Lms 17.6 : Bir Çocuk Heykeli

avatar
3055 23

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 17.6 : Bir Çocuk Heykeli


Çevirmen : Clumsy-nim



"Weed-nim gerçekten bir dahi!"

 

Mapan Feryat Nehri havzasının yanından 20 iri vagonla geçiyordu. Vagonları ticaret yapmak adına Barbar köyüne taşıyordu.

 

"Kyaaaao."

 

"Taze insan. Av olacaksın."

 

Vagonları çok sayıda canavar takip etse de her biri Bingryong ve Anka Kuşu tarafından imha ediliyordu.

 

En sonunda Mapan, vagonları çekmeyi tamamlayarak sağ salim Vejague Kabilesi köyüne ulaştı. Ve her yaştan Vejague kabilesi ferdi ile kadınlar toplaştı.

 

"Acele edin ve alışverişe başlayın! Ucuz ve makul fiyatlı mallar satıyorum. Gecikirseniz hiçbir şey bulamazsınız. Hazır ucuzlamışken bol bol alın!"

 

Mapan’ın getirdiği mallar, Morata’da üretilmiş silahlar, zırlar, deri malzemeler ve gıdalardı!

 

Bir Vejague Kabilesi genç kızı, hoşuna gitmiş gibi görünen bir çift bakır küpeyi eline aldı. "Bu ne kadar?"

 

Mapan ciddi bir ifadeye büründü. "O epey pahalıdır."

 

"Biliyorum. Pahalı gözüküyor zaten. Elimde yalnızca deri var. Biraz da diş…"

 

Siyah Yaban Domuzu derisi ve dişleri—bunlar Morata’da rahat birkaç yüz altın edebilecek mallardı.

 

Mapan mantıksız bir teklifmişçesine kafasını salladı. "Ama onlar bu alanda avlanılan her seferde elde edilebilecek şeyler."

 

Mapan, ahlaksız bir Tüccar örneği çiziyordu!

 

Seyrek saçlı genç kız ise ağlamanın eşiğine gelmişti. "Hnng, ama gerçekten almak istiyorum."

 

"Öyleyse sana 3 deri karşılığında satacağım."

 

"Teşekkür ederim, Tüccar oppa!"

 

Mapan, medeniyetten bihaber barbarlarla deri ve benzeri materyaller karşılığında ticaret yapıyordu. Onlarla ticaret yapan ilk kişi olarak da muazzam bir kar elde ediyordu.

 

Vahşi barbarları gasp etme yönteminin öğreticisi Weed’di!

 

Buradan elde edilen deriler epey kıymetli materyallerdi. Feryat Nehri civarından geldikleri için Morata’da özel bir ürün muamelesi görüyorlardı. Bunun yanı sıra Morata’nın harikulade teknikleriyle işlendikleri takdirde muhteşem cüppeler ve zırhlara dönüşebiliyorlardı.

 

* * *

 

Weed, 1 Bakırlık görev için bir heykel yapmak adına Lord Kalesindeki şahsi odasında dikiş dikiyordu. Imoogi derisini beyaza boyamış ve bir çocuk bedeni yapmıştı.

 

"İnsan derisi beyaz olmaz gerçi..."

 

Solgun, donuk renginden ötürü ten rengini olduğu gibi kullanma düşüncesi onu germişti!

 

Weed’i gerçek bir terzi olarak değerlendirmek aşırıya kaçmak olurdu, çünkü deri ve kumaş işleme konusundaki yeteneği epey olağanüstü olsa da boyama konusuna neredeyse hiç özen göstermiyordu.

 

"Bugüne dek yaptığım şey iş gördüğü sürece sıkıntı çıkmadı. Çünkü renk o kadar da gerekli bir şey değil sonuçta!"

 

Dizayn kılık kıyafet için önemli bir unsur olsa da defansları veya farklı bir seçenekleri sağlam olduğu sürece ürünler hızla satılıyordu. Hem bir kıyafeti satın aldıktan sonra başka bir boyacıya götürüp boyatmak da mümkündü.

 

Bu nedenle işe çocuğun ten rengini yapmakla başlamak Weed için zordu.

 

"Onu çok da genç yapmam gerekmez."

 

Yeni doğmuş bir bebek. Yüz günlük bile olmayan bir bebek, çiftin mutsuzluğunu daha da kolay anımsatmaktan başka bir işe yaramazdı.

 

"Biraz vakit geçmiş olmalı, öyleyse kızı iki üç yaş civarında yapalım."

 

Çocuklar bu yaşlarda sorun çıkartmaya başlarlardı.  

 

"Sadece suratlarını görmek bile parmak eklemlerinizle şöyle güzelce bir ritim tutturmak istemenize yol açar ve yalnızca çile çekmek için mi çocuk yapmışım diye pişman olursunuz... ama buna rağmen onları en çok sevdiğiniz zamanlardır."

 

Anne babanın duygularını yatıştırması ve evlatlarına son vedalarını edebilmeleri adına yapılan bir heykel olacağı için neşeli bir ifade iyi olurdu.

 

Yalnızca sanatsal değere sahip değil, insanın kalbine dokunabilecek bir heykel de olmalıydı. Detaylı bir ifadeden ziyade samimi bir his taşımalıydı. Weed’in içtenlik, sıcaklık yansıtabilecek bir heykele ihtiyacı vardı.

 

"O tarz bir yeteneğim olmasa da..."

 

Weed, unutmak istediği şeylerin veya mutsuzlukların geçen zamanla birlikte en nihayetinde birer hatıraya dönüştüğünü deneyimleyerek öğrenmişti.

 

Ona kalırsa ailenin tüm acı ve özlemlerini kucaklayacak harika bir heykel beklemek çok fazla olurdu. Evet, gerçekten dikkat çekici bir Oymacı olabilirdi ama güzelliği tasvir edebilecek olsa da mutsuzluğu yok edemezdi.

 

"Benim yapabileceğim şey, onlara yürüyecekleri bir yol döşemek."

 

Diyen Weed, oyuncak bebeğe obsidyenden gözler taktı.

 

Kız kardeşi küçüklüğünde onun fabrikada yaptığı oyuncak bebekler sayesinde başkalarını kıskanmayacak kadar oyuncağa sahipti. Erkek olsaydı uçak, tekne, araba, robot gibi her türden oyuncak isteyebilirdi ama kız olduğu için tatlı zevkleri vardı. Doldurulmuş bir hayvan gördüğü her seferde delice mutlu olurdu.

 

"Oyuncak ayı sevgisi olağanüstü düzeydeydi."

 

Çocuklar oyuncak bebeklerden hoşlanırdı, çünkü onlarda zihinlerini harekete geçiren bir şeyler olurdu.

 

"Yalnızca bir çocuk heykeli değil... daha çok oyuncak bebek de yapmalıyım. "

 

Weed, çocuğu tek başına bırakmanın yalnızlık hissi uyandıracağını düşünüyordu. Ve en kötü ihtimalle bir Şaheser yapmayı planlıyordu ama bu haliyle gerçekten bir şeyler eksik hissettirecekti.

 

Ebedi bir veda yaşamaları gerekliydi, bu durumda çocuklarının tek bir oyuncak bebeği olması ebeveynlerinin kalplerini kederden paramparça ederdi.

 

"Bir sürü oyuncak bebekle çevrelenecek bir heykel. Çocukların sevmesi şartıyla her türlü şeyi yapmak zorunda kalacağım anlaşılan."

 

Küçük bir kızın hoşuna gidebilecek her şeyden yapacaktı. Mumlarla güzelce süsler, hatta bir şekilde bir kardan adam bile yapabilirdi.

 

"Bingryong'un derisindeki tozlardan azıcık sıyırırım olur biter!"

 

Şaşırtıcı bir şekilde Oymacılar pek çok farklı iş yapabiliyordu.

 

****

Imoogi Derisi : Dayanıklılık 30/30.

 

Üretim yeteneği olan Terzilikle ilişkili bir öğe.

 

Nihai Terzilik materyali, kıyafet veya ekipman yapımı için son derece değerli bir öğe. Aşılanan Manayla zehre karşı direnç sağlar ve karanlıkla ilişkili güçleri geliştirir.

 

Imoogi Derisi sıradan Terzilik yetenekleri veya alet edevatıyla işlenemez.

 

Yalnızca Usta Zanaatkarlık seviyesine çıkmış bir Zanaatkara tarifsiz değerde bir deneyim kazanma ve bir sanat eseri yaratma fırsatı bahşedilir.

 

Üzerinde kalan savaş izleri nedeniyle derinin değeri bir nebze düşmüş durumda. Bir ürüne dönüştürülmesi için ekstra onarım gerekli.

 

En üst kalite Terzilik öğesi.

Seçenekler: Karanlıkla ilişkili güçleri geliştirir. Maksimum Manayı 20,000 arttırır. Büyü direncine sahip, yani kolay kolay zehirlenmez.

 

Çok hafif bir materyal.

 

****

Sıradan bir oyuncak bebek yapımında nihai Terzilik materyali kullanıyordu. Bir Maceraperest için bir tunik veya bir Büyücü için cüppe yapıldığı takdirde delikleri ve kusurlarına rağmen on binlerce altın edebilecek bir malzeme, hiç tereddütsüz kesilip bir oyuncak bebek olarak yeniden doğuyordu.

 

Ding!

 

****

Bir Pelüş Tavşan yarattınız.

 

Elleriyle güzelliği meydana getiren bir Oymacı tarafından yeni bir meydan okuma!

 

Bir tavşan oyuncağı yapmak adına nadir bulunan bir deri kullanıldı.

 

Oymacılık alanındaki yeni devrimin yaratıcısı Weed, meydan okumalarına bir son vermiyor.

 

Sanatsal Değer: Büyük üstat Oymacı Weed’in eseri. 309.

 

Özel Seçenekler: Pelüş Tavşana sahip olmak zıplama kabiliyetini %5 arttırır.

 

Pelüşü çocuklara göstermek yakınlığı arttırmak için yeterlidir.

 

Dev Tavşanlarla arkadaşlık geliştirilebilir.

 

- Oymacılık yeteneği yetkinliği yükseldi.

 

- Terzilik yeteneği yetkinliği yükseldi.

 

- Şöhret 12 yükseldi.

 

- Sanat statı 3 yükseldi.

 

- Şans 1 yükseldi.

 

****


Dev Tavşanlar henüz keşfedilmemişti. Tıpkı karlı bölgelerde yaşadığı söylenen Yetiler gibi bu da yalnızca nesilden nesle aktarılan efsanelerde var olan bir kabileydi!

 

Tek bir pelüş heykeliyle Weed’in Oymacılık yeteneği yetkinliği tam %0.9 artmıştı.

 

"Oymacılık yeteneğim 7. seviyeye yükseldikten sonra tek bir Değerli Eserle bile bu kadar yetkinlik geliştirebileceğim hiç aklıma gelmezdi..."

 

Görünen o ki büyük ebatlı veya taş heykellere odaklanmak bir hataydı. Oymacılık yalnızca mütemadiyen yeni değişikliklere baş koyarak geliştirilebilirdi. Yapmak istediğiniz temalar veya işler öylesine birikirdi ki onları hiç dinlenmeden yapmanız gerekirdi—işte Oymacılık dünyası böyle bir şeydi!

 

Bir insan olarak Weed’in elinden çıkan heykeller bir ölçüde belirliydi. Aşina olduğu şeylerin heykelini yapmaya meyilliydi ve yeni şeyler denemekten giderek uzaklaşıyordu. Bir süre Seo-yoon’un heykellerini yaptıktan sonra büyük heykellere geçiş yapmıştı, alışkanlıktan doğan heykellerin de bir sınırı vardı.

 

Weed, sevecen ve dostane ifadeli yaklaşık 30 doldurulmuş hayvanı tamamlayarak titizlikle yerleştirdi. Aslan, fil, ayı, çita ve gergedan gibi vahşi hayvanlar tatlı pozlar veriyordu.

 

"Gerçi oyuncak bebeklerin en iyileri pis bakışlı olan ve gözleri parlayanlar bence..."

 

Yaptığı bu oyuncaklar kendi zevkiyle hiç uyuşmasa da sonuç itibarıyla çocuklar içinlerdi.

 

Deriden yaptığı oyuncakların 5i Değerli Eser olmuştu. Terzilik yeteneğinin de katkısıyla kumaş ve derileri birleştirerek yaptığı oyuncaklar olarak bütünlük dereceleri hatırı sayılırdı.

 

Weed'in hüneri, böbürlenilesi muazzam dayanıklılıklarında yatıyordu. Gerçek bir fil gelip ayaklar altına alsa bile pofudukluğunu koruyacak pelüşler yapıyordu; hatta ateş büyüleriyle yakılsalar bile başlarına hiçbir şey gelmezdi. Durumdan bihaber halde kendileriyle oynayan çocukları ateşe atıldıklarında bile zerre kadar zarar görmeyişleriyle şaşkına uğratacak, ağızlarını açık bırakacak bir seviyedeydiler!

 

"Oyuncak bebeklerin sağlam olmaması gerektiği önyargısı yıkılmalı!"

 

Weed doldurulmuş hayvan sayısını arttırdıkça oyuncak üretiminin temellerini öğreniyordu. Ayrıca gerçekten kalıpların dışına çıkan bir hayal gücü sergiliyordu. Mesela deriden yapılı pelüş sincaplar kocaman bir meşe palamudunu ezmek için bir değirmen taşını çeviriyordu—yemek için meşe palamudu ezmesi yapıyorlardı. Tavşanlar da havuç çorbası yapıp içinde yüzüyordu.

 

"Eserin ismi için 'Sincaplar ve Tavşanlar Yemek Yapıyor' uygun olacaktır."

 

Sonuç, bir Değerli Eserdi. İleride Aşçılık yeteneğini kullanarak gerçek bir meşe palamudu ezmesi ve havuç çorbası da yapıp eklerse harika olurdu.

 

Pelüş maymunlar muz soyuyor, şarkı söylüyor, grup halinde dans ediyordu. Bir şenlik ateşi yakmışlardı ve maymun severleri cezbedecek baş döndürücü ve şehvetli bir dans sergiliyorlardı. Weed, oyuncu maymunların altlarındaki muz kabuklarına basıp kayarak düştükleri komik bir sahne bile sergilemişti.

 

"Bu eserin ismi de 'Arsız Maymun Festivali' olacak."

 

Bu seferki bir Sanat Eseriydi. Ahşap enstrümanları çalan maymunların çizdiği manzara hayran olunasıydı.

 

"Şimdi sırada..."

 

Hayvanlar, hayvanlar, hayvanlar.

 

Söz konusu küçük bir oğlan olsaydı araba, tekne ve uçak heykelleri yapardı. Fakat yapacağı heykeller bir kız çocuğu için olmalıydı.

 

"Çünkü küçük kızlar doldurulmuş hayvanlardan hoşlanırlar!"

 

Saçmalık derecesinde fazla doldurulmuş hayvan yapmıştı. Sıkı çalışmaya bağışıklığı olduğu için de yüzlerce hayvan yapmış olmasına rağmen hiç yorgun değildi.

 

"Böylece bir odayı tamamen oyuncaklarla doldurabileceğim… Böyle yapmalıyım ki mutlu olduğunu, hiçbir şekilde bahtsız olmadığını hissetsin."

 

Şu anda yaptığı oyuncaklar aksesuardan ibaretti. Nihai işi için özel bir oyuncak bebek, o zamana kadarki işlerinin hepsinden daha büyük bir şaheser yapmalıydı.  Gerçek bir sanat eseri olmalıydı.

 

* * *

 

Morata yakınlarında bir köy olan Trivan, Niflheim İmparatorluğu günlerinde bir vikont tarafından yönetilen bir bölge olarak kayıtlara geçmişti. Bolca ipek ve tarçın üreten ve hatta geniş bir tahıl ambarı alanına sahip şanslı, bereketli bir bölgeydi.

 

Fakat Kuzeyin sert kışları sonrası geriye yalnızca çorak topraklar ve harabeler kalmıştı. Ayrıca etrafta pek çok canavar da mevcuttu, dolayısıyla köy sıklıkla talan edilirdi. Vahşi köpek cinsi canavarların saldırısı sonrası köyde neredeyse hiç besin kalmamıştı.

 

Stiren Loncası işte bu noktaya yerleşmişti.

 

"Yeri kazın! Kayaları çıkarıp tohumları ekmemiz gerekiyor, bu yüzden acele etmeliyiz."

 

Stiren’in komutası altındaki 30 lonca üyesi kazmalarla iş üstündeydi. Çünkü toprağı temizleyip tohum ekeceklerdi.

 

"Kahretsin, hiç değilse Norman Krallığında Stiren Loncasındanım deyince çaylaklar tarafından bile tanınırdın… bir de şu halimize bak."

 

"İşi yapacak bir vatandaş olmayınca elden bir şey gelmiyor. Şu anda hepsi Morata’da kazanç peşinde."

 

Stiren Loncası Versailles Kıtası zamanıyla yaklaşık 5 ay önce Trivan Köyüne yerleşmişti! Kuzeyin öncülüğünün patlama yapmaya başladığı sıralarda erkenden üslerini taşımışlardı.

 

O sıralarda Kuzeydeki köy ve bölgeler yoğun bir şekilde göç eden oyuncu ve loncalar adına yönetiliyordu.

 

Stiren Loncası da yerleşecek bir köy ararken koşullar konusunda pek seçici davranmamıştı.  

 

"Emlak işi tamamen konumla alakalı. Verimli arazi? Geniş sahalar? Dağa yakın bir bölge? Hiçbirine gerek yok. Morata’ya yakın olsun yeter."

 

O vakitlerde Morata, Kuzeyin ünlü köyü olarak yükselişteydi. Ve Stiren’in gözünde bile gelecekleri parlaktı.

 

"Kuzey kıtasının merkezi olmanın faydaları… Tüccar ticareti gelişiyor, oyuncular toplanıyor. Gelecekte Morata, Kuzeyin en önemli yeri olacak."

 

Tam da Stire’in öngördüğü gibiydi. Morata, Lordun cesurca yatırımları ve insan akışıyla ürpertici bir hızla gelişiyordu. Stiren Loncası fertleri ne zaman ihtiyaç duydukları malları almak için Morata’ya gitse bir dünya değişiklikle karşılaşıyordu.

 

Bir zamanlar yalnızca Işık Kulesi ve birkaç heykelin bulunduğu harap haldeki Morata Köyüne vagonların hızla geçebileceği güzellikte yollar döşenmiş, yeni binalar inşa edilmişti. Pek süslü püslü olmasa da çeşmeli geniş bir meydan da oluşmuştu. Savaşçılar, Büyücüler, Şövalyeler ve Maceraperestler o meydanda avlanacak ve görev yapacak grup üyeleri arıyordu. Çeşmenin etrafında iş yapmak için toplanan Tüccar kalabalığını gördüklerindeyse Stiren üyeleri gözpınarlarında yaşlar birikecek kadar kıskanıyordu.

 

"Bizim Trivan Köyümüz de... ileride kesinlikle böyle olacak."

 

Morata Lordunun mesleği Oymacılıktı, yani umut vardı.

 

"Heykeller ilk başta insan çekmekte etkili olacaktır. Ama hele bir Stiren Loncamız avlanma sahası bilgileri gibi şeyleri paylaşsın, o zaman hepsi bizim tarafımıza çekilecek."

 

Stiren Loncası bir zindan kazmış ve canavar bilgilerini halka açmıştı. Pek çok kişinin avlanmaya gelip Trivan’a yerleşmesini amaçlıyorlardı.

 

"Vaay, demek burası Trivan Köyü ha? Kolayca bulduk."

 

"Hadi avlanalım!"

 

Böylece savaşçı grupların akını başlamıştı. Morata’dan pek uzak olmadığı için at üzerinde hızlıca gelebiliyorlardı. Ancak gece çöktüğünde hepsi Morata’ya geri dönüyordu.

 

"Hadi gidip Işık Kulesine bakalım."

 

"Ben birazcık acıktım. Morata’ya gidip bir şeyler yiyelim."

 

Komşu şehrin limiti buydu. Oyuncular oradaki zindanda ve avlanma sahasında para kazanıp o parayı Morata’da harcıyordu.

 

"Tüm ganimetlerimizi de Morata’da satalım."

 

"Aynen, Morata’da bir sürü Tüccar var, sağlam bir fiyat alırız."

 

Ganimetlerini bile Trivan Köyünde satmıyorlardı.

 

Stiren köyü epey zarardaydı ama hayal kırıklığına uğramıyor ve pes etmiyorlardı. "Burada bir köyün gelişimi söz konusu... yani bu kadar zorluğu başından beri bekliyorduk zaten."

 

Bu düşünceyle ekstra 100 bin altınlık daha yatırım yapıldı. Yeni evler inşa edildi ve hatta herhangi bir rahatsızlık olmasın diye bir meydan bile oluşturuldu. Ancak oyuncular hala gelmiyordu, ortalık hayalet şehirden farksızdı.  

 

"Muhtemelen köyümüz tanınmadığı içindir. Hadi bizzat Morata’ya gidip reklam yapmayı deneyelim."

 

Diyen Stiren, lonca üyelerinden Duma ile birlikte Morata Köyüne geçmişti.

 

"Trivan Köyünde yaşayacak insan arıyoruz. Stiren Loncasının huzur içerisinde yönettiği bir köy. Sizleri çeşitli kolaylıklarla destekleyecek ve hatta yeniden yerleşme masraflarınız için sabit bir fon sağlayacağız."

 

Orada kendileriyle benzer şartlarda görünen, ağlamaklı şekilde reklam yapan farklı loncalar da bulmuşlardı.

 

"Yuva Köyüne gelecek maceraperestlere kapımız açık. Hala pek çok eksiğimiz olsa da Faroe Loncamız mutlaka..."

 

"Herkesi Keatu Köyüne davet ediyoruz!"

 

Trivan Köyü birazcık gelişme gösterirken Morata hem kişi hem de bina sayısı olarak gelişmişti. Tanrıça Freya Heykeli tamamlanmış, bir yapay göl yapılmıştı. Lord tavernayı bizzat genişletmiş ve hatta savaş loncaları kurmuştu. Başlangıç düzeyinde bir şehre dönüştüğü söylenen Morata bölgesi günbegün büyüyordu. Gelişim hızı öylesine muazzamdı ki Lord Kalesinin, köyün ve taş kale duvarlarının ötesindeki boş topraklara bile evler ve dükkanlar inşa edilmiş, Morata’ya yaptıkları ilk ziyarette onları allak bullak eden bir gecekondu mahallesi oluşmuştu!

 

"Öööhh, gerçekten inanılır gibi değil."

 

Stiren buna rağmen iyimserdi. Morata’nın gelişiyor olması, insanların Kuzeye olan ilgisinin de geliştiği anlamına geliyordu! Morata iyiye giderse Trivan Köyünün de nüfusu artardı.

 

"Şehir gelişimi böyle olur. Bir yer tıklım tıklım dolarsa etrafındaki bölgeler de bu işten faydalanır."

 

Önceden şehir organizasyonu ve yönetimi gibi şeyleri öğrenen Stiren, pozitif düşünmekte kararlıydı.

 

Morata bir Lord Kalesi barındıran tek köy değildi ama komşu bölgeleri de içerişiyle fazlasıyla büyük bir araziydi.

 

"Lord bölgeyi bizzat yönetmiyor bile, ihtiyar heyetine emanet ediyor, yani bu eksiklik bir noktada kendisini gösterecektir muhtemelen."

 

Stiren, şahsi bağlantıları sayesinde kale ve köylere hükmeden diğer loncaların durumu konusunda bir ölçüde netti. Şehir temsilcisi ciddi bir mesele olmadıkça pozisyonunu terk etmezdi. Çünkü yönetimi ihtiyar heyetine veya bir başka asile devrettiğiniz takdirde gereksiz noktalara ciddi harcamalar yapılırdı. Morata'nın kültür ve sanat alanına yaptığı harcamalar da Ana Kıtada bile hayal edilemeyecek düzeyde yüksekti.

 

"İyi. Morata’nın bile bir kusuru var. Sanata yatırım yapıyorsa bir noktada israf ciddileşecek ve ekonomi çok geçmeden çökecektir."

 

Stiren loncanın astronomik fonlarını toparlayıp demirci sayısını arttırmak ve ilişkili teknikleri geliştirmek adına tam 780 bin altınlık bir yatırım yapmıştı. Köyünü bir Demirciler şehri olması adına muazzam şekilde geliştiriyordu. Bir savaş loncası, hatta bir büyü loncası yaparak oyuncu çekmeye çalışıyordu.

 

"Kuzeyde Trivan Köyünden daha yüksek teknolojik gelişim seviyesine sahip hiçbir yer yok. Burası da zamanla Morata kadar büyüyecek ve nüfus artacak."

 

Stiren ve lonca arkadaşları yalnızca o günün gelmesini bekliyordu. Öylesine heyecanlıydılar ki geceleri doğru düzgün uyumaları bile mümkün olmuyordu. Onlar bekleyedururken Morata’da kültür gelişiyor, insanlar şehirden keyif almaya başlıyordu. Avlanmaktan, etrafı gezmekten ve maceralara atılmaktan yorulan insanlar huzur içerisinde şarkıların, heykellerin, çizimlerin ve sanatın tadını çıkarıyordu.

 

Kültür çok fazla para bile gerektirmiyordu. Tavşanları tatlı tatlı oynatan muhafızlar, sanatçılar ve hatta ganimetlerini sergileyip böbürlenen oyuncular vardı. Morata oyuncuları mutluydu.

 

Ding!

 

- 35 Trivan Köyü sakini Morata’ya taşındı.

 

Sakinlerin şikayetleri yoğundu.

 

O sakinler gelip Stiren’e sitem ediyordu.

 

"Neden bizim köyümüz de Morata gibi gelişmiyor, Lordum?"

 

"Bizim köyümüzde çocukların oynayacağı hiçbir şey yok."

 

"Zorlu işlerimi bitirdikten sonra bile hayattan hiçbir keyif alamıyorum. Bana kalırsa bu şehir fazla ıssız."

 

Köy sakinleri kültürdeki eksiklikten yana fazlasıyla mutsuzdu. Morata sakinlerinin sayısı durmaksızın artarken Trivan Köyünün yalnızca 3,000 olan nüfusu azaldıkça azalıyordu. Köydeki askerlerin sadakati de azalıyordu ve verimliliklerinin yükseldiği söylenemezdi. Sakin sayısı azaldıkça ipek üretimi azalıyor, bin bir zorlukla temizlenen tarlalar boş kalıyordu; madenden kaynak bile toplayamıyorlardı. Nüfustaki azalışı takiben görevlerin kendiliğinden ortadan kaybolduğu bile görülüyordu. Oyuncular görevlerini güç bela tamamlayıp dönüyor ama onlara ödül vermesi gereken dükkan sahibi gitmiş oluyordu. Şok edici bir duruma düşen oyuncular bu işi köy sakinlerine sorsa da aldıkları yanıt bardağı taşıran son damla oluyordu.

 

"Dükkan sahibi beyefendi mi? Geçen gün Morata’ya taşındı. Orada yeni bir dükkan açmak kolay olmayacak ama insanların gerçekten yaşamak istediği bir köy olduğunu söylüyorlar. Ben mi? Ben de yakında Morata’ya gideceğim. Size emanet edilen işi tamamlamak istiyorsanız Morata’ya gidin."

 

Ding!

 

- 23 Trivan Köyü sakini Morata’ya taşındı.

 

Sakinler dini bir kurum da istiyordu.

 

"Ben Tanrıça Freya’yı görmek istiyorum. Neyse ki komşu köyde bir tanrıça heykeli var, dolayısıyla ömürlerimizin geri kalanını orada geçireceğiz."

 

"Kim bilir Morata’daki arkadaşlarımız inanç lütfu sayesinde ne kadar mutludurlar? Morata’ya gitmek insanı tanrıçaya yaklaştırıyordur!"

 

Böylece sakinler ayrılmayı sürdürüyordu. Kuzeyi ziyaret eden gezginler para ve gıda verilerek Trivan Köyüne yerleştiriliyor ama sonrasında her biri taşınıyordu. Bunun sonucunda da köyün nüfusu ancak 3,000 civarı olabiliyor ve artmıyordu.

 

O ana dek Lordların ekonomi, teknoloji ve askeri güç konularında endişeleri olurdu. Kültüreyse küçümseyerek bakar ve hiç dikkat etmezlerdi. Hatta ziyaretçi Ozan sayısı artarsa onlara gürültü yapıp can sıktıkları için kötü davranırlardı. Kültürdeki gelişim neye yarardı ki! Kültürle bağlantılı tesislerin inşaat veya bakım maliyetlerini başka alanlara yatırmak çok daha karlı görülürdü.

 

Kıtanın diğer noktalarında hala aynı düşünce şekli mevcuttu ama Stiren artık yoğun bir kültür eksikliği hissediyordu. Daha da kötüsü, en çok endişe ettiği konuda haberler almıştı.

 

"Lonca efendisi, Morata Lordu Weed’in döndüğünü söylüyorlar."

 

Lonca üyesinin raporuyla Stiren’in başı acıyla zonklamaya başlamıştı.

 

"Onun bir yerlere gidip ölmeden geri döndüğünü söylüyorsun, öyle mi?"

 

"Öyle. Anlaşılan şu anda bir Lugh Heykeli yapıyormuş."

 

"Aaahh...bir heykel daha yapıyor hem de!"

 

Diyen Stiren kafasını sallamıştı. Nereden bakarsa baksın şehir gelişimi konusunda bir Oymacıyla yarışmak kadar pervasızca bir şey olamazdı. Ama önüne bir servet serilse bile başka bir alternatif yoktu. Versailles Kıtasında Weed kadar olağanüstü tek bir Oymacı bile bulunmuyordu; yaptığı her heykelde tüm bölgeyi etkiliyordu. Ve bir komşu Lord olarak bu, Stiren için cehennem gibiydi.

 

"Ama aynı zamanda yeni bir haber daha var."

 

"Ne haberiymiş o?"

 

"Morata Lordu gerçekte Savaş Tanrısı Weed’miş."

 

"NE?!"

 

Savaş Tanrısı Weed!

 

Öylesine korkulan bir isimdi ki iliklerine dek ürpermişti.

 

Stiren de Büyü Kıtasında gelişmiş bir oyuncuydu. Büyü Kıtasındaki Weed’in çarpık karizmasını ilk elden tecrübe etmişti. Öldürürdü, çalardı ve zerre kadar merhamet taşımazdı. Tıpkı tırmanılamayacak bir dağa bakmak gibi Savaş Tanrısı Weed’i düşünmek de Stiren’in içini çaresizlikle doldurmuştu.

 

"Onun gerçekten Savaş Tanrısı Weed olduğunu mu söylüyorsun?"

 

"Emin olamayız ama olasılık yeterince yüksekmiş."

 

"Kendisi bizzat dile getirmiş mi?"

 

"Getirmiş galiba."

 

"..."

 

"Birkaç haber kaynağı yayında Savaş Tanrısı Weed’in aslında Morata Lordu olma olasılığının hemen hemen %100 olduğunu söylemiş."

 

Stiren bir müddet sessizleşmişti.

 

Savaş Tanrısı Weed'in mizacı fazlasıyla gaddardı ve kendisine meydan okuyanlara göz yummazdı. Morata’nın yakınlarında bir bölge olması gibi basit bir gerçek nedeniyle ortalığı yerle bir ettikten sonra bile öfkeli kalacak biriydi.

 

Stiren ana kıtanın kurtlarından kaçıp kendisini bir kaplan yuvasının dibinde bulmuştu.

 

Büyü Kıtasındaki kabuslarını yeniden yaşamak üzereydi. Derken lonca üyesi, bir şekilde içini rahatlatan bir şey söylemişti.

 

"Söylentiler her daim doğru çıkmaz. Hem pek çok karşıt görüş de var."

 

"Ne gibi?"

 

"Öncelikle Savaş Tanrısı Weed’le aralarında Buz Ejderi kanıtı ve Freya Kilisesiyle olan ilişkileri gibi epey bağlantı mevcut. Fakat gerçekten o olup olmadığı kesin değil."

 

"Yani..."

 

"Hem gerçekten Savaş Tanrısı Weed olsa bile yapabileceği pek fazla şey yok. Tek başına loncamıza meydan okumaya cüret edebilir mi ki?"

 

İşte bunlar Stiren’in beklediği hoş sözlerdi.

 

"Doğru söylüyorsun. Savaş Tanrısı Weed olsa bile korkacak hiçbir şeyimiz yok. Ve mesleği gerçekten Oymacılıksa bunu bir lütuf ve talih kuşu olarak bile görebiliriz, haksız mıyım?"

 

"Şansımız var."

 

Stiren, Morata’yla ilgili büyük hırslara sahipti. Trivan Köyünü geliştirecek, asker toplayacak ve lonca üyeleriyle birlikte Morata’yı zor kullanarak ele geçirecekti! Stiren Loncasının Kuzeye yerleşmiş yüksek seviyeli oyuncuları bile 600ü aşkındı. Bir de ana kıtadaki paralı askerler eklenirse 2,000 kişiden kalabalık bir ordu toplayabilirlerdi.

 

Morata’nın elinde ne var ne yoksa almayı planlıyorlardı.

 

"O Weed olsa bile... bu defa canının istediğini yapamayacak. Büyü Kıtasındaki rekoru burada son bulacak. Ve Savaş Tanrısı Weed değilse, onun için gerçekten her şeyin sonu gelecek."

 

"Haklısın, lonca efendisi!"

 

"Öyleyse acele edip planı yürürlüğe koyabilmek adına biraz vatandaş çekmeye Morata’ya gidelim."

 

"..."

 

* * *

 

Weed, kendisini oyuncak bebek yapımına kaptırdığı süreçte Terzilik ve Oymacılık yeteneklerini geliştirmişti.  

 

"Oyuncak bebeklere de bir uzmanlık alanı denilebilir sonuçta."

 

İlk defa yaptığı bir eser belli bir seviyeyi aşarsa çokça yetkinlik veya Şöhret kazanabiliyordu. Bununla birlikte birkaç tane yaptıktan sonra bir mesleki deneyim biriktiriyor, dolayısıyla bunun yetenek seviyesi veya yetkinlik üzerindeki etkisi de artıyordu.

 

Bu, bir Kılıç Ustasının büyü kullanmasının tuhaf olması veya Demircilerin tonlarca farklı çeşit silah yapamaması gibiydi. Elbette Oymacılık tüm bunları birleştirebilen melez cinslerin başını çekiyordu.

 

"Bir çocuğun oyuncak bebeği..."

 

Weed düzinelerce başarısızlık yaşamıştı. Bir türlü göklerin ışığından yapılmışçasına harika bir şaheser yaratamıyordu. Mütevazı becerilerini iyi bildiği için ancak hayalini kurmakla yetinebiliyordu. Eksik bulduğu bir yönü olsaydı bu da mümkün olmazdı.

 

"Genç, küçük bir kız. Huzurlu, sevimli ve ışıl ışıl bir çocuğun oyuncak bebek hali."

 

Weed saçını başını yoluyordu. Dağ gibi yığdığı Hidra Kralı ve Imoogi derileri giderek azalıyordu. Materyal olarak bronz veya demir kullansaydı onları eritip eritip yeniden kullanabilirdi ama deri materyallerin büyük bir çoğunluğu geri dönüştürülemediği için kullandıklarını atmak zorunda kalıyordu.

 

"Kusursuz derecede aydınlık, ışıl ışıl bir çocuk yapmak yeterince zor zaten ama aydınlığı karanlık izler."

 

Çocuk sahibi olamayan ebeveynlerin gözünde böyle bir aydınlık yürek parçalayıcı bir acıya dönüşebilirdi. Buna rağmen çığlık çığlığa ağlayan bir çocuk yaptığı takdirde mutsuzluklarının çok ama çok daha fazla olacağı da kesindi.

 

"Şaheser. Bir şaheser yapmak zorundayım..."

 

Weed’in kafası karışıktı. Nasıl bir iş çıkarması gerektiğine yönelik endişeleri giderek daha da yoğunlaşıyordu.

 

"Seo-yoon’un çocukken nasıl göründüğünü tahmin edip onu mu yapsam ki?"

 

Gerçeklikten kaçış!

 

Hwaryeong veya Irene’in çocukluğunu heykele dönüştürmenin kolay olacağını da düşünmüştü. Ama düşünce şeklindeki hatayı fark edip kafasını sallaması çok sürmedi.

 

"Mandol isimli oyuncu bana güvendi ve bu işi bana emanet etti. Baştan savma bir iş yapamam."

 

Görevi yapmak, çözülmesi çok zor bir konu üzerine çile çekmekten çok daha kolay görünüyordu.  

 

Oyuncak bebek yaparken yetkinliği 7. seviye %36ya ulaşmıştı. Fakat yetenek düzeyi ve dışavurumculuğu tecrübeyle gelişse de doğru konuya karar veremediği sürece fayda etmezdi.

 

"Fazla açgözlülük etmiyorum... Yalnızca elimden gelen en iyi çocuk heykelini yapmak istiyorum."

 

Weed'in endişeleri derinleşmeye devam ediyordu.

 

Paylaştığı görevi alıp Embinyu yeraltı hapishanesine giden seferden hiç haber gelmediği için oyuncak bebek dikmeye devam ediyordu. Sayısız başarısızlığı ardı ardına tecrübe ederek bir şeyler yapmaya çalışıyordu.

 

Oyuncak bebek, oyuncak bebek, oyuncak bebek, oyuncak bebek!

 

"Gaaaaah!" Lee Hyun, üzerindeki battaniyeyi tekmeleyerek ayağa kalktı. Bu öyle büyük bir meseleydi ki uyku tutmuyordu. "Bir daha asla oyuncak bebekler yüzünden çile çekmek zorunda kalmayacağımı sanıyordum."

 

Oyuncak bebekler aklından çıkmıyordu.

 

"Yalnızca bronz bir heykel şeklinde mi yapsam ki? Altın veya gümüş kullanarak yaparsam..."

 

Kaçış yolları buluyor ama bu işten bu şekilde kaçmak da istemiyordu. Böyle bir eylem, şu ana dek heykellerle sağladığı güvene tamamıyla ihanet etmesi anlamına gelirdi.

 

"Benden istenen heykeli bile yapamamışken bu meseleyi unutup gidemem."

 

Bir şey zor diye vazgeçmek onun tarzı değildi. Ne olursa olsun doğru yolu bulmak zorundaydı!

 

Lee Hyun bu düşüncelerle, zihnini yatıştırmak için pazara gitti. Akşam pazarı sebze ve et gibi şeyler satıp alan insanlarla tıklım tıklım doluydu. Fakat bu doluluğa rağmen küçük kız için yapması gereken heykeli düşünmeden edemiyordu.

 

"Bir doğumhaneye veya anaokuluna gitmeyi mi denesem acaba?"

 

Orada küçük çocuklar görebilirdi ama mesele bir çocuğun nasıl göründüğünü bilmeyişi değildi ki.

 

"Sürekli karınları acıkan ve sık sık bezlerini değiştirmen gereken uykucu küçük şeytanlar işte."

 

Nasıl bir kız bebek oyuncağı yaparsa yapsın memnun kalmıyordu.

 

Eve dönüş yolunda bir fotoğraf stüdyosunun yanından geçti. Vitrinde küçük çocukların ilk doğum günü kutlamalarına ve evli çiftlere ait fotoğraflar sergileniyordu.

 

İşte o fotoğraflara uzunca bir süre bakan Lee Hyun, bir aydınlanma yaşadı.

 

"Bir oymacı olarak konu yalnızca eser tamamlandığında hissedilip görülebilir. Muhtemelen ebeveyn bakış açısı çok daha farklıdır."

 

Sıradan bir fotoğrafta bile bir çocuk için koca bir yaşam var olurdu ve bir ebeveynin gözünde o tek fotoğraf gerçekten kıymet taşırdı.

 

Lee Hyun, kendisini bir ebeveynin yerine koyarak küçük kızına veda edeceğini düşünmeyi denedi.

 

Yeni doğmuş bir bebeğin tasvir edildiği bir oyuncakla vedalaşan ebeveynlerin paramparça olan kalbi konusunda ne yapacaktı!

 

Ansızın, "Oyuncak bebek yapma fikri daha en baştan yanlıştı zaten!" diye bağırdı.

 

Kendisini bir ebeveynin yerine koyup düşününce en kesin cevap gözünün önünde oluyordu.

 

#1 bakırlık görev uğruna iyice kafayı sıyırdı bizimki. Yapacağı çocuk heykeli/oyuncağı yalnız kalmasın mantığıyla hareket ederken ateş başında arsızca dans eden maymunlar falan yapması da bir harika… Şu görevi bir şekilde tamamlar da gerçekten sadece bir bakır alırsa oturup dakikalarca gülerim herhalde :D
Bakalım bu görev meselesi daha nerelere varacak, Seo-yoon’dan yeni bir ziyaret olacak mı, Morata’ya göz koyanlardan bir atak gelecek mi… Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44240 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr