Çeviren: AFMbey-nim
Düzenleyen: Gandalf
Thor Krallığına doğru uçan Wyvernler’i süren biri vardı. Bu kişi Weed’den başkası olamazdı.
Wyvernleri serbest bırakan Weed elinde oyma bıçağı ile yürümeye başladı.
“Küçük bir taş bulmalıyım.”
Orc Karichwi’yi oyduğunda yonttuğu taş ideal boyuttaydı ama şimdi aynı ölçülerde bir taş bulmasına gerek yoktu. Fakat işini görecek bir taş bulması gerçekten zordu.
Ağaçlarla kaplı ormanda taşları bulması zordu.
“O zaman ben de odunu yontarım.”
Weed ağaçtan bir dal kesti ve bir kütük yapmak için kabuğunu soydu. Yontmak için gerekli olan malzemeyi hazırlıyordu. Daha sonra kütüğü detaylı yontmak için oyma bıçağını kullandı.
İlk önce baş ve gövde kısmını halletti, sonra da bacakların ölçüsü için kafa yormaya başladı.
“Normal boyutlardan %30 daha kısa yapsam sıkıntı olmaz.”
Weed kafasındaki ölçüyü tutturmak için oymayı çömelerek yaptı. Kalın ve büyük ayaklar yaptı, kalça çıkıntısı ve bel kısmı bile yoktu.
“Sanırım bu parçada bir şeyler eksik.”
Bulabileceği en kalın ahşapı seçmesine rağmen malzemeyi yetersiz buldu. Weed gönülsüzce malzemeyi iki eliyle tuttu ve yontmaya devam etti. Kolları yaptı ve son olarak da baş kısmını nasıl yapacağını düşünmeye başladı.
“Cüce… Cüce ölçülerini tutturmalıyım.”
Cüceler inatçılardır ve mallarından asla vazgeçmezler..
Sınıf olarak Şampiyon veya Savaşçı olmayı seçenler de canavarlara karşı yapılan savaşlarda çılgınlar gibi savaşır.
Cüceler mizaçları gereği türler arasında en güçlü kuvvetli olanlardı. Ufak olduklarına bakmayın siz.
Bununla birlikte, doğuştan gelen Zanaatkârlık yetenekleri sayesinde Zanaatkâr bir oyuncuya verilen herhangi bir şey güzel bir ürün olarak çıkabilirdi.
Cüceler arasındaki bireyler arası ilişki çok da uyumlu değildi. Zanaatkâr olarak yaşamayı tercih edenlerin çoğu dükkanında oturur ve dışarı çıkmazdı. Bu nedenle diğer türlerle pek iyi geçinemezlerdi.
Ama cüce ırkı mitril, mücevher, değerli taşlar gibi malzemelerin fevkalade kalitelisine sahipti; cüceler ekipman ve malzemeler için görülmemiş şekilde aç gözlüydü.
Weed cüce şekli yonttu; Keskin dilli ve başkalarını hor gören bir bakışa sahip bir cüce figürü. Göğüse kadar uzanan gür sakallar… Saçın ve sakalın her bir teli sanki gerçek gibiydi.
Oymacılık yeteneği bu kadar iyi seviyede olmasaydı böylesi detayları yapabilmek mümkün olmazdı.
Buna benzer olarak kısa kalın kol ve bacaklar da şekillendi.
Weed kendi yaptığı heykelden memnun kalmıştı.
“Hayatımda hiç cüce görmedim ama bence heykel gayet güzel oldu.”
Daha önce yonttuğu Ork Karichwi’ye kıyasla bu esere gece vakti bakmak ürkütücü değildi.
“Şu anki aşamada heykel gayet iyi durumda. Şekil değiştime yeteneği!”
Şekil değiştirme yeteneğini kullandınız. |
Yapılan heykele karşı güçlü bir bağ olduğu için oymacı ve heykel birbirine benzer.! |
Weed’in bedeni heykelin şekline dönüşmeye başladı.
Vücudu giderek kısalıyordu ve bacakları inceliyordu. Midesi küçüldü ve kolları da zayıfladı. Diğer yandan başı büyüdü ve sakalı uzadı. Gözlerinin çevresindeki kırışıklıklar yaşını gizliyordu.
· Vücudun şekli küçüldü, şu anda giydiğiniz ekipmanların birçoğunu kullanmak mümkün değil.
· Zırhın plakası yanlışlıkla ağız kısmına kaydı.
· Dönüştüğünüz yeni ırkın şekline göre yeni ekipmanlar gerekiyor.
Şekil değiştirme yeteneğinin etkisiyle dayanıklılık, güç ve şans biraz yükselecek. |
Zanaatkârlık yeteneğinin etkililiği %5 arttı. |
Sanat statı hızla yükseliyor. |
Şekil değiştirme yeteneği siz yetenekten vazgeçene kadar etkili olacak. |
“Keoheoheoheum!” Weed bir cüce olarak uzun uzun öksürdü.
Sonrasında hedefindeki cüce şehrine doğru yürümeye başladı. Kısa bacaklı bir cüce olmak yürüme dengesi açısından iyiydi ama attığı her adımda geride birsürü ayakizi bırakıyordu. Ama yine de Weed bir yandan düşüncelere dalmıştı, diğer yandan da dikkatli bir şekilde yürüyordu.
“Bu cücenin ismi ne olsun düşünelim bakalım.”
Aklına hemen birçok isim geldi. Ork Karichwi isminde olduğu gibi aldığı isim güçlü imajı çizmeliydi.
“‘Hünerli Eller’ Olsun. Bu isim sanatın narin dünyasını ifade eden bir isim.”
***
Lee Hyun oyun kapsülünden çıktığında arkadaşları o sırada bir yandan televizyon izliyor, bir yandan da bir şeyler içiyorlardı.
Versailles Kıtasının Kahramanları..
Bu program CTS Medya’nın bilgi programıydı. Yeni başlayanlar için şehir ve kaleler hakkında bilgiler sunuyordu. Bu derinlemesine analiz yapan programlar tarzında bir programdı ve ciddi oranda izleyici kitlesi vardı.
“Oppa, oyunla işin bitti mi?” Min sura nazikçe sordu.
Lee Hyun kafa salladı.
“Evet bitti.”
“Ne yaptın avlanabildin mi?”
“Hayır. Başka bir yere gitmem gerekti o yüzden hiç avlanamadım.”
“Nereye gittin ki?” Choe Sang Jun araya girdi ve ilgili bir şekilde sordu.
“Thor Krallığı.”
“Thor Krallığı derken Cüce krallığını mı kastediyorsun?” Choe Sang Jun merak içinde sordu.
Birbiri ardına soru yağmuruna tutan okul arkadaşları da baya ilgili görünüyordu.
“Orası gitmek istediğim yerlerden biri.”
“Thor Krallığı nasıl bir yer?”
Fakat Lee Hyun bu soruya net bir şekilde cevap vermedi.
“Krallığın yakınına kadar gittim. Sadece şehrin girişinde bulundum, o yüzden pek bilgim yok.”
“Ah hadi ya, bu kadarcık mı yani!”
Versailles kıtası gerçekten çok geniş ve büyüktü, bir krallıktan diğerine gitmenin 1-2 gün sürmesi mantıklı değildi.
Arabaya veya ata binse bile yine de dağları aşması ve patika yollara girmesi gerekirdi bu yüzden istenilen yere gitmek çok uzun sürerdi. Bu yüzden Lee Hyun’un Thor Krallığı’na henüz girememiş olması gayet makuldü.
Park Sunjo ilgili bir şekilde:
“Thor Krallığı’na ben de gittim. Tüccar filan mısın?”
“Neden ki?”
“Maceracı türünde sınıflara ait olan oyuncular thor krallığında pek hoş karşılanmaz. Büyücüler ve elementalistler de aynı şekilde. Cüceler gerçekten de belli bir bölge içine kapanık bir tür. Ama eğer Thor Krallığın’daki ürünleri satmak için gelen birisiyseniz sizinle hiçbir problemleri olmaz.”
Lee Hyun biraz tereddüt ettikten sonra cevapladı:
“Ben bir Oymacıyım.”
“……”
“……”
Mesleğini söylemek ortamdaki insanları susturmaya yetti.
Buna ek olarak tıpkı onunla ilk kez konuştuklarında olduğu gibi Lee Hyun’a acıyarak baktılar.
Min Sura cesaretini topladı ve dedi:
“Hadi neşelen biraz. Artık günümüzde Oymacı olan ünlü kişiler de var. Oppa belki de onun adını duymuştur. Weed.”
// Oppa, Lee Hyun’a seslenme ve hitap şekli. Onu okul terk zannediyorlar.
“……”
“Ah bu ismi hiç duymadın mı? Gerçekten de birsürü harika heykel yapıyor, ayrıca Vampir Krallığı’na giden oyuncu da o.”
Sonra Lee Yu Jeong gülümseyerek dedi:
“Sura, bahsettiğin Weed oyma konusunda doğuştan yetenekli. Sanat onun iliklerine kadar işlemiş. Lee Hyun’un oyunda Oymacı olmayı seçmesi gerçekten önemli mi yani? Ayrıca Weed bir bölgenin de Lord’u, bu yüzden oppayı öyle biriyle karşılaştırmak kaba olur.”
“Keuheum.” Lee Hyun öksürdü.
Öğrencilerin söz konusu kişi hakkında yani Weed hakkında o şekilde konuşmaları gülünçtü. Vampirler tarafından işgal edilen topraklara gelen Weed hakkında bir yayın bile yapılmıştı ama yüzü ve ekipmanları gizlenmiş olduğu için onu tanımak zordu.
Eğer Lee Hyun’un Karanlık Oyuncu olduğu ve Weed olduğu ortaya çıkarsa ayrıca Jeonshin Weed’in de aynı kişi olduğu öğrenilirse bunun bedelini sayısız kişiyle karşı karşıya gelmekle öderdi, ileride gireceği maceraları ve görevleri başarmak da neredeyse imkansız hale gelirdi.
Choe Sang Jun söze girdi:
“Eğer bir oymacıysan o zaman Thor Krallığı’na gitmen senin kârına olur. Orada bir çok maden var ve tam sana göre siparişler alırsın. Lütfen oraya gitmeyi dene ve çok çalış.”
Choe Sang bu sözleri Lee Hyun bir oymacı olduğu için söyledi, oymacı olduğu için zindan keşiflerinde bir faydası olmazdı. Bu yüzden Lee Hyun’a açıkgöz olmasını söyledi.
‘Zindan keşfine ben liderlik etsem daha iyi olacak.’
Choe Sang Jun memnun bir şekilde gülümserken Versailles Kıtasının Kahramanları programı devam etmeye başladı.
Lee Hyun programa biraz ilgiliydi ama programın onunla ilgili olan kısmı gösterilmişti.
“Daejin, kuzey hakkında konuşalım, kesinlikle Morata’dan ayrılamayız.”
“Evet aynen dediğin gibi Yu Dambi. Çok sayıda maceracı buzlar eridiği için kuzeye gitti ama çoğunluğun yorumuna göre oraya gitmek için henüz erkenmiş. Orası bilinmeyen bir yer olduğu için oraya yerleşmek de çok zor.”
“Duydum ki kuzey toprakları canavarlar çok aktif olduğu için oldukça tehlikeliymiş.”
“Evet doğru. Fakat Morata’da toplanan insanlara ve Morata’nın hızlı gelişimine bakılırsa kişi gidip oraya yerleşebilir. Ayrıca ileride bir gün mutlaka Morata canavar bölgelerini kontrol altına alacak; oraya göç eden insan sayısı arttıkça kuzeydeki gelişmeler ve ilerleme daha da artacaktır.”
“Evet peki öyleyse, Bölüm 1’de kuzey ve Morata hakkında konuştuk. Bakalım Bölüm 2’de hangi bilgiler bekliyor bizi.”
Programın 1. Bölümünde kuzey hakkındaki gelişmeler yorumlandı. Konuşulan Konu Morata olunca çoğu zaman olduğu gibi oyuncuların tercihleri ve avlanma sahaları konuşuluyordu. Lee Hyun bu konuya olumlu baktı:
‘Morata hakkında ne kadar çok konuşurlarsa o kadar iyi. Bu program sayesinde kuzeye daha çok insan gelirse benim ceplerim de o kadar çok dolar.’
“Evet şimdi yeni gelişmelerle karşınızdayız. Sendeyiz Daejin.”
“Peki Dambi.”
“Şimdi karşınızda bir süredir göz önünde bulunan Jeonshin Weed’in en yeni macerası var.”
“Son zamanlarda Onur köşesinde üst sıralara tırmanan tarihi Palgranka savaşının kaydı… şimdi o kayıttan kısa bir klip göstereceğiz.”
Tv ekranı değişti ve Weed iskelet formunda göründü. Ekranda Weed’in prensesin görevini kabul ederken ve ata binerek savaş alanında düşmanlarıyla vuruşurken çekilmiş görüntüleri vardı.
“Vay anasını bee.”
“Şu an kalbim güm güm atıyor.”
Min Sura ve Lee Yu Jeong ellerini kenetlemiş bir şekilde bakışlarını ekrandan ayırmadan görüntüleri izliyordu. Lee Hyun’un çok havalı sahnelerini izliyorlardı.
Kmc Medya Palgranka savaşını yayınlayan ilk kanaldı. Haftalık reytinglerde birinci sıraya yerleşti.
Beş gün sonra palgranka savaşının orijinal görüntüleri yayınlandı ve bu video en çok izlenen, en çok tavsiye edilen ve en çok yorum yapılan video oldu.
Bu video kesinlikle en popüler videoydu. Tabi video beraberinde çok sayıda spekülasyon getirmişti.
“Jeonshin Weed’in bu görüntülerine bakacak olursak birsürü belirsiz yer var ve bu belirsiz yerlerle alakalı çok çelişkiler mevcut.”
“Ulusal sembole ve askerlerin seslerine bakarsak asıl konumuz Palgranka Savaşı olmalı. Ama Weed’in savaşa nasıl girebildiği merak konusu.”
“Sizce o savaşa nasıl girebildi?”
“Belki de bu sadece basit ve sıradan bir görevdir veya Bu savaş aşamalı görevlerin son aşaması da olabilir ama bu savaştan sonra savaşın sonu ile alakalı kafalarımızda birsürü soru işareti var.”
Savaşan krallıkların durumu, canavar gruplarının hali, büyü, yetenek gibi insanların soruşturduğu Palgranka savaşıyla alakalı bilgiler Kmc Medya tarafından TV’de yayınlandı.
Önceden yayınlanmış olan tam görüntülerin ardından Lee Hyun artık savaşa nasıl girdiğini halka gösterebilirdi. Ama yine de görüntüler Palgranka savaşından başlıyordu. Weed’in orta düzey eğitim merkezini geçip Şövalye kitabını okuduğu kısım kaldırılmıştı. Eğer o kısmı halka gösterirse o zaman Royal Road’da herkes kuleleri bulup eğitim merkezlerini geçmeye çalışacak ve Kimchi Jimjang olarak tanınacaktı.
// Galiba şey demek istiyor Weed zamanda geriye gittiği için herkesin kafa karışacak o yüzden herkes Jimjang olduğunu sanacak. Faklı bir teorisi olan varsa yorumlarda bekliyorum. Kimchi ne alaka ben de anlamadım.
Çıkması muhtemel sorun, kuleleri geçenler de bilinen kuleleri sahiplenecek ve birbirlerine savaş açacak ve eğitim merkezini geçebilmek için her şeylerini ortaya koyacak.
Bu macera herkesin katılmak istediği türden bir maceraydı.
Eğer çok fazla bilgi halka sunulursa, eğitim merkezlerinin önünde sıra oluşur ve o zaman da Royal Road’ın zevki kaçardı. Hem Lee Hyun’un tamamlanmamış maceralarının gizemini söylememek yayıncıların işine geliyordu.
“Jeonshin Weed’in savaş yeteneği ile ilgili birçok tutarsızlık da duydum.”
“Ölümsüzler ordusuyla olan savaşı sırasında mükemmel bir liderlik örneği gösterdi. Orklar ve Kara Elflerle sorunsuz bir şekilde başa çıktı. Aslan Kükremesi yeteneğine bakılırsa onun çok yüksek Liderlik ve Karizmaya sahip olduğunu düşünüyorum. Savaş sırasında bir Paladin’in yerine geçtiğine dair iddialar asılsız çıktı.”
“Çünkü Liderlik ve Yönlendirme Becerisini yükseltecek en iyi sınıf şövalyeliktir."
“Jin-Hyeol Vampirleri ile savaşmaya gittiğinden beri onun Freya Paladin’i olduğuna dair dolaşan söylentiler yaygın olarak devam ediyordu. Ama kısa sürelik bir aradan sonra ortaya çıktığında ve Kemik Ejderhasına karşı savaşmaya başladığında Necromancer’ın büyüsünü kullandı ve olağanüstü dövüş yetenekleri gösterdi.”
“Ama bu sefer Necromancer büyüsünü kullanmadığından eminiz.”
“Bu tartışma programının işte tam bu yüzden ayarlandığını düşünüyorum. Necromancer büyüsünü kullanamamasının bir nedeni olmalı, yoksa kasıtlı olarak kullanmamayı seçmiş de olabilir.”
“Sahip olduğu o güç ... o gücü halka kasıtlı olarak mı göstermiyor acaba?”
Yu Dambi’nin gözleri büyüdü.
Hiçbir sihir kullanmadan sadece bir süngü ile savaşmak Weed’in kendinden ne kadar da emin olduğunun göstergesiydi.
Dambi’nin yüzünde Lee Hyun’un Necromancer büyüsünü neden kullanmadığını anlayamamanın ifadesi vardı.
Çok güzel olan Yu Dambi'ye bakmaktan yaptığı işi unutan Choe Daejin hızlıca dedi:
“Öhöm öhöm. Evet bu konuyu da konuşacağız Ama şimdi savaşın ne kadar da şiddetli olduğundan konuşalım değil mi…”
“Ama bahsettiğimiz kişi Jeonshin Weed, o yüzden sihri kasıtlı olarak kullanmamış olamaz mı yani?”
Yu Dambi de Weed’in hayranı olduğu için böyle bir yorum yapması gayet beklendik bir şeydi.
Royal Road’un dünyasını takip ettiği süre zarfında ona bu kadar heyecan veren ve kalbini ısıtan pek fazla insan olmamıştı. Buna Lonca Ustaları veya rütbeli Oyuncular da dahildi. Onların videoları yayınlanacak olsa hemen gösteriş yaparlar veya hava atarlardı. Bu oyuncuların Kale Muhafızları veya Lordlar olduğunu söylemeye gerek bile yoktu.
Bu oyuncular NPC Askerleri arazilerini ve mallarını elde tutmak için kullanırlar, bu mal mülk gücü de normal bir oyuncunun elde edebileceği gücün çok ötesindedir.
Hile yapmaları, rüşvet almaları, alçakça şantaj yaptıkları, ekiplerine ihanet ettikleri herkesin malumudur. Yeni başlayan oyunculara ve zayıf oyunculara insan muamelesi yapmazlar.
Ama İyi Lordlar da vardı, ancak Versailles Kıtasındaki lordların çoğu kendini düşünüyordu. Bu yüzden de Yu Dambi saygı duyduğu ve biraz da imrendiği maceracılara ilgi duyuyordu. Mesela sürekli olarak maden aramak gibi zorlukların peşinden koşan veya ümit vaadeden maceracılar gibi.
Weed Continent of Magic’teyken Yu Dambi savaş tanrısını yani Weed’i tanıyordu. Weed Continent of Magic’te olduğu gibi Royal Road’da da imkânsız görevleri yapmış ve ödüller kazanmıştı. Weed adeta başkalarının yapamayacağı görevleri yapabilen maceracıların sembolüydü ve durum böyle olunca kendisi de av durumuna düşüyordu.
“Şöyle bir tahmin yürüteyim. Bir önceki durumuyla kıyaslarsak savaşma kabiliyeti daha da gelişmiş. Savaşırken gösterdiği refleksler, anlık karar verebilme yetisi, kararlılığı gibi özellikleri karşısında ağzım açık kaldı. Dengesini nasıl koruduğunu ve savaşabildiğini gösteren görüntüler gerçek dövüş sanatları hocaları için bile tartışılır bir şey. Fakat yine de bazı oyuncular bu konuda Weed’e hakkını teslim etmiş ve iyi yorumlar yapmış.”
“Jeonshin Weed canavarı, Zombi halini kastediyorum. Belli şartlarda ortaya çıkıyor. Çünkü görünüşe göre Kemik ejderha zamanındaki dış görünüşü ile Palgranka Savaşındaki dış görünüşü arasında önemli bir fark var ve izlediği bu taktik yayıldı ve rağbet gördü.”
“Ben de iskelet şeklinde dolaşan çok sayıda oyuncu olmadığını düşünüyorum.”
“Sağduyulu olmaya lüzum yok. Eğer Kasabaya iskelet şeklinde biri gelmişse çok geçmeden onun hakkında söylentiler yayılır.”
Ölümü reddetme gücü Kan Necromancerlerin sahip olduğu ileri seviye bir yetenektir. Necromancerler Sihirbazlar’ın ikinci işi gibi bir şeydir. Ama yine de Necromancer olmak istemeyen çok sayıda sihirbaz vardı. Diğer bir deyişle Kan necromancer’ı olanların oranı düşüktü.
Bu sırada Lee Hyun oturduğu yerden yavaş yavaş kalktı. Maalesef programın kalan kısmı da onunla alakalıydı.
***
“Sıradaki haberlerimiz Versailles Kıtasında bulunan Kallamore ve Haven Krallıkları arasındaki savaşla alakalı. Yıkım şövalyesi Koldeurim… Liderlik ettiği acımasız ordusuyla bir ilerleme katetti mi?”
“Evet. Kallamore Krallığı’nın ilerlemesiyle beraber çaresizce katledilen Haven Krallığı Sistain Kalesi’ni kaybetti ve kale düştü.”
“Sistain kalesi kuşatması… İzlemek isterim. Var mı görüntüleri?”
“Tabii ki. Çok ilgi çekici videolarımız var. Şimdi Kallamore Krallığı ordusunu yöneten Koldeurim’in gücünü ve şövalyelerinin yaptıklarını göstereceğiz.”
Yayın ekranı görüntüsü Sistain kalesi kuşatmasına döndü.
Puhihihing! Atların hızlı hızlı nefes alışı..
“Vurun! Yıkın! haven Krallığın’da taş üstünde taş bırakmayın!”
“Kallamore Krallığı’nın muzaffer olması için saldırın!”
“Şerefiniz için, zafer için, kralımız için!”
Gökyüzü hemen yağmur havasına büründü.
Kallamore Krallığı askerleri Sistain Kalesi duvarlarına ip ve merdivenlerle dayandılar. Kuşatma silahları ve koçbaşları giriş kapısını yıkmak için devreye sokuldu. Okçu birlikleriyle Sihirbazlar da arka taraftan saldırı yağmuru başlattı.
Sistain Kalesi bu yoğun saldırılar karşısında zavallı haldeydi.
Yapılan saldırılar ayakta tek bir tane bile tuğla kalmasın niyetiyle yapılıyordu.
“Saldırın aslanlarım!”
“Krallığın bekası için can verin!”
Haven Krallığı askerleri ölesiye savaşmasına rağmen savaşı kazanabilirlermiş gibi görünmüyordu.
İyi eğitimli Kallamore Krallığı askerleri giderek güçlerini büyütüyorlardı ve sayıları çoktan 150,000 askere ulaşmıştı. Haven Krallığı sakinlerinden ve teslim olan askerlerden yaptıkları köleler ile sayıları artmıştı ve bu köleleri ön cepheye yerleştirmişlerdi.
Kallamore Krallığı şövalyeleri kölelerin arkasından savaşıyordu, düşmanla ilk çarpışmaya onları gönderiyordu, vur kaç taktiğini onlara yaptırıyordu ve hatta kuşatmayı da bu kölelere yaptırıyordu.
Kallamore Krallığı şövalyeleri savaş başladığında pes etmek nedir bilmeyen zalim varlıklardı.
Yıkım şövalyeleri… Savaşmak için yaratılmış mahluklar…
Bu şövalyeler aslında lider Koldeurim’in kazandığı savaşların bir neticesiydi.
“Ah… Muhteşem!” Choe Sang Jun hayranlığını dile getirdi.
Sistain Kalesi Kallamore Ordusu’nun düzenli ve isabetli hamleleri sonucunda etkisiz hale getirildi.
“Bu kadar çok askeri idare edebilmek için liderlik puanı ne kadar olmalı?”
Choe Sang Jun Kallamore Krallığı şövalyelerinin bireysel olarak ne kadar güçlü olduğunu bilmiyordu ve Koldeurim’in yönetme yeteğini mükemmel olarak değerlendirdi.
Savaş kazanılmıştı.
Koldeurim öncelikle düşmana gelen desteği kesmek için kaleyi kuşatmıştı.
20.000 kişilik kale kuvvetlerinin destek olmadan kendinden 3-4 katı büyüklüğündeki bir orduya karşı koyması imkansızdı.
En fazla destek kuvvet gelene kadar kaçınılmaz yenilgiyi erteleyebilirlerdi.
Koldeurim ilk olarak kaleye saldırdı ve Haven Krallığı başkentine giden yolu açtı. Böylelikle haven Krallığı ordusu’nu kalelerini korumaktan alıkoydu.
Savaşta genelde saldıran taraf dezavantajlıdır ama kapalı kapılar ardına sıkışanların düşmanlarından kaçacak yeri kalmaz.
***
Kallamore Krallığı savaş ilanını ilk yaptığında Haven Krallığı oyuncuları memnun olmuştu.
‘Savaş mı? Bu kazanım sağlamak için iyi bir fırsat.’
‘Demek savaş ha. Harika olacak. Savaşa katılmalıyım.’
Zafer kazanacağından emin olan oyuncular Haven Krallığı’nı savunmak için savaşa girdiler.
Ama karşılarındaki Kallamore Krallığı’ydı.
Şövalye birliklerinin saldırısından önce Haven Krallığı oyuncularının tüyleri diken diken olmuştu.
9.000 atlı şövalye ve piyade mızrakları havada saldırıya geçmişti. O kadar kişi sabit adımlarla bile ilerlese yer titrerdi ve savaş çığlıkları kulakları çınlatırdı.
“Ne ol… Ne oluyor lan!”
“Boşver aga savaşı. Savaşırsam kesin ölürüm.”
“Ama askerler…”
“Seni ahmak geri zekalı! Öldükten sonra askerlere ne oluyor haberin var mı senin?”
Ön cephedeki askeri birlikler panikledi ve utanç içinde savaş alanından kaçtılar ve bu durum Haven Krallığı birliklerinin moralini yerle bir etti.
Centurion’lar*, Chiliarch’lar* ve hatta Haven Krallığı şövalyeleri bile Kallamore Krallığı hücumunun ardından ordunun arka tarafına geçmek istediler.
// Bölük komutanları.
Haven Krallığı oyuncularının aksine Kallamore Krallığı şövalyeleri arasına katılan oyuncular karşı tarafın zayıflığını görünce daha da gaza geliyordu. Savunmada kaldılar ve karşılarındaki perişan olmuş ve dağılmış orduya baktılar.
Bu aşamada hiç tereddüt etmeden düşmanını katlettiler. Bu acımasız saldırının ortasında Koldeurim okçu birliklerine ok fırlatmalarını emretti.
Haven Krallığı birlikleri ok yağmuruna maruz kaldıkları için dağıldılar ve onları toparlayacak kimse yoktu.
Kallamore Krallığı’nın saldırısına direnme fikri tam bir yanılgıydı.
Kallamore Krallığı kesinlikle galip olan taraftı, Haven Krallığı ise ağır bir yenilgi alıyordu.
Kallamore Krallığı şövalyelerinin kovalamacalarından kurtulup onlara karşı gelmek gerçekten çok zordu çünkü şövalyeler karşısındakini öldürene kadar saldırıyordu.
En son olarak Haven Krallığı büyücüleri ölene kadar direndikleri için tüm manalarını tükettiler ama büyücülerin bu savaştaki etkileri pek fazla olmamıştı.
Koldeurim ayrıca ordusunun bir bölümüne de düşmanın kamplarını muhakkak yarıp geçmelerini emretti.
Bu acımasızca saldırının ardından Haven Krallığı oyuncuları darmadağın oldu.
Sonrasında ise Haven Krallığı tek bir tane düzgün saldırı yapamadı ve savunma yapmak zorunda kaldı.
Kallamore Krallığı ekipmanları sağlama almak için yağma yapmaya devam etti. Koldeurim’e gelecek olursak artık ona ‘Savaş Alanının Biçicisi’ Deniyordu.
Sistain kuşatması bittikten sonra ayakta bir taş bile kalmamıştı.
Choe Sang Jun gözlerini ekrandan ayırmadan konuştu:
“Kallamore krallığı şövalyeleri gerçekten çok güçlü. Demek ki oraya boşuna şövalye krallığı demiyorlarmış. Ayrıca başka oyunculardan da baya destek alıyor.”
Aynı şekilde Lee Yu Jeong ve Min Sura da onunla hemfikirlerdi. Kallamore Krallığı’nı alkışlamak istiyorlarmış gibi görünüyordu.
Haven Krallığı çok sayıda prestijli loncaya sahipti. Kendilerine ait geniş avlanma sahaları ve aşırı vergileri yüzünden mağdur ettikleri kişi sayısı çoktu.
Bu yüzden görüntüleri izleyenler Koldeurim’in saldırısına kalpten sevindiler.
Savaşa girmeyi tercih etmeyen normal oyuncuların kaybedecekleri bir şey yoktu, buna Haven Krallığı oyuncuları da dahildi.
Nihai olarak savaşın seyri Kallamore Krallığı’nın avantajına olacak şeklinde ilerlemişti.
Lee Hyun durumdan memnundu.
‘Koldeurim’i serbest bırakmam iyi olmuş.’
Bu kişi yani Koldeurim, vampirler tarafından tuzağa düşürülen ve ‘yıkım şövalyesi’ diye anılan kişiydi.
Lee Hyun Koldeurim ile olan samimiyetini ve onu serbest bırakarak Kallamore Krallığı’na yaptığı katkıyı hatırlayınca kendiyle gurur duydu.
Sistain Kalesi Kallamore Krallığı ordusunun ilerleyişini durduramadı ve en sonunda ele geçirildi.
Sınırlı alana sahip olmaları kuşatma silahlarını iyi kullanmalarını zorlaştırıyordu ve büyücüler de silahlar soğuyana kadar beklemek zorunda kalıyordu.
“Askerler, saldırın!” Koldeurim bir an bile tereddüt etmeden en temel savaş taktiğini seçti, saldırmak.
Kuşatmaya katılan askerler dezavantajlı konumda olmalarına rağmen organize bir şekilde saldırdılar.
“Ne olur bizi rahat bırakın!”
“En iyisi ben kaleye gireyim.”
Haven Krallığı oyuncularının moralleri çökmüştü. Paçayı kurtarmak için herkes kalenin içine girmek istedi ve bir izdiham yaşandı.
Onlar izdiham yaşadıkça Kallamore Krallığı askerleri de zaferlerini pekiştirmiş oluyordu.
Sonra Kallamore Krallığı’na ait büyük bir şövalye birliği içeri girdi..
Savaşmaktan yorgun düşmüşlerdi ama savaş zaten çoktan kazanılmıştı. O yüzden başarılı oldular.
Haven Krallığı bayrağı indirildi ve Kallamore Krallığı bayrakları zafer çığlıkları eşliğinde yükseldi.
***
“Hangi zindanı keşfedeceğimizi ve ne tür bir maceraya gireceğimizi kararlaştırmalıyız.” Programı izledikten sonra Lee Yu Jeong net bir tavırla dedi.
Öğrenci bursunu almayı hedefleyen bir öğrenci olarak sınavlara girmek yerine verilen macera ödevini başarılı bir şekilde yerine getirmek istiyordu.
// Bu arada Lee Yu Jeong kız.
“O halde herkesi sınıfa toplayalım ve bir karar alalım olur mu? Önce ben başlayayım. Dale krallığında Bir Kılıç Ustası’yım ve levelim 237.”
Ardından Min sura kendini tanıttı:
“Ben de Yu Jeong gibi Dale krallığındanım. Büyücüyüm. Levelim 144. Bir önceki görevimdeyken daha düşüktü.” Düşük levelli Min Sura utangaç bir şekilde dedi.
“Kılıç Ustası’yım. Levelim 297. Kara Aslan Loncası’na üyeyim. Mevcut yerim loncamın toprakları içinde kalan Nehalles Kalesi.” Choe Sang Jun kendinden emin bir şekilde kendini tanıttı.
// Bu arkadaş erkek.
Sang’ın leveli ve ait olduğu loncanın gücü gayet güven vericiydi.
Park Sunjo:
“Bir hırsız’ım. Levelim 355. Bulunduğum yer Kral Suna’nın Mezarı.”
Kral Suna’nın Mezarı… Tuzaklarla dolu ve Kadim Mumyalarca ele geçirilmiş bir yer. Yüksek levelli oyuncuların bile elini kolunu sallaya sallaya giremeyeceği bir yer… mezar büyük bir girişe sahip ve mezarın ebatları yüzünden henüz kazı yapılıp ortaya çıkarılmamış. Kralın mezarının yanında kraliçeninki de var.
“Demek Kral’ın mezarlığı ha.”
“Levelin baya yükselmiş.”
“Mezarı tek başına mı keşfediyorsun?”
“Tuzak bozma yeteneği ve sürpriz saldırı yapma yeteneği üzerine yoğunlaşıyorum. Zar zor ilerleme kat ettim.”
Park Sunjo dikkatleri üzerine çekince Lee Hyun lafa girdi ve kendini tanıttı:
“Oymacıyım. Levelim ise… Sizinki gibi işte. Thor Krallığı’na gidiyorum”
// Weed reis söyle şunlara levelini de dibi düşsün eziklerin.
Aslında yalan söylemek istememişti ama bir Dark Gamer(Karanlık Oyuncu) olarak levelini, karakter özelliklerini ve yeteneklerini ifşa edemezdi.
“Oh iyiymiş.” Lee Yu Jeong konuyu daha fazla irdeleme zahmetine girmedi.
Basit bir oymacı olduğunu zannetmek başka bir bilgi almayı gerektirmiyordu.
Min Sura:
“Oppa Lee Hyun?”
“Evet?”
“Biliyorum birçok görevde kendi halinde takıldın ama bu sefer lütfen istenilen şekilde hareket et. Kaldı ki 7 kişi olmak için 2 kişiye daha ihtiyacımız var. Eğer bize katılmazsan iyi notlar almamız çok zorlaşır.”
“Peki.”
// Ufak bir hatırlatma: final sınavına girmek yerine hocaları bunlara oyunda keşif yapma ödevi vermişti.
Lee hyun kafa salladı.
Normal yani sıradan ödevleri yapmak onun için problem değildi çünkü mezun olmak için yüksek puanlar yerine sadece ortalama notları alması gerekiyordu.
Birçok üniversite öğrencisi okul nedeniyle oyun oynamak için gün içerisinde çok fazla zaman bulamıyordu.
‘Konu Royal Road ise işler değişir.’
Royal Road onun işiydi. İşini iyi yapıp para kazanmak için elinden geleni yapmak zorundaydı ve aynı şekilde zindan keşfinde de iyi çalışmalıydı.
Min Sura kaşlarını çatarak: “Bir zindan keşfi yapmak. Levellerimiz bu tarz bir görev için uygun değil.”
Bir büyücü ve bir de oymacı…
İki Kılıç Ustası ve bir Hırsız’a kıyasla level farklılığı oldukça fazlaydı.
Grup üyeleri arasında kombinasyon pek uyuşmuyordu ve ayrıca deneyim farklılığını da göz önünde bulundurmaları gerekiyordu.
“5 kişiyiz, kalan iki kişi için bir şekilde Rahip sınıfına sahip olan oyuncu bulmalıyız ya da en azından biri Şaman olsun.”
“Evet, aksi halde bu ödev aşırı zor olur.”
“Diğer bir alternatif de şu: Herkesin bildiği bir zindanı keşfetmek yerine açığa çıkmamış başka bir zindanı keşfederiz, yoksa bu ödev için yeterli puanı alamayız.”
“Zindanın zorluk derecesi diğerlerine göre yüksek olmalı, yeteneklerimizi birleştirip kombinasyon yaparız veya ortak gücümüzü artırırız.”
“Ama hâlâ bir grubu olmayan kaç tane Rahip veya Şaman kalmıştır ki? Bu ödevden sonra Festival de var.”
“Sınıftakiler ne yapmayı düşünüyor?”
“Ayrıntıları ben de bilmiyorum. Ama hazırlıklar böyle bir okula yaraşır şekilde en üst seviyede olmalı”
Kore üniversitesinin bu geniş çaplı, dinlendirici ve moral verici aktiviteleri çok popülerdi. Diğer okullardan çok sayıda öğrenci ve halktan kişiler katılır, hatta şarkıcılar ve dansçılar sahne alır.
Festivalin temel amacı öğrencilerin birlikte etkinlik yapması ve kaynaşmasıdır.
Lee Hyun “Lanet olası üniversite sorunları bitmek bilmiyor.’ Diye düşündü.
// Yav reis sen de azıcık sosyalleşsen be.
Önce üyelik eğitimine katılmıştı, şimdi bu grup ödevini yapması gerekiyordu ve sırada festival var.
‘Aynı Royal Road’daki sıralı görevler gibi.’
Lee Hyun’un çok fena morali bozuldu.
Festivale veya şu anki ödeve ayıracağı zamanı düşündü.
Festivaller, dans partileri ve güzel kadınların geldiği konserler yüzünden diğer okulların öğrencileri Kore Üniversitesini kıskanacak.
Gençlerin dinamizmiyle dolu bir aktivite.
Ama Lee Hyun için bu sadece baş ağrıtıcı bir şeydi.
‘Umarım kısa zamanda biter.’
Festival 5 günden fazla sürecekti ve yapılması gereken hazırlıklar onu uzun süre meşgul edecekti. Köşeye sıkışmış Lee Hyun bu durumdan kurtulmak için telaşla bir çıkış kapısı aradı ama kaçacak yeri yok gibi görünüyordu.
(DN: Bu bölümümüz de burada bitiyor. Program sunucularının olduğu kısım beni biraz sıksa da bu bölüm genellikle dış hayata odaklanıyordu ve gayet güzeldi. Uzun zamandır görmediğimiz Koldeurim’in de ne yaptığını öğrendik, Weed de zaten Kallamore Krallığı’na Koldeurim’i kurtararak büyük bir katkı sağladı, elbette bunun güzel bir geri dönüşü olacak. Tabii üniversiteden arkadaşlarıyla yapacakları zindan keşfi ödevi var. Bakalım başlarına orada ne gelecek hep beraber göreceğiz. Ben bu bölümü okurken biraz sıkılsam da gayet zevk aldım, umarım siz de zevk almışsınızdır. Bir yanlışımız olduysa affola, sağlıcakla kalın.)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..