Lms 20.10 : Seulroeo'nun Düğün Töreni

avatar
2751 15

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 20.10 : Seulroeo'nun Düğün Töreni


Çevirmen : Clumsy-nim



KMC Medya öylesine sessizdi ki yanınızda oturan kişinin yutkunma sesini dahi işitebilirdiniz.

 

Weed dirildiğinde herkes tümüyle video akışına odaklanmıştı.

 

Video düzenlemekle yükümlü departmanlar bile çalışmayı bırakmıştı.

 

Genel Müdürün ofisine kurulan ekranlardan Başkanın ofisine dek hepsi aynı görüntüyü gösteriyordu ve Weed’in bir Ejderha olarak dirilişi sonrası videoyu izleyen herkes şaşkına dönmüştü.

 

Ölümü Reddetme Gücüyle Bakır İstirahat Plakasının etkileri birleşince Weed, bir Ejderha şeklinde dirilmişti!

 

“Saçmalık.”

 

“B-bu nasıl…”

 

Weed, Bakır İstirahat Plakasının etkileri gereği Ölümü Reddetme Gücü yeteneğinin düşüklüğüne rağmen bir Ejderha olarak dirilmişti. Ama ağır cezalardan ötürü savaşta bir Ejderha olmanın tüm potansiyelini kullanamamıştı.

 

Ayrıca bir yeraltı zindanında olmak da iri ve uçan canavarlar için büyük bir bahtsızlıktı.

 

Lakin sayısız eksikliğe rağmen gözleri tehdit edici ışıltılar saçıyordu.

 

Weed’in bir Ejderha olarak dirilişi herkesi ürpertmişti.

 

Olduğu haliyle izlemek bile kanal görevlilerini serseme döndürürken düzenleme sonrası geliştirilmiş halini izleyen seyircilerin hali ne olacaktı!

 

Kraliyet Yolu seyircilerinin bu epik anı izlerken şoka uğrayacağı kesindi.

 

“Oh, seni nasıl da kıskanıyorum!”

 

“Sonuçta Weed’den bahsediyoruz. Onun dışında hiç kimse böyle bir maceraya atılamazdı.”

 

Video o kadar heyecan doluydu ki personel bütünüyle kendini kaptırmıştı.

 

Direktör Kang ise asistanlarıyla birlikte videoyu yayın için nasıl yapılandıracaklarını tartışıyordu.

 

“Altyazılar… yo, onları koymamıza gerek yok. Bu haliyle iyi zaten.”

 

Altyazı koymak videoyu göze çarpar hale getirecekmiş gibi bir izlenim vermiyordu. Yalnızca anlamsız bir görüntüye yol açacaktı.

 

Ancak herkesin büyülenmiş şekilde Ejderha haliyle izlediği Weed maalesef ikinci kez hayatını kaybetti.

 

Yine de Kubichya’nın nihayet mağlup edilmesiyle S sınıfı zorluktaki görev tamamlanmıştı.

 

Pek yakında Weed’in başarılı olduğu haberinin göklerden gelen ilahi bir mesaj misali üzerlerine çöküşüyle Versailles Kıtası sakinleri bir kez daha yaygara kopartmaya başlayacaktı.

 

Kaldı ki Direktör Kang ve geri kalan KMC Medya personeli bile başından beri S sınıfı zorlukta bir görevin başarı olasılığından yana şüpheliydi!

 

Weed’in ölümü sonrası sinema odasındaki video akışı kesildi. Artık ne aktarılan bir görüntü vardı ne de herhangi bir ses.

 

Bir müddet odada çıt çıkmadı.

 

Ve sonra da yıldırım çarpmışçasına herkes bir anda bağrışa bağrışa dağılarak göreve döndü.

 

“Özel programın başlığını değiştirin. ‘Weed’in Seferi’! Yo, bekleyin. O olmaz. ‘Nihai Ölümsüz’, kulağa nasıl geliyor?”

 

“Yayın süremizde artış olacak, destekçiler ana sayfamızdaki yayın programını değiştirmek için onay istiyor.”

 

“Çeşitli şirketlerden aramalar yağıyor ama kapak reklamlarının birim fiyatlandırması için birbirimizle çatışmaktan öteye gidemiyoruz.”

 

Ejderhanın varışına 2 dakika 56 saniye kalmıştı!

 

Yalnızca üç dakika sonra bu mesele yalnızca izleyiciler için değil, tüm oyun yayını endüstrisi için bir efsane halini alacaktı.

 

***

 

Lee Hyun, kapsülden çıkış yaparak büyük bir kayıp hissiyle boş boş yere çöktü.

 

“24 saat geçene dek erişim sağlayamayacağım.”

 

Olabildiğince Kaos Savaşçısı indirmek için Asit Nefesini kullanmıştı. Ama bir nefes saldırısı kullanmakta başarılı olsa da verdiği hasarın boyutundan haberdar değildi.

 

Bunun yanı sıra bir Ejderha olarak dirilmiş olsa da yetenekleri yalnızca Başlangıç düzeyindeydi!

 

Uçma yeteneği, Ejder Kükreyişi ve Asit Nefesi sırasıyla Başlangıç Düzeyi 4., 6. ve 3. seviyedeydi.

 

Sağlığı hızla düştüğü için Kaos Savaşçılarıyla uzun uzadıya bir mücadeleyi göze alamazdı, dolayısıyla tek ve büyük bir nefes saldırısına başvurmuştu.

 

“Öyle ya da böyle epey zorluydu.”

 

Lee Hyun ayağa kalkarak temizliğe girişti.

 

Televizyonu açsaydı görev içeriğini tüm hızıyla oynarken izleyebilirdi ama o yalnızca haberleri izlemekle ve ‘Versailles Kıtasının Sır Perdelerini Kaldırma’ şovuyla ilgileniyordu.

 

Bunun dışında televizyon izlemeyi elektrik israfı olarak görüyordu!

 

“Toparlamayı bitirdiğime göre süpürüp silme zamanı.”

 

Çarşafları yıkamak, buzdolabını temizlemek, kümesle ilgilenmek, daha yapılması gereken pek çok iş vardı.

 

Mevsim sonbahar olunca dökülen yapraklar da birikmişti.

 

“Sonbahar da amma hızlı geldi.”

 

Lee Hyun kuru ve kasvetli havalara karşı daima son derece hassas ve net olmuştur.

 

“Yakında kimchi ıslatmaya başlamam gerekecek.”

 

Kış gelmeden kimchi hazırlığına başlamak önemliydi!

 

Ancak tam yeni ev işlerini yapmak üzereydi ki aniden işi yarıda kesildi.

 

Ding-dong, ding-dong, ding-dong, ding-dong

 

Birileri ısrarla ön kapının ziline basıyordu.

 

Seyyar Satıcı Giremez.

Din Görevlileri Giremez.

 

Kapı zili parçalanmak üzereymiş gibi duruyor. Basıp da zili bozandan ücretini alırım.

 

O kişi uyarı işaretlerini görüyor olmasına rağmen zile basmakta ısrarcı olmaya devam ediyordu.

 

Geçip ön kapıyı açan Lee Hyun, orada Seoyoon’u görmenin şokunu yaşadı. Alnında biriken terlere bakılırsa koştur koştur buraya gelmiş olmalıydı.

 

İlk ziyaretinde tavuk almıştı ama bu defa Weed’in Tori karşılığında teklif ettiği tavşanı istiyor gibi görünüyordu.

 

“Merhaba, görüşmeyeli ne kadar olmuştu? Hadisene, içeri gir.”

 

Lee Hyun onu yakın bir arkadaşı gibi selamlayarak evine davet etti. Ve sonra da eline bir bardak soğuk yeşil çay tutuşturdu.

 

“Bugünlerde havalar soğumaya başlıyor, bu yüzden sıcak çay ikram ediyor olmalıyım ama bu senin biraz ferahlamana yardımcı olacaktır.”

 

“…….”

 

“Bal da getireyim mi?”

 

Seoyoon’un yüzünde son derece endişeli bir ifade vardı ve yeşil çayla pek ilgilenmiyordu.

 

‘Ölmüş olmama rağmen… Beni neden mutlu mesut karşıladı?’

 

Seoyoon ölür ölmez kapsülden çıkmıştı.

 

Önce KMC Medya, görevin merkezinde belirmesi nedeniyle onunla iletişime geçmişti. Ama elbette ki doğrudan hiçbir görüşmeye katılmamış, onun yerine meseleyi avukatına devretmişti.

 

Normal şartlarda yayında beliren kişilerin iznini almaları gerekmiyordu fakat Lee Hyun’u ilgilendiren bir görev olunca şov için Seoyoon’un da rızasını almaları icap etmişti.

 

Sonra da yalnızca yüzüne maske taktığı ve ince deri kıyafetleri zırhla kaplandığı haliyle gösterilmesi şeklinde bir anlaşmaya varmışlardı.

 

Seoyoon, ölümünün ardından KMC Medyaya Las Phalanx’taki durumu sormuştu. Geumini canından olurken Weed iki defa ölümü tatmıştı. Bunları öğrenen Seoyoon da kendi seviyesindeki ve yetenek yetkinliklerindeki düşüştense kederli Lee Hyun’u nasıl teselli edeceğine kafayı takmıştı.

 

Fakat Lee Hyun, oraya vardığında Seoyoon’u gayet hoş karşılamıştı.

 

“Yeşil çay içmek istemiyor musun? Ah, ne kabayım. Meyve tabağı hazırlamadım.”

 

Normal şartlarda Lee Hyun bambaşka bir tavır sergilerdi.

 

Ama Seoyoon Kraliyet Yolunda Kubichya karşısında hayatını kaybetmişti. Ve onun cesurca çabaları, Kudretli Kaos Savaşçısının başarıyla avlanabilmesini sağlamıştı.

 

Doğal olarak ona minnettardı fakat kafasını çevirdiği saniyede çabucak öğe dağıtımıyla ilgili bir dalavere çevirmeye koyuldu.

 

‘Şimdilik aptalı oynayacağım.’

 

Bir elma soyduğu sırada daha çok öğe kazanma fikriyle salyaları akıyordu.

 

Ve plan yapmaya başlarken zerre kadar suçluluk duymuyordu!

 

“Ah, lanet olsun, amma da fakir çıktı. Nasıl olur da öldüğünde bir sürü öğe düşürmez?”

 

Dikkatlice elmasını soyarken üçkağıtçılığını kelimelere döküyordu.

 

Seoyoon yayını izlemiş olsa bile Weed’in hangi öğeleri topladığını bilemezdi. Çünkü Kubichya Weed’in ağzındayken ölmüştü.

 

‘Sadece tek bir öğe düştü desem çok mu fazla olur acaba? Ama o bir patrondu… ayrıca görevle ilişkili bir canavardı, yani daha sonra söylediklerimden şüphe duyabilir.’

 

Lee Hyun sözlerinin devamını kısık bir sesle getirdi.

 

“Yine de o kadar da kötü değildi. Düşen öğeler 5 tane miydi, yoksa 3 müydü? Ah, 4tü ya. Neyse, öldüğünde o kadar şey düştü işte.”

 

Aslında 5 öğe toplamış ama bunu 2 azaltmayı düşünmüştü. Yine de bölüşülecek yalnızca 3 öğe olduğu takdirde diğer kişiye tek bir öğe düşerdi.

 

En nihayetindeyse 2-2 bölüşebilsinler ve daha az şüpheli görünsün düşüncesiyle 4 diyerek taviz vermişti.

 

“Bana kalırsa Kubichya’nın üzerinde cidden iyi ekipmanlar vardı. Ama dürüst olmak gerekirse bizim o ekipmanları giymemiz pek mümkün görünmüyor bence.”

 

Lee Hyun konuşmaya devam ederken hüsrana uğramadan edemiyordu. Çünkü henüz elde ettiği öğeleri kontrol etmemişti.

 

‘Onları bölüştürmek için ilk önce adamakıllı değerlerini saptamam lazımdı.’

 

Versailles Kıtası zamanıyla birlikte zorlu birkaç ay geçirmişlerdi. Seoyoon bu maceraları süresince epey katkı sağlamıştı, dolayısıyla onu daha fazla kandırmak, harcadığı çabalara haksızlık olurdu.

 

Neticede yaygın görüş, öğelerin katkıya eşit şekilde bölüştürülmesi şeklindeydi.

 

Fakat 3 öğe uygun bir ödül olacakken bir öğe ortadan kaldırılınca ona yalnızca 2 öğe düşmüştü!

 

‘İyi. Şikayeti yokmuş gibi görünüyor.’

 

Bu esnada Seoyoon, çay fincanını ağzına götürerek rahatlamış bir şekilde hafifçe gülümsedi. Onun doğal gülümsemesi, Lee Hyun’un rezil gülümsemesine kıyasla başka bir boyuta aitti adeta.

 

Lee Hyun Freya Heykelini yaparken güzeller güzeli Seoyoon’un gülümsediğini hayal etmişti.

 

Ve genç kızın şu anda gözlerinin önünde sergilediği gülümseme öyle bir cazibe yayıyordu ki ona çekilmeden edemiyordu!

 

Ancak doğrudan gözlerinin içine bile bakamıyordu.

 

Sebepse Kubichya’dan düşen öğelerle ilgili gelişigüzel bir yalan söylemiş olması değildi, Seoyoon’un ifadesi ve gözlerindeki bakışın derin bir ilgi içeriyor olmasıydı.

 

‘Bu iş tuhaflaşıyor.’

 

Diye düşünen Lee Hyun, konuyu değiştirmeye çalıştı.

 

“Ben temizliğe geri döneceğim… yardım etmek ister misin?”

 

Bırakın misafirini eğlendirmeyi, ona temizlikte kendisine yardım etmesini teklif etmişti. Fakat Seoyoon buna rağmen başıyla onay vermekle yetindi.

 

“Öyleyse önce avluyu süpürelim. Çok fazla yaprak birikmiş.”

 

Avluyu süpüren Seoyoon, her zamanki halinin aksine şen şakraktı.

 

Hatta gizli gizli Lee Hyun’un bölgesine yaprak biriktirmeye bile çalışıyordu!

 

Üniversitede birlikte aldıkları dersler ve Kraliyet Yolunda atıldıkları maceralar aracılığıyla geliştirdikleri ilişki sayesinde onunla şakalaşabiliyordu.

 

Ardından tavuk kümeslerini temizlemeye geçtiler ve tavukları saldıkları anda avluya bir koku sızdı.

 

Ve tünemiş, kalkık ibikli bir horoz, civcivlerine eşlik eden tavukların yanına geçti.

 

Onca temizliğin sonunda Lee Hyun, bir hayli su sıçradığını fark ederek çabucak Seoyoon’un giydiği kıyafetleri kontrol etti.

 

‘Yaklaşık 200,000 won civarı.’

 

Genç kızın üzerinde epey pahalı bir ceket vardı.

 

“Ben buraları temizleyeceğim, sen bulaşıklara geçmeye ne dersin? Onları kaldırdıktan sonra tencere ve kaseleri çıkartıp yıkarsın.”

 

Seoyoon başıyla onay vererek evin içine geçti.

 

Açık pencerelerden lavaboda akan suyun sesi işitiliyordu.

 

Tavuk kümesini temizleyen bir adam ve bulaşıkları yıkayan bir kadın, tam da evli genç bir çiftin hayatını andıran bir manzaraydı.

 

‘Temizliğe yardım etmesi epey işe yaradı, o yüzden akşama lezzetli bir şeyler hazırlamam lazım.’

 

Böylece Lee Hyun, koca bir tatlı ekşi domuz yapmakta karar kıldı.

 

ÇAT!

 

Ve sessizlik geri döndü, bir süreliğine yalnızca akan suların sesi işitildi.

 

Derken bir kez daha bulaşık yıkama sesi başladı. Ama bir dakika bile geçmemişti ki aynı şey tekrarlandı…

 

ÇAATT!!

 

Tavuk kümesini temizleyen Lee Hyun’un gözlerinde yaşlar birikiyordu.

 

“O-onlar benim tabak çanağım mı?”

 

Ama hiçbir karşılık belirtisi olmaksızın bulaşık yıkama sesleri devam etti.

 

Seoyoon tüm içtenliğiyle bulaşık yıkamaya çalışıyordu. Onları ıslak elle yerleştirmeye çalışmak gibi bir hata yapsa ve kaymalarına sebep olmuştu, ama neyse ki daha fazla tabak çanak kırılmadı.

 

O akşam Lee Hyun tatlı ekşi domuz servis etti ve birlikte televizyon izlediler!

 

Sanat ve drama programlarını izlemeleri sonrasındaysa Seoyoon’un eve dönme vakti geldi. Lee Hyun apar topar bir kitap kapıp gazeteye sararak hediye etti.

 

“Bu kitapta bir sürü hayat dersi var.”

 

Bu, Lee Hyun’un hayatı boyunca kız kardeşi dışında bir kıza ilk hediye verişiydi.

 

“Bu kesinlikle Las Phalanx’ta elde ettiğim öğelerle alakalı değil, yalnızca okumak hoşuna gidebilir diye düşündüm.”

 

Kitabın ismi <<Sahip Olmama>> idi…

 

***

 

Versailles Kıtasında oyuncular, Cüce ve Elf tapınaklarında konuşulanları dinliyordu.

 

“Bizlere ilahi bir mesaj geldi. Boyun eğmez bir savaşçı, kıtanın huzurunu tehdit eden belaya bir son vermiş.”

 

“Vay be, olağanüstü bir insanmış.”

 

“Ormanın savaşçıları, hadi geri dönelim.”

 

Bir sefer düzenlemek için toplanan savaşçılar dağılıyordu.

 

KMC Medya gelmiş geçmiş en yüksek reyting oranına ulaşmıştı ve yayını izleyen insanlar, Weed’in macerası karşısında saygı duruşuna geçip Ozanların besteleyip söylediği şarkıları dinlemiş, şafağa dek uyumaları mümkün olmamıştı.

 

Ey, Büyük Kahraman

Daima hatırlayacağız yaşadığın macerayı unutulmuşlar diyarında

Senin adımların olacak kilometre taşı, maceraya atılmak isteyenlere yarın da

O heykellerin ki yayılmış bucak bucak

Bize yollarımızı açacak cesareti sağlayacak!

 

Weed yerlere göklere koyulamazken Drinfeld’in destek kuvvetleri Las Phalanx’a ulaşmıştı. Bu kişiler Hermes Loncasının Rahipler, Büyücüler, Şövalyeler, Suikastçılar ve Hırsızlardan oluşan elitleriydi.

 

Temsilciliği üstlenen bir Şövalye, öne çıkarak Drinfeld’le konuşmaya başladı.

 

“Bu kadar kişi Weed’i öldürmeye yetmezse Rafael’e mesaj atacağım.”

 

Drinfeld özgüvenle yanıtladı: “Bu kadarı yeterli. Bu denli Büyücüyle burayı Weed’in mezarı haline getireceğimiz kesin.”

 

“İşin ucunda Hermes Loncasının gururu var, bu işi sorunsuzca halledin.”

 

Ruh Çağıranla yüzleşecek olmak daimi bir endişeydi ama yeni katılan Rahiplerle, yani ölümsüzlerin doğal düşmanlarıyla birlikte onu temizleyebileceklerdi.

 

KMC Medya yayını aracılığıyla Weed’in bir Ejderhaya dönüşebileceğini öğrendikleri için de ona karşı fazlasıyla temkinli hale gelmişlerdi.

 

“Hermes Loncasının onuru için onu öldürmek zorundayız.”

 

“Büyücüler, Rahipler ve Şövalyeler… onu kesinlikle kılıçtan geçireceğiz.”

 

***

 

Weed oyuna tekrar bağlandığında kendisini ırk savaşının gerçekleştiği Cehennem Zindanında buldu.

 

Azılı savaş sonrasında çok sayıda kayanın eriyişi ve etrafa saçılan kalıntılarla bölge biçimsizleşmişti.

 

“Öhöm.”

 

Modifiye Liç formundayken iki kez ölen Weed, artık insan haline dönmüştü.

 

“Kaybettiğim seviye ve yetenek yetkinliği miktarına ve Kubichya’dan elde ettiğim öğelere bakmam lazım.”

 

Seviye ve yetenek yetkinliği, elde edilen öğelerden önce geldi.

 

“İstatistik Penceresi, Yetenek Bilgi Penceresi!”

 

İki seviye azalışıyla mevcut seviyesi olan 383e ulaşmıştı, Oymacılık Uzmanlığı da %25 azalış göstermişti. Ayrıca El Becerisi, Terzilik, Demircilik, Oyma Bıçağı ve diğer yetenekleri de %10-17 arası düşmüştü.

 

Bin bir emek harcadığı yeteneklerinin düşüşü yüzünden hüsran ve keder dolan Weed, anında elde etmiş olduğu öğeleri çıkarttı.

 

Ağır Kudretli Kaos Savaşçısı Botları, Plaka Zırh Seti, bir harita ve kırmızı ışıltılı bir kılıç, yani Al Yıldız!

 

Weed’in dudaklarından bir gülümseme kaçtı.

 

“Tanımla!”

 

İlk önce zırhları kontrol etmekte karar kıldı.

 

****

 

Kubichya’nın Botları

Dayanıklılık: 37/105

Defans: 68

Kudretli Kaos Savaşçısı Kubichya’nın giydiği botlar.

Savaşçıları boyun eğmeye zorlayan özel bir etkiye sahip.

Kısıtlamalar

Seviye 500

Kuvvet 800

Yalnızca Kaos Savaşçıları ve Barbarlar

Seçenekler

Işıltı/Işınlanma büyüsü kullanma imkanı.

Sağlık +8,000

Yerden yükselen saldırıları durdurabilir.

Savaşçılar boyun eğmeye mecbur bırakılır.

Astların seviye ve ölçeğine bağlı olarak Liderlikte geçici bir artış gerçekleşir.

 

****

 

Plaka Zırh Setininse Defansı 280, seviye kısıtlaması da 550ydi.

 

“Benim de böyle zırhlarım olsaydı ölmezdim.”

 

Sırada Las Phalanx’ın Yeraltı Bölgesi Haritası vardı ve örümcek ağını andıran karmaşık bir yapısı olan haritaya çok sayıda delik açılmıştı.

 

Zindanın yeraltı geçitlerine uzanan daha pek çok alan vardı. Las Phalanx'taki zindanların girişleri özel yapılara sahipti ve geçitlerin ortasında farklı geçitler oluşuyordu.

 

“Bir haritaya sahip olmanın pek çok açıdan faydası dokunur.”

 

Son olarak çoktandır beklenen Ejder Kılıcını kontrol etme anı gelmişti.

 

An itibarıyla heyecandan kalbi ağzına gelmiş olan Weed, duygularını daha fazla bastıramayacaktı.

 

“Ta-tanımla!”

 

****

 

Al Yıldız

Dayanıklılık: 192/210

Saldırı: 190-215

Bir Ejderha tarafından yaratılmış bir kılıç.

Kemiğinin bir kısmı kullanılarak yapılmış.

Al Ejderin gücünün bir kısmı kılıca işlemiş ve büyüye karşı dirençli.

Bu kılıç Ejderhadan çalındı ve Ejderha o günden beri aranıyor.

Kısıtlamalar

Seviye 570 ve üzeri

%100 Ateş Direnci

Ateşi kontrol etme kabiliyeti zorunlu.

Seçenekler

Çok hafif.

Yetenek kullanırken tüketilen mana miktarını azaltır.

Çeviklik +%10

Dayanıklılık kolay azalmaz.

Saldırılar zırhları delip geçebilir.

Sakatlık yaratma ihtimalini %250 arttırır, rakibin dövüş kabiliyetini azaltır.

Her türlü büyü defansına nüfuz edebilir.

Ateş gücünü %100 arttırır.

Ateş nitelikli ırkların ateş saldırılarını özümsemek kuvvetinizi arttırır.

Büyü Direnci +%30

Orta Düzeyin altındaki canavarlar büyük oranda korkutulur.

Kılıç tabanlı saldırı yeteneklerinin gücünü arttırır.

Tüm negatif etkileri kaldırabilir.

Kullanıcısına ‘Al Yıldız’ özel yeteneğini bahşeder.

Savaş için her kılıç çekilişinde %0.01 ihtimalle bir Ejderha çağırabilirsiniz.

Al Yıldız Yeteneği

Doğrulanamadı.

Tanımlamakta güçlük çekildi.

Ateş nitelikli büyülerle yakından ilişkili.

Seulroeo’nun Alyansı (♂)

Dayanıklılık: 40/40

Umudu, gençliği ve sonsuz aşkı simgeleyen zümrüt yüzük. Tüm yüreğini ve ruhunu bu esere katmış bir Cüce zanaatkarın elinden çıkma.

Bu yüzük, sevdiği kadınla evlenme hayaliyle dolu Seulroeo tarafından alındı.

Eşi olan diğer yüzük (♀) ile birlikte bir set oluşturuyor.

Kısıtlamalar

Bekar genç erkekler.

Yüzük, kadın partner tarafından takılmalı.

Seçenekler

Mana konsantrasyonunu geliştirir ve büyülerin hasarını %27 arttırır.

Büyülü sözlerin öğrenilmesini hızlandırır.

Mana Yenilenmesinde %35 artış sağlar.

Şöhret +1,200

Zarafet +40

Kültür +40

Zeka +40

Bilgelik +40

Cazibe +150

Kullanıcıya bir bariyer büyü yeteneği olan ‘Kalkanı’ bahşeder.

 

****

 

Weed öğeler hakkında karmaşık hislere sahipti.

 

“Seulroeo'nun Alyans Çiftini elde edeceğimi düşünmemiştim. Ama beklenildiği gibi artık Ejderha Kılıcına sahibim.”

 

Al Yıldız sağlam hasar verebiliyordu ve pek çok Seçeneğe sahipti. Fakat seviye kısıtlaması çok yüksekti.

 

Ateş direnciyle giyilebilme kısıtlaması yüzünden de kolayca satılabilecek bir şey değildi.

 

Ayrıca böylesine nadir rastlanır bir ganimete paha biçmek de zordu!

 

“Kime satacağımı bile bilmiyorum ki.”

 

Weed etrafa saçılan eşyaları ararken büyük bir hayal kırıklığına uğradı. İki defa ölmüştü, dolayısıyla aralarında Talrock’un zırhı, birkaç dikiş aleti ve heykelin de bulunduğu düşmüş öğelerinin sayısı da bir o kadar çoktu.

 

Çokça Kötü Şöhret biriktirdiği ve Katil Damgası taşıdığı için düşürdüğü öğe miktarı normalden fazla olmuştu.

 

Öğelerini ve savaş esnasında ölümsüzlerinin elde ettiklerini düşündüğü sırada Altın Kuş, Eunsae ve Sarı Oğlanın varışıyla Seoyoon da oyuna yeni bağlanmış gibi görünüyordu.

 

“Sizi sağ salim görebildiğime sevindim.”

 

Diyen Weed, şefkatle Sarı Oğlanı okşadı. Sarı Oğlan da sevgi dolu bir şekilde yüzüne sürtündü ve normalde yapmadığı bir şeyi yaparak suratını yaladı.

 

‘Efendim, teşekkür ederim. Bana göz kulak olduğunuzu ve beni kurtardığınızı bilmiyordum. Üzgünüm.’

 

‘Orada ölen ben olmalıydım. Borcumu nasıl ödeyebilirim ki...’

 

Dışarıdan çok dokunaklı bir sahneymiş gibi görünse de hiç kimse, en çılgın rüyalarında dahi Weed’in aslında ne düşündüğünü tahmin edemezdi.

 

Bu esnada Eunsae, kanatlarını çırparak Weed’in omzuna indi. Sevgi dolu bir hareketti.

 

Hayat bahşedilmiş heykeller arasında yalnızca Eunsae bir kız mizacına sahipti. Ve Weed’le ilgili fikrini değiştirmiş gibi görünüyordu.

 

“Aslında Kubichya’dan düşen öğeleri dağıtıyor olmalıydım ama botlarla plaka zırh setini giyemeyeceğimiz için önce satayım, sonra da sana payını vereyim, olur mu?”

 

Seoyoon başıyla onayladı. Henüz bir kaleye veya şehre dönemediği için önceki arazilerde biriktirdiği ve burada elde ettiği öğeler iyice yığılmış, mevcut öğe kapasitesini aşmıştı.

 

“Ama bunu alabilirsin.”

 

Diyen Weed, Seulreo’nun Alyans Çiftinin erkek yüzüğünü Seoyoon’a uzatarak kadın yüzüğünü kendine aldı.

 

“Bunu aramızda eşit olarak dağıtacağım.”

 

“…?”

 

Kuşanma kısıtlamaları gereği Weed teklifi yapan taraf olmalıydı ve Seoyoon’a yüzüğü teklif ederken yüzü elma misali kıpkırmızı kesilmişti.

 

Kadınların gözünde bir yüzük asla ufak bir anlam ifade etmezdi, hele de söz konusu bir alyanssa!

 

*Ding!*

 

- Seulroeo’nun Alyans Çiftini takarak onun yegâne arzusunu yerine getireceksiniz.

Takıldığı takdirde yüzüğün etkileri, onun uzun bir süre bekleyip yerine getiremediği arzusunu gerçekleştirmenize izin verecek.

Seulroeo’nun arzusu nişanlısıyla bir düğün yapmak, bu arzuyu yerine getirmek ister misiniz?

Bekar erkek ve kadın, arzularını yerine getirmek ve onları pişmanlıklarından azat etmek adına Seulroeo ve nişanlısı Letia Evelynn rollerine bürünecek.

 

Elbette ki Weed’in bu arzuyu yerine getirmekten başka şansı yoktu.

 

Bu eşsiz sınıf öğesinin Mana Yenilenme oranını arttırıcı bir etkisi vardı ki bu da avlanmak için çok önemliydi.

 

Böylece bir süre içerisinde Las Phalanx’ın Cehennem Zindanındaki ikilinin ve hayat bahşedilmiş heykellerin etrafı görkemli bir kaleye dönüştü.

 

- Niflheim İmparatorluğu Evelynn Kalesine vardınız.

Burası Seulroeo'nun rüyasının tezahürü olan ‘Rahip Silueti’ isimli hayali bir dünya. Lakin hayali olmasına rağmen burada elde edilecek öğelere gerçekte de sahip olunabilir.

 

Derken Weed ve Seoyoon ikilisine uşak ve hizmetçiler yaklaştı.

 

“Ahh, sizi uyandırmakta geciktiğimizde böyle oluyor işte. Bugün düğün günü, çok acele etmeliyiz. Terzilerin gönderdiği kıyafetler çoktan elimize ulaştı, hadi, acele edin Efendi Seulroeo.”

 

Weed’in görünüşü tüm sıradanlığıyla tıpatıp aynı olsa da hizmetçiler onu Seulroeo olarak görüyordu.

 

Böylece Weed, hizmetçilerin bir kısmı tarafından harekete geçmeye zorlandı ve Seoyoon da diğer hizmetçiler tarafından başka bir odaya götürüldü.

 

“Oh tanrım, teniniz ne kadar da pürüzsüz.”

 

“Leydi Letia’ya atılan tek bir bakış emsalsiz bir güzellik olduğunu anlamaya yetiyor. Efendi Seulroeo gerçekten şanslı bir adam.”

 

Weed, hizmetçilerin koridorda yürürken Seoyoon’a söylediklerini işitebiliyordu.

 

Bu sırada bir hizmetçi de Weed’e "Teninizle adamakıllı ilgileniyor musunuz?" diye sordu.

 

"Ah, şurada çapak kalmış. Acele edin de yüzünüzü yıkayın."

 

Sarı Oğlan, Altın Kuş ve Eunsae öylece koridorda bırakılmıştı. Ama kısa bir süre sonra çiftlik müdürü ve bahçe sorumlusu belirdi ve onlar da bir yerlere götürüldü.

 

***

 

Weed, kafası havluya sarılmış halde sıcak su dolu bir küvette banyo yapıyordu. Kraliyet Yolunda uzun bir banyo yapmak insanı rahatlatıyordu.

 

- Bitkinliğinizden çok daha hızlı kurtulacaksınız.

Banyo sonrası beslenirseniz maksimum dayanıklılığınızın %20 civarı yükseğine çıkabilirsiniz.

 

Weed, konforlu bir banyo sonrası 30 dakika kadar dinlendi. Sonra da terzinin gönderdiği ve içerisinde hareket edilmesi son derece rahatsız takım elbiseyi giyindi.

 

Durumu fırsat bilen Weed, Tanımlama yeteneğini kullanarak Niflheim İmparatorluğu çağına ait damatlığı inceledi. Bu öğe Zarafet ve Cazibede artış sağlıyor ve karşı cinste oldukça iyi bir izlenim bırakıyordu.

 

- Asiller için damatlık üretme yöntemlerini edindiniz.

 

Dikiş yeteneğine sahip Weed için yeni bir takım dikmeyi öğrenmek adına harika bir fırsat olsa da öğrendiği şey epey işe yaramaz görünüyordu.

 

Savunması neredeyse sıfırdı, düşük Dayanıklılığı yüzünden kolayca yıpranıyordu ve özel etkisi küçük bir büyüleme statüsü vermekti. Daha da kötüsü, kırışması Zarafet ve Cazibe istatistiklerini düşürüyordu!

 

‘Takım elbise materyallerini toplayıp yapmak zor iş.’

 

Takımı giyişinin ardından hizmetçiler saçlarını düzeltmeye koyuldu.

 

Tuhaf bir pomadın dökülüşüyle pürüzsüz ve ışıltılı hale getirilen saçları, daha önce hiç görmediği bir stille tarandı.

 

‘Şampuan döküp durulayın, sonra da havluyla kurutun işte.’

 

Pragmatik bir yaşam tarzını tercih eden Weed için alışılmadık bir deneyimdi.

 

Perçemlerinin taranışıyla saçları 7e 3 oranında ayrılmıştı.

 

Aynaya gidip kendisine bakan Weed, utana sıkıla bir talepte bulundu.

 

“Saçlarımı normalde yaptığım gibi aşağı bıraksam olmaz mı?”

 

“Oh, her zamanki stilinizde olmasını mı isterdiniz, Efendi Seulroeo?”

 

“…….”

 

Weed, hizmetçinin bu tepkisine verecek bir karşılık bulamadı.

 

‘Düğünden sonra kendi stilime dönerim. Yalnızca şu iş sona erene dek katlanmam gerekecek.’

 

Weed ömrü boyunca bir kez olsun makyaj yaptırmamıştı.

 

Sonunda hizmetçiler Weed’in aynada kendini incelemesine müsaade etti.

 

“Bence Efendimiz çok yakışıklı görünüyor.”

 

Herkesin kendisini iltifat etmeye zorladığını bilirken görünüşüyle ilgili bu yorumları işitmek, Weed’in kaşlarının çatılmasına yol açtı.

 

Derken yatıştırıcı bir müzik çalmaya başladı.

 

“Düğün başlamak üzere, Efendi Seulroeo.”

 

“Yola koyulayım öyleyse.”

 

Weed bu etkinliği çabucak sonlandırmak istiyordu.

 

Tüm erkekler mutlaka onunla empati yapabilirdi. Mağazada alışveriş yapan bir kadına eşlik etmenin birikmiş yorgunluğunu duymak gibi bir şeydi.

 

“Gidip konuklarla selamlaşmalı ama ondan önce töreni yönetecek görevliyle görüşmelisiniz.”

 

“Düğünü hemen başlatamaz mıyım?”

 

“Leydi Letia’nın hazırlanmak için daha çok vakte ihtiyacı var. Gelinlerin düğünde dikkat çekici bir güzelliğe sahip olması gerekir.”

 

Seoyoon hala gelin makyajını yaptırırken Weed’in süreci hızlandırması mümkün değildi.

 

Weed’in düğünü, an itibarıyla konukların karşısında dikilip kendisine baktığı mavi çeşme salonunda gerçekleşecekti.

 

‘Neyse, bu benim düğünüm bile değil zaten… Gidip konuklara selam vermeliyim.'

 

“Seulroeo, gizli sanatlarla ilişkili büyü yapma süresini kısaltan teorin bir harika. Bu yılki Matam’ın Bilgin Ödülünü kazanmaya hak kazanman için yeter de artar bile.”

 

- Büyülü bir malzeme olan Mavi Kertenkele Kuyruğunu edindiniz.

 

Weed aceleyle takımını düzelterek konuğuyla el sıkıştı.

 

“Düğünüme geldiğiniz için teşekkürler.”

 

“Kont Byron'ın halefinin şimdiden evlendiğine inanamıyorum, zaman kesinlikle su gibi akıp gidiyor.”

 

- 800 Niflheim İmparatorluğu altını edindiniz.

 

Büyücüler ve asiller konuk olarak düğüne katılmıştı. Onlardan hediyeler ve tebrik paraları yağıyor, dolayısıyla Weed de onları memnuniyetle ve kibarca karşılıyordu.

 

Bu görüşmelerin sonundaysa Piskopos Cyprianus, açılış konuşmasını yaptı.

 

“Bugün burada bu genç ve gelecek vaat eden büyücü-asilzade Sör Seulroeo Byron ile Niflheim İmparatorluğumuzun mücevheri Leydi Letia Evelynn’i kutsal evlilik bağıyla birleştirmek adına toplandık.”

 

Bu açılış sonrası da görkemli bir müzik performansıyla birlikte düğün töreni başladı.

 

İlk şarkının sonlanışı sonrası tören yöneticisi, kendisini asil konuklara tanıttı.

 

Ve ardından, hayatın neşe ve kederlerini ifade eden bir senfoni çalındı.

 

Bir düğün töreninin bunca süreç içerdiğini öğrenen Weed şaşkına dönmüştü. Onun tek isteği bu töreni bir an önce sonlandırmakken hizmetkarlar masalarındaki konuklara akşam yemeği ve soğuk içecek servisine başlıyordu.

 

‘Sanırım düğün gününde Samdasoo Yeşil Çay Poşetlerini sallamak yeterli olmuyor… Hazırlık süreci epey uzun sürüyor.’

 

Sarı Oğlan, Altın Kuş ve Eunsae de konuklar arasındaydı.

 

Sarı Oğlana taze sebzeler servis edilirken Altın Kuş ve Eunsae, yılanbalığı ve yılan çeşitlerinden oluşan baharatsız bir yemek yiyordu.

 

“Damat, Sör Seulroeo Byron giriş yapıyor.”

 

Görevlinin bu sözleriyle birlikte Weed, cesurca mihraba yürüdü.

 

‘Bayağı kar elde ettim.’

 

Weed vurgun yapmış ve artık bu düğünü tamamlamak için geriye yalnızca karşılıklı yüzükleri takmak kalmıştı.

 

Weed’e düşen tek şey kadın yüzüğünü Seoyoon’un parmağına takıp ondan da erkek yüzüğünü almaktı, yani çocuk oyuncağıydı.

 

Kendisini görevli ve konuklara tanıtan Weed, dimdik duruyordu.

 

“Ve şimdi de sıra dünyanın en güzel gelininde.”

 

O anda orkestra hoş bir melodi çalmaya başladı. Mihraptan ağır ağır yürüyen Seoyoon, bembeyaz bir gelinlik içerisindeydi.

 

Şu anki görünüşü, okul festivalinde gelinlik giydiği anla bile kıyaslanamazdı.

 

Yalnızca dünyadaki tüm güzelliklerin mihrapta yürüyüşü şeklinde tanımlanabilirdi.

 

Weed, eski günleri yad etmeye başladı.

 

‘O zaman da duvağını kaldıran bendim.’

 

İlişkileri şimdiden büyük bir yol katetmişti.  

 

‘Düşünüyorum da birlikte farklı farklı bir sürü yere gittik.’

 

Her şey Rosenheim Krallığındaki çaylaklık günlerinde eğitmeninin kulübesinde tesadüfen karşılaşmalarıyla başlamıştı. Sonra Ork Karichwi’ye dönüştüğü sırada Çaresizlik Topraklarında birlikte seyahat etmişlerdi. Ardından kuzeyde maceraya atılmış, Ahşap Elf Tohumlarını atmış ve Kemik Ejderi avlamışlardı.

 

Ve son olarak Seoyoon, canına mal olmasına rağmen Las Phalanx’ta Weed’le birlikte çarpışmıştı.

 

Gerçi Weed için Seoyoon yakınlardayken çalışmak zor oluyordu.

 

Ama yine de onu model alarak yaptığı çok sayıda heykelin açık ara elinden çıkmış en iyi yaratımlar olduğunu söylemek abartı olmazdı.

 

Sonuçta yaptığı ilk Başyapıt da onu temel alan bir heykeldi. İlk Ay Işığı Heykeli bile onu temel alıyordu.

 

Gelinlikli Seoyoon’un giderek yaklaştığını fark eden Weed, anıları yad etmeye bir son verdi.

 

Kabullenmekte korkuyor olmasına rağmen, çeşitli tesadüfler sağ olsun, kaderi bir kez daha Seoyoon’unkiyle kesişmişti. Bu korkunun sebebiyse bir yerlerde ona çok daha uygun bir erkeğin var olduğuna inanmasıydı. Ancak kendisine şunu hatırlattı: ‘Büyükannem bir defasında bir kadının dış görünüşü her şey değildir demişti.’

 

Aklından bin bir düşünce geçerken Seoyoon yaklaştıkça yaklaşıyordu.

 

Zihninde büyükannesinin sözleri dönen Weed, Seoyoon’u sakince değerlendirmekte karar kıldı.

 

- Bir kız güzelse 3 yıl neşeli olursun, harika bir aşçıysa 30 yıl şen şakrak yaşarsın ve zekiyse 3 nesillik bir mutluluk tadarsın.

 

‘Seoyoon aşırı güzel, yani yıl sayısını arttırmak lazım. Öyleyse 6 yıllık mutluluk mu demeli?’

 

İnsan sevgilisi veya kocası olduktan sonra bile o güzelliği görmezden gelmekte zorlanırdı. Sabah uyandığınızda yanınızda Seoyoon’u gördüğünüzde cennette miyim diye bile düşünebilirdiniz!

 

Bununla birlikte o göz kamaştırıcı güzellik 6 yılda sönerdi, gerçi bunun Seoyoon için geçerli olup olmayacağından pek emin değildi.

 

‘6 yılın sonunda hala 20lerinde olacak ve zaman geçtikçe daha da güzelleşecekmiş gibime geliyor… Neyse, en iyisi yemek yapmayı iyi bilen bir kadınla 30 yıllık mutlu mesut bir evlilik.’

 

Seoyoon'un kendi eliyle yazdığı notlarla birlikte beslenme çantasının içerisinde gelen, ustalıkla hazırlayıp baharatlarla tamamladığı yemeklerini çoktan tatmıştı. Ve Weed’inkinden bile aşağı kalır yanı olmayan, hatırı sayılır bir yetenek ürünü yemeklerdi.

 

‘Sanırım yemek yapmayı bildiği için 30 yıllık şen şakraklık da geliyor.’

 

Weed'in böyle bir karısı olsaydı birlikte yemek yapabilir ve geri kalan yıllarını tarifler deneyip geliştirerek geçirebilirlerdi.

 

Ayrıca Seoyoon Güney Kore Üniversitesinde hiçbir derse katılmasa bile yeterince iyi notlar alıyordu, Weed’le birlikte derse girdiğindeyse iyi bir dinleyici oluyor ve daima not tutuyordu. Sınav zamanı anlamadığı yerlerin notlarını Weed’e veriyor ve Weed çaktırmadan çantasına baktığında orada yabancı dillerde tezler ve teknik kitaplar görüyordu.

 

Boş zamanlarında bolca kitap da okuyordu.

 

‘Omuzlarının üzerinde sağlam bir kafa var.’

 

Yani Weed, büyükannesinin değerlendirme kriterleriyle bile Seoyoon’un skorunu düşüremiyordu.

 

‘Açıkçası bazı kusurları vardır. Yalnızca onları gizliyordur, herkesin bazı noktalarda kusurları vardır. Mesele horlamak… ve bunun gibi şeyler. Gerçi eğitim zamanı bayağı sessiz uyuyordu.’

 

Weed ansızın o anı hatırladı.

 

‘Uyuyakaldığında bana doğru yaslanmıştı. Epey kötü bir uyuma alışkanlığı. Ayrıca benim öğünlerimden çok fazla yiyip içiyor, yemek çubuklarıyla yalnızca iki garnitürden almak gibi bir ılımlılık bile sergilemiyor.’

 

Weed bir şekilde Seoyoon’a kusur bulmaya çalışıyordu. Alışkanlıklarındaki minicik hatalara bile değinmeye uğraşıyordu. Zaten Seoyoon’la avlanmaya başladığı vakitlerde bile kafasını onu kötü bir insan olarak yorumlamaya takmıştı.

 

Derken Seoyoon’un hafif bir baş selamı verişiyle el ele tutuştular.

 

Ve tören görevlisi ellerini çırparak töreni başlattı.

 

“Böylesine keyifli bir etkinliği yönetmek benim için bir onurdur gerçekten… Herod Kalesinde doğmuş olan, erken yaşta mana akışını kontrol etmeyi öğrenen ve sonradan Üstat Montau’nun çırağı halini alan damat, Sör Seulroeo… Prestijli Evelynn Hanesinde doğmuş olan, çiçek ve ağaç yetiştiriciliğini uğraş edinen gelin, Leydi Letia… Bu düğün töreni Niflheim İmparatorluğu için büyük bir anlam ifade ediyor… Erdemli bir kadın ve erkeğin düğünü…”

 

Weed bu sıkıcı tören esnasında uykulu bir şekilde esnedi. Bir sınavın içeriğiymişçesine konuşmayı ezberlemenin anlamı yoktu.

 

Konuşma ne kadar kısa sürerse o kadar iyiydi ama görevli, doğada çiçekler açtırabilen, önünde kelebekler uçuşan bir Azizi onurlandırarak uzattıkça uzatıyordu.

 

‘Neticede her şey onurlandırma ve kutsanmaya bağlanıyor.’

 

Weed, görevlinin konuşmasının son kısmına dek dayanmayı zar zor başardı. Sonrasındaysa sıra nihayet düğün töreninin en mühim anı olan karşılıklı yeminlere geldi.

 

“Siz, bu kadını eşiniz olarak kabul ediyor musunuz? İyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta ona sadık kalacağınıza, onu seveceğinize ve onurlandıracağınıza, her şeyi bir yana bırakıp ömrünüzün sonuna dek yalnızca ona bağlı kalacağınıza yemin ediyor musunuz?”

 

Weed düğünü mahvetmemek adına doğru düzgün yanıt vermeli ve yüzüğü Seoyoon’un parmağına takmalıydı.

 

“Ediyorum.”

 

Diyen Weed, Seoyoon’un elini sıktı.

 

Bir Vahşi Savaşçı olarak pek çok savaş görmüş geçirmiş olmasına rağmen elleri incecik ve teni pürüzsüzdü.

 

Hatta Weed, yüzüğü parmağına takarken tırnaklarının bile çok hoş olduğunu fark etmişti.

 

Piskopos Cyprianus bu defa Seoyoon’a dönerek sorusunu yöneltti.

 

İyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta ona sadık kalacağınıza, onu seveceğinize ve onurlandıracağınıza, her şeyi bir yana bırakıp ömrünüzün sonuna dek yalnızca ona bağlı kalacağınıza yemin ediyor musunuz?”

Saçı başı yapılmış haliyle gelinliğini giyinmiş olan Seoyoon’un aklından bin bir düşünce geçiyordu.

 

Weed’le tanıştığı andan bu yana olup bitenleri yad ediyordu.

 

Birlikte ne çok vakit geçirmişlerdi. Sarı Oğlan, Geumini ve diğer hayat bahşedilmiş heykeller ile yetiştirdiği hayvanlar aracılığıyla Weed’i yakından tanımıştı.

 

Pek çok şeyden korkar ve ürkerdi ancak Weed’le beraberken öyle değildi.

 

Cha Eunhee bir defasında ona endişe içerisinde, “Böyle yaşamaya devam mı edeceksin?” diye sormuştu.

 

“….…”

 

Seoyoon bir şey söylemek istemiş ama konuşmaktan fena halde korkmuştu. Henüz birisiyle sohbet etmesi ve duygularını aktarması mümkün değildi.

 

“Hayat yalnızca sürüklenen bulutları izlemekten ibaret değildir. Bir genç olarak okula gitmeli, okul aktivitelerine katılmalısın. Her gün kendini meşgul edecek bir şeyler yapmalısın. Notların birkaç puan aşağı düşse bile aileme ne söyleyeceğim diye endişelenmemelisin.”

 

Bunları sınav cehenneminden yeni çıkmışken zamanını çarçur etmesin diye söylüyordu.

 

“Üniversiteye girince elde edilen özgürlük hissinin tadına varmalısın. Tabii iş bulma konusunda rekabet yoğun olduğu için ikinci yılında iş hazırlıklarına başlaman gerekiyor.”

 

İstihdam savaşı her yıl daha da şiddetleniyordu. Önceden hazırlık yapmayan kişi, ileride iyi bir iş bulmakta zorlandığıyla kalırdı.

 

“Bak, şu anda 20li yaşlarımın sonlarındayım ve dışarı adım atıp topluma ayak uydurdum uyduralı yaptığım tek şey çalışmak. Ama hala bekarım, bu yüzden evlenebileceğim bir erkek bulmak adına tüm tatillerimi sinir bozucu evlilik görüşmeleriyle geçirmek zorundayım.”

 

Zaman sizi yaşlanmaya karşı duyarlı hale getirir, her gün gençliğin vücudunuzdan uzaklaştığının bilincine varırdınız.

 

“Seoyoon, henüz pes etmek ve hayatını bir kafesin içerisinde tüketmek için çok erken. Sonuçta…”

 

Diyerek şefkatle gülümsemişti Cha Eunhee.

 

“Mutluluk en basit şeylerde bile bulunabilir. Sen de diğerleri gibi yaşamalı ve okurken arkadaş edinmeli, ömür boyu yoldaşın olarak yanında yürüyecek dostlar bulmalısın. Ve üniversitedeki kulüp aktivitelerini yetersiz bulursan da kendini bir hobiye vermelisin.”

 

“….…”

 

“Ayrıca bir işe girdiğinde kendini stresli, öfkeli ve hatta hemen bir istifa mektubu yazmak isteyecek kadar rahatsız hissedeceğin zamanlar da olacak ama bir şeyleri elde ettiğinde başarı hissinin tadını almayacak mısın? Derken yaş aldıkça evlenecek birini aramaya başlayacaksın ve sonra da 30ların ve 40larına geldiğinde çocuk yetiştirmek hiç fena olmayacak.”

 

“….…”

 

“Yetişkinliğe geçiş yaşları, hayattaki mutluluğun çoğunun yaşandığı zamanlardır. Ancak senin bu fırsatı kaçıracağından yana endişeliyim.”

 

Seoyoon, ifadesi hiç değişmese de söylenenleri dinlemişti.

 

"Sen sıradan bir hayat sürmüyorsun. Hiç arkadaş edinmeden kendi dünyanda yaşayacak olursan… pek fazla mutlu hatıra biriktiremeyebilirsin. Yazık olur. Vakti geldiğinde cesaretini toplamalısın. Bunu yapmazsan, gerçekten hoşlandığın ve seni mutlu eden şeyleri yitirebilirsin."

 

Seoyoon, Cha Eunhee'nin sözlerini anlamıştı ama kalbi bunu reddediyordu.

 

Bununla birlikte Weed’le geçirdiği anlar, ona bu sözleri anımsatmıştı. Bilhassa Morata’nın yoksul köyünde düzenlenen festivalde Weed’in yanında olmak bile kalbinin ısınmasına yetmiş ve onu çok mutlu etmişti.

 

İşte o sıcaklık yakıtla çalışan bir fırından ziyade birbirini tutan ellerinden yayılan sıcaklıkla kıyaslanabilirdi.

 

Seoyoon, Weed'in yaptığı yemekleri yedikten, birlikte maceralara atıldıktan ve heykellerini gördükten sonra yalnızca bir gözlemci olmak yerine onun yoldaşı olma isteğine kapılmıştı. Kalbi donmuş olsa da bu yeni ısıyı çok sevdiğini Weed’e anlatmak istiyordu.

 

Böylece hazırlıksız ve kekeleyebilecek olmasına rağmen buna mecburum diyerek cesaretini topladı.

 

Ve içinde kanat çırpan tüm hisleriyle gerginliğini kucaklayarak, titrek bir sesle şöyle dedi:

 

“E-evet, ediyorum.”

 

#Yine çok güzel bir bölümdü. Yayıncıların telaşı, Seoyoon’un panikle koştur koştur gelişi, Weed’in üçkağıtçılığı, evine gelen misafire saatlerce iş yaptırışı ve iki tabak kırdı diye mahvoluşu, verdiği kitap hediyesi… Weed’e yazılan şarkıya da değinmeden geçemeyeceğim bu arada, kafiyeli olsun diye çok uğraştım :D Ve tabii ki en mühimi düğün sahneleri! Seoyoon’un bu dengesiz ve pinti Weed’le huzuru bulup konuşmaya başlamasına gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum. Resmen istediği her erkeği elde edebilecekken yaptığı seçim bir harika! Yine de onun bu halleri beni anlamsızca duygulandırıyor. Ve neyse ki Weed’in büyükannesinin puanlamasıyla gerçekten evlendikleri takdirde 3 nesillik mutlulukları garanti… Neyse. Yine uzuun bir bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47001 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr