Keşif gezisi birlikleri Baran Kasabası’na doğru yola çıkmak üzereydi. İnsan uygarlığının sınırına kurulmuş olan Rosenheim Krallığı yaratıklarla çevriliydi. Kralık surları güçlendirmiş ve sınır şehirlerde milis kuvvetleri kurmuştu, ancak sonbahar hasadını yağmalamak için akın eden goblin ve Orkların her yıl yaptıkları baskınlar gitgide artıyordu ki bu yüzden kraliyet sarayına gına gelmişti.
Dairus’a bırakılan keşif ekibi, hedefi lizardmanların eline düşen Baran Kasabası’nı kurtarmak olan bir grup göreviydi. Keşif ekibine katılanlar aynı görevi paylaşıyorlardı ve üç yüz oyuncudan oluşan keşif ekibi lizardmanları kasabadan kovacaktı.
Bu konu son birkaç gündür Serabourg Kalesi etrafında konuşuluyordu. Diğer krallıklardan oyuncular bile göreve katılmak için Kale’ye akın ediyordu ki bu da ortalığı curcunaya çeviriyordu.
Görevde yer alan birine Rosenheim Krallığı’na olan hizmetinin bir takdiri olarak EXP verilirdi, ünden bahsetmeye gerek bile yoktu. Herkes bunun hakkında konuşuyordu ancak sokak tezgahında heykelcik oymakla meşgul olan Weed’in kulağına çalınmamıştı bu henüz.
Weed eski takım arkadaşlarıyla görüşmeyi kabul etmişti. Şehir merkezinde bekliyorlardı.
“Seni tekrar görmek ne güzel, Weed-nim.”
“Vay be, uzun zaman oldu!”
Surka ve Irene Weed’i selamladılar. Görmeyeli kıyafetleri bir hayli değişmişti. Surka ince bir gömlek ve Irene kar beyazı bir rahibe kıyafeti giyiyordu. Sihirbaz Romuna’nınkiyse her zamanki siyah cüppesiydi. Weed’in hâlâ kıyafetini değiştirmemiş olmasına şaşırmışlardı.
“Weed-nim, nerelerdeydin?”
“Uzun hikaye…”
Weed diyeceğini tamamlayamadan Surka lafa atladı.
“Ah, anladım. Haftalardır oyuna girmiyordun, değil mi?”
“…”
“Keşif ekibi görevine mi katılacaksın? Lütfen bizimle gel, Weed-nim!”
Romuna sanki sevgililermiş gibi Weed’in koluna girdi. Korucu Pale, Weed’in tüylerini diken diken eden incinmiş gözlerle onlara baktı. Pale’in gizliden gizliye Romuna’ya vurgun olduğunu çoktan anlamıştı Weed. Romuna’nın sıkıca rehin aldığı kolunu hapisten kurtararak sordu:
“Şu anki levelleriniz ne?”
“Ben 48. Savaşlarda beş altı kez öldüm, bu yüzden aramızdaki en düşük level benimki.” dedi Surka süklüm püklüm.
“Ben 51.” dedi Irene.
“Ben de aynı.” dedi Romuna.
“Ben 53.” dedi hâlâ görüntüden rahatsız olan Pale.
Weed tüm takım arkadaşlarının gerçek hayatta da arkadaş olduklarını öğrendi, bu yüzden yaratıkları hep birlikte avlıyorlardı. Levellerinin birbirine yakın olmasının sebebi buydu. Yine de tüm vakitlerini avlanmaya harcadıkları belliydi, çünkü diğer tipik oyunculardan daha çabuk level atlamışlardı.
Geçici olarak üniversiteden ayrıldıklarını söylemişlerdi Weed’e. Başka bir şey söylememelerine rağmen, neredeyse gece gündüz, uyumadan ve sanki toplumdan elini eteğini çekmiş insanlar gibi karanlık odalarına kapanarak Kraliyet Yolu oynadıklarını tahmin etmişti Weed.
Pale’in bir süre sonra Weed’in onlarla birlikte keşif ekibine katılabileceği aklına gelmişti.
“Level şartının otuz ve üstü olduğunu söylediler. Bu görev kazanılan deneyime bonus puan katar. Ayrıca ün de kazanabilirsin.”
Keşif ekibi çeşitli yaratıklarla karşılaşacaktı. Asıl hedef Baran Kasabası’nı işgal etmiş olan lizardmanlardı ancak nispeten daha güçsüz goblinlerle de karşılaşacaklardı.
“Görev biraz riskli ama acil durumlarda NPClerden yardım isteyebiliriz. Örümcek ve eşkıya kılıklı heriflerden gına geldi artık.” dedi Pale bezgin bir suratla.
Weed yokken takım arkadaşları yakın çevredeki bir zindanda yaratıklarla savaşmışlardı. Kırmızı ve zehirli eklembacaklıların her sarkıt ardında pusuya yattığı bir örümcek zindanıydı. Zehirle Irene ilgileniyordu fakat Pale yapışkan örümcek ağına takıldığında çaresiz bir şekilde vıcık vıcık salyalı dev örümceklerle savaştığı için bayağı yaralanmıştı.
Weed Pale’in başına tam anlamıyla ne geldiğini anlayınca kafasını salladı. Devasa solucanlarla baş ettiğindeki gibi zor zamanlar geçirmişti Pale de.
“Keşif ekibine katılmak o kadar da kötü gözükmüyor.”
“Kapımız sana daima açık, Weed-nim. Bu arada…”
“Evet?”
“Bir sınıf buldun mu?”
Takım halinde av partileri yaptıkları zaman Weed’in henüz sınıfı yoktu. Hatta bir sınıf edineceğine dair büyük bir bahse girmişlerdi.
“Bir sınıf buldum, ama—”
“Nedir? Hadi söyle.”
Genelde çekingen olan Irene gözlerini kırparak Weed’e yaklaştı. Şifa ve hastalıkla ilgilenen bir rahibe olarak her takım üyesinin sınıfını bilmesi gerekiyordu.
Asker sınıfı için birçok bölük vardı, farklı silah ve dövüş stillerinde uzmanlaşan savaşçı sınıfının diğer kollarından bahsetmeye bile gerek yoktu. Tanker tipi yaşam enerjisi ve savunmada güçlüydü, saldırı gücü ve kuvvetle düşmana zarar verirdi.
Surka ve Pale’in yüksek çeviklik olan destekleyici sınıfları vardı, ancak diğer sınıflara nazaran kuvvetleri ve canları daha azdı. Üstelik kutsal şövalye olarak bilinen Paladinler, özel inanç statları sayesinde kendilerini iyileştirmek için Şifalı El gibi bir ilahi güç kullanabiliyorlardı.
Weed başını kaşıdı. “Oymacıyım.”
“Vaay, çok havalı! sanatçı sınıfı seçtin demek.”
Surka ışıl ışıl gülümsedi, fakat diğerleri pek memnun olmamışlardı. Bir oymacının güçsüzlüğüne dair önyargıları, bilinçaltı derinliklerine kazınmıştı.
Nitekim oymacı sınıfı dövüş skilleriyle uzaktan yakından alakası olmayan sanat sınıflarından biriydi, bu yüzden güç ve yaşam enerjisinden yoksunlardı.
Yine de Weed’i kendilerinden biri gibi sayıp canı gönülden kucaklamışlardı. Sadece en sevimsiz sınıflardan birini seçti diye eski silah arkadaşlarına sırtlarını dönecek kadar merhametsiz değillerdi.
“Keşif ekibine katılmak için Sör Dairus’a gidiyorduk. Sen de gel.” dedi Pale.
“Fakat, biliyorsunuz. Ben oymacıyım.” dedi Weed.
“Dert etme. Ne kaçırırsan biz tamamlarız. Başkaları listeyi doldurmadan acele etmeliyiz. Keşif ekibi geliş sırasına göre 300 oyuncu ve 200 NPC asker katılımcıyla sınırlı.” dedi Pale.
“Gidelim, Weed-nim.” dedi Romuna.
“Oymacı olduğun için yeterli nitelikte olmadığını düşünüyorsan, biz sana yardım ederiz. Lütfen?”
Weed artık sınıfını ifşa ettiğine göre, ‘hayır’ demek için hiçbir bahanesi kalmamıştı. Kızlar Weed’e öylesine anaç bir tavırla yaklaşmışlardı ki güçsüz olduğunu düşünseler de Weed’i bırakmıyorlardı. Pale ise daha önce yaptıklarının karşılığını vermek için neredeyse yalvarmıştı keşif ekibine katılması için.
Israrları karşısında yenik düşen Weed de böylece Dairus’un bölüklerinin bulunduğu yere doğru yola koyuldu.
****
Dük Kanus, şövalyeler için düzenli olarak toplantı düzenlerdi. İstisnasız Kale’deki tüm şövalyeler toplantıya çağrılırdı. Toplantıda Rosenheim’ı yaratıklardan nasıl arındıracakları üzerine tartışmalar yapar, mecburi görev planları ve diğer acil askeri meseleler hakkında konuşurlardı.
“İyi iş çıkardınız, Lord Midvale. Sizin komutanızdaki askerler eğitimlerini tamamladılar. Hepsinin levelinin elliyi geçmesinden çok etkilendim.” dedi Dük Kanus.
“Bu sadece benim eserim değil, Ekselansları.” dedi Sör Midvale.
“Ha? Bizzat özellikle sana emanet etmiştim. Bana neler olduğunu anlat.” dedi Dük Kanus.
“Madem ısrarcısınız, Ekselansları.” dedi Sör Midvale ve ardından Litvart Zindanı’nda meydana gelen olayları detaylı bir şekilde anlattı.
“Hımm… Anladım.” dedi Dük Kanus, derlenmiş paklanmış bıyığını ovuştururken.
Diğer şövalyeler de bir yabancının, Versailles yerlisi olmayan birinin bu işi layıkıyla yerine getirmesine şaşırmışlardı. NPCler kendilerini Versailles Kıtası üzerinde doğan yerliler olarak görürlerdi ve bu oyuncular Aziz Kâhin Gaea tarafından gönderilmiş ve serbest bırakılmışlardı. Yapay zêka programlı olmaları sayesinde duyguları vardı, gerçek bir insan gibi konuşur ve öyle davranırlardı.
“İyi bir adam, cidden. Lord Midvale, neden onu Rosenheim Ordusu’na çağırmıyorsun?” diye sordu Dük Kanus.
“Ona iki kez subaylık teklif ettim fakat o özgürlüğüne sahip çıkıp yaratıkları kendi hür iradesiyle yok etmek istedi.” dedi Sör Midvale.
“Başına buyruk biri demek ki.” dedi Dük Kanus etkilenmiş bir şekilde.
“Evet, Ekselansları. Bizim Krallığımızdan olmadığı halde, bana öyle geliyor ki vaktini tekrar Rosenheim’a adayabilecek biri.” dedi Sör Midvale.
“Öyle diyorsan, bir gün onun kılıcını bizim safımızda tekrar göreceğiz o halde.” dedi Dük Kanus ve Litvart Zindanı mevzusunu kapatıp diğer konuya geçti.
Weed Dairus’a giderken bir dükkana uğradı.
“Weed-nim, neden burada durduk?”
“Göreceksiniz.”
Dükkan müşteri kaynıyordu. Kale’deki restoranlardan gelen çıraklardı çoğunlukla.
Kılık kıyafeti ulağa benzeyen çocuk bağırdı.
“Taze göğüs istiyorum!”
“Puhaha, yanlış yerdesin, ufaklık. Sokağın aşağısındaki köşede genelev var. Umarım fotoğraflı kimliğin vardır.” dedi dükkan sahibi.
“Babalık ben tavuk eti istiyorum!”
Çocuk yüzünü ekşitti. Fakat yılan dili gibi yağcı bakkal sadece sırıtıyordu.
“Sadece tavuk eti ha? Yumurta da lazım değil mi?”
“Ups, unutmuşum… Yumurta da istiyorum.”
“Bekle biraz. Tavuk yumurtlayınca sana vereceğim.”
“Peki ya tavuklar?”
“Civcivler yumurtadan çıkınca, küçük bey.”
Irene bakkal ile küçük çocuk arasındaki diyalogu görünce kıkırdadı.
“Zıpır velet.”
“Zannımca bir restoranda çalışıyor, çünkü ilk dört hafta boyunca Kale’den dışarı adımını atamaz.”
“Kötü seçim. Restoranda pek de bir kazancı olmayacakken neden orada çalışmaya karar vermiş ki?”
Pale’e göre bir restoranda kendine meslek edinmek pek akıllıca değildi.
Çaylaklara geliri iyi olan görevler ya da büyücü olmak isteyenlere kütüphanede bol bol bir şeyler okuyup öğrenmeleri önerilirdi. Bu, daha ileri düzey silahlar ve teçhizat alabilmelerine, yaratıklarını daha kolay avlayabilmelerine ve uzun vadede daha hızlı level atlayabilmelerine olanak tanırdı.
Yine de Weed Pale’in görüşüne karşı çıktı.
“Eğer bir restoranda çalışırsanız, aşçılık skilini öğrenebilirsiniz. Bu hiç fena değil.” dedi Weed.
“Biliyorum, fakat aşçılık gibi işe yaramaz bir skili öğrenmenin anlamı ne? Eğer yemek stoklama büyüsünü sürdürecek kadar çavdar ekmeği alırsan, bir ay kadar seni idare edecektir.” dedi Pale.
“Haklı. Doygunluk katsayısını kolaylıkla arttırabilecekken neden aşçılığa ihtiyaç duyalım ki?”diye sordu Surka.
Pale ve Surka çocukluk derecesinde salak izlenimi çizmişlerdi Weed’in gözünde. Aşçılık skilini de oyma ustalığı gibi hafife almışlardı, nitekim ne kadar hor görseler de güzel yiyeceklerin statlar üzerindeki etkisinden bihaberlerdi.
‘Bu insanlar fakir hayatının nasıl olduğunu bilmiyorlar.’ dedi kendi kendine.
Weed’in gözlerinde bir karartı belirdi. Gerçekten mali güçlükler yaşayanlar aşçılık skilinin önemini küçümsemezdi.
Sahada yaratık avlarken sadece çavdar ekmeği yediğinizi düşünün. Eğer tüm parasını tüketmiş düşük levelli bir çaylaksanız, başka bir seçeneğiniz olmadığı için buna katlanırsınız. Ancak bir kez leveliniz daha lezzetli yiyecekler almaya imkan sağlayacak kadar yükseldi mi, diliniz otomatikman çavdar ekmeğini reddeder.
Aslında Pale çavdar ekmeğini ağzına sürmemişti bile. Neticede insanlar aynıydı. Aynı istekleri vardı ve buna ulaştıkları zaman, o istek kendiliğinden büyürdü. Bilhassa ev bark, giyim kuşam ve yiyecek gibi temel ihtiyaçlar hayattan ayrı düşünülemezdi.
Üstelik aşçılık skili gerçek hayatta da işe yarardı. Skil geliştikçe, o an elinizde mevcut olan malzemelerle yapılabilecek tarifler listesi sunar size. Sanal bir oyunda yeni bir tarif denersiniz oyundan çıktıktan sonra dahi aklında kalır o tarif. Eğer aşçılık skilinde en azından üst seviyede ustalaşırsanız, bir daha asla iş sıkıntısı nedir bilmezsiniz, çünkü tüm restoranlar sizi işe almak için can atacaktır.
Sanal gerçeklik. Bu, gerçekliğin hayali bir dünyadaymış gibi vücut bulması demektir. Diğer bir deyişle, sanal gerçeklik oyununda öğrenilen herhangi bir şey gerçek hayatta da işe yarar. İşte Kraliyet Yolu bu denli ince ince dokunmuş ve gerçekçi bir oyundur.
Tabi ki Weed kadar geniş çaplı sanat skillerini öğrenme zahmetine girmeyen oyuncuların çoğu, bizzat kendileri deneyim etmedikçe ne olduğunu idrak edemeyeceklerdir.
‘Merak ediyorum, acaba bir gün denemek isteyecekler mi?’
Weed, oyuncular yüzlerce level atladıkça aşçılık skilinin değerinin de artacağını tahmin ediyordu.
Weed’in temel aşçılık skiliyle hazırladığı yemeklerin canda geçici bir etkisi vardı, peki ya bir ustanın elinden çıkmış yemekler olsaydı nasıl olurdu?
‘Eminim, çiçeği burnunda bir çift bile o yemekten bir lokma tatmak için birbirini öldürebilir.’
Sadece yemeğin tadı değil, aynı zamanda ilave bonusu da görülmeye değerdi.
“Üç bakır tutan taş gibi, tatsız tuzsuz çavdar ekmeği” vs “Cennetten gelmiş kadar lezzetli ve çeşitli statları arttıran Fransız mutfağı!” Yarışma daha başlamadan bitecektir.
Weed bir an usta bir aşçının yemeklerinin bir ton altına mâl olacağını fark etti. Heykelciklerin değeri aynı vasatlıkta kalsa dahi, aşçılık skili hayatının bir parçası olduğu sürece gündelik hayattaki etkisini yitirmeyecekti.
Askerler bulabilecekleri en leziz yemeğin hasretini çekeceklerdi ve profesyonel bir aşçının gerçek değeri tavan yapacaktı.
‘Pekala, bazı insanlar bunu daha önceden görmüş olmalı. Aşçılar sırlarını saklamakta en şevkli profesyoneller arasındadır. Kendi tariflerini üretip aşçılık skillerini geliştirmeleri gerekir.’
Weed takım arkadaşlarına ciddi bir surat ifadesiyle döndü ve ekledi: “Sanat skillerini tamamen küçümsemenizi göz ardı edemem. Savaş skilleri önemlidir. Fakat sanat skillerinin gelecekte en önemli skiller olacağı kanaatindeyim. Hepsinin ortak bir noktası var, oyuncunun dövüş skilini de etkiler aynı zamanda. Aşçılığı öğrenmenizi tavsiye ederim. Günlük hayatınız için oldukça önemlidir.”
“…”
“Üzgünüm.” dedi Surka alçak sesle.
“Oymacı olduğunu unutmuşum, sanatçılar hakkında kötü konuşmam düşüncesizceydi. Gerçekten üzgünüm.” dedi Pale.
Surka, Pale ve Irene utançtan kıpkırmızı olmuşlardı.
Sanat skillerinden biri olan aşçılığı yüzüne karşı aşağıladıkları için Weed’in kızdığını düşünmüşlerdi.
‘Demek istediğim o değildi. Beni yanlış anladınız.’ Weed kafasını salladı.
Ne kadar sert ifade ederse etsin, aşçılığa ihtiyaçları oluncaya kadar anlayamayacaklardı.
Çoğunlukla aynı müşteriler geldiğinden ötürü dükkanda samimi bir hava vardı. Weed kalabalığı yarıp kasaya gitti.
“Merhaba.” dedi.
“Merhaba. Biraz önce kulak misafiri oldum dediklerine. Aşçılık skili hakkında doğru şeyi düşünüyorsun!” diye karşılık verdi dükkan sahibi.
“Teşekkürler.”
“Yüzün bana tanıdık geldi…”
“Evet, birkaç gün önce alışveriş için gelmiştim.”
Weed oyma ustalığını ve aşçılık skilini aynı anda geliştirirken, yiyecek maddelerini toptan almaya buraya gelmesinin tek bir sebebi vardı: düşük fiyat.
Maksimum kâr için en kolay yol, indirimli zamanlarda çok miktar malı aynı anda alarak maliyeti en aza indirmektir. Weed çoktandır bu dükkandan alışveriş yapıyordu, ancak bu dükkan sahibiyle konuştuğu ilk seferdi.
****
“Pekala. Dükkanımı seçtiğin için teşekkürler. Yeri gelmişken, şu an aşçılık mı öğreniyorsun?”
“Hayır. Esas sınıfım aşçılık değil, fakat aşçılık skilinin değerini iyi biliyorum.”
“Güzel, pekala ne yapabilirim senin için?” Dükkan sahibinin gözleri Weed’i süzerken ışıl ışıl parladı.
Dükkan sahibinin bir oyuncu olduğunu ufak çocukla konuşmasından dolayı çoktan anlamıştı.
“Baharatlar ve soslar.” dedi Weed.
“Hımm, çeşitli baharatlarımız mevcut.” dedi dükkan sahibi. “Tuz, şeker ve biber. Sana Elf diyarından harikulade yerel baharatlar ve kuzeyden özü çıkarılmış bitki şişeleri gösterebilirim."
Uçsuz bucaksız kıtada, çeşit çeşit özgün tatlı yiyecekler yerli çiftçilerce hasat edilir ve karavanlar aracılığıyla satılırdı.
“Harikulade baharatlara ihtiyacım yok. En bilindikler yeter.”
“Mükemmel. Özel bir şeyler arayarak diğerlerini etkilemeye çalışanlar sadece aptallardır. Peki ya kalite olarak?”
“Tabii ki en iyisini istiyorum.”
“Ne kadar?”
Weed cebinde ne kadar parası olduğunu hesapladı. Henüz kraliçe solucandan elde ettikleri haricinde maden satmamıştı. Maden filizlerini azaltmaya yetecek kadar tamir skilini geliştirdiğinde gelecek kullanımlar için saklıyordu.
“Şu an 28 altınım var. O kadar almak istiyorum.” dedi Weed.
“Tamamdır. Sana biraz ekstra vereceğim.” dedi dükkan sahibi.
Takım arkadaşları, Weed ve dükkan sahibi arasındaki konuşmaya kulak misafiri olduklarında, sanki yıllar sonra tekrar karşılaşmış kadeh tokuşturan iki dostun arasındaki gibi oluşan karşılıklı anlayış ve saygıyı hissettiler.
Aslında dükkan sahibi aşçılık sınıfına ait bir oyuncuydu. Weed’i gördüğünde, son zamanlardaki en güçlü rakibin meydana çıkışını hissetmişti.
Weed de dükkan sahibinin aşçılık alanındaki öncülerden biri olduğunu fark etmişti, bu nedenle sözcüklere ihtiyaçları yoktu. Sadece göz teması onlara yeterince şey söylüyordu.
Weed dükkandan aldığı baharat ve sosları sırt çantasına koydu.
Yeni bir yolculuğa tamamen hazır olduğuna emin olduktan sonra da takım arkadaşlarıyla beraber Dairus’un keşif ekibi kamp alanına doğru yol aldı.
Keşif ekibinin Baran Kasabası’na gideceği çoktan halk arasına yayılmıştı, bu nedenle göreve katılmaya istekli birçok oyuncu vardı.
Dairus ufak bir sandalyede oturmuş, görev için başvuruları alıyordu.
“Sıradaki, lütfen.”
“Merhaba, ben Cochran. 68 level okçu. Çoklu atış yapabilirim ve silahım Lasante Yayı.”
“Geçtin.”
Sıradakiler endişeyle Dairus’la konuşan Pale’in önderliğindeki Weed’in ekibiydi.
Pale tüm ekibi temsilen öne çıkmıştı. “Hepimiz aynı takımdayız. 50’li leveller. Bir rahibe, ateş elementli bir savaş büyücüsü, bir korucu, bir rahip ve…”
Pale Weed’i tanıtırken bir an kekelemişti çünkü onun bir oymacı olduğunu söylediğinde, Dairus’un hayal kırıklığına uğrayıp tüm ekibi elemesinden korkmuştu.
“Hımm, dengeli bir ekipsiniz. Çok güzel. Ve o…” Dairus Weed’i işaret ederken Pale’e sordu. “O da sizin ekipten mi?”
“Evet.”
“Toplam beş kişi. Bu orduda son kalan boşluğu tamı tamına dolduruyor.”
“O halde…”
“Baran Kasabası görevine katılacak mısın?” diye sordu Dairus ve Weed’in gözleri önüne bir mesaj penceresi serildi.
Baran Kasabası Keşif Ekibi
Rosenheim Krallığı sınırları ötesinde yaratıkların vahşiliği kök salmaktadır. Duvarlar örülmüş ve vatanı her yıl istila eden yaratıkları uzak tutmak için bölükler gönderilmiştir, ancak bu güvenlik sisteminde bir çatlak oluşmuştur. Yığın yığın yaratıklar bu çatlaktan içeri sızmış ve Baran Kasabası’nı işgal etmişlerdir.
Rosenheim askerleriyle Baran Kasabası’nı bu felaketten kurtar ve yaratıkları yok et.
Zorluk seviyesi: D
Süre bitimi: 30 gün içerisinde
Pale’in suratında kocaman bir gülüş vardı:
“Pekala.”
“Ben de katılmak istiyordum zaten.”
“Aynen.”
“Görev davetin için teşekkürler.”
“Lafı bile olmaz.”
Weed görevi kabul eden son kişiydi.
Görevi kabul ettiniz.
“Pekala, artık gidelim.”
Dairus ayağa kalktı ve bağırdı.
“Keşif ekibi toplansın! Yeterince adamımız olduğuna göre artık yola çıkıyoruz!”
Keşif ekibinin Baran Kasabasına gidişi için herhangi bir merasim yoktu. Sadece aynı bölüklerden arkadaş olan bir avuç insan el sallayıp birbirlerine veda ettiler.
Rengarenk giyinmiş üç yüz oyuncu Güney Kapısı’ndan geçerek Baran Kasabası’nın istikameti olan Güney Bölgeye doğru yol aldılar. Amaçları lizardmanlar tarafından kuşatılmış olan köyü geri almaktı.
“Hehe. Daha önce hiç bu kadar Kale’den uzaklaşmamıştım. Sanki bir okul gezisinde gibiyiz.”dedi Romuna.
“Keşke yiyecek bir şeyler getirseydik.” dedi Irene.
İki kız keyifle çene çalıyorlardı.
Temiz hava ve güneşli bir gün! Saha gezisi için süper bir zaman. Aslanlar ve kurtlar bölüğün kalabalığından korkmuşlardı, yol temiz, yolculuk güvenliydi.
Takım arkadaşları havadan sudan konuşurken, Weed diğer bölüklerin giyinişlerini ve donanımlarını inceliyordu.
‘Ekipteki oyuncular yuvarlak hesap 40-60 level arasındalar. Dairus’un levelinin 140 küsür olduğunu duydum.’
Dairus’un beş takım arkadaşı vardı; üç kılıç savaşçısı, bir hırsız ve bir ayan savaşçı.
‘Hepsinin aynı levellerde olduğunu varsayabilirim sanırım.’
Dairus’un, 300 oyuncu şartını karşılamak için, görevi kim kabul ederse onlarla birliği oluşturduğu şüphesine kapılmıştı Weed.
Pale göreve başvururken Dairus’un takımı kabul etmesindeki kayıtsızlığından ötürü bu şüphe Weed’de oluşmuştu. Hatta öyle ki Weed’e sınıfını ve levelini sormamıştı bile.
‘Keşif ekibini olabildiğince çabuk tamamlamak istiyor zannımca. Eh, işin ucunda onca ödül var.’
Bir tetiğe geçme dürtüsü Weed’i uyardı. Pale ona göreve katılmasını ilk söylediği zaman Weed keşif ekibinin lideri Dairus’u kendince araştırmıştı.
Dairus’un halk arasında adı çıkmıştı. Şüphesiz ki eğer kendi ilgi alanını geliştirebilecekse, her şeyi yapardı.
“Millet, dinleyin.” dedi Weed alçak sesle.
“Ha?” dedi Surka.
“Baran Kasabası’na vardığımızda, kimseye kolay güvenmemeliyiz.” dedi Weed.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Romuna.
“Diyorum ki, artık kendi başımızayız.”
Pale Weed’in sözleriyle uyanmışçasına etrafına bakındı. Ardından Weed’e hak verdi. “Demek istediğini anladım, Weed-nim.”
“Neden bahsediyorsunuz siz? Anlamadım.” dedi Surka.
Weed kaşlarını çatarak ona baktı.
“Keşif ekibindeki diğer oyuncuları tanıyor muyuz?”
“Hayır.” dedi Surka.
“Eğer ortada değerli bir şey varsa, birilerinin onu elde etmek için bizi öldürebileceğini mi söylemek istiyorsun?” diye sordu Irene.
O anda bu soru takımdaki herkese korku saldı. Surka ve Romuna bile korkmuş görünüyordu.
“Demek istediğim o değil. Fakat tabii o da mümkün. Yine de birinin keşif ekibindeki bunca şahidin gözleri önünde çizgiyi aşabilecek kadar cesur olduğunu sanmıyorum. Eğer bizi öldürerek katil damgası alırsa, yüzlerce insanın arasında halk düşmanı olarak görülecektir ve insanlar onu intikam için öldürecektir. Üstelik Dairus bunun olmasına izin vermeyecektir, çünkü bu onun otoritesini de zedeler.”
“O halde seni rahatsız eden nedir?” diye sordu Romuna.
“Güvenebileceğimiz başka hiç kimse yok, problem bu.” dedi Weed.
Weed, konuşmalara kulak misafiri olunmasını engellemek için takımının ilerleyen bölüklerden biraz uzaklaşmasını sağladı ve ekledi. “Düşük levellerimize rağmen, bir yığın yaratıkla savaşacağız.”
“Aynen! Görev için üç yüz oyuncuyu toplamalarının ve Rosenheim Ordusu’ndan iki yüz asker transfer etmelerinin sebebi de o değil mi zaten? Görevi tamamladığımızda, epey bir deneyim ve ün kazanmış olacağız.” dedi Surka.
“İşte mevzu bahis o. Savaş başladığında nasıl savaşacaksın?” diye sordu Weed.
“Pekala, oldukça kalabalığız fakat birbiri hakkında hiçbir şey bilmeyen yabancı bir topluluğuz sadece. Şuradaki korucunun yeteneklerini bilmiyoruz. Onun yanındaki sihirbaz görünümlü adamın gerçekten bir sihirbaz mı yoksa sadece maskeye bürünmüş bir taklitçi mi olduğunu da bilmiyoruz. Lizardmanların bizi gafil avladığını düşünün, nasıl davranacaksınız onlara karşı? Nasıl bir arada kalıp karşı koyacağız?”
“Bunda sorun ne? Saldırıların zaten böyle ani olması gerekmez mi?” diye sordu Irene.
Irene başka bir soru sorduğunda, Pale başını salladı. “Çoğu baskın görevi, belirli sayıda yaratık öldürmekle veya sınırlı ölçüde bir alanı temizlemekle alakalıdır. Bu görevdeki gibi yaratık ordularıyla açık alanda geniş çaplı bir savaş gerektiren başka bir görevi daha önce pek görmedim. Üç yüz oyuncu ve iki yüz asker var burada, fakat savaş başladığında sadece kendi takım arkadaşlarımızla kalıp gruplara ayrılacağız.” dedi Pale.
“Bu demek oluyor ki…”
“Irene-nim, sayılar daima insanı kandırır. Bölükte üç yüz oyuncu ve iki yüz asker olması, güçlerini tam anlamıyla kullanabileceklerini garanti etmez. Eğer yaratıkları bastırabilirsek sorun kalmayacak. Fakat beklenmedik olaylar meydana gelirse, iskambil kağıdından evler gibi yıkılacağız. Dikkatli olmalıyız.” dedi Weed.
Dairus kafayı bir an önce zafer kazanmakla bozmuştu ve sabırsızlanıyordu.
Göreve katılmaya istekli birçok oyuncu olduğundan ötürü, acil bir durumda işlerin rayından çıkma riskini olabildiğince azaltmak için yüksek levelli oyuncuları kabul etmiş olmalıydı—Weed’in takımı hariç.
Ancak Dairus tüm kamu hizmeti puanlarını almaya kararlıydı, bu yüzden yüz levelin üstündeki tüm oyuncuları reddetmişti. Yerine, tüm boşlukları düşük levellilerle doldurmuştu.
Ayrıca Rosenheim askerlerine arkada kalıp ana gövdeyi yakın mesafeden takip etmelerini emretmişti.
‘Bahse varım ki Dairus askerlerin EXP ve ün kapacaklarından korktu.’
Eğer Weed bölüklerin komutanı olsaydı, tam tersini yapardı. Üç yüz askeri geride bırakır ve onun yerine Rosenheim askerlerinden yararlanırdı.
NPClere bir lizardman ordusunu yok etmelerini emrederse, halk arasındaki itibarı ve etkisi tavan yapardı.
Çeşitli yollarla EXP ya da ün kazanabilirsiniz, ancak etki statını çabuk artırabilmek için bir takım fırsatlar gerekirdi.
Weed bir kez daha takım arkadaşlarına dikkatli olmaları gerektiğini hatırlattı.
Bölük yemek yemek ve dinlenmek için mola verdi. Keşif ekibindeki oyuncular yanlarında getirdikleri kurutulmuş yiyecekleri yediler ya da hafif yemekler yaptılar. Rosenheim askerleri her gün üç öğüne göre programlanmışlardı.
“Nasıl yemek hazırlayacağız?” diye sordu Surka.
Pale ve Surka yaklaşan yemek vakti üzerine konuşurken Weed’e ufak kaçamak bir bakış attılar. Dükkanda geçen konuşmalardan dolayı Weed’in yemek pişirmekte iyi olduğunu biliyorlardı.
Weed aşçılık skilini göstermek için öne çıktı. “Size yemek hazırlayacağım. Pale-nim, tavşan ya da geyik avlayabilir misin? Her birinden en az iki tane.” dedi Weed.
“Tamamdır.” dedi Pale ve yayını aldı. Çok geçmeden üç tavşan ve iki geyikle geri döndü. Okçuluk üzerine uzmanlaşan bir korucu olarak artık bir tavşanı ıskalamadan vurabiliyordu.
“Size lezzetli bir yemek hazırlayacağım.” dedi Weed. Ateş yaktı, tavşan ve geyiklerin derisini yüzdü, içlerinden şiş geçirdi ve ardından ateşe yerleştirdi. Hafif hafif döndürürken, bir yandan da hepsini tuz ve bibere buladı.
“Heeyah, harika görünüyor.” dedi Surka
“Şimdi yiyebilir miyiz?” diye sordu Irene.
Kızarmış etin kokusu Surka ve Irene’nin ağzını sulandırmıştı, yemeğin çekiciliği karşı konulmazdı.
Weed Litvart Zindanı’nda Sör Midvale ve bölüğünün dillerini ve midelerini çoktan etkisi altına almıştı. Sığır eti güvecini aç kurtlar gibi hunharca yemişlerdi ve hatta dibini sıyırıp tabağı yemiş yutmuşlardı.
O günlerle kıyaslanınca, orta seviyedeki el sanatı skili yaptığı yemeğin tadına işlemeye başlamıştı ve tavşan etini daha iştah kabartıcı göstermek için sanat statını kullanmıştı.
Ateş üzerinde durması için içinden şiş geçirilmiş olan geyik harika görünüyordu.
Yemeğin görüntüsünün takım arkadaşlarına yeterince işkence ettiğine emin olduktan sonra“Lütfen, buyurun.” dedi Weed.
Ne demişler, açlık en güzel baharattır.
Weed takım arkadaşlarına başlayın der demez hepsi barbekü ve pirzolaların etlerini yırtarcasına yemeğe saldırdılar.
“Aman tanrım! Bu çoook güzel!” diye çığırdı Surka dolu ağızla.
“Sen en iyisisin, Weed-nim.” dedi Romuna yağlı eliyle beğeni işareti yaparak. Ağzı yemeğin yağları ile sıvanmıştı.
Yedi büyük günahtan biri olan oburluğa besbelli yenik düşmüş olan rahibe Irene bir tavşanın tamamını yemişti ve Pale geyiğin arka ayağını kemirmekle meşguldü. O kadar iştahlıydılar ki kemikleri bile yalıyorlardı.
“Teşekkürler, Weed-nim.”
Bu muhteşem yemekler için o kadar memnun olmuşlardı ki tekrar tekrar Weed’e övgüler yağdırdılar.
“Lafı bile olmaz.”
Weed ise etrafına baktı ve birçok diğer oyuncunun o fark etmeden küçük barbekü partisinin etrafına üşüştüğünü fark etti.
“Bu çok lezzetli görünüyor..” dedi biri ağzından salyaları akarak.
“Gerçekten…”
“O eti yerken o kadar zevk almalarını acayip kıskandım.”
Büyük bir zevkle yemek yiyen Irene ve Romuna’nın sergilediği görüntü karşısında, Weedleri çevreleyen keşif ekibindeki izleyicilerin iştahı daha da kabarıyordu.
“Mümkünse biraz et alabilir miyim?” diye sordu bir adam.
Weed yemeklerini seve seve diğerlerine dağıttı. “Buyurun. Ama bir dahaki sefere biraz et getirmelisiniz.”
“Ah, çok teşekkür ederiz.” Minnetle Weed’in yemeğinden aldılar. Ama ancak birkaçı tatmıştı ki et bitti.
Weed bir dahaki yemek vaktinde daha sıkı çalışmaya başladı çünkü birçok oyuncu et getirerek ona pişirmesi için ricada bulunarak hücum etmişti. Aslında içlerinden bazıları pişirmeyi biliyordu. Avcılık görevi devam ederken hazır yiyeceklerin bitmesi durumunda yemek hazırlamak zorunda kalacaklardı. Açık konuşmak gerekirse, askerlerin yüzde sekseni erkekti ve bu tür patates soyma ve soğan doğrama gibi mutfak işlerinden nefret ederlerdi. Bazı kadın oyuncular için de aynısı geçerliydi.
Hatta aşçılık skilini öğrenmiş olanlar bile et topluyor ve kendilerine pişirmesi için Weed’e veriyordu.
“Gerçekten çok üzgünüm. Sana borçluyum!” dedi adamın biri yolculuğun ikinci gününde.
“Lafı bile olmaz. Bunu söylemene gerek yok. Ben bunu eğlenmek için yapıyorum” dedi Weed.
“Ama…”
“Bundan gerçekten rahatsız mısın? O haldepeki ya buna ne dersin? Bir anlaşma yapalım. Eğer bana borçlu hissediyorsan yemek için ödeme yapabilirsin. Bilirsin, bazı baharatlar ve soslar için.” dedi Weed.
“Bunu sevdim. Bu şekilde daha iyi hissedeceğim.”
İyi bir ek iş!
Weed yemek için küçük ücretler almaya başladı. Tabii ki baharatların ve sosların gerçek maliyetinden daha fazlaydı, fakat hiç kimse bu konuda şikayet etmiyordu çünkü bunun makul olduğunu düşünüyorlardı.
Bölük Baran Kasabası’na yol alırken bir şehre uğradığında, Weed yerel satıcıların birinden gıda maddelerinden bir miktar daha satın aldı.
Aşçılık skilini daha hızlı geliştirmesi için tariflerini yenileme ihtiyacı duymuştu. Ayrıca daha önce denenmemiş menü tipleri müşterileri tarafından çok beğenilmişti.
Yürüyüşte yerel marketten aldığı yiyecek malzemeleriyle ilgilenirken ve yemek vaktinde pişirirken oldukça meşgul oluyordu.
Zahab’ın oyma bıçağı, esas işlevinin yanı sıra, patates soymak için mükemmeldi.
‘Pekala, heykel oymak ve patates soymak aynı tür şeyler sonuçta.’
Weed hazırladığı yemekler yaşam gücünü yüzde beş artırıyordu ve orta düzey el sanatı skili ona ek bonuslar sağlıyordu.
Basitçe söylemek gerekirse orta düzey el sanatı skili kılıç ustalığı için yüzde otuz, aşçılık için yüzde elli bonus sağlıyordu.
Bu nedenle, son olarak yaşam enerjisi %7.5 artmıştı. Bu önemsiz gibi görünebilirdi ama bu fark kaotik bir savaşın ortasında kör noktadan gelen bir vuruşta bile hayatını kurtarabilirdi.
Tanıdık yüzler yemek yapmaya dalmış olan Weed’e yaklaşıyordu. Rosenheim Ordusu’nun üniformalarını giyiyorlardı.
“Komutanım!”
Ona bu şekilde hitap eden sadece bir avuç NPC vardı. Weed eti dilimlemeyi bıraktı. Başını kaldırdı. Tanıdık yüzler görmüştü.
“Sizler..” dedi Weed.
“Selamlar sana Komutan!”
Onlar Becker, Hosram ve Dale idi; Litvart Zindanı’nda omuz omuza beraber savaştığı silah arkadaşlarıydı.
“Nasılsınız?” diye sordu Weed.
“Hepimiz Denarionluğa terfi ettik komutanım.” dedi Becker.
Weed tarafından eğitilmiş askerler Denarion rütbesine terfi aldığında artık asıl bölüklerine geri dönemezlerdi. Yani Askeri yetkililer bu görev için yeni acemi erleri atamışlardı.
“Sanırım Baran Kasabası keşif ekibine katılmanızı söylediler.” dedi Weed.
“Evet, Komutanım.” dedi Dale. “Görev tamamlandıktan sonra kasabadaki güvenliği sağlamak için o bölgede kalacağız.”
Buran dahil Weed’in eski astları şimdi Sör Midvale’in kanatları altında keşif ekibinde Denarion olarak görev yapıyordu.
Becker’ın köpek gibi burnu, Weed’in yemeğinin kokusunu almış ve eski komutanını bulmak için aramaya başlamıştı.
“Hehe.” diye güldü Horsam.
“Sizin yemeklerinizi özledim, komutanım.” dedi Becker.
“Ben de size tekrar bir şeyler pişiremediğim için üzgünüm ama eski dostluklar asla ölmez değil mi?”
Eski astlarının boş mideleri guruldadı.
“Rosenheim askerlerini nasıl tanıyor?”
“Onlar sadece piyade değiller. Denarionlara benziyorlar.”
“Onların onu komutanım diye çağırdıklarını duydum.”
Surka ve Pale şaşkınlıklarını gizleyemediler. Denarion oldukça yüksek bir pozisyondu ve görünüşlerine göre bu Denarionların seviyeleri onlarınkinden yüksekti.
“Tamam. Burada.”
Weed eski astlarına yaptığı yemeklerden verdi. O andan itibaren bölükler için ayrılmış tüm erzaklar Weed’in emrine amade olmuştu elbette.
Askerlerin yürüyerek Baran Kasabasına gelmesi tam olarak on gün sürdü.
Weed’in amacı bu yürüyüşte aşçılık skilini geliştirmekti. Orta düzey aşçılık skili için sadece maharet değil yüksek miktarda bedensel işçilik gerekliydi.
Litvart Zindanı’ndaki günlere döndüğümüzde Weed 32 kişiye günde üç kere yemek pişiriyordu, basitçe günlük 96 öğün servis ediyordu ve toplam 3000 kase sığır eti güveci yapmıştı.
Sonra şehir merkezinde yemek hazırlamak ve satmak için açık alanda bir restoran kurmuştu. Şimdi ise yürüyüşte yüzlerce kişiyi besliyor, en azından on bin yemek servis ettiğini düşünüyordu.
Bir adamın günde üç kez yemek yediğini düşünürsek, ayda 90 kez yemek servis edilir ve bu da bütün bir yıl boyunca ise 1080 porsiyon yemek servis demektir.
Weed orta düzey aşçılık skili için çoktan tek bir adamın 10 yılda yapabileceği yemek miktarına ulaşmıştı. Eğer hâlâ anlayamadıysanız, ciddi anlamda umutsuz vakasınız demektir.
Hobi olarak aşçılık, bu skilde uzmanlık derecesi kazanmak için binlerce yemek hazırlamakla mukayese edilemezdi.
Oymacılık sanatı, el sanatı becerisini geliştirmek için en iyi yoldu, fakat Weed heykel oyarak yürüyüş boyunca istemsizce dikkat çekmekten korkuyordu.
Aşçılık daha kolay halledilebilirdi, para ve etraftakilerden saygı olmasa bile minnet kazanılabilirdi.
Baran Kasabası nihayet görüş alanına girmişti.
“Neredeyse geldik.”
“Sence orda ne çeşit yaratıklar vardır? Onlarla savaşmak için sabırsızlanıyorum.”
Irene ve Surka yoldan aşağı inerken ve Weed yemek olayını yeni bitirmiş halde gökyüzüne bakarken hoş bir muhabbet dönüyordu.
Orada tembelce süzülen bulutlardan başka hiçbir şey yoktu.
‘Biliyordum. Cennet Şehri denen şey sadece bir efsane. Aptal bir efsanenin dikkatimi dağıtmasına izin verdim. Baran kasabası kitabın söylediğinde göre Cennet Şehri ile bağlantı kurmuş olan son yerdi. Bu göreve bu yüzden katılmıştım ama yanılmışım.’ Umut soluk bir parıltı gibi dağıldı.
Bölük Baran Kasabası’nın yakınına geldiğindeyse Darius “Durun!” diye bağırdı.
Ve derhal grubu durdurmak için gerekli işareti yaptı. Arka saflardaki Weed cepheye doğru yürüdüğünde, bölüğe doğru yalpalayarak gelen harap olmuş giysili yaşlı bir adam ve onlarca çocuk gördü.
“Sizin burada işiniz ne?” diye sordu Darius, atın sırtından aşağı bile inmeden. At sırtındaki oyuncular yalnızca Darius ve onun adamlarıydı.
“Selamlar, Saygıdeğer Komutan. Biz Baran Kasabası’ndan hayatta kalanlarız.” dedi yaşlı adam.“Ben Ghandilva, köyün yaşlısıyım. Geçenlerde Jackson’u köyün başına gelen felaket için Ekselanslarından yardım istemesi için göndermiştim. Umarım siz bizi sefaletten kurtaracak kişilersinizdir.”
“Evet.” dedi Darius.
Ghandilva Baran Kasabası’nın bir yaşlısı idi ve köye baskın yapan lizardmanlardan, onu takip eden çocuklarla birlikte kaçmayı başarmıştı.
“Çok yakında Baran Köyünü geri alacağız.” dedi Darius Ghandilva’ya. ”Yani rahatınıza bakın ve iyi haberler için biraz daha bekleyin.”
“Bunu duyduğuma çok sevindim, saygıdeğer bir komutansınız. Bu arada sizden özel bir ricam olacak..” dedi Ghandilva.
“Nedir?”
“Bu aşağılık yaratıklar tarafından ele geçirilen halkımı lütfen kurtarın. Bu boynu bükük yaşlı bir adamın son isteğidir.” diye gözyaşları arasında yalvardı Ghandilva.
Darius’un gözleri parladı.
“Bu bir görev mi?”
“Evet bu kasabadamdan bir görev, saygıdeğer komutanım.” dedi Ghandilva.
“Ödül olarak bana ne vereceksiniz?” diye sordu Darius direkt.
Yüksel levelli bir oyuncu olarak Darius, kendisine sunulan görev için acele etmedi. Etrafında çok görev vardı ve birçoğu yalnızca vakit kaybıydı.
Ghandilva hüzünlü bir ifadeye büründü. “Size verebileceğimiz değerli herhangi bir şeyimiz yok, efendim. Tüm verebileceğimiz bu…” Ghandilva düz görünümlü bir tohum gösterdi.
“Ben de öyle düşünmüştüm. Bir lizardman çetesine köyünü kaybetmiş yaşlı bir adamdan ne bekleyebilirdim ki? Hazine yok, eşya yok.” dedi Darius.
Darius soğuk bir kahkaha attı. Yaşlı adamın lizardmanları kasabadan kovmaya çalışmadan kendisini görmeye geldiğini düşünmüştü.
“Kasabayı hızlıca alacağım ve eğer savaştan sonra boş vaktimiz kalırsa, esirleri kurtarmak için birkaç birlik gönderirim.” dedi Darius. “Lizardmanlar tarafından kaçırılan rehinelerin şimdiye dek yaşıyor olmasını bekleyemeyiz. Sabrımın sınırlarını zorlama, yaşlı adam.”
Darius insafsızca Ghandilva’dan uzaklaştı.
Keşif birliğindeki bazı oyuncular fısıldayarak kendi liderlerini çağırdı ama hiç kimse yaşlı adama yardımcı olmak için cesaret edemedi. Ghandilva umutsuzluğa büründü. Ama sonra, birisi adamın buruşmuş ellerini kavradı.
O kişi Weed’di.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..