olmadığını anlamaya veya kitapları araştırmaya yarıyordu. Bu özellikler maceracı sınıfının ayrıcalıklarından bazılarıydı.

 

anlaşılacağı üzere bu ayrıcalıklar oymacı sınıfı için mevcut değildi. Ayrıca iskelet şövalye olduğu için Weed’in bu tarz bir yeteneği de yoktu.

 

“Benim için farketmez.”

 

Weed bir süre göz gezdirdi ve şövalye kitabını açtı.

 

Aklı hırsız ve avcı kitaplarında kalmıştı ama şu anda iskelet şövalye olduğu için buna uygun olan şövalye kitabını seçti.

 

Dışarıdan bakıldığında sanki biyoloji dersinden çıkıp gelen bir iskelet kitap okuyormuş gibi bir manzara vardı.

 

“Savaş yılları. Krallar istila savaşlarında savaşıyordu. İnsanlara ait toprakların genişlemesi yüzünden goblinler, şeytanlar, elfler ve cüceler isyan etti ve direnişe geçtiler. Ayrıca canavarlar, bu ırkların sınırlarının neredeyse hepsinde bu ırklara hayatı zindan etti. Hırslarına yenik düşen liderler, yozlaşmış asiller ve canavarlar yüzünden her yer talan olmuştu ve her yerde çürüyen cesetler yığılıydı. İnsanların, canavarların ve diğer tüm ırkların kaderi, 102 yıl önce bromba krallığına ait Jagsen ovalarında gerçekleşen savaşta belirlendi/değişti.”

 

Weed kitabın bu kısmına kadar olan bölümü okudu.

 

Sonra Weed’in bulunduğu alan bir parıltıyla bir anda değişti.

 

“Öldürün onu!”

 

“Aşağılık piçler! Bromba Krallığı denen bu çöplüğü temizleyin!”

 

“Mapon krallığının yiğit savaşçıları! Savaşın ve kazanın!”

 

“Majesteleri adına savaşın!”

 

Weed çığlık ve gürültü dolu bir alanda uyandı. Adeta etrafta kaos ortamı vardı.

 

Havada uçuşan oklar, çarpışan askerler…

 

Devasa bir savaş alanı…

 

Weed büyük bir savaşın ortasına düşmüştü.

 

“Keulelelel!”

 

“Hueumcha!”

 

Weed yürüyerek ilerlemenin iyi bir fikir olduğunu düşündü ama yanılıyordu. Savaş alanında devasa tekgözlü Cyclop’lar(tepegöz) vardı ve yerdeki kayaları toplayıp parça pinçik ediyorlardı.

 

Suuuuuuuuuung-kwakwakwakwang!

 

Taşlar havada uçuşuyor, sonra yere inip parçalanıyordu.

 

Bu taşlara maruz kalan zavallı askerler ve şövalyeler acı içinde feryat ediyordu.

 

“Lütfen kurtar beni!”

 

Komutanlar ayakta kalmaya çalışıyordu.

 

“Bromba krallığının askerleri olarak şerefinizle ölün!”

 

“Bunlara kolay ölüm yok!”

 

Askerler birbirleriyle savaş halindelerdi. İnsanlar insanlara karşı. Bunun yanında bir de büyücülerin saldırıları vardı.

 

Üstüne üstlük bir de devasa bir canavar lejyonu akın akın gelmekteydi.

 

Puhihing!

 

Aniden Weed’in yanında bir tane beyaz at belirdi.

 

Pegasus gibi uçabilen bir at değildi ama gayet sağlıklı ve güçlü görünen bir attı.

 

At Weed’in yüzünü yaladı.

 

Chyabchyabchayb!

 

Beyaz at Weed’e olan ilgisini gösteriyordu.

 

Weed tekrar bir durum değerlendirmesi yaptı.

 

‘Beşinci kattaki şövalye kitabını okuyordum. Sonra burada buldum kendimi... o halde burası Jagsen ovalarında gerçekleşen Palranga savaşı olmalı.’

 

İçine düştüğü savaş Versailles kıtasındaki en hiddetli savaşlardan biri olan Palranga savaşıydı.

 

Kıtada söz ve güç sahibi olan yedi krallığın savaşı..

 

Özellikle Bromba ve Mapon krallıkları ezeli rakip gibi savaşıyordu.

 

İnsanlar arasında gerçekleşen bu savaşın en kızgın aşamasında canavar orduları da savaşa dahil oldu. Uzaklardan kan kokusunu alıp savaşa gelmişlerdi.

 

Ayrıca savaşta başka ırklar da vardı. Daha fazla toprak kaybetmek istemeyen Elfler ve barbarlar da savaşa gelmişti.

 

Her bir ırk ellerinde sancaklarıyla hayatta kalabilmek için birbirine saldırdılar.

 

Domuz gibi kuvvetli Barbarlar kılıçlarını ve mızraklarını savuruyordu, elfler de oklarıyla rakiplerini bozguna uğratıyordu.

 

Ama bu iki ırk da güvende değillerdi. Canavar sürüleri tarafından arkalarından saldırıya maruz kaldılar.

 

Weed bu savaş alanının tam ortasında kalmıştı .

 

Sanki başka sıkıntı yokmuş gibi, bir de Weed’i yalayan atın üzerinde bir kız belirdi.

 

Kız moratada yetişen güzelim çiçeklerden bile daha hoş ve güzeldi.

 

Weed’e baktı ve kırmızı dudaklarını oynatarak:

 

“Şövalye-nim, seçilmiş kişinin sen olduğunu düşünüyorum. Lütfen beni güvenli bir yere götür.”

 

**tting**

 

 

-Prenses Remy’nin isteği--

 

Sınır bölgesinde bulunan 80.000 nüfuslu Isran ülkesinin ilk prensesi.

 

Denizi seviyor ve bir yuva sahibi olmak istiyor. Bromba krallığı şehzadesinin beşinci cariyesi olacaktı.

 

Fakat aniden patlak veren savaşın ardından Remy ve şehzade evlenemedi çünkü şehzade savaşa katılmıştı.

 

Evine geri dönmek istiyor.

 

Görevin zorluğu: Destansı tarih görevi

 

Ödül: Geçmiş tarihte olan bir savaşta yer alırsan adını tarihe yazdırmış bir Kahraman olabilirsin.


Kısıtlamalar: prensesin sevgisini ve beğenisini kazanan bir şövalye bu lütufları geri çeviremez.

 

 


 weed bir süre tereddütte kaldı.

 

‘Bu görevi nasıl yapabilirim ki?’

 

Weed bu zamana kadar imkansız gibi görünen birçok görev almıştı ama bu görevlerin her birinde bir çıkış yolu görebilmişti.

 

Weed Kısa bir süre sessiz kaldı. Bu yüzden Prenses Remy tekrar konuştu:

 

“Senden başka kimsem yok şövalye-nim. Biraz garip bir durum gibi görünen bu iskelet halinde olsan bile senden başka kimsem yok. Bana yardım edeceğini biliyorum şövalye-nim.”

 

 Görevi kabul ettiniz!

 

 

 

Görev Weed’in elinde olmadan kendi kendine kabul edildi.

 

Şövalye sınıfında olanlar bu tarz durumlarla karşılaşabiliyordu.

 

İstekte bulunan kişi eğer zor durumda kalmış bir kadın, aristokrat bir kadın veya yüce kralları ise şövalyeler bu isteği reddedemezdi. Bu şövalye sınıfının karakteristik bir özelliğiydi.

 

‘Dehşet verici.’

 

Weed iliklerine kadar işleyen soğuk rüzgarı hissetti.

 

Etrafına şöyle bir bakındı; her yerde canavarlar, insanlar, elfler ve barbarlar vardı.

 

Tarihteki en hiddetli savaşlardan biri; Palranga savaşı!

 

Prensesi burdan kaçırıp kurtarması gerekiyordu.

 

Güzel prenses ve beyaz at…

 

Her yer düşman dolu…

 

Tam da şövalye masallarında olduğu gibi…

 

Hatta yüksek levelli, ateş püskürten canavar Drake bile savaşta vardı.

 

Savaşan insan şövalyelerin levelleri en az 300 gibi görünüyordu.

 

Normal askerler de gayet heybetli ve güçlü görünüyordu.

 

Alt rütbeden üst rütbeye doğru sıralanmış barbarlar, elfler ve canavarlardan bahsetmiyorum bile.

 

Bu saydıklarımızın çoğu vampir lordlarıyla aynı düzeydeydi.

 

Uzun menzilli büyüler her yeri kaplıyordu, devasa kayalar havada uçuşuyordu ve bu kayalar yere çarpınca çarptığı yeri un ufak ediyordu.

 

Bu görevde Weed yalnız başınaydı ve kilometrelerce alana yayılan savaş alanından prensesi kaçırarak hayatta kalmalıydı…

 

 

(Merhaba arkadaşlar.. 13. Sezona başlamış bulunmaktayız. Heyecanlı bir sezon bizi bekliyor. Umarım bölümü beğenmişsinizdir..)

 

(DN: Selam gençler! 13. Cildimize bomba gibi giriş yaptık. Aslında bölüm burada bitmeseydi de şu Seechwi ve Geomchi2’nin buluşmasını fln de görebilseydik iyi olurdu. Tabii Weed ve Prenses Remy de var. Neyse, onlar artık bir sonraki bölüme kaldı. 13. Cilde uzun bir bölümle başlarız dedim ama şaşırtıcı bir şekilde bölüm kısaydı. Neyse fazla konuştum sanırım, umarım okurken keyif almışsınızdır. Bir yanlışımız varsa affola.)

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr