Lms 16.2 : Kurtarıcıların İttifakı

avatar
3177 20

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 16.2 : Kurtarıcıların İttifakı


Çevirmen : Clumsy-nim



Weed Matallost Kilisesinin kutsal emanetleriyle ilgili bilgileri kontrol etti.

 

"Tanımla!"

****

Bakır İstirahat Plakası

 

Dayanıklılık: 12/1,000

 

Ölülere ebedi istirahat dünyası yolunda öncülük etme gücü taşıyan bakır plaka.

 

Matallost Kilisesinin varlığı için kesinlikle gerekli bir öğe, ağır hasarlı durumda.

 

Beş kutsal emanetten biri.

 

Tehlikeli bir öğe olduğu için kötü niyetli birinin eline düştüğü takdirde kaos yaratma ihtimali yüksek.

 

Matallost Kilisesinin Kutsal Şövalyeleri tarafından korunuyor olmasına rağmen Embinyu Kilisesi tarafından zorla ele geçirildi. Aldığı hasar fazla olduğu için sergileyebildiği güç sınırlı.

 

Normal yollarla tamir etmek imkansız, lakin Matallost Kilisesinin Papasının kutsal gücüyle onarılabilir.

 

Kullanıldığı takdirde dayanıklılık daha da düşecektir.

 

Sınırlama: Matallost Kilisesi tarafından tanınmak gerekli. İnanç 2,000.

 

Özel Etki: Ölüleri istirahat alanlarına yönlendirme.

 

Ölümsüz büyüleri zor kullanarak iptal edilebilir. Kutsal Büyüden daha az zarar almaları adına Ölümsüzleri özel olarak büyüleyebilir.

 

Bir Ölümsüzün eline geçerse ebedi istirahat dünyasına yapılan rehberliği reddedebilir, çok yüksek bir Sağlık, Mana ve Kuvvet sahibi olabilir.

 

Şeytani Ruhları yaratıp onlara hükmedebilir.

 

Ölüm cezasını telaffuz edebilir. O cezanın telaffuz edilişiyle Sağlık ve Mana bir gün boyunca toparlanmaz.

 

Bakır plaka, ölülere ebedi istirahatlerinde rehberlik edebilir!

 

Bakır plakayla birlikte bir Ölümsüz, cesede dönüşebilir. Ruh Çağıranlar için inanılmaz bir kutsal emanet olabilir.

 

Ölüm cezasının canlılar üzerinde de muazzam bir etkisi vardır.

 

****

 

"Yine de epey kötüymüş."

 

Weed Bakır İstirahat Plakasına pişmanlık içerisinde bakıyordu.

 

Her kullanıldığında dayanıklılığı düşecekti. Kalan dayanıklılık zaten yüksek olmadığı için de yalnızca birkaç kez daha kullanılabilecekti!

 

Emanet yok olursa arkasından büyük bir talihsizlik veya lanet gelecekti. Matallost Kilisesinin düşmanı halini alacağı da kesindi.

 

"Sıradaki öğe... Tanımla!"

 

****

 

İttifak Simgesi, Asa

 

Dayanıklılık: 139/200.

 

Saldırı Gücü: 15.

 

Bu Asa, Matallost Kilisesi ile komşu tarikat üyelerinin ittifakının kanıtı.

 

Asa, Matallost Kilisesi ile komşu kabileler arasındaki anlaşmanın kanıtı rolünü görüyor. Tanrının kutsayışını almış bir kutsal emanet olmasına rağmen normal şartlarda kutsal güçlere yardım etme kabiliyeti çok düşük.

 

Vaat edilen ittifakı dirilttiğinizde Kurtarıcının Asaya verdiği yetkiyi kullanabilir hale geleceksiniz.

 

Fakat otoritenin kullanımının bedelini ödemek zorundasınız.

 

Kısıtlama: Matallost Kilisesi tarafından tanınmalı. İnanç 2,000.

 

Özel Efekt: Kutsal Güç %5

 

Bakır İstirahat Plakası ve Asa!

 

İkisi de Weed’in Embinyu Kilisesine karşı verdiği mücadeleyi kazanmak için kullanabileceği kutsal emanetlerdi. Emanetlerin kullanımına bağlı olarak mücadelenin koşulları büyük ölçüde değişecekti.

 

* * *

 

O gece Weed, Matallost Kilisesinin müttefik kabilelerinin ilki olan Vejague’ye vardı.

 

Kabile üyeleri insanlardansa canavarlara yakındı. Yalnızca birkaç tel saçları vardı ve ağızları çıkıntılıydı. Ayrıca silah olarak mızrak kullanıyorlardı.

 

Weed ve Smith’in etrafı köyün girişindeki Savaşçılar tarafından çevrilmişti.

 

"Bir Matallost Kilisesi temsilcisi olarak destek talep etmeye geldim."

 

Weed göğsünü şişirerek gururlu bir şekilde böyle söyledi.

 

Ve kendi aralarında fısıldaşan Vejague kabilesi Savaşçılarından tüm bedeni dövmelerle kaplı kaslı bir erkek öne çıktı.

 

"Matallost Kilisesinin temsilcisiysen kardeşimizsin demektir. Hoş geldin, ziyaretçi. Bize neden katıldığını yeniden belirtir misin lütfen?"

 

"Embinyu Kilisesiyle savaşmak için destek talep etmeye geldim."

 

Weed’i karşılayan Savaşçı, mızrağını yere sapladı.

 

"Embinyu Kilisesi güçlü. Biz de onların yaptıklarından hoşlanmıyoruz fakat bizim kabilemiz neden sizin hatırınıza kan akıtsın ki?"

 

Weed hızlıca etrafına bakındı.

 

Hiç kimse doğuştan mükemmel bir konuşmacı olmazdı. Kendi gözlerinle gözlem yapmak önemliydi. Kelimeler ne kadar iyi olursa olsun duruma uymadıkları sürece atmosferi bozmaktan başka işe yaramazlardı!

 

Savaşçılar gürbüzdü ve bakışları da delici. Davetsiz bir misafirin gelmiş olmasından yana hiç endişeleri yoktu ve suratlarında yaltaklanıcı ifadeler de bulunmuyordu.

 

Köylerinin yukarı kısımlarında Caltroplar ve Vahşi Kara Ayılar gibi pek çok av dolanıyordu.

 

"Vejague kabilesinin temsilcisiyle görüşmek isterim. Vejague kabilesini siz temsil edebilir misiniz?"

 

"Ben kudretli bir Savaşçıyım. Azılı ve güçlü canavarları avlarken kabilenin en güçlü kişisi benim. Kabilemizi temsil etmek için yeterliyim."

 

Weed bir nebze yumuşayan ses tonuyla açıkladı: "Vejague kabilesinin kudretli Savaşçısı bana kardeşi olduğumu söyledi. Bu talebi dinleme sebebiniz yanınızda yaşayan komşu ve kardeşlerinizle aynı zorlukları paylaşıyor olmanız. Bir kardeş sırf zor diye verdiği sözden dönecek olursa Matallost Kilisesi ve Vejague kabilesi kardeş değildir demektir."

 

Savaşçılar enerjik şekilde başlarını sallayarak onayladı.

 

"Kardeşler tüm zorluklara rağmen bu savaşı birlikte kazanacaklardır. Biz, Vejague kabilesi, Matallost Kilisesiyle birlikte çarpışacağız."

 

"VOAAA!"

 

Kabilenin savaşçıları mızraklarını havaya kaldırıp sallayarak bağırıyordu.

****

İttifakın ilk kabilesi başarıyla kazanıldı!

 

Kurtarıcıların İttifakı.

 

Feryat Nehrinde avlanan Vejague kabilesi ittifaka katıldı.

 

Arabulucunun Şöhreti 100 yükseldi.

 

Cazibe 50 yükseldi.

 

****

 

Kudretli Savaşçı, "Vejague kabilemizin aksine diğer iki kabileyi kazanmak kolay olmayacak. Sözlere ve kardeşler arası sadakate verdikleri önem bizlerle aynı seviyede olsa da her kabilenin kendince şartları var. Embinyu Kilisesiyle savaşmak için mutlaka iki kabilenin, bilhassa Salmere kabilesinin gücüne ihtiyacımız olacak." dedi.

 

* * *

 

Weed Sarı Oğlanın üzerine binerek sıradaki kabilenin bulunduğu yere yöneldi.

 

Yavaşça. Bir ineğin çok ağır yürüyüşüyle.

 

Vejague kabilesi söz vermişti.

 

3 kabile bir araya geldiğinde Embinyu Kilisesine saldıracağız. Kalelerinin yıkılışına ve Matallost Kilisesinin sağ kalan fertlerinin özgür bırakılışına yardımcı olacağız.

 

Bir kabile saldırı sözü verince geriye yalnızca 2 kabile kalmıştı.

 

Baş aşağı yerleştirilmiş bir bıçağı andıran taşlı dağda Versailles Kıtasında nadir bulunan çiçek ve çimlerden bolca bulunuyordu.

 

An itibarıyla Weed, bir devenin sırtı gibi kıvrımlı bir tepe boyunca ilerliyordu. Fakat eğimin çok kuvvetli olmasına rağmen Sarı Oğlan kaymadan yürüyebiliyordu.

 

Anka Kuşları, "Ustam, takipçilerle aramızda 5 saat var. Şu anki hızımızla devam edersek 5 saate bizi yakalayacaklar." dedi.

 

"Düşman birliğin boyutu ne?"

 

"20 şövalye, 300 Asker ve 5 Rahip."

 

"Hala hafife alınıyorum. Sonunda 20 Şövalyeye çıkmış… Ama takipçi sayısı düşündüğüm kadar artmamış."

 

Bunlar normal bir Oymacının ağzından dökülemeyecek kelimelerdi!

 

Fakat Weed, takipçileri bizzat dışarı çekip Embinyu Kilisesinin gücünü azaltmakta kararlıydı.

 

Bunun bir kuşatma savaşında çok fazla yardımı dokunmayacak olabilirdi fakat düşmanın sayısını önceden az da olsa azaltması gerekiyordu. S sınıfı olması nedeniyle üç kabilenin ittifakını canlandırsa bile inanılmaz zor bir görev olacaktı.

 

Güdülere dayanarak bölüp fethetme! Düşman kuvvetleri güçsüzleştirme amacıyla içgüdüsel olarak taktik bir karar alıp eyleme dökmüştü.

 

'Şimdilik onları tek tek ezeceğim!'

 

"Hadi takipçiler varmadan koşturun bir an önce!"

 

Ayyaş Smith endişelense de endişelenmese de Weed’in zihni kusursuz ve soğuk bir mantıkla çalışıyordu.

 

"Bingryong. Anka Kuşları."

 

"Buyurun Efendim."

 

"Buraya gelmelerini beklememize gerek yok. Siz gidip onları temizleyin. Ama bizim tarafımız hiç hasar almamalı."

 

"Anlaşıldı, Efendim! Endişelenmenize hiç gerek yok."

 

"Bingryong, komutan sensin. Anka Kuşlarıyla birlikte sağ salim dönmen gerekiyor."

 

"Bana inandığınız için teşekkür ederim, Efendim."

 

Bingryong ve Anka Kuşları kanatlarını çırparak geriye doğru uçmaya başladı.

 

Belki de alevlerle ilişkili yaradılışlarından ötürü Anka Kuşları oldukça agresif ve pervasız canlılardı. Fakat Bingryong bedenine çok değer verdiği için Weed, komutanlık pozisyonunu ona emanet etmişti.

 

"Onlar benim heykellerim. İlla kötüye kullanılacaklarsa onları kötüye kullanan ben olurum. Başkalarının onlara zarar vermesini izleyemem."

 

Sebep bu olmasaydı o aptal ve ürkek Bingryong’a liderlik pozisyonunu hayatta vermezdi.  

 

Bir müddet sonra batı göğü kuvvetle aydınlandı.

 

Buz Nefesi kullanılmış olmalıydı, çünkü sıcaklık hatırı sayılır ölçüde düşmüştü. Sonrasındaysa göğe alevlerin dumanları yükseldi.

 

Buz ve ateş saldırıları.

 

Weed tüm bunların ortasında bile Bingryong ve Anka Kuşlarını geliştiriyordu.

 

Bu takipçi grubunun da Bingryong ve Anka Kuşları tarafından imha edilişinin ardından Embinyu Kilisesi yeni bir takipçi grubu topladı.

 

Bu seferki takipçiler 40 Karanlık Şövalye, 10 Rahip, 3 Büyücü ve 300 normal Askerden oluşuyordu.

 

Weed yutkundu.

 

Peşindeki takipçiler giderek hızlanmakla kalmıyor, aynı zamanda güçleri de artıyordu.

 

Hem yükü hem de hazzıyla eğlence artıyordu.

 

Tıpkı Alveron’la birlikte True Blood Vampirleriyle baş ederken olduğu gibi Weed’in enerjisi uygun bir gerilimle çalkalanıyordu.

 

Matallost Kilisesinin ikinci müttefik kabilesi, Lekiye.

 

Şövalyeler ve Büyücülerden oluşan bir kabileydi.

 

"Matallost Kilisesiyle ittifakımızı unutmadık. Lakin çok fazla vakit geçti. Matallost Kilisesinin hala birlikte hareket edebileceğimiz seviyede olduğu şüpheli."

 

Lekiye kabilesi Şefi Weed’i ne hoş karşılamıştı ne de nahoş.

 

"Müttefikler arasında yeterliliğimi nasıl kanıtlayabilirim?"

 

Şef Weed’e, "Embinyu Kilisesi korkutucu bir güce sahip. Onlarla çarpışıp çarpışamayacağını görmemiz adına bir cesaret testini geçmen gerekecek." yanıtını verdi.

 

Dışarıdan hiçbir yardım almadan gece vakti Cesaret Vadisini geçme testi!

 

Orası Lekiye kabilesi çocuklarının yetişkinliğe geçiş seremonisinde çıktığı vadiydi.  

 

Weed derinlemesine düşünmeden kabul etti.

 

"Cesaretim olduğunu kanıtlayacağım."

 

Görevden vazgeçmek istemediği sürece devam etmekten başka şansı yoktu.

 

Cesaret Vadisi!

 

Weed gece göğünün altında hızla ilerlemeye başlamıştı.

 

Rüzgarda hışırdayan ağaçların sesi tüyler ürperticiydi ve her an bir şeyler zıplayıp önüne çıkabilirmiş gibi hissettiriyordu.

 

Bir cesaret testi için mükemmel bir durum ve mekandı. Şüphesiz ki gerçekten cesaretin test edildiği bir mekandı.

 

Gereksiz düşünceler insanın kalbinin katılaşmasına ve sıkışmasına yol açardı.

 

Kişi korkuya kapılırsa adım sesleri bile korkutucu bir hal alır, gölgelere şaşırılırdı. Her şey giderek daha dehşet verici olurdu, ta ki bir adım daha atamaz hale gelene dek.

 

İşte Cesaret Vadisi de böyle bir yerdi.

 

Yalnızca 50 santim genişlikte dar bir vadi olduğu için her an çalılar veya ağaçlardan bir şeyler fırlayabilirmiş yanılsaması doğuruyordu. İnsanın içinde mütemadiyen korkutucu düşünceler uyandıran ve kararlılığı un ufak eden bir yerdi!

 

Aslında bir canavar veya hayalet beliriverse insanın içi rahatlardı ama burası insanı saf bir dehşete düşürmekle yetiniyordu.

 

Karanlıkta ilerlerken yol her yere açılabilirmiş gibi geliyordu. Gerginlik ve panik uyandıran Cesaret Vadisi.

 

Weed ise büyü yapar gibi hafızasından bir şeyler geveliyordu. "Ispanak 2,500 won (~$2.50), susam yaprağı 1,000 won (~$1), yumurta 1,700 won (~$1.70), sosis 4,000 won (~$4)."

 

Bir haftalık seferin masraflarını hesaplıyordu!

 

Karanlık ve sessiz bir ortam olması sayesinde zihninde ev ekonomisi yapmak için harika bir fırsattı.

 

"Zeytinyağımız bitti. Kupon biriktirmiştim, yani pazara bir dahaki çıkışımda almam lazım. Komşu pazarda mutfak malzemeleri için bir etkinlik düzenleniyordu… Oradan tatlı, pembe bir çift kauçuk eldiven almalıyım."

 

Alışveriş listesini hazırlıyordu. Weed’in en tiksindiği kısım gelmişti. Bu seferki en zorlusu ve en acı vericisiydi.

 

"Bu ayki toplam harcama geçen aya nazaran 8,000 won arttı. 24ündeki işlem yüzünden. Lanet olasıca zamlar! Gaz fiyatı yükseldi diye oldu."

 

Aklından bir tarihi geçirmek, o gün içerisinde harcadığı parayı anımsaması için yeterliydi. Geçen ay ile ondan önceki ayın fiyatları arasındaki dalgalanmaları bile listeleyebilirdi.

 

Tasarruf, tasarruf, tasarruf.

 

Buna rağmen hane harcamaları asla düşüşe geçmiyordu!

 

Ev hanımlarının en büyük endişeleri Weed için de zorluk teşkil ediyordu. "Evin masrafları: bir kez artınca bir daha asla düşmezler."

 

Evin masraflarına karşı verilen çaresizce mücadele. Gelirin fazla olması mutlaka para biriktirileceği anlamına gelmiyordu. Düşüncesizce yapılan harcamaların kısıtlanmasının yanı sıra adamakıllı bir düzenleme de gerekliydi.

 

"Geçen sefer süpermarketten o pahalı tuzu almamalıydım… Tutumlu bir hayat sürmem lazımdı." Acı bir pişmanlık yaşıyordu.

 

Ufak miktarların toplamı er ya da geç büyük bir meblağ ederdi.

 

Bu şekilde evin masraflarını düşünen Weed, çok geçmeden Cesaret Vadisinden çıkış yaptı.

 

İfadesi bitkin ve dehşet doluydu.

 

Ding!

****

 

Cesaret Vadisini geçtiniz.

 

Cesaret Vadisini en kısa sürede tamamlayan kişi oldunuz.

 

Seremoniyi Lekiye kabilesinin genç erkeklerinden çok daha erken tamamladınız.

 

İrade gücü statı oluştu.

 

İrade Gücü: Konsantrasyonu arttırır. Etrafınız ne kadar kaotik olursa olsun yetenek başarı oranınız yükselir ve büyülerdeki başarısızlık oranınız azalır.

 

Yakın dövüşte verilen hasar yükseldi.

 

Savaşçılar, Maceraperestler ve büyücüler olağanüstü İrade Gücüne sahip olanlara hayranlık beslerler.

 

Mücadele Ruhunun gelişimini hızlandırır. Kazanılan puanlar stata dağıtılamaz ve karakterin eylemleri doğrultusunda kendiliğinden yükselir.

 

‘Yürekli’ unvanını kazandınız.

 

Şöhret 200 yükseldi.

Cesaret 80 yükseldi.

Mücadele ruhu 10 yükseldi.

Liderlik 5 yükseldi.

****

Lekiye kabilesi Şefi ve Savaşçıları çıkışta bekliyordu; Weed’in vadiden çıktığını gören grup ona doğru koşturdu.

 

Ve şef, burnunda halkalar sallanarak kollarını iki yana açtı.

 

"Kardeşimiz testi geçti. İttifakımız doğrultusunda Embinyu Kilisesine saldıralım hadi."

 

"VOAAA!" Savaşçılar mızraklarını sallayarak tezahürata başladı.

 

Ayyaş Smith ise yaklaşarak bilmiş bir şekilde Weed’in omzunu sıvazladı.

 

"Cesaret Vadisi son derece zordu herhalde."

 

Weed güçsüzce yanıtladı. "Gerçekten korkunçtu."

 

"En azından hepsi bitti gitti artık. Bunu değerli bir tecrübe olarak gör."

 

"Bu çileyi her ay çekmek zorundayım."

 

"Şef Cesaret Vadisindeki Lekiye kabilesi hayaletlerinin gerçekten tüyler ürpertici olduğunu söyledi, sen ne düşünüyorsun peki?"

 

Weed kafa salladı. "Ben hayalet falan görmedim."

 

Evin harcamaları hayaletlerden çok daha tüyler ürperticiydi.

 

Ağaçların ve Weed’in ardında hayaletler gizlice ilerliyordu. Bariz değillerdi fakat oradaki bir şeylerin varlığı hissedilebiliyordu! Ancak Weed ev ekonomisini zihninde organize etmeye öyle dalmıştı ki onları hiç fark etmeden yanlarından geçip gitmişti.

 

Ding!

****

 

Kurtarıcıların İttifakı.

 

Feryat Nehrinde avlanan Lekiye kabilesi ittifaka katıldı.

 

Arabulucunun şöhreti 200 yükseldi.

 

Cazibe 60 yükseldi.

 

* * *

 

İkinci kabileyle de ittifakın halloluşuyla Weed, üçüncü kabileye doğru yola çıktı.

 

Takipçilerse hızla yetişerek düzlüklerde kamp kurmuş bekliyordu.

 

Karanlık Şövalyeler ve Embinyu Kilisesi güçlerini aşmadan üçüncü köyün yer aldığı noktaya gitmek zor olacaktı.

 

"Bingryong, Anka Kuşları! Kurtulun şunlardan!"

 

"Anlaşıldı, Efendim."

 

Bingryong, Anka Kuşları ve takipçiler çarpışmaya başladı. Weed ise kollarını bağlayıp izlemekle yetiniyordu.

 

Hava canavarlarının heykellerini yapıp onlara hayat bahşetme sebebi, hayatta kalma oranlarının yüksek olmasıydı.  

 

"Kara canavarlarıyla kıyaslanamazlar."

 

Kara canavarları etrafları sarılıp yoğun bir saldırıya maruz kaldıklarında kolayca ölebilirlerdi. Fakat uçan canavarlar bir Büyücü veya Okçu birliği olmadıkça kolay kolay avlanamazdı.

 

Sonrasında hem hava hem kara yaratıklarını karşılayabilecek şekilde bir denge kurmak zorundaydı. Fakat şu ana dek çoğunlukla Bingryong merkezli hava yaratıkları yapmıştı.

 

Embinyu Kilisesinin takipçileri Bingryong ve Anka Kuşları sayesinde zor anlar yaşıyordu.

 

Anka Kuşlarının güçleri vurgulanıyordu!

 

"Alev Püskürüşü!"

 

Büyücüler ofansif büyülerini kullanırken Anka Kuşları keyifle uçuşuyordu.

 

"O benim!"

 

"İlk ben gördüm."

 

"Önce ben yiyeceğim."

 

Birbirleriyle yarışırcasına açgözlü yutkunuşlarla ateş büyülerini yiyorlardı.

 

Çünkü ateşi özümseyerek Sağlık ve Manayı yenileme kabiliyetleri vardı!

 

Ayrıca alevli zeminin üzerinde alçaktan uçarken alev kusabiliyorlardı da.

 

Ağaçlar yanar ve alevler yayılırken Anka Kuşları sonsuza yakın Sağlıkları ve saldırı güçlerini sergiliyordu.

 

Anka Kuşlarıyla baş etmek için Kutsal Büyü, Ruhsal Büyü veya Mana Tüketme yetenekleri kullanılmalıydı. Veya Buz büyüsüyle bombalanmaları gerekirdi. Aksi takdirde Beş Anka Kuşu Kardeşi mağlup etmenin hiçbir yolu yoktu!

 

Anka Kuşları yere uçuyor ve Şövalyelerin önünde kanatlarını çırpıyor veya alev kusuyordu.

 

"ROOOAAAAAAAAR"

 

Bingryong'un acımasızca saldırılarından çok daha fazla hasar veriyorlardı. Bingryong ise koca cüssesiyle sağa sola uçup seçtiği Rahipleri ayaklar altına alıyordu.

 

Embinyu Kilisesi takipçileri birliği kısacık bir sürede un ufak olmuştu.

 

İşte bu, heykellerin gücüydü!

 

Weed’in aklından kitle halde Anka Kuşu üretme fikri geçiyordu.

 

"30 kadar Anka Kuşu yapmalıyım… muhtemelen o zaman yok olmaz veya ölmezler."

 

30 Anka Kuşuyla ortalığı alevli bir cehenneme çevirirdi!

 

Ateşten güç kazanma özellikleriyle Sağlık kaybetmeleri için neredeyse hiçbir sebepleri olmayacağını düşünüyordu!

 

Kış ayı ve yağmurlu bir gün olmadıkça çevre koşullarından da pek etkilenmezlerdi. Ateş karakteristiklerinin çoğunluğunu sergiledikleri takdirde Bingryong, onların kanat kabiliyetiyle de kıyaslanamazdı.

 

Fakat heykellerin hassas kişilikleri oluyordu.

 

Kendilerine benzeyen heykellere son derece karşı olma eğilimindeydiler. Daha da kötüsü, tavırları birbirleriyle savaşma arzularını gösteriyordu.

 

Sanat statı yükseldikçe hayat bahşedilen heykeller güçleniyor, dolayısıyla kişilik talepleri ve egoları artıyordu.

 

Liderlik ve Karizma sınırlamaları gereği de Weed’in aynı cinsten 10ün üzerinde heykelle baş etmesi zordu.

 

"Sarı Oğlan, hadi gidelim!"

 

MÖÖÖÖÖÖÖÖÖ!

 

Weed ve Sarı Oğlan birlik olarak kalan güçlerin icabına baktı.

 

Böylece gelen her takipçi takımı Sarı Oğlan, Bingryong ve Anka Kuşu Kardeşlere 2-3 seviye kazandırdı ve çokça ganimet ile silah toplandı.

 

* * *

 

Grup bir sonraki köye varmadan önce bir takipçi takımı daha yaklaştı.

 

60 Karanlık Şövalye.

10 Rahip.

10 Büyücü

400 Normal Asker.

 

Bu seferki sahiden fazlasıyla kana susamış bir orduydu!

 

Geniş ordu, Weed’i yakalama amacıyla geliyordu.

 

"Şövalyeler, Rahipler, Büyücüler ve Askerlerin hepsi at sırtında ve bizi inanılmaz bir hızla kovalıyorlar."

 

Weed’in beş yöne gönderdiği Anka Kuşları geri dönerek bu raporu verdi.

 

Weed Sarı Oğlanın ensesini okşadı. "Sarı Oğlan, bundan sonra hızlı ilerleyelim. Tembellik yaparsan akşam yemeğinde biftek çorbası içeriz."

 

Sarı Oğlan Weed’in tehditleri olmasa da hazırlanan her yemekte yoğun bir endişeye kapılıyordu. Mükemmel güzellikte tüyleri dökülecek derecede stres yapıyordu.

 

Weed'in gözleri ne zaman çorba kaynatsa Sarı Oğlanın kafasını veya ayaklarını bir süreliğine o suya banmak istermiş gibi bakıyordu!

 

MÖÖÖÖÖÖÖ!

 

Sarı Oğlan hızını arttırarak esnek bedeniyle öne atıldı. Bir atınkini rahatlıkla aşan hızıyla yokuş aşağı, yokuş yukarı demeden, dur durak bilmeden koşuyordu.

 

"Bingryong."

 

"Buyurun, Efendim."

 

"Bir kez Nefes kullanıp geri dön."

 

Embinyu Kilisesi takipçilerine doğru uçtuktan sonra kullandığı Buz Nefesi! Tıpkı her sabah kahvaltıda bir bardak süt içmek gibi Bingryong da her gün bir Buz Nefesi kullanma emri alıyordu.

 

Embinyu Kilisesi takipçileriyse Buz Nefesiyle yaralanıp ağır ağır ölüyordu.

 

"Anka Kuşları."

 

"Emrinizi dinliyoruz, Efendim."

 

"Siz de gidip onları yakın. Ormana veya dağa çıkacak olurlarsa oraları hızlıca ateşe verin."

 

Doğayı koruma gibi şeyleri pek barındırmayan bir stratejiydi. Ateşle saldırı! Anka Kuşları pek çok ağacın ve tutuşabilir sazlığın olduğu ormanda hiç hata yapmaksızın takipçilere saldırıyordu.

 

"Bingryong, etrafta bir kanyon veya geniş bir orman var mı?"

 

"Birazcık batıya hareket etmek gerekiyor."

 

"Gidelim öyleyse."

 

Geniş bir ordu için ilerlemesi zor bir rota çizerek takipçileri geciktiriyordu.

 

Teke tek, adil bir çarpışma!

 

İşin ucunda onurları varken düello yapan Şövalyeler!

 

Canlarını ortaya koyarak çarpışan Savaşçılar!

 

Weed tüm bunlardan çok ama çok uzaktı.

 

Rahipler ve Büyücüler kullandıkları koruyucu büyülere rağmen Buz Nefesinden hatırı sayılır bir hasar alıyor, düzinelerce insan ölüyordu. Atlar donmuş zemin yüzünden kayıyor, Askerlerin hareket hızı düşüyordu.

 

Fakat Embinyu Kilisesi takipçileri belli bir mesafeye geldikleri anda tüm engelleri hiçe sayıp dümdüz denilebilecek bir seyir tutturuyordu. Weed’e yetişebilmek adına maksimum hızla ilerledikleri için de Buz Nefesinden aldıkları hasar artıyordu.

 

Artık Weed bile takipçilerin çıkarttığı tozları görebiliyordu.

 

"İşimiz bitti. Üzerimize çöreklenmek üzereler!"

 

Yardım etmeye çalışan ayyaş Smith, her şeyden vazgeçmiş şekilde içtikçe içiyor, çaresizliğe boğuluyordu.

 

Fakat Weed, bunun son olduğunu düşünmüyordu. Bu noktada kendilerine yetişen takipçilerin hesabını çoktan tutmuştu.

 

"İşi onlar için daha da sıkıntılı hale getireceğim."

 

Kasten yalnızca canavarların toplandığı yerlere gitmek gibi pis bir taktik kullanarak hafif sapmalar yaratıyor, kavgalar çıkartıyordu!

 

Akarsuları çamura bulayan çamurlu yılan balıklarınınkinden bile üstün bir kaçış şekliydi!

 

Embinyu Kilisesi takipçileri canavarlarla çarpışa çarpışa Bingryong’un Nefesi doğrultusunda dümdüz ilerliyordu.

 

Karanlık Şövalyeler ve askerler sıradan canavarları keserek yaklaşıyordu fakat birliğin aldığı hasar büyüktü.

 

Takipçi sayısı giderek azalıyor ve dayanıklılıkları da sınırlarını zorluyordu. Bindikleri atlar yığılıp kaldıkça Büyücüler ve Rahipler harap oluyordu.

 

Bu sırada Weed, pek çok sarı çimin bulunduğu bir bitki sahasına denk geldi.

 

Yani en pahalı tıbbi bitkilerin!

 

İnsana sınırsız bir Dayanıklılık verme etkisi taşıyan bitkilerin.

 

Weed Sarı Oğlanı tepeye sürdü.

 

"Burada kozlarımızı paylaşacağız."

 

Salmere kabilesi köyü yalnızca bir gün uzaklıktaydı.

 

Oraya peşlerinde takipçiler olmadan, sağ salim gidebilirlermiş gibi görünüyordu fakat Weed, onları son adamlarına dek avlamaya niyetiydi. Bitki sahasını ardında bırakmak saçmalık olurdu.

 

"Sarı Oğlan, şunu kullanalım çabucak."

 

"I ıh, istemiyorum. Tuhaf görünüyor."

 

Özgürce otlanmayı hayal eden Sarı Oğlan içgüdüsel olarak güçlü bir tepki veriyordu.

 

"Biftek fiyatlarının son zamanlarda birazcık yükseldiğini duydum..."

 

"..."

 

Barışçıl bir ikna yöntemi!

 

Böylece bir saban yapan Weed, Sarı Oğlanın bedenine asarak bitkileri toplamaya başladı.

 

Gerçekten her araziye uygun bir Kore ineği olmuştu!

 

Weed bitki toplama işini Sarı Oğlana yükleyerek savaşa hazırlanmaya koyuldu. Bir bileği taşında kılıcını keskinleştirdi ve bir kumaşla zırhını temizledi. Hatta birinci sınıf biftekle şarap bile tüketti. Ayrıca Enerji ve Dayanıklılığı artırmak için iyi olan bitkileri yumuşak otlarla karıştırdı ve Sarı Oğlana verdi.

 

Mööööööööö!

 

Sarı Oğlan, efendisinin bu zarif hareketine minnettardı!

 

Onlar savaşa hazırlanmayı tamamladığında takipçi grubu da ortaya çıktı. Sayıları üçte bire düşünce avareden farkları kalmamıştı.

 

Geriye yalnızca 20 Karanlık Şövalyeyle 2 Rahip ve 2 Büyücü kalmıştı.

 

"Embinyu Kilisesinin düşmanı!"

 

"Başrahip onu canlı yakalamamıza gerek olmadığını söylemişti. Öldürün onu!"

 

Askerler atlarını yitirmişti ve zırhları tangırdayarak koşuyorlardı.

 

Askerler ve Karanlık Şövalyeler eşzamanlı olarak saldırdı. Dayanıklılıkları tükenmişti ve hücumları esnasında pek de hız kazanıyor gibi durmuyorlardı.

 

Takipçi ordusunun en ufak bir rahatsızlıkla katledilebileceği bir durumdu!

 

"Bingryong, Anka Kuşları! Önleyici saldırıya başlayın."

 

"Anlaşıldı, Efendim."

 

Bingryong derin bir nefes alarak Buz Nefesini kullandı.

 

"Nefesini gönderecek!"

 

"Koruyucu büyüler gerçekleştirin!"

 

Rahipler ve Büyücüler takipçileri çevreleyen transparan bir çember yarattı.

 

Çok geçmeden de Bingryong'un burnundan Nefesin beyaz dumanları döküldü.

 

Ve dondurucu nefesin muazzam kuvveti düşmanın transparan çemberini ezip geçti!

 

100ü aşkın Asker kaskatı kesildi. Koruyucu büyüleri olmasa aldıkları hasar daha da kötü olacaktı.

 

"Voooooooooş!"

 

Anka Kuşları geniş bir bölgeyi ateşe verdi.

 

"Şu piçi öldürün."

 

"Onu öldürüp kalbini Embinyu’nun Tanrısına kurban edelim!"

 

Embinyu Kilisesinin takipçileri alevlerin içerisinden küçük şeytanlar gibi atılıyordu.

 

Sarı Oğlanın üzerine binen Weed’in gözlerindeki soğukluğun haddi hesabı yoktu.

 

18°Cde boş bir banka yerleştirilmiş bir klima gibi gözlerinde ıssız, perişan ama şiddetli ışıltılar taşıyordu.

 

Canavarlar güçlüyse o da avlanarak ve gerekli diğer her yolla güçlenirdi.

 

"Korkakça" veya "pisçe" kelimeleri Weed’in sözlüğünde yoktu. Yoluna çıkanları mahvetmek için her yola başvururdu.

 

Daima her şeyini vererek çarpışırdı, yani kimse onun pisleştiğini söyleyemezdi.

 

"Öldürün onu." Karanlık Şövalyeler bitkin düşmüş ve ağızlarından köpükler dökülen atlarını sürerek tepeye yaklaşmıştı.

 

Weed elini öne uzattı. "Kutsama."

 

Başrahibin Kutsamasını kullandınız. Fiziksel kabiliyetler 20 dakikalığına kuvvetlendi.

 

Başrahibin Kutsaması Maksimum Sağlık ve Manayı %30, tüm statları da %20 civarı yükseltirdi! Zamanında daha düşük bir seviyedeyken Weed’in statlarını neredeyse yarı yarıya yükseltmişti.

 

Yüzüğün gücüyle Başrahibin Kutsamasını günde bir defa, istediği yerde kullanabiliyordu. Bu süreçteyse kendisini bir Oymacı değil, bir Savaşçı gibi hissediyordu.

 

Weed Sarı Oğlanın kıçını tokatladı.

 

"Hadi gidelim, Sarı Oğlan!"

 

Sarı Oğlan dört ayağının üzerinde koşmaya, hızla tepeden alçalmaya başladı. Alçaldıkça ivmeleniyor, etleri titreşiyordu.

 

Bir at hızında değildi. Daha hızlıydı.

 

Güç!

 

Sağlam ağırlığı ve hızıyla hücuma geçmişti.

 

Bir Karanlık Şövalyeyse hemen arkasından silahını savurdu. İnanılmaz hızlıydı ve hassasiyetle boynu hedeflemişti. Gerçekten yetenekli bir Embinyu Kilisesi Şövalyesiydi.

 

Weed başını eğdi, ucu ucuna kaçınıp kılıcı sıyırıp geçerek kendi silahını kaldırdı.

 

"Ay Işığı Oyma Bıçağı!"

 

Zırhsız atın boynuna saldırarak atı Şövalyesiyle birlikte yere devirdi.

 

Sarı Oğlan iki adım daha atamadan yeni bir Karanlık Şövalye yaklaştı.

 

"GEBER!"

 

Düşman Şövalye baltasını öyle büyük bir şiddetle savurdu ki Weed, rüzgarın baskısını hissedebildi!

 

Dört nala koşturan Şövalyelerin silahlarını kafa kafaya karşılayacak olursa kılıcının dayanıklılığı düşer veya kırılır diye korkuyordu. Weed’in silahları sağlamlıklarının zirvesindeydi fakat onları kasten çarpıştırmanın da gereği yoktu.

 

'Bir boşluk yaratalım.'

 

Weed Sarı Oğlanı yarım adım yana çekerek kılıcını savurdu.

 

Baltanın kısa menzilini ve kılıcının uzunluğunu kullanmaya yönelik bir taktikti! Ve kasten yarattığı geniş boşlukta Karanlık Şövalyenin kellesini almayı başardı.

 

Boğayla birlik içerisinde saldırma sanatı!

 

Şövalyeler arası çarpışmalarda sonuçlar bazen bindikleri hayvanlara bağlı olurdu.

 

Weed ise çarpışırken Sarı Oğlana elinin bir uzantısıymış gibi davranıyordu.

 

*Neeeeiiiyyyyy!*

 

Karanlık Şövalyelerin bindiği atlar tepeye nefes nefese tırmanıyordu. Sarı Oğlanın tehlikeli bir dönüşüm geçirmiş gözlerini gördüklerindeyse mücadele ruhlarını hatırı sayılır oranda yitiriyorlardı.

 

M-Ö-Ö-Ö. Öö. Öö. Öö!

 

Sarı Oğlan bu çılgınlıkta delirmenin eşiğine gelmişti!

 

Arka ayaklarını yere geçirip boynuzlarıyla hücum ettiğinde atların hepsi ardında kalıyordu. Dört ayağının üzerinde saldırı ve defansı birleştiriyordu.

 

Weed ise boğasının sırtında kılıcını rahatça kullanabiliyordu.

 

Hiddetli, vahşi bir canavar gibi kılıcını düşmanları arasında sağdan sola savuruyordu.

 

Ne zaman Karanlık Şövalyeleri sıyırsa mızrak ve kılıç çarpışıyor, kılıcı ışıldarken Karanlık Şövalyeler kesin olarak yere yığılıyordu.  

 

Tamı tamına her nefeste bir şövalye iniyordu!

 

"Sarı Oğlan, hadi gidelim!"

 

Weed Sarı Oğlanı Karanlık Şövalyelerin arasında sürüyordu.

 

Zırh kuşanmış sürücüler için yalnızca yere düşmek bile hayati denilebilecek bir darbe olurdu. Bu, zırhlarının sağladığı harikulade defanstan bağımsız olarak ağırlıklarıyla doğurdukları negatif bir etkiydi.

 

Weed, ne zaman yolları birazcık kesişecek olsa Karanlık Şövalyelere etkin ve kusursuz saldırılarla hükmediyordu.

 

Şövalyeler ve atları bitkin düşmüş ve üstüne üstlük tepeyi tırmanmak da hızlarını düşürmüştü. Diğer taraftan Weed zirvedeki gücü ve momentumuyla tepeden aşağı koştururken Şövalyelerle kıyaslanabilir bir güçteydi.

 

Strateji ve taktik kullanımı!

 

Onlara hasar vermek için ve dinlenemesinler, dayanıklılıkları tükensin diye canavarları çekiyordu.

 

Bu, Orklar ve Elflerle çarpışırken kullandığından farklı bir yöntemdi. Orklar rahatlıkla oltaya gelirken Elfler pis hamlelerden hoşlanmazdı. Okçuluk, büyü ve ruhsal güç kullandıkları için onları yakın dövüşe yönlendirmek zorundaydı.

 

Her ırkın özellikleri veya eylem kodlarına göre bir mücadele yöntemi izliyor, strateji ve taktiklere karar veriyordu.

 

Ufak çaplı bir çarpışma olsa da avantajlı bir sahada komuta ediyordu.

 

Fakat alev alev yanan kalbi, bir ölçüsü olmaksızın daha çok düşman istiyordu. Çok sayıda ezici düşmanla karşılaştığında savaş sarhoşu oluyor, kanı kaynıyor, daha çok kurban açlığı çekiyordu.

 

Vahşi canavarların mizacı.

 

Bedenin içgüdüleri.

 

"UUAAAAAH!"

 

Weed’in ağzından Aslan Kükreyişi döküldü.

 

Aslan Kükreyişini kullandınız.

 

‘Aslan Kükreyişi’ yeteneği menzildeki tüm müttefiklerin moralini %200 yükseltti.

 

Var olan tüm Kafa Karışıklığı uğursuzlukları kalktı.

 

Liderlik 5 dakikalığına %270 yükseldi.

 

"Emrimi dinleyin! Bingryong, Anka Kuşları! Düşmanı tarihten silin!"

 

Embinyu Kilisesi takipçileri —orduya yakın irilikte bir birlik.

 

Komutanın liderliğine ayak uydurarak hareket edebilme hususunda moral, çok önemli bir faktördü!

 

Günlük Buz Nefesi kullanımı sayesinde Karanlık Şövalyelerin yarısı çoktan ölmüştü.

 

Süvarilerin kontrolü zayıflamıştı!

 

Bingryong düşmanları ayaklar altına alıyor, harap ediyor ve donduruyordu.

 

Anka Kuşları çılgınlığa yol açıyor, alevler saçıyor ve tüylerini yayarak bir ateş yağmuru yaratıyordu.

 

Her şey bir alev denizine dönüşüyordu. Takipçiler morallerini yitirmiş, kaosa sürüklenmişti.

 

Sarı Oğlanın üzerindeki Weed, doğruca düşman hattının ortasına koşturuyordu.

 

Rakiplerin silahlarından kaçınıyor, düşmanları delip geçen bir ok misali saldırıyordu.

 

Tepeye tırmanan Askerler ve Karanlık Şövalyeler aksi istikamete kaçmaya başlıyordu.

 

"UAAAAAAAAAHH!" Weed’in ağzından savaş nidaları dökülüyordu.

 

Karanlık Şövalyeleri atlattıktan sonra karşılaştığı Embinyu Kilisesi Askerleri adeta çocuk oyuncağıydı.

 

MÖÖÖÖÖÖÖÖ!

 

Sarı Oğlan da bağırıyordu. Bir boğanın feryadı!

 

Boğanın bağırış sesleriyle birlikte Weed, bitkin düşmüş ve yaralanmış Karanlık Şövalyeler ile Askerleri yarıp geçiyordu.

 

Kızgın alevler ve düşen buz parçaları arasında yaşanan bir çarpışma, kanlı Salmere Tepesi savaşı!

 

* * *

 

Geomchiler Yurokina dağlarına yerleşmişti!

 

Ork köyüne geldikleri ilk gün, Zephyr’in tavsiyelerine aktif olarak uymaya başlamışlardı.

 

Bir kadınla çıkma yolu mu? İlk önce göz teması kuracaksınız.

 

Geomchiler dişi Orklara delici bakışlar atma alışkanlığı edinmişti.

 

"Uaaah, korkunç. Chwik chwik!"

 

Ancak ışıldayan gözleri dişi Orkların içlerini ürpertmişti!

 

Versailles Kıtası boyunca dağılan Geomchiler tek bir noktada toplanmıştı.

 

Kaba, kaslı yapıları ve cam boncuklardan parlak keskin gözleriyle Geomchiler, Ork köyüne akın etmişti.

 

Dişi Orklar her gördüklerinde Geomchilerin baskısını hissediyor ve onlardan kaçınıyordu.

 

Zephyr'in ikinci tavsiyesi.

 

Sonra, doğal bir şekilde bir konuşma başlatın. Zorlayıp da özel bir an yaratmaya çalışmanıza gerek yok. Doğal bir şekilde, birlikte yemek ister misin diyeceksiniz. Bu kadarı yeterli.

 

Geomchiler dehşete düşmüş dişi Orklara yaklaşıyordu.

 

Ani reflekslerle çabucak etraflarını sardıktan sonraysa dişi Orkları kaçamaz hale getiriyorlardı—!

 

"Ork hanımefendi, sessiz bir ormana gidip kanlar damlatan bir geyik eti mi çiğnesek?"

 

Kraliyet Yoluna gelip Ork ırkını seçen dişi Orkların bir hayali vardı.

 

'Ah, artık mutlu mesut maceralara atılabilirim.'

 

Daha liseyi yeni bitirip üniversiteye başlamış pek çok birinci sınıf öğrencisi vardı.

 

Bu eğlenceli ve hareketli yeni hayatın tadını çıkartmak istiyorlardı ama etraflarını cahil görünümlü adamlar sarıyordu.

 

"Kyaaaaaah!"

 

Dişi Orklar geniş sırtlarını göstere göstere kaçışıyordu!

 

Biraz kalın kafalı olabilirlerdi ama Geomchiler de bu seviyede bir şeyler hissedebilmeye başlamıştı.

 

"Bu işte bir tuhaflık var."

 

"Zephyr'in tavsiyesi hiç etki etmiyor gibi görünüyor."

 

Bir randevuya çıktığınızda atmosferi okuyun ve çok fazla konuşmayın.

 

Üçüncü tavsiye de yalnızca negatif yan etkiler göstermişti.

 

Yüz teşebbüsün sonunda bir randevu koparmayı başarmış ama o randevuyu da sessizce gözlerini dikerek geçirmişlerdi.

 

Tuhaf ve nahoş bir atmosferdi. Dişi Orklar yemeklerini indirip ayaklanmak zorunda kalmıştı.

 

"Güzelce doyduk. Chwik! Biz gidelim artık. Chwit chwit."

 

Geomchiler gergince beklemiş fakat o dişiler bir daha görünmemişti.

 

"Yolunda gitmeyen bir şeyler var."

 

"O Zephyr piçi bizi oyuna getirmiş."

 

Acı bir intikam!

 

"Dünyada yalan söyleyecek insan bulamamış da biz bekarları mı oyuna getirmiş?"

 

"Fırsat yaratmak için çok uğraştık… Ama şimdi dedikodular yayıldı, dişi Orklar bizi görür görmez tabanları yağlıyor!"

 

Zephyr Geomchi2 tarafından elinden tutulup dojoya sürüklendiği için yeni bir üye olmuş ve bir müdavime dönüşüp eğitim almaya başlamıştı.

 

Aldığı eğitim miktarı normalin 3 katıydı.

 

"Bizim bize uyan bir randevulaşma yöntemine ihtiyacımız var." Geomchiler başarısızlıklarından ders alarak üzerine düşünmeye başlamıştı.

 

Bu eksikliklerini fark etmeleri için iyi bir fırsattı.

 

Böylece Maylon, Hwaryeong, Romuna, Irene ve Surka’ya bizim diğer erkeklerden ne eksiğimiz var, biz çekici değil miyiz diye sordular.

 

İlk konuşan Romuna oldu ve üzerine düşünmesine hiç gerek yokmuşçasına, "Her şeyden önce bedenleriniz fazla iri. Çok fazla kasınız olması birazcık külfetli." dedi.

 

"Erkek adamın bu kadar kası olması şart!"

 

Geomchi3 önkolunu sıktı.

 

Önkolu 52 santim kalınlıktaydı!

 

Bir kadının uyluklarından çok daha kalındı ve sinirleri kıvrılan solucanlardan daha genişti.

 

Tek kaslı bölgesi önkolları değildi. Bacakları da bir kadının belinden daha kalındı.

 

"Ne kadar erkeksiyim ama?"

 

"Aahh, kaslar erkeksi falan değil, yalnızca mide bulandırıcı."

 

Kasları beğenilirliklerini azaltıyordu.

 

Maylon giyim kuşamlarını işaret etti. "Moda anlayışınız sıfır. Normal hayatta ne giyiyorsunuz siz tam olarak?"

 

Kraliyet Yolunda moda da önem taşıyordu.

 

Bir cüppe giyerken uygun renklerde ayakkabı tercih etmeliydiniz. Kumaşlar boyalı oluyordu ve özel efekt birazcık düşse bile bir bütün olarak uyum sağlamanın değeri büyüktü. Güzel görünümlü kıyafetler veya tasarım zırhlar özellikle yüksek fiyatlara gidiyordu.

 

Kraliyet Yolu gerçek hayattaki bir toplum gibi olduğu için güzelce giyinip kuşanıp gezinmek çok önemliydi. İnsanlar zindan keşifleri sırasında bile üstleri başları kirlenmesin diye dikkat ediyordu. Bir Şövalyenin bir kaleye veya şehre gitmesi gerekirse diye zırhını ışıldayana dek temizlemesi temel bir görgü kuralıydı.

 

Fakat Geomchilerin üzerindekiler metal değildi, çürümüş kemiklerden oluşan kılıçlar ve zırhlardı.

 

Kemik Göğüslük, Kemik Kılıç. Kemik Ejderin kemiklerinden yapılı gelişmiş öğeler!

 

Weed o öğeleri bizzat üretip vermişti ama mide bulandırıcı, nahoş kokuları hafife alınacak cinsten değildi. Zincir zırhlı pantolonları, eldivenleri ve başlıkları da delik doluydu. Kuşandıkları ekipmanlar tam bir maskaralıktı.

 

"Genelde sadece Dövüş Sanatları üniformaları ve spor kıyafetler giyiyorum."

 

Geomchilerin sesleri alçalmaya başlıyordu.

 

"Spor kıyafetler derken eşofmanı mı kastediyorsunuz? Bu günlerde bayağı güzel eşofmanlar yapıyorlar."

 

Maylon’un bahsettiği eşofmanlar spor şirketlerinin en son trendlere uygun şekilde ürettiği şeyler veya ünlü markaların çıkarttığı süveterlerdi.

 

Fakat Geomchilerin giydiği eşofmanlar ter lekeleriyle dolu gri, kalın kıyafetlerdi! 10 yılı aşkın süredir yalnızca üniforma ve eşofman giymekten moda anlayışı diye bir şeyleri kalmamıştı.

 

Hwaryeong, "Hiç kadın arkadaşınız var mı? Yani tanıyıp vakit geçirdiğiniz ama sevgili olmadığınız birileri? Eğer rahatlıkla takılabileceğiniz pek çok arkadaşınız olursa kız arkadaş bulmanız da çok kolay olur." dedi.

 

Geomchilerin tek yapabildiği iç çekmekti.

 

İdmanlara yoğunlaşırken bir kızla yakınlaşmayı nasıl becereceklerdi ki?

 

Hwaryeong, Irene, Romuna ve diğerlerini tanıyorlardı, yani onlarla arada bir de olsa sohbet edebilecek düzeydeydiler. Ama gerçek hayatta kadınlardan gerçek anlamda uzak yaşıyorlardı.

 

Geomchi300 bir anda bakışlarını kaldırdı. "Restorandaki kadın?"

 

*Hımm hımm.*

 

"Süt getiren kadın."

 

"Komşu kadın ve ortaokuldaki çocuk."

 

"Küçük kuzenim."

 

Tanıdıkları ve zaman geçirdikleri kadınlar bunlardan ibaretti!

 

Yalnızca bir erkek grubuyla takılıyor, kadınlardan uzak bir yaşam sürüyorlardı.

 

Hwaryeong büyük bir zorlukla, "Televizyon izliyor musunuz?" dedi.

 

"Ha?"

 

"Tiyatro, film veya bir flört programı… radyo bile olur."

 

Onları kültürlü hayatlar yaşıyorlarmışçasına sorguluyordu.

 

"Ben arada bir televizyon izliyorum..."

 

Hiç değilse bu pozitif bir işaretti!

 

"Ben çoğunlukla boks maçı, güreş maçı ve karışık dövüş sanatları yayınları izliyorum."

 

"Ben en son ‘Şiddet Hafızasını’ izlemiştim..."

 

"Ben de futbol, beysbol ve voleybol yayınları görmüştüm."

 

Geomchiler kültürlü bir yaşamın çoook uzağında varlıklardı.

 

Hwaryeong gerçekten hayretler içerisindeydi. 'Böyle tipler nasıl var olabilir?'

 

Derken Surka tamamen kasıtsız, kritik bir darbe indirdi.

 

"Korkutucu görünüyorsunuz."

 

"..."

 

Elenmelerinin anahtar sebebi buydu!

 

Geomchiler ciddi bir yanılgı içerisinde yaşıyordu. Flört kabiliyetlerinin tecrübe kazandıkça gelişeceğine inanıyorlardı. Fakat sevdikleri her kadının da onları seveceğine safça inanmaları büyük bir hataydı!

 

Gerçekten sevdikleri bir kadınla tanışmaları ve onunla çıkabilmek için deneme yanılmalar yaşamaları gerekiyordu. Ayrıca yalan söylemeyi ve allayıp pullamayı da öğrenmeleri lazımdı.

 

Kızlar neden kötü çocuklara veya çapkınlara kapılırdı?

 

Çünkü iyi erkekler çekici olmazdı. Onlar yalnızca iyi şeyleri düşünürlerdi. Bir erkek arkadaş olarak kadının kalbinden geçenleri anlayamaz, ona yaklaşamazlardı bile.

 

E tanımadığınız birinden de hoşlanamazdınız!

 

Geomchiler yalnızca başlangıç seviyesindeydi. Aşkı, randevulaşmayı yaşamalı, acı çekmeliydiler ama yalnızca inatla devam etmeleri gerektiğini söylemek fayda etmeyecekti.

 

Irene buna rağmen onlara yardım edecekti.

 

"Abilerim, sizin de bir cazibeniz var. Ve arkadaşça yaklaşırsanız o cazibenizi sergileyebilirsiniz."

 

Derken pratik bir tavsiyede bulundu: Geomchilerin en iyi özelliklerini olabildiğince sergileyebilmeleri için!

 

Kadınlar güvenilir erkeklerden hoşlanırdı.

 

Yeni başlayanlarla arkadaşça iletişim kuracaklardı. Cesaret almışlardı, adım adım ilerlerlerse işe yarayacaktı.

 

Bu sırada Ork Köyünün en aktif karakterleri olan Geomchiler bir teklif aldı.

 

"Chwiik! İnsanlar, savaş becerileriniz bayağı iyi. Genç Orkları eğitmeye ne dersiniz?"

 

Ork köyü eğitim merkezinin resmi Eğitmenleri olacaklardı!

 

Üstatlar için gayet kolay bir işti, uygulayıcıların da dojo yönetimi konusunda tecrübesi vardı.

 

'Eğitmenler yeni başlayanlara eğitim verdiği için...'

 

'Becerilerimize mükemmel uyum sağlayan bir iş ve yeteneklerimizi sergileyebileceğimiz bir alan.'

 

Ücret günlük 2 altındı!

 

Avlanarak kazanabilecekleri paraya kıyasla bir hiç olsa da razıydılar.

 

"Yapacağım."

 

"Bir Eğitmen olarak görevlendirildiniz."

 

Bundan böyle Geomchiler eğitmenlik yapacak ve eğitim merkezine gelen başlangıç oyuncularını eğitecekti.

 

Yeni başlayan Orklara pek aşina olmadıkları bir silah olan kılıç kullanmayı öğreteceklerdi.

 

"Eğitim merkezine gelen başlangıç seviyesi Orklar, hepiniz hoş geldiniz. Bir Eğitmen olarak öncelikle sizlere kılıcın nasıl kullanıldığını göstereceğim."

 

Diyen Geomchi5, başlangıç seviyesi dişi Orklara kısa bir gösteri sergilemeye başladı.

 

50yi aşkın Ork, oturmuş eğitim merkezinin içerisinde olanları izliyordu.

 

Geomchi5 bir ağacı kuvvetle tekmeledi. Ve ağacın dallarından sarkan yapraklar dökülmeye başladı.

 

*Çat çat çat çat çat çat!*

 

Sonra da düşen yaprakları şişlercesine kılıçtan geçirdi!

 

"Gördünüz mü, çok kolay, değil mi?" diyen Geomchi5 ışıl ışıl gülümsedi.

 

Başlangıç seviyesindeki dişi Orkların bu eylemleri takip ve taklit edebilmesi imkansızdı.

 

"Tchh, neden bu kadar ağır ki?"

 

"Doğru düzgün savrulmuyor da. Chwiiik."

 

Düşen tek bir yaprağa vurmak bile zorken Geomchi5 kafası inanılmaz karışıkmış gibi, "Bunu yapamıyor musunuz? Niye ki? Gerçekten kolay bir iş..." diye diye gösterisini sergilemeyi sürdürüyordu.

 

*Çat çat çat çat çat çat!*

 

#Yine bayağı uzun bir bölümdü. Bizimki ordusuyla karşısına çıkanları çat çat indirdi, mükemmel yöntemlerle (!) iki ittifakı halletti. Sırada ittifakın son parçası var, onu da hallettikten sonra ilk çarpışma başlayacak olmalı.
Bu arada biricik Geomchilerimize de bir bakış attık. Son zamanlarda hepsi dişi Ork tavlamaya kafayı takmış durumdaymış, bakalım bu maceranın sonu ne olacak… Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr