Kore Üniversitesi Öğrenci Kurulu, festival hazırlıklarıyla yoğun şekilde meşguldü.
Her departman bir alan belirliyor ve hazırlıklar için küçük yardımlar yapılıyordu. Aynı zamanda yerel halk için etkinlikler ve kültür festivali de hazırlanıyordu. Kendilerini sahne hazırlıkları ve etkinlik için şarkıcı organize etme gibi şeylerle bile meşgul ediyorlardı.
“Peki MC olarak kimi getirmeliyiz?” (Buradaki MC bildiğimiz ana karakter değil de törenlerde insanları kurallara göre karşılayan ve ağırlayan kişi anlamında.)
“Yu Jae Dol’a ne dersiniz?”
Fazlasıyla övülen, adeta etkinliklere ev sahipliği yapmak adına doğmuş olan Yu Jae Dol. Bir sohbete başladı mı susmak nedir bilmezdi. Nazik ve düşünceli doğası gereği milli bir MC olarak bilinirdi.
“Onunla irtibata geçmeye çalıştım ama ‘We Must Challenge’ çekimleri yüzünden programının uyuşmadığını söylediler.”
“Peki Kang Ho Eun’la irtibata geçmeyi denedin mi? Geçen yıl da festivale o ev sahipliği yapmıştı.”
Eski güreşçi Kang Ho Eun! Ev kadar iri bir bedeni olsa da bazen saflığı, bazen de karizmasıyla bu tarz programların altından kalkardı. Büyük bir güç ve tutkuya sahip, ağabey denilebilecek bir MC idi.
“O da 3 gün 4 gecelik bir tatile gitmiş. Bu sefer katılamayacağı için çok üzgün olduğunu söyledi.”
“Kahretsin… E o zaman kimi ayarlayacağız?”
Kore Üniversitesi festivalinde oyunlar, müzikaller, performanslar ve konserler hep birlikte ilerleyecekti.
Çalışmaktan bitap düşmüş öğrencilerin bu enerjinin ve üniversite kültürünün tadını çıkartmasına olanak tanıyacağı ve yerel halk için de bir parti olacağı için ihmalkar davranılamazdı. Neticede doğru insanı bulamadıkları için ana şova ev sahipliği yapacak kişi olarak ebedi 2 numaraları olan idol Park Min Su’ya dönüş yapıldı.
* * *
Jung Hyo Rin parmaklarını akıcı bir şekilde piyano tuşları üzerinde gezdirdi.
Saf, lirik bir melodi.
Yeni albümüne koyulacak bir şarkıyı şahsen yazma hazırlığı içerisindeydi.
“Şarkı cidden hoş bir his taşıyor… ama sözleri nasıl seçeceksin? Ünlü bir söz yazarı tutmak ister misin? Geçen sefer birlikte çalıştığın Öğretmen Kim Tae Hwan yeniden birlikte çalışmak istediğini söylüyordu.”
Menajerinin çalışma odasında bu soruyu soruşuyla Jung Hyo Rin kafasını salladı.
“Hayır. Kendim yazmak istiyorum.”
“Öyle mi? Hyo Rin-ssi şarkı sözü yazmakta da yetenekli olduğu için… harika bir şarkı çıkaracağına eminim.”
Açıkçası Jung Hyo Rin, şarkı sözleri için nasıl bir duygu kullanacağına karar veremediği bir evredeydi.
‘Söylemek istediğim bir şarkının sözlerini yazacağım.’
Şarkıyı oluşturmak kolay olacakmış gibi görünmüyordu.
Fakat yeni albümünün çıkış tarihi ve şarkının ilk canlı yayınlanışına hala çokça vakit olduğu için herhangi bir pişmanlık duymamak adına şarkıyı kendisi yazmaya çalışıyordu.
Piyano çalmakta olan Jung Hyo Rin kafasını kaldırdı.
“Menajer, 3 günlüğüme takvimimi boşaltabildin, değil mi?”
“Hyo Rin-ssi’nin arzuladığı gibi boşalttım ama bir şey mi vardı ki?”
“Bir kişisel gizlilik meselesi.”
Menajeri, Jung Hyo Rin özel hayatında asla bir problem yaratmıyor diye mutluydu. Fakat kadına ne hedeflediğini sormadan da edemedi.
“Nereye gideceksiniz?”
“Kore Üniversitesine. Tanıdığım biri orada okuyor. Arkadaşlarımla birlikte yanına gideceğim.”
* * *
Kramado Zindanını ilk keşfedenler oldunuz! Ödül: Şöhret 230 arttı. Tecrübe ve öğe düşme oranı bir haftalığına ikiye katlandı. Avlanan ilk canavar, en iyi öğelerinin bir kısmını düşürecek.
“Yeeey!”
“Gerçekten de ilkiz. Şöhretin yükselişine baksanıza.”
Zindana giren grup üyelerinin neşe dolu bağırışları yükseliyordu.
“Bu sayede ödevi başarıyla tamamlayacağız.”
“Aynen. Muhtemelen keşfedilmemiş bir zindan bulan tek grup biz olacağız.”
Kılıç Ustası Bella özgüvenle böyle söyledi.
Nispeten güvenli avlanma alanlarından ilerledikleri için keyifli bir macera oluyordu.
Halbuki diğer gruplar bile ödevleri için yeni bir zindan keşfetmekte zorlanmıştı.
“Nide, iyi iş.”
“İyi bir not alırsak sana krallar gibi bakacağım.”
Nide gerçek hayatta bir iltifat almışçasına utanıp kızardı.
“Lafı bile olmaz. Yalnızca şansım yaver gitti.”
Hegel cesaretlendirircesine Nide’ın omzunu sıvazladı.
“İyi işti.”
“Yok canım, hep birlikte başardık.”
Yeni bir zindanın keşfi tecrübe ve öğe kazanmak için etkileyici bir fırsattı.
Hegel kılıcını çekti.
“Öyleyse herkes savaşmaya hazır olsun!”
Rakipleri zindanın içerisinde gezinen ve beyaz kertenkeleleri andıran canavarlardı.
“Kalkan Hücumu! Onları tamamen uzaklaştıracağım!”
Hegel Kudram’ın Kalkanını sol elinde tutarak canavarlara doğru hücuma geçti.
Bir kılıç ustasının en büyük gücü, verdiği hasardı.
Saldırı gücü İkiz Kılıç Yeteneği ve Büyük Kılıç Yeteneğiyle maksimize olmuştu, bu sayede diğer benzer savaş Mesleklerinden daha fazla hasar verebileceklerdi.
“Sars. Tutuştur. Ufala!”
“Üçlü Kılıç Saldırısı!”
“Metalin Güçlenişi, Alevin Kutsayışı!”
Elementsel Büyücü Selsia, Kılıç Ustası Bella ve Efsuncu Rumi de savaşta üstüne düşeni yapıyordu.
Efsuncular öğelere kalıcı olarak eşsiz bir güç bahşedebilirlerdi. İnsanlara yaptıkları takviye büyülerinin etkinliği Büyücü veya Şamanlara kıyasla düşük olsa da silahların gücünü geçici olarak defalarca etkileyebiliyorlardı.
Kalkan Hücumunun saldırısına uğrayan Kramanoimler yaralanıyor, oradan oraya itiliyor veya devriliyordu. Bu durumda Elementsel Büyücü veya Kılıç Ustalarından aldıkları darbelerle de güçsüzce gri birer ışığa çevriliyorlardı.
Bu sırada Hırsız Nide, aktive ettiği gizlilik yeteneğiyle bir Kramanoime yaklaştı.
“Canavar Tanımlama!”
Bu, hırsızlara, keşifçilere, suikastçılara ve maceracılara özgü bir meslek yeteneğiydi. Rakiplerinizle ilgili detaylı bilgileri görebilmenize olanak tanıyordu.
Hırsız Nide’ın Kramanoim hakkında edindiği bilgiler tüm grupla paylaşıldı.
***Ding!***
*****
Canavar İsmi: Genç Kramanoim. Seviye: 234. Eski zindanlarda mesken tutan bir canavar. Çok uzun bir süredir yalnızca bir zindanın içerisinde yaşıyorlar. Görme yetileri neredeyse kör denilecek düzeyde dejenere olmuş durumda. Düşmanlarını ses veya titreşim aracılığıyla tespit eder ve et yemekten hoşlanırlar. 4 bacakları üzerinde son derece hızlı ilerleyebilir ve ağızlarından hafif derecede felç edici bir zehir çıkartabilirler.
*****
Kramanoim ile ilgili bilgi sağlamakla kalmamışlardı, zayıf noktasını işaret ederek boynundan mavimsi bir ışıltı da yayılmıştı. Yani hayati saldırılar gerçekleştirilebilecek nokta ışıldamıştı!
Böylece Hegel’in azılı saldırıları ve Bella ile Selsia’nın ortak çabalarıyla Kramanoimler uyuşuk bir şekilde bir bir gri ışıklara çevrildi.
Yaklaşık 3 saatlik çarpışmanın sonunda da 1. kattaki tüm canavarlar temizlendi.
Efsuncu Rumi ve Bella birer seviye atlamıştı ve düşen öğeler de sağlamdı. İki kat tecrübe puanı sayesinde Selsia bile halinden memnun görünüyordu.
“Çok iyi.”
“Gerçekten sağlam bir zindanmış. Bu seferki ödevden A almak hiç sorun olmayacak.”
* * *
Weed Dale Krallığına vardığında karanlık çökmüştü bile.
"İhtiyar ağaç… yakınlarda mı ki?"
Derken zemindeki kahverengi toprak izlerinin olduğu noktada bir kitapçık buldu.
Gildras’ın Tuhaf Hikaye Kitapçığı.
Weed kitapçığı okudu.
*****
Ben, neşeli gezgin Gildras, dün Dolne Köyünde yeni karımla
bir randevuya çıktım. Bir çiftçinin kızı, zengin mi zengin… Gece vakti yel değirmeni
oldukça rahattı ve atmosfer de hoştu. Ertesi günse Dolne Köyünden ayrıldım ve
bir yerlere yürüdüm ama hangi yöne olduğunu kestiremedim. Benim gibi yürümekten
ayakkabılarının tabanları aşınmış bir gezginin başına kaybolmak gibi imkansız
bir şey geldi. Ağaçlar nemini yitirip kurumuş ve arkama dönüp bakıyorum da
kırmızı topraklardan geçmişim sanırım. Zamanında burada ne korkunç şeyler
yaşanmış acaba? Yine de bu eski ağaçlar insanlar için zararlıymış gibi görünmüyor.
Çünkü benim gibi bir gezgin bile onları güvenle ardında bırakabildi. Ha. Ha.
Ha. Kaybolup mücadele verirken bir yerlere açılan bir giriş gördüm. Ağaçların
arasında oldukça iyi saklanmış olsa da benim keskin gözlerimden kaçamadı. Yine
de içeri girmeyi denemedim. Çünkü benim amacım köyümü bulmak. Oh, aman Tanrım.
Ne demeye daha köyümü bile bulamazken böyle tehlikeli yerleri bulmakta bu kadar
iyiyim ki? Bir avcının mekanını çabucak bulabilsem bile olur. Hele orada bir de
zengin mi zengin bir kadın bulursam tadından yenmez…
*****
Bu kitapçık, Versailles Kıtasında dolanan Gildras isimli bir gezginin seyahat günlüğüydü.
Gerçekten Versailles Kıtasında dolanan ozanlara ait daha pek çok hikaye vardı. Öyle ki bir tavernada 1 saatçik bile geçirecek olsanız bu tarz hikayelerden 3 4 tanesini mutlaka duyardınız!
Zaten Nide da bu şekilde bilgi toplayıp zindanı bulmuştu.
Gildras’ın Tuhaf Hikaye Kitapçığı 8 bölüme ayrılmıştı.
1. Yuvadan Ayrılışımdan Sonra Çocukluk Arkadaşımla Geçirdiğim Ateşli Gece
2. Çiftçinin Kızıyla Yel Değirmeninde Geçirdiğim Gece
3. Doğu Kıyısında Deniz Kızıyla Geçirdiğim Uyarıcı Gece
4. Seyahat Vagonundaki Kısa Gece
5. Kazançlı Bir Yolun Olduğu Bir Bölgenin Altında Rüya Gibi Bir Kadınla Geçen Bir Gece
6. Bir Köle Tüccarı Tarafından Ele Geçirildiğim, Köle Canavarıyla Geçen Heyecan Verici Bir Gece
7. Barbar Köyünde Dayanıklılığımı Aştığımı Hissettiğim Bir Gece
8. Versailles Kıtasının Her Yerini Dolaştıktan Sonra Çocukluk Arkadaşımla Geçirdiğim İkinci Şefkatli Gece
Her bölüm, büyük oranda ahlaksız görünen başlıklarla isimlendirilmişti.
Ayrıca kapağın altında kırmızı harflerle açıkça yazılmış bir şey vardı!
Reşit olmayanlar için uygun değildi!
* * *
Hegal ve Nide çantalarından çıkarttıkları ekmek ve meyveleri yemeye başladı.
“Tadı cidden kötü.”
“Yine de herkes yiyip bitirsin ki dayanıklılığınızı yüksek tutabilesiniz.”
“Sizce bu zindan nereye kadar uzanıyordur?”
Grup üyelerinin dikkatleri Hegel ve Nide’ın üzerinde olsa da ikili, kafalarını sallayarak karşılık verdi.
“Bir zindana girdikten sonra ucunda bir şey var mı yok mu kimse bilemez.”
“Ben de aynı fikirdeyim… bir Hırsız olarak pek çok zindanın keşfinde yer alsam da önceden tahminde bulunmak imkansız. Üzgünüm.”
Rumi sordu: “Peki normalde zindanların bodrum seviyesinde kaç kat oluyor?”
“Bunu cevaplamak mümkün değil. Normal şartlarda bir iki bodrum katı oluyor. Bu şekilde belirtebiliriz ama kesinliği yok. Bazı durumlarda 12ye kadar bodrum katı olan zindanlar bile gördüm.”
“O kadar derin zindanlar mı var?”
“Bir bodrum zindanında kat sayısı belirlemek zordur. Kesinlikle merdivenler aracılığıyla kat kat inilen zindanlar olsa da kademeli olarak bodruma bağlanan zindanlarda kat sayısını canavarların seviyesinin yükselişine veya atmosferin değişimine bağlı olarak belirlemek gerekir.”
“Öyleyse bir zindanı keşfederken ölünebilir bile sanırım?”
“Mümkün.”
Rumi ve Nide’ın konuşmasını dinleyen Hegel dişlerini sergileyerek sırıttı.
“Yine de canavarlar bu seviyede olacaksa ölmem için bir sebep yoktur muhtemelen.”
Şahsen Hegel, zırhı sayesinde kendine çok güveniyordu. Üstün El Becerisi yetenekleri olmadan kullanılamayacak materyallerle yapılmış, yeteneksiz Demircilerin hayal dahi edemeyeceği bir zırhtı.
Saldırıya odaklanan kılıç ustasının hafiften eksikliğini çektiği savunmasını tamamlayabilecek bir sanat eseriydi!
Adamakıllı yapılmış bir Bantis Zırh Setinin değeri 5bin altının üzerindeydi. Ağır olsa da normal zırhlara nazaran 5 6 kat fazla defans sağlıyordu. Yani Hegel sağlam bir darbe alsa bile ölmezdi.
Orta halli ok ve kılıçların geri sekebileceği seviyede bir zırhtı!
Kılıç ustalarının düşlerinin tam plaka bir zırh olduğu söylenebilirdi. Hegel’in kuşandığı zırh da büyü direnci bile edinmiş birinci sınıf bir öğeydi. El işçiliği, süslemeleri ve hatta formuyla bile hiç utanmadan sanat eseri denilebilecek bir şeydi – işte o kadar güzeldi.
Mükemmelliğe yaklaşan en iyi üründü!
Kılıç ustaları için dayanıklılığı zar zor düşürmekle kalmıyordu, ondan iyisi bulunamazdı.
2. bodrum katında yetişkin Kramanoimlar belirdi.
Ancak tek fark bedenlerinin birazcık irileşmiş olmasıydı. Saldırı güçleriyse benzerdi. Yani yetişkin olmalarına rağmen gelişme göstermeyen bir canavar cinsiydi!
Yine de ağızlarından çıkarttıkları zehir dozu bir hayli artmıştı; Rahipleri olmayan bir grup için de bu, büyük bir uğraş anlamına geliyordu.
“Kahretsin.”
Hegel iğrenç bir felç edici salyayla kaplı haldeydi. Sarı salyalarla kaplana kaplana savaşırken moralinin bozulmaması elinde değildi.
Kılıç Ustası Bella güçsüz olduğu için yetişkin Kramanoimler tarafından felç edildiği takdirde kısa sürede ölürdü.
Diğer grup üyeleri de kendilerini savaşla ilişkili olarak göremediği için yapacak bir şey yoktu — Hegel canlı kalkan rolünü üstlenmek zorundaydı.
“Lanet olsun. Bu pis yaratıklar neden karşımıza çıktı ki!”
Hegel’in zırhı ve kalkanı salyalarla kaplıydı. Tabii ki ekipmanı kirleniyor ve hatta mide bulandırıcı bir koku yayıyordu. Kuşandığı aksesuarlar olağanüstü bir büyü ve zehir direncine sahip olduğu için hala bedenini dinç bir şekilde hareket ettirebiliyordu ama onun yerinde bir başkası olsa şimdiye savaşma kabiliyetini yitirmiş olurdu.
“Yaylım ateşi!”
Twitter oklarını yağmur gibi yağdırıyor ve diğerleri de manaları izin verdiğince saldırıyordu. Hırsız Nide özenli adımları ve inişleriyle Kramanoimleri çekiyordu. Onun fazlasıyla Hırsızımsı hızlı hareketleri dikkatlerini çekmese Kramanoimler diğer grup üyelerine hücum ediyor olurdu.
Buna rağmen Hegel’in etrafı kaçacak yeri kalmayacak şekilde Kramanoimler tarafından sarılmıştı.
“Lanet olsun. Böyle bir yerde en iyi yeteneklerimi sergilemek istemiyordum…”
Diye düşünen Hegel, diğer grup üyelerine kaçamak bir bakış attıktan sonra kullandığı uzun kılıcı kınına sokarak ağır bir Topuz çıkarttı.
Normal şartlarda Topuzlar inanılmaz bir güçle saldırmayı sağlayan silahlardı. Kılıç Ustaları Meslek icabı Kılıç kullanımında uzmanlaşsalar da Mızrak veya Kör Silahların kullanımında da yetenek edinirlerdi. Çünkü savaşlarda kullandıkları zırhların defansı etkileyici olduğu için sivri uçlu bir Mızrak veya bir Kör Silah kullanmak etkin hale gelirdi.
Rupture’ın Topuzu!
Nakit ticaret piyasasındaki değeri 680 bin Won (yaklaşık 680 dolar) olan bir silahtı.
Bir seçenek olarak bir kalkan tarafından bloke edilse bile yıkıcı gücü engellenmeden zırhın içine nüfuz edebilir, böylece rakibi yalnızca gücüyle havaya uçurabilirdi.
Evet, kısa ve ağır olması nedeniyle baş edilmesi zordu fakat yüksek Sağlığa sahip olan ve kolay ölmeyen canavarlarla savaşırken kullanmak için en uygun yöntemdi.
“Hyaa!”
Silahını değiştirip kaldırışıyla birlikte Hegel’in bedeninden güçlü, etkileyici bir aura yayıldı. Belki de Topuzun özelliğiydi fakat her halükarda Mücadele Ruhu kuvvetlenmiş ve canavarları kışkırtmıştı.
Hegel, Kramanoimlerin ağırlaşmış hareketleriyle doğan bu fırsatı kaçırmadı.
“Deprem Dalgası!”
Hegel’in Topuzunu kullanarak yere sertçe vuruşuyla birlikte zemin gümbürdedi ve sarsıldı.
Ve şok dalgaları 7 metre çaptaki tüm Kramanoimleri gri ışıklara döndürdü.
300ü aşkın seviyeli bir Kılıç Ustasının tüm gücüyle kullandığı etki alanı yeteneği ve yıkıcı gücü!
“Mücadele Ruhu Parlayışı!”
Bu güçle birlikte Hegel, etrafındaki kuşatmayı aşarak Kramanoimleri bir kuzu sürüsünü katledercesine avlamaya başladı.
Diğer grup üyelerinin de yardımını alıyor olsa da canavarların çoğunu avlayarak başı çeken kişi Hegel’di.
Buna rağmen tatmin olmuş gibi görünmüyordu.
“Lanet olsun. Deprem Dalgasının yetkinliği birazcık daha yüksek olsaydı tek darbede en azından yarısını savaşamayacak hale getirebilirdim...”
Ancak yetersiz yetkinliği bile Bella ve Rumi’yi dehşete düşürmeye yetmişti.
“300. Seviyedeki Kılıç Ustaları cidden güçlü oluyormuş.”
“Daha önce böylelerini sadece yayınlarda izlemiştim, hiç kendi gözlerimle görmemiştim. Ama tam da söylendiği gibiymiş, savaşmak için doğmuş gibiymişler-- inanılmaz.”
Kılıç Ustalarının saldırı gücü huşu uyandıracak derecedeydi.
Grup, kısa bir aranın ardından 3. bodrum katına yöneldi.
“Haha. Şimdi de yaşlı Kramanoimler çıkarsa burası cidden iyi bir zindan olacak.”
Hegel özgüvenle gruba öncülük ediyordu.
Fakat 3. kattan itibaren karşılarına çıkan şey hiç de bekledikleri gibi değildi. Önleri lanet olasıca bir labirent tarafından kesilmişti ve tuzakların sonu yoktu.
Duvarlardan ok gibi bir şeyler uçuyordu! Yere bastıkları ayakları dibe çöküyordu ve zehirli yılanlar tarafından pusuya düşürülüyorlardı. Hırsız Nide tuzakları etkisiz hale getirse ve yılanları avlasa da çok zaman kaybediyorlardı.
İşte bu şekilde ilerlerken bir anda…!
*GÜMM!*
Geçtikleri yoldan üzerlerine koca bir kaya yuvarlanmaya başladı.
Ve tüm geçidi kapladı. Yuvarlayarak ilerleyen kayanın kaçış sağlayacak tek bir köşesi dahi yoktu.
“Kaçın!”
Arkalarından ilerleyen koca kayayı fark eden grup canlarını kurtarmak için zindanın derinliklerine doğru koşmaya başladı.
“Önümüze neler çıkabileceğini bilmiyoruz!”
“O kayanın altında kalıp ölmekten iyidir.”
“Geçit daralıyor!”
*Güm!*
Geçit daraldıkça daralıyor, haliyle koca kaya duvarlar arasında sıkışıyordu. Duvarlar hatırı sayılır ölçüde tahrip olurken de kaya, onca yolu yuvarlanarak aşmasına rağmen nihayet durdu...
“Oh be.”
“Ee, kurtulduk mu yani?”
Umursamazca mutluluk nidaları atacak vakit yoktu. Hırsız Nide’ın önceki tecrübelerinden bildiği üzere onları daha büyük tehlikeler bekliyor olmalıydı.
Nide aceleyle ağzını açtı.
“Hey, millet.”
“Hm?”
“Üç kötü haberim var… biri gerçekten kötü, biri daha az kötü. Ve biri de talihsiz bir haber.”
Selsia ışıl ışıl gülümsüyordu. Her gün ardı ardına yaşadığı sıkıcı avlardan sonra bu tarz bir zindan keşfini tecrübe etmek çok heyecanlı gelmişti.
“Önce daha az kötü olanı söyle.”
“Peki. Daha az kötü haber şu ki önümüz kapalı. Ve gerçekten kötü olan da şu anda durduğumuz noktada ne çeşit tuzaklar olduğunu bilmeyişimiz.”
“Tuzaklar mı dedin?”
“Az önce Tuzak Bulma Yeteneğimi kullanmaya çalıştım… burası tuzaklarla mavi mavi ışıldıyor, yani hiç kımıldamasak daha iyi olur diye düşünüyorum.”
“Tuzakları etkisiz hale getirmek imkansız mı?”
“Evet. Tüm bu geçit tuzaklarla işaretlenmiş… muhtemelen burası normal bir yol değil, ayrı olarak bağlanmış bir geçit. Yani kaya yuvarlanmaya başladıktan sonra yanlış yolu seçmişiz gibi görünüyor.”
“...”
Rumi’in beti benzi attı. Yine de pes etmeden önce umutlu bir şekilde, “Peki ya talihsiz haber? Bundan daha kötüsü olabilir mi?” diye sordu.
“Hı hı. An itibarıyla buraya gelen ve bize yardım edebilecek tek kişi… Weed hyung.”
“...”
Grup üyeleri çaresizliğe, umutsuzluğa, hüsrana ve keyifsizliğe kapılmıştı!
Nide’in bitkin imasını ses tonundan kolaylıkla sezebilmişlerdi.
‘Sona ulaştık.’
Bir şekilde zindan keşfi ödevini başarısızlığa ulaştırmışlar gibi görünüyordu. Muhtemelen keşfedilmemiş bir zindan bulmakla alacakları puan yüksek olacaktı ama hepsi görevin ortasında ölecek olursa her şey büyük bir başarısızlıkla sonuçlanacaktı.
Ödev başlı başına üzücüyken ölerek kaybedecekleri seviye ve yetenek yetkinlikleri daha da yıpratıcıydı.
Derken Hegel, bağımsız bir adım attı. Sessizce dinlendikten sonra tükettiği dayanıklılığı onarılmıştı.
“Siz ne yapıyorsunuz! Burada sessizce oturup ölmeyi mi bekleyeceksiniz?”
“Hegel! Tehlikeli olabilir.”
“Seçim şansımız yok zaten. Demek ki devam edeceğiz. Ve burası Kramanoimler gibi güçsüz canavarların olduğu bir zindan… yani sen tehlikeli desen de o kadar da kötü değildir muhtemelen.”
Hegel’in sözleri garip bir şekilde ikna ediciydi.
Öylece kalakalsalar bile ilerlemeleri gerekliydi. Öyle ya da böyle öleceklerse bunu oldukları yerde bekleyerek yapmayacaklardı.
Bu tam da Kılıç Ustalarına yaraşır bir hareketken daha birkaç adımın ötesine geçemeden,
“Hegel!”
“Ne?”
Hegel etrafına bakınmıyor, öylece ilerliyordu.
Grup üyeleriyse Hegel’in sırtına ve omuzlarına tırmanan örümcekleri görebiliyordu. Duvarlardan, zeminden ve tavandan sinsice ilerleyen yumruk kadar örümceklerdi. Kuşandığı zırh gereği onları hissedemeyen tek kişi Hegel’di.
“Umm, şu anda başın belada.”
“Ne oldu?”
“Zırhında…..”
“Bir şey mi var?”
Hegel etrafına bakınana dek örümcekler çoktan ağlarını örüp her yerini sıkı sıkıya çevrelemişti bile.
An itibarıyla tüm bedeni silahını bile çekemeyeceği şekilde sarmalanmış durumdaydı.
Sözde hava geçirmez mührü!
Hegel’in her kıvranışında, her kaçmaya çalışışında örümcek ağları parçalanmak yerine daha da sağlamlaşıyordu.
“Ah!”
Hegel’in ağzından bir çığlık kaçtı. Sağlam bir zırhı olduğu için Sağlığı azalmıyor ama ne kadar güç kullanırsa kullansın örümcek ağlarını bir milim dahi oynatamıyordu.
Diğer grup üyeleri de tavandan, duvardan, zeminden ve arkalarından uzanan örümcek ağlarıyla sımsıkı sarılmış durumdaydı.
Tüm geçit örümceklerle doluydu, kaçacak hiçbir yer yoktu.
Korucu Twitter’ın okları örümceklerin yoluna çıksa da pek yardımı dokunmuyor, Hırsız Nide’ın hançeri bile yalnızca örümcek ağlarına bir iki kesik atmaya yarıyordu.
“Kruuung!”
Bu sırada geçidin duvarında kocaman bir örümceği andıran bir Şeytani Ruh belirdi.
Peri Kraliçe Örümcek.
Patron seviyesi Şeytani Ruh, ölmekte olan grup üyelerini sakince izliyordu.
“Oh hayır. Ölmemize ramak kaldı sanırım.”
“Yine de eğlenceli bir keşifti.”
Ağızları örümcek ağlarıyla kaplanmadığı için hiç değilse konuşabiliyor olmanın verdiği bir rahatlıkları vardı.
* * *
Weed kuru ağaçlarla kaplı ormanda dolaşıyor ve zindanın girişini arıyordu.
Karanlık derinlemesine çökmüş ve orman kasvetli bir havaya bürünmüştü.
“Şu lanet olasıca giriş nerede!”
Bir Hırsız veya Maceracı olsaydı adımlarını izleyerek grubunu takip edebilirdi. Ancak yalnızca bu tarz iz sürme yeteneklerine sahip olmamakla kalmıyordu, aynı zamanda kuru ağaçlarla dolu ormanın ortasında Işığın Kanatlarını yayıp uçtuğu için daha da zorlanıyordu.
*Hunnng hunng*
Bir yerlerden canlı bir şeylerin kaba nefes alma seslerini işitiyordu ve çekirgelerin cıvıltısı dinmişti.
Issız ve cansız bir orman!
Bir şeyler gümbürdüyor, ağaçların arasından üzerine hücum ediyordu.
“G-E-B-E-R İ-Ş-G-A-L-C-İ!”
Growlerlar/Hırlayanlar! (Geçen bölüm Grollerden bahsetmişlerdi, galiba aynı şey. Homurdanan ayı, hırlayan köpek vb anlamları varmış, ben hırlayanlar şeklinde devam edeceğim.)
Baltalı canavarların saldırısı altındaydı.
Yüz kişilik bir gruptu. Bir Hırlayanlar hücumu gelip çatmıştı.
Weed kaçmak yerine kılıcını çekip kaldırdı.
“Tecrübe puanları ve öğeler! Bir an önce gelin hadi!”
Epeydir avlanmadığı için düşmanların gelişini hoş karşılamıştı.
“Ölü Şövalyeyi çağırıyorum!”
Dumanlarla birlikte Ölü Şövalye Van Hawk belirdi.
“Efendim!”
Van Hawk’ın gözleri hızlıca Weed’i buldu. Şu anda Cüce formunda olsa da onu daha önce de bir Ork olarak gördüğü için şaşırmamıştı. Sonuçta aralarında bir iki günlük bir eğitim ilişkisi yoktu.
“Bunlar düşman. Savaş.”
“Anlaşıldı Efendim!”
Van Hawk etrafına dönerek kılıcını savurdu. Toprak tersyüz oldu ve Hırlayanlar itilerek yere yığıldı.
Van Hawk bir grup vahşi Hırlayanla çarpışırken geri kalanlar başka yöne saparak Weed’i hedef belledi.
“Ay Işığı Oyma Bıçağı.”
Kuru ağaçlarla dolu ormanın ortasındaki Weed, ışık huzmeleri saçarak koşmaya başladı. Ve ağaçların arasından hızla sıyrıldı.
Kuru ağaçların engel oluşuyla da Hırlayanların saldırmak adına peşine düşme imkanları sınırlandı.
“İşgalci!”
“Seni canlı canlı çiğneyip yutacağım.”
İki Hırlayan, yolunu kesmek istercesine öne sıçradı.
Enerjiyle dolup taşan bir balta saldırısı! Hırlayanın tüm ağırlığıyla gerçekleştirdiği bu saldırıyı karşılamak pervasızlık olurdu.
“Yedi Kutsal Adım!”
Weed’in bedeni ışıklar eşliğinde ardışık imgeler bırakarak uzaklaştı.
Eylemsizlik yasasını tamamen yok sayabilecek bir yetenek! İnsanı tam hızda bile tamamen farklı bir istikamette ilerletebilecek bir yetenek!
Weed’in ilk adımı atışıyla tüm bedeni geriye döndü. Ve bir sonraki adımda da sağa ilerledi. Hırlayanın saldırısından tamamen kaçındıktan sonraysa düşmanı paramparça etme arzusuyla kılıcını savurdu.
Savaşmayalı cidden uzun zaman olmuştu ama bunda bir sorun yoktu.
*Çat çat çat!*
Önlerine çıkan Hırlayanları karşılayan katliam!
Weed iki Hırlayanı avlamayı tamamladığında Van Hawk çoktan en az beş düşmanın icabına bakmıştı bile. Şimdi de yerinde durmuş kendisine güveler gibi hücum eden Hırlayanları kesip biçiyordu.
“Yedi Kutsal Adım!”
Weed hiç çekinmeden yeteneğini yeniden aktive etti. Hırlayanların açıklıklarına saldırırken aktive ettiği hızlı yetenek kullanımı, ganimet toplarken bile işine yarayan bir şeydi. Manası ve Dayanıklılığı eşsiz olduğu için yetenek kullanımından yana tereddüt etmiyordu.
O sırada Rumi’den bir fısıltı işitti.
- Weed-oppa.
- Evet, ne oldu?
Sesi delice avlanır ve ganimet toplarken bile sakindi!
Araba kullanırken telefonla konuşmak yasaktı. Çünkü insanın dikkati dağılır ve kaza yapma olasılığı yükselirdi.
Savaşırken fısıldaşmak da Kraliyet Yolunda kıyaslanamaz bir tehlike taşıdığı için çoğu kişi bu durumda kendisini kısıtlamayı bilirdi.
Fakat Weed’in konsantrasyonu tüyler ürperticiydi.
‘Tecrübe puanı, yetenek yetkinliği, öğeler!’
Bu üçlüye öyle körü körüne kapılmıştı ki tamamen beklenmedik bir şey gerçekleşse bile sarsılmazdı.
- Zindana girdin mi?
- Hayır, henüz değil.
- Girme. Bir tuzağa düştük. Elimizden öylece ölmeyi beklemekten fazlası gelmiyor.
- ...
- Senin de içeri girip gereksiz yere ölmene gerek yok, yani şehirde kal ve dinlen.
*Skiiid!*
Weed yerinde duraksadı.
Sonra da eğdiği sönük gözlerle kuru ağaçlardan oluşan ormanı taradı.
Bir noktada Van Hawk da ona ayak uydurarak savaşmayı kesti.
‘O kötü kişilikli efendi yine nasıl bir sorun yaratacak acaba…’
Weed’e daha başlangıç evresini yeni yeni tamamladığı anlardan beri eşlik ettiği için onu iyi tanıyordu. Onun avlanırken en ufak bir tereddüdü olmaz veya sarsılmazdı.
İşte böyle biri olan Weed’in bir anda durması Van Hawk’ın gözünde yalnızca korkunç bir şey olabilirdi.
Mücadele ruhunu yitirmiş olan Hırlayanlar da Weed’e korku dolu bakışlar atıyorlardı.
Van Hawk’ın kuvveti şiddetli bir saldırı gücüne dayanırken Weed bambaşka bir seviyedeydi. Takip edilmesi mümkün olmayan hareketlere kadirdi.
Hırlayanları çaresiz kılan çevik, hayaletvari hareketlere…
Kullanıcıların Kraliyet Yolundaki savaşma sürecini bizzat yaşaması gerekirdi. Bu nedenle aynı seviyeye ve yeteneklere sahip olanların bile savaşma seviyeleri arasındaki uçurum muazzam olurdu.
İleri Düzey Kılıç Yeteneğini bile öğrenen ama bir çocuk tarafından kontrol edilen bir karakterle gerçek bir kılıç ustası tarafından kontrol edilen bir karakter arasındaki fark yer ile gök kadardı.
Weed de yeteneklerini doğru zamanda ve doğru yerde kullandığı için tek bir kılı dahi atlaması mümkün değildi.
Savaşırken gösterdiği konsantrasyon ve meşgulken sergilediği beceri huşu uyandırıyordu.
Bu dikkat çekici beden hareketleri normal kullanıcıları şok ettiği gibi canavarlar tarafından da hissediliyor ve onları korkutuyordu.
Weed’in Liderlik ve Karizma statları da bu etkiyi iyice arttırıyor ve düşük zekalı yaratıkları kolaylıkla dehşete düşürüyordu.
İşte o Weed, çarpışma esnasında duraksamıştı.
“Cidden şanslı tiplermişsiniz. Acil bir işim çıktı, yani şimdilik gitmek zorundaymışım gibi görünüyor.”
Bunu işiten Hırlayanlar rahat birer nefes aldı.
Bundan daha keyifli bir şey olabilir miydi!
Fakat Weed henüz konuşmayı bitirmemişti.
“Van Hawk.”
“Emredin Efendim.”
“Bir tanesinin bile kaçmasına izin verme ve tek tek hepsini avla. Düşen tüm ganimetleri toplamayı da unutma.”
“Peki Efendim.”
Weed canavarları ihmal edip bırakacak biri değildi.
Bu görevi Van Hawk’a teslim edişinin ardından bir kez daha zindan girişini aramaya koyuldu.
Neyse ki aradığı girişi Hırlayanlarla çarpıştığı alandan çok da uzak olmayan bir noktada bulabildi.
Ve tek bir an dahi tereddüt etmeden oraya yöneldi.
#Sahiden ‘tuhaf’ bir kitapçıkmış. Kıtanın
her yerini gezip bol bol maceraya atılmış Gildras abimiz… Neyse…
Valla arkadaşlar ne yalan söyleyeyim zindana girenlerin, özellikle de Hegel’in
başına böyle bir şey gelmesine çok sevindim. Bizimki içeri girdiğinde akıllarından
neler geçecek ve bu görevin sonu nasıl olacak çok merak ediyorum. Bu ara hem
gerçek hayatta olanlar heyecanlı gidiyor hem de oyun cephesi. Bakalım devamı
nasıl gelecek… Bir sonraki bölüm daha uzun olacak, orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..