Lms 2.3 – Tapınağın Kayıp Hazineleri

avatar
7743 26

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 2.3 – Tapınağın Kayıp Hazineleri


 

Çeviri için http://ln.webtoontr.com (Çevirmen kim bilmiyom) , kontrol-düzenleme içinFullbringer‘a teşekkürler.Keyifli okumalar.

 

————

Çeviri http://ln.webtoontr.com‘a aittir. (%50)

————

   

“İyi şanslar, Weed-nim.”


“Eğer heykeli bana benzetirsen, seni ödüllendireceğim.”


Verilen karar, Weed heykeli oyarken takım arkadaşlarının etrafta dolaşması ve diğer oyuncularla canavar avlamasıydı.


Kurtulan bir avuç dolusu kertenkele adam hala yerel halkı rahatsız ediyordu ve şehrin yakınlarında güzel avlanma alanları vardı.


Weed çoktan kendini bir oymacı olarak göstermişti, o yüzden diğer oyuncular bu görevin onun mesleğiyle ilgili olduğunu düşünmüş ve kimse bunun hakkında soru sormamıştı.


“İyi yolculuklar.”


Herkes ayrıldıktan sonra Weed, şehir merkezinde hareketsiz durdu.


Etrafındaki birkaç Rosenheim askerini ve geri dönen köylüleri fark etti.


Onu umut dolu gözlerle izliyorlardı.


“Bir kaya bulmalıyım.” dedi kendi kendine.


Söylenmesine gerek yoktu, heykelin taştan yapılması gerekiyordu.


Weed en çok tahta oymacılığına alışkındı ve bu onun ilk taş oymacılığı olacaktı.


Şanslıydı ki etrafta amacına uygun birçok kaya bulunuyordu. Sonuçta Baran, dağ eteğindeki ıssız bir köydü.


Sonunda kayaların arasından bir yetişkin erkeğin kollarıyla saramayacağı kadar iri bir kayayı seçti.


“Hadi gidelim.”


Ve kayayı oymak için bir çekiç ile keski çıkarttı.


*Ding*

Eşya: Oymacının Çekiç ve Keskisi:

Dayanıklılık: 10/10

Bunlar taş oymacılığı için bir set eşyası. Oldukça ucuz, uçları kör ve kolaylıkla kırılabilirler. Dikkatli kullanım önerilmektedir.

Takıldığında: Oyma Uzmanlığı +1.

 

Weed Serabourg Kalesindeyken bunları ne olur ne olmaz diye almıştı, yine de bunları seyahatinde kullanacağı aklının ucundan bile geçmemişti.


Klank klank klank!


“Taş ve odun oymacılığı arasındaki tek fark malzeme. Oymacılık tamamen zihinsel resimleme ve bir nesneyi ona göre şekillendirmekten oluşuyor. Tek yapmam gereken zihnimde resmi tekrar oluşturmak. Bu en iyi heykeli oluşturacaktır, benim heykelim, bu kayadan.”


Weed kayayı dikkatlice işliyordu. Kayayı şekillendirmek düşünebileceğinizden çok daha fazla zaman ve enerji gerektiriyor. Yanlış bir yere küçük bir darbe bütün heykeli çatlatabilir. Bir heykel uzun ömürlü olmalıdır. Konsantre olmaktan ve fiziksel yorgunluktan Weed’in alnından ter damlaları akıyordu.


Görevinin ikinci gününde kaya ilk güne göre çok küçük bir şekle inmişti, Weed ise hala bir tanrıçanın kesin görüntüsünü aklında canlandıramıyordu.


Tanrıça Freya sadece son derece güzel biri olarak biliniyordu. Yaşayan hiçbir canlı onun tam olarak nasıl göründüğünü hiç görememiş ve bu yüzden oymacılar ve ressamlar onun sanat eserini oluştururken pek çok kez bu şekilde zorlanmıştı.


Sanatçılar her zaman Tanrıça Freya’nın güzelliğini tam anlamda nasıl tasvir edecekleri konusunda kararsız kalırdı.


Bu sebepten dolayı, O hiçbir resminde veya heykelinde aynı görünümde tasvir edilmemiştir.


Sanatçılar bu sorun için ağır baş ağrıları çekmiştir. Ancak aynı zamanda bu onları motive etmiş ve kendi gururlarına ve bir artist olarak yeteneklerine meydan okumalarını sağlamıştır.


Diyelim ki iki rakip Tanrıça Freya’nın heykelini veya resmini yapmakta. Ya biri diğerinden daha güzel olursa?


Yetenekleri bir kenara, güzellik tanrıçası sadece en güzel kişi olduğuyla bilinir, o yüzden daha güzel olan sanat eseri tüm övgüleri alacaktır.


‘Güzellik. Tüm adadaki en güzel Tanrıça Freya heykelini oymak zorundayım.’ Weed’in aklındaki tek şey buydu.


Romuna bu yüzden heykel hakkında o şakayı yapmıştı.


klaaank! klank!


Taş üzerindeki şekli çıkaran çekiç ve keskinin hızı, Weed düşüncelerinde derinlere indikçe azalıyordu.


Nasıl ve kimi örnek alarak bu heykeli şekillendirmeliyim?” Weed’in aklı düşünceler birbirini kovaladıkça karmakarışık bir labirente dönmüştü.


Bir oymacı olmak her ne kadar kendi seçimi olmasa da görev başında uyuşukluk etmek onun huyu değildi. Eğer ortaya çıkan heykel mükemmel olmazsa, bir oymacı olarak gururunu zedeleyecekti. Ayrıca öylece kaybolmasına izin vermeyeceği ününü de kaybedecekti.


“Kimi örnek almalıyım, kim…”


İşte tam da o anda birinin görüntüsü Weed’in aklına geliverdi.


“Aslında o


klank! klank! klank!


Çekiç ve keski tekrardan hızlanmaya başladı.


Taş sonunda ufalmıştı, heykelin hatları kabaca ortaya çıkıyordu.


Taşın kırıntıları yere düştükçe heykel şeklini göstermeye başladı.


Peçelere gizlenmiş güzellik.


Kutsal diyarlardan inip gülümsemeyi öğrenen bir melek.


Gülüşü tüm dünyaya ışık saçan bir varlık.


Yalnızca bir bakire.


Seoyoon


Weed’in oyduğu heykelin modeli Seoyoon’du. Onun yüzünü eğitmenin evinde sadece bir kere görebilmişti ama onun güzelliğiyle kapışabilecek başka bir insanın olduğuna inanmıyordu.


Doğal güzellikte onu bir film yıldızı bile geçemezdi, sahip oldukları gizemli ve onurlu auraya rağmen. Ancak kesin bir eksikliği vardı.


Asla gülümsememiş ve yüzünde hiçbir ifadeye yer vermemişti. Öte yandan, heykelin yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı.


Maceracı kostümünde bir kadın, elinde bir kılıç.


Kendi ayıbına, Weed yalnız başına oyduğu heykele aşık olmaya başlamıştı. Seoyoon’un tatlı yüzünü kopyaladığını düşündüyse de saatler geçtikçe, heykelin yüzündeki gülümsemeyi her gördüğünde kalbinin daha hızlı attığını fark etmişti.


Gizemli bir çekiciliğe sahip olan ve insanları durmak bilmeksizin cezbeden heykel bitmeye yaklaşıyordu.


“Aman tanrım!”


“Şuna bak!”


Sadece ana hatları kabaca belli olmuş olsa da Rosenheim askerleri gördükleri karşısında donakalmıştı.


Köylüler bile toplanmıştı, inşaat işlerini bir kenara bırakıp Weed’in heykeldeki ilerleyişini takdir ediyorlardı.


*Ding*

Heykel: Tanrıça Freya’nın Heykeli:

Freya, güzellik ve bereketin tanrıçası, Baran Köyü’nün taptığı tanrıdır. Köyü sel aldığında, köyün ortasında duran heykel, bir ağacın devrilmesiyle hasar görmüştür.

Köyün bilgesi Ghandilva yıkımın yasını tutuyor ve senden heykeli restore etmeni istiyor.

 


Baran Köyü’ne bir oyuncu geçitten girdi. Gezgin kıyafetlerine bürünmüş ancak yüzü giysiyle kapanmıştı.


Seoyoon.


Oyuncuları öldürmeyi bırakıp tonlarca canavar öldürerek Katil izini çoktan silmişti.


‘Burada daha fazla insan var. Rahatsız edici, sadece dövüşmek istiyorum.’ Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde düşüncelere dalmıştı.


Seoyoon yavaşça uzaklaşıp görevini bitirmek için Ghandilva’nın evine doğru yoluna devam ediyordu. Normal halinin 10 katı büyüklükteki ve 10 kat ağırlık taşıyan sırt çantasında Tanrıça Freya’nın heykeli vardı.


Aylardır ziyaret etmediği Ghandilva’nın evi, kertenkele adamlar tarafından neredeyse tamamen yok edilmişti.


Tam kapıyı açacağı sırada-


“Sen harikasın! Oyduğun Tanrıça Freya heykeli gerçekten çok güzel!”


“Gururumu okşuyorsunuz, efendim. Heykelin daha yarısı bitti.”


Seoyoon içeridekilerin konuşmalarını duyabiliyordu.


“Sana ne kadar minnettar olduğumu anlatamam bile, Weed-nim. Tanrıçanın heykeli tamamlandığında köyüm tekrar huzurlu bir hayata kavuşacak. Bu iyiliğini asla unutmayacağım.


Lütfen gönlünce ye.”


hart hurt


Seoyoon şimdi de birinin yemeğini mideye indirdiğini duyuyordu.


Eğitim Alanı’ndaki eğitmenini iltifatlara boğmak- Weed aynı tehlikeli hileyi Ghandilva üzerinde kullanıyordu.


“……”


Seoyoon kapı kolundan elini çekti.



İki ay önce Seoyoon, eğitmenin evinden ayrıldığında, güneye yol almıştı.


Sadece yerleşim olmayan alanlarda gezinip yoldaki tüm canavarlarla savaşarak ıssız köylere uğramıştı. 


Dağlar veya canavar inleri, daha fazla savaşacak canavar oldukça Seoyoon için fark etmiyordu.


Savaş üstüne savaş.


Savaştıkça, her şeyi unutabiliyordu. Ve sonunda, Baran Köyü’ne gelmişti.


Köy o zamanlarda huzurluydu, kertenkele adamların baskınından önce.


‘Whew… Şimdi ne yapacağım?’ diye düşünmüştü bir an.


Seoyoon savaşlarda kazandıklarını satmak ve kendine yiyecek almak için uğramıştı köye. Köy merkezine doğru ilerlerken de kazara Ghandilva’nın iç çekişlerine tanık olmuştu.


Bilge, tanrıçanın hasar görmüş heykeli üzerinde yas tutuyordu ve Seoyoon’u gördüğü gibi, ondan bir iyilik yapmasını istemişti.


“Görünüşe göre köyümdeki Tanrıça Freya heykelini tamir edebilecek birisin! Ölüm döşeğindeki bu yaşlı adamın son isteğini lütfen yerine getirir misin?” diye sormuştu Bilge.


*Ding*

Görev: Yıkılan Tanrıça Freya heykelini tamir et:

Freya, Rosenheim genelinde tapılan tanrı. Güzellik ve bereket tanrıçası olarak bilinir.

Baran Köyü’ndekiler Freya’nın sadık duacılarıdırlar ve her zaman barış ve refah için köy meydanındaki heykele dua ederler.

Görev gereksinimleri: Bilge ölmeden önce tamamlanması gerekmekte.

Ödül: Köylülerin minnettarlığı ve ödeme.

 

Her zamanki gibi ifadesiz Seoyoon, diğer oyunculara açık olan çoğu görevi alamıyordu. Bu yüzden oyuncular bir yana, npclerle arkadaşlık kuramıyordu ve Kraliyet Yolu’nun birçok bilgisinden yoksundu.


Gittiği her köyde yapabildiği tek şey elde ettiği eşyaları satmak ve ihtiyacı olanları almaktı.


Ancak yas tutan Ghandilva’ya başını sallamış ve görevi kabul etmişti.


*Ding*

Görevi kabul ettiniz!

 

Doğru seçim Serabourg Şehri’ne gidip herhangi bir kadın heykelini getirmekti ama gerçek olanını aramaya koyulmuştu.


Hedefi Tanrıça Freya’nın tarikatıydı.


Kuzeydeki Brent Krallığının devamında ve güneybatıdaki Halkos Çölü’nün karşısında, Somren’in Özgür Şehri vardı.


Tanrıça Freya’nın Tarikatı orada kuruluydu.


Normal yollarla yaklaşık üç ay süren bir yolculuktu bu, ama bir ay içinde oraya kuzeydeki Bark

Dağı’nı tırmanarak ulaşabilirdi.


Aklı başında olan gezginler kazanmaları gereken sayısız savaştan kaçınmak için bu dağdan uzak dururdu.


Ancak Seoyoon savaş delisi bir manyak olduğundan rotasını anında oraya çevirmişti.


Sayısız galibiyetten sonra da Tanrıça Freya’nın Tarikatına varmış ve bir heykel satın almıştı, Başpiskopos Mandolin’in bile onaylayıp kutsadığı bir heykel.


Bunun için neredeyse tüm altınlarını harcamıştı.


“……”


Ancak Seoyoon Ghandilva’nın evinden uzaklaşıp geçide yönelirken, köy merkezinde duraksamıştı.


Orada daha önce görmediği bir heykel vardı.


Tamamlanmamış bir Tanrıça Freya heykeli.


“Güzel bir tanrıça değil mi, gezgin?”


Bir bakire Seoyoon’a, gözlerini heykelden alamadan soruyordu.


“Weed, köyümüzün kahraman kurtarıcısı, bize bir Tanrıça heykeli oyuyor. Bittiğinde köyümüz tekrar canavarlardan kurtulacak ve barış içinde yaşayacağız. Bizim için burada olmasaydı neler yaşardık tahmin bile edemiyorum…”


Seoyoon Weed’in heykeline baktı. Tamamlanmamıştı. Yine de inanılmaz güzeldi. Neredeyse gözlerini kamaştırıyordu.


Heykel, kendisini izleyenlere rahatlatıcı ve yardımsever gülümsemesiyle huzur veriyordu.


Heykele baktıkça, gülüşünün dünyayı daha pozitif, daha aydınlık bir yer haline getirdiğini hissediyordu.


Diğer getirdiği heykel Tarikat’te bulunan bir şaheserdi, yüksek estetik değeri ve güçlü bir iyimserlik duygusu yayan bir yapıya sahipti.


Ancak Weed tarafından oyulan heykele baktığında, getirdiği heykelin yanında ufaklık gibi, güneşin yanındaki bir ateş gibi göründüğünü düşündü.


“……”


Heykeli biraz daha izledikten sonra da Baran Köyü’nü sessizce terk etti- Weed’in heykeli kendisini model alarak yaptığını anlamadan.



Titreme


Güneşin altında hiçbir şeyden korkmayan Weed bile o an ellerinin titrediğini fark etti. Dolu dolu tam on gününü bu heykelde çalışmaya adamıştı.


Yeni Tanrıça Freya heykelinin haberi geniş alanlara yayıldığından, Baran Köyü’ne gözlemci akını vardı.


Cezalandırıcı birlik ve Rosenhein askerleri bir yana, insanlar yakınlardaki Demeron’un şehirlerinden bile gelmişti. Weed’in heykelin gözlerine yaptığı son dokunuşla da heykel bitti.


“Ne dehşet verici bir tanrıça!”


“Tanrıça Freya gerçekten de köyümüzü gözetliyor!”


Köylüler ve gözlemeye gelenler haykırıyordu. Analar ağlıyordu, çocuklar ağlıyordu. O gün bir tanrıça heykeli tamamlanmıştı Baran Köyü’nde.


Çocukların gözlerinden dökülen yaşlar, güneşte parlıyordu.


Umut taşıyan gözyaşlarıyla çocuklar etrafta koşuşturmaya başlamıştı ve her zamanki gibi yaramazlık yapıyorlardı.


Annelerinin onları durdurma çabalarını boşa çıkarıyorlardı ve köylüler böylece köye huzurun geleceğine dair inançlarını oturtmuşlardı kalplerinde.


Eski çocuk çığlıkları, çocuk ağlamaları köylerinde yankılanıyordu yine.


İyileşeceklerdi, umut vardı Baran Köyü için…


Köylüler ve seyirciler haykırıyordu. Çok fazla gürültü vardı, inananlar heykel önünde secdeye varıp dualarını ediyordu.


Derken yalnızca Weed’e görünür olan bir pencere belirdi.



*Ding*

Heykel Tamamlandı: Tanrıça Freya’nın Heykeli(Değerli):

Sanat her zaman stili ve iş üstündekinin yeteneğiyle ölçülmez. Değeri iltifatlarla, dokunduğu kalplerle ve temizlediği akıllarla ölçülür.

Tanrıça Freya’nın heykeli, inanılmaz güzelliğiyle, Oyma Uzmanlığındaki düşük hakimiyetine rağmen, duacılarını gözetecek.

Artistik Değeri: 150

Özel Efektler: 25 saatlik +15% Artmış can ve büyü yenilenmesi.

Bu efekt diğer heykellerinkiyle birlikte işlemez.

Oluşturulan değerli eserlerin sayısı: 1

 

‘Bir değerli eser!’ diye düşündü Weed heyecanla.


Bu sıfat eserlere sadece oyuncular tarafından beğenilirse verilirdi. Oymacılıktaki yüksek kabiliyet seviyeleri tek başına değerli eser, harika eser veya şaheser üretemiyordu.


Bir oymacı sadece yaptığı işe kendini adayıp ruhunu kattığında yukarıdaki unvanlara sahip bir eser oluşturabiliyordu.


Diğer bir deyişle, tamamlanmış heykel neresinden bakılırsa bakılsın inanılmazdı. Heykel değerli eser unvanını kazanınca, bir seçim hakkına da sahip olmuştu.


Ancak daha oymacılığın erken seviyelerinde olan Weed, seçim hakkı sunan eserler oymaya hak kazanmamıştı. Yine de Zahab’ın oyma bıçağı ile değerli eseri beklenmeyen bir efekte sahip olmuştu.


Bu kendi beklentilerini bile aşan bir hazineydi.


*Ding*

Seviye atladınız: Oyma Uzmanlığı (Acemi Seviye: 9 | 0%):

Daha narin ve ayrıntılı eserler oymanıza olanak sağlar.

Ün 50 Puan arttı(+50 ÜN)

Sanat 15 puan arttı(+15 SANAT)

Azim 10 puan arttı(+10 AZİM)

Sağlık 5 puan arttı(+5 SAĞLIK)

Değerli eser sayesinde kabiliyet puanları kazanıldı.

 

Weed’in acemi oyma uzmanlığı sonunda yüzde yetmiş gibi bir seviyeye gelmişti, neredeyse orta seviyeye yükselecekti ve ünü de oldukça artmıştı.


Yine de hile yapmış gibi hissediyordu.


“Tüh.”


Bir değerli eser her zaman ortaya çıkmıyordu.


Weed’in şu anki yetenek seviyesi dokuzdu ama heykeli oymakla meşgulken sadece sekizdi.


Çekiç ve Zahab’ın oyma bıçağı olmasaydı orta oyma uzmanlığındaki sekizinci seviyeye kadar böyle bir eser göremeyebilirdi.


Teknik olarak, değerli eserleri orta oymacılıktan önce oymak neredeyse imkansızdı. Zahab’ın bıçağının yardımı olmasaydı öyle güzel bir heykel oyamayacağının farkındaydı.


Oyma uzmanlığındaki yetenek seviyesi hala yetersizdi.


Eğer Weed oymada orta veya usta seviyeye ulaşsaydı, heykel, harika eserlerin ulusalları arasında anılabilirdi, yani şaheserden uzak olmayan bir güzellikte.


Ve beş kabiliyet puanı kazanabilirdi, bu da oymacılara özel avantajlardan biriydi.


Kıtadaki bir avuç oymacıdan geri kalanlar, savaş yeteneğinden yoksundu.


Zaten büyü yapmaları engellenmişti, güçleri ve savunmaları da öyle ahım şahım değildi.


El sanatı kabiliyeti onlara sadece biraz saldırı gücü kazandırıyordu.


Aklı başında hiçbir parti onları kabul etmiyordu, bu yüzden tek başlarına avlanmayı öğrenmek zorundalardı.


Oymacı sınıfı aynı seviyedeki diğer oyuncularla arasındaki farkı kapatmak için bir şekilde kabiliyetlerini arttırmak zorundaydı.


Tabii bir oymacı canı istediğinde değerli eser oyamazdı. En iyi oymacılar bile canları istediklerinde harika veya değerli eserler oyamazdı.


Bir değerli eser sadece ve sadece oymacı o esere ruhunu kattığında ortaya çıkardı.


Düşünün ki on gün boyunca üşenmeyip bir heykel üzerinde çalıştınız ve ortaya orta seviye bir eser çıktı, kabiliyetlerinizi çok az etkileyen, nasıl hissederdiniz?


Gidip kendinizi bir köprüden atardınız büyük ihtimal. Aslında daha önce böyle bir başarısızlıktan dolayı hesabını silen çok oymacı olmuştu.


Oymacılık böyle zor bir meslekti.


Ghandilva, Weed’e yaklaşıp elini sıktı.


“Teşekkür ederim, Weed-nim! Tanrıça Freya’nın inanılmaz bir heykelini yaptın ve köyümüz sonsuza kadar kutsanacak. Ayrıca heykelin yayılan haberi köye daha çok gezgin getirecektir. Artık Baran Köyü’nün ikinci kurucususun!”


*Ding*

Görev Tamamlandı: Tanrıça Freya’nın Heykeli:

Ghandilva yaptıklarından içten bir şekilde minnettar!

Baran Köyü’ndeki yeniden dikilen Tanrıça Freya heykeli köylülerin umutlarını ve cesaretlerini destekleyecek. Köye gelişin her zaman gözlenecek.

Ün 30 puan arttı (+30 ÜN)

Seviye atladınız!

Seviye atladınız!

Seviye atladınız!

Baran köyündeki etkiniz: 60%

1.: Weed: 60%

2.: Darius: 45%

3.: Seoyoon: 33%

 

****


Weed hem lizardmanların sığınağından yağmaladıkları silah ve teçhizatları satarak hem de tutsak köylüleri kurtarma görevi ve Tanrıça Freya Heykelciği üretimiyle kredi puanı toplayarak kamu hizmetinde tavan yapmıştı.


Darius’a gelince o tabii ki kasabayı geri alacak keşif ekibi görevinin lideriydi.


Seoyoon ise Baran Kasabası’nın çevresindeki tehditkâr yaratıkları kılıçtan geçirmiş ve ‘ne ararsan var’ tarzı bir markete kürk ile eşya satışı yapmıştı.


Weed ve Darius kasabaya gelmeden önce, Seoyoon’un Baran Kasabasındaki etkisi şüphesiz ki bir numaraydı.


“Seoyoon mu üçüncü? Daha önce buraya gelmişliği var mı?”


Weed kalbi duracak sandı, belki de durmuştu..


Heykelciği yaparken onu model olarak aldığında, onun gelip de heykelciğin kendisi olduğunu fark etmesine en ufak bir ihtimal bile vermemişti.


Versailles kıtası bir hayli genişti.


Eğer bu heykelciği görseydi, şüphe yok ki sadece donuk bir gülümsemeyle Weed’in kafasını uçururdu.


‘O bir katil, o halde bu çok da uzak bir ihtimal değil!’


Bilhassa Seoyoon Weed’in heykelciğe kazıdığı yazıyı okuyacak olursa, Weed’i defalarca, yüzlerce kez öldürebilirdi. Yok yok, Weed kendini daha da kötüsüne hazırlamalıydı.


Heykelciği tamamladıktan sonra, meydana getirdiği şey onu bir hayli tatmin etmişti. Heykelciğin mükemmel bir eser mi, sıradan bir çalışma mı, yoksa umutsuz vaka mı olacağını henüz kestiremiyordu ancak yine de kendi sanat ederinden büyülenmiş haldeydi.


Bu yüzden sadece ek olarak, Zahab’ın oyma bıçağıyla Tanrıça Freya Heykeli’nin alt kısmına kısa bir yazı kondurmuştu.


Hiçbir Korelinin bertaraf edemeyeceği bir özellik!


Weed temkinli bir şekilde ihtiyara sordu. “Affedersiniz, Bilge Ghandilva?”


“Efendim, Weed-nim?”


“Tanrıça heykelciği için başka yer bulmasını istediğiniz kişi Seoyoon muydu?”


“Evet, oydu. O halde onu sen de tanıyorsun? Hoş bir kız. En abuk subuk ricamı bile kabul etti, gerçi henüz geri dönmedi…”


“Anlıyorum.” dedi Weed sakince.


Seoyoon’un henüz dönmemiş olmasından dolayı koca bir oh çekmişti Weed. Eğer heykelciği oyarken geri dönmüş olsaydı, ne tür bir facia meydana gelirdi bilemiyordu.


‘Onun görevini çaldığım için intikam almak adına beni öldürebilirdi!’


Görev tamamlanınca, en kısa sürede Cennet Şehri’ne doğru yola çıkmayı diliyordu. Seoyoon’la tekrar karşılaşmadan önce şehirden gitmek istiyordu. Ancak Ghandilva elini bırakmıyordu.


Ghandilva sesini alçalttı ve “Sana söylemem gereken bir şey var, kasabamızın kurtarıcısı Weed-nim.” dedi.


“Söyleyin, lütfen.” dedi Weed sabırla.


“Kadere inanır mısın? Bu kasabaya gelmen sadece bir tesadüften ibaret değil bence.”


“Efendim?”


“Tanrıça Freya’nın Mezhebi’nden bir rahip bir keresinde bizim kasabaya gelip kötülüğün kol gezdiğini söylemişti. Olduğumuz yerden daha aşağıda, karanlık ve soğuk saklı alemde etki alanlarını genişletiyorlarmış, Tanrıça Freya’nın Mezhebi’ndeki rahip, sadece ‘Cesur Kişi’nin onları yenebileceğini söylemişti! Ardından bana Cesur Kişi’yi seçme yetkisini bahşetti.”


“……”


“O zamanlar ne demek istediğini tam idrak edememiştim ancak şimdi anlıyorum! Bu sırrı sana söylememiştim; ailemde nesilden nesle geçen bu tohum seni yeni bir diyara götürecek. Rahip, Freya Tapınağı’ndan Kayıp Hazine’yi geri almak için Seagull (Martı) diye tanınan bir adam bulmamı söylemişti. Bul onu. Kötülüğü yıkıp geçecek Cesur Kişi ol!”


*Ding*

– Freya’nın Kayıp Hazinesi hakkında bilgi edinildi. –

 

‘Tanrıça Freya’nın Heykelciği’ne devam niteliğinde bir görev bu! Pek dezavantajı yok gibi görünüyor. Müthiş. Böyle bir fırsatın elime geçeceği hayatta tahmin edemezdim!’


Weed kaderini bir kez daha kabullendi. Bir kısmı yeni bir heykelcik sunamayan Seoyoon’la ilgiliydi ve şimdi sıra Weed’deydi, fırsat ayaklarına kadar gelmişti.


“Dünyada kol gezen kötülüğü kökünden silip atmak daima yüreğimde var olan bir dilekti. Freya Tapınağı’nın kayıp hazinesini geri getirmek için elimden gelenin en iyisini yapacağım.”


“Teşekkür ederim.”


*Ding*

– Görevi kabul ettiniz! –

 

Weed Ghandilva’yla olan konuşmasını sonlandırdı ve kendisini bekleyen takım arkadaşlarının yanına gitti.


“İyi iş çıkardın, Weed-nim. Bir heykelciğin bu denli güzel olabileceğini hiç düşünmemiştim.”dedi Pale heyecanlı gözlerle ki bu çok alışılmadık bir durumdu Pale’i düşündüğümüzde. Ayrıca Surka, Irene ve Romuna da bir hayli etkilenmiş gibi görünüyordu.


Durmadan yaratık avlamaları ve Weed’in Freya heykelini oymakla meşgulken çok az uyuması sayesinde levelleri 60’ın ortalarına yükselmişti.


“İnanılmaz. Çok gerçekçi görünüyor. Hayatımda gördüğüm en güzel heykel.”


“Bahse varım ki Tanrıça Freya’nın kendisi bile güzellikte bu heykelle yarışamaz.”


“Bu görüntüyü nasıl oluşturdun? Sendeki mükemmel estetik duygusuna ve sanatçı ruhuna hayranım…”


Weed övgülerinden dolayı minik bir mahcubiyetten ziyade bir utanç hissetmişti.


Mükemmel estetik duygusu? Sanatçı ruhu?


Gözleri gerçek bir sanatçıyı göremeyecek kadar kör olmuştu, yine de o her zaman gözleri önündeydi.


Kim? Weed mi? Ona güç delisi demek çok daha yerinde bir karar olurdu.


‘Aslında işe girişene kadar en ufak bir fikrim bile olmadığını söylesem inanırlar mı ki? Hayır, hiç sanmıyorum.’ diye düşündü Weed eğlenircesine.


Onlara inanmayacakları bir şeyi söylemenin anlamı var mıydı?


İyi bir satıcı sana bir şeyler satmak için kapını çaldığında her şeyi sana söylemez. İyi bir satıcı, satmaya çalıştığı ürünün kusurlarını saklar ve meziyetlerini öne çıkarır.


Özetle: senin için en iyi olan şey en iyi yoldur.


“Hanımlar siz Irene, Surka ve Romuna’yı düşünerek yaptım bu heykelciği. Temiz kalpleriniz ve güzel yüzleriniz hayat buldu bu heykelcikte, işte bu yüzden bu kadar güzel.”


“Ayy!” Weed’in sözlerinden çok etkilenmişlerdi.


Kızlar basit yaratıklar, değil mi? Weed’in takımındaki kızların hepsi böylesine eften püften bir yalan duymaktan mutlu olmuşlardı.


“Hey, sen o Weed’sin, değil mi?” dedi Darius, Weed ve takımının bulunduğu yere doğru yaklaşırken.


“Oyma ustalığında bayağı iyisin. Muazzam bir eser mi?”


Darius pek çok alan hakkında bayağı bilgiye sahipti. 140 levelde bir yerlerden oymacılar hakkında birkaç bilgi kırıntısı kapmış olmalıydı.


“Hayır.” dedi Weed.


“O halde, iyi bir eser?” diye sordu Darius.


“Evet.” dedi Weed.


“Ah, iyi bir eser göreceğime hiç inanmazdım. İyi eserler meydana getiren oymacıların sayısı yüzü geçmiyor diye duymuştum…”


Darius abartılı mimiklerle şaşkınlığını gösterdi. Ardından, sinsi bir gülüş belirdi.


“Tebrikler. Bununla bir hayli stat elde ettiğini sanıyorum. En azından zaman zaman güç konusunda berbat olan oymacıların talihleri açık oluyor.”


Darius, yalnızca oymacı olduğu için Weed’i hafife almıştı.


Nitekim çoğu oymacı güçsüzdür. İyi eser üretimi gibi şeylerle yükseltilen statlara sahip olsalar bile dövüş skilleri umutsuz vakadır.


Güçlü bir dövüş skili bilseler bile, doğru dürüst nasıl dövüşeceklerini bilmezler.


Öyleyse neden oymacı olmayı seçerler ki?


Öncelikle dövüşte kötü oldukları için seçerler. Çoğu dövüş iyi dövüşçüler doğurur.


Dövüşdışı bir sınıfa mensup olan çoğu oyuncu dövüş için uygun değildir.


Genellikle kafaları karışır, düşmanın saldırısına nasıl karşılık vereceklerini bilmezler ve takımda üstlendikleri rolü yitirirler.


Öğrenebilecekleri temel dövüş skilleri genelde etkisizdir ve hatta deneyim oranları takım arkadaşlarına alay konusu olacak kadar düşüktür.


Ayrıca, usta bir oymacı olabilmeleri için oymacılık ustalığında sürekli pratik yapmak zorundalar, bu nedenle diğer akranlarından tüm levellerini de kapsayan her konuda daha güzsüzdürler ancak avatarlarını oluşturmaya aynı uzunlukta zaman harcarlar.


Tabii ki, Weed bir istisnaydı!


****


“Hey, ağzını topla.”


Weed’in ekibinden Pale tutkuyla öne atıldı. Darius’un takım arkadaşını küçümsemesine tahammül edememişti.


Derken iş çığırından çıktı.


“Bunun gibi bir herifin ne işi var ki dünyada?”


“Sosis kızarttıktan sonra yağla kaplanan tavaya benziyor suratı…”


“Aptallar konuşmadan önce düşünmezler hiçbir zaman. Weed-nim dövüşte çok iyidir…”


Surka, Romuna ve Irene sırayla bu karşılıkları verdi.


Genç Surka böyle şeyler söyleyebilecek kadar dengesizdi! Zaman zaman onun öfkesini paylaşan Romuna da aynı şekilde. Fakat Pale ve Weed’i esas şaşkına uğratan, hepsinin arasında en sakin ve kibar olan Irene’in gözünün dönmüş olmasıydı.


Kızlar…


Kalın kafalı Pale ve Weed, bu üç kızın bir araya gelince kolayca birini düşman edinebileceklerini tahmin edebilmelerinin imkanı yoktu.


Weed’in sağduyusu iki ya da üç katına çıksa bile, hayatı boyunca kadınların düşünce şeklinin yarısını bile tamamen anlayamayacaktı.


Birkaç iltifatla bir kadını mutlu ettiğin için onları anlayabildiğini sanmak aptalcadır.


“……”


Weed sinirlenme şansını kaçırmıştı. Suçlamalara karşı intikamını kızlar sayesinde almıştı.


“N-neydi bu şimdi?”


Darius’un gözlerinde bir kıvılcım belirdi. Fakat Irene de Romuna da zerre kadar korkmamıştı.


“Neden, yanlış bir şey mi söyledik ki?”


“Ne cüretle…”


“Ne yapacaksın? Bizi öldürecek misin?”


“Bundan paçanızı kurtarabileceğinizi mi sanıyorsunuz?!”


Darius kılıcını çekmek üzereydi. Eğer o, 140 Lv. savaşçı, birazdan ortalığı kan gölüne çevirecek olursa, Weed ve takımı ona karşı koyamazdı.


Hayır, eğer Weed onun en güçlü halini bulabilirse bir şansları olabilirdi.


Leveli yetmişlerdeydi. Fakat, şişirilmiş statlarla 100 Lv. savaşçıya yakındı.


Hileli skilleriyle ve dövüş yeteneği göz önüne alınırsa, Darius’u yenebileceğinden emindi.


Bir şaşkınlık anından istifade ederek ve Weed’in Darius’un gözünden düştüğünü hesaba katarak, hazır olmadığı bir anda Weed onu göz açıp kapayıncaya kadar alt edebilirdi.


Tek sorun şu ki eğer dövüş bir dakikadan uzun sürerse, Weed’in skillere paylaştırdığı doğaüstü gücü tükenecek ve sonuç olarak da şüphesiz ki ölecekti.


Stat konusunda Darius’tan korkmuyordu ancak onun zayıf noktası süreydi. Elbette, tüm vaktini doğaüstü gücünü artırmaya harcadıktan sonra şu anki leveliyle ortalama oyunculardan daha güçlüydü.


“Darius, sakin ol!”


“Bırak beni, şu kızlara görgü terbiye nedir öğreteceğim!”


“Sen keşif ekibinin komutanısın. Emrindekilerle dövüşemezsin. Bunu yaparsan ne kadar ün puanı gidecek biliyor musun? Cümbür cemaat görevi bırakalım mı istiyorsun?”


Parros ve Darius’un ekibindeki diğer üyeler onu zapt etmeye çalışıyorlardı. Öfkeye kapılmadan onunla konuştuklarında da nihayet sakinleşti.


“Pekala, bu seferlik sizi affediyorum.”


Romuna Darius’un bu lafını küçümseyici bir şekilde geri çevirdi.


“Kim kimi affedecek diyorsun?”


“Herkes hata yapar ama o kraliyet ailesinden fırlamış gibi davranıyor.”


Surka’nın son çıkışı tartışmayı bir kez daha körükledi fakat o vakte kadar keşif ekibinin diğer üyeleri gürültü patırtıyı duyup gelmiş ve onları çevrelemişti.


Darius ve ekibindekiler saygınlık ve güvenilirliklerini çoktan kaybetmişti. Öte yandan, Weed ve takım arkadaşları fazlasıyla saygıdeğerdi. Her şeyden önce Weed, yürüyüş boyunca harika yemekler sergilemişti.


Kırılan silah ve zırhları bile tamir etmişti ve tanımlanamayan eşyalar için beleşe yaptığı tespit hizmeti paha biçilemezdi.


Diğer takım arkadaşları da Darius haricindeki diğer oyunculara karşı kibardılar, bu yüzden ünleri ziyadesiyle yerindeydi.


Weed tanrıça heykelini oymakla meşgulken, Pale ile kızlar pek çok av takımına katılmış, istikrarla artan skilleri ve hızlı avlama taktikleri onları her parti için bulunmaz Hint kumaşı yapmıştı.


Weed sonraları öğrenmişti ki Darius ve takımı yalnız ava çıkmışlardı çünkü hiçbir takım onları davet etme zahmetine girmemişti. Bu şartlar altında, Weed daha güçlü bir vaziyetteydi.


Darius’un arkadaşlarından Parros, beti benzi atmış Darius’un yerine kibirli bir şekilde, “Biz Ica Loncası üyeleriyiz. Eminim ki duymuşsunuzdur. Rosenheim’daki en gözde üç loncadan biri.” dedi.


Weed tabi ki Ica Loncası’nı duymuştu. Berbat davranış biçimleriyle adı çıkmış bir loncaydı, Darius’un davranışlarını gördükten sonra şaşırmak pek mümkün değildi.


“Yakın bir tarihte bir şehri ele geçirmeyi planlıyoruz, bu yüzden fiyakalı bir asma levhaya ihtiyacımız var. Daha sonra bir tane oymak için gelir misin? Sağlam ödeme yapacağız.”


Sonunda Darius Weed’in yanına gelerek bir asma levha yapmasını istedi. Fakat çok fena bir ruh hali içindeydi. Keşif görevini gururla tamamlamıştı ancak elde ettiği sonuç tahmininden bir hayli azdı.


Çünkü birileri çoktan lizardmanların sığınağındaki tüm eşyaları ele geçirmişti.


Darius ve takım arkadaşları öfke içinde suçluları arıyorlardı, fakat Weed’den, yani Tanrıça Freya Heykeli’ni oyan bir oymacının tekinden ve objektif olmak gerekirse, düşük levelleri yüzünden şüpheliler listesinden muaf olan takım arkadaşlarından şüphelenmemişlerdi bile.


Özel inceleme sırasında, onlar diğer oyuncularla zıtlığa sebep olan gaflarda bulunurken, Weed yaralarına tuz basarmış gibi bilge Ghandilva’dan sağlam bir görev almış ve Tanrıça Freya Heykeli’ni tamamlamıştı.


Kısacası Darius kıskanmıştı.


Bu yüzden Weed’le kaba saba konuşmuş ve sonunda her şey karmaşık bir düğüm haline gelmişti.



Baran Kasabasıyla işleri biter bitmez, Darius’un önderliğini yaptığı keşif ekibi onların elindekileri toplayarak Kale’ye dönmek üzere kuzeye doğru yola çıktı.


Yakın çevredeki avlanma sahalarını beğenen oyuncular vardı fakat kasabanın kendisi onlara pek hitap etmiyordu. Avcıların yoğun geçen bir günün ardından gelip birkaç tek soğuk bira hüpletecekleri bir birahane yoktu. Koca gün avlanmanın ardından bir bardak bira.


Herkes boğazlarına süzülen bu leziz tadı kaçırmıştı ve şehri terk etmek için acele ediyorlardı.


Baran Kasabasının Rosenheim askerleri tarafından korunacağı kararına varılmıştı. Weed ve takım arkadaşları da keşif ekibi görevini direkt Ghandilva’ya bildirdiler.


“Her şey için teşekkürler. Biz köylüler için yaptıklarınızı asla unutmayacağız.”


Ghandilva göreve ödül olarak Weed’e 20 ün puanı vermişti.


Diğer oyuncular lizardmanlardan kalanların peşine düşmüşken Weed heykeli oymakla uğraştığından dolayı ün puanından neredeyse vazgeçmişti, fakat bu hiç umulmadık bir şekilde ona büyük bir kazanç olarak geri dönmüştü.


Keşif ekibindeki leveli seksenlerde olan diğer oyuncular 10 ila 50 arasında ün puanı almıştı.


Tutsak kasabalıları kurtarmak ve lizardmanların sığınağını talan etmek küçük çaplı bir mucizeye neden oldu diye düşünüyordu Weed.


Weed ve takım arkadaşları hala düşük levellerde oldukları bahanesiyle Darius’a arkada kalıp yaratıkları avlamak istediklerini söylemişlerdi.


“İşte zamanı geldi.” dedi Weed.


Bu laf üzerine takım arkadaşları ümitle gülümsediler.


“Evet.”


“O halde sessiz bir kuytu köşeye gidelim.”


“Tabii ki çok, çok sessiz bir yere… Görünmeyeceğimiz bir yere.” Romuna eliyle ağzını kapatarak kıkırdamıştı.


Eğer biri onu duysaydı, yanlış anlayabilirdi.


Böylece iki oğlan üç kız Baran Kasabasından ayrılarak Batı Dağlarına doğru yola çıktılar. Bir zamanlar lizardmanların sığınağı olan yer, artık sessizlik arayışları için yeterince uygun kuytu köşe bir yer hale gelmişti.


“La la la.”


Kızlar mırıldanıyordu.


Çok çok karanlık, sessiz ve ücra bir yere doğru yürüyorlardı.


Çok geçmeden de çevredeki birkaç mil içinde kimsenin olmadığı Batı Dağlarının eteklerine ulaştılar. Uzun bir yolculuk için çoktan hazırlanmışlardı.


“Burası iyi gibi görünüyor.”


“Pekala millet, hazır olun.”


Weed dikkatlice toprağı kazdı ve tohumu oraya gömdü. Ardından biraz suladı. Bir süre hiçbir tepki göstermedi tohum, fakat kısa süre sonra tohumu kaplayan toprak kırmızıya döndü.


~Sarsıntı~


“Kyaaa!” Surka çığlığı bastı.


Büyük bir zelzele yeri çalkaladı!


Sismik merkez Weed’in tohumu gömdüğü yerdi. Toprak ikiye bölündü ve kalın ağaç gövdesi göğe fırladı.


Otuz fit, altmış fit…


Göz açıp kapayıncaya dek tepesiz sütun, Weed’in takımının önünde belirdi. Fakat gövde hala büyümeye devam ediyordu.


Bulutların ötesine geçen gövdeyi izlerken Weed, “Cennet Şehri yukarıda olmalı. Bence bu asma bizi oraya götürecek.” dedi.


“O halde…”


“Tüm bu yolu geldik, neden kaçınalım. Çabucak tutunalım una. Yoksa yarı yolda asmayı tırmanmak zorunda kalacağız.”


“Lanet! Bunu yapmak istemiyorum.”


Weed sırt çantasından bir halat çıkardı ve takım arkadaşlarını kendine bağladı.


“Ya beraber yaşarız, ya beraber ölürüz.”


“Eveet!”


İlk önce Weed ve Pale asmaya tutunmaya karar verdiler.


Çünkü böylece en güçsüzleri olan Irene ve Romuna tutunamazlarsa, Weed ve Pale onları havadan düşmekten kurtarmış olacaklardı.


Böylece Weed ve takım arkadaşları Cennet Ağacı tohumundan filizlenen ağaç gövdesine sıkıca tutundular. Ve ardından göğe yükseldiler.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46882 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr