Lms 2.4 – Cennet Şehri, Lavias

avatar
7541 25

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 2.4 – Cennet Şehri, Lavias


 

ÇEVIRI IÇIN RATEL, KONTROL/DÜZENLEME IÇIN WERTYUL ARKADAŞIMIZA TEŞEKKÜRLER. SIZE DE KEYIFLI OKUMALAR…  VE ILK LMS BÖLÜMÜMÜZ HAYIRLI OLSUN. RATEL ARKADAŞIMIZA HOŞ GELDIN DIYORUM. 

 

Büyük toplum rehabilitasyon merkezinden Dr. Cha Eun Hee, psikolojik hastalıklar için yeni bir terapi bularak dünyanın en tanınmış psikologlarından biri olmuştu. Acımasız çalışma takvimi genellikle dinlenmesi için hiç zaman bırakmıyordu.


İlgilenilecek yığınla hasta ve yayınlanacak haftalık makalelerle bitmek bilmez bir monotonluk zincirindeydi.


“Sıkıcı, donuk ve bıktırıcı.”


Bunlar onun her günkü yakınmalarıydı. Her şeyden kaçma arzusuna rağmen sorumluluklarını geride bırakamıyordu.


Bundan dolayı kendini orta yaşlı bir kadınla bir danışma toplantısında bulmuştu.


“Kızınızın durumu için cidden üzülüyorum.” diyen Dr. Cha, gözlerindeki nemi kırparak uzaklaştırdı.


“Çoktan 5 yıl olduğunu biliyorum.” diyen kadın sır verircesine üzgün bir gülümseme takındı.


“Buna rağmen bu çocuk kendi hayatını fırlatıp atmaya çalıştığından beri hiçbir şeye konsantre olamıyorum.”


“Artık kızınızın sağlığı hakkındaki düşüncelerinizden kurtulup kendinize yeni bir hayat amacı bulma zamanı.”


“Aslında doktor…”  diye ısrar etti kadın, Dr. Cha’nın ellerini sıkıca kavrayarak.


“… Buna inanıyoum, orada bir yerlerde hapsolduğuna... O…”


*  * *


Cennet Ağacı gökyüzünde bilinçsizce silkindi ancak bir süre sonra belirli bir rota tutturdu.


Weed ve yoldaşlarıysa sıkıca gövdeye tutundular ve ağaçla beraber hedefe doğru yükseldiler. Çarpıcı rüzgar onları hırpalamıştı ve zeminin rahatlığı çok uzaklardaydı. Saniyeler içinde de Baran köyü gözden kayboldu.


Bulutların içinden geçerek kocaman görünüşlü bir adaya vardılar. Bulutların üstünde yüzen bir adaya! Weed ve yoldaşları, büyüyen Cennet Ağacının filizlerine binerek sisin kaybolduğu yere kadar yükseldiler.


“İşte Cennet Şehri!” diye bağırdı tüm grup, etraflarında görsel bir şölen vardı.


Önlerindeki binalar labirent gibi yayılmıştı. Büyük labirentin ortasından kocaman bir kule yükseliyordu, sayısız kuş kulenin çatısına tünemişti. Kulenin ötesinde sıra sıra tepeler ve bereketli tarlalar vardı


“Oh! Ağaç kurumaya başlıyor!”  diye bağırdı Irene, ağacın aşağılarına bakarak.


Cennet Ağacı gözlerinin önünde kurudu ve parçalara ayrıldı. Ve ağacın kalıntıları yüzen adanın zeminini hiçe sayarak bulutların arasında kayboldu.


“Geri dönüş yolumuz artık yok. Ne yapacağız şimdi?” dedi Surka endişeyle. Diğer yandan kızın yoldaşları hiç de endişeli görünmüyordu.


“Macera tam da burada, ağacın yok olmasıyla başlıyor. Geri dönüş yoluyla zamanı gelince ilgileniriz.”


“Ama, Pale-nim…” Surka ağlamak üzereydi, şimdiden güvenilir yeryüzünü özlemişti.


Weed onu neşelendirmeye çalıştı. “İrade varsa illa ki bir yol bulunur.” Ama Surka Weed’in cesaretlendirmesinden etkilenmemişti, bu noktada Weed kayıtsızca ekledi. “Şey, eğer bir yol bulamazsak her zaman aşağı atlayabiliriz, değil mi?”


“A-ama…”


“Kesinlikle zemine varırsın, tabii ki ölü olarak.”


Surka’nın yüzü beyaza döndü. Gerçeği söylemek gerekirse oldum olası yüksekten korkardı.


Cennet Ağacı yükselirken, tatlı canı için sımsıkı tutunmuştu, çakılarak ölmekten korkuyordu.


Buraya çıkacağını bilse, bu maceraya hiç atılmamış olabilirdi.


Ancak parti Surka’yı beraberinde sürükleyerek yoluna devam etmişti.


* * *


Cennet Şehri eşsiz bir türe ev sahipliği yapıyordu.


“Kuşa benziyolar…”


İki ayaküstünde duruyorlardı, boncuk boncuk küçük gözler, sivri bir gaga, geniş bir kanat açıklığı ve yuvarlak yanaklarla serçelere benziyorlardı.


Yaşlı kuşların gagalarının etrafında beyaz sakallar vardı.“Kyaa! Çok tatlııı!” diye bağıran Surka'nın kuşlara duyduğu heyecan yükseklik korkusunu gölgelemişti. Artık korkudan titremiyordu, heyecanlanmıştı.


Yaşlı kuş yavaşça gruba doğu yürüdü, Surka’nın tatsız davranışını görmezden geldi.


“Selam yolcular, Lavias’a hoş geldiniz.”


Tüm parti bakışlarını Weed’e kaydırdı.


Geçmiş tecrübelerine göre Weed, önderlik etmeye en yatkın üyeleriydi.


Ayrıca, Weed’in her hareketini hesapladığı sır değildi. Tatlı diliyle NPC’leri deliğinden çıkartırdı.


“Teşekkürler. Yorgun ayaklarımız bu güzel ülkeye sapmadan önce uzak diyarlarda tehlikeli bir maceraya atılmıştık. Ama böylesine akıl almaz bir görkem karşısında yorgunluğumuz eriyip gitti. Burası Lavias mı?”


“Tabii ki! Şehrimiz soylu ve ağırbaşlı Avianların evidir. Böylesine parlak bir güneşi ve bu tertemiz havayı ancak burada bulabilirsiniz.” Aksakallı kuş gururla dolmuş bir şekilde kanatlarını çırptı. Tüyleri bile böylesi bir övgü karşısında gururla titriyordu.


“Buranın havası cidden en temizi ve güneş ışığı da en etkileyici olanı. Hiç şüphesiz bulutlardan mükemmel bir manzara oluşturacak şekilde geçiyor. Peki Lavias’ı özgün kılan nedir?”


Weed konuyu direkt şehrin özgün noktalarına getirmeye çalıştı. Eğer Lavias’ta özel bir eşya varsa burada toptan alıp, Rosenheim Krallığında pazarlayarak turnayı gözünden vurabilirdi.


“Şimdilik böylesine önemli bir bilgiyi paylaşacağım kadar tanışmıyoruz. Benimle daha samimi olmalısınız. Bana biraz ikram getirirseniz bunun faydası olabilir. Gerçekten, bu çok hoşuma gider.”


Diyen sakallı kanatlarını çırptı ve sarsakça uzaklaştı.


Weed kuşu takip etmeye çalıştı, bir süre sonraysa vazgeçerek partiye geri döndü.


“Tamam, buradan itibaren ayrılıp şehri araştıralım.”


Beşi bir arada dolaşsaydı çok fazla zaman kaybedeceklerdi. Bundan dolayı ayrılıp daha çok alanı araştırmaya karar verdiler.


“Şehir dolaşmak için güvenli görünüyor, ürkütücü bölgeler yok.”


“Ne olursa olsun Lavias tek başına dolaşmak için çok büyük görünüyor. İki saat içinde tam burada tekrar buluşalım.”


“Eğer keşif sırasında güzel bir göreve rastlarsanız, sadece buraya geri dönün ve takımın geri kalanıyla paylaşın. Hangi görevin daha iyi olacağına hep beraber karar vereceğiz. Şimdi, hadi başlayalım.”


“Tamam, anladım.”


Ve böylece keşif için şehre dağıldılar.


Başlangıç olarak, Weed dükkan arayarak telaşlı şehrin merkezine doğru devam etti.


Tüccarlar cadde boyunca ördekler gibi paytak paytak yürüyerek ilerliyor, mallarını pazarlamak için yayaları avlıyordu.


İzlenim olarak, Avian Şehri sakinleri genel olarak kuşların özelliklerine sahipti. Şişman gövdelerine ve bodur bacaklarına rağmen kafaları şahin ile baykuş arasındaydı.


‘Böylesi bir şehir olduğunu düşünmek inanılmaz!’  diye düşündü Weed.


Yerliler yamyamlığa başlamadığı sürece böyle bir yerde tavuk restoranı açmak kesinlikle yanlış bir hamle olacaktı.


İnsan şehirlerinin aksine kuşlar atları taşıyacak kadar iri olduğundan beri binekler ve binek arabaları mevcut değildi. Yollar tıkanırsa tek yapmaları gereken kanatlarını açıp uçmaktı.


Avianların arasında yürürken etraftan gelen bakışlarla Weed, kendini hayvanat bahçesindeki bir maymunmuş gibi hissediyordu.


Bu şekilde silah dükkanına girdi.


“İyi günler.”


“İnsan bir gezgin! İhtiyacınız olan bir şey var mı?”


“İhtiyacım olan çok fazla şey var. Ancak vitrindeki nesnelere pek aşina değilim. Sakıncası yoksa yakından bakmak isterim.”


“Dilediğiniz gibi.”


Weed bazı nesneleri inceledi.


Baravo’nun Çelik Gagası:

Dayanıklılık : 90/90.
Hasar : 23.

Fazladan Etkiler:
Yemek yakalama yeteneğine büyük bir katkı sağlar.
Fazladan uzunluk, gömülü solucanları çıkarmanı kolaylaştırır.

Fiyat: 100 altın


Weed iç çekerek dikkatini başka bir iteme yoğunlaştırdı.


Saigon’un Gümüş Dirgeni:

Dayanıklılık : 30/30.
Hasar : 17~19.

Bir setin parçası.
Gümüşten yapıldığı için dayanıklılığı düşük.
Alçaktan uçarken iskelet adamların kellelerini kopartmak için bire bir.

Fiyat: 70 altın

 

Tanrıçanın Tüyleri:

Dayanıklılık – 15/15.

Fazladan etkiler: ‘Cezbetme‘.

Kuşanıldığında düşman saldırılarına karşı büyük bir rahatlık veren mükemmel ve ışıl ışıl çok renkli tüyler.

Ağarlığını hissedemeyeceğiniz kadar hafif. Süzülmenizi sağlayarak hiçbir şekilde yere çakılmamanızı garanti eder.

Kısıtlamalar: Sadece Kadınlar!

Fiyat: 45 altın

 

Dirgenden teleskoplara kadar özgün eşyalar sıra sıra dizilmişti. İçi boş konik silahlar baştan uca doğru inceliyor ve sivriliyordu. Bunlar Avianların silah tercihiymiş gibi görünüyordu.


“İnsanlara uygun silahlarınız var mı?” diye sordu Weed, son derece porsuğa benzeyen dükkân sahibine.


“Tabii ki! Bir saniye bekleyin. İnsan müşteriler son derece az olduğundan eşyaları depoya kaldımıştım.”


Weed beklerken dışarıdan gelen yoğun bakışları hissetti


Sokaktan geçen avianlar teker teker duruyor ve Weed’i hayvanat bahçesindeki bir maymunmuş gibi izliyordu.


“Bu gencin insan olduğunu duymuştum.”


“Ne kadar da garip. Düz bir gagayla yemek yemek zor olmalı.”


“Şuna bak. Tüyleri de yok. Zavallı şey kış boyu soğuktan donuyor olmalı.”


Hiçbir gerçek kuş, soğuktan zevk almazdı. Onların bakış açısıyla Weed kolaylıkla donarak ölecekmiş gibi duruyordu.


Bir Avian Rosenheim’da ya da aşağıdaki dünyadaki herhangi bir ülkede onu seyretmeye gelen bir kalabalıkla çevrilirdi. Ama Lavias’ta, Avianlaın şehrinde, insan olarak Weed aynı derecede izlenmeye değerdi.


“İşte istediklerin.”


Dükkân sahibi masaya bazı zırhlar, bir kalkan, iki çekiç ve beş farklı kılıç serdi. Weed kalkan kullanmıyordu, hızlıca kılıçlara ve zırhlara geçti. Her şeyden sonra elinde kertenkele-adamlardan yağmaladıklarını satmasıyla elde ettiği 70 altını vardı.


Kil Kılıç:

Dayanıklılık : 90/90.
Hasar : 23~25.

Buzun ruhuyla dövülmüş büyülü bir kılıç.

Zırh kuşanmış hedeflere fazladan 2-5 hasar verir.

Gereksinimler: 60. Seviye, 200 Kuvvet

Kuşanmak: Fazladan 2-5 elementsel hasar sağlar.

Fiyat: 188 altın.

 

Alacakaranlık Hayaletinin Kılıcı:

Dayanıklılık – 200/200.
Hasar – 14.

Durum: ‘Lanetli Nesne’

Cüce Theodore’nin eseri. Ölüm ormanından çıkartılan çelikle dövülmüştür. Maksimum sağlığı düşürür, kritik vuruşla 3 katı hasar verme şansı var.

Gereksinimler: 70. Seviye, 250 Kuvvet.
Kuşanmak: Düşük şansla ölümcül vuruş imkanı verir.

Fiyat: 160 altın.

 

Weed bu noktada gezinmeyi bıraktı ve kafasını salladı.


Fiyatlar gülünç derecede yüksek olsa da Avian şehrinde olduklarından bu durum tamamen beklenmedik değildi. Kil Kılıç ve Alacakaranlık Hayalet Kılıcının açıkça seyrek bulunur nesneler olduğu düşünüldüğünde, Serabourg Kalesinde böyle nesneler en az iki katı fiyata bulunur denebilirdi.


“Şu anda bu kadar paraya sahip değilim, bu yüzden bir şey alamayacağım.”


“O zaman ilerde tekrar gelirsin ama şimdi gördüklerinin kısa sürece satılacağına emin ol, bu parayı ne kadar hızlı kazanırsan senin için o kadar iyi olur.” dedi arı kuşu-benzeri dükkân sahibi. Sesi hayal kırıklığına uğramış gibiydi.


Weed’in partisi buradaki tek insan maceracılardı ve iş yapmak onun birinci ilgi odağıydı.


Weed dükkandan ayrıldı ve yavaşça şehrin doğusuna doğru yöneldi.


Şehrin ve banliyölerin ötesinde arsalar ve tarlalar sağda solda sonsuzluğa doğru uzanıyordu.


“Chirp Chirp!”


“Cheep!”


“Tweet tweet!”


Çamaşır tellerine tünemiş tatlı Avian çocukları şarkı söylüyordu. Aralarındaki sarı civcivler daha bir sevimliydi.


“Ne haber?” dedi Weed, bakmak için onlara doğru yürürken. Ama onlar sadece kıkırdadı ve başka bir tepki vermediler.


“İyi günler.” Weed karşılaştığı her Avianı selamlıyordu.


Sonunda Avianlardan, silah dükkânının önündekilerden biri, ona bir soru sordu.


“Sen bir maceracısın, daha önce böylelerini hiç görmemiştim. Aşağı topraklardaki güçlü bir grubun üyesi misin?”


“Şimdilik güçlü değilim. Barışı sevsem ve gökyüzüne hayran olsam da aynı zamanda savaş sanatlarına da saygı duyuyorum, güç için gereken zemini oluşturuyorlar.”


“Aynı şekilde hissediyorum. Belki de yerine getirebileceğin bir istekte bulunacağım. Esasında Lavias göründüğü kadar barış dolu bir yer değil. Burası kadim bir yer ve yeraltında yatan büyük kötülükler var, bizi yok etmek için güçlerini bileştiriyorlar. Bana yardım edecek misin?”


TING!


Lavias’ın Yaşayan Ölüleri

Yaşayan ölüler Cennet Şehri Lavias’ın derinliklerinde gizleniyor.
Avian halkı yaşayan ölülerin inlemeleri yüzünden geceleri uyuyamıyorlar.

Yeraltı dehlizlerinde 30 iskelet savaşçı öldürürüp geri dönersen, güzel şeyler olabilir.

Zorluk Seviyesi : D
Ödül: Bilinmiyor
Görev gereksinimleri : Başarısızlık kargalarla ilişkini geriletecek.

 

Weed ve partisi, Cennet Şehrinden keşfedilmemiş normal bir şehirden daha fazlasını beklemiyorlardı. Sadece Serabourg Kalesinde bulunmayan nadir silahlar bulabilmek ve elde etmek için umutluydular.


Rosenheim Krallığındayken bulabildikleri en iyi görevi kabul etmek zorundaydılar.


Şaşırtıcı olarak Cennet Şehinde avlanma alanları vardı. Bununla beraber burası nadir bir yaşayan ölü avlama alanıydı. İskelet savaşçıların 80. seviye civarında olduğu biliniyordu.


Weed bir saniyeliğine düşündü ve kafasını salladı.


“Anladığım kadarıyla bu yaşayan ölülerle savaşmak benim görevim. Ama şu anda yoldaşlarımla yolculuk ediyorum onlara danışıp size geri dönüş yapacağım.”


Weed bölgeyi turlamaya devam etti ve rastladığı Avianlarla konuştu.


Birçoğu hayatlarında ilk defa insan bir maceracı görmüştü ve yapılmasını istedikleri belli başlı işleri vardı. Çoğu ise yaşayan ölülerle ilgiliydi.


Weed çeşitli konuşmalarından Lavias’ın yeraltı dünyası ve nasıl gidileceğiyle ilgili bilgiler toplamıştı. Her nasılsa, mekan pratik olarak savaş bölgesiydi. Yaratık popülasyonu çoğunlukla iskeletlerden oluşuyordu, bununla beraber Ölü Şövalyeler, Şeytani Muhafızlar, Dullahanlar, Liçler, Karabasanlar ve Gölgelerdi.


Dullahanlar kendi kafalarını ellerinde taşıyan güçlü ve zahmetli yaşayan ölülerdi. Sadece 140. Seviye değillerdi, aynı zamanda hızlılardı ve harika bir dövüş kabiliyetleri vardı, bu da onları yenilmesi gerçekten zor düşmanlar yapıyordu.


Liçler kara büyüde uzmanlaşmışlardı ve yüksek zekâlarından bekleneceği gibi kendilerini tehlikede hissettiklerinde kaçabiliyorlardı. Söylemeye gerek yoktu ki Ölü Şövalyeler ölümün müjdecileriydi. Yüzüklerin efendisindeki yüzük tayflarına benziyorlardı. Kâbusların hammaddesinden yapılmışlardı! Levelden konuşmak gerekirse 200 civarı denebilirdi.


Böylesine güçlü canavaların yeraltında ikamet ettiği düşüncesiyle Weed’in kalbi heyecanla atmaya başladı.


‘Ah, Sevgili EXP.’   //ÇN: EXP= Experience= Deneyim


Şehir boyunca başıboş dolaşmayı sürdüren Weed büyük bir tabela fark etti, üzerinde kocaman harflerle “Başlangıç Seviyesi Eğitimi” yazıyordu. Weed mistik güçlerle çağırılıyormuşçasına içeri girdi.


“Hoşgeldin. İnsan olduğun aşikar.” diye selam verdi horoza benzeyen eğitmen. Saçları göze batar şekilde horoz ibiğine benziyordu.


“Ben sadece geçiyordum, selam vermek için uğramıştım. Başlangıç seviyesi eğitimini Rosenheim Krallığında tamamlamıştım.”


Eğitim salonlarındaki tüm eğitmenler savaş sanatlarına saygı duyanlara ve kötülüğü hor görenlere değer verirdi. Eğitimleri tamamlamak da ayrıca rütbe kazandırırdı. Weed eğitmenle hızla iyi ilişkiler kurup bazı önemli bilgiler edinmek amacıyla içeri girmişti.


“Mmph?” Avian eğitmen kendisini kahkahalarla gülmekten alıkoydu. Gözleri ne kadar eğlendiğini gösteriyordu, gagasıysa hala kapanmamıştı.


“Bu olamaz. Senin Başlangıç Seviye Eğitimini bitirmiş olma ihtimalin çok düşük. Sende o bakışı görmüyorum.”


“Nee? Ama ben Başlangıç Seviye Eğitimimi Serabourg Kalesinde tamamlamıştım.”


“Onlar sadece Basit Eğitim Merkezine sahip.”


Weed’in gözleri arzunun ateşiyle körleşti.


‘Basit Eğitim Merkezi! Öyleyse burası sonraki aşama olmalı!’


“Başlangıç Seviyesi Eğitimi deneyebilir miyim?”


“Öyle görünüyor. Basit eğitimi tamamlayan herkes deneyebilir. Bir şekilde burası Basit Eğitim merkezinden farklı. Burada yüksek ihtimalle tehlikelerle karşılaşacaksın, yani kendini çok zorlama.


“Denemek istiyoum.”


“Eğitimi mi kast ediyorsun?”


“Evet söylediğim gibi.”


“Ruhun takdir edilesi. Tamam o zaman, beni takip et.”


Weed, eğitmeni uyumlu bir şekilde takip etti.


Eğitmen Weed’i eğitim merkezinin arkasındaki bir yapıya getirdi. Binanın girişi esnemiş, kapkara bir gaga şeklindeydi ve karanlık bir geçide açılıyordu.


“Tek yapman gereken diğer uca kadar tek parça halinde varman. Basit değil mi? Ayrıca dövüş yeteneklerini burada kullanamazsın. Ve bir tavsiye, içerdeyken ateş yakma, bu işleri fazla kolaylaştırıyor, hayır hayır fazla uygun hale getiriyor.“


“Anlaşıldı.” Weed’sin tepkisi rahattı. Uzun adımlarla geçitten geçti.


Başlangıç olarak, Weed’i dehşete düşürebilecek hiçbir şey yoktu. Ancak karanlık geçitte ilerlerken kararlılığı yavaşça buharlaştı.


Yolunu hissedebilmek adına ellerini kör bir şekilde sallamaya başladı. Ükütücü ve sakin geçitte karşısına ne çıkabileceğini kestiremiyordu. Sonra…


PYIING!


Weed refleks olarak kafasını acımasız kesişlerden aşağıya çekti. Saçlarının bir kısmı kesilmişti, şimdi rahat zamanlarının bittiğini anlamıştı.


‘Bir saldırı? Harika’ Vücudu olabildiğince hızıyla hareket etti.


Weed şimdiden kılıcını çekmiş, ileriye doğru rastgele saplamıştı. Hiçbir şey göremese de bir şeylerin yaklaştığını sezebiliyordu.


CLANG!


Demir Kılıç metalik bir şeyle çapıştı. Etkisine bakılırsa, darbe ne bir kalkanla engellenmiş ne de savuşturulmuştu. Düşmanın bedeninin taş kadar sert olduğunu hissediyordu.


‘Sağ taraftan!’ Weed havayı kesişini duyarak karar vermişti. Şimdiyse bir sonraki saldırının da sağ taraftan geleceğinden emindi. Görememeye başladığı andan beri diğer duyularına güvenmekten başka çaresi kalmamıştı. Weed içgüdülerine güvendiğini hissediyordu.


O andan sonra Weed’in kılıcı kendi iradesiyle hareket etmeye başladı. Zifiri karanlıktan gelen darbeleri kolayca karşıladı. Gerçek hayatta kılıçlarla tecrübesi olmayan birinin böyle bir şeyi başarabilmesi imkansızdı.


On, belki de daha fazla!’ diye düşündü Weed.


Sonu gelmeyen saldılar ona soluk aldırmıyordu.


Yatz!” diye savaş çığlığı attı Weed, havaya doğru zıplarken. Yerde yuvarlanırken düşmanın ayak bileklerini hedefledi ve kılıcını yanlamasına savurdu. Kılıcı metal bir şeyle sürtününce kıvılcımlar sıçradı. Ve bir anlığına çevresi aydınlandı.


Düzinelerce tamamen çelikten yapılmış barbar ile karşı karşıyaydı. Kılıçlar, sopalar, balyozlar, baltalar, çekiçler, gürzler tutuyorlardı.


Ateşli ruhu rüzgarda kalmış bir kandil gibi sönerken Weed’in omurgasından bir ürperti geçti. Ama çelik barbarların işi daha bitmemişti.


Birkaç saldırıyı karşılayabilirdi ama ışıksız geçitte bütün saldırıları tek seferde karşılamak imkansızdı. Sırtına bir darbe yiyerek yere yığıldı. Barbarlarsa her yönden üstüne üşüştüler.


* * *


“Başarısız oldun.” diyen eğitmenin sesiyle Weed, yavaşça doğruldu. Bütün vücudu sızlıyordu.


‘Burası neresi ?’


Etrafa bakınca Eğitim Merkezinin arkasında olduğunu fark etti. Eğitmen onu dışarı taşımış olmalıydı.Sağlık barı dip yapmıştı. 30 canın altındaydı, rastgele bir saldırı onun sonunu getirebilirdi hatta bir ufak bir fiske yemesi bile. Neyse ki kanaması yoktu da canı daha fazla düşmüyordu.


“Yeteneklerin yetersizken böyle bir mücadeleye girişirsen başına gelecek olan budur. Bu sefer seni kurtardım ama tekrar denersen öleceksin.”


Weed kafasını salladı dikkatini toplayıp sordu: “Başarılı olmam için daha yüksek seviyeler mi gerekiyor?”


“Bu söz konusu değil. Sayısız Çelik Adam mücadelecinin seviyesine göre güç kullanır.“


“Bu da sadece kendi yeteneklerimle baş başayım demek.”


“Görünüşe göre öyle.”


“İçeri gireli ne kadar oldu?”


“4 saat civarı.”


“Yoldaşlarım beni bekliyor olmalı. Geri döneceğime emin olabilirsiniz.” diyen Weed Eğitim merkezinden ayrıldı ve buluşma yerine yöneldi.


* * *


Weed hızlıca koştu! Buluşma yerinde partinin geri kalanını buldu, yüzleri heyecanla parıldıyordu.“Geç kaldığım için üzgünüm…”


“Weed-nim!” Surka bağırdı, hızlıca ona doğru koştu. ”Muhteşem görevler bulduk.” “Dönmeni bekliyorduk, Weed-nim, böylece görevi alıp almamaya karar verebileceğiz.”Weed ortalıkta yokken partinin geri kalanı zevkle Lavias’ı gezip bilgi toplamıştı.


İlk olarak, nasıl dünya zeminine dönebileceklerini öğrenmişlerdi. Süpermarkette satılan Hafiflik Tüyleri nesnelerin düşüşlerini yavaşlatıyordu. Tüyü kullanarak Laviastan atlamak Weed için eğlenceli olacaksa bile, yükseklik korkusu olan Surka için korkunç bir deneyim olurdu.


İkinci olarak Weed’in partisinin Lavias’taki ilk maceracılar olmadıklarını öğrenerek hayal kırıklığına uğramışlardı. Cennet Şehrine ayak basan ilk maceracıların kazanacağı şöhret puanlarını kaçırmışlardı.


Son olarak çeşitli görevler vardı.


Irene 20 İskelet Şövalye* kesme görevi bulmuştu. Ödülse Mana** yenilenmesini %10 arttıran bir yüzüktü.  // Ölü Şövalye değil  //Bundan sonra mana’yı doğaüstü güç olarak çevirmeyeceğim olduğu gibi kalacak.

İskelet Şövalyeler 100’lerdeki seviyeleriyle zorlu rakiplerdi. Ama parti ödülle büyülenmiş durumdaydı. Her şeyin ötesinde Mana yenilenmesini arttıran bir yüzük ancak çok nadir olarak sınıflandırılabilirdi. Versailles Kıtasında paha biçilemez bir hazine sayılırdı!


“Burası nerede?” diye sordu Weed, o da ödülden etkilenmişti.


İşte böylece İskelet Şövalye kesme görevini kabul etmiş oldular.


 

Zindan: Memphis Hall‘i keşfeden ilk maceracılarsınız.

Ödül: Şöhret +100.
Bir hafta boyunca, iki katı EXP* ve iki katı nesne düşürme şansı elde ettiniz. Her türden ilk yaratığı öldürdüğünüzde en nadir türden nesnelerle karşılaşacaksınız. Sonraki öldürmelerinizde normal nesneler düşecek.

// EXP deneyim demek, olduğu gibi bırakacağım.


Weed ve yoldaşları yeraltı dehlizlerine girerken mesaj ekranlarında sözcükler belirdi. Donup kaldılar.


“Bu-u…”


“Biz ilk ziyaretçileriz!” diye bağırdı Surka ve Romuna neşeyle.


Pale’in suratında da kocaman bir sırıtma vardı? Ne kadar tehlikeli olursa olsun iki katı EXP veren bir av sahasına gelmişlerdi. Burayı terk etmek demek çok büyük miktarda EXP kaçırmak demekti.


‘Diğerleri Lavias’a ilk gelenler olabilir ama bu avlanma alanına hiç uğramamışlar. Hayır belki de burayı keşfedemediler. Çok fazla umutlanmamalıyız.’


Weed sakinliğini korumaya çalıştı ama heyecanı karşı konulamazdı.


“Şimdilik, zamanımızı etrafa bakmaya ayıralım. Bizim ilk hedefimiz İskelet Şövalyelerini yenmek, bunun yanında her gördüğümüz yaratığı ilk seferlik avlayabiliriz, Irene-nim.”


“Evet!”


“Lütfen arkamızı kolla, özellikle iyileştirme yönünden.”


“Tabii ki, bununla beraber bu mekan yaşayan ölülerce işgale uğradığı için Kutsamamı da hazırda tutacağım.”


Rahiplerin Kutsamaları ve Kutsal Büyüler, yaşayan ölüler için ölümcüldü. Kutsama tüm düşmanlara karşı verdiğiniz hasarı 1.5 katına çıkartır, rakibiniz yaşayan ölüyse verdiğiniz hasar daha da fazla artardı.


“Hadi gidelim.”


//Davai davai


Takımlarının her üyesi alabilecekleri tüm güçlendirmeleri almıştı, Kuvvetleri ve Canları yükseltilmişti. Defansif güçlendirmeler Weed ve Surka üzerine odaklanmıştı. Hareket etmeye başladılar.


“İn…san? Onlar… y-yaşayan insanlar.” Dört ya da beş tane iskelet, yeraltı dehlizlerinde bir araya gelmişlerdi


Küçük ve çeşitli bir gruptu, iki İskelet Büyücü, bir İskelet Askeri ve bir İskelet Okçusu.


“İn…san.” İskeletlerin boş göz yuvaları parıldadı. Katilce kırmızı bir aura* partiye doğru patladı, hareket ederken sürtünen kemikleri tıkırdıyordu.


//Aura kelimesinin tam karşılığı yok. Olduğu gibi bırakıyorum.


“Savaşa hazır olun.”


CLANG!


//orjinal sesleri de değiştirmeden bırakıyorum.


Weed ilk ileri atılan oldu, İskelet Askerinin kılıcını blokladı. Basit bir blokla karşılamak yerine kılıcını hafifçe ileri kaydırarak karşı saldırıya geçti.


Bu oyun için bir yetenek değildi. Weed’in kılıç savaşı sanatıyla eğitilmiş bileklerinin doğaçlama bir hamlesiydi.


“Üçlü Saldırı!”


POP SNAP CRACK


Üç tane ardışık saldırı yaptı. Doğası gereği Üçlü Saldırı gözle takip etmesi zor bir yetenekti. İleri sapladı, ardından çapraz olarak savurdu ve sonraki saldırısında tüm vücut momentumunu kılıcına vererek bir kere daha savurdu! Bu yetenekte uzmanlaşmak size potansiyel olarak fazladan saldırı imkanı veriyordu. Bu olsa bile üç saldırıdan temel aldığından hala Üçlü Saldırı olarak adlandırılırdı.


Şiddetli yakın dövüşün içinde Weed, yeteneği ismini bağırmadan kullanmıştı.


Ölümle Yaşam arasındaki farkı birkaç saniye belirliyordu. Özellikle düşmanın zayıf noktalarını hedeflemek mümkünse.


Üç saldırısı da bir şekilde bloklansaydı bile hala dördüncü bir saldırı için bir şans vardı. Bunun da saptırıldığını varsayarsak, her zaman etkileyici bir Beşinci saldırı yapmaya yetecek zaman var mıydı?


“Üçlü Saldırı” Orijinal olarak üç süratli saldırı manasına geliyordu* ve düşmanın zayıf noktasına doğru başarıyla kullanılmıştı. Weed, içgüdüleriyle düşmanı dengesiz yakalayacak kılıç manevraları yapabiliyordu. Beklenen şekilde İskelet Savaşçının kaburgaları Weed’in saldırıları karşısında paramparça oldu.


//Bi daha üçlü derse üç vakte kadar can verecem.


Sadece Weed benzeri biri, düşmanlarını böylesine aşırı güç uygulayarak yok ederdi.


Bu noktada İskelet Büyücüler büyülerini Weed’e hedeflemeye başlamışlardı ama Romuna daha hızlı davrandı.


“Ateş Saldırısı!”


Yüksek büyü hakimiyeti sayesinde altı ateş topu başarıyla İskelet Büyücülere vurdu. Bu da büyülerinin yarıda kesilmesine yetti.


“Sen benimsin!”


Pale yalnız haldeki İskelet Okçuya odaklanmıştı. İkisi birbirlerine hırsla ok yağdırıyorlardı.


“Al bunu! Kutsanmış ok!” Pale ışık huzmeleri yayan bir oku yayından serbest bıraktı.


Doğaları gereği yaşayan ölüler ışıktan nefret ederdi, onlardan biri olan iskeletler de diğer yaşayan ölülere göre ışığa karşı daha zayıftı. Üst seviye yaşayan ölüler hiçbir problemle karşılaşmadan parlak güneş ışığında dolaşabilirdi.


Pale’in okları İskelet Okçuya saplanmıştı ve etrafı aydınlatıyordu.


Diğer tarafta, Romuna’nın desteklediği Surka yakın menzilden İskelet Büyücüyü yumrukluyordu. Zorlu rakiplerle karşılaştıklarından herkes canlarını ortaya koymuştu.


Weed ise sadece İskelet Savaşçıyla ilgileniyordu.


“Gebeeer…”


Güçlü bir saldırı yapmak için havaya sıçrayan İskelet Askerinin kemikleri takırdadı. Kılıcı çatlaklarla ve çentiklerle dolu olsa da saldırısının arkasında yatan muazzam güç, görmezden gelinemeyecek düzeydeydi.


‘Her şeye rağmen hareketleri çok bariz.’


Weed bir yeteneğini aktive etti.


“Sırttan Deşme!”


İskelet’in kılıcı hedefine varana kadar Weed’in artçı görüntüsü geride kaldı. Weed çoktan düşmanının arkasındaydı ve iskeletin boynunu kılıcıyla kesti.



Kritik hasar verdiniz!

Kritik Vuruş!


Başarılı bir kritik vuruş yapmak için saniyenin binde biri seviyesinde bir kesinlik gerekiyordu.


Denemek riskli olsa da başarmak daha tatmin ediciydi.


Üçlü Saldırı ve Sırttan Deşme saldırılarından tam hasar alan iskeletin kemikleri parçalandı ve cansız bir toz yığınına dönüştü.


“Weed-nim, buraya!” diye bağırdı Surka, yorgunluğu sesinden okunuyordu.


İki İskelet Büyücüyle savaşmak onun için çok fazlaydı, adım adım geri çekiliyordu.


Bir keşiş olarak yüksek çevikliğe sahip olması gerekse de buradaki durum çok farklıydı.


Kuvvet azaltıldı.

Hız azaltıldı.


İkisinin de nedeni zehirlenen yaralarının kanamaya devam etmesiydi. İskelet Büyücülerin lanetlerine maruz kalan Surka’nın etrafını siyah bir sis sarmıştı. Lanetler Irine’nin* arındırma büyülerinden hem daha hızlı hem daha güçlüydü.


//Nasıl okunduğunu bilemiyorum.


“…….”


Weed onu kurtarmak için aceleyle hücum etti.


“Oyma Bıçağı!”


Oyma Bıçağı Yeteneği için yeterli manayı topladığı her seferde İskelet Büyücülerin can barları griyle döndü. Romuna’nın manası bitene kadar yaptığı büyü bombardımanının da yardımıyla beklenenden hızlı can verdiler. Sona kalan İskelet Okçunun sonunu, manasını yeni toplamış Romuna’nın Pale ile yaptığı iyi kombine edilmiş saldırı getirdi*.


//Ne cümle kurdum lan


“Vauuv! Biz kazandık!” Surka savaşın sona ermesiyle mutlulukla bağırdı.


“Neredeyse bir seviye yükseldim.” dedi Pale sırıtarak.


80. seviye olan iskeletler (onlardan 15 seviye daha fazlaydı) iki katı EXP kazancı bonusunun da etkisiyle, partiye inanılmayacak miktarda EXP veriyordu. Sadece bir grup yaratık öldürerek neredeyse seviye atlayacaklardı.


Tüm manalarını lanetleri arındırmak için kullanan Romuna ve Irene, mana toplamak için oturarak meditasyona başladı.


Meditasyon mana yenilenmesini iki katına çıkartıyordu. Ne yazık ki bu yetenek sadece büyücüler ve rahiplere özeldi, yani Weed öğrenemezdi.


“Neler düştüğüne bakalım mı?”


Normalde neyi isterlerse onu çekip alırlardı ama bu seferki savaş onlarda ince bir buzun üstünde yürüme hissi yaratmıştı. Parti iskeletlerden düşen eşyaların başına toplandı.


 

Yıpranmış Kanlı Eldivenler:

Dayanıklılık: 7/40.
Savunma: 6.

Nefret ve ölüm arzusuyla dolu bir nesne.
Giyeni güçlendirse de en iyisi giymekten kaçınmak.

Sınırlandırmalar:  50. Seviye, 100 Kuvvet.
Kuşanmak: Kuvveti 20 arttırır. Saldırı Gücünü %10 arttırır. Sağlığı 200 düşürür.

 

Soğuk Olanın Botları:

Dayanıklılık : 9/50.
Savunma : 5.

Yeryüzünün kucaklamasına direnmek için yapılmış ayakkabılar.
Su bufalosu kürkünden yapıldığından giyildiğinde müthiş hissettirir.

Sınırlandırmalar : 60. Seviye
Kuşanmak : Buz büyüsüne direnci %15 arttırır.

 

Böyle nesneler kesinlikle kötü değildi. Tüccarlara satılabilirdi ama giyinmek daha da iyiydi. Eldiven toplam canı düşürse de verdiği savunma buna kesinlikle değerdi.

 

Bu aralıkta (zindan keşfetmenin verdiği etkiyle) nesne düşme şansı iki katına çıkmıştı ve en iyi nesneler daha tanımlanmamıştı bile. Weed ve partisi İskelet Savaşçıdan düşen kılıcın başına yürüdü.

 

Kil Kılıç:

Dayanıklılık : 12/65.
Saldırı : 23~25.

Buzun ruhuyla dövülmüş büyülü bir kılıç.
Zırh kuşanmış hedeflere fazladan 2-5 hasar verir.

Gereksinimler: 60. Seviye, 200 Kuvvet

Kuşanmak: Fazladan 2-5 elementsel hasar sağlar.

 

Weed'in suratına bir gülümseme yayıldı.


‘Düşeş!’


Dükkan fiyatı 100 altının üzerinde olan bir nesneye düşürerek sahip olabilecekti. Tabii ki dükkanda satılan Kil Kılıca göre dayanıklılığı daha düşüktü*. Ek olarak Kılıçlar kırık vaziyette hiçbir tamir olmadan durdukça maksimum dayanıklılıkları azalırdı.


//Dükkândaki kılıcın dayanıklılığı 90dı.


“Bu…”


Pale nesnelere birkaç saniye baktı.


İçinde açgözlülüğünün çınladığını hissetti. Sonuçta insandı, değil mi? Öyleyse niye böyle hissetmesindi ki? Weed ise yavaşça grubun merkezine yürüdü. Bütün üstündekiler basit sertleştirilmiş deriden eşyalardı. Ne zırhı ne de botları vardı. Weed Pale’i hedefleyerek konuştu.


“ Deminki alçakların ciddi saldırı güçleri vardı?. Eğer iki tane olsalardı, problem yaratabilirlerdi.”


“…….”


Pale Weed’in üç nesne üzerindeki iddiasını desteklercesine bir adım geriledi ve yana çekildi.  Weed onların canlı kalkanı olmaya devam edecekse iyi ekipmanlara sahip olmalıydı, çünkü kim onun pozisyonunu doldurabilirdi ki?


“Bu tür nesnelere aslında Pale-nim sahip olmalı…” dedi Weed, hayal kırıklığı dolu bir sesle.


“…….”


“Buna rağmen ben ön hatta savaştığımdan iyi donanımlı olursam daha faydalı olurum. Ama düşen sonraki nesneler kesinlikle Surka-nim ve Pale-nim’e gitmeli.” Ölümü gösterip satmaya razı ediyordu.


// Bari arkadaşlarını manipüle etme lan…


Weed nesnelerden en çok faydalanabilecek olandı, yani buna bir grup kararı denilebilirdi. Weed sonunda Eğitim salonu eğitmeninden aldığı Sert Demir Kılıçtan kurtulabilirdi. Aniden, birisi seslendi.


“İnsanlar… Yaşayan ölülerin sadık askerleri…”


Bir İskelet Şövalye hiçbir uyarı vermeden orada belirmişti.


Herkes hatalar yapabilir ama bu hata ölümcül olabilirdi. Şu ana kadar düşmanlar av sahasının belirli bölgelerinde sabit olarak beklerlerdi. Diğer yandan İskelet Şövalyeler canları nereye isterse oraya gidiyorlardı. Bu gerçekten habersiz olan parti hiçbir endişe duymadan dinlenirken de düşman bir anda ortaya çıkmıştı.


100. seviyenin üstünde bir yaşayan ölü olan İskelet Şövalyenin korkutucu ve kızgın gözleri vardı, kemikten vücudunu örten zincirden bir zırh kuşanmıştı. İşte bu korkunç yaratık şimdi partiye saldırıyordu.


“Kyaa!”


İskelet Şövalye kılıcını geniş bir yay çizecek şekilde savurdu, Surka’nın kalçasını kesti. Neyse ki ölmedi ama canının %35’ini kaybetmişti.


“Koşun!”


Weed Surkayla İskelet Şövalyenin arasına sıçradı. Demin kuşandığı Kil Kılıcı tutuyordu. Pratik zekası böyle krizlerin ortasında son derece yardımcı oluyordu.


Seviyenin üzerinde bir yaratık!


Weed’in dizleri titremeye başladı ama korkudan değil. 30 seviye farkına kadar bunu adil bir dövüş sayardı. Weed’in endişesi Kil kılıcın acınası dayanıklılığıydı. Eğer savaş sırasında kırılırsa… Ne yazık ki kimse düşmanının gözü önünde silahını değiştiremezdi.


‘Lütfen Tanrım…’


“Dikkatli ol Weed-nim!”


“Romuna, Irene, uyanın! Bir İskelet Savaşçı ortaya çıktı?”


Parti üyeleri hızlıca savaşa hazır hale geldiler. Bu İskelet Şövalyeye ilk saldırısına başlayacak zamanı verdi. Güçle ileri atıldı ve ardından saldırdı! Weed bu seferlik ona ve kırılgan kılıcına ihtiyaç duyulduğunu hissetti.


‘Bu kılıcı kaybedemem!’


Kaçmak için çok geçti ama Weed, hareket kabiliyetine ve savunmasına güveniyordu. Bloklamak yerine saldırıdan kaçınmayı denedi. Küçük bir yara kaçınılmazdı ama kemiğini korumak için etin yaralanması önemli sayılmazdı… Şu anda da “kemik”, kılıcı oluyordu.


‘Bekle, eldiveni ve botları tamir etmiş miydim?’


Lanet olsun!


Botun ve eldivenin dayanıklıkları neredeyse tükenmişti.


Kil Kılıç gibi silahlar fiziksel darbe almadıklarında neredeyse hiç dayanıklılık kaybetmezlerdi. Diğer yandan bot ya da eldiven gibi giyilebilir eşyalar herhangi bir darbede dayanıklılık kaybedebilirdi. Dayanıklılık garip bir stattı ; maksimuma yakınken çok zor azalırdı, düşük dayanıklılıkta ise küçük bir darbe bile eşyayı kırabilirdi.


//İti öldürme korkut demişler.


‘Niye şimdi…’


Weed hızla yerde yuvarlandı.


Clank!


İskelet Şövalyenin kılıcını aşağı doğru savurdu, kıl payıyla ıskaladı.


Genellikle dövüş sanatı romanlarındaki yetenekler işte böyle anlarda patlama yapar. Kılıçtan kaçınırken yerde yuvarlanma da bunun özgün bir örneğiydi. Gurur konusuna gelince... İşte bu durumun kesinlikle gururla bir alakası yoktu.


Eldivenlerinin, botlarının ve yeni kılıcının kırılıp yok olması düşüncesi fazlasıyla acı vericiydi. Weed düşmanı oyalarken takımı savaş hazırlıklarını bitirmişti: Pale ok yağdırırken, Irene İlahi Korumayı ve Kutsamayı kullanıyordu. Romuna ise en güçlü büyülerinden birini kullanmakta tereddüt etmedi.


“Ateş Sahası!”


Hızlı hareket kabiliyeti olan İskelet Şövalye için alan etkili bir büyü kullanmıştı.


VOOOSH!


İskelet Şövalyenin olduğu yerden alevler yayılmaya başladı. Weed ve Surka hızla ateşten uzaklaştı. Bu kısa aralıkta Weed Kil Kılıcı, botu ve eldivenlerini çantasına attı ve emektar demir kılıcını kuşandı. Nesnelerini tamir etmek istemesine rağmen ancak değiştirecek kadar zamanı vardı.


“Sadece bununla öleceğine şüpheliyim.” dedi Romuna, kendinden emin bir şekilde. Ateş Sahası çok sayıda düşmana ağır hasar vermek için tasarlanmış bir büyüydü. Weed’in kılıç yetenekleriyle beraber Romuna’nın Ateş Ustalığı en büyük hasar kaynaklarıydı.


Tüm ileri düzey ateş büyüleri arasında Ateş Ustalığı en etkili 8. yetenekti. Bununla beraber kimse 100. seviyenin üstündeki İskelet Şövalyeyi devirmesini beklemiyordu.


Ateşler dağıldığında İskelet Şövalyenin tam olarak aynı yerde dikildiğini söylediler. Kılıcı akkor şekilde parlıyor, boş gözyuvarlarından ve kaburgalarından ateşler yükseliyordu. Artık daha ziyade Yanan İskelet Şövalye gibiydi. Sadece küçük bir hasar aldığı düşünüldüğünde fazlasıyla hayattaydı.


“Bu… insanlar…”


İskelet Şövalye saldırmak için ileri atıldı. Weed yaratıkla yüzleşti, bu sefer kendine güveniyordu. Kil Kılıcı bırakıp Demir Kılıcı kuşandığında korkacak hiçbir şeyi kalmamıştı.


“Oyma Bıçağı!”


Weed’in kılıcı incelikle dans ederek İskelet Şövalyeyi kesti. Daha hızlı bir sonuç amacıyla Romuna’nın büyüsü, Surka’nın yumrukları ve Pale’in okları da bir yandan yaratığı dövüyordu.


“Grr….”


İskelet Şövalye hala güçlüydü ve deminki savaşta manasını harcayan Weed tek bir kılıç yeteneği bile kullanamamıştı, savaş tehlikeli bir hal alıyordu. İskelet Şövalyenin saldırılarından çevik bir şekilde kurtulsa da kayda değer bir hasar veremiyordu. Partinin diğer üyeleri de benzer vaziyetteydiler. Tüm manalarını harcayıp zar zor hayatta kalıyorlardı. Birkaç dakika sonraysa durum biraz daha kötüleşti.


“Tüm manam bitti. Korkarım ki daha fazla iyileştiremeyeceğim…Üzgünüm.” Irene’nin sözcükleri herkesi umutsuzluğa sürükledi. Weed ve Surka halen savaşıyorlardı, onlar da ölürse diğerlerinin koşuşturan tavuklardan farkı kalmazdı.


‘Bu durumda…’ Weed en güçlü bitirici hamlesini masaya sürdü.


“Kılıç Kayzeri*!”


// Kayzer ismi sezardan geliyor, alanında en güçlü manasında kullanılıyor


Kılış Kayzeri Kraliyet Düzensiz Kılıç Tekniğinin son formuydu. Bu sadece Weed tarafından verilmiş bir takma isimdi. Şimdi bu ismi gerçekten hak edip etmediğini görme zamanıydı. ”Kılıçların Kayseri”.


Nnnng…


İnce mavi ışık demetleri Demir Kılıçtan çıkarak Weed’in bedenini sardı. Weed İskelet Şövalyenin tüm dikkatini üzerine çekti,  aslında tüm dikkati gökyüzüne ulaşacak şekilde büyümüş Demir Kılıçtaydı.


Shoom!


Kılıç patlayıcı bir güçle havayı sıkıştırdı. Ve Weed kılıcı saplamaya hazırlandı, aslında kılıç yeteneklerinin çoğu kesme içeriyordu. Saplama teknikleri daha kuvvetli olsa da birtakım sorunları vardı. Eğer saplamayı kaçırırsanız saldırıya açık bir konumda kalma riskiniz  çok yüksekti.


Savurma tekniği kullanıcının ayakları, bilekleri ve gövdesiyle yaptığı kurnazca denge oyunlarıyla kılıcına ağırlık kazandırmasını sağlıyordu. Weed saldırı, savunma yapmak ya da kaçınmak için bu avantajları kullanmayı çok iyi biliyordu.


İşte bu, Weed'in düşük can ve savunmaya sahip olmasına rağmen güçlü düşmanlarla baş etme yoluydu. Eğer bu stratejiler olmasaydı İskelet Savaşçıya karşı savaşmak bile içinden çıkılmaz bir hal alırdı.


Daha bir iki adım atmıştı ki Weed canının ve manasının bedeninden kılıcının ucuna doğru aktığını hissetti. Weed’in gücü karşısındaysa İskelet Savaşçının çenesi düştü.


‘Tamam’


Sadece göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede hissettiği güç, Weed’i tatmin etmeye yetmişti. Saldırısı daha İskelet Şövalyeye çarpmadan da şoku hissetti.


Boom!


Patlamanın sağır edici sesiyle beraber toz toprağa karıştı.


Toz bulutları dağılırken Weed bitkin bir vaziyette ayakta dikiliyordu.


‘Bu nasıl mümkün olabilir?’


Kılıç Kayzeri 2000 mana isteyen canavarımsı bir yetenekti. Eğer mananız yetişmezse farkı can puanlarınızdan alarak kapatırdı. Yeteneği kullanmayı bitirdiğinde  Weedin 50’den az canı kalmıştı.


“Ne-nerede o?”


Weed İskelet Şövalyeyi aradı.


İskelet Şövalye!


Demir Kılıç karnına saplanmıştı. Çatlaklar tüm gövdesine yayılırken de parçalara ayrıldı. Neredeyse hiç vakit kaybetmeden tüm parti cesedin başına toplandı.


“Bu Yaratığı devirmek için çok çalıştık…”


Surka bitkince başını eğdi. İskelet Şövalyeyi yenmek için çok fazla debelenmişlerdi fakat bu piçten sadece demir cevheri ve birkaç gümüş ile bir kemik düşmüştü. Pek çok defa hayatlarını riske atsalar da bu sefer, en çok zorlandıklarıydı. Kötü koşullar altında çarpıştıklarını da unutmamak lazımdı.


Aynı Weed gibi herkes manasız savaşmak zorunda kalmıştı. Bundan sonra Romuna iskeletlerle savaşırken yaklaşan İskelet Şövalyeleri için Uyarı büyüsü yapmaya başladı. Sadece iyi durumdalarsa savaşıyorlardı. Diğer durumlardaysa savaştan kaçınmayı seçiyorlardı.


Başka bir zindanda ya da mağarada olsalardı güçlü yaratıkları kesmek için yarışmak zorunda olduklarından kendilerini savaşmak zorunda hissederlerdi. Şanslarına Weed ve partisi zindandaki tek maceracı grubuydu.


Tehlike demek, daha fazla canavar demekti!


Bu tür durumlar Weed’in favorisiydi.


Zindana girdikleri zaman Ay ışığı oymacısının eşsiz yeteneğini kullanmışlardı. Gün ışığı altında Weed’in yetenekleri tam verimle çalışmıyordu. Gecenin karanlığı çöktüğünde ya da bir zindanın derinliklerinde yeteneklerini %30 arttırarak sınıfının gerçek gücünü ortaya koyuyordu.


Weed çoktan İskelet Şövalyelerin dövüş kalıplarını çözmeyi başarmıştı. Onlardan kaçınmayı bildiğinden bu hergeleler artık büyük bir tehdit sayılmazdı. Sırf bu bilgiler bile onlardan aldığı hasarı yarıya indirmeye yetmişti. Pale ve Surka Romuna’nın desteğine sahipti, Irine’in kutsamalarıyla da birleşince solo takılan Şövalyeler artık tek bir çizik bile atamadan kaderlerine razı geliyordu.


“Hahaha.”


Weed etraflarında dolaşan iskeletlere baktıkça sırıtıyordu. Bu kadar fazla potansiyel nesneye ve EXP’ye gülmemek elinde değildi!


“Kekeke.”


“Hehe”


“Hahaha.”


Tüm parti kahkahalarla gülmeye başladı.


Sadece iskeletleri görmek onları mutlu etmeye yetiyordu! İskelet Savaşçıların taşıdığı kılıçların hepsi Kil Kılıçlar olmasa da Demir Kılıçtan daha yüksek ücretlere satılabilirlerdi. Sadece birazcık tamirle ciddi meblağlara satılıyorlardı. Burası fantastik bir av alanıydı. Kalkanlar, eldivenler hatta bazen göğüs plakaları bile düşüyordu. Nesne düşme oranları ikiye katlandığından Weed’in envanterinde yer bulamayacak hale gelmesi yakındı. Solo takılan İskelet Şövalyeleri Weed ve partisi için yüksek seviyelerine rağmen endişelenilecek bir konu olmaktan çıkmıştı. Bununla beraber aylakça gezen Ölü Şövalyeler, kabuslarına girecek kadar büyük bir sorundu.


“İn…san. Bİr… insanın… kokusu…”


Koyu gri zırha bürünmüş bir Ölü Şövalye atının üstünde belirdi. Daha demin iskeletleri öldürüp yağmalayan Weed ve partisiyse gergince bir kayanın arkasına saklandı.


Ne yaparlarsa yapsınlar 200 seviyenin üstündeki bir Ölü Şövalyeyi yenemezlerdi. Seviye farkı o kadar büyüktü ki saldırılarının hedefi bulması ile bulmaması arasında bir fark olacağı tartışmalıydı.


İkincil gelişimini tamamlayan bir Ölü Şövalye, inanılmaz yeteneklere sahip olabilirdi.


Bu Ölü Şövalye’nin (ismi Royan‘dı) miğferinden karanlık enerji sızıyordu.


“İnsan… kokusu… Oh… benim… burnum yoktu.”


Diyen Ölü Şövalye Royan etrafa bir süre bakındı, sonra da başka bir alanı aramak için yavaşça ayrıldı. Arada sırada atının toynaklarının yere vuruş sesi duyuluyordu.


“Vay be.”


“Gitti.”


Weed  ve partisi rahat birer nefes aldılar. Ölü Şövalyenin varlığından başka hiçbir şey onlara böylesine bir korku yaşatamazdı.

 

   







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr