Weed ve partisi Menphis Hall’den İskelet Şövalyelerin kemiklerini toplayarak çıkmış ve görevlerini bitirmişti.
Kötü haberler de vardı. Pale, Romuna ve Irene gerçek hayatta arkadaşlardı, bununla beraber Surka Romuna'nın küçük kardeşiydi. Buraya kadar Weed’e yanlış gelen bir şey yoktu. Ancak sonunda gerçeği itiraf ettiler.
“Üzgünüm… bizim ailelerimiz*…”
//Parent’ı ebeveyn olarak çevirmek istemedim. Çok itici duruyor.
“Görünüşe göre bir süre online olamayabiliriz.”
Şimdiden okulu atlatıp durmaksızın Kraliyet Yolu oynayacak kadar bağımlı olmuşlardı. Şimdi de aileleri tatilden dönmüş ve durumun farkına varmıştı. Açıkçası karaya oturmuş gibiydiler.
“Siz veletler… ödev yapmak yerine bilgisayar mı oynuyorsunuz?”
“HEMEN OKULA GİDİYORSUNUZ!”
Bağlantı lisanslarına ve pahalı kapsüllerine el konulmuş ve okulu bırakma hayalleri de suya düşmüştü. Tam bu anda Weed’den öğrendikleri en zor durumlardan kazançla sıyrılma yetenekleri su yüzüne çıkmıştı! Ailelerinden Kraliyet Yoluna bağlanmalarını ve oyunu kendilerinin denemesini istemişlerdi.
Yeni bir oyuncu başladığı kaleyi 4 haftalığına terk edemezdi. Ebeveynlerinin içeri tıkılmakla ilgili bir problemi yokmuş gibi gözüküyordu. Sonuçta bu mükemmel kurgulanmış bir fantazi dünyasıydı.
Anne babaları gençliklerini* oyun oynayarak ve fantastik kurgu okuyarak geçirmişti. Bir taraftan iş hayatı bir taraftan çocuk yetiştirme telaşıyla böyle şeylere zamanları kalmamıştı. Şimdiyse tam karşılarında kocaman yeni bir evren vardı. Bir Cennet, rüyalarında bile böylesini görmemişlerdi!
//aynı biz
Bu oyun, uzak ülkelere gitmeden iş hayatlarından kaçabilecekleri tamamen yeni bir dünyaydı.
“Oyunlar o kadar da kötü değilmiş.”
“Gerçekten eğlenceli.”
“Bu arada” dedi Jugee’nin annesi. “Silah Dükkânından bir ‘görev’ aldığını duydum?”
“Evet, gerçekten sıkıcı bir işten fazlası değil. Dükkân için beş tane Bileytaşı almam gerekiyor…”
“Yeterli paran var mı?”
“Hı hı. Onları almak için 3 gümüş aldım. Biley taşlarının 50 bakır olduğunu düşünürsek, kendime harcamak için 50 bakırım kalıyor.”
“Bizimle de paylaş!”
Tüm aileler* Serabourg Kalesinde beraber başlamışlardı. Beraber gezinip görevler yapıyor, NPClerle arkadaşlıklar kuruyorlardı.
// Pale’in, Surkanın ve Irene’nin aileleri ve diğerleri…
Buna benzer şeylerle oyunda dört hafta geçirmişlerdi ki bu gerçek hayatta 1 haftaya denk geliyordu. Artık aileler kalenin dışına çıkabilirdi. Pale ve Surka ailelerine* artık kaleyi terk edebileceklerini söylediklerinde aileleri yüzlerine gülmüştü.
//Hayır Pale ve Surka kardeş değil Surka Romuna’nın kardeşi.
“Hadi ama…hem canavarları nasıl öldüreceğiz ki?”
“Avlanmak gençler için.”
“Biz kalede kalıp insanlara yardım etmekten hoşlanıyoruz. Burada bir yığın para kazanıyoruz ki bunu güzel yiyecekler almakta kullanabilirsin.”
Meraklarına yenik düşüp kaleyi terk ettikleri zamansa ailelerin davranışları dramatik bir şekilde değişti. Romuna ve anne-babası arasında geçen bir konuşma:
“Melez Kılıçlar* Uzun Kılıçlardan daha fazla hasara sahip… Neden böyle?”
//Bastard Sword
“Çünkü o çift elli bir silah. Bununla beraber daha büyük ve ağır olduğundan o kadar da hızlı savuramazsın.”
“Yani birkaç tane küçük vuruştansa bir tane büyük vuruş mu diyorsun?”
“Hı hı.”
“Tam da benim istediğim silah… Ama Melez Kılıçlar dükkânda 10 altına satılıyor…”
“Sana bir tane almalı mıyım?”
“Şey… Sadece konuşuyordum… Ama seni büyütürken nelere katlandığımız hakkında bir fikrin var mı?Sen sadece bir bebekken sana en iyi yiyecekleri sağladık ve en iyi şekilde giydirdik. O zamandan beri senle bu kadar ilgilendik ama seni zorluyormuş gibi olmak istemeyiz tabii*…”
//Sanırım ağlıcam…
Pale’in durumu da buna benzerdi. Anne babası katı birer okul öğretmeniydi. Daha küçükken onların yanında gürültüyle nefes bile alamazdı. Babası gençliğinde komandoydu ve ordu yıllarından kalan sağlam bir karizması vardı. Pale akşam yemeğinde babasıyla konuşuyordu:
“Hmm, lanet tilkiler bayağı bir sağlam gözüküyor.”
“…?”
Pale, (gerçek adı Oh Dongman’dı) babasının söylediğini anlamaya çalıştı.
Babası üsteledi. “Lanet tilkiler. Onlar çok güçlü.”
Oh Dongman ancak o zaman babasının neyden bahsettiğini anladı.
“Başlangıçta biraz korkutucudurlar, eğer yeterli ekipmanın yoksa, mesele bu.”
“Bende biraz var…”
“Sen onlarla tek başına çarpışmayı denedin, değil mi?”
“Öyle yaptım…*”
//Adam komando beyler
“Şey, tabii ki yalnızken tilkilerle çarpışmak zor olacaktır. Baba, senin seviyelerinde neredeyse imkansız bir şey bu.”
“Y-yani sen onları yenebiliyor musun? Tilkileri yani?”
“Tabii ki.”
Oh Dongman’ın babası oğlunun ellerini kavradı. “Babanın intikamını al oğlum!!”
İşte bunun gibi, yetişkinler genellikle Kraliyet Yolu dünyasında ne yapsalar ellerine yüzlerine bulaştırıyorlardı. Komşu aileler bu oyunu beraber oynamaya başladığından beri Kraliyet Yolu, kasaba toplantılarının ve aile buluşmalarının en önemli konusu haline gelmişti.
Şimdi, yetişkinler iğrenç iş dünyası ve emlak üzerine konuşmak yerine içkilerini yudumlarken Kraliyet Yolu hakkında sohbet ediyorlardı. Gerçekten Kraliyet Yolunu keşfetmekte geç bile kalmışlardı.
Hyun uzun süredir böyle bir günün gelebileceğini düşünüyordu. Çoğu oyunda eşyaların fiyatları zamanla azalırdı. Aynı şey altın ya da gümüş için de geçerliydi. Ortalama oyuncu leveli yükseldiğinden böyle şeyler normaldi. Tabii ki oyuncu kitlesi 10larında 20lerindeki gençlerden oluşurken yetişkin insanlar Royal Road bağımlısı olursa ne olurdu? İşte o zaman oyun içi paranın değeri düşmezdi.
İnsanlar iyi nesneler için açık arttırma savaşları çıkarmaya başlamıştı. Silahlarını, zırhlarını ve diğer aksesurarlarını gerçek hayatta arabalarını alırkenki vahşilikleriyle alıyorlardı.
Aslında bu gerçek hayattakinden daha fazla tatmin hissi veriyordu. Savaşa daha iyi ekipmanlarla gittiklerinde zafere ulaşabiliyorlar, böylece güçlendiklerini hissediyorlar ve zafer kazanmanın büyüsüne kapılıyorlardı.
Orta yaşlı kullanıcılar çoğaldıkça nesneleri yarış arabası alırmışçasına fahiş fiyatlarla alıyorlardı. Aslında bu, aileler için cazibesini katlıyordu.
İste bu sebeplerle, Pale ve parti artık Lavias’ta beraber avlanamayacaktı.
“Özür dileriz ama anne babalarımıza yardım etmemiz lazım. En azından onlar oyuna ayak uydurana kadar…”
Pale hayal kırıklığını gizlemeden konuşmuştu. Weed neden gitmeleri gerektiğini anlayabiliyordu. Bunu aileleri için yapmaktan kaçınamazlardı. Her neyse, Weed’in hala yapmak istedikleri vardı, bu yüzden o Lavias’ta yalnız kalmıştı*.
//Pale, Irine, Romuna ve Surka aşağıya atladı.
“Bu ay yiyecek için 328,200 won (842.2 lira) harcandı. Pirinç fiyatlarının arttığını duydum ama ithal prinç almaktan kaçınmalıyız…”
Hyun* Kendi hesap defterine yazıyordu..
//Lee Hyun= Weed uzak doğuda isimler ters olduğundan soyadı Lee, ismi Hyun oluyor. Çincedeki Yun ile aynı okunuyor. Buradan site yöneticilerinden siteye kore light novelleri bölümünü açmalarını istiyorum. Korelilerin güzel light novelleri var, elbet çevirecek birilerini buluruz.
Hye Yeon’un ya da büyükannesinin GDO’lu Amerikan princinden yemesini istemiyordu. Ne kadar ucuz olursa olsun basitçe güvenilmezdi*.
//Büyük amerikan firmaları ucuza pirinç getirerek çinde ve korede çiftçileri batırıyorlar. GDO ile ilgili kara propaganda devlet politikası haline gelmiş durumda.
“Şimdiden çok fazla harcadık. İnternetten öğrendiğim tarifleri hazırlamayı bırakmalıyım. Sonra ısınma… büyükannenin sağlığı için bundan tasarruf edemem.”
Hyun aylık giderlere baktı. Sebze meyve alıyor, yemek hazırlıyor, evi temizliyor ve parayla ilgileniyordu, sadece kendi başına.
Köpekbalıkları 3 milyarını (7 milyon 683 bin tl) yağmaladıktan sonra ailesinin geçimi için kullanabileceği sadece 90 milyon won (230 bin tl) kalmıştı. Bir zamanlar öfkeden uyuyamadığı çok gece olmuş ama sonunda kendini sakinleştirmeyi başarmıştı. Hepsi geçmişte kalmıştı. Hatta bu işten kurtulduğu için rahatladığını hissediyordu. Borcunu ödememiş olsa halen ona eziyet ediyor olacaklardı.
Hyun’un yetişkin olmasını beklerken onu sekiz yıl takip etmişlerdi. Böylece onu tehlikeli işler yapmaya zorlayabileceklerdi. Uyuşturucu ticareti, hatta daha kötüsü rakip grupların elemanlarını öldürmek gibi... Hyun yakalansa bile polise rüşvet verebilir ve onu başka suçlara iterlerdi, bu onların başlarındaki belaları kanun bekçilerini kullanarak atlatma yöntemiydi.
Hyun çok problemli bir çocukluk geçirmişti, toplumun gözünde böyle suçları işlemesi gayet doğal karşılanır, hatta böylesi beklenirdi.
Birileri böyle insanların kurtulma umudu bile kalmayacak şekilde cezalandırılması gerektiğini söyleyebilirdi. Ama daha akıllı birisi olan böylesi insanların ne kadar tehlikeye yol açabileceğini anlardı. Tabii hapse girmekten de korkuyordu. Ama her şeyin sonunda ailesinin peşinden gelmezler miydi?
Onun sadece büyükannesi ve küçük kız kardeşi vardı.
//Benim de abim var kendisi kiralık aşk izliyor KappaPride
Hye Yeon’un yetişkin olması için beklemeleri düşüncesi gerçekten korkutucuydu. Ya da belki o kadar bile beklemezlerdi. Sonuçta daha genç kadınlar daha pahalıya satılıyordu. Hyun’un durumundaysa, genç adamın uyuşturucu satması ya da çete üyelerini öldürmesi kesinlikle dikkatlerden kaçmayacaktı.
Çoğu insan gencin biri uyuşturucu sattığında ya da insan öldürdüğünde bu işe zorlanmış mıdır, komplo mu kurulmuştur acaba diye azıcık bile kafa yormazdı.
Eğer Hyun böylesi salak bir şekilde hapse girerse, küçük kız kardeşini zor ve acımasız dünyada yalnız bırakmış olurdu ki bu, Hyun’u delirtmeye yeterdi. Borcunu kapatmak işte tüm bunların yaşanmasından onu ve zavallı ailesini kurtarmıştı.
“90 milyon won (230 bin tl). Ek olarak 9 milyon (23 bin tl) daha: zor durumlar için sakladığımız dört milyona eski evi satarak edindiğimiz beş milyonu eklersek.”
Bir şekilde, şimdiden yeni evleri için 50 milyon harcamışlardı. Ev küçük de olsa daha iyi bir çevrede yaşıyor olmak buna değerdi. Yani 49 milyon (125 bin tl) wonları kalmıştı, geçen yıldan beri 20 milyon won harcamışlardı. Geriye bakınca bu inanılmaz bir kayıp gibi duruyordu. Kraliyet Yolu için oyuncu kapsülü 10 milyon (25 bin tl) tutmuştu ve aylık üyelik 300 bin wondu (770 lira). Geri kalan giderler ise ev ihtiyaçları ve Hye Yeon’un okul masraflarıydı.
“29 million(75 bin tl) won…Neredeyse 2 yıl yeter.”
Hyun(Forma giyiyordu) umutsuzluğa kapılmıştı. Daha tutumlu bir yaşam tarzına dönmeleri gerekiyordu.
“Abii, ben geldim!”
Tam o anda kapı açıldı ve Hye Yeon içeri girdi. Şaşırmıştı ama hızlıca hesap defteriyle banka cüzdanını formasına sokuşturdu.
“Erkencisin. Bugün karne gününüzdü değil mi??”
“Evet, işte burada.”
“Bil bakalım…”
Hyun sabırsızca karneyi açtı. Lise ikinci sınıftaki Hye Yeon için önemli bir andı.*
//Koredeki ve Japonyadaki karne sistemi, dershane sınavları sonrası verilen karneler gibi. Tüm ülkedeki öğrenciler belli zamanlarında okullarında ulusal sınavlara girip ülkedeki konumlarını öğreniyorlar. Aynı zamanda okullar arasında da bir yarışma havası yaratıyor. Lisenin her yılında senesinde de yazılılar yerine toplam 2 kere ulusal sınavlara giriyorlar. Bir ara Türkiye’de denenen SBS sisteminin liselere uygulanmış ve mükemmelleşmiş hali. Türkiyenin tam da ihtiyacı olan şey.
“Sınıfında üçüncüsün, dönemindeyse on dördüncü… Sıralaman son sefere göre biraz daha yükselmiş.”
“Tabii ki! Kimin kardeşi olduğumu düşünüyorsun?”
“Şey, bununla bir ilgisi yok.”
“Niye sesin böyle çıkıyor?”
Hye Yeon somurttu.
Karnenin altında belirtilen tutturması muhtemel üniversitelere bakmaya başladı. Kore Üniversitesi listenin en üstündeydi ve kabül edilme şansı %98 olarak gözüküyordu. Kısa süre öncesine kadar onda kötü etki bırakan çocuklarla takılmasına rağmen Hye Yeon’un sağlam bir kafası vardı. Tekrar onun nazik kız kardeşi olduktan sonra ders notları hızla yükselmişti. Sonunda bir üniversite kazanması kesin gibi görünüyordu.
‘Hâlâ…’
Üniversiteye gitmek yılda 10 milyon won’a(25 bin tl) mâl olabilirdi. Sadece okul ücreti yoktu, bunun yanında ulaşımı, yemek ve kitap masrafları da vardı ki akranlarını yakalayabilsin.
* * *
“Bu test sonuçları çok iyi, karaciğer ve böbrekler de gayet sağlıklı.”
“Peki ilikler?”
“Güzel. Kemik iliği nakli için uygun bir alıcı eşleşmesi gerekiyor. Ama yakında bir alıcı bulabileceğimizden eminim. Bağırsak işlevleriniz çok iyi ve kanınızda da herhangi bir enfeksiyon yok.”
Hyun doktorun söylediği her kelimeyi dinledi.
“Öyleyse testler bitti?”
“Evet.”
“Teşekkürler. Lütfen bana belgeleri ulaştırın. Bana en fazla parayı en hızlı ne getirecekse onu satacağım. Ama 1 yıl 4 ay beklememe müsaade edin. Hâlâ paraya ihtiyacım olursa ameliyatı olacağım.”
“Dosyaları göndereceğim.”
Hastaneden çıkarken Hyun, fiziksel olarak sağlıklı olduğunu duyduğuna hiç sevinememişti.
Organlarını satmak!
Bu hastaneyi karaborsa yoluyla keşfetmişti. Bir gözküresi 50 milyon won(127 bin tl), bir böbrek 30 miyon won(76 bin tl) ediyordu. Karaciğer ve kemik iliği için eşleşmiş alıcı bulmak lazımdı, onların tanesini de 20 milyondan satıyorlardı*. Sadece 1 yıl 4 ayı kalmıştı!
//Organların karaborsada satışı nerdeyse her ülkede görünüyor çünkü organlar vücut dışında çok uzun süreler boyunca hayatta kalamıyor. Zengin bir insanın başına organ nakli gerektiren bir olay geldiğinde ve yakın çevresinde organ donörü olabilecek kimse yoksa oturup ölmeyi beklemiyor tabii ki. İşte bu yüzden organ mafyaları ve karaborsa var.
//Organ ticareti yapmanın çok yüksek cezaları var fakat cezalar uygulanamıyor. İnternette yarım saat dolaşsanız organ satabileceğiniz insanlar bulabilirsiniz ama organınızı verip parayı alabileceğiniz şüpheli çünkü alıcıları yasal bir kuruma şikayet edemezsiniz.
//İnsanların kendi vücucunda yenilenebilecek parçalarını (karaciğer, kemik iliği ya da kan plazması) satabilmesi için bir yasal düzenleme yapılması lazım. (Tıp Öğrencisiyim.)
Kraliyet Yolu para kazandıracaktı, bundan şüphesi yoktu. Ama diğer ihtimalleri de göz önünde tutması gerekiyordu. Eğer Hye Yeon’un üniversite okumak için paraya ihtiyacı olursa Hyun vücut parçalarını satmaya hazırdı.
Kraliyet Yolu zevk alınabilecek bir oyundu.
Ama Hyun lüks eşyalarına para harcayacak kadar kaygısız olamazdı. Kraliyet Yolunun en zengin insanı olmak için kendini bu kadar zorluyordu.
‘Lee Hye Yeon, sen benim yarıda kalan hayallerimi de gerçekleştirmelisin. Senin de benim kadar büyük fedakarlıklar yapmak zorunda olmayacağından emin olacağım.’
Hyun, eski püskü kıyafetler giyer halde, ele geçirilmiş bir adam gibi evine geri döndü. Başına ne geldiğini pek umursamıyordu. Bir gözünü satmak hayatını çok da kötü etkilemezdi, öyle zamanların gelmemesi için para kazanması lazımdı.
Kız kardeşinin dünyanın sertliğiyle karşılaşmadan neşeyle yetişmesini istiyordu.
Eğer birisinin başından çok fazla sıkıntı geçerse yüzüne bir gölge otururdu. İyi imkanlarla yetişen insanlarla aralarında bir fark olması kaçınılmazdı. Daha güçsüz bir ruhu olsa, korkuya yenik düşer ve özgüveni erir giderdi. Hyun küçük yaşından itibaren hırsı yüzünden zengin çocuklara doğuştan gelen irade gücü ve özgüveni elde etmek için sıkı çalışıyordu.
Kendisi düzgün giyinip iyi beslenemese bile, kız kardeşinin başkalarını kıskanarak yetişmesine kesinlikle engel olacaktı. Bu yaptıklarını kız kardeşleri için yapacak erkek(!) sayısı pek de fazla değildi. Belki de tüm abiler böyle değildi ama Hyun’un kız kardeşine karşı hisleri rakipsizdi. O sadece küçük kız kardeşi değildi.
Hye Yeon çok küçük yaşta ailesini kaybetmişti. O zamandan beri onunla ilgilenen ve yetiştiren meşgul büyükannesi değil, Hyun’un kendisi olmuştu.
* * *
Şimdi artık ne Irene’ın kutsal büyüsü ne de Romuna’nın AOE* büyüleri ya da uyarıcı yetenekleri vardı. Surka’nın bitmek bilmez yumrukları hiçbir yerde bulunamıyordu. Pale’in yıldırım yağan okları da susmuştu. Ne olursa olsun, Weed hâlâ kendisine sahipti.
//AOE* Area Of Effect= alan etkili demek, olduğu gibi kalacak.
Partiyle avlanmak iyi olsa da daha fazla insan olunca tartışmalar kaçınılmaz oluyordu, tamamen zaman kaybıydı. En kötüsüyse avlanmanın neredeyse başlamadan bitmesiydi.
Karşılaştırmak gerekirse solo takılmak, basitliğin getirilerine sahipti. Anlamsız zaman kayıpları yoktu ve yetenek puanlarının hızla yükselmesinı sağlıyordu. Solo savaşmak Kılıç Ustalığı gibi savaş tekniklerinin yükselmesini de kolaylaştırıyordu.
“Grr, insan!”
Bir İskelet Şövalye , savaş aurası yayarak kılıcını savurdu. Zırhlı İskelet Şövalyenin hızlı hareketleri kesinlikle korkutucuydu ama Weed’in hareketleri de eşsizdi. Kolayca kayarak İskelet Şövalyenin saldırılarını atlattı ve düşmanının canını yavaşça tüketti. Sonuç olarak İskelet Şövalyenin hareketleri ağırlaşmıştı.
“Oyma Bıçağı!”
Sonunda Weed’in kılıcı İskelet Şövalyenin göğüs kafesini parçaladı. Ölümün bir göstergesi olarak göz çukurlarındaki ışık söndü. Kraliyet Yolundaki dövüşler oldukça gerçekçiydi. Herhangi bir şeyin kırılması ya da parçalanmasının özel efektleri kusursuzdu.
Solo oynamak Kuvvet statını arttırmak için büyük bir fırsattı. Bu belirli stat saldırıların arkasındaki gücü belirliyordu, aynı gerçek dünyadaki gibi. Bir oyuncu bunu canavarlarla dövüşürken kullanırdı. Saldırılarınıza tüm gücünüzü vermezseniz maksimum hasarı uygulayamazdınız. Mesela sizden kaçan birine atacağınız bir yumruğun yıkıcı gücü yakın mesafeden atacağınız bir yumruktan daha azdır. Bu nedenle hasar, gücünüzü nasıl kullanacağınıza bağımlı oluyor. Duruş şekliniz, kas kullanımı, hedefe yakınlık ve patlayıcı gücünüz.
Kraliyet Yolu düşmanınızın zayıflıklarından faydalanmanıza imkan sağlayan bir görsel gerçeklik oyunuydu. Kraliyet Yolu oyuncuları kendi güçlerinin açıkça farkında olan deneyimli savaşçılar gibiydi. Sırf stat penceresindeki rakamlar yoluyla değil, kendi yıkıcı güçlerini deneyimleyerek bunu elde ediyorlardı. Bir şeyleri parçalamak ne kadar da büyük bir keyifti! Weed de istisna değildi.
Bir yılını kılıç sanatı öğrenmeye ayırmıştı ve hedefleme, atlatma ve savaşın temellerini öğrenmişti. O kadar antrenman mücadelesi yapmıştı ki güçlü rakiplere karşı savaşırken korkmuyor, hatta bundan zevk alıyordu.
Kılıç onun hem yolu hem de aracı olmuştu. Kılıç basit hareketleri ve savaşmayı anlayabileceğiniz en iyi silahtı. Tabii ki kılıç sanatı veya dövüş sanatlarını bilerek Kraliyet Yoluna başlayan birisi oyundaki dövüş yeteneklerine de aşina oluyordu. Ama gerçekte kaç oyuncu bunu yaparak gelmişti ya da yeteneklerini oyuna yansıtmayı denemişti ki? Bakış açıları farklıydı bir kere.
Kökü derinde olan ağaç, diğerlerinden daha yükseklere çıkardı. Kılıç Sanatının temellerini bilmeden canavarla yüzleşen bir oyuncu ancak çarpık bir biçimde büyüyen bir fidan olurdu. Weed bir tek canavar dahi görmeden bir yıl boyunca silahşörlüğünü geliştirmişti! Ve kademeli olarak daha güçlü yaratıklarla dövüşerek yeteneklerini geliştirmişti. İşte bu da Weed’in statlarının gösterdiğinden çok daha güçlü olmasının nedeniydi.
“Hmm… Bununla beraber görevi bitirmek için gereken tüm eşyalara sahibim.”
“Whew… Manamı yenilemem lazım.” Weed’in manası yarıya düşmüştü, bir dakikalığına oturup dinlenmeye karar verdi.
Pek çok insanın yapması gereken işleri tek başına yapmaya başladığından beri Weed sürekli tetikteydi, asla kendini tamamen koyuvermiyordu. Manasının yenilenmesini beklerken oturdu, şevkle yontmaya başladı. Heykelciği karga şeklinde oyuyordu.
Bir heykeli ilk defa yapmak hem sanat statını hem de Oyma Ustalığını gözle görülecek düzeyde arttırıyordu. Weed her heykelciği özgün bir şekilde yontmaya karar verdiğinden beri sanat statı ve Oyma Ustalığı hızla yükselmişti. Yeni hedefi Lavias’taki her Avian kabilesinin birer heykelini yapmaktı.
Weed heykelciklerini Avianlara pazarlamak için Lavias’a geri dönmüştü.
“Bu heykellerden tüm dünyada sadece birer tane var. Hepsini kendi ellerimle oydum!”
“Teşekkürler.”
Her Avian kendilerine benzeyen heykelciği tercih ediyordu. Alırken de “Bunu senden bedavaya alamam” diyorlardı.
“Bana ne kadar vermek istiyorsun?”
Her seferinde onlar soruyor ve Weed aynı cevabı veriyordu. “ İlişkimize para sokmadan bunu halledebiliriz. Ama ben Lavias ile çok ilgileniyorum. Bana bu şehirle ilgili neler anlatabilirsin?”
“Mmm… Öyleyse sana Kuzey *Yuvasından bahsedeyim…”
//nest
“Sana yeraltındaki yaşayan ölülerin doğasından bahsedeceğim.”
Avianların hikayeleri önemli bir bilgi kaynağı haline gelmişti. Çoğunluğu işe yaramaz dedikodular olsa da bazen görevlerle ya da avlanma bölgeleriyle alakalı ciddi bilgiler de edinebiliyordu.
Derken Weed, zırh dükkânının önünde dikilen bir Karga’ya gitti.
“Bu nedir?”
“Bu heykelciği senin için yaptım Karga-nim.”
“Hoh, teşekkürler,” dedi Karga ve kanatlarını zevkle çırptı. Aniden gelen bir ilhamla konuştu. “Hiç Ölü Savaşçının Mağarasına gitmiş miydin??”
“Ölü Savaşçının Mağarası mı?”
“Evet, eğer Memphis Hall'dan çıkıp kuzeye doğru yarım saat yürürsen girişini görebileceksin. Dikkatli ol. Orada Hortlaklar*, İskelet Paralı Askerleri ve Dullahanlar olduğunu dikkate almalısın. Düzgünce hazırlanmazsan hayatta kalamazsın.”
//Ghoul
Kraliyet Yolunda seviyenizden yüksekteki yaratıkları öldürmeniz size daha hızlı EXP kazandırırdı. İskelet Savaşçılar ve İskelet Büyücüler artık Weed’e yeterli gelmiyordu ve İskelet Şövalyeleri aramaktan da usanmıştı.
Böylece Weed çantasına bir yığın şifalı ot, yiyecek ve taze su doldurdu. Kıtanın zeminindeyken sadece sos ya da baharat gibi şeylere ihtiyacı oluyordu, yenilebilir bitkileri araziden topluyor, avlanıyor ve Aşçılık Becerisiyle pişiriyordu. Ama Memphis Salonunda sadece yaşayan ölüler vardı, bu yüzden yiyecek taşıması gerekiyordu.
Bakkala doğru giderken kapıda papağan türevi bir Aviana rastladı.”Oh insan bir maceracı. Buraya, buraya!”
“Tanıştığıma memnun oldum.” diye cevapladı bir işaretle.
‘Ne kadar da kuş beyinli.’
Weed bu papağan türevi Avianla bir süre önce karşılaşmış ve tabii ki arkadaşlığını kazanmak için bir heykelcik vermişti. O zaman bundan çok hoşlanmıştı da. Birkaç gün sonra Weed onu tekrar ziyaret ettiğindeyse bu kuş Weed ile ilgili her şeyi unutmuştu bile.
Weed ona heykelciği hatırlatmaya çalıştığında, sinirli bir şekilde Weed’in saçmaladığını söyleyip bağırmıştı. Sonrasındaysa Weed’i hırsız ilan etmiş ve onu dışarıya atmıştı. Haksızlığa uğrayan Weed onu tekrar ziyaret ettiğinde bir müşteri kadar sıcak karşılanmıştı. O zamandan beri de Weed, Avianlarla ilgili bir şeyin farkına varmıştı.
‘Çok kötü bir hafızaları var!’
İnsanların süs balıklarıyla ilgili üç saniyeden fazlasını hatırlayamadıklarını söylediğini duydunuz mu?
Bu Avianlar süs balıklarından daha iyiydi fakat sadece kuşların küçük boyutlu beyinlerine sahiplerdi. Weed kendini tekrar tekrar tanıtsa bile onu hatırlayamıyorlardı. Bunun yüzünden Weed’in arkadaş edinme stratejileri Avianlar üstünde işe yaramıyordu.
Onlardan istediğiniz her şeyi onlar hala sizi unutmamışken söküp almanız gerekiyordu. “Fasulye, susam tohumu, mısır, ceviz, balık, pırasa, domuz eti*, fıstık ve ıspanak alacağım.”
//Çok ayıp
“Oh, öyle mi?”
Papağan benzeri Avian, Weed’in istediği yiyecekleri tezgaha teker teker dizdi ve şunu demeden önce birkaç kere kontrol etti. “Hepsi 19 altın ediyor.”
“İşte burada. Ah, ama sadece 18 altın ve 50 gümüşüm var. Kalanını bir dahaki gelişimde versem olur mu?”
Avian satıcı, Weed’e uzun uzun baktı.
“Sen bir tüccar değilsin. Alışverişte deneyimin olmadığı için sana indirim yapamam. Sen kendi çapında ünlü bir maceracı olsan da o kadar da ünlü değilsin. Ama sende sanatsal yetenek var. Senin gibi ünlü bir sanatçıyı nasıl reddebilirim ki! Senin bir dahaki sefer 50 gümüşü getireceğine güveniyorum.”
Weed eşyalarıyla beraber dükkandan ayrıldı, 50 gümüş daha az vermişti.
Aldığı yiyecekler mana yenilenmesi bazlıydı yani tabii ki ücret daha yüksek olabilirdi.
Şimdiki soru papağan benzeri Avianın 50 gümüşü istemeyi hatırlayıp hatırlayamayacağıydı. Son sefer söz verdiği 40 gümüşü istemeyi unuttuğuna göre bu pek de ihtimal dahilinde değildi.
Bununla beraber Weed, hazırlığının ilk aşamasını tamamlamıştı. Sırada dövüş yeteneklerini bilemek vardı.
“Stat Penceresi!”
– Durum penceresi – |
||
Avatar: Weed |
Tip: Normal |
|
Seviye: 109 |
Sınıf: Efsanevi Ayışığı |
|
Ünvan: yok |
Şöhret: 365 |
|
Can: 5260 |
Mana: 1521 |
|
Kuvvet: 335+20 |
Çeviklik: 305+20 |
|
Yaşam Gücü: 89+20 |
Bilgelik: 16+20 |
|
Zihin Gücü: 24+20 |
Azim: 143+20 |
|
Dayanıklılık: 174+20 |
Sabır: 55+20 |
|
Sanat: 84+100 |
Liderlik: 74+20 |
|
Şans: 5+20 |
Saldırı: 231 |
|
Savunma: 76 |
||
Büyü Direnci : Yok+ Tüm Statlara +20 puan |
||
Sanat statına + 80 puan eklendi |
||
Ayışığı olan gecelerde tüm Statlara + %30 |
||
+ Sınıfının özel nesnesini kuşanma yeteneği eklendi. |
||
+ Tüm yaratma yeteneklerini usta seviyesine kadar öğrenme yeteneği kazanıldı. Yaratma yetenekleri isteğe bağlıdır. Gelişmiş yeteneklere erişilebilir. |
||
+ Oyma Ustalığının seviyesine bağlı olarak. Oyma Bıçağı tekniğinin mana ihtiyacı azaltıldı. |
||
+ Oyma Ustalığının seviyesine göre gizli yetenekleri öğrenme fırsatı eklendi. |
||
+ Sanatsal değeri olan eşsiz eserler ürettikçe Şöhret artacak. |
Weed’in Seviyesi 100’ü aşmıştı. Weed ve partisi Memphis Hall'u keşfettiğinde ikiye katlanan EXP kazancıyla bütün hafta durmadan avlanmışlardı.
Günde sadece 2 saat uyumuşlar, hatta uyurken bile oyun ekipmanına bağlı kalmışlardı. Weed bu yolla bir haftada 95 level olmuş, solo avlanarak da 109’u yakalamıştı.
Seviye artışıyla beraber statları hızla artmıştı. Manası Düzensiz Kraliyet Kılıç Tekniğinin 4. formu Kılıç Dansını kullanmasına yetecek kadar yükselmişti, tabii tahminen sadece bir kere.
Liderlik yeteneğinin gelişmemesi dışında tatmin edici sonuçlardı. Bu yeteneği sadece NPClere emirler vererek ya da parti lideri olarak arttırabiliyordunuz. Solo avlanmaya başladığından beri Liderlik yeteneğini geliştirmek için hiçbir fırsat bulamamıştı. Diğer yetenekleri de ancak birazcık ilerleyebilmişti.
Aşçılık: Seviye 8 — %45 |
Oymacılık: Seviye 9 — %99 |
Tamir: Seviye 7 — %25 |
Orta Seviye El Yeteneği: Seviye 2 — %6 |
Kılıç Ustalığı: Seviye 8 — %88 |
Okçuluk: Seviye 5 — %98 |
Oyma Ustalığı: Seviye 7 — %49 |
Düzensiz Kıraliyet Kılıç Tekniği: İdrak — %5 |
İlk Yardım: Seviye 7 — %11 |
Nesne Tanımlama: Seviye 5 — %14 |
Oyma yeteneği neredeyse orta düzeye yükselmek üzereydi. Oyma bıçağı yeteneği 7. seviyeye ulaştığından dolayı mana ihtiyacı da ciddi miktarda düşmüştü.
Solo avlanmak için birkaç defa Kılıç Kayzerini kullanmıştı. Ama görünenin arkasındakini kesmek için Oyma Bıçağını kullanmak daha verimli bir yöntemdi. Bu* yaşayan ölülerin canlarını almak için daha kesin bir yöntemdi. Bu kılıç tekniğinin altında yatan şey yaşayan ölüleri öldürme yönünden kutsal büyüyle kuzen sayılırdı.
//Bu dediği kılıç kayzeri
“Fena değil.”
Weed marketten panzehirler, şifalı bitkiler ve bandaj almaya giderken sırıtıyordu.
Tekrar para harcamak fikriyleyse gözleri hüzünlü bakıyordu. Gerçeği söylemek gerekirse daha önce hiç para harcamamıştı. Kendi yemeğini kendi yapmış, hatta bazen onları satmıştı bile.
Heykeller ise ucuz malzemelerden yapılıyor ve 1-2 altından satılıyordu. Doğal olarak kazancı iyi bir işti.
Pale ve diğerleriyle birlikteyken ganimetten payını almasından sonra bile onlara her zaman 30 altınının olduğunu söylerdi. Ama heykel ve yemek satışından eline kalan para 200 altındı! Avlanarak, ganimetlerini satarak ve görev yaparak toplamda 650 altın biriktirmişti.
Ancak para harcayacağı pozisyonlar geldiğinde tam bir fakirden bile daha büyük bir eziyet duyuyordu. Markete girerken omuzları düşmüş ve yüzü ölümle yüzleşirmişcesine beyazlamıştı.
Özellikle para öderken ölüme yakın bir deneyim yaşamış bir insana dönüşüyordu. Neredeyse hiç kimse kalbinin neden böyle attığını ya da her zaman birkaç gümüş az verdiğini anlayamazdı.*
//Beyler ben Weed’i tüm kalbimle anlıyorum, adam Gayserili himşerim benim. Arabistanda ps3 oyunu alacam o zamanlar. Pes 12’nin yeni çıktığı zamanlar. Türkiyede 220 liraya satıyorlar. 10 civarı dükkan dolaştıktan sonra en ucuz fiyat veren dükkana döndüm yarım saat pazarlık yaptıktan sonra fiyatı 180 riyale düşürdü satıcı sırf benden bıktığı için. Bir dakka para bozduracam dedim 10 dakka sonra pazarlık atıığım dükkana geri döndüm. 170 riyalim var dedim ve yalvardım… Buradan tüm Kayserilere selam ediyorum.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..