*Freya'nın Morata üzerindeki koruması sona erdi.*
Stiren Loncası, Puren Loncası ve lonca ittifakının geri kalanı, güçlerini ovada toplamıştı. Ordunun geri kalan oyuncularıysa yola çıkmaya hazır halde diğer köylerde bekliyordu.
Kuzey İttifakı.
Tam 128 bin asker toplanmıştı. Bu askerlerin 90binden fazlası *NPC idi. Kuzeyde kılıçları, yayları, kalkanları ve diğer silahlarıyla savaş için eğitim alıyorlardı. Surları kuşatmak için 40 adet zırhlı birlik hazırlamışlardı. (Gerçek oyuncu olmayan, oyun içi karakterler.)
"Hadi Morata için yola düşelim. Orayı ele geçireceğiz."
"Yağma serbest. Önce giden önce alır."
"Morata’nın bereketli toprakları bizim olacak. Çekin kılıçlarınızı!"
Lonca Efendileri ordularının moralini yükseltmeye çalışıyordu. Böylesine büyük ölçekte bir savaş söz konusuyken NPC askerlerin morali, göz ardı edilemeyecek bir faktördü. Kuzey İttifakı Morata’ya yalnızca 8 saat mesafedeydi.
KMC Medya, CTS Medya ve CHN, savaşı canlı olarak yayınlayacak istasyonlardı. Forumlar bu konuyla ilişkili paylaşımlarla dolup taşıyordu.
-Millet, Weed’in savaşının yayınlanacağı şovun vakti geldi!
-Ben de bunu bekliyordum.
-Başlasa da izlesek.
Savaş Tanrısı Weed.
Bu büyük itibar nedeniyle herkes, gerginlik ve heyecanını bastırma çabası içerisinde televizyonların karşısına geçmişti. Weed’in savaşı yayınlanacaktı.
- Kuzey İttifakı cidden acayip güçlü, değil mi? Böyle büyük ölçekte bir savaşa ana kıtada her gün rastlanmıyor.
- Weed bu büyüklükte bir savaşın altından nasıl kalkacak?
-Dürüst olmak gerekirse Morata cephesinin mağlup edilmesini bekliyorum. Kilisenin desteğini almadıkları sürece Morata’nın kaç askeri olursa olsun seviyeleri düşük kalacak.
-Ben Büyü Kıtasında paralı askerlik yapmış biri olarak söyleyebilirim ki Kraliyet Yolundaki büyük ölçekli savaşlar bambaşka bir seviyede. Galibiyet kayıtsız şartsız Kuzey İttifakının olacaktır.
-Weed savaş konusunda çok tecrübeli değil mi? Onun Ork ve Karanlık Elfleri yönettiği bir video izlediğimi anımsıyorum.
-Savaş konusunda tecrübeli olmak illa da galibiyet getirmiyor. Ben ordunun kazanacağı konusunda ısrarcıyım. Büyü Kıtasında olanları biliyorsun, değil mi? Weed hiçbir loncaya katılmaz.
İnternetteki savaş çoktan başlamıştı. İtibarı hesaba katılınca Weed’in kaybedeceğini düşünmek zordu. Ölümsüz Lejyonuna karşı verdiği mücadele büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. Sonra da tek başına Ork ve Karanlık Elflere hükmederek daha önce hiç görülmemiş çapta bir savaşın başını çekmişti. Lakin yayıncılar, Kuzey İttifakının ezici bir galibiyet elde edeceği kanaatindeydi.
"Aldığımız bilgilere göre Morata daha yeni asker alımı yapmış, alınan askerler de az sayıda ve düşük seviyedeymiş."
"Birinin Weed’i böylesine büyük ölçekte pataklayacağı ilk sefer olacak."
Gerçek hayatta olumsuz görüşlerini paylaşan çok sayıda yüksek seviyeli oyuncu vardı. Bununla birlikte en büyük yük, Kuzey İttifakındaki oyuncuların omuzlarındaydı.
Savaş Tanrısı Weed!
Weed mutlak güçte bir savaşçı olarak Versailles Kıtasında bir saygınlık kazanmış durumdaydı. Tek bir kişiden ibaret olsa da imkansız görevlerin sonunu getirmişti ve elinin altında Bingryong, Wyvernler ve Anka Kuşu vardı. Bu da Stiren Loncasını bir hayli geriyordu.
"Gözümüzü kulağımızı Weed’den ayırmamamız gerekiyor. Onu ele geçirmek zorundayız. Bunu yaparsak galibiyete kesin gözüyle bakabiliriz. Morata’dan katbekat güçlüyüz. Diğerleri konusunda endişe etmenize gerek yok. Kalanlar tek darbede devrilecektir."
"Vuuaaaa!"
"Weed’in korkutucu olduğunu mu düşünüyorsunuz? O yalnızca büyük bir canavar! Ve büyük canavarları avlamak tam da bizim gibi büyük ve tecrübeli loncaların işi. Bunu da bir av gibi görün. Sadece o büyük canavarı yakalayacak ve ganimetlerine sahip olacağız."
İşte Kuzey İttifakı böylece hücuma geçti!
Işık Kulesi ve Freya Heykelini görecek yakınlığa ulaşmalarıysa çok sürmedi. Artık yalnızca 30 dakikalık bir yürüme mesafesindeydiler.
Bu sırada 11,867 Morata askeri onları bekliyordu. Kallamore Krallığı Şövalyeleriyse ortalarda görünmüyordu.
"İşte şuradalar. Silahları hazırlayın!"
"Ooooh!"
Kuzey İttifakı surları kuşatabilmek için silahları hazırlıyordu, böylece başka bir noktaya geçebileceklerdi.
Bunu yapma sebepleriyse Weed’in savaşma konusunda tecrübeli olduğunu düşünmeleriydi. Kuşatma silahları ağır ağır yaklaşıyordu. Rakipler, Weed’in yakınlarda olmadığını düşünüyordu. Çünkü sur kapıları hala hafiften açıktı.
"Gidip kapılara saldırın. Kapıları aştık mı galibiyet bizimdir!"
Bu emirle Kuzey İttifakı var gücüyle atağa kalktı. İşte o anda kapılar tamamen açıldı ve bir trampet sesiyle birlikte at sırtında dört nala koşan Şövalyeler göründü.
Yiiihuuuuuuuu!
Kapıdan çıkan bu kişiler, Kallamore Krallığı Şövalyeleriydi!
Hücumlarına liderlik eden kişiyse Şövalye Kolderim!
"O, o arma."
"Üzerinde kalkan olan o sancak...o Kallamore Krallığının simgesi!"
Kallamore Krallığı Şövalyeleri zaman zaman Haven Krallığı yayınlarında verilen savaşlarda görünürdü. O Şövalyelerin hepsi de minimum 350. seviyeydi ve tanınmış olanları 450. seviyeye dek çıkıyordu! Yayınlarda görüldüğü kadarıyla her biri tek başına yüksek seviyeli büyük bir canavarı indirebilecek düzeydeydi. İşte böyle bir grup, liderlerinin öncülüğünde kuşatma birimine karşı taarruza geçmişti. Kuşatma birimleri oyuncuların idaresindeydi ve çeşitli loncalar arasında bölüştürüldükleri için kafaları karışıktı. Güçsüz loncalara ait olan oyuncular, gördükleri bu manzara karşısında korkup savaştan kaçmaya başlıyordu.
"Kaçıııın!"
"Burada Kallamore Krallığı Şövalyeleri olacağını bilmiyordum!"
Kuzey İttifakının kalan üyeleriyse şaşkınlık içerisinde ok atıyor ve büyü yapıyordu.
"Oh sıcak alevler, düşmanı yakın. Alev Patlaması!"
"Üçlü Atış!"
"Şimşek Silsilesi!"
Ani taarruz karşısında rastgele saldırılar etrafa saçılmaya başlamıştı.
"Dağılın!"
Bu sırada Kallamore Şövalyeleri 50lik gruplara ayrıldı. Sağlam hızlarıyla büyü saldırılarından zarar görmeleri çok zordu.
Kuakkang kue kua!
Yıldırımlar iniyor, yer yerinden oynuyor, alevler yükseliyordu.
Surları yıkmak için büyülerini idareli kullanmayı planlayan büyücüler, hepsini tüketiyordu! Saldırılarının gücü altında zeminin parçalandığı görünüyor ama büyüler aynı noktada üst üste bindiği için Kallamore Şövalyeleri kaçınmayı başarıyordu. Tüm Haven Krallığını dehşete düşüren Kallamore Krallığının 150 elit şövalyesi hücuma devam ediyordu. Kudretli şövalyeler, büyü saldırılarını kırılmadan emebilme becerisine sahip tam plaka zırhlar giyiyordu. Weed, şövalyelerinin çaresizce yitip gitmemesini sağlamak adına bununla da kalmamıştı. Her mevsim değişiminde Tanrıça Freya’nın kutsayışını canlandırabiliyordu. İşte bu sayede tüm Kallamore Şövalyeleri kutsanmıştı. 150 Şövalye, atlarla yaptıkları hücumun daha ilk dakikasında 130 rakibi indirmişti bile!
"Hücuuumm!"
Kolderim komutunu verdi.
Bu çarpışma için büyü saldırıları hazırlanmıştı fakat savaş alanının kabusu olan Kallamore şövalyelerinin varlığından bihaberlerdi.
"Gahhhh! Yardım ediiin!"
"Acele edin ve kaçının."
Düşman Kallamore Şövalyeleri öyle hızlıydı ki direnmeleri mümkün olamıyordu. Koca koca zırhlı şövalyeler büyük bir görkemle sahneye çıkmıştı ancak hepsi de acınası bir şekilde indiriliyordu. Bu sırada Kuzey İttifakı büyücüleri yeniden büyü hazırlığına başladı.
"Su Fırtınası."
"Üçlü Yerçekimi!"
"Kül Ediş!"
Müttefik kuvvetlerin yanı başında büyülerini kullanıyorlardı. Loncaların büyücüleri, Kallamore Şövalyelerinin konumunu hesaba katmıyor ve büyülerini kullanmaktan yana tereddüt etmiyordu. Büyücüler savaşta iş görüyordu, çünkü bir araya toplanmış kalabalık düşman gruplarını dağıtacak büyüler yapabiliyorlardı. Bu işten şöhret ve tecrübe kazandıkları için de büyülerini yaparken herhangi bir tereddütleri olmuyordu. Kuzey İttifakı liderleri büyük ölçekli büyüler tarafından vahşice hırpalanıyordu.
"Çılgın Büyücülere bakın!"
"Kesin şunu!"
Fakat büyücüler büyü yapmayı kesmiyordu.
-Seviye atladınız.
-Seviye atladınız.
-Büyünüz, müttefiklerde ciddi bir hasara sebep oldu.
-Müttefikler öldürüldü.
-Kötü Şöhret 350 yükseldi.
-Seviye atladınız.
İnanılmaz bir hızla seviye atlıyorlardı!
Kuzey İttifakının bir parçası olan oyuncular ortalama 250-300 seviye civarıydı. Dolayısıyla hala Kallamore Şövalyeleri yüzünden endişe taşımaları icap ediyordu.
"Ebedi Gardiyan!"
Henüz hiçbir Kallamore Şövalyesi ölmemişti. Silahları ve zırhları, tetiklenen büyülü kutsamalarla donatılmıştı. 50şer şövalyeden oluşan grupların her biri hücum et ve dağıl taktiği izliyordu. Hareket kabiliyetlerinin sağlamlığı sayesinde düzinelerce şövalye hücum ederek saniyesinde birer kişiyi öldürüyordu. Açıkçası oyuncuların büyük bir kısmı ölümüne bir mücadeleye hazır değildi. Dolayısıyla çoğunluk, şövalyelerle çarpışmaktansa patlamalardan kaçmaya çalışıyordu. İttifak çok sayıda farklı loncadan oluştuğu için de büyücülerin büyü yapmasını engellemek zordu.
"Kaçmayın!"
"Kallamore Şövalyelerinin bir anda peyda olacağından haberim yoktu!"
Kuzey İttifakı savaş alanı, çığlıklar ve ölümlerin birleşimi halini almıştı. Ortada yerleşmiş bir komuta sistemi yoktu ve kimileri kaçarken büyücüler rastgele, körü körüne saldırıyordu. Kallamore Şövalyeleri, savaş alanının biçerdöverleriymişçesine toz ve alevler arasında koşturuyordu. Bununla birlikte yeterli vakit geçtiği takdirde Kuzey İttifakı için işler değişecekti. Şövalyeler er ya da geç yorulacak ve o zaman da düşman, karşı saldırıya geçecekti. Sonuçta Morata’dan yeterli büyüklükte bir ordu çıkabileceğine ihtimal vermiyorlardı.
****
"İlerleyin! Yürüyün! Harekete devam!"
"Hadi millet! Morata’yı kendi ellerimizle koruyabiliriz!"
Deri kıyafetler giyinmiş ve eski, demir kılıçlar kuşanmışlardı. Çaylaklar savaşa dahil olmaya başlıyordu. Prestijli loncalar, baskıcılık ve zorbalıklarıyla mide bulandırıcı baş belalarıydı. Çaylaklar da onları durdurmak için harekete geçmişti ve Morata’yı asla ama asla onlara yar etmeyeceklerdi.
Versailles Kıtası, seyahat etmesi zor ve engebeli bir yerdi!
Bir geyik avlamak bile çaylakların gözünde bir patron canavarla çarpışmak gibiydi. İçlerinde, bir bölgede dolanmanın ve bir zindanı keşfetmenin kalbi küt küt attıran heyecanı da vardı. İnsanlar ana kıtanın avlanmak için iyi bir yer olduğunu söylese de onlar bu fırsatı hiç bulamamıştı. Çeşitli bölgelerdeki çaylakların, onları gücendirmemek adına prestijli loncalara boyun eğmesi gerekirdi. Avlanmak için para ödeme zorunluluğu vardı ve av bedeli artsa bile çıt çıkartamıyorlardı. Tek bir hançer %50, hatta %70 gibi ciddi vergi oranlarını görebiliyordu. Çaylaklar, özgür olmak istiyordu. Onların kıtayı gezme sebebi farklıydı. Ama artık savaşma vakitleri gelmişti. Yalnızca deri zırhları, tek kılıçları ve idareli tükettikleri arpa ekmekleriyle kuzeye doğru ilerliyorlardı.
Derken birkaç hafta önce, oyuna yeni başlayanlar arasında bir hikaye yayılmaya başlamıştı. Bazı çaylaklar tecrübelerini birleştiriyor ve bilgi paylaşımı yapıyordu, neticede hepsi tavşan derisinden para kazanmak için aynı acı gözyaşlarını akıtmış, aynı yollardan geçmişti. İşte bu çaylaklar, bazı haberler almıştı ve o haberlerin bir kısmı şu şekildeydi:
-Çimen Lapası Tarikatı, herhangi bir bedel talep etmeksizin sınırsız sayıda üye alımı yapıyor!
-Bu, Weed’in gizliden gizliye sponsorluğunu üstlendiği bir organizasyon.
-Lord ne Işık Kulesini ne Freya Heykelini ne de hiçbir çaylağın işini ve hakkını kötüye kullandırıyor.
Böylece dört haftalık süreçte Versailles Kıtasının dört bir yanından muazzam miktarda çaylak, Morata’ya doluşmuştu. Ve o günden bu yana on binlercesi korkuluklarla çarpışıyordu.
"Savaşabiliriz."
"Hadi kalkın ve özgürlüğümüzü savunun!"
Çaylakların hücumu esnasında Morata’da acı bir savaş havası vardı. Morata halkı mutlak bir sadakate sahipti ve birbirlerine arka çıkıyorlardı. Çaylaklar deri kıyafetlerini bedavaya onarıyor, yine bedavaya paketli gıda alıyordu. Dur durak bilmeksizin korkulukları döverek güçleniyorlardı. Geomchi kılıç üstatları, çaylaklara yönelik dersler vermeye başlamıştı. Eğitime haftalar harcamalarının bir önemi yoktu. Savaşmak için bu anı bekliyorlardı.
"Hadi gidelim!"
"Savaşma vakti."
İşte bu sözlerle birlikte Morata kapılarından bir çaylak ordusu döküldü!
On bin, yirmi bin, otuz bin…
On binler dalga dalga ilerliyordu. En ufak bir azalma belirtisi vermeksizin kapıdan çıkmayı sürdürüyorlardı. Morata, çaylakların Versailles Kıtasındaki toplanma mekanıydı. Morata’da başlayanlardan ana kıtadan yürüyerek gelenlere dek çeşit çeşit insan vardı ve hepsi kaleye dek dizilmişti. Her taraf çaylaklarla dolup taşıyordu! Kuzey İttifakının Kallamore Şövalyeleri tarafından saldırıya uğradığı meydanda çaylakların ani hücumu başlıyordu. Ve Mapan, koştur koştur komutlarını sıralıyordu.
"Ön hattın aşılmasına izin vermeyin! Olabildiğince destek sağlayın. Öldürmek için saldırın! Ölmekten çekinmeyin, çünkü geri kalan 1.2 milyon Çimen Lapası Tarikatı üyesi intikamınızı mutlaka alacaktır."
Çimen Lapası Tarikatı 32 kişilik gruplar halinde hareket edip çarpışıyordu. Çaylakların kılıçlarının gücü oldukça mütevazı düzeydeydi. Kuzey İttifakı üyelerinin aksine zırhları yok denecek kadar azdı. Ancak bu sıradan askerler, hatırı sayılır rakiplerdi. Seviyeleri 30 ila 50 arasında değişse de hayatlarına hiç saygıları yoktu. Savaş alanında da tam birer çaylaklardı.
"Göğüslerini hedef alın!"
"Bacaklarına saldırın."
"Baltalarınızı kafalarına geçirin!"
Başarılı her saldırıda bir çaylağın ölüm feryadı yükseliyordu! Öldükleri apaçık ortadaydı. Bununla birlikte tecrübeli oyuncular paniklemeye başlıyordu. Çünkü çaylakların sayısı bir türlü azalmak bilmiyordu. Aralarında 100 seviyenin üzerinde ciddi bir fark vardı, dolayısıyla öldürülmeleri pek zor değildi. Ama bir tanesini öldürünce peşinden iki tanesi daha, derken üç tanesi daha geliyordu. Böyle büyük bir kalabalığın ortasında bir an olsun rahatlamaları mümkün olmuyordu. Zaten sıradan askerler haricinde Kallamore Şövalyeleri, Kuzey İttifakının aşağı yukarı yarısı gücündeydi. Organize olmuş çaylaklar da bu çılgınca savaşta rakibi delilikleriyle püskürtüyordu.
"Çiiimeeen Laapasııı! Çiiimeeeen Lapaasıııı! Çiiimeeeen Lapaasıııı!"
"İşgalcileri öldürün."
"Bizim hayatlarımız beş para etmez. Onları öldürüp düşürdükleri öğeleri almaktan başka hiçbir halta yaramayız!"
Diye bağıran çaylaklar, varlarıyla yoklarıyla çılgınca saldırıyordu!
Yukarısı, yani surun üzeriyse çok sayıda askerle tıklım tıklım doluydu. Ve oklarla doldurulmuş bir sürü varilleri vardı!
"Okları atın!"
Acemi okçular, büyücüler ve din adamlarından ibaret olsalar da okların teşkil ettiği tehdit büyüktü. Düşük defanslı oyuncular, kafa karışıklığı halinde kendisini savunamıyordu.
"Ateş topu!"
"Buz saldırısı!"
"Ateş topu!"
Çaylak büyücülerin büyü saldırıları havada uçuşuyordu!
Morata surlarının her zerresine yayılmış büyücüler, düşman birimlerinin üzerine acımasızca bir büyü yağmuru yağdırıyordu. O acemi büyücülerin büyü gücünü yok saymak mümkün değildi. Element kullanıcıları da boy göstermeye başlıyordu.
"Sadık taş hizmetkarım, öne çık ve düşmanımı mağlup et."
"Yeri sars ve toprağı çalkalandır!"
Kılıç ve zırhların saldırı, savunma ve dayanıklılığını azaltan taşlar yağdırıyorlardı. Okçuların da yayları çatlıyor ve kırılıyordu. Yer sıklıkla yarılıyor ve Kuzey İttifakı oyuncularını yutuyordu. Elbette yeniden yukarı tırmanabiliyorlardı ancak harcadıkları dayanıklılık çok fazla oluyordu. Üstelik ruhlar, kendilerine verilen her emri yerine getiriyordu. Toprak bir anda bataklığa dönüşüyor ve bir kol uzanarak insanları ayak bileklerinden sürükleyip içeri çekiyordu. Kuzey İttifakı oyuncularıysa küfretmeye başlıyordu.
"Bu çaylaklar giderek arsızlaşıyor."
"Çöp herifler. Paramparça edin şunları!"
"Hepiniz toplaştınız diye bir halt yiyebileceğinizi düşündüren ne acaba size?"
Seviyelerdeki fark yüzünden yapacak pek bir şey olmuyor, çaylaklar sonbahar yaprakları misali dökülüyordu. Kuzey İttifakından 1-2 kişiyi öldürmek zor geliyordu. Bununla birlikte Kuzey İttifakının bazı kısımları gerçek bir savaş alanına dönüşüyordu. Sonuçta tüm Morata, düşük seviyeli oyunculardan oluşmuyordu. Ana kıtanın prestijli loncaları yeterince dikkatli davranmıyordu! Yüksek seviyeli oyuncular da kuzeyde çarpışıyordu. Kendilerini gizlemek için çok sayıda çaylağı harekete geçirmişlerdi. O acemi oyuncuların yanında saldırılarını başlatan yüksek seviyeli oyuncular, düşmanları dizginlemek için bir arada mücadele ediyordu. Geomchiler bile çaylakların arasına karışmıştı.
"Neden bu kadar çok açıklık var?"
Geomchi150, çaylakların saldırıya geçtiği her seferde ortaya çıkıyordu. Ve kılıcını saplayacağı boşluğu büyük bir netlikle seçebiliyordu.
-Ölümcül bir hasar verdiniz!
Kuzey İttifakı oyuncularıysa kılıçlarını öfkeyle Geomchi150ye sallıyor ama ona ulaşma fırsatını asla bulamıyorlardı.
"Kılıç savurmayı sıfırdan öğrenmeleri gerekiyor."
-Ölümcül bir hasar verdiniz!
Pale'in grubu da harekete geçmişti.
"Hey, ne haber?"
Hwaryung’un yaklaşıp gülümsediği oyuncuların gözleri irileşiyordu. Genç kız, harikulade bacaklarını açıkta bırakan göz kamaştırıcı mor bir elbise içerisindeydi.
"Baştan çıkarma dansı!"
Hwaryung, oyuncuları durdukları yere mıhlamak için büyüleyici dans hareketlerini sergiliyordu.
'Yok artık.'
'Bunu yapamazsın!'
Hiç adil değildi. Felç olup da sinirden patlamamak elde değildi. Dansını izlemeye bile devam edemiyorlardı. Hwaryung, insanları yerlerinde kalmaya zorladıktan sonra ardında belli belirsiz, çiçeksi bir koku bırakıp uzaklaşıyordu. Pale ve Maylon ikilisiyse o düşmanlara oklarını ateşliyordu.
"Zehirli Ok."
Bu bir keskin nişancı yeteneğiydi. Oklarını son derece isabetli bir şekilde ateşlerken daimi bir hareket halinde oluyorlardı. Hwaryung, sırf bu savaşa katılabilmek için işten izin almıştı.
- KMC Medyadan Shin Hye-Min, Morata’da!
Kapsülünün içerisinde, gördüğü her şeyi aracı istasyona ileten bir ekipman yer alıyordu.
"Bana buradayken Maylon deyin lütfen."
-Peki Maylon. Bu görüntüleri yayına aktarabilir miyim?
Maylon, yayının kirişini çekerek cevap verdi.
"Elbette!"
Onun izniyle birlikte kapsülündeki görüntüler istasyona aktarıldı. Artık insanlar, KMC’nin yayınında kadın bir Korucunun yayının kirişini çekişini izleyebiliyordu. Ardından okun ucu, bir yılan misali yaydan ayrıldı. Bir oyuncunun alnına saplanan okun ağırlığını görmek mümkündü. Sağlığını fazlasıyla yitiren oyuncu, böylece saniyesinde griye döndü.
"Yirmi dokuz oldu! Bunu gördünüz mü?"
-Savaşa dahil olduğun için herhangi bir pişmanlık yaşıyor musun?
"Hayır. Morata’nın yanında çarpışmaya devam etmek zorundayım."
Ok atan ikilinin yanında bir de ateş tufanı vardı. Romuna ezberden başarılı bir şekilde uzun, güçlü büyüler sıralıyordu. Bir müddet sonraysa başında karanlık bulutlar şekillendi ve kaçınmak adına hızla uzaklaştı.
Gümmm gümm!
Aynı saniyede gökten yıldırımlar alçaldı ve bir büyücü, saldırısının başarılı olup olmadığını görmek için başlığını açtı.
Maylon ise oklarını ateşlemeye devam etti ve o oklar, büyücünün gövdesine isabet etti.
"Otuz! Bu sefer büyücüyü ıskalamadım."
Bu ani gelişmelere tanık olan herkesin nefesi kesiliyordu. Birden çok istasyon, Morata’dan canlı yayın yapıyordu. Bu da diğer yayın kanallarından daha yüksek reyting almak için ihtiyaç duydukları bir avantajdı.
Kuzey İttifakında yüksek defanslı çok sayıda savaşçı ve paladin olsa da onlar Geomchiler gibi avlanmıyordu. Şövalyelerin öldürmeyi başaramayacağı patron canavarlar Geomchilere av olabilirdi! Kuzey İttifakı oyuncuları bu noktada paniklemeye bir son vererek durumu idrak etmeye başlıyordu. Dezavantajlarının çokluğunu daha yeni kavrıyorlardı. Lonca sohbeti öylesine tıklım tıklımdı ki hiç kimse doğru düzgün bir bilgiye erişemiyordu. Katliam alanında karşılarında buldukları Kallamore Şövalyeleri, üst sınıf bir patron canavardan daha güçlü olmayı sürdürüyordu. 50. seviye çaylaklarsa ufaklıklarına rağmen endişe duyulacak varlıklardı. Çaylakların arasına katılan oyuncular suikastçı olarak düşmanları avlıyordu. Ve Çaylaklar, düşük seviyeleri sayesinde korkusuzca bastırmaya devam ediyordu.
"Morata'nın ordusu!"
Morata'nın askerleri de savaşa dalmıştı. Odak noktalarıysa Kuzey İttifakının önünü kesmek adına uzaktan ok atmaktı. Derken bir bağırış yükseldi!
Dang dang dang dang puaaaa!
Morata’nın dört bir yanından müzik sesleri yükseliyordu. Ozanlar bir anda enstrümanlarını tıngırdatmaya başlamıştı. Dayanıklılıklarını yenileme yoluyla müttefiklerine yardım etme imkanları vardı. Ve tüm ozanlar, Morata Lordunun kudretiyle ilgili bir performans sergiliyordu.
"Ruhlarımızın gücü şahlanıp coşsun!"
Sözlerinin ardındansa ozanlar borazan çalmaya başladı ve moraller hızla yükseldi. Bir şeyler olmak üzereymiş gibi görünüyordu!
"Keurvalalalalalala!"
Derken kuvvetli bir kükreme işitildi. Kuzey İttifakı asker ve generalleri, dizlerinin bağı çözülmüşçesine yere yığıldı. Emsalsiz Ejderha güçsüz yaratıkların ölmesine sebep olurdu ve an itibarıyla aurası Kuzey İttifakındaki herkesin bedenlerini dolduruyordu.
"Ne?"
"O şey de ne?"
Gökyüzüne bakıldığında, devasa Bingryong’un kale civarında uçuştuğu görünüyordu. Yüksek bir çeviklik ve dayanıklılığa sahip olamayacak kadar iri ve normalden güçsüz olsa da göz korkuttuğu bir gerçekti.
"Bingryong!"
"Savaş Tanrısı Weed de Bingryong’la birlikte!"
Weed, Bingryong'un kafasına oturmuştu. Wyvernler ve Anka Kuşu da onlara eşlik ederek uçuyordu.
"Weed!"
"Savaş Tanrısı Weed geldi!"
Savaşa katılan oyuncular, gözlerinde korkuyla titremeye başlıyordu. Weed’in karizması, Kuzey İttifakı oyuncularını anında etkilemişti.
"Böyle ünlü bir maceraperest karşısında galip gelmemize imkan yok."
"Weed ejderha bile yakalamış bir adam. Onu asla yenemeyiz."
Weed, düşman askerlerin moralinin düşmesine yol açacak muazzam bir şöhrete ve mücadele ruhuna sahipti. Moral ise savaş alanında önemli bir güç olarak bilinirdi. Weed, tatminkar bir şekilde gülümsedi.
"Burası harika bir avlanma sahası."
On binlerce kişi çarpışıyordu!
Savaşı kazanırsa lord olarak sağlam bir şöhret ve unvana sahip olacaktı fakat Weed’in ilgisini çeken şey bu değildi. Bir görevden daha çok şöhret kazanabilecekken neden kendisini riske atacaktı ki? Sınıfı için S sınıfı bir görevle uğraşmıştı. Ve Kuzey İttifakının üzerindeki ekipmanları istiyordu. Bu sayede öğe alım satım sitesinde 75 bin, 90 bin, 1 milyon, 2.9 milyon, hatta 10 milyon wona dek kazanabilirdi. Sonuçta ortalık, kılıç ve zırhlarla kuşanmış oyuncu kaynıyordu.
"Evet. Eveet. Bu harika."
Weed, çoktan 2 saatin geride bırakıldığı bu mücadelede geriye kaç Kallamore Şövalyesi veya çaylak kaldığını bilmiyordu. Ama Kuzey İttifakı bitkin düştüğüne ve bolca canlılık kaybettiğine göre artık saldırma zamanı gelmiş demekti. Tabii yine de mana yenilemek için meditasyon yapan büyücüler konusunda dikkatli olmak zorundaydı.
"Keulkeulkeulkeul."
Weed önce gülümsedi, sonra da pis bir kahkaha attı.
Savaşın başından beri bu anı bekliyordu. Korkakça olsa da mücadelesini vermişti.
"İşleyeceğim cinayetlerle elde edeceğim öğeleri görebiliyorum."
Karanlık Oyuncuların yılda en az bir kere özel bir ikramiye aldığı mübalağa değildi. Yani şu anda dört bir yanda ikramiye yatıyordu. Weed, tek bir savaşta bir sürü ekipmanı cebe indirebilecekti. Artık hazırım dercesine boğazını temizledi. Ozanlar müzik aletlerini çalmaya devam ediyordu. Bu, savaş şarkısının başlıyor oluşunun verdiği neşeyi ilan etmek içindi! Ve Weed, Bingryong’un tepesinden var gücüyle bağırmaya başladı.
Savaş alanının musikisi akıyor
Beni takip edin şimdi
Ölümün eşiğinde şakıyorum.
Weed, şarkı sözlerini önceden hazırlamamıştı. Bu noktada durarak bakışlarını aşağı çevirdi.
Orada dört savaşçı miğferi
Geldi ölme vaktiniz
Şurada gördüğüm bir şövalye mi
Yoksa bitkin misiniz?
Size yirmi saniye veriyorum, dinlenmeniz için
Sonra alacağım elinizden zırhınızı
Amma da güzel şeyleriniz varmış
Keşke benim olsalar!
Onlar ne kadar da lüks öğeler
Ben, Weed, dövüşeceğim sizlerle ve alacağım neler neler!
Aşağıya bakan Weed, böylelikle canlı yayında öğe yağmalamakla ilgili doğaçlama şarkısını tamamladı. Silip süpürebileceği 300lerin ortalarında epeyce oyuncu vardı. Dün gece iki heykele hayat bahşetmek için bir hayli vakit harcamıştı. Yani Hidra Kralı ve Kara Imoogi’ye! Aslında Morata’daki etkileri hesaba katılınca değmezdi ama Weed, acil bir durum olduğu için onlara hayat bahşetmeyi seçmişti. Sonucundaysa sanat statı düşmüş ve 429 ile 441. seviyelerde iki süper canavar hayat bulmuştu. Elbette bu yeni yaratıkları kontrol etmek, Weed’in karizması ve liderliğiyle bile çok zor bir işti.
#Şu şarkıyı çevireceğim diye kaç dakika harcadım bilmiyorum, ekleme çıkarmalar bile yaptım birazcık kafiyeli olsun bari diye :D Bunu bir kenara bırakırsak… 1.2 milyon Çimen Lapası Tarikatı üyesi nedir yahu! Bir de çimen lapası diye tezahürat ederek savaşıyorlar… Geomchilerim ve Weed’in kankaları da gelmiş. Ama bir bölüme epey olay, epey karakter sığdırdığımıza, hatta bir de şarkı patlattığımıza göre bu savaş fazla uzun sürmez diye düşünüyorum. Bakalım bir sonraki bölümde bizi neler bekliyormuş, orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..