Versailles Kıtasında uygarlık yaklaşık olarak bir milyon sekiz bin yıl önce doğmuştu. O zamanlar İnsanlar, Elfler, Cüceler ve Orklar birlikte yaşardı.
Cüce kadınlar usta elleri ile bebek orklara ebelik yaparlardı. Elf kadınlar ork çocukları vaftiz ederler ve insan kadınlar onları temiz suyla yıkarlardı. Dört ırk birbirlerinin eksik yönlerini tamamlayarak birlikte yaşardı.
Elf korucular ağaçlardan meyveler toplar, insan izciler ork savaşçılarıyla birlikte avlanırlardı. Ölümcül canavarlarla dolu bu dünyada zayıfların hayatta kalmak için birbirlerine güvenmekten başka şansı yoktu.
İki ya da üç yıl içinde büyüyen orklar, doğaları gereği iyi savaşçılardı. Doğuştan gelen anormal güçleri ve savaş kabiliyetleri ile insan ve elflere baskın çıkıyorlardı.
Orklar hiçbir ırk onların doğurganlığı ve dövüş yeteneği ile başa çıkamadığından kendilerini dört ırkın lideri ilan etmişlerdi.
Ancak insanlar tarım tekniklerini geliştirdiler, hayvanları evcilleştirdiler, gıda zincirini ele geçirdiler ve zamanla orkların üstünlüğüne meydan okudular.
Doğayla birlik olup element ve ruh büyülerini öğrenen elfler küstahlaştılar ve cahil olarak damgaladıkları orklarla aralarına mesafe koymaya başladılar.
Cüceler, onlara orklara meydan okumak için yeni nesil silahlar veren metal teknolojisini günbegün geliştirdiler.
Dört ırkın birliği bir seri düşmanca çatışma ve kıskançlık krizleri ardından dağıldı.
İnsanlar zengin topraklarda daha sonra birleşerek krallıkları oluşturan şehirler kurdular.
Elfler element ve ruhların gücünün yüksek olduğu Dönüşü Olmayan Ormana yerleştiler ve büyü alanındaki bilgilerini genişlettiler.
Orklar vahşi doğa ve ekilmemiş topraklara yayıldılar. Doğada avlanarak, kafalarına estikçe diğer ırkları rahatsız ederek ve kontrolsüzce dövüşlerden zevk alarak yaşadılar.
Cüceler dağlara kapandılar, işlenmemiş madenleri çıkarttılar ve zanaatlerini geliştirdiler.
Kaçınılmaz olarak, insanlar ve orklar sınırlı besin üzerine tartıştılar, elfler ve cüceler ise doğa üzerinde üstünlüklerini sağlama yarışında birbirlerinden nefret ettiler.
İşte bu, Versailles Kıtasının hikâyesi, dört ırkın unutulmuş efsanesidir.
Tuhaf yabancı hakkındaki dedikodular Serabourg kalesinde ateş gibi yayıldı.
O dedikodular, Eğitim Salonunda tahta kılıçla korkuluğa dört haftadır tek kelime etmeden aralıksız vuran canavar hakkındaydı.
Pat Güm
Weed sessizce tahta kılıcı savuruyordu. Korkuluğa acımadan vuruyordu. Tahta kılıç korkuluğa her vurduğunda güçlü bir ses yankılanıyordu.
İlk günlerde, korkuluğa zar zor bir çizik atmak onu memnun ediyordu. Gücü ve çevikliği istikrarlı bir şekilde arttıkça tahta kılıcıyla daha fazla kuvvet uyguluyordu.
“O gerçekten bir oyuncu mu ?”
“Onun gerçek birisi olduğunu mu düşünüyorsun ? Düşük bir ihtimal.”
“Ona baksana, olmadığına bahse girerim.”
“Bir NPC olabilir mi ?”
“Aniden ortaya çıkışını düşünürsek…”
“Bir görev ile bağlantılı bir NPC olmalı!”
Bazı oyuncuların gözleri heyecanla ışıldamaya başladı. Pek çok oyuncu Weed’in bir görev NPC’si olup olmadığını merak ederek onun gözüne girmek için yiyecek ve para teklif etti. Dilenci gibi davranılmak için fazla gururlu olan Weed onları reddetti ama oldukça ısrarcıydılar.
“Hadi, lütfen al şunu….”
“Başka bir şey ister misin ? Sadece söyle. Gidip bulurum.”
“Çelik bir kılıcın bu tahta kılıçtan daha iyi olduğunu düşünmüyor musun ? Sana işine yarayacak bir uzun kılıç verebilirim.”
Onları özel bir göreve ulaştırması umudu ile Weed’i takip ettiler. Kesin olarak emin değildiler çünkü Weed sürekli bir görev NPC’si olduğunu reddediyor ve eğitiminde onu rahatsız ettiklerini söyleyerek başından savıyordu. Tuhaf bir şekilde, bu aksine inançlarını daha da güçlendiriyordu.
“Hiçbir hediyeyi kabul etmiyor.”
“Kim bir korkuluğa sadece bir ya da iki gün değil de dört hafta boyunca vurabilir ki ?”
“Üstelik eğitmenin yakın arkadaşı….”
Kullanıcıları hep baş belası olarak küçümseyen eğitmen Weed’e onunla her gün yemeğini paylaşacak kadar iyi davranıyordu. Halkın gözünde, Weed insan gibi gözükmüyordu.
Bir oyuncuyu bir NPC’den ayırt etmenin tek yolu oyuncunun bunu kendi söylemesiydi. Bu yüzden Weed diğer oyuncular ile yanlış anlaşılmaya sebep oluyordu.
Pek çok yüksek level oyuncu Weed’in gücünü ve diğer statlarını arttırma çabasını fark ediyordu. Yanına gelip iyi davranıyorlardı. Onun bir oyuncu olduğunun tamamen farkında olarak, bilinçli bir şekilde yaklaşıyorlardı.
“Eğer klanıma katılırsan, sana zor durumda olduğunda yardımcı oluruz.”
“Sen yüz levele ulaşana kadar sana sponsorluk yaparız. Hiçbir şeyi esirgemeyiz.”
Kraliyet Yolu da diğer oyunlar gibi klanlar veya loncalar gibi kavramlara sahipti fakat bu resmin sadece küçük bir kısmıydı.
İmparator!
Yüksek sıralamalardaki kişilere sahip her klanın amacı, aralarından birini İmparatorluk tahtına çıkarmak- Versailles Kıtasında kendi imparatorluklarını kurmak ve her şeye hükmetmekti.
Aylık toplanan vergiler ile feodal lordlar ve hükümdarlar gözetimleri altında olan şehirlerde tahıl ambarları ve demirci atölyeleri gibi önemli yapıları inşa edebilir ya da para ile asker alıp onları eğitebilirlerdi.
Devlet işlerini idare eden bir yönetici sayesinde, ekonominin gelişir, teknoloji ilerlerdi. Teknolojik yenilikler demircilerin daha iyi silahlar üretmesini sağlardı ve bir şehrin boyutu kamu güvenliği ve temizliğine bağlıydı.
İç ve dış politikaları belirleyen ve diğer ülkelerle diplomatik ilişkiler kuran piramit şeklindeki bir toplumun en üstündeki krallar herkesten fazla yetkiye sahipti.
Kral şehirler ve kaleleri alanlarını genişletmeye teşvik eder, daha fazla mülteciyi yönetmek için çekerdi. İç işlerinin dışında, bir de savaşlar vardı.
Eğer birisi savaş ilan ederse, hırslı kralların göreve çağırdığı ordular komutanların emri altında birbiriyle savaşa girişirdi.
Oyuncuların hakkında bilgili ve dürüst diye konuştukları kralların şehirleri büyüyerek daha başarılı hale gelir ve ticaret daha dinamik bir hal alırdı ki bu da oyuncuları oyunda başarının peşinden koşmaları için teşvik ederdi.
Yine de Weed tüm klan tekliflerini reddetti.
+1 GÜÇ
+1 ÇEVİKLİK
+1 DAYANIKLILIK
+20 ŞÖHRET
+100 HP
Hiç durmayacakmış gibi gözüken tahta kılıç aniden havada asılı kaldı. Ardından Weed gözlerini yumdu.
“Başardım.”
Oyunun zaman akışına göre Weed dört haftada statlarını Eğitim Salonunda arttırabileceğin en yüksek miktara çıkartmıştı. Sürpriz bir şekilde, biraz şöhret de kazanmıştı, biraz şöhret sahibi olmaktan zarar gelmezdi.
Ne kadar çok şöhretin olursa, manavlardan ve demircilerden o kadar ucuza mal alabilir ve NPC’ler ile konuşur ya da pazarlık yaparken daha fazla saygı görebilirdin.
Bu sırada belirli bir mesafeden onu memnun bir şekilde izleyen eğitmen, Weed’e doğru yürüdü ve konuşmaya başladı.
“İyi işti Weed.”
“Sağ olun efendim.”
“Bu kadar ilerleyebileceğini düşünmüyordum. Yine de sen önyargılarımı yenmeyi başardın. Seninle gurur duyuyorum.”
“Sizin öğretileriniz olmadan başaramazdım, saygıdeğer eğitmenim.”
“Hahaha! Kesinlikle haklısın!” Eğitmen içtenlikle kahkaha attı.
Weed basit bir kelimenin eğitmeni nasıl memnun edeceğini tecrübelerinden biliyordu.
Eğitmen Weed’e bir kılıç verdi.
“Bu kılıç….?”
“Artık senindir. Bu kılıç basit eğitim programını tamamlayan kişilere ödüldür.”
“Basit eğitim…”
Weed’in kafasında ani bir soru işareti belirdi.
Eğitim salonunda bir korkuluğa tahta kılıcı savurarak statlarını arttırabileceğini şans eseri öğrenmişti.
İnternette küçük oyun topluluklarını dolaşırken, birkaç ufak klanın yönettiği bir forumda bu konuyla ilgili bir mesaj görmüştü.
Bu nedenle, ciddi bir şekilde oyuna başlamadan önce eğitim salonunda statlarını mümkün olduğunca arttırmaya odaklanmıştı.
Dört haftasını statlarını yavaşça birer birer arttırmanın kulağa verimsiz geldiğini kabul etmek zorunda olsa da bunu yapmak için iyi bir sebebi vardı.
Söz konusu diğer oyuncular olduğunda, daha az zaman harcayarak statlarını biraz arttıran bir eşya bulmayı tercih ederlerdi.
“Yine de”, diye düşündü Weed, “Bu birisinin karakterinin temel statlarını sıkı çalışarak arttırmasıyla aynı değil. Aralarında büyük bir fark var.”
Eğer şansınız yaver giderse, yolculuğunuz sırasında güzel bir eşya bulabilirsiniz ama asıl statlarınız giydiğiniz eşyalara bağlı olmaksızın aynı kalırdı. Statlarınızı kırk puan arttırdığınızı varsayın ve üstüne +50 GÜÇ özelliği olan bir kolyeyi giydiğinizde nasıl olacağını hayal edin.
Weed’in Eğitim Salonunda tohumunu ektiği statlar oyunda son saniyeye kadar ona yardımcı olacaktı.
Weed eğitmenin sözlerinin anlamını düşündükten sonra sonunda sormaya karar verdi, “Şimdiye kadar kaç kişinin basit eğitimi tamamladığını biliyor musun?”
“Burada on altı.” diye anında cevap verdi eğitmen.
Ardından devam etti.
“Kıta oldukça geniş Weed. Sanırım tüm Eğitim Salonlarında toplam üç bin sekiz yüz kişi var. Bildiğim kadarıyla, hiç kimse basit eğitimi senin kadar hızlı bitirmedi.”
Üç bin sekiz yüz kişi! Weed’in gözleri alev alev parladı.
“Onlar benim potansiyel rakiplerim!”
Sonraki sorusu kısa süren sessizliği bozdu.
“Bunun basit eğitim programı olduğunu söyledin. Daha yüksek seviye eğitim programları veriyor musun?”
“Ben vermiyorum fakat veren yerler var.”
“Neredeler ?”
“Nerede olduklarını bilmiyorum. Sadece kaderinde onları bulmak olanlara kapılarının açık olduğunu duymuştum. Sonraki seviye eğitime geçebilmek için basit seviyeyi bitirmen gerekli.”
“Verdiğin bilgi için teşekkür ederim saygıdeğer eğitmenim.”
“Lafı bile olmaz.”
Artık Weed’in eğitim salonuyla işi kalmamıştı. Ayrılmak için döndüğünde eğitmen ona seslendi.
“Weed, bir planın var mı ?”
“Buyurun ?”
“Bir hafta sonra Livart Zindanına bir sefer düzenlenecek. Benim bir meslektaşım birliğin komutanı. Adı Midvale. Eğer yapacak daha iyi bir işin yoksa neden ona bir yardım eli uzatmıyorsun ?”
Eğitmenin teklifi herhangi bir oyuncunun kabul etmeye can attığı bir görevdi. Rosenheim Kraliyet Ordusu derli toplu ve sıkı eğitilmiş askerlerle doludur. Piyadeler için ortalama level aşağı yukarı otuzdur ve şövalyenin leveli 150’yi geçer.
– Litvart Zindanı’nda Temizlik Operasyonu –
Rosenheim Krallığı son on yıldır sayıca artan yaratıklarla sorunlar yaşıyor. Resonheim’in dürüst ve yardımsever hükümdarı Kral Theodarren, Litvart Zindanı’nı bulmak ve oradaki yaratıkların kökünü kazımak için seçkin bir şövalye olan Sör Midvale’i emre çağıran bir kraliyet beyannamesi yayınladı. Sör Midvale ve onun askerleriyle birlikte yaratıkları yok et.
Zorluk: E
Görev Gerekleri: Ölürsen başarısız olursun.
Özellikle, saflarda kendilerine isim yapmış şövalyeler Soylu Şövalyeler olarak kutsanmıştır. Levelleri 180 ila 220 arasındadır. Bu güç ile her zindanı zorlanmaksızın temizleyebilirler. Livart Zindanı’nın istisnai olması hiç de mümkün değildir. Weed’in araştırmasına göre, Livart Zindanı 20’li leveldaki koboldlar (Alman mitolojisinde kobalt madenini lanetleyen ufak cinlere verilen isim.) 50’li leveldaki cüce cinler tarafından istila edilmişti.
Weed’in yapması gereken tek şey, görevdeki birliğe katıldıktan sonra aktif olsun olmasın hayatta kalmaktı. Bu eğitmenin iyi niyetinden ona teklif edilen kaçırılmaz bir altın fırsattı. Ama Weed kafasını salladı.
“Üzgünüm, efendim.”
Görevi reddettiniz.
“İnanamıyorum. Seni rahatsız eden bir şey mi var, Weed-nim..?”
“Hiç, sadece henüz bir sınıfım yok.”
“Ah, haklısın! İnsafsızca davrandım. Dilediğin zaman ziyaret et. Sana uygun önerebileceğim bir görev olduğunda haber vereceğim.”
Eğitmen sadece 200 levele erişmekle kalmamış, ayrıca ondan eğitim almış askerlerle iletişimini sürdürmüştü. Başka bir deyişle, Kraliyet Ordusunda kendi iletişim ağını kurmuştu.
Buna rağmen, eğitmen nispeten, yüksek rütbeli memuların takibinden korunan mütevazi bir konumdaydı.
Bir anda, eğitmen alçak sesle sordu,
“Weed-nim, gitmek istediğin sınıfı seçtin mi ?”
“Henüz karar vermedim. Danışmanlık loncasına gidip önerdikleri sınıfı görmeliyim.”
Danışmanlık loncası oyunculara, onların stat ve skilerini göz önüne alarak tavsiyeler verir. İlk etapta, çoğu oyuncu aynı yoldan yürürdü, böylece danışmanlık loncası onları, ‘savaş sınıfı’ (meydan kavgası ve destek) ve tüccarların da dahil olduğu ‘sanat sınıfı’ olarak iki gruba ayırır. Bazı ender durumlarda lonca, gizli sınıfları ortaya çıkarır. Gerçekten çok nadir.
“Bunu sana söylüyorum çünkü sen… oymacılık gibi beş para etmez bir sınıfa katılmayı reddeden güvenilir birisin. Dürüstçe söyle, Weed-nim, oyma bıçağını almadığın için pişman mısın ?”
“Kesinlikle hayır, efendim! Oymacı, ne olursa olsun onu almayacağım.”
“Hımm, bunu başka kimseye söylememiştim… sen ilk kişisin. Yakına gel.”
Eğitmenin sesi mırıltıya dönüştü. Weed’in kulağında fısıltıyla konuştu. Orkumsu eğitmenin nefesi yüzünü yaladığında Weed’in tüyleri diken diken oldu ama tiksintisini kontrol altında tuttu.
“İyi bir sınıf arıyorsun. Sana yolu göstereceğim. Bilge Rodriquez’i duymuş muydun ?”
“Evet, efendim.”
“Git onu ziyaret et. Bilgelik Yıldızı olarak methedilir ve her şeyi bilen olarak hürmet görür. Sadece bir danışmanlık loncasındansa o sana en iyi hangi alanın uyacağını o söyleyecektir. Fakat…”
“…?”
“O garip biri. Daha da kötüsü, bir dahaki sefer nereye gidecek bilemezsin. Huysuz, yaramaz ve eski kafalı biri.”
“…”
“Onu normal şekilde bizzat göremezsin. İlk başta seni dinleme zahmetine girmeyecektir. Ama ona bunu verirsen, sana sadece bir kereliğine bir iyilik yapacaktır.”
– Eşya: Kraliçe Evane’nin Mendili –
“Teşekkür ederim, saygıdeğer eğitmen.”
“Ne demek. Kararın için kendimi oldukça sorumlu hissediyorum çünkü birçok kılıç savaşçısının ay ışığı oymacılarından daha kötü olduğunu inkar edemem. Freya’ya (İskandinav mitolojisinde bereket ve aşk tanrıçası) dua ediyorum ki iyi bir sınıf elde edesin. Bilge Rodriguez’e dikkat et. O utanma arlanma bilmez, bu yüzden seninle konuşana dek ne istediğini ona söylememelisin.”
Weed Eğitim Salonu çıkışında eğitmene veda ettiğinde, dalyan gibi bir adam ona yaklaştı. Bu adamın adı Python’du, devasa kılıcıyla gözü pek bir savaşçı.
“Hemen gidiyor musun ?”
“Evet.”
“Hımm, nereye gidiyorsun ?”
“Öncelikle bir sınıf bulacağım, daha sonra levelimi artırmakla uğraşacağım.”
“Bunu çabucak başaracağından eminim. Online oyunlarda senin kadar sebatkârını görmedim! Dayanıklı oluşumla övünmeme rağmen, çelik gibi bir adamsın sen.”
Python 288 leveldeki bir savaşçıydı. Yeni bir skill kazanmıştı ve Eğitim Salonuna onu denemek için gelmişti. Salona vardığında içerisi, hepsi Weed’i izlemek için toplanmış bir yığın oyuncu doluydu.
Python ayrıca meraklı bir adamdı.
Bazı insanlar Weed’i NPC sanıyorlardı fakat Python kalabalık arasında sıkışıp kaldığında ve bir oyuncunun Eğitim Salonunda statlarını artırabileceğine kulak misafiri olduğunda, Weed’in hemen yanındaki korkuluğa darbe atmaya başlamıştı. Python’un devasa figüründen salınan güç şok ediciydi. Gösteride yer alan birkaç oyuncu ile de Python tüm dikkatleri istemsizce Weed’in üzerinden çekti.
Son hafta içinde, Python Weed’in konuştuğu tek oyuncuydu.
“İltifatın için teşekkürler.”
“Neyse, Tekrar karşılaşacağımız günü iple çekiyorum. Beni hayal kırıklığına uğratmayacaksın, değil mi ?”
“Hayal kırıklığına uğrayacaksın.”
“Ha?”
“Bu güçsüzlüğünle, tahmin ettiğinden daha kuvvetliyim.”
“Fahahahaha.”
Python sesli bir kahkaha attı. Leveli 280lerin sonlarında olduğundan, en güçlüler arasında sayılır ve gittiği her yerde saygı görürdü.
Güçlülere keskin yorumlar yapan Weed onun ilgisini çekmişti. Python’un gözleri biraz ciddi bir şekilde kısıldı.
“Gerçekten sabırsızlıkla bekliyorum.”
“Kendine iyi bak.”
Weed ona veda etti ve bilge Rodriguez’ın malikânesine doğru yol aldı.
“Bilge Rodriguez, Bilgelik Yıldızı, sınırsız bir bilgiye sahip. Hangi sınıfı seçmem gerektiği konusunda bana rehberlik edecektir.” dedi kendi kendine.
Bilge Rodriguez’in malikânesi Serabourg kalesinin kuzey bölgesindeydi ve askerler malikânenin çevresinde nöbet tutuyorlardı.
Weed geçite doğru yürür yürümez, iki asker ona durmasını söyledi.
“Dur! Burada işin ne, yabancı ?”
“Buraya bilgeyi görmeye geldim. Ona vermem gereken, Eğitim Salonundaki eğitmenin bana emanet ettiği bir şey var.”
“Ne kötü. Halledilmesi gereken bir işin var, anlıyorum fakat Bilge ünü bu kadar az olan biriyle ilgilenmez.” dedi işin aslı bu ses tonuyla.
“Fakat eğitmenin benden bizzat vermemi istediği bir şey var.”
“Orası beni ilgilendirmez. Sadece ona verecek bir şeyin olduğu için Ekselansları’nı görmene izin verileceğini mi sanıyorsun ?”
“…”
Kısaca, Kralları ya da soyluları ziyaret edebilmek için etkileyici bir itibar ya da kıyaslanabilir bir ün gerekiyordu. Weed’in ünü ise sadece 20’ydi, bilgenin malikânesine girmek için oldukça azdı.
“Eğitim Salonundaki eğitmeni şahsen çok iyi tanıyorum. Bir keresinde kendi elleriyle bana eğitim vermişti. Yine de, malikâneye giriş izni veremem.”
“Eğer ısrar ederseniz, içeri girmediğim sürece burada kalabilir miyim ?”
Weed’in sorusu yüzünden gardiyanların aklı karışmıştı. “Açık konuş, gezgin.”
“Burada oturup bilgenin dışarı gelmesini beklesem sorun olur mu diye soruyorum.”
“Tabi ki hayır.” Asker kayıtsızca ekledi. “Sokak herkesin.”
Weed hafifçe kafasını salladı.
“İzin için teşekkürler.”
“Önemli değil. Fakat…”
“Efendim ?”
“Eğitmenin tanıdığısın diye söylüyorum, bilge sık sık kendini bir haftalığına falan içeri kapatır. Özellikle istenmeyen bir misafir kapısını çalmışken kesinlikle içeride kalacaktır. Hâlâ onu beklemeyi istiyor musun ?”
Lui Bei, Zhuge Liang’ı almak için üç kere gelmiş ve güneybatı Çin’de yeni bir hanedanlığın temel taşını atmıştı. Weed bu meşhur olayı hatırlayarak kafa salladı.
“Evet.”
Ve bilgenin yakın zamanda çıkmasını umut ederek malikânenin karşısında bir yere çömeldi. Ara sıra gardiyanlarla sohbet etti ve eğitmenin düşük seviyeliler arasında pek bir saygı gördüğünü hemencecik anladı.
“Bir zamanlar şövalyelik hayali kuran adam, şimdi bunun için tamamen nitelikli.”
Bu arada, gece derinleşti ve bilgenin malikânesi karanlığa büründü.
“İstediğimi ilk günden almayı umduğumu söylersem yalan söylemiş olurum. Sonsuza dek içeride saklanamaz.”
Malikânenin çevresinde nöbet beklemek nafileydi çünkü bilge uyuyordu. Oradan çekilip geçide yöneldi.
Mehtaplı bir gece, Versailles Kıtasındaki yaratıkların acımasızlığını daha da artırır. Yarı yarıya daha güçlü olurlar ve %30 fazla EXP sağlarlar. Bu, ölüm riskini önlemek için oyuncuların artan ilgisini uyandırdı.
O gece Weed’in kale dışı ilk macerasıydı. Açıklık bir alanda bir grup oyuncu tilkileri, tavşanları ve rakunları kovalıyordu, yakın zamanda Weed’in de dahil olacağı çaylakların görüntüsü.
“Silah olarak kullanabileceğim bir şey…?”
Eğitmenin verdiği demir kılıcı aldı ve sıkıca tuttu.
“Eşya stat penceresi.”
– Sert Demir Kılıç –
Dayanıklılık: 54/54
Hasar: 10-14
Basit eğitim programını tamamlayanlara ödül olarak verilir. Yaygın olarak kullanılan bu uzun kılıç, demirci atölyelerinde mevcut olan basit tip silahlardan daha iyidir.
Donanım: +10 GÜÇ
Gerekler: Güç 40+
Dayanıklılık: 35+
Eğitmenin verdiği kılıç Weed’in şu an kullanabilecekleri arasında en iyilerden biriydi. Birkaç kez savurduktan sonra rahat hissettiren kılıcın dengesinin ideal olduğunu fark etti. Weed diğer silahı kontrol etti.
– Zahab’ın Oyma Bıçağı –
Dayanıklılık: 984/1000
Hasar: 40-54
Hassas işçilik için yapılmış, kısa, ufak bir oyma bıçağı. Bu bıçak oldukça keskin.
Donanım: Kritik vuruş yapma şansınızı arttırır.
Oyma bıçağı sert demir kılıçtan daha fazla hasar verse de Weed ikincisini seçti. Öncelikle daha uzun olduğu için daha uzağa erişebilirdi. Oyma bıçağı ile düşmana vurmak daha zordu. Sert demir kılıç canavar avlamak için daha işe yarardı.
Ayrıca, oyma bıçağı yüksek dayanıklılığı nedeniyle daha zor yıpranıyordu. Bu avantaj tamir yeteneğine sahip Weed için işe yaramazdı, sert demir kılıç daha kırılgan olduğu ve sık sık bakım gerektirdiği için tamir yeteneğini geliştirmesi için Weed’e daha çok imkan sağlıyordu.
“Harika. Sanırım gitmeye hazırım.” Weed demir kılıcını etrafa salladı. “Rakunlar, tilkiler, kurtlar, gelin hadi. Hepinizi alaşağı edeceğim.”
Tam avlanmak için çıkmıştı ki-
“Affedersiniz.” Sessizlik içinde yürürken birisi Weed ile konuştu.
“Yalnız mısınız ?”
Weed arkasını döndü. Önünde tatlı bir kız vardı. Pamuk bir şapka ve mavimsi deri bir zırh giyiyordu.
“Bir kız…” diye kendi kendine söylendi Weed.
“Evet, sadece ben varım.” Weed ses tonunu alçalttı.
“Avlanma görevi için bize katılmak ister misin? Bir büyücü, bir rahip, bir okçu ve bir keşişimiz var.”
Weed cevaplamadan önce omzunun üzerinden baktı. Orada iki cüppeli kız ve orman bekçisi (Elflerin okçu sınıfı) olduğunu tahmin ettiği bir adam vardı. Ölçüp biçtikten sonra, onların neden bir yabancıyı partilerine davet ettiklerini anladı.
Bu oyuncular uzun mesafeli saldırılarla sınırlı, deri zırh ve elbise giyen dayanıksız insanlardı, bu yüzden kayıp bir parçaya—onlara koruma sağlayacak bir tanka ihtiyaçları vardı.
‘Kötü bir fikir değil. Bu benim ilk savaşım ve bir partiyle başlamak daha iyi olacaktır. Dikkatli olmak, sonradan pişman olmaktan iyidir.’ diye düşündü.
Weed çoktan razı olmuştu;
“Kulağa iyi geliyor.”
“Teşekkürler.”
Weed hemen partiye katıldı.
“Tanıştığımıza memnun oldum. Ben Irene, level 7 bir rahibeyim. Sağlık ve ilahi güç koruması alanında uğraşıyorum.”
“Ben 6. level bir sihirbazım, adım Romuna. Çoğunlukla ateş elementiyle ilgileniyorum.”
Önce iki kız kendilerini tanıttı, sonra sıra adama geldi. Konuşmadan önce Weed’in yüzünü merak içinde inceledi.
“Ben Pale, 6. level okçu. Böyle gecenin bir vakti avlanmaya gidecek cesaretin var, dostum.”
“Hehe, Ben Surka, 7. level keşiş.”
Weed’e isimlerini ve levellerini söylediler ve şimdi Weed’in sırasıydı.
“Ben Weed, 3. levelim.”
“…”
Herkesi sessiz bir şaşkınlık bürüdü.
Pale cesaretini toplayıp sordu.
“Kullandığın ekipman ne ?”
“Sahip olduğum tek şey bu kılıç.”
“…”
Cebinin derinliklerinde Weed’in sadece beş gümüşlüğü vardı. Güzel bir deri zırh, diğer harcamaların haricinde, otuz gümüşlük tutardı.
Weed sıradan görevler alma zahmetine girmemişti, bu yüzden bir deri zırh alacak kadar parası bile yoktu.
“Peki sınıfın…?”
“Henüz belli değil.”
Weed başını kuşkuyla sallayarak cevapladı. Bir şeylerin yanlış olduğunu hissetmişti fakat yine de nedenini çözemiyordu.
“Haa…” Pale iç geçirdi. Tamamen pes etmiş gibi gözüküyordu.
“Senin için en iyi sınıfa karar vermek için beklemek sana kalmış… Bu arada, yalnız avlanıyorsun gibi görünüyor. İlk dışarı çıkışın mı ?”
“Evet, sanal gerçeklik oyununda yeniyim.”
“Anlıyorum, nedense bunu duyduğuma şaşırmadım.”
Irene ve Romuna, Weed’in dürüst cevabına karşı Surka’ya azarlayan bakışlarla baktılar. Bakışlarıyla yanlış adamı bulduğunu söylüyorlardı.
Level: 3, Sınıf: Belirsiz
Yeterince kötü değilmiş gibi, pespaye kılıklı bu çocuk, sanal gerçeklik oyununda yeniydi. İlk savaşında bir canavarla karşılaştığında deneyim eksikliği ölümcül olabilirdi. Sırasıyla önce sakinliğini kaybedersin, ardından sağduyunu kaybedersin ve sonunda da hayatını kaybedersin.
Onlar acemilikten kendi paylarını aldıklarından bunun farkındaydılar. Bu hayvanlar, kale çevresindeki acemiler için uyarlanmış olmalarına rağmen oldukça azılı ve güçlüydüler. Yalnız bir oyuncu için bu çok fazlaydı.
“Of… Sanırım başımız belada.”
Pale ne diyeceğini bilemedi ve yalnızca kaçamak bir gülüş attı. Weed herkesi bu huzursuzluktan kurtarmak için gitmeye karar verdi.
“Yarardan çok zararım dokunuyorsa, gideceğim.”
“Üzgünüm.”
Surka hatasını kabul edip özür dilercesine eğilmişti. Dikkatli bakınca, Weed’in temel GI (O beyaz karate elbisesi) giydiğini gördü.
“Demir kılıcı olduğu için güçlü olduğunu zannetmiştim. Peh, nereden bulmuştu o kılıcı ? Acayip güzel görünüyordu…” dedi kendi kendine.
Weed partiden ayrıldı ve yalnız başına sahaya yöneldi. Pale ve Surka onu reddettikleri için kendilerini kötü hissettiler.
“Şimdi ne yapmalıyız ? Yeni birini mi arayalım ?”
Her yerde insan vardı. Versailles Kıtasında bol oyuncu vardı ama yaratıklar sayıca azdı.
“Bak, çoktan onunla anlaştık.”
“Takım halinde çalışırsak, işe yarayacak, değil mi ?”
“Öyle sanıyorum, fakat…”
“Ona bir şans verelim.”
Weed’e yetiştiler. İşe etrafta zıplayan birkaç tavşan ve rakunla başlamıştı. Genel olarak yaratıkların ne kadar zarar verebilecekleri ve saldırmak için ne kullanacaklarından bihaberdi.
Pale, “Affedersin, eğer hâlâ ilgileniyorsan, katılmanı isteriz.” diye sordu.
“Düşük bir leveldeyim. Bu sizin için sorun olmayacaksa, size katılmak isterim.” dedi Weed ihtiyatla.
“Sorun yok. Şu an bir takımız. Kendini öne atmana gerek yok, istersen arkamızda durabilirsin.”
Pale Weed’e, avda direkt rol almaktansa geri planda kalmasını önerdi. Onların gözünde, Weed saf bir çömezden başka bir şey değildi.
“Emin misiniz?”
“Evet, daha az katkıda bulunduğunda, ekibini yenilgiye uğrattığındaki kadar deneyim kazanamazsın fakat bu noktada kıdemin levelini artıracak. Dinle, level 3 ve level 6 arasında pek çok farklılık var, sadece üç level fark olsa da. Eğer level 3’teysen ve tüm stat bonus puanları gücüne eklersen, sen 25 puan alacaksın. Bense 40 puan. Bir sınıfa geçiş sürecinde on bonus puan eklenir ve seninle benim aramdaki fark büyük miktarda artar.”
“…”
Pale bunu açıkladı fakat oyuncunun sınıfıyla paralel olan ek ödüller daha çok göze çarpıyordu.
Mesela, kılıç kullanan bir okçu ve bir kılıç ustası düşünelim; kılıç ustası, okçudan iki kat daha fazla zarar verecektir. Diğer taraftan onun oku, okçunun verdiği zararın yarısından daha az olacak. Açıkçası bu, Weed’in bağımsız olduğu kişiler için hayal kırıklığıydı.
“Şimdi, arkada kal ve şunları nasıl yeneceğimizi izle, Weed-nim. Fırsatını bulduğunda bir dene ve geri git. Onların kafalarını karıştırmak istiyorsan bu bize yardım edecek, dikkatlerini başka yere çekecektir.”
Weed başını salladı, “Anladım.”
Karmaşa başladı ve Weed onlara katılıp hayvanları beraber avlamaya karar verdi. Bu, kalenin etrafındaki hayvanların çaresine bakmak için oluşturulmuş toplama bir ekipti ve ekip üyeleri çoktan onsuz işe koyulmuşlardı. Yine de anladıkları üzere bu öyle riskliydi ki sadece bir keşiş olan Surka’nın saldırıları atlatmaktaki çevikliği, düşük seviye bir savunmayı dengeleyebilirdi. İşte bu yüzden kendilerine kalkan görevi görecek birini arıyorlardı.
-------------------------
“Lanet olsun.”
Ahn Hyundo, Kore’deki geleneksel kılıç okullarından biri olan Bonkuk Kumdo’nun varisi, dudaklarını hoşnutsuzlukla büzdü. Dojangda (Kore savaş sanatları okullarındaki eğitim salonu.), yüzlerce genç ve yetişkin, savaş naraları ya da Bonkuk Kumdo’nun diliyle kihap atarak Kumbo eğitimi alıyorlardı.
“Yatz!”
“Yatz!”
Ahn Hyundo yankılanan kihapları ve çarpışan kılıçların ıslığını duyabiliyordu.
Bir kere kılıçta ustalaştın mı, bir ses sana bir Kumbo öğrencisinin hangi kademe olduğunu söylerdi.
Ahn Hyundo dünyaca tanınan, 4 kez Dünya Kılıç Ustalığı Şampiyonluğunu alan gelmiş geçmiş en iyi Kumbo ustası olarak görülürdü. Ahn Hyundo yaşlandığında, kendi dojangına çekilmiş ve kendini yeni nesil Kumdo talebelerini eğitmeye adamıştı fakat eli ve bedeni, kılıcı bir an için bile bırakmamıştı.
“Böyle gözü pek birini hiç görmemiştim. Bu çocuğu etraftayken güzelce eğitmeliydim. Onda bir şey var, yeteneğimi aşan bir şey. Ayrıca cesaret…”
Ahn Hyundo bu kadar yetenekli çıraklarla yetinirdi. Onlar, her beş yılda bir düzenlenen Dünya Kılıç Ustalığı Şampiyonluğu’nda madalya alabilecek kadar yetenekliydiler.
Fakat bir gün, büyük üstadın sezgileri altüst olmuştu.
Bir yıl önce.
20’li yaşlarında bir adam Ahn Hyundo’yu ziyaret etmişti.
“Merhaba, adım Lee Hyun. Burayı en iyi dojang olarak önerdikleri için geldim.”
“Evlat, daha önce hiç eline kılıç aldın mı ?”
“Hayır, efendim. Zaten öğrenmek için buradayım.”
“Doğru, öğrenmelisin. Öğren ve kılıç ustalığını idrak edene kadar tekrar öğren, daha sonra kimin en iyi olduğu hakkında konuşabiliriz.”
Ahn Hyundo bunun son olduğunu düşünmüş ve bu çocuğu bir süreliğine unutmuştu. Sonra bir sabah, Lee Hyun’u güneş ışığı huzmesi altında kılıç sallarken görmüştü. Lee Hyun saatlerce kılıç sallamıştı. Hareketleri nefesiyle eş zamanlıydı ve kılıcından güzel bir ses çıkıyordu. Bir aceminin birkaç ayda ulaşabileceği seviyenin ötesine çoktan geçmişti. Ahn Hyundo, ast eğitmenlerini çağırmış ve kendini durmaksızın eğitime adamış olan Lee Hyun’u sormuştu.
“Bu işte yeni olmasından bahsetmişken, onda tutku var. Eğitimi aklına böyle koymuş birini daha görmemiştim.”
“O ne kadar azimli ?”
“Bir kere kılıcı aldı mı biz elinden alana kadar bırakmıyor.”
“Onu durdurmak için kılıcı elinden alman mı gerek?”
“Evet, ustam. Aynı şey ikinci gün de oldu. Ellerini nasır bürüyüp kanayana kadar kılıç teknikleri çalıştı, tutuşu sağlam ve avuç içleri kaya gibi sertti. Bu nedenle bu seviyeye bu kadar hızlı erişmesi şaşırtıcı değil.”
“Muhteşem!”
Ah Hyundo Lee Hyun’u, ona haber vermeden varisi seçmişti. Yetenek ve azim. Bu acemi, bu iki erdeme de sahipti ve ustanın aklını esas çelen ise gözleriydi. Ahn Hyundo, varisi-olacak-adamı düelloya davet ettiğinde, gözleri farklı bir şeyle parıldamıştı. Bu savaşma arzusuydu, medeniyet tarafından yeteneği köreltilmiş sıradan bir adamın elde edemeyeceği arzu. Bu Lee Hyun’da vardı. Bu hâlâ onun için bir sınavdı.
Ahn Hyundo, onun gelişimini engelleyebilecek planlarını Lee Hyun’a söylemek için henüz çok erken olduğunu düşünmüştü. Üstelik, o çırağına (Weed’e), çeşitli amaçlarla motive olması için ve gelişimini uzaktan izlemek için oldukça kayıtsızca davranmıştı.
Ve sonra bir gün, Lee Hyun dojanga gelmeyi bırakmıştı.
— Günümüz —
“Ah.”
Ahn Hyundo derin bir nefes aldı.
“Şimdi ne yapıyor merak ediyorum. O zaman onu varisim yapmalıydım.”
Weed Pale’in arkasında güvenli bir yerde durmuş çatışmayı izliyordu.
“Irene, yardım et!”
“Anlaşıldı! Ateş küresi!” diye bağırdı Romuna.
“İlahi güç bize zafer bahşetsin!”
Keşiş Surka tilkiye önden saldırırken, Romuna, Pale ve Irene arkadan saldırdılar.
Bu stratejiyi belirlemişlerdi çünkü Surka’nın leveli 7’ydi, onların arasında en yükseğiydi ve geri kalanlar düşük can ve savunmaya sahiptiler. Tilki oradan oraya hızlıca hareket ediyordu. Surka’nın ilk saldırısından ufak bir sıyrılmayla kurtuldu ve bazen dönen kuyruk saldırıları Surka’yı geri itmeye yetecek kadar tehlikeliydi.
Kalan son gücüyle Surka sürekli kendini bir hareketsiz kalma tehlikesi içinde buluyordu. Ardından diğerleri tilkiyi ondan uzaklaştırmak için saldırılar yaparken, Irene onun canını ve yaşam gücünü yenilemek için hızlı bir tedavi uyguladı.
Fena değillerdi.
Bu dörtlünün takım çalışması yadsınamazdı.
Ne ucuz şeylere düşkündüler ne de ufak şeyler hedeflemişlerdi. Takım arkadaşları arasında bu uyum zamanla oluşmuştu. Belki de Kraliyet Yoluna gelmeden önce başka bir oyunda bir araya gelmişlerdi.
Yine de level 5’te bir tilkiyi avlarken gerilimi yüksek tutmak zorundaydılar. Rakunlar ve tavşanlar kolaydı, öyle ki Surka tek başına halledebilirdi. Fakat bir tilki kolaylıkla avlamak için çetindi. Weed, bu tilkileri avlamaya odaklanmış takıma bakarak bunu anlamıştı. Weed yeterince gördüğüne emin olana kadar mücadeleyi izledi.
Keskin gözleri, Surka’nın ve tilkilerin hareketlerini inceledi.
‘Düşündüğümden daha kolay.’
Düşmanlarına göre dörde bir sayıca üstündüler. Weed’in görebildiği kadarıyla tilkinin hareketleri yavaş ve tahmin edilebilirdi. Yeterince özgüven toplayana kadar izledi. Sonra, demir kılıcı aldı ve korumadan çıktı. Surka, yanına gelen Weed’e gülümsedi.
“Dikkatli ol, Weed-nim.”
“Peki.” Cevabı oldukça kısaydı.
Karşılarındaki yaratık yine bir tilkiydi.
“Önce onun dikkatini çekeceğim, Weed-nim., sen sonra saldır. Nasıl olsa artık neredeyse öldü.”
Surka, refleks olarak üzerine zıplayan tilkiye vurdu. Romuna, Pale ve Irene kurbanlarına hem fiziksel hem de büyülü darbelerini yağdırdılar. Tilkinin canı üçte birine indiği zaman, Weed harekete geçti.
Sanal gerçeklik oyunlarında çok az savaş deneyimi vardı fakat yüzlerce düelloda gerçek kılıç kullanmaya aşinaydı. Ayrıca korkulukla defalarca idman yapmıştı.
Demir kılıç havada her saniye parlak beyaz ışıltılar oluşturuyordu. Bu cümbüş sonunda, tilki yarı yarıya çevrelenmişti. Weed saldırmak için zamanı ayarlamıştı, böylece tilki saldırıyı atlatmaya yeltenemeyecekti bile.
Kritik Vuruş!
Sadece Weed’e gözüken bir mesaj penceresi belirdi. Kritik vuruş!
Bu sadece hassas bir zamanlama sonucu etkili bir atak sayesinde hasar iki katına çıktığında belirirdi.
Tilki ikiye ayrıldı ve bir parlama ile kayboldu. İki eşya düşürdü. Tilki derisi ve et.
Eti bir kamp ateşinde pişirerek bifteğe çevirebiliyordun, tilki derisi ise kıyafetlerde kullanılan en yaygın eşyalardan birisiydi. Bu tip üretim yöntemleri ilgili yetenekleri gerektirmekteydi. Oyuna yeni başlayanlar nadiren aşçılık ve terzilik gibi yetenekleri öğrenirdi. Bu eşyaların kaderi genellikle en yakın marketin rafları oluyordu.
“Güzel hamle! Bu sefer şanslıydın.”
Surka sırıtarak eşyaları topladı.
Bir karşı saldırı olasılığına karşı en güçlü büyülerini hazırlamış olan Pale ve Romuna yeni takım arkadaşlarının başarısından memnundular.
“Weed-nim, eşyaları avlanma görevi sona erince paylaşacağız.”
“Pekala.”
“Öyleyse, ben gidip bir tilki daha çekeceğim. Herkes hazırlansın.”
“Tamam. Eşyalarla dolu bir tilki daha getir.”
Surka, “Ah, keşke bu benim elimde olsa.” diye gülünç bir biçimde homurdandı.
Etrafta dolaşan bir tilkiye bir yumruk indirdi ve onu yakına çekti.
“Ateş Topu!”
“Kutsama. İyileştiren El”
Surka hızlı hareket eden tilki ile çetin bir mücadeleye girişti. Pale ve Romuna tilkiye ısrarlı bir şekilde baskı uyguladı.
Weed’in demir kılıcı tilkinin yüzde kırk canı kaldığında hareket etmeye başladı. Kılıç kılıfından sıyrıldı ve tilkiye yıldırım gibi saplandı.
Voşş
Sonuçta tilki hiçbir eşya düşürmedi, zaten sıradan tilkilerden düşen eşyalar o kadar değerli de değildi.
Üçüncü tilkide, kılıç canının yüzde ellisi kaldığında harekete geçti.
Bu sefer kritik bir vuruş ortaya çıkmadı, bu yüzden tilki Weed’in ilk saldırısında hayatta kaldı. Bunu akışkan bir seri saldırı takip etti. Kesilen tilki sadece tek bir eşya düşürdü.
“Ne ?”
“Bu biraz tuhaf gözüküyor.”
“Tilkileri daha hızlı avlıyoruz.”
“Weed onlara saldırdığında, neredeyse her seferinde ölüyorlar.”
Birkaç tilki sonra, diğer takım arkadaşları kalıbı fark etti.
Weed partiye katıldığından beri, tilkileri avlama hızları artmıştı. Kılıcını çektiği anda, tilkiler çaresizce katlediliyordu. Weed kılıcını savurduğu anda gri bir parlama ile kayboluyorlardı.
“Nasıl yani!”
Pale’nin ağzı kocaman açılmıştı ve bir süre o şekilde kalmayı planlıyordu. Weed tilkileri çok hızlı kestiği için Surka uzaktan yenilerini çekmekle meşguldü.
Pale okları fırlatmakla uğraşmasa bile avlanma hızları neredeyse hiç yavaşlamıyordu. Partideki diğer kişilerin gözlerinde açıklamaz olan bu durum, Weed’in statlarından kaynaklanmaktaydı.
Weed başlangıçta, hesabını aktive ettiğinde on puan güç almıştı, ek olarak Eğitim Salonundan da kırk puan elde etmişti. Atladığı iki seviye ile kazandığı tüm puanları çeviklik ve güce eşit olarak dağıtmıştı. Sonuç olarak, çevikliği ve gücünün ikisi de elli beş ve dayanıklılığı elliydi.
Dahası, Weed kullandığı kılıçtan gelen on puan gücün de tadını çıkartıyordu. Bu seviye güce sadece levelini arttırarak gelmek için on bir levele gelinceye kadar tüm puanlarını güce harcamalıydın.
Daha dikkat çekici olan ise Weed’in çeviklik, dayanıklılık ve irade statlarının seviyesinin çok üstünde olmasıydı. Bu kadar gelişmek için en azından sekiz ya da dokuz level daha atlamak gerekirdi.
Weed, Level 3, ortalama bir Level 30 savaşçıya eşdeğerdi.
Daha da ilginci, korkuluğa saldırırken kılıç ustalığı dördüncü seviyeye ulaşmıştı. Bu düşmana yüzde kırk daha fazla hasar vermek anlamına geliyordu.
Weed’in kılıç ustalığında şu anki seviyesi dört artı yüzde doksan sekizdi. Beşinci seviyeye ulaştığında, saldırılarının etkisi yüzde elliye çıkacaktı. Son ama bir o kadar önemli olarak, eğitmenin Weed’e verdiği demir kılıç, leveline göre oldukça güçlü ve lüks bir eşyaydı. Özetlemek gerekirse, bir tilkinin Weed’e karşı hiç şansı yoktu.
“O kılıç özel bir kılıç olmalı.”
Pale anında şüphelenmeye başladı. Aksi taktirde, Weed’in alışılmadık gücüne doğru düzgün bir açıklama bulamıyorlardı. Hala acemiydiler, bu yüzden Weed’in nasıl doğru zamanda saldırmayı bildiğini fark edemiyorlardı.
Sanal gerçeklik oyunlarındaki dövüşlerde, gerçek hayattaki hareketler baz alındığından dövüş sanatları bilen birisi şüphesiz hantal birisinden daha iyi konumdaydı.
Weed yıl boyunca öğrendiği kılıç tekniklerinden önemsiz gözüken ayak hareketlerine kadar, eğitimsiz bir kişinin gözlerinin göremeyeceği her şeyden yararlanıyordu.
“Harika.”
Heyecanlı Surka tilkileri bir bir çekiyordu.
Weed demir kılıcını sıkıca kavradı. Öğrendiği ve araştırdığı kılıç teknikleri işe yaradığı için morali yüksekti.
“Bir yılımı boşa harcamamamışım!” diye kendi kendine haykırdı.
Kritik vuruş!
Weed’in çoğu atağı kritikti. Tilkinin nereye hareket edeceğini tahmin ediyor ve tam olarak gittiği yere saldırıyordu. Yıl boyunca kan ve ter dökmesine sebep olan eğitimi meyvesini veriyordu.
“Yatz! Yatz!”
Ağzından enerjik savaş naraları gelmeye başladı. Kavgasında, tilkilerle göz teması kurup kılıcını acımasızca savurmaya dalmıştı.
Irene ve Romuna Weed’in böyle acayip bir şekilde ciddi görünmesi ve davranmasına kıkırdadılar. Aniden, tilkinin pençesi onu göğsünden çizdi.
“İyileştiren El!”
Weed’in gövdesi beyaz ile parladı. Ardından, kutsamayı almadan önce bile canının düşüşünün çok az olduğunu fark etti.
“Belki de…”
Weed başka bir tilkiyi çekmek için koşmakta olan Surka’ya seslendi,
“Surka-nim”
“Efendim, Weed-nim ?”
“Canın kaç ?”
“150 Neden ki ?”
“Ah, hiç. Sadece merak ettim.”
Bir tilki en fazla 15 hasar verebilir. Savunmasızca, Weed, hasarın tamamını almak zorunda kalmıştı ama canı sekiz yüzün üzerindeydi.
“Pekala, Surka-nim. Şimdilik benim tanklamama ne dersin ?”
“Bunun iyi olduğundan emin misin ?”
“Evet. O yüzden, tilkileri çekmeye devam et. Romuna-nim ve Irene kuvvetleri çabuk tükendiği için fazla uzaklaşamaz. Pale-nim, uzaktaki tilkileri buraya çekmek için onlara ok atar mısın ?”
Kısa süre içinde, Weed partinin lideri rolünü almıştı.
“Elbette.”
“Öyleyse, Pale-nim, Lütfen Surka’ya tilkileri buraya getirmesinde yardım et.”
Weed vahşi bir şekilde hareket ediyordu. Surka bir tilkiden hasar alıp geri koştuğunda hızlıca icabına bakıyordu. Pale’nin oklarıyla çekilen tilkiler anında kılıcından düşüyor ve gri bir parlama ile kayboluyordu.
Weed level 4 e çıktı. Tüm puanlarını çevikliğe harcamaya karar verdi.
Çeviklik ne kadar yüksek ise düşmanın saldırılarından kurtulmak ve ona saldırmak o kadar kolaylaşıyordu. Bu sıyrılma ve hedef alma ile doğrudan alakalıydı.
Weed’in sahip olduğu güç için fazladan destek sağlayan demir kılıç bir acemi için olağanüstüydü. Bu yüzden karakterini güçlendirmek yerine endişelenmeden 5 puanı çevikliğe harcamıştı.
Av cümbüşü devam etti. Avlanmanın hızı ile heyecanlanan Romuna ve Irene ne kadar şanslı olduklarına inanamıyorlardı. Daha önce hiç böyle harika bir av tecrübe etmemişlerdi.
“Surka, buraya biraz daha tilki çek.”
“Kesinlikle. Diğer her şeyi bize bırakabilirsin. Sen sadece çekmeye odaklan.”
“Peki abla.”
Surka onlara tilkileri çekmekle meşguldü. Pale de öyle.
Eğer Weed tek başına avlansaydı, canavarları aramak için etrafta dolaşmak zorunda kalır ve kuvvetini yenilemek için sıkça dinlenmeye mecbur olurdu. Bunun yerine, partisi onun için canavarları buluyor ve onu iyileştiriyordu. Bu tartışmasız ki avlanma hızını arttırıyordu.
Tek kişi oynamak gibi değildi.
Eskiden Weed Büyü Kıtası oynarken, etrafı hep canavarlarla çevrili olurdu.
Weed canavarlarla dolu zindanlarda yürümeye ve canı istediği gibi savaşmaya alışkındı. İksir ve şifalı bitkileri tükeninceye kadar gece gündüz açık olurdu.
Çok fazla öldürür fakat karşılığında bir o kadar da ölürdü.
Weed bir grup oyununun oynamaya alışkın olduğundan çok daha farklı olduğunu hissediyordu. Bu daha verimliydi ve daha çok eğleniyordu. Ancak stratejileri kısa süre sonra geri tepti.
“Kyah!”
Surka ölümcül bir hata yapmıştı. Bir tilkiyi çekmeye çalışırken, istemeden bir kurdun dikkatini çekmişti.
Surka kaçmaya çalışırken bağırdı, “Herkes kaçsın!”
Hırr
Kurt dört ayağının üzerinde Surka’yı kovalıyordu. Korkunç ağzından salyalar damlıyordu.
Diğerleri ne yapacağını bilemezken Surka sürekli kurdun saldırısına uğruyordu. Bir tilkiden daha hızlıydı, kolayca ona baskın çıkıyordu.
“Ben onu kurtaracağım. Siz kaçmalısınız. Kutsal ruhun gücü ile onun canını geri getir. İyileştiren El!”
Rahibe Irene canını kurtarmak için kaçma dürtüsünü reddetti ve Surka’nın azalan canını doldurmak için tekrar tekrar İyileştiren El’i kullandı.
“Kahretsin!”
Kısa bir kararsızlıktan sonra, Pale kurda ok atmaya başladı.
Bir, iki, üç atış. Yayına oku koyar koymaz fırlatıyordu. Çoklu atışlar, onun özel yeteneği kurda doğru uçuyor ama neredeyse hiç etki etmiyordu.
Kurt artık tüm partiyi düşmanı olarak kaydettiği için, Surka’nın işini bitirir bitirmez, sonunda Irene ve Pale’ye de saldıracaktı.
Öyleyse, Weed ne yapacaktı? Demir kılıcını kavradı ve ileriye adım attı.
Yapabilir miyim? Neden olmasın! İlk bakışta kurdun dişleri ve pençeleri korkutucu gözüküyordu.
Weed kurdun ağırlığını onun üzerine atacağına ve pençelemek yerine delice ısıracağına dair bir bahis oynadı.
“Umarım herkesten önce benimle ilgilenirsin.” diyerek kurdun yoluna geçti Weed.
Weed kurdun söylediklerini anlamasını beklemiyordu ama sanki içgüdü ile en ölümcül düşmanın belirdiğini anlamış gibi, gözlerini ona doğru çevirdi.
Hırr
Kurt yerden doğruca Weed’e doğru sıçradı.
Weed kurdun yolundan kaçılmak için yana doğru süratle atıldı ve kılıcını savurdu. Dişleri neredeyse boğazını kopartıyordu.
“Weed-nim, kaç! Büyü gücüm tükendi, o yüzden sana İyileştiren El ile yardım edemem.” diye bağırdı Irene.
“Hadi ama! Nasıl bir rahibe büyü gücünü idare etmeyi bilmez ki ?”
Irene tamamen iyileştirmeye atandığından, bir acil duruma karşı daima yeterli miktarda büyü gücünü saklamalıydı. Eğer yapmazsa, birisi ölebilir ya da en kötü senaryoda tüm parti yok olabilirdi.
Weed, Irene Surka’yı kurtarmaya gönüllü olduğunda elinin altında bir şey olduğunu düşünmüştü. Düşündüğünün aksine tek sahip olduğu, doğuştan bir rahibe olarak, büyük bir kalpti.
Şu anki çıkmaz Weed’e onu suçlayacak zaman vermedi. Kurt ona hırlıyordu.
Romuna’dan birkaç alev sonra, artık daha fazla büyü desteği gelmez oldu. Anlaşılan onun da büyü gücü tükenmişti.
Geriye sadece Pale’nin uzaktan attığı oklar kalmıştı. Kurt kan içinde kalmıştı, yine de Pale’in boş çabaları sadece onun saldırganlığını arttırmaya yarıyordu.
“Elinden geleni ardına koyma!” Weed kılıcını savurdu ve kurt ile yüzleşti.
Havlayan kurt onun üzerine sıçradı. O andan itibaren Weed’in duruşu ve hareketleri büyük ölçüde değişti.
Ayakları yere sabitlenmişken beli ve gövdesi ileri geri sallanıyordu. Weed kızgın kurdun bir esinti gibi geçmesine izin verdi.
“Burada ölürsem maskara olurum.”
Weed kurdun sonraki hamlesini tahmin edebiliyordu ve tek bir yara korktuğu kadar fazla değildi.
“Onu yenebileceğimi biliyorum.”
Weed kılıcını kavrayan elini bilerek gevşetti.
Kurt acı içinde inledi. Weed gücünün bir kısmını daha yüksek hız için feda ettikten sonra bile, kılıcının verdiği fiziksel hasar oldukça fazlaydı.
“Kahretsin!”
Weed de kurt ne zaman onu pençelese yaralanıyordu. 700 canı 200’e düştü.
“Üzgünüm Weed-nim, onu bir yerde tutamıyorum. Çok hızlı hareket ediyor!”
Pale’in düşük çevikliği onun yıldırım gibi hareket eden kurda vurabilmesini imkansız kılıyordu.
“Ben de savaşacağım.”
Surka Weed’in yanına geldi. Kurt ona saldırdığında zaten yaralanmıştı, canı yarıdan azdı.
Weed titreyen ayaklarıyla tökezleyerek konuştu. “Şimdi, iyi dinleyin. Ben hala sizi koruyabiliyorken güvenli bir yere kaçmalısınız.”
“Ama…”
“Bu tek şansınız. Şimdi!”
Pale ve Surka birbirlerine baktılar. Ama ayakları en ufak bir kaçma belirtisi göstermiyordu.
Ardından Weed umutsuzca mırıldandı, “Aptallar! Bir yabancı için canınızı feda etmenin anlamı ne ?”
Pale ağlayacakmış gibi hissetti. Weed isteseydi ölümden kaçabilirdi. Korumaların onu tehlikeden koruyacağı kale kapısına kadar koşabilirdi.
Bunun yerine ileri adım atmış ve kılıcını kaldırıp saatler önce tanımadığı takım arkadaşları için kurt ile yüzleşmişti.
“Weed-nim.” Surka’nın gözleri yaşarıyordu. Masum ve hassas olan onu, Weed’in kahramanca hareketi derinden etkilemişti.
Weed, kurttan gözünü ayırmadan, kararlı bir şekilde konuştu. “Eğer burada kalmak istiyorsanız öyle olsun. Bu pislikle dövüşmek için elimden geleni yapacağım. Yine de ben ölür ölmez buradan tüymelisiniz.”
“Pekala.”
“Söz verin.”
“Tamam.”
Surka ve Pale yer açmak için biraz uzaklaştı ve Weed hala ciddi bir tehlike ifade eden kurt ile kanlı bir savaşa girişti.
Weed’in canı 150’ye düştü, kısa süre sonra ise 70’e. Demir kılıç kurdu santimlerle ıskalamaya devam etti.
Kurt o kadar çok kanıyordu ki bir darbe onu yere yıkacak gibiydi. Ama Weed şimdiye kadar o son saldırıyı yapamamıştı.
Irene ve Romuna sonunda Weed’in canının o hayati tehlike içeren ana, yüzde onun altına düştüğünü fark etti.
Pale’nin kalbi kontrolden çıkmıştı ve Surka’nınki deli gibi atıyordu. Kurdun dikkatini çekmeye çalıştılar ama kurt Weed’in öldürmesi gerektiği kişi olduğunu biliyor ve diğer ufak karakterleri tamamen görmezden geliyordu.
Kurttan tek bir darbe daha, ve Weed ölecekti.
Eğer Weed ölürse, çantasından birkaç eşya kaybedecekti, bir ya da daha fazla level kaybedecekti ve ceza olarak sonraki yirmi dört saat Kraliyet Yoluna girişi reddedilecekti, hepsi Weed canını bir grup yabancı için feda etmeye karar verdiği içindi.
Kurt azılı düşmanına karşı üstün çıktığını hissederek kıs kıs güldü.
Hırr
Kurt son bir saldırı ile Weed’i öldürmek için sıçradığında sürekli onu ıskalamakta olan kılıcı sonunda onun kaburgalarını parçaladı.
Weed’in gözleri önünde bir yığın pencere belirdi.
*Level atladınız!*
Yükselenler: Kılıç ustalığı [5]
+50% GÜÇ
+15% ÇEVİKLİK
Yetenek: Yeni skili kazandınız, Oyma Bıçağı Tekniği
Kurttan o kadar çok tecrübe gelmişti ki leveli 5’e çıkmıştı. Weed yarı şaşkınlık içinde başını salladı.
“Oyma Bıçağı Tekniği de ne ? Skill Penceresi!”
Tanımlama (Lv. 1 %0): Tanımlanamayan eşyaların gerçek değerini öğrenmeni sağlar.
Büyü gücü tüketimi: 30
Oymacılık (Lv. 1 %0): Farklı materyalleri oyabilmeni ya da yontabilmeni sağlar. Yüksek sanatsal değere sahip eserler bir servet değerindedir. Bir kızın kalbini kazanmayı kolaylaştırır.
Tamir (Lv. 1 %0): Zırhları ve silahları tamir edebilmeni sağlar. Lv. 5’den sonra, yeni silahlar ve eşyalar oluşturabilirsin
El Becerisi (Lv. 1 %0): Çeşitli zanaat yeteneklerinde ve kılıç ustalığında fazladan etkileri vardır.
Kılıç (Lv. 5 %0): Kılıcın saldırı gücünü ve isabet oranını arttırır.
Oyma Bıçağı Tekniği (Lv. 1 %0): Görülmezi ve anlaşılmazı oymanızı sağlar.
Büyü gücü tüketimi: Saniyede 50
Efsaneye göre Büyük Usta Zahab oyma sanatını uygularken yanlışlıkla gerçeğin yolunu, oymanın tüm var olanları oymacının iradesine göre şekillendirmek olduğunu keşfetti. Zahab’ın gizli tekniği varisine devredildi.
Weed skill penceresini kontrol etti ve başını kuşkuyla salladı.
“Bu oyma bıçağı tekniğinin ne halt olduğunu anlamak için denemem gerekli. Büyü gücünü çok kötü sömürüyor. Benim seviyemde bunu düz hesap iki saniyeden daha fazla kullanamam.”
Kurt nasıl olsa ölmüştü.
Uğhh
Weed inleyerek yere düştü, yüzü kireç gibi bembeyazdı. Ardından Pale, Irene, Romuna ve Surka onun yanına koştu.
Weed’in takım arkadaşlarına söylediği ilk söz, “Surka, iyi misin ?” oldu.
“Weed-nim…”
Irene ve Romuna gözyaşlarına boğulmanın eşiğindeydiler.
Surka gözyaşlarını gizleyemedi.
Weed dışındaki tek erkek olan Pale, bir duygu seline kapılmıştı ve ne diyeceğini bilemiyordu.
Eğer bir oyuncunun canı yüzde onun altına düşerse, o kişi yavaşça ölürdü.
Bir dakika içinde Irene büyü gücünün bir kısmını tekrar topladı ve Weed’i ölümün pençesinden kurtarmak için İyileştiren El’i kullandı.
“Teşekkürler, Irene-nim.”
“Bir şey değil, Weed-nim.”
Weed ile Irene arasındaki bakışma yumuşamıştı, bu onun Weed’e yakın hissettiğinin bir kanıtıydı. Aynısı Romuna ve Surka için de geçerliydi. Şaşırtıcı bir şekilde Pale de bir okçudan hiç beklenmeyecek şekilde ona saygı ve hayranlık ile hitap ediyordu.
Weed daha iyi hissedince “Haydi devam edelim.” dedi.
“İyi misin ?”
“Evet. Canlı ve sağlıklı.” diyerek kollarını sıvayıp kaslarını gösterdi Weed.
Surka aynı hatayı tekrar yapmadı.Weed’in liderliği altında parti şaşırtıcı bir şekilde dört saatte altmış tilki rekoruna ulaştı.
Romuna, Irene, Pale ve Surka, Level 6’ya ulaşan Weed gibi hepsi level atladı.
Weed tüm puanlarını çevikliğe harcadı.
Büyü gücünün aşırı kullanımı nedeniyle tükenmiş hisseden, terlemiş Romuna, “Puff. Tamamdır.” dedi.
“Artık çıkmalıyız. Sabah sınıfa gitmemiz gerekiyor.”
“Tekrar bir araya gelip avlanmalıyız. Yarın yine burada olacaksın değil mi ?” diye sorunca, Weed Romuna’yı başıyla onayladı.
Surka, “Seni arkadaş listeme ekleyebilir miyim ?” diye sordu.
Pale ve Irene sırıtıyorlardı.
“Pekala.”Weed onları arkadaş listesine ekledi ve veda etti.
“Bunlar senin payın.”
Weed avdan kalan ganimeti bölüştürdüklerinde üç gümüş aldı. Onlar ayrıldıktan sonra biraz daha tilki avladı.
Bu grup oyunlarını sevmemesinin nedeniydi. Tam işler kızışmaya başlarken insanlar ayrılıyordu.
Weed daha gün doğumuna bir saat olduğundan canavar aramaya başladı. Tilki ve rakun gibi basit hedefleri görmezden geldi ve şehrin sınırlarını terk edip her gölgede kurtların dolaştığı bir ormana girdi.
Hırr
Bir kurt sürüsü ortaya çıktı.Gözlerinde sevinçli bir parıltıyla sürünerek yalnız dolaşan Weed’e yaklaştılar.
Kraliyet Yolunun sistemi canavarların kendi aralarındaki anlaşmazlıklarla ya da oyuncuları öldürerek seviye atlamalarına izin veriyordu, bu yüzden kurtlar yalnız oyuncuların peşlerine düşüyorlardı. Kurtlar Weed’in gözlerine baktıklarındaysa, içgüdüsel olarak titrediler.
“O gözler…”
“Bu insan bizi düşmanı olarak görmüyor.”
“O bizi sadece tecrübe puanı olarak görüyor.”
“İyi tecrübe. Güzel eşyalar düşmesi. Bizden istediği bu.”
Kurtlar Weed’in niyetini fark ettiler. Daha da kötüsü, savaşma arzusu onların ürkmesine sebep oldu.
Acı acı avlayarak kuyruklarını kıstırıp kaçmak için arkalarını döndüler.
“Nasıl cüret edersiniz.”
Demir kılıç merhamet, Weed ise onur bilmiyordu. Geri çekilen kurtları açıkça sırtlarından bıçakladı, onları gidecek yerleri kalmayacak şekilde kıstırdı ve her birini tanınmayacak hale gelesiye kadar patakladı.
“Gelin bakalım pislikler!”
Weed’in kılıcı havayı yarar yarmaz, bir kurt daha umutsuzluğa düştü. Hızlı ve acımasız. Weed’in anormal kılıç teknikleri kurtları dehşet içinde bıraktı.
Öyleyse takım arkadaşları yanındayken niçin tek bir kurda karşı zar zor dövüşmüştü?
Yakın ve kaçınılmaz bir ölümün eşiğinde, Weed kurdu öldürmek için son bir saldırı yaptı. Takım arkadaşlarının önünde, bu şanlı bir darbeydi. Bu sır Weed tarafından saklanmıştı.
Sabah güneş doğar doğmaz Weed’in kurtlarla işi bitmişti. Böylece savaş alanını terk etti ve Danışman Rodriguez’in köşküne doğru yöneldi.
♦ Çevirmen Notu: “-nim” tıpkı Japoncadaki “-san, -kun” gibi bir saygı ekidir. ♦
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..