Bir birahane.
Çoğunlukla capcanlı kahkahalar ve gürültülü patırtılı seslerle dolu olan mekânda son birkaç gündür sadece Volk denen bir adam yüzünden in cin top oynuyordu.
Korkutucu bir şekilde iri bir cüssesi vardı, ancak daha korkutucu olan şey ise adamın suratıydı. Bir Ork’un bile korkudan kalbini durdurabilecek bir surat ifadesine sahip birinin tüm gün boyunca oturup safî içtiğini düşünecek olursak, birahanenin sessizliğe gömülmesi pek de şaşırtıcı değildi. Volt içerken suratını buruşturdu.
‘Ona evlenme teklif etmek istiyorum. Onun için özel bir şeyler bulmam lazım, her ne olursa.’
Volk bir bayana evlenme teklif etmek istiyordu. İçler acısı ıstırabını kimse görmüyordu.
‘Ona bir hediye. Tamamdır, Serabourg Kalesi’nde bir oymacı olduğunu duymuştum. Söyleyeyim de bir şeyler yapsın. Eğer hoşuma gidecek bir şeyler yapabilirse, karşılığında sahip olduğum en değerli şeyi vereceğim.’
Diyen Volt sendeleyerek birahaneden çıktı.
“Pihuv, burası hâlâ oyuncu kaynıyor.”
Yedi hafta sonra tekrar Rosenheim Krallığı başkentine döndüklerinde Weed haddi hesabı olmayan bir miktarda avatar görüntüsü karşısında baş ağrısı hissetti. Alıcı ve satıcıların birbiri ardına yoğun bir şekilde ticaret yapmasıyla ve yeni maceraperestlerin maceraları için takım arkadaşları aramalarıyla oluşan görüntü baş döndürücüydü.
“Hadi, Arse! Evine gidelim.”
Weed atı Kraliyet Çiftliği’ne götürdü. At da itaatkârca onun peşinden gitti. Hayvan kraliçe solucanın zehirli gazından kıl payı kurtulmuştu neyse ki. Ölümle burun buruna gelmesine rağmen defalarca hak ettiğinden daha fazla kurtulduğunu içgüdüsel olarak biliyormuş gibi Weed’den uzak durmaya çok istekliydi; ne kadar çabuk eve varırsa o kadar iyi olacaktı. Kraliyet Sarayı’nın dışında derme çatma bir çiftlik vardı. Baş seyis atı görür görmez suratını ekşitti.
“O güzel günler geçti, şimdi bu ağız yakan Arse geri döndü. Lord Midvale’den duymuştum seni. Babasını mahcup eden bu yaratığı geri mi getiriyorsun, Weed-nim?” Weed artık rahatlamış bir şekilde atı boş bir yere bıraktı.
“Güzel bir maceran olmuş. Bu atın beladan başka bir şey getirmediğini biliyorum.”
“İyiyim, artık geçti.”
“Lord Midvale bir mesaj bıraktı. Eğer centurionlukla hâlâ ilgileniyorsan onu ziyaret etmeni istiyor. Bu mevkiinin daima sana ait olduğunu söyledi.”
“Ona minnettar olduğumu söyleyin.”
Baş seyis kendisine neredeyse tamamen yabancı olan Weed’e karşı oldukça kibardı. Bir adamın statının kimle bağlantıda olduğuna ve onun adına yaptıklarına bağlı olduğunu göz önüne alarak, Weed Kraliyet Çiftliği’nden ayrılarak Eğitim Salonu’na gitti. Orada eğitmenle karşılaştı.
“Hımm. Demek başına bunlar geldi…”
Eğitmen Weed’in sınıfının Efsanevi Ay Işığı Oymacısı olmak zorunda kalmasına fena halde üzülmüştü.
“Benim hatam.”
Weed lafı kısa kesti. Acımasız bir suratla kafasını öne eğdi.
“Hayır. Hangi aklı selim insan suçu sana yükleyebilir ki? Bilge bu sefer çizgiyi aştı. Yine de umudunu yitirme.” dedi Eğitmen, Weed’in sırtını sıvazlarken.
“Evet, Eğitmenim. Daima güvenebileceğim birisiniz…” dedi Weed.
“Haha. Kesinlikle. Her neyse, büyük bir yolculuktan döndün ve verdiğim görevi tamamladın.”
Eğitmen Litvart Zindanında Temizleme Operasyonunu tamamladığı için ona ödül olarak üç altın ve elli puan Rosenheim’da kamu hizmeti verdi. Kamu hizmeti epey biriktiğinde oyuncuya söz konusu ülkede üstün ticaret hakları tanır ve ayrıca devlette çalışma imkanı sağlardı.
Ne var ki Eğitmenin tavırları biraz değişmişti. Artık Weed’i aynı kılıç ustalığı yoluna baş koymuş bir yoldaşı olarak görmüyordu. Bu da demekti ki Weed’in onca uğraştan sonra elde ettiği dostlukları sallantıya girmişti.
Eğitmeni ziyaret ettikten sonra Weed, Rodriguez’in malikânesinde durakladı. Her zamanki gibi bilge kendini çalışmaya adamıştı.
“Haha. Demek gerçekten görevi tamamladın.” dedi Rodriguez. “Uzun süredir buralarda görünmeyince kaçtığını düşünmüştüm.”
“Anlıyorum, efendim.”
“Hımm… Her neyse, kaderde olduğu gibi, sana verecek bir şeyim var.”
Rodriguez avucunda tuttuğu ahşap heykelciği Weed’in eline tutuşturdu. Heykelcik bir kraliyet şövalyesi şeklindeydi.
“Bu nedir?” diye sordu Weed.
“İmparator Geihar Von Arpen’in mirası. Ailem Arpenya İmparatorluğu Kraliyet Ailesi’ne hizmet ederdi. O kan ve birlikte getirdiği yükümlülük ailemin damarlarında akıyor. Kendi neslimde bu görevi üstlenen kişi bendim. Şimdi bunu sana emanet ediyorum, nihayet dizginlerden kurtuluyorum.”
“Ama bu heykelcik ne için?”
Weed Zahab’ın Ay Işığı Oymacısı görevini yerine getirdiğinde zaten farklı şekilde bir ahşap heykelcik elde etmişti.
“Ben de bu ahşap heykelciğin sırrından bihaberim.” dedi Rodriguez. “Kıta’da beş oyma ustası olduğuna dair bir efsane var. Tabii ki bu sadece eskiden kalma bir efsane, rüzgar gibi gelip giderlermiş. Miraslarında kendi eserlerini bıraktıkları bilinir, bu heykelcik de onlardan biri zannımca. Efsaneye göre, bu beş heykelciği de toplayabilirsen ve heykelciklerin oluşturduğu bulmacayı çözebilirsen, oymacılık sanatının nihai sırrı ortaya çıkacak.”
Weed hâlâ şüphe içinde ahşap heykelciği tespit etti. Bu skillde leveli düşük olduğu için, heykelciğin özdeşliğini anca birkaç başarısız denemenin ardından başarabildi.
Ahşap Heykelcik:
Dayanıklılık: 1/1
Bu heykelcik İmparator Geihar Von Arpen’in skillerini içerir.
Donanımlar: Herhangi bir heykele yaşam enerjisi vermene yardımcı olacak eşsiz bir skill elde etmeni sağlar.
Koşullar: Oyma Ustalığı’nda uzmanlık mertebesi
****
Weed Zahab’dan miras kalan ahşap heykelciği tespit ettiğinde, ayrıca ön şartı kılıç ustalığında beş ve üstü level olan bir oyma bıçağı tekniği buldu.
“Oyma ustalığında büyük bir sır gizli.” dedi Weed.
“Artık oyma sanatı yolundasın ve umarım oyma ustalığında Ulu Üstat olursun. Bu dünya daha önce hiç Ulu Üstat görmedi, ama eğer bir tane olursa o, Kıta’nın kaderine yön verecektir.” dedi Rodriguez. “Kabul, sana bu yolu kötü niyetimden dolayı gösterdim ancak sana bu söylediklerim de doğru.”
Weed artık Rodriguez’e gücenmiyordu. Geçmiş geçmişte kalmıştı ve bu sanata karşı ani bir merak bürümüştü Weed’i.
‘Kendi yolunu çizen kişi.’
Üstelik, Weed eğer bunu başarabilirse kendisini bol paralı ve güçlü günler bekliyor olacaktı. Rodriguez böylece Weed’le olan eski hesaplarını halletmiş olduğunu düşündü. Yedi haftadır aç ve üşümüş bir halde dolaşmış olmasından kaynaklanan berbat durumunu görünce zihnindeki kin çoktan yitmişti.
“Başka bir sorum daha var, Bilge. Aşçılar ve demircilerin Ulu Üstat olmak için kendi saklı yolları mı var?” diye sordu Weed.
“Var sanırım, Tanrı cömerttir.” dedi Rodriguez. “Şunu unutma, aşçılık skilindeki herkes bir fırsat bulup yakalayacak diye de bir kaide yok.”
“O halde…”
“Başka Seçilmişler de olmalı! Onlar kendi yöntemleriyle işi halledecekler. Yapıp yapmayacaklarıysa onlara kalmış.”
Weed tüm duymak istediklerini duyduktan sonra malikâneden ayrıldı.
Darius kalbinin güm güm attığını hissetti. Önemsiz gibi görünen birkaç görevi tamamlayınca işin bu kadar ileri gidebileceğini hiç düşünmemişti. Güzel şans olarak adlandırıyordu bunu. Rosenheim Krallığındaki güç oyununun merkezinde iki adam vardı — Dük Kanus ve Kont Albrook.
Harbiyenin başında olan Dük Kanus daha güçlüydü. Söz konusu olan adam, tam şu anda kar beyazı bir kılıcı ona doğrultmuştu.
“Darius-nim, bu vesileyle, Kraliyet Sarayı’na yapmış olduğun özverili hizmetin bir takdiri olarak sana geçici Rosenheim şövalyeliği armağan ediyorum. Şövalyeliğin gücüyle bir keşif ekibi kurarak sınır halkını bulundukları zor ve sıkıntılı durumdan kurtarmanı emrediyorum.”
“Hizmetinizdeyim, Efendim. Bana güvenebilirsiniz.”
“Sör Darius, bu görevi sana emanet ediyorum.”
Darius önce sırayla iki omzunda, daha sonra başının üzerinde kılıcın hafif dokunuşunu hissetti. Savaş döneminde bu korkunç bir his olabilirdi ancak şu an Roseinheim’da, Kraliyet Sarayı’nda şövalyeliğe atanma töreninin ortasındaydı. Üstelik kılıcı tutan Dük Kanus’tu.
Bu korkudan ziyade unutulmaz bir anıydı Darius için, öyle ki heyecandan neredeyse ağlayıverecekti. Darius bu ağır atmosfere rağmen, haykırmak, resim dokumalı halı üzerinde yuvarlanmak isteyerek duyduğu bu ani duygu selini bastırmak zorundaydı. Gülümsemesini bastırırken de yüzü daha çok sırıtırcasına buruşmuştu.
‘Artık bir keşif ekibinin komutanıyım.’ Darius kendini çok, çok, çok şanslı olarak görüyordu.
‘Bir şeyler yapmam lazım.’
Weed ciddi bir surat ifadesine bürünmüştü. Weed’in takılıp kaldığı oymacılık sınıfının doğası aşağıdaki gibiydi:
Weed’in ana silahı kılıç olduğundan dolayı, onu kılıç savaşçılarıyla kıyaslamak faydalı olacaktı.
Sınıf belirlendiği anda bir kılıç savaşçısı kılıç ustalığında %50 bonus puan kazanırdı. Tabii ki Weed karşılık olarak kullanışlı el sanatı skiliyle boşluğu doldurabilirdi.
Yüksek statları sayesinde, aynı leveldeki bir şövalye bile onla aşık atamazdı. Nispeten daha düşük level olsa bile, oyma bıçağı tekniği ve Kraliyet Düzensiz Kılıç Tekniği’nin desteğiyle, aynı leveldeki iki kılıç savaşçısına karşı kazanacağına emindi.
Kraliyet Düzensiz Kılıç Tekniği—Weed denediğinde tekniğin baskın gücü karşısında epey şaşırmıştı.
Bu teknik, tepki hızı ve yıkım gücünü ikiye ve üstelik doğaüstü gücü de üçe katlayan bir taktikti. Bu yüzden İmparator Geihar’ın varisine miras bırakmak için bunu seçmesi pek şaşırtıcı değildi.
Ancak savaşçılar ve şövalyelerin kendilerine has kılıç skilleri ve nefes alma teknikleri vardı. Kendi sınıflarına uygun bir nefes alma tekniğinde ustalaştıklarında, kılıç tekniğinin seviyesi Weed’in Kraliyet Düzensiz Kılıç Tekniği’nden düşük olsa bile bu onlarda büyük etki oluştururdu.
Bu şövalyelerin ve savaşçıların sahip olduğu özel bir haktı, iki standart sınıf da dövüş skillerinde uzmanlaşmıştı. Diğer bir deyişle, Weed çalışıp didinerek el sanatı skilini ve diğer statları artırsa da ve daha çok hilemsi skiller elde etse de er ya da geç bu yoldaki diğer kişiler ona yetişecekti.
Şimdi bile Weed hileli taktikler kullanmadıkça onların çok az önündeydi. Kraliyet Düzensiz Kılıç Tekniğinin yanı sıra zamanında el sanatı skiline ağırlık vermemiş olsaydı ve Eğitim Salonundaki ek statlar olmasaydı, besbelli ki sıradan bir kılıç savaşçısından çok daha güçsüz olacaktı.
‘Fakat oymacılık sınıfının göründüğünden daha büyük bir potansiyeli var. Eğer olmasaydı, İmparator Geihar Kıta’yı fethedemezdi ve Zahab’ın gücünü açıklamak çok zor olurdu.’
– Serabourg Kalesi, Rosenheim Krallığı’nın Başkenti –
Şehir merkezinin kurulu olduğu Merkez Çeşme’nin karşısında bir dizi oyuncu çeşit çeşit heykelciğin gösterimini izliyordu. Weed oyma ustalığı skili üzerinde çalışmak için ikinci bir tezgâh açmıştı.
“Merhaba, bu ne kadar?” diye sordu bir kız.
“Beş gümüşlük.”
“Ah, çok pahalı. Benim için ufak bir indirim yapabilir misiniz? Lütfen? İki parça alacağım.”
Şirin kız Weed’i ikna etmeye çalışırcasına gülümsedi ancak Weed acımasızdı. Özellikle iş paraya geldiğinde kadın erkek tanımazdı.
“İndirim benim sanatıma hakarettir, genç bayan. Sizce bu heykelleri oyarken sanata olan tutkumu ve bilhassa işime olan düşkünlüğümü arka planda mı bıraktım? Bir sanat eseri, zaman geçtikçe insanın zihninde büyüyüp yeşeren gerçek değerini yansıtacak olan uygun fiyata sahip olmalıdır.”
Kız duygulanmıştı. Oymacının kalbiyle yaptığı bir sanat eseri için indirim istemek aptalcaydı. Cebinden parlak gümüş paraları çıkardı vicdan azabı içinde.
“Özür dilerim, işte on gümüşlük, buyurun.”
“Teşekkürler genç bayan.”
Weed iki heykelciği tutarken ağırbaşlı bir şekilde gülümsedi. Bu, heykelcikleri orijinal fiyatından satabilmesinin vermiş olduğu gurur dolu bir zafer gülümsemesiydi.
Kaba tabirle, direnmesine rağmen sonunda sınıfını dönüştürdüğü bir ‘Efsanevi Ay Işığı’ oymacısı olarak gayet güzel heykelcikler oymuştu, üstelik Pratique Des Arts, Peinture, Sculpture, Gravure standartlarına göre.
Oyma ustalığında şu anlık level 4’tü. Ay Işığı Oymacısı’na döndüğü için, oyma ustalığının etkileri ikiye katlanmıştı, altın hile sayılan yegane eşyalar listesindeki Zahab’ın Oyma Bıçağı’na sahip olduğundan bahsetmeyeyse gerek bile yoktu.
****
Weed’in yapabilecekleri, oyma ustalığındaki daha toy haliyle düz maddelerden yapılmış küçük boy heykelciklerle sınırlıydı henüz. Sadelikleri ve düşük fiyatı, daha geniş bir kitleye hitap ediyordu.
Hatta hayranlarından bazıları Weed’in oracıkta oyduğu sanat eserlerini almak için sıraya dizilmişlerdi. Malzemeleri yüzünden bakırdan daha az tutan tilkiler ve tavşanlar, beş gümüşlük tutmasına rağmen ışık hızında satılan tezgâhtaki en popüler eşyalardı.
Weed bu girişiminin dürüst bir iş olduğuna inanıyordu. Heykelciklerini alması için kimseyi zorlamıyordu. Sabit fiyattan almak için akın eden insanlara ne yapabilirdi ki? Weed oyma bıçağını daha hızlı kullanmaya başlamıştı. Bir yandan para kazanıp, diğer yandan da oyma ustalığındaki uzmanlık seviyesini yükseltiyordu.
Oyma ustalığı gibi, her on levele ulaştıktan sonra bir üst seviyede tekrar sıfır levele düşen sistemde, level 10’a ulaştıklarında aşçılık tamir ve diğer el sanatı skilleri de başlangıç seviyesinden orta düzeye yükselmişti.
Aşçılık skilinde bu yükselme, el yapımı yemekler için canı ve doğaüstü gücü artırmada net seçenekler sunardı. Tamir skilinde ise orta düzey, silah ve teçhizat üretip tamir etmek için yeni bir teknoloji ağacı oluştururdu.
Bununla da kalmıyordu. Level bir kez daha 10’a ulaştığında, orta düzeyi geçerek, tüm gerekli adımları tamamlayıp buna layık olduğunu kanıtlayan bir deneyimli usta olunan uzman düzeye ulaşılmış olurdu.
Dövüş ya da el sanatı fark etmez, herhangi bir skilldeki bir usta, sadece skilldeki uzmanlığının liyakatine dayanarak tanınır ve saygı görürdü ancak oyma sanatı ve aşçılık gibi tüm el sanatı skilleri olasılıkları sınırlıydı.
Weed’in bu noktada önceliği temel el sanatı skilini orta düzeye yükseltmekti. Weed Litvart Zindanı’nda bölüklerin zarar görmüş teçhizatlarını onarırken ve millete yemek dağıtırken skill leveli 9’a ulaşmıştı. Bir level daha atladıktan sonra orta düzey el sanatı skili karşısında olacaktı.
Orta düzey el sanatı skili tüm saldırı gücünü %30 artırarak kılıç ustalığını ve okçuluğu geliştirirdi. Lanetli sınıfı yüzünden saldırı gücü en iyi haliyle bile bir seviyenin altında olan bir oymacı için bu skill zorunluydu.
‘El saatı skili bir hayli kullanışlı.’
El sanatı skili arttıkça, tüm sanat skilleri daha etkili hale gelirdi. El sanatı ustası sınıf kısıtlamalarını, demirci işi ve simya gibi sanat skilleri alanını oyuncular için genişletebilirdi.
Efsanevi Ay Işığı Oymacısı sınıfı diğer uzmanlık alanlarıyla alakalı tüm skillere geçiş hakkı sunuyordu, fakat Weed daha yüksek bir el sanatı skilinin, onları elde etmek ve geliştirmek için daha kolay ve hızlı kılacağını biliyordu.
Belki sanatçılar Ulu Üstat egemenliğinde yolları kesiştiği yerde yavaş yavaş birbirleriyle tanışırlardı. El sanatı skili olmasaydı sanatçıların nesli tükenmiş olurdu düşüncesi tam olarak doğru sayılmazdı aslında. Acınası dövüş skillerini güçlendirmedikçe dövüş uzmanlarıyla boy ölçüşemezlerdi.
‘Hele şükür 100 heykelciği bitirebildim!’
Weed dur durak bilmeden heykelcikleri oyuyordu, oyma ustalığında level 4 %98’de takılı kalmıştı. Hızla büyüyen el sanatı skilinin aksine, oyma ustalığının gelişimi bir hayli yavaştı.
’50 heykel daha yapsam level atlayacağım sanırım.’
O an bayan müşteriler telaşa kapıldılar ve arada oluşan koridorda Weed’e doğru yürüyen, yüreklere korku salan görünümlü uzun bir adam belirdi. Adamın öylesine ölümcül bir aurası vardı ki Weed bile kanının donduğunu hissetti.
‘Ne yanlış yaptım da bu eşkıya kılıklı herif bana düşman oldu?’
Weed kısık sesle sordu kendine. Adamsa kısık gözlerle etrafına bakındı.
Hyaaa
“Beni gördü!”
Kızlar çığlık attılar. Adam Weed’e doğru yavaşça yürüdü ve ardından harap bitap hale düşmüş bir fare gibi perişan bir şekilde eğildi.
“Senden bir ricam var.”
“Lanet” –Yanlış sözcük seçimi.
“Ben, ben heykel almak için geldim buraya. Ama istediğim hiçbir şey bulamadım.” dedi adam Weed’in önünde diz çökerek. “İstediğim şekilde bana bir heykelcik yapabilir misin? Hatta yalvarıyorum, lütfen. Bana bir heykelcik yapasın ki ben de gidip ona evlenme teklifi edebileyim.”
Weed adamı ayağa kaldırıp duymaya çalıştı. Adamın adı Volk’’tu. Bir kadına aşık olmuştu. Bu online oyuna katılmasının başlıca sebebi kadını yakînen koruyabilmekti. Onun, o rahibenin iyiliği için kahraman şövalyelik sınıfını seçmişti.
Bir yıllık sayısız görev ve savaş boyunca kadın, Volk’un sadakât ve fedakârlığı sayesinde bir kez bile ölmemişti. Ayrıca Volk kadının desteklediği ve iyileştirdiği bu ikinci hayatta eğleniyordu. Aralarındaki bağ gün geçtikçe daha da güçlenmişti ve Volk kadını her gördüğünde mutluluktan havalara uçuyordu. İşte şimdi ona evlenme teklifi etme vaktiydi.
“Ona asla unutamayacağı bir şey vermek istiyorum. Bir gün solacak bir çiçek değil. Senden kalbimi içine koyabileceğin ve asla solmayacak çiçekler oymanı istiyorum! Lütfen!”
Volk dizleri üzerinde durdu. Suratı tehditkârdı ama kalbi değil. Kaç adam bir yabancının önünde böylesine kayıtsız şartsız kalpte beslenen bir aşk için diz çökerdi ki? Weed derince iç çekerek etrafına bakındı. Çoğu kadın duygulanmış görünüyordu. Hata gözünü para bürümüş Weed bile Volk’un kederini hissedebiliyordu.
‘Onu seviyorum. Onu seviyorum, fakat o neden bunu göremiyor?’
‘Ona kalbimi açmak istiyorum.’
‘Binlerce kez denedim yüreğimdekileri söylemeyi, SENİ SEVİYORUM!’
‘Ama neden aynı şeyleri onun yüzüne karşı söyleyemiyorum?’
Bir erkek olarak Weed Volk’un halinden anlıyordu. Şövalyenin elinden tutarak ayağa kalkmasına yardım etti.
“Böyle bir rica için…” dedi Weed kibarca. “Diz çökmenize gerek yok, Volk-nim. Bu sizin hakkınız, dimdik ayakta durarak isteyebilirsiniz. Böyle bir ricaya karşı direnemem. İsteğinizi seve seve yapacağım.”
Volk gözyaşlarına boğuldu.
“Çok teşekkür ederim, Weed-nim.”
“Ne demek, lafı bile olmaz. Pekala, nasıl bir çiçek istiyorsun?”
“Yedi tane ayçiçeği. Onlar, yedi yıldır hayatımın ışığının, yani onun peşinden giden kalbimi temsil edecek.”
“Anladım. Biraz bekleyebilir misin?”
Weed yamacındaki tahta stokunu inceledi ve en kaliteli parçayı—Elf Ağacı’nı seçti. Sadece güneyde sıcak bir iklimde yetiştiği bilinen oldukça kalın ve sert bir ağaçtı. Tahta parçası hâlâ bir bütün halinde duruyordu, heykelcik olmak için henüz küçük parçalara bölünmemiş büyükçe bir taştı.
‘Bunu zamanında yetiştirebilmek için elimden geleni yapmalıyım.’
Weed artık bir tilki ya da tavşanı gözleri kapalı bir şekilde oyabilirdi ancak çiçekler epey çetrefilli olacaktı.
‘Her çiçeği ayrı ayrı oyarsam iş kolay olacak, ama daha sonra onları nasıl bir araya getireceğim o zaman? Yedi ayçiçeği ve yüz gül, bu çifte özel hediyem olsun. Tüm çiçekleri bir buket halinde oyayım en iyisi.’
Weed heykelciğin son halini aklında canlandırdı ve Elf Ağacı’nı yavaş yavaş pürüzsüz hale getirmeye başladı. Weed’in ne peşinde olduğuna dair Volk’un ve diğer kızların en ufak bir fikirleri bile yoktu. Sadece yedi ayçiçeği için neden bu kadar büyük bir parça seçtiğini anlayamıyorlardı.
Öyle veya böyle, ağaç kesip düzeltildikçe ortaya bir şekil çıkıyordu yavaş yavaş. İlk çiçekler nispeten büyük ayçiçekleriydi, ardından onları çevreleyen güller meydana geldi. Weed’in sihirli elleri dans ettikçe, baştan aşağı güzel bir buket gözler önüne serildi.
“Vay be!”
“Muhteşem ötesi.”
Merakla bekleyen müşteriler Weed’in oyma sanatını izledikten sonra nutku tutulmuş izleyicilere dönüştüler. Oyma bıçağının her hareketinde, tahta parçasının her kesilişinde, izleyicilerin kalbi endişeyle küt küt atıyordu. Çünkü en ufak bir yanlış bile narin çiçeği mahvedebilirdi.
“Tanrım! Lütfen bitirebilsin.”
Bu sadece Weed ve Volk’un dileği değil, aynı zamanda oradaki herkesin gönlünden geçendi. Weed onca kişinin karşısında tamamen çiçeklere odaklanmıştı. Oyma bıçağı hareket ettikçe tahta parçası şekilleniyor; çiçek, gövde ve yapraklar ortaya çıkıyordu.
‘Burada hataya yer yok.’
Weed’in gözleri parıldadı. Yalnız olsaydı her hata affedilebilirdi, ancak şu an yoğun bir izleyici kitlesiyle çevrelenmişti. Eğer müstakbel müşterileri karşısında hata yaparsa, birden fırlayan şöhreti direkt ayaklar altına alınacaktı.
Yakın çevrede başka oymacı olmamasıyla büyük ölçüde alakalı olan popülerliğinin genişlediğini herkesten daha iyi biliyordu ve her ne pahasına olursa olsun bu ünü kaybetmemeliydi.
Bir müşterinin hayal gücü para demekti!
Weed’in haddinden fazla takıntısı sanatsal bir esere dönüşürken nihayet buketi yapmayı başarabildi.
Level Artışı: Oyma Ustalığı [5]
Heykellerin güzelliğini ve karmaşıklığını artırır.
Heykel yaparken hata yapma oranını azaltır.
Artış: El Sanatı Skili [Başlangıçtan Orta Düzeye]
Silah ve yumrukların saldırı gücünü artırır. (+%30 ATK)
Sanat skilinin ve tüm alanlarını ve Kılıç Ustalığını yükseltir.
Sanat: +5 puan. (+5 Sanat)
Ün: +1 puan. (+1 Ün)
Dikkat: Başarısız olmuş ürünün satımı bunu geçersiz kılar.
****
Weed ahşap buketi bitirir bitirmez, iki skil birden level atladı. Çünkü oyma ustalığı level 4 %98’de takılı kalmıştı, o yüzden ilk level artışı şaşırtıcı değildi. Ancak el sanatı skili bir sonraki level için henüz yüzde altıda olmasına rağmen, bir anda dolarak orta düzeye ulaşmıştı.
Şu işe bakın ki gelişimi hiçbir yerde görülmediği için onu devamlı olarak huzursuz eden sanat statı da beş puan artmıştı.
“İnanılmaz.”
“Skil penceresi!”
Weed pencereyi çabucak gözden geçirdi, oyma ustalığı skili sadece level atlamakla kalmamış, aynı zamanda deneyim derecesi de %17 olmuştu. El sanatı skili bile orta düzeye geçtikten sonra %5 deneyim derecesi kazanmıştı.
‘Çok şanslı değil miyim?’
Weed bu şans nedeniyle çok heyecanlıydı, ancak kısa süre sonra bunun neden olduğunu anladı. Oyma sanatı bir taşıma bandı değildi. Kurabiye kalıbıyla yapılmış gibi benzer heykelciklerin seri imalatının oyma ustalığındaki deneyim derecesinin ilerleyişine hiçbir katkısı olmazdı.
Bir oymacı daha önce hiç denenmemiş yüksek sanatsal değere sahip bir ürün meydana getirirse, oyma ustalığı büyük ölçüde bir deneyim derecesi kazanırdı. Bu, ilk yaptığı tilki ve tavşan heykelciklerinin ilk etapta deneyim derecesini ne kadar etkilediğini anımsattı Weed’e.
Denemiş, başarısız olmuş, böylelikle skili gözle görülür bir hızla artmıştı. Artık yeni bir şekil, bir stil denemeyi bıraktığında ve tekrar tekrar aynı şeylerin seri üretimini yaptığındaysa oyma ustalığındaki ilerleyişi neredeyse durma noktasına değin yavaşlamıştı.
‘Level artışı, level yükseldikçe yavaşlar diye düşünmüştüm ancak öyle değilmiş. Yanlış yolu seçmişim.’
Weed böyle düşüncelere dalmışken, Volk ve diğer kadınlar buket karşısında büyülenmişlerdi. Ahşap bir buket. Ayçiçekleri ve güller, yumuşaklık ve içtenlik saçıyordu sanki gerçeklermiş gibi.
“İşte tamamdır, Volk-nim.”
Weed buketi Volk’a teslim etti. Şövalyenin gözleri parıldamıştı ay çiçekleri ve gülleri görünce. Ona göre, bu bir sihirdi.
“Ah, tanrım. Ben—ben inanamıyorum…” Volk’un gözlerinden yaşlar döküldü yine. “Bu gerçekten tahtadan mı yapıldı? Oyma ustalığı harikalar yaratıyor…”
“Evet, Volk-nim. Şimdi bunu oyarken beni gördünüz, değil mi?”
“Kesinlikle inanılmaz.” dedi Volk gözyaşları içinde.
Diğer izleyiciler de Weed’in tamamlanmış eserine hayran olmuşlardı. Zahab’ın oyma bıçağı olmasaydı bu buketi yapamazdı. Özellikle en kritik anda oyma ustalığı ve el sanatı skili eser üzerinde daha büyüleyici etkiler meydana getirmek için bir araya gelmişti.
“Bu buketi tüm kalbimle yaptım. Şimdi sen de kendi yüce kalbinle ona git.”
Volk’u nazik bir şekilde cesaretlendirdi. Buketi yaparken oyma ustalığının gizli kapılarından birini keşfettiği için ilham gelmişti Weed’e.
“Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.”
Volk tüm içtenliğiyle Weed’e müteşekkirdi. Buketin ücretini ödemek için elini cebine soktu.
“Üç altın.” dedi Weed.
Verdiği emekleri göz önüne alınca bu buket üç altından çok daha fazlasını hak ediyordu ama onun için bu da kâfiydi. Birden bire Volk afallamış bir suratla ceplerini boşaltmaya başladı.
“Nereye… nereye gittiler?”
Volk gürledi. Eli hunharca cebini karıştırıyordu ama cep boştu. O an esas panikleyen Weed’di.
‘Bir dolaplar mı çeviriyor o?’
Weed neler olacağını anlamıştı, bilhassa Volk’un bir sonraki lafının ne olacağını.
‘Parasını bir yerlerde kaybettiğini iddia edecek.’
“Be-ben özür dilerim, Weed-nim. Paramı bir yerlerde kaybetmiş olmalıyım.” dedi Volk.
‘Çünkü en başından hiç altının olmadığını söyleyemezdin.’
Volk Weed’in cevabını beklemeden bağırdı. “Cüzdanım çalınmış olmalı. Lanet olasıca!”
‘Anca bunu yaparsın sen. Ancak her hareketine şahitlik eden bunca insanı kandıramazsın. Eğer kendi alanında bir uzmansa, beni kazıklayıp bir de canlı kalabileceğini sanmaktan çok daha iyi bir şeyler yapmalıydı.’
“Parayla eş değerde bir şeyler versem sorun olur mu?”
Volk, Weed’in çoktan net bir şekilde görebildiği adımları takip ediyordu, bir züğürtün tipik dalaveresi işte. Fakat felaket bir aura yayan Weed’i hafife almıştı Volk.
‘Beni kekleyebileceğini mi sandın, ahmak herif?’
Daha sonra Volk tekrar elini cebine soktu.
“Çok şükür. İki altın ve doksan gümüşlük buldum. On gümüşlük indirim yapabilir misin?” diye sordu Volk.
“Neden bana on gümüşlük değerinde bir şey vermiyorsun?”
Weed’in keskin gözleri Volk’un kılıp kıyafetini taradı. Silahlarını, teçhizat ve aksesuarlarını inceledi. Kraliyet Yolunda tespit edilmiş on binlerce eşya beyninin bir köşesine alfabetik sırayla kaydedilmişti. Weed bir an önce bir fiyat belirleyip iki hatta üç katı bir sevinçle bir eşya tespit etmek istiyordu.
Fakat gözleri, kılık kıyafeti sefalet içinde olan Volk’ta herhangi kıymetli bir şey bulamadı. Şövalyeyse kıyafetinin içinden bir kitap çıkardı ve Weed’e uzattı.
“10 gümüşlük karşılığında bu kitaba ne dersin?”
Weed kitaba hızlıca göz gezdirdi.
– Versailles Kıtası’nda Unutulmuş Şehir #4 –
Rosenhein Krallığı’nın Güney Bölge’si üzerinde uzanan gökyüzünde, bariz bir şekilde insan dışı olduğu düşünülen bir ırkın olduğuna dair gizemli masal ve efsanelerle dolu büyük bir kent bulunmaktadır. Onları en iyi tarif edecek kelime Ave olur.
Canavar olarak nefret edilen güçlü savaşçılar ırkı Güney Bölge’sinin huzursuzluk kaynağı olarak düşünülür, bu nedenle de hiçbir yerde görünmezdi.
Fakat ırk zamanla yok oldu ve Cennet Şehri’ne giden yol bile artık kayıp.
Şimdilerde şehrin varlığı şüphe konusu, ancak yaşlılar bu hikayeyi gelecek nesillerin beynine kazırken Güney Bölge halkı hâlâ şehre ve cesur Avian yerlilerine inanıyor.
Güvenilmez bir kaynağa göre, Cennet Şehri’ne çıkmak için Saklı Tohum gerekmektedir.
Weed kendisini kandırılmış hissediyordu. Cennet Şehri gibi bir saçmalığa kim inanırdı ki? Diyelim ki tüm fizik kurallarını yıkarak havada bir yerlerde süzülüyor, o halde şehrin yeryüzünden görülmesi gerekirdi. Sonuç olarak Cennet Şehri’nin varlığını iddia eden kitap sadece söylentiden ibaret olmalıydı.
Eğer fazlasıyla gülünç ve rezil olmasaydı, şehre bir bitkiyle tırmanmakla ilgili son paragraf çok insafsızca olurdu. Bu şeyin güvenilirliği sıfırdı. Volk, Weed’in kitaptan şüphe duyduğunu hissetmişçesine alelacele kendini savunmaya geçti.
“Buna inanmıyor olabilirsin, ancak bu kitap bulunmaz hint kumaşı…”
“…”
“Keşke sana daha iyi bir şeyler verebilseydim, ancak şansa bak ki bu kitap elimdeki en değerli şey.” dedi Volk, içinde tavşan kürkü, yılan derisi ve kırık bir kılıç parçası olan sırt çantasını ona göstererek.
Weed kılıcı tamir edebilirdi, fakat bu, +2 ATK ile bir cüce cinin bile fırlatıp atacağı yarım yamalak bir şey olurdu. Belki bir demirciyle iki baltaya pazarlık yapabilirdi.
“Çok üzgünüm Weed-nim.”
Weed derince bir iç çekti.
‘Pekala, kabul. Oyma ustalığının sırrını öğrendim nasıl olsa. Sürekli aynı şeyleri yapsaydım, bunu anlayamazdım. On gümüşlüğe katakulli yaptığı için onu affedeceğim. Pek önemli bir mevzu değil.’
Weed 3 altın dediğinde bunun pazarlık yapılabilir olduğunu zaten düşünmüştü. Böyle demesinin esas amacı Volk’u şaşkına uğratmaktı. Normal standartlara göre yapılmamış heykeller çoğunlukla müşterinin oymacıyla yaptığı pazarlığa göre değerlendirilirdi.
İki altın doksan gümüşlük, artı saçma salak bir kitap, bir de oyma ustalığındaki ve diğer skillerdeki level artışını hesaba katınca bu hiç de fena sayılmazdı. Fakat Weed’in iki altın seksek gümüşlüğe ne kadar önem verdiğini ancak tanrı bilebilirdi.
“Bence bu kitap on gümüşlük eder. Umarım teklifinde şans seninle olur, Volk-nim. Ve aşık olduğun kadın—”
“Efendim?” dedi Volk.
“Senle mutlu mesut bir hayat yaşayacak.” dedi Weed iğneleyici bir şekilde. Böyle cimri bir kocayla, hayatının geri kalanı boyunca hep beş parasız kalacaktı.
“Teşekkürler, Weed-nim.”
Weed’le el sıkıştıktan sonra yavaş yavaş yürüyerek uzaklaştı Volk. Weed onun gidişini seyretti. Bir anda Volk’un kılık kıyafeti, parlak Mithril* zırhına büründü. Pantolonu bir çift Mithril tozluğuyla kaplandı. Hatta botları bile Mithril’e dönüştü – Weed’i sersemlemiş bir halde bırakmıştı bu.
‘Maksimum sağlığı iki katına çıkaran ender eşyalardan biri olan pamuk bir yüzük! Paha biçilemez bir hazine! Bildiğim kadarıyla bu küpeler yıldırım elementine karşı dirençli. Sadece listede adı olduğunu duymuştum ve onlara sahip biri gerçekte yoktu. Adi herif, çok paran var demek ha – zavallı bir oymacıyı kazıklamak hiç adil değil.’
Volk’un donandığı eşyalar Weed’in en çılgın hayalinden bile daha kıymetliydi. Hatta bazıları binlerce altın değerindeydi.
Yoğun çalışmalı saatlerin ardından buketi bitirince Wed kollarını uzatıp esnedi. Birdenbire izleyiciler Weed’e altınlar fırlatarak bağırmaya başladılar.
“Birebir aynı buketten bana da yap, lütfen!”
“Biraz önce iki tilki almıştım, siparişimi bukete dönüştürebilir miyim?”
“Lütfen!”
Volk Serabourg Kalesini’nden ayrıldıktan sonra adice gülümsedi. Korkunç yüzüne ihanet eden nüktedan yüreğiyle Volk, buketi tüm kalbiyle yapan Weed’e gerçekten değerli bir şeyler vermek istemişti.
Cennet Şehri kitabı!—açıkçası Volk onu ele geçirmek için iki ay uğraşmıştı. Kitaba göre, onun bile adımını atmadığı gizemli bir mekândı orası. Rosenheim’a gelmesinin sebeplerinden biri şehri ziyaret etmekti.
Fakat kalbini çalan genç bayana edeceği teklif diğer her şeye baskın çıkmıştı. Volk buketin karşılığı olarak kitabı Weed’e vermişti, ancak bu hiçbir şeymiş gibi geliyordu.
‘Öylece bir kenara atma. Sende kalsın. Eğer bulmaya çalışırsan kitap sana yol gösterecek ve bir gün oraya ulaşacaksın.’
Volk buketi tüm içtenliğiyle tutarak, kıymetli genç bayanın yaşadığı Brent Krallığı’na doğru yol aldı.
Ahşap bir buket!
Bir adam bir kıza çıkma teklif edeceği zaman böyle bir buket mükemmel bir hediye olurdu, şövalye Volk, narin sevgilisi ve ahşap buketle ilgili rivayetler gitgide yayılırken, Weed’in açık hava oyma dükkanı hızla büyüyordu.
Çoğu oyuncu heykelcikleri şömine üzerine konulacak ya da kuytu köşelere atılarak zamanla üstü toz bağlamaya mahkum edilmiş bir hatıra olarak görüyordu. Fakat Volk’un durumu, insanların heykelciklere olan bakış açısını değiştirmişti. O gün Weed ilan etti:
“Üzgünüm, fakat artık aynı heykelcikleri yapmayacağım!”
Oyma ustalığında ve el sanatı skilinde level atlama gibi sadece kişisel çıkarları için bu karara varmıştı. Ancak etraftakiler yanlış yorumlamıştı olayı.
“Gerçek bir sanatçı!”
“Çok havalı. Aynı şeyi iki kez yapmam dedi!”
“Bu durumda heykelciklerin fiyatı artacaktır.”
Weed’in müşterileri, hediyelik eşya olarak uygun fiyata bir iki tavşan ya da tilki alırlardı, fakat bundan böyle hediyeler özel olarak hazırlanacaktı. Tamamlanmış eserlerin sayısı iki basamak aşağı düşmüştü çünkü tek bir iş bile onun saatlerini alıyordu. Ancak yine de onlar kurabiye kalıbından çıkmış gibi olanlardan çok daha popülerdiler, heykel başı üç altın ediyordu.
Üretim maliyetlerine pek ihtiyacı olmayan türden bir iş olduğu için epey kârlı sayılırdı. Üstelik Weed’in oyma ustalığındaki ve el sanatı skilindeki leveli kısa süre içinde epey fırlamıştı.
Sadece üç gün içinde oyma ustalığındaki leveli 5’ten 8’e, orta düzey el sanatı skili ise level 4’e çıkmıştı. Siparişler olmadığı zamanlarda da yemek pişirip satıyordu.
“Tavşan ya da tilki eti! Bana herhangi bir et getirirseniz sizin için pişiririm. Uzun süre dayanmaz, bu yüzden bir gün içinde tüketmelisiniz!”
Weed’in aşçılık skili pişirdiği yemeklerde artı bir yaşam enerjisi sağlıyordu. Bu fakir bir adamın ikinci ekmek kapısıydı. Kale yakınlarında avlanırken elde ettikleri etlerle baş etmekte zorlananlar Weed’e koşuyorlardı.
“Buyurun.”
“Gerçekten pişirir misin?”
“Evet. Bana güvenin. Sadece baharat ve soslar için para ödeseniz yeter. Onun haricinde tek yapmanız gereken, ne eti istiyorsanız onu bana getirmek.”
Weed’in servis ettiği oyma ustalığıyla yapılan yemek sanatsal bir eserdi. Tahmin edilenden daha fazla oyuncu yemek pişirmeyi öğrenirdi çünkü kamp yaptıklarında çok faydası oluyordu. Fakat hangi amatör aşçı yemek pişirirken sanat statına başvururdu ki?
Profesyonel aşçıların haricinde diğer aşçılar bu skile pek enerji ve zaman sarf etmiyordu ve iştah kabartıcı yemekler, profesyoneller arasında bile nadirdi. Weed düşük fiyata yüksek kalite yemekler satarak büyük bir ilerleme kaydetmişti. Oyuncular ilave yaşam enerjisi umuduyla onun yemeklerini alıyorlardı.
Biri, satmak için heykel oymaya ve yemek pişirmeye bir hafta harcayan Weed’e fısıldadı:
Weed-nim, beni duyabiliyor musun?Gecenin geç saatlerinde tilki ve kurt avlarken tanıştığı okçu Pale idi bu.
Selam. Uzun zamandır görüşemedik.Süper, açıksın. Nerelerdesin? Neredeyse her gün mesaj gönderdim ama hep kapalıydın.
–Çalışmam gerekiyordu.
Litvart Zindanı’ndaki gizli mağarada mesajlaşma sistemi otomatik olarak kapanmıştı. Pale Weed’e karışmadı.
–Anlıyorum. Şu an zamanın var mı?
Weed etrafına bakındı. Heykelcikleri hâlâ revaçtaydı, ancak isteğe bağlı siparişlerdi onlar, bu yüzden satışlar zirveyi aşmıştı. İnsanların hediye olarak istedikleri şeyler benzerdi. Bu bakıma, sadece özel istek üzerine heykelcik yapma beyanı ona geri tepmişti.
Evet.O halde, neden bizle birlikte Baran Kasabası’na keşif gezisi görevine katılmıyorsun? Görevi beraber yapmaya karar verdik ve sen de katılmak ister misin diye sormak için sana ulaşmaya çalışıyordum.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..