"Becerilerini geliştirip Heykele Hayat Bahşetme yeteneği edinmedikleri sürece hiç kimse İmparator Geihar’ın ardında bıraktığı mirası ve hatıraları bulamayacak. Tanımla!"
Weed, mühürdeki hatıraları izlemek için bir kez daha yeteneklerini kullandı. Bu sayede Niflheim İmparatorluğunun geçmişini görebiliyordu. İmparator Geihar, Ahreupen İmparatorluk Savaş Mührünü yaparak Niflheim İmparatorluğunun yolunu açmıştı.
Şövalye İmparatorluğu.
İnsanların bölgesi kuzeyin çorak toprakları boyunca genişlerken şövalyeler, onurlu ve sadık olmalarıyla ünlenmişti.
Ardından uzuuun yıllar geçmiş ve bir zamanlar gelişmekte olan Niflheim İmparatorluğu, canavarların istilasına uğramıştı. Weed, işgalci canavar ordusunun başkentin kale duvarlarını yok ettiğini görebiliyordu.
Ejderhaların öncülüğündeki canavar lejyonu, insan elinden çıkma yapıları yok etmeye ve içlerindeki halka soykırım yapmaya başlamıştı. Buraya kadar her şey Versailles Kıtasında bulunan tarih kitaplarında anlatıldığı gibiydi. Başkentin üzerine büyü saldırıları yağmış, İmparatorluk Sarayı ateş yağmuruyla örtülmüştü! İmparatorluk Şövalyeleri alevler içerisindeki yapıdan çıkmıştı ve canavarları mağlup etmeyi başaramayınca son çare olarak Sırp Buz Cadısının Boncuklarını kullanmaktan başka şansları kalmamıştı.
*Ding*
****
Niflheim İmparatorluğu Temsilcileri (2)
İmparator Geihar'ın ölümünden sonra torunları, hizmetkarları ve Ahreupen İmparatorluğunun geri kalanı dört gün boyunca yas tuttu. Mühür, kıta hükümdarının tartışmalı gücü konusundaki gerginliğin simgesiydi, dolayısıyla pek çok kişinin eline geçti. Niflheim İmparatorluğu 200 yılı aşkın bir süre boyunca mührü geri almaya çalıştı. Fakat savaştan kaçınmaları mümkün olmadı. Ejderhalar tarafından yönetilen canavar istilası, kraliyet ailesini öldürüp kül etti. Pek çok kişi, imparatorluğun düşüşünün ardındaki gerçek sebebin ani canavar istilası olduğunu bilmiyor. Bununla birlikte İmparator Geihar, İmparatorluğun yıkımını açıkça hatırlayan Altın Kuşa hayat bahşetti ve Altın Kuş, intikam için sorumluların peşine düştü.
Zorluk: S
Görev Kısıtlaması: Üçlemenin ikinci zincir görevi. İleri Düzey Oymacılık.
S sınıfı bir görevin ikinci aşaması!
-Artık Niflheim İmparatorluğunun Romantik Çağ binalarının zevkini çıkarabileceksiniz.
Kasaba sahibi bir oymacı olarak bina ve kale inşa etme imkanına sahipsiniz. Yeni binalar inşa edilebilecek ve Romantik Çağa ait binaların sanatsal değeri, kültürü soylular arasında yayacak. Bundan böyle şövalyelerin doğuşunu teşvik edebilecek ve siyasi etkinizi arttırabileceksiniz. Özel binalar inşa edebileceksiniz.
****
Gugugugugu.
Weed’in Niflheim İmparatorluğunun geçmişinde aradığı Altın Kuş, ortaya çıkmıştı. Parlak altından yapılmış bir kuştu. Gözlerinizi enerji saçan bu yaratıktan ayırmanız mümkün değildi. Açık mavi safirden oluşan gözleri ve beyaz platin saçları vardı. Kafasının üzerine elmaslarla kaplı küçük bir taç yerleştirilmişti. Berrak, altın bedeniyle güzelce uçuşuyordu. Bir oymacının ona bakıp da hayran olmaması mümkün değildi.
"Gulp."
Weed yutkundu.
Altın Kuşu avlayabilirse satıp para kazanabilirdi!
'Kıymetli materyalleri çıkarırım, sonra da dükkanda satarım...'
Eşsiz öğeler sokaktan aşağı yuvarlanıyormuşçasına açgözlülükle izliyordu.
"Bu İmparator Geihar'ın favorisiymiş. Altın ve mücevher konusunda zevki iyiymiş!"
Ancak Weed’in, kuşu öylece kapıp kaçma fikrine tereddütlü yaklaşması gerekliydi.
"İmparator Geihar'ın Hayat Bahşedilmiş Heykeli."
Bunun nedeni imparatora bir nevi öğretmen gözüyle bakıp sadakat beslemesi değildi. Daha endişe verici bir kısım vardı.
“Altın Kuş stat penceresi!”
****
-Hayat Bahşedilmiş Heykel stat penceresi
(Şu an için daha fazla bilgiye erişmek mümkün değil.)
İsim: Senolia Luseloni Tür: Doğa
Irk: Kuş
Seviye: 519 Sınıf: Berrak Göklerin İz Sürücüsü
Unvan: Zeki Kuş
Şöhret: 60
İmparator Geihar tarafından yaratılmış bir canlı. Yaratılışı, Ahreupen İmparatorluk Mührüyle aynı zamana denk geliyor. Etli, iri solucanlardan hoşlanır.
+Kuşlarla konuşabilir.
+Çok hızlıdır.
+Dişleriyle kılıç gibi çeşitli silahları kırabilir.
+Zehirlenemez.
+Bilinmiyor.
+Bilinmiyor.
****
Embinyu Tarikatının devasa askerleri ve Hidra Kralına kıyasla ufacık, sevimli bir kuştu.
'Ona dokunmamalıyım.'
Weed ağzını ıslattı. Altın Kuşu diğerleri gibi evcilleştiremezdi. Hayat Bahşedilmiş Heykeller hayatlarını ebeveynlerine adar, başkalarını dinlemeye alışık olmazlardı. Wyvernler ve Geumini’nin onca zamandır hala Weed’i takip ediyor olması ve yeni bir sahip bulmamaları da bunun kanıtıydı.
Gugugu.
Altın Kuş, kale penceresinden uçarak Weed’den uzaklaşmaya başladı. Niflheim İmparatorluğunu yok eden düşmanın kim olduğunu biliyordu. Weed de Altın Kuşun peşine takıldı. Altın Kuş, rüzgarın yol açtığı akımdan faydalanarak ağır ağır ilerliyordu. Weed, arada bir nerede olduğunu görmek için kafasını kaldırıyor ve hızlanıyordu. Dışarıda uçmakta olan Bingryong ve Anka Kuşunu da yanına almıştı. Dağ veya orman gibi alanlarda seyahat ederken faydaları dokunuyordu, çünkü bu tür yolları karayolu ve vagonla aşmak daha zor oluyordu. Geride kalan birkaç günün sonunda Altın Kuş, kuzeydoğuya uçarak sahile ulaştı!
Kaleuleuleuleung, kuagvagvagvang!
Gök karanlık ve bulutluydu ve yağmur yağacağa benziyordu, gökyüzüyle okyanusu birbirinden ayırmak zordu. Uzaklardan gelen gök gürültüleri işitiliyor, dalgalar kıyıya vuruyordu.
“Burada mı?”
Altın Kuş, Weed’in sorusuna çığlık atarak karşılık verdi.
Gugugu.
“Öyleyse nerede?”
Kkukku.
"Bundan sonrası bana mı kalmış?"
Gugugu.
"Yani... Niflheim İmparatorluğunun yıkımının suçlusu buradan ötede bir yerlerde?"
Gugugu…
Weed bu kadarını tahmin edebilmişti!
İlk adımın Embinyu Kilisesi Başrahibini öldürmek olduğu S sınıfı bir görevi konuşmalar yoluyla yeterli bilgiyi toplayamamasına rağmen tamamlamıştı. Bir görevi tamamlamak için arka planla ilgili doğru bilgilere sahip olmak gerekirdi. Fakat Weed, bu tarz şeylere büyükannesiyle çokça tanık olmuştu. Birlikte televizyon izleyerek vakit öldürürlerdi ve Weed de drama izleyerek akıl yürütmeyi öğrenmişti!
"Embinyu Kilisesine karşı Feryat Nehrinde verilen mücadelede ejderhalara dair izler vardı. Aralarında bir bağlantı olmalı!"
Weed, Embinyu Kilisesinin kimliğini kabaca çözmüştü. Versailles Kıtasında var olan şeytani bir organizasyondu ve tarikatın sebep olduğu yıkımlarla ilişkili bir dizi görev vardı. Weed’in Embinyu hakkındaki hisleri kötüydü. Başrahip kendi canını feda ettiği için hiçbir öğe düşürmemişti. Halbuki Aziz gibi başrahip sınıflarına özgü eşsiz bir şeyler düşürebilirdi.
"Pinti herif. Çirkinlik abidesi. Rezil piç."
Weed fikirlerini sıralamaya devam ediyordu.
"Yani Embinyu Kilisesi müdahale ederek canavar istilasına sebep oldu...ama diğer suçlunun kimliğini bilmiyoruz."
Canavarların arkasında biri olmalıydı. Onlar yalnızca dramanın yan rolleriydi. Kötü adam, kurban, entrika ve çekişme gerekliydi! Niflheim İmparatorluğu kurbandı. Embinyu Kilisesiyse imparatorluğun çöküşünü desteklemiş ve üzerinden uzun bir vakit geçmişti. Weed’in, Niflheim İmparatorluğu yeniden inşa edilebilir hale gelmeden önce kötü adamları temizlemesi gerekiyordu.
"Mükemmel. Çok mantıklı!"
Weed, bu akıl yürütmeden etkilenmişti. Tüm bunların arkasında Embinyu Tarikatı olduğuna hiç inanmamıştı. Tek bir kötü adam olursa o drama hiç zevk vermezdi! Sağlam bir drama için büyük ölçekte, birden fazla kötü adam olmalıydı!
"Her şeyin birbirine uyması ancak bu şekilde mümkün olabilir."
Weed bu düşüncelerle sabaha dek sahilde bekledi fakat fırtına, dinme belirtisi vermiyordu. Zaten Versailles Kıtasının coğrafyasıyla ilgili panoda buna benzer bir şeyler okumuştu.
-Kutsal Şehir: Buraya girmeyin meslektaşlarım. Karakter seviyesi 376.
-Sisli Gök Bölgesi: Yalnızca şarkı söyleyen elfleri avlamak için göle gitmek istemiştim ama sonum ölüm oldu. Karakter seviyesi 312.
-Baykuş Yuvası: Canınıza susamış olsanız bile gitmeyin. Ben canımı zar zor kurtardım. Karakter seviyesi 389.
-Poco'nun Mağarası: Gelmeyin. Ben burada öldüm. Beş kişiyle birlikte baykuş yuvasına gidip öldük. Hepimiz birer seviye kaybettik. Karakter seviyesi 388.
Kuzeyde canları pahasına maceralara atılan çok sayıda oyuncu vardı. Kısacık keşifler yapsalar da kendilerinden sonra gelecek maceracılara az da olsa bilgi verebiliyorlardı.
-Kuzeyin kuzeydoğu sahili: Ciddi yağmur fırtınaları gerçekleşiyor ve yıldırım çarpıyor. Deniz yoluyla ulaşım mümkün değil. İklim çok kötü. Fakat bir görev varmış hissi veriyor. Okyanusta çok sayıda canavar bulunuyor. Karakter seviyesi 379.
Panoda yazılanlara bakılırsa yıldırımların asla sonu gelmeyecekti.
“Deniz...”
Dalgalar bir gemiyi devirebilecek yükseklikteydi. Wyvernlerin bu denizin üzerinde yollarını bulmaları kolay olmayacaktı. Kötü niyetli canavarlar belireceği için dinlenmeye vakit de bulamayacaklardı.
"Bir gemi yapacak yeteneğe sahip değilim."
Weed, gemi yapımı yeteneğinden bahsediyordu. Kereste işlemeye yardımı dokunan, Orta Düzey 5. Seviye Demircilikle ilişkili bir yetenekti fakat onunla büyük bir gemi yapmak imkansızdı.
"Morata’ya geri dönüp gemi yapımı yeteneği üzerinde çalışmaya mı başlasam?"
Ancak sırf yeteneği edinmek için Morata’da bir Denizci Loncası kurmak ciddi bir israf olurdu. Ayrıca yeteneği edinmeyi başarsa bile bu fırtınayı aşabilmek için en az orta düzeyde bir gemi yapımı yeteneğine ihtiyacı vardı.
"Bu da en az bir yılımı alır..."
Weed, baş ağrısı içerisinde kıvranıyordu. Wyvernleri güvertede tutmak çok pahalıya patlayacaktı. Para biriktirmek isterken sürat teknesi alamazdı, ana kıta da ayrı bir problemdi. Bir görevliye ve bir de tayfaya ihtiyacı vardı. Tüm bunların üstesinden gelmek çok zor olacaktı.
"Efendim, denizde hareket eden bir şey var."
"Denizde mi?"
Weed, fırtınalı denize bakmak için gözlerini kıstı. Tam da Wyvernlerin söylediği gibi, kuzeye doğru yelken açan ufak bir şey vardı. Yüksek dalgalara rağmen sakince seyrediyordu! Yelkenleri yırtılmış, direği ikiye ayrılmıştı. Gövdesinde koca bir delik vardı. Yağmur ve rüzgarlar yüzünden görülmesi zor olsa da son derece eski, orta boylu bir tekneydi.
"Bu halde yelken açmak mümkün mü ki?"
Weed’in kafası karışmıştı. Daha önce yayınlarda çeşitli ticaret gemileri görmüştü ve ağır bir yükle ilerlemeleri gerektiği için daima sapasağlam olmaları gerektiğini biliyordu. Dolayısıyla karşısındaki teknenin bu halde fırtınanın içerisinde nasıl hareket edebildiğini anlayamıyordu. Bu nedenle daha yakından gözlemlemeleri için Wyvernleri gönderdi.
"Efendim, o geminin güvertesinde ölümsüzler var."
"Demek ölümsüzler, ha..."
Weed'in aklına bir fikir gelmişti. Denizde dolaşan bir hayalet gemi vardı.
"Demek ki beleşe binebilirim!"
Diyen Weed, oyma bıçağını çıkarttı.
Seogeok seogeok.
Ve bir kaya parçasını oymaya başladı.
"Cüppeli, uzun, cılız bir beden ve alına takılmış kırmızı bir mücevher."
Pek çok iskeletle savaşmıştı ve onların görünüşüne de vücut yapısına da aşinaydı. Bununla birlikte onun yaptığı iskeletin farklı bir hissiyatı vardı. Yuroki Dağlarında çarpıştığı Liç Shire’ı tasvir ediyordu! Saf ve cahil Karichwi’yle hiç alakası yoktu.
"Daha küçük ve daha kompakt olmalı. Liçin, amacı uğruna her yola başvurabilen yozlaşmış ve hain bir büyücü olması için böylesi mecburi."
Diyen Weed, bir yandan da şikayetlerini sıralıyordu.
"Cehennem nasıl bir his verir bilmiyorum ki. Ben iyi bir hayat yaşadım ve çeşitli heykel tipleri üzerinde çalışmak benim için çok zor."
Oyma bıçağının her hareketinde liç açığa çıkmaya başlıyordu. Parmak kemikleri canlı ve gerçekçiydi, kafasıysa bir iskelete aitti! Göz çukurları dar ve boştu. Tüm hatlarıyla, gözleriyle bile gerçek bir liçi andırıyordu. Görünüş olarak Liç Shire’a bir hayli benziyordu. Ancak ondan daha kurnaz bir havası vardı. Ve iskeletin kafası, berbat bir gülümseme sunan dişlerle doluydu!
"Yo. Bir şeyler eksik. Bunun çok uzun süredir yaşayan bir liç olması gerekiyor, yani biraz çatlağa ihtiyaç var."
Diyerek kafatasını çatlattı. Hatta birkaç da delik ekledi.
"Şimdi çok daha iyi görünüyor işte."
Son olarak alın kısmına bir görevden elde ettiği yakutu yerleştirdi. Artık bir iskelet olmuş, bir liç doğmuştu!
*Ding*
-Lütfen heykelinize bir isim verin.
"Liç Shire... yo. Olmadı."
Diyen Weed, başka bir isim bulmaya çalıştı.
"Denize açılacak, o yüzden güçlü bir ismi olmalı… Karichwi gibi olmayacak tabii."
Ork Karichwi’nin sağlam bir karizması vardı! Weed bunu aklında tutarak çok iyi bir isim vermişti. Ama bu defa zekice ve saygın bir isme ihtiyacı vardı.
"Heykelin ismi Tek Gözlü Liç olacak!"
-Heykeliniz tek gözlü değil. Yine de bu ismi kullanmak istiyor musunuz?
Bu, Weed için seçim yapılabilecek bir konu değildi.
"Evet, okyanusta tek göz olmazsa olmazdır!"
****
Sanat Eseri! Tek Gözlü Liç Heykelini tamamladınız!
Karanlık ruhların büyücüsü bir Liç!
Görenlerin nefesini kesecek kadar harikulade bir oymacı eseri. Benzerliğinden ötürü Shire’la karıştırılması mümkün. Sanat olarak görülmesinin zorluğundan ötürü bir liç heykeline sahip olmak tiksinti uyandırır. İsmiyle uyumsuz bir eser.
Sanatsal Değer: 269
Seçenekler: Tek Gözlü Liç, bir günlüğüne Sağlık ve Mana yenilenmesini %11 arttırır.
Zeka ve Bilgelik 20 yükselir.
Çeviklik 10 yükselir.
Güç 75 düşer.
Büyü yapma hızı %5 artar.
Ölümsüzler üzerindeki kontrol %3 artar.
Diğer heykel etkileriyle birleşmez.
Şu ana dek tamamlanan değerli eser sayısı: 86
-Oymacılık yeteneği gelişti.
-Şöhret 12 yükseldi.
-Mücadele Ruhu 1 yükseldi.
-Zeka 2 yükseldi.
****
"Başardım!"
Bir değerli eser doğmuştu! Fakat Weed henüz heykelle işini bitirmemişti. Hala yapılacak şeyler vardı.
"Heykel Dönüşümü!"
-Heykel Dönüşümü kullanıldı.
Weed zayıflamaya başladı, saçları tek tek döküldü. Önce kel kaldı, sonra da eti bir anda buhar olarak bedeninden uçup gitti. Böylece Tek Gözlü Liçe dönüştü!
-Bedeninizin liçe dönüşmesi nedeniyle bazı ekipmanlar kullanılamaz hale geldi, onları değiştirmeniz tavsiye edilir. Mitril giyemez, ilahi ekipmanları kuşanamazsınız ve türünüze uygun yeni ekipmanlar almanız gerekebilir.
-Heykel Dönüşümü sonucunda Bilgelik ve Zeka yükseldi. Kuvvet ve çeviklikte ciddi bir düşüş gerçekleşti ve sanat, üçte bire indi. Sağlık ve Mana önemli ölçüde azaldı. Fiziksel sınırlamalar ortadan kalktı. Heykel Dönüşümü İleri Düzey 3. Seviyeye ulaşmadığı için dönüşüm eksiksiz değil. Sağlık ve Mana Çekme güçleri %20 etkinlikle kullanılabilir ancak gün ışığında kullanılamaz. Sağlık ve Mananın onarımı için kullanılmaları mümkündür. An itibarıyla ilahi güçlere ölümcül derecede dayanıksızsınız. Heykel Dönüşümü kaldırılıncaya dek bu form sürdürülecek.
Ekipmanları değiştirmek kolay işti. Liç Shire’dan aldığı Düşkün Aziz Asası hala çantasındaydı. Ölümsüzleri kontrol etmeye yarayan bir kara büyü öğesiydi! Weed, sağ eline Aziz Asasını, sol eline de Ruh Çağıran Cildini aldı.
“Kilkilkil”
Sonra da kömürleşmiş dişlerini göstererek bir kahkaha attı ve çenesini öne itip ahlaksız bir liç gibi gülümsedi! Üzerinde yağmalamış olduğu bir vampir peleriniyle bir Embinyu büyücüsü cüppesi vardı. Diğer kiliselere ait öğeler kutsal elementler olsalar da bu, yalnızca 3 dayanıklılığı kaldığı için ölümsüz yakınlığını kuvvetlendiriyordu. Weed’in bir gözü de siyah bir kumaş parçasıyla örtülüydü.
"Bana Deorol diyecekler!"
Kendini bir yağmacı olarak adlandırmıştı! İşte böylece bir liçe dönüşmüş oldu.
"Hem kısa hem de hoş. Edepsiz ve öldürücü bir havası olduğu için bir korsana da yakışır."
Möööööööööööööööö!
Wah-il, uçarak geri gelir gelmez Sarı Oğlanın bağırışlarını işitti. O bağırışların sebebi sahibiydi. Wah-il, Sarı Oğlanı kanatlarıyla sarmaladı.
"Her şey yoluna girecek. O adam için endişe etmene hiç gerek yok."
Mmmöööööö, mööööööö!
"Burada bekle."
Bu esnada Weed, fırtına altında sahile doğru yürüyordu. Yağmur damlaları kemikli iskeletinden sekiyordu. Cüppesi ve pelerini sırılsıklam olsa da bir liç olarak soğuktan veya yorgunluktan yana endişelenmesine gerek yoktu. Derken Düşkün Aziz Asasını kaldırdı.
"Hızlı Su Yürüyüşü."
Bu, su üzerinde yürümeye yönelik bir büyüydü. Ruh Çağıran Cildinde yazılı temel büyülerden biriydi. İskelet, dalgaların üzerinde yürüyerek ilerliyordu. Hafif bedeni sayesinde pek fazla mana tüketmesi de gerekmiyordu.
"Stat penceresi."
****
Karakter Adı: Weed Tip: Ölümsüz
Seviye: 368 Sınıf: Liç
Sağlık: 113480 Mana: 197964
Kuvvet: 185 Çeviklik: 361
Canlılık: Sınırsız
Bilgelik: 1463 Zeka: 1128
Mücadele Ruhu: 479 Dayanıklılık: Sınırsız
Sabır: 695 Karizma: 419
Liderlik: 672 Suçluluk: 388
Cazibe: 210
+Sağlık ve Mana Çekme Yetenekleri kullanılabilir.
+Ölümsüzlere komuta etme kabiliyeti mevcuttur.
+Kutsal büyüye karşı savunmasızdır.
+Değerli eser olması gereği statlar %3 yükseldi.
****
Weed’in istemediği kadar manası olmuştu.
"Denizde ölmeyeceğim."
Altın Kuş ve Wyvernler okyanusa belli bir mesafede bekliyordu. Sonuçta kendini rüzgarlara bırakan Altın Kuşun gök gürültüsü ve yağmur damlalarının arasına sürüklenmesi mantıksız olurdu! Weed ise hayalet gemiye doğru yürüyordu. Geminin gövdesi en az yüz yıllık görünüyordu. Yelkenleri ayarlanmamıştı ve tamamıyla perili bir mürettebata sahipmiş gibi duruyordu.
Bize derler Hilal Tayfası
Rom içeriz sabahları ve akşamları
Sarhoşken özlemeyiz hiç yuvamızı
Kaptanımız ıssız bir adaya götürerek açtı başımıza belayı
Denizcilerin şarkı sesleri işitiliyordu. Adamların sesleri, dalga sesleriyle uyuşuyordu. Hayalet gemi fena halde sallanmasına rağmen oldukça hızlı bir şekilde ilerliyordu. Sıradan bir geminin aksine canlı bir canavar gibiydi. Weed yaklaşırken aşağıya bir merdiven atıldı. Geldiğini görmüşlerdi. İşte Tek Gözlü Liç tam da o anda büyük bir hata yapmış olduğunu fark etti.
"Bu bir hayalet gemi. Liç büyücüyü selamlıyoruz."
Hayalet geminin tayfası bu sözlerin ardından kendini tanıtma işine koyuldu. Liçlere ekstrem bir saygı duyulurdu. Fakat Weed, mühim sol kol detayına sahip değildi. Tüm kaptanların bir kolunda kanca olması gerekirdi. Tek kol ve tek göze sahip olmak, erkeksi bir korsan romantizmiydi.
****
An itibarıyla Morata, en yeni binasını tamamlamıştı. O bina da çaylakların favorisi olan Sanat Merkeziydi! 2000 metrekarenin üzerinde bir alana inşa edilmişti ve geniş bir bahçesi vardı. Alanın içerisinde Morata heykelleri depolanmıştı. Dört bir yanda rengarenk resimler, çiçekler ve ağaçlar mevcuttu. Mesela Weed’in mavi bir buz ejderinin üzerinde oturduğu bir tasviri görünüyordu. Duvarlara farklı çizimleri de asılmıştı. Daha büyük gelişmelerin önü açıktı fakat bu resimler, anıları göstererek geleceğe ışık tutuyordu.
"Nihayet bitti."
Diyen Pavo, binanın önüne bir tabela yerleştirdi.
Weed Sanat Merkezi.
Buraya geleli iki yıl olmuştu!
Muhtemelen en az birkaç kez de ölmüştü.
Morata Vilayeti.
Weed’in heykelleri Versailles Kıtasının dört bir yanındaydı.
Çok emek vererek muazzam bir oymacılık yeteneği yetkinliği kazanmıştı.
Tabii hala gelişmeye açık eserleri vardı.
Freya Heykeli ve Işık Kulesi, çalışmalarının temsiliydi.
Feryat Nehrindeki heykeller de öyle.
Weed’in heykelleri halka açıktı ve halkın huzuruna adanmıştı.
Weed’in bir arkadaşı olan mimar ise sanat merkezini inşa etmişti.
Ve o da halkın hizmetine sunulmuştu.
İki katlı binanın tamamlanış anını kutlamak için bir tabela yapılmış, bu da Morata’nın katkısı, yakınlığı ve itibarında artışa sebep olmuştu. Şehir için pozitif bir gelişme söz konusuydu.
-Morata'nın kültürel gelişimi yükseldi.
Sanatsal gelişim hızı %3 yükseldi.
Kültür, yayılmayı teşvik ediyor.
Yerel şöhret 15 yükseldi, Sanat Merkezi bir anıt olarak tayin edildi.
-Morata halkının sanatkarlığı ve bilgeliği yükseldi. Daha fazla sanatçı ve büyücünün doğma olasılığı yüksek.
Bina, şehrin bir parçası olacak şekilde geliştirilmişti.
“Nihayet...”
Sanat merkezinin kapılarını kapayan Pavo, oldukça ödüllendirici bir öz tatmin duymaktaydı. Weed heykele ismini vermemiş olsa da orada bir efsanevi heykel olduğu gerçeği harikuladeydi. Sanat merkezi pek yakında açılacaktı. Ve açılışı yapabilmeleri için Mandol ile karısına bir ulak gönderilmişti.
"Bir mimar olarak daima hayatımı dolu dolu ve kendinden emin şekilde yaşadığımı düşünürdüm ama şimdi görüyorum ki..."
Pavo, aklından geçenleri ressam arkadaşı Gaston’a itiraf ediyordu.
"Her zaman yaptığım şeyler için ekstra bir seçenek veya daha çok para elde etmenin yollarını arıyormuşum. Bu bir mimar için normal ama böyle bir sanat eseri yaratmak için tek bir bakırı kabul etmek mi? Oymacıların aklından geçenleri anlamak zor."
Gaston ise cesaretlendirici bir şeyler söylemeye çalışıyor ama yalnızca sessizce oturduğuyla kalıyordu. Güzel resimler çizmeye çalışmaktan başka bir şey bilmiyordu.
"Weed özel biri. Genç olmasına rağmen bir babanın sıcacık kalbine sahip."
"Aynen. Şu anda ne yapıyor diye düşünmeden edemiyorum."
****
"Sen huysuz ve değersiz okçu Pale misin?"
"Nasıl oluyor da alçak şifacı Irene burada olabiliyor?"
"Bu Romuna, çocukları bütün halde mideye indiren büyücü!"
Pale ve grubu, Todeum’dan döndükten sonra insanlardan kötü tepkiler almaya başlamıştı.
"Başlangıçtaki ödül 200 altın değil miydi? Şimdi yalnızca 30 olmuş."
"Görevi öyle hızlı tamamladınız ki hile yapmış olmalısınız, haksız mıyım? Bu konuda fikir değiştirmeyeceğim!"
İnsanlar acımasızca davransa da onlar, yüksek seviyeli görevlerle yeniden aşinalık geliştirmeye ve iyi niyetlerini geri kazanmaya gayret ediyorlardı. Pale ve grubu, bir silah dükkanına giriş yapmıştı.
"Hey, nasıl gidiyor!"
Dedi Irene, ışıl ışıl bir gülümsemeyle.
"İçerisi epey kalabalıkmış. İşler yolunda gidiyor olmalı."
"Canavarlarla çarpışan çok sayıda genç var. Kuzeyde daha çok çocuk olması fena olmazdı...Ee, sizi buraya getiren nedir?"
"Elimizdekileri satmaya geldik."
Artık Morata’da beş silah dükkanı vardı. Aylık gelir vergisi yüzde bir iki kadar arttırılmış ve o artışla yeniden tüccarlara yatırım yapılmıştı. Silah arzı fazlaydı. Mapan, yoğun fazlalıkları sayesinde açgözlülükle çok sayıda silah temin ediyordu. Bir demirci işletirken bol bol hammaddeye sahip olmak önem taşırdı. Pale ve grubu da Morata’daki ilk silah dükkanını ziyaret etmişti.
"Morata’ya hayrı dokunan birini talebimizle sıkmak istemeyiz. Fakat bugünlerde dükkanlarda bir silah kıtlığı var..."
Dükkana gire Pale ve grubu, dikilmiş dinliyordu.
'Kulağa bir görev başlıyormuş gibi geliyor."
Silah getirme veya avlanıp materyal toplama gibi bir görev verilme ihtimali vardı. Açıkçası çoğu çaylak silah getirme içerikli görevler alırdı. Goblinleri avlayarak da silah elde etmek mümkündü. Teslimat gerçekleşirse söz konusu oyuncu, dükkanda yapılacak alışverişlerden prim alabilirdi. Grubun kötü bir şöhretinin olması, sıradan görevleri almalarına mani değildi.
"Bir zamanlar Niflheim İmparatorluğunun çok ünlü silah ustaları vardı."
"Ne?"
"Kraliyet ailesinin tüm zırhları onların elinden çıkmaydı."
Tanımlamaya bakılırsa yüksek seviyeli bir görev geliyordu. Irene'in gözleri ışıldamaya başladı.
"İşletmeci oppa, bize aile adını söyleyebilir misin lütfen?"
Irene genellikle masum olsa da ortada bir görev olunca kendisini bir hayli kaptırırdı.
"Viteoleu ailesiydi. İmparatorluğun düşüşüyle bir daha adlarını duyan olmadı… ama ya alt soyları? Onlar hala bir yerlerde olmalı ve silah sevkiyatına büyük yardımlarının dokunacağına eminim."
*Ding*
****
Kılıç Ustaları
Niflheim İmparatorluğu Viteoleu Ailesi, çok sayıda profesyonel zanaatkar ve şövalyeye sahipti. Alt soylarını bulmanız ve buraya getirmeniz talep ediliyor.
Zorluk: B
Görev kısıtlamaları: Viteoleu nesli fertleri ölürse görev başarısız olur.
****
Pale ve grubu B sınıfı bir görev almıştı. Normal oyunculara kıyasla ilerleme süreçlerinde büyük bir farklılık söz konusuydu. Morata’nın savunmasında Weed’e yardım etmelerinden bu yana insanlarla aralarındaki aşinalık yükseliyordu. Pale, Maylon, Romuna ve Irene aralarında bakışmaya başlamıştı.
'Yapalım mı?'
'Yapalım gitsin.'
'Başaramasak bile eğlenceli olur bence.'
Bilhassa Maylon, bu görevi yapmak istiyordu. Pale, temsilcileri olarak konuşmaya başladı.
"Peki ya biz gidip onları getirsek?"
"Bunu yapar mısınız? Bir zamanlar başkentteydiler fakat orası artık bir canavar barınağı. Dükkanlara sorup soruşturabilirsiniz. Evet, gururluyum ama benim için bu görevi yapar mısınız lütfen?"
-Görevi kabul ettiniz.
Pale ve grubu böylece görevi kabul etti. Başka kişilerle de paylaşılması mümkün bir görevdi.
"Birazcık gerilmeye başladım gerçi..."
"Weed’i de mi alsak ki?"
Niflheim İmparatorluğunun başkenti büyük bir avlanma sahasıydı ve kendi güçleri yeterli gelecek olmalıydı. Bununla birlikte Weed’in yüksek şöhreti sayesinde daha çok görev almaları mümkün olabilirdi. Fakat Irene bunları ölçüp biçtikten sonra kafasını salladı.
"Weed hala üç aşamalı göreviyle uğraşıyor."
Kilisenin verdiği S sınıfı bir görevdi. Ve ilk önce o görevin icabına bakmalıydı.
"Ehh, daima Geomchi oppaları aramıza katabiliriz."
Surka, onlardan yardım almayı önerdi. Fakat geleceklerinden emin değillerdi. Durum böyle olunca onları ikna etmek Hwaryung’a düştü.
"Bir göreve ne dersiniz?"
Geomchi ve Geomchi2 Yuroki Dağlarında olduğu için temsilciliği üstlenen Geomchi3tü. Geomchi, çaylaklara yardımcı olmak adına Morata’ya uzun bir yolculuk yapmıştı. Hayat dolu küçük çaylakların yardıma ihtiyacı vardı. Bu yüzden onları peşinde eğitim merkezine götürmüş ve çırakları olarak eğitmeye başlamıştı.
"Ben birazcık meşgulüm…"
"Karşında Jeong var, biliyorsun değil mi?"
"Oyuncu olan mı?"
Jeong Hyo-Lynn, televizyondaki sansasyonel bir dramanın başrolüydü. Enerjik kişiliği onu harika bir oyuncu kılıyordu.
"Aslında mesleğim şarkıcılık. Bana Hyo-Lynn derler."
"Televizyonda oyunculuk yapıyor ama yine de avlanmaya gidebiliyorsun..."
"Ee, hala meşgul müsün?"
"Olur mu hiç."
Genç kadının albüm satışları, görünüşü ve havasının yanında bir hiçti. Geomchilerin gözünde mükemmel bir kadındı, tabii müzikten anlamadıkları için sebebi şarkıcı olması değildi, sıklıkla televizyonda görünmesiydi! Böylece Geomchiler, onun hepsinin çıkmak istediği tek kadın oyuncu olduğunda karar kılarak başkente gitmek için tuhaf bir şekilde Morata’da toplaştı. Mapan da bir vagon bularak onlara katıldı. Tüccarlar her seyahatte seviye atlardı. Savaşmakla ticaret yapmak arasında bir fark yoktu. Morata’ya giden Mapan, gruba "Weed’e ulaşmayacak mısınız?" diye sordu.
Ve ansızın Hwaryung’un ağzından çıkmış olan şeyi teklif etti.
"Başkente avlanmaya gideceğiz. Bakalım Weed neler yapıyormuş."
"Olur mu ki?"
Grup, Weed’in ne alemde olduğunu merak etmeye başlamıştı. Weed okyanusa gitmişti, grup da at sırtındaki birkaç günlük yolculuğun sonunda oraya ulaştı.
"Ee, Weed nerede?"
Bir okçu olarak Pale’in gözleri çok iyi görürdü. Uzaklarda olup bitenleri rahatça seçebilirdi.
"Onu bulamayacak gibiyim, fısıltı mı göndersek?"
İşte tam da o sırada uzaklardan, gemiye çarpacakmış gibi görünen bir fırtına yaklaştı. Geminin her hareketinde yıldırım çarpıyordu.
Gruptakiler, "Bir gemi yaklaşıyor!" diye bağırdı.
Geminin gerili yelkenleri yırtılmış, güverte ve gövdede delikler açılmıştı. Hayalet gemi, dalgaları yararak ilerliyor ve hayalet tayfa güvertede dolaşıyordu. Tek gözlü liç Weed ise pruvada dikiliyordu. Hayalet Filo Kaptanı! Rüzgarın her esişinde yırtık pelerini dalgalanıyordu. Liçin omuzlarındaysa tüylerini kabartmış altın bir kuş oturuyordu.
#Güzel bir bölümdü. Korsan dediğin tek gözlü ve tek kolu kancalı olur tabii ki. Aksini düşünmek ne mümkün! Şaka maka hoş bir macera başlıyor gibi görünüyor. Bu arada bir sonraki bölüm ortalamaya göre kısa, ondan sonraki bölüm de uzun. Dolayısıyla bu sefer sıradaki bölümü üç gün sonra atmayıp birazcık geciktirerek ikisini birlikte atmayı planlıyorum. O bölümlerde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..