Lms 21.1 : Bir İmparatorluk Kurmanın Sırları

avatar
2877 16

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 21.1 : Bir İmparatorluk Kurmanın Sırları


Çevirmen : Clumsy-nim



“E-evet, ediyorum.”

 

Seoyoon’un hala insanlardan ödü kopuyordu, konuşmuş olsa da birilerini sevmekten ve iletişim kurmaktan duyduğu korku konuşmayı korkunç bir iş haline getiriyordu.

 

Onun o güzelim gelinliği içerisinde titrediğini görmek çok üzücüydü.

 

Zamanında Hyun Lee’nin Kemik Ejderha karşısında öldüğünü görmek, Seoyoon’un kendisini serbest bırakıp ‘arkadaş’ kelimesini kullanmasına müsaade etmişti.

 

Bu da konuşma cesareti bulabildiği sadece ikinci sefer olmuştu.

 

Weed, onun arkadaş olmak istediğini söylediği ilk seferi hatırlıyordu. Sonrasında öldüğü sırada öğelerini geri alabilmek için çaresiz olduğu sonucuna varmıştı.

 

Bu sefer de durumun çok benzer olduğundan emindi.

 

‘Gerçeklere uyan tek fikir bu. Alyansı takabilmenin tek yolu Kraliyet Büyücüsü Seulreo’nun düğününün gerçekleşmesi. Bu öğenin satın alınması imkansız bir şey olduğu ve harika seçenekler sağladığı düşünülünce şu anda konuşmamak için bana nasıl bir kin gütmesi gerekirdi acaba?’

 

İnsanların sonu gelmez güvensizlikler ve yanlış anlaşılmalarla dolu bir hayat yaşamaları gerekirdi, Weed bunu çok iyi biliyor ve Seoyoon’un sıcak ellerini tutarken onun da ne hissediyor olması gerektiğini bildiğini düşünüyordu.

 

“Tamamdır, anlaşıldı.”

 

Weed de Kraliyet Yolunun nadir öğeleri uğruna her şeyi yapardı.

 

“Gerçekten şarkı söyleyemiyor olmama rağmen şarkı bile söylüyorum.”

 

Ork Karicwhi’ye dönüştü dönüşeli her savaşın başlangıcında olabilecek en kötü sesle şarkısını söylüyor ve bundan gurur duyuyordu. Muhtemelen bir görev için gerektiği takdirde bir stadyumda konser bile verirdi!

 

“Neyse, bu sefer de üzülmem için pek çok sebep var.”

 

Seoyoon’un okulda veya Kraliyet Yolunda neden hiç konuşmadığını merak ediyordu.

 

Cehennem Zindanında Kaos Savaşçısıyla çarpıştığı sırada hayatını kaybetmişti ve o Vahşi Savaşçı yeteneklerini kullanarak Weed’i korumasaydı görev başarısızlıkla sonuçlanırdı.

 

Bu esnada Seoyoon’un dudakları seğirdi ve bedeni bir kez daha titremeye başladı.

 

“…Şu ana dek…konuşamamış olma sebebim……”

 

Düğün kutlamaları etraflarında gürültüyle süregeliyor ancak Seoyoon hiçbir şey duyamıyordu. O güne dek taşıdığı ağır yükten hiç bahsetmemişti. Bunu kelimelere dökmeye çalışmak çok canını acıtıyordu.

 

Weed hafifçe gülümsedi.

 

“Biliyorum.”

 

“…pardon…?”

 

“Bir şey söylemene gerek yok. Anlıyorum.”

 

Weed, Seoyoon’a tam da pahalı öğeleri toplarken büründüğü ifadeyle, sıcacık bir mutlulukla bakıyordu.

 

‘Bazılarının anlaması biraz uzun sürebilir… ama benim gözümde ganimetleri gerçekten çok sevdiği apaçık ortada.’

 

Seoyoon’u tanıyan biri olsaydı onun konuşmasını masmavi gökte çakan bir şimşek gibi yorumlardı. Seoyoon yıllardır ilk defa kalbinin ufak bir parçasını açmış ve bir başkasına birkaç kelime etmişti. Ancak bunlardan tamamen bihaber olduğu için Weed’in gözünde Seoyoon’un imajı hiç değişmemişti.

 

Gözlerindeki ışıltı veya konuşmaya çalışır tavrına rağmen görünüşte öncesine nazaran pek bir fark olmadığı için Weed, ona farklı davranma gereği duymuyordu.

 

“……”

 

“Şu anda meşgulüz, daha sonra konuşalım.”

 

Düğünün son etkinliği akşam yemeğiydi. Yalnızca kraliyet ailesine mahsus nadir bulunur yemekler masalara yağıyordu.

 

“Ölü Şövalye Van Hawk ve Vampir Lordu Tori’yi çağırıyorum!”

 

Böylece Van Hawk ve Tori de düğüne çağrıldı.

 

“Efendim, kiminle savaşmam gerekiyor?”

 

“Beni asaletime yaraşır bir yere getirmişsiniz. Bu lezzetli yemeklerle beslenmem için bu kadar zahmete girmenize gerek yoktu, Efendim.”

 

Elbette Weed’in hizmetkarlarını yalnızca ziyafete katılmaları için çağırmış olmasına imkan yoktu. El çantaları ve sırt çantalarını dağıtarak aralarında bölüştürdü.

 

“Buyurun beyler. Hepsini toplamanızı istiyorum.”

 

Böylece düğün için kendisine verilen tüm para ve öğeleri toplamaya başladı, hatta yemekleri bile bir güzel toparlamaya koyuldu!

 

Çantalara normal şartlarda pişirilmesi çok zor olan veya nadir bulunur malzemeler gerektiren çeşit çeşit pasta, kurabiye, meyve ve tatlı tıkıştırdı.

 

Hepsi de yeni ve alışılmadık yemeklerdi, daha sonrasında tatlarına bakarak onları tekrar yapmaya çalışacaktı.

 

Aşçılık yeteneğini geliştirmek adına bu yüksek seviyeli tarifleri öğrenmesi gerektiğini biliyordu. Seoyoon ise utandığı için meyveleri dikkatlice teker teker topluyordu, derken Weed yanına yaklaştı.

 

“Çok şey almak istiyorsan, istiflemeye aşağıdan başlamalısın.”

 

Yüzlerce soylu için tonlarca yemek hazırlanmıştı. Van Hawk, Tori, Seoyoon, Altın Kuş ve Eunsae de dolanarak çeşitli yemekleri topluyordu.

 

“Yemeklerin zarar görmediğinden emin olmak için ağırlığı ağırlık merkezinden dengelemen gerekir. Bu bilgi büyük taş bloklarla heykel yapma deneyimlerime dayanıyor.”

 

Weed mütemadiyen yiyecekleri nasıl istifleyeceğini ve hangi kaplara koyulmaları gerektiğini düşünüyordu.  

 

Olağanüstü düşünceleri de imkansızı başarmasına olanak tanıyordu. Zamanında çeşitli yemeklerden on beş katlı bir kule yapmışlığı bile vardı.

 

Bir meyve kulesi, bir kek kulesi ve bir kurabiye kulesi yapmıştı. Tabakları, likör şişelerini, kasaları kullanıp onlardan upuzun istifleme ağaçları üretmişti.

 

Bir keresinde de kıdemli bir paketleme müdürü becerilerini gördükten sonra Weed’i işe almaya çalışmıştı!

 

“Beklenildiği üzere bir düğün yürütmek bir askeri kampanya yürütmeye benzer.”

 

Her şeyi alır almaz düğün yemeğinden ayrılmaları gerekeceği için dinlenmeye ayıracak vakitleri yoktu.

 

Düğünden elde edilen kazançları son derece tatmin ediciydi!

 

Gelin ve damat Seoyoon ve Weed olunca soylu konuklar bile yaşananlara pek aldırış etmiyordu.

 

Mutfaktan çıkan her taze yemek hedef alınıyordu.

 

En sonunda Weed, güneşin battığını ve silinen altın ışıkların yavaşça şehirden ve kalenin aşağılarında uzanan tarlalardan silindiğini gördü.

 

Ve o anda gülümseyen soylular ile kahkahalar atan büyücüler toza dumana karıştı…

 

*Ding!*

 

****

 

Görevi tamamladınız: Seulreo’nun yegane arzusu.

Seulreo’nun yüzüğünün üzerindeki mühür kalktı.

+ Seulreo’nun Bilgeliği

Mananız kalıcı olarak 3,500 yükseldi.

+ Seulreo’nun Kutsayışı

Şansınız kalıcı olarak 20 yükseldi, ayrıca bir miktar büyü direnci kazandınız.

+ Evlilik Yeminleri.

Bu kutsal yüzük iki sahip arasında hayat paylaşımı sağlayabilir.

Bir yüzük taşıyıcısının Sağlığı kritik düzeyde düştüğünde diğer yüzük taşıyıcısı kendi Sağlığının %50ye kadarını ona devretmeyi seçebilir.

Bu yüzük takılıyken Sağlığınız düştüğünde diğer yüzük taşıyıcısının özel yeteneklerini %70 yetkinlikle kullanabilirsiniz.

Kısıtlamalar

Yüzüğün elementleri değiştiği için takas edilemez veya başka bir kişiye verilemez.

Yüzüğün yok edilmesi Evlilik Yeminlerini bozacaktır.

 

****

 

Bu mesajı okudukları esnada Weed, hayat bahşedilmiş heykeller ve Seoyoon, Cehennem Zindanına dönmüştü.

 

Weed’in dudaklarında tatminkar bir gülümseme vardı. Gerçekten karlı bir düğün olduğu kesindi.

 

Son kabile savaşının gerçekleştiği zindana dönüş yapmışlardı. Bu zindanın gizli gücünü kontrol etmek üzerine bir savaş vermişlerdi; yani saf bir güçle dolup taşan büyü çemberini.

 

‘S’ Zorluk Seviyeli görevin son aşamaları.

 

Weed, Kubichya’nın öldüğü noktada belli belirsiz bir ışıltı görebiliyordu. Geumini’nin kırık beden parçaları etrafa saçılmıştı, altın zerreleri kumlarda ışıldıyordu.

 

Weed, Işığın Kanatlarını kullanarak oraya uçtu. Zamanında Geumini’nin üzerinde olan hayat bahşedilmiş heykel paraziti Weed’in üzerinde yaşamak için geri dönmüştü.

 

“Geumini’nin kalıntılarını arayalım. Ne kadarını toparlayabiliriz bilemiyorum gerçi.”

 

Diyen Weed, savaş alanını talan ederek altın zerrelerini topladı. Altın Kuş ve Eunsae de gagalarıyla bezelyeden ufak altın parçalarını toplamaya yardım etti.

 

Weed, Seoyoon ve kuşların koca bir gün süren arayışı sonundaysa Geumini’nin orijinal kütlesinin yalnızca üçte biri kadarı toplanabildi.

 

Seoyoon bin bir güçlükle tekrar konuştu.

 

“Onu… diriltmen… mümkün... mü…?”

 

Bu kayıp Seoyoon’un kalbini kırıyordu, Geumini tatlı ve çok cesur biriydi.

 

Ancak Weed kafasını salladı.

 

“Ona yeniden hayat üfleyebilirim ama onu onarmak imkansız, çünkü elimde yeterli parçası yok.”

 

Seoyoon’un yüzüne hüzünlü bir ifade yerleşti. Ve gözleri berrak yaşlarla doldu.

 

Altın Kuş, Eunsae ve Sarı Oğlanın da gözleri yaşlıydı, kaybettikleri dostlarının yasını tutuyorlardı.

 

Weed Cehennem Şövalyesi Kaptanıyla konuştuğu anda görevi tamamlanacaktı.

 

S sınıfı zorlukta zincirleme görev, nihayet sona erebilecekti!

 

Ama Weed Geumini’den öylece vazgeçemezdi, bu yüzden aramaya geri döndü.

 

“Geumini, senden öyle kolay kolay vazgeçemem.”

 

Ellerini kürek gibi kullanan Weed, tekrar aramaya koyuldu.

 

Sebep yalnızca altın arzusu değildi, Geumini’nin fedakarlığını ve ona ne denli minnettar olduğunu aklından çıkartamıyordu. Tam da Kudretli Kaos Savaşçısı Kubichya karşısında pes edecekken Geumini Sarı Oğlanın üzerinde Weed’i kurtarmaya gelmişti.

 

Kesile kesile, eriye eriye koşturup kılıcıyla saldırmak için nasıl bir cesaret ve sadakate sahip olmalıydı kim bilir! En önemlisi de Geumini’nin, Weed’i kurtarabilmek için kendi canından vazgeçmesiydi.

 

Weed, demircilik yeteneğini kullanıp daha fazla altın bulma arzusuyla kumları arıtmak adına bir elek yaptı. Ama bolca kumu elemesine rağmen yalnızca ufacık bir altın bulabildi.

 

En sonunda da Geumini’nin bedeninin geri kalanının son saldırı anında buharlaştığını kabul etmek zorunda kaldı.

 

“Onu eski haline döndürüp döndüremeyeceğimden gerçekten emin değilim.”

 

Weed tüm kayıp parçaları bulsa dahi başarı garantisi olmayacaktı.

 

Geumini hayatını kaybetmekle kalmamış, altın bedeninin büyük bir kısmı da toza dönmüştü.

 

“Bunun yanı sıra denemeye kalkmadan önce Morata’dan daha çok altın almam gerekecek.”

 

Bu şekilde yerleri de süpüren Weed, nihayet Cehennem Şövalyelerine yaklaşarak onları resmiyetle selamladı.

 

“Savaşçı şövalyeleriniz büyü çemberini büyük bir onurla korudu, ben de Kudretli Kaos Savaşçısını yenmemi tamamıyla onların cesurca eylemlerine borçluyum. Ben ve yoldaşlarım kıtanın güneyinden gelen maceraperestleriz.”

 

Cehennem Şövalyeleri Kaptanı Ivan, bir adım öne çıkarak cevap verdi.

 

“Sözleriniz için teşekkür ederiz, bu görevi kendi başımıza tamamlamamız imkansız olurdu. Yardımınız sayesinde büyü çemberini başarıyla koruyarak Kubichya’yı mağlup edebildik.”

 

“Kubichya öldükten sonra neler oldu?”

 

Weed bu meseleyle ilgili soru sorup sormama konusunda birazcık kararsızdı ama yine de cevabı bilmesi gerektiğini hissediyordu.

 

Ejderha şeklinde belirip Kubichya’yı öldürmekle kalmayıp bir de Al Yıldız Kılıcını alan kişi Weed olunca bu konu bazı zorlu sorulara yol açabilirdi.

 

O kılıcı eline alışıyla görevin tamamlanma koşulları sağlanmıştı. Bu koşullu gereklilikle birlikte Al Yıldız Kılıcı, büyü çemberini yok etmek adına kullanılabilecek öğeydi.

 

Ama Weed bununla birlikte Kabile Savaşının nasıl sonlandığını da çok merak ediyordu.

 

“O rezil Liçin ölümüyle birlikte bir Kemik Ejderha belirdi.” diye yanıtladı Ivan.

 

“…..”

 

O formu yalnızca heykel dönüşümü aracılığıyla kullanmış olsa da göründüğü üzere Ölümsüz Liçten hala nefret ediliyordu.

 

Ivan’ın kendilerini kurtarmış olmasına rağmen Weed’e attığı bakışlar hoş değildi. Ehh, zaten Liçken bir sürü Cehennem Şövalyesi avladığı düşünülünce bu pek de şaşırtıcı olmasa gerekti.

 

“O Kemik Ejderha Kubichya’yı yedikten sonra Kaos Savaşçıları ordusu liderlerini yitirerek düzensiz hale geldi. Neyse ki Alev Devleriyle birlik olarak karşı saldırıya geçebildik. O piçleri alaşağı edip püskürttük. Her şeye rağmen kayıplarımız muazzam düzeyde.”

 

“Anlıyorum. Böylesine büyük kayıplar vermeniz gerektiği için üzgünüm.”

 

“Kaos Savaşçılarını ancak Kubichya ortadan kaybolduktan sonra mağlup edebildik.”

 

“Kaslarınıza ve becerilerinize bakılınca Kubichya sizin dengin olamazmış gibi görünüyor, Kaptan Ivan.”

 

“Bu övgüye layık değilim.”

 

Elbette ki bu, yüksek seviyeli savaşçılarla yakınlığını artırmak için düşmanlarından çok daha güçlü olduklarını sallamak şeklinde bir taktikti.

 

Weed Ivan’a bir şeyleri ne kadar uzağa fırlatabileceği, kaç kilo ağırlık kaldırabileceği gibi sorular sorup iltifatlar yağdırıyor ve böylece onunla yakınlaşıyordu.

 

Hatta özel silahlar ve zırhlarla ne kadara çıkabileceği gibi bir soru da sormuş ve karşılığında Ivan’ın yüzüne şaşkın bir ifade yerleşmişti.

 

Ivan artık daha yumuşak ve düşünceli bir ses tonuyla konuşuyordu.

 

“Uzun yollar kat edip bilinmez bir yol aştınız ve hayatta kaldınız! Bugüne dek insanlar burada yaşamayı çok zor bulurdu.”

 

Aslında sayısız zorlukla yüzleşmişlerdi fakat Weed düşüncelerini toparlarken hiçbir şey söylememeyi tercih etti.

 

Görev ödülü konusunda çok endişeli olduğu için Ivan’la samimiyetini arttırmaya çabalıyordu. İşte bu sessizce duraksama anında Ivan bir kez daha lafa girdi.

 

“Bu büyü çemberi insan Baş Büyücü Imbeol tarafından yapıldı ve antik çağlardan bu yana kabileleri koruyarak Las Phalanx’taki istikrarsız manayı kontrol altında tutuyor.”

 

Çapı yüzlerce metreyi bulan devasa yeraltı zindanının merkezinin tabanı ve tavanında derin, karmaşık oymalar bulunuyordu. Merkezdeyse asılı halde durmaksızın dönen ışıltılı bir Ateş ruhu büyüsü çemberi genişleyip ufalıyordu.

 

Karanlık mağaradaki çember, alev alev yanan bir güneş misaliydi!

 

Şiddetli ışıkları yalnızca yakınında olmakla bile insanı terletecek düzeydeydi.

 

Harikulade bir manzaraydı. Küçük çocukların ateşle oynamaya ilgi duymasıyla aynı sebeple izleyicileri büyülüyordu. Güçlü ateş elementi üzerinde kontrol sahibi olma hissinin büyüleyiciliği bir başkaydı.

 

Las Phalanx’ın kökeni olarak adlandırılabilecek bu enerji çemberinin alevleri, mücevherlerin en büyüğünden bile daha göz kamaştırıcıydı. Bu çember olmasaydı Las Phalanx çok daha büyük ve devasa ölçekli volkanik patlamalara maruz kalır, bölge yok olur veya sulara gömülürdü. Pek çok kabilenin burada yaşayabilme sebebi büyülü çemberin o enerjiyi biriktirmesi ve Las Phalanx’ı doyuran istikrarsız manayı sarıp kontrol etmek adına kullanmasıydı.

 

Ivan konuşmaya devam etti.

 

“Kubichya çemberin gücünü çekip bölgeye hükmedecek kadar güçlü olmayı planlıyordu. Tüm Kabilelerin lideri olarak bu bölgede hüküm sürmeye kalkışacaktı. Ama o gücü çalması bölgenin sonunu getirecekti. Yani hırsının sonu kendisinin de sonu oldu.”

 

“Başarılı olsaydı o ejderhaya denk bir canavar yaratacaktı. Fakat Kaos Savaşçılarıyla yapılan savaşın sonucunda büyü çemberinin etrafındaki bölge hasar gördü.”

 

“O sırada tavandaki bazı kısımlar halihazırda çatlaktı, savaşın biriken hasarı da o bölgelerin çökmesine sebep oldu.”

 

Weed’in tek yapabildiği düşünmeye çalışarak çemberi izlemekti.

 

Ivan ise konuşmaya devam ediyordu.

 

“Bu hasar şimdiye dek çemberin bir o yana bir bu yana yuvarlanmasına, aşağı yukarı kasılmasına ve kaçmaya çalışıyormuşçasına titreşmesine yol açtı. Ama şimdi iyileşme belirtileri veriyor, bir şekilde hasarlı alanları onarıyormuş gibi görünüyor. Kendiniz baksanıza.”

 

Onlar izleyedururken boşluklar ve çatlaklar toprak ve kumla doluyordu. Hasarlı oymalar da büyüyle derinleşip tekrardan canlanıyordu.

 

Ağızları açık bırakan göz alıcı ve harikulade bir manzaraydı. Derken dışarı taşan enerji yeniden saf bir beyazlığa erişti ve mükemmel bir daire şeklinde çöktü!

 

*Ding!*

 

****

 

Baş Büyücü Imbeol’ün Ateş Çemberine tanık oldunuz.

Bu büyülü çember, Las Phalanx’ın istikrarsız manasını kontrol altında tutmakla yükümlü, dolayısıyla pek çok kabilenin burada hayatta kalabilmesini sağlıyor.

+Sağlık 900 yükseldi.

+Canlılık 35 yükseldi.

+Ateş Direnci kalıcı olarak %7 yükseldi.

+Mananın kökeni üzerindeki anlayışınız derinleşti. Lakin bir Çağırıcı veya ruh vasıtası olmadığınız için üzerinizde özel bir etkisi yok.

+Geçmişten gelen muhteşem bir kadim büyüye tanık oldunuz.

+Sanat istatistiğiniz 4 yükseldi.

+Bilgeliğiniz 2 yükseldi.

 

****

 

Bunlar Imbeol’ün onarılan büyü çemberinin etkileriydi, aynı saniyede yeni bir mesaj penceresi belirdi.

 

*Ding!*

 

****

 

Görev Tamamlandı: Al Yıldız Kılıcını Geri Alma (3)

 

Kudretli Kaos Savaşçısı Kubichya’nın yaşamı sona erdi ve Ejder Kılıcı -Al Yıldız Kılıcı- sapasağlam halde tedavülden kalktı. Bir Ejder Silahının dünyanın başına dert açtığı son sefer olmayacakmış gibi görünüyor. Las Phalanx Kabile Irkları daima mücadeleci bir ruha sahip olacak, ancak şimdilik huzur içerisinde yaşayabilecekler. Bir oymacının bu görevi tamamlamış olması mucizeden başka bir şekilde tarif edilemez.

Görev Ödülü: Ejder Kılıcı-Al Yıldız

Altın Kuş, bir İmparatorun görevleri ve gereksinimleri hakkında bilgi sahibi.

-Şöhret 5,200 arttı.

-Görevin tamamlanması gereği yeni bir unvan kazandınız: Niflheim İmparatorluğu Varisi.

-Yine fazlasıyla zor bir görevin tamamlanması gereği her maceraperestin güvenini kazandınız.

-Artık bir Kral, Kraliçe veya Kont ve daha kıdemli soylular tarafından iltimas görebileceksiniz.

-Bunun yanı sıra Versailles Kıtası Maceraperestleri Vekilharcı olmayı seçebilirsiniz.

-Yeterli Kötü Şöhretiniz olduğu takdirde bir devrim ordusu veya hırsızlar loncasının lideri olmayı da seçebilirsiniz.

-Bu görevin tamamlanması gereği Kötü Şöhretiniz 1,200 azaldı.

-Kahramanca bir görevin tamamlanması gereği tüm yetenek istatistikleri 7 arttı.

-Seviye atladınız.

-Seviye atladınız.

-Seviye atladınız.

-Seviye atladınız.

-Seviye atladınız.

-Seviye atladınız.

-Seviye atladınız.

-Seviye atladınız.

-Seviye atladınız.

 

………..

 

-Las Phalanx’ta Kaos Savaşçıları haricindeki ırk kabilelerinin gözündeki itibarınız tarafsız veya samimi şeklinde değişecek.

Bununla birlikte Alev Devleri size bir miktar düşmanlık beslemeye devam edebilir.

-Versailles Kıtasının Kuzeyindeki çeşitli ırklarla olan yakınlığınız gelişti.

-Versailles Ana Kıtasındaki oymacılar arasındaki saygınlığınız arttı.

Oymacılık sınıfına duyulan saygı düzeyi yükseldi.

Artık oymacılar insanlardan saygı görecek ve restoranlarda ücretsiz yemek yiyebilecek.

-Yaratılan heykellerin fiyatı ve ticari değeri kıta genelinde yükselecek.

 

****

 

‘9 seviye atladım ve muazzam bir şöhret kazandım.’

 

“Bir sponsor.”

 

‘Kral sponsorluğumu üstlenirse bir sürü yüksek seviyeli görev alabilirim. Her krallıkta çeşit çeşit görev olacaktır; gizemler, kahramanlıklar ve hazine avları.’

 

Weed bu koruyucuları kullanarak bedeli yüksek, büyük riskler alacaktı ama bu fırsatı tepmeyi göze alamazdı.

 

Her ülkeden krallara gidecek, onlarla tanışacak ve onlardan yepyeni yüksek seviyeli görevler alacaktı.

 

Bu yeni görevlerin nasıl şeyler olabileceğini hayal etmeye çalışıyordu.

 

“Lütfen benim için bu işin icabına bak.”

 

“Bu görevi yalnızca oymacıların en iyisine emanet edebilirim. Bunun altından tek başına kalkamayacak olabilirsin, bu yüzden bu adamları da yanında götür.”

 

Kralla tanıştıktan sonra da meydanın ortasına gidecek ve Aslan Kükreyişini kullanacaktı.

 

“Hepinizin katılabileceği bir görevim var!”

 

Genç yaşlı, kadın erkek binlerce kişi görevine katılacaktı. Görev sırasında sömürüldükleri ve acı çektiklerini gözünde canlandırabiliyordu.

 

Daha önce bir kral tarafından Rosenheim'da Piramit gibi bir şey inşa etmesi istenmişti, dolayısıyla kraliyet ailesinin veya yüksek rütbeli asillerin bedel olarak büyük ödüller verdiğini biliyordu.

 

Bu görevler yalnızca bir heykel yapmakla sınırlı kalmayacak, büyük bir görev uğruna kalabalık bir maceraperest grubu toplamak ve hatta Embinyu Kilisesi gibi gruplarla savaşmakla ilişkili de olacaktı.

 

“Hu hu hu hu”

 

Elbette Weed’in aldığı ödüller bunlarla sınırlı değildi.

 

Ejder Kılıcı Al Yıldızı da kazanmıştı.

 

Henüz onu savaşta kullanıp kullanamayacağı veya ne zaman kullanabilecek hale geleceğini bilmiyordu. Her halükarda en sonunda S sınıfı bir görevi tamamlamıştı ve dudaklarında huzurlu, halinden memnun bir gülümseme vardı.

 

“Nihayet saçımı yıkayabileceğim.”

 

Bir şekilde saçını temiz tutmanın görevinde başarısız olmasıyla sonuçlanacağı şeklinde kötü bir hisse kapılmıştı. Gerici korkularına rağmen bu durum bir şekilde elinden gelenin en iyisini yapmasını sağlamıştı. Ona Las Phalanx’ı çok da endişe duymadan keşfedebileceği rahatlığı vermişti.

 

Yine de o günden beri duş almamıştı.

 

“9 seviye ha… İstatistik penceresi açılsın.”

 

****

 

Karakter Adı : Weed

Sınıf : Efsanevi Ay Işığı Oymacısı

Yakınlık : Meydan Okuyucu

Unvan : Imoogi’yi Avlayan Komutan

Seviye : 392

Şöhret : 37,983

Sağlık : 31,360

Mana : 17,905

Kuvvet : 1,378

Çeviklik : 1,065

Canlılık : 172

Zeka : 198

Mücadele Ruhu : 497

Dayanıklılık : 226

Azim : 753

Sanat : 1,899

Karizma : 414

Liderlik : 706

Şans : 75

İnanç : 115+435

Cazibe : 210+30

Darbe Direnci : 455

Asalet : 36

Zihinsel Güç : 25

Cesaret : 107

Ölülerin Gücü : 268

Saldırı : 5,641

Savunma: 1,820

Büyü Direnci;

Ateş : %27

Su : %31

Toprak : %35

Kara Büyü : %50

-------------------

Tüm istatistikler +20.

Sanat istatistiği + 80.

+Dolunaylı gecelerde %30 ekstra istatistik artışı gerçekleşecek.

+Sınıfa has öğelere erişiminiz olacak.

+Artık Ustalık seviyesine dek tüm üretim becerilerini edinebilirsiniz. Bu etkiye her türlü öğe yaratımı ve arıtımı da dahil. Tüm yeteneklerde en iyi kaliteye ulaşabilirsiniz.

+Yüksek seviyeli heykeller yapmaya devam ettikçe şöhretiniz gelişecek.

+Savaş deneyiminiz, heykelleriniz, üretimleriniz ve görev tecrübeniz gereğince tüm istatistikler 132 arttı. Yalnızca üretim ve oymacılıkla istatistiklerinizi 100ün üzerinde arttırabilirseniz Usta Zanaatkar unvanı kazanabilirsiniz.

+Barahanui Bilekliğini kuşanmanız gereği tüm istatistikleriniz 15 arttı.

+Ruh Çağıran özel kabiliyeti olan ölülerin gücüne erişim hakkı kazandınız.

 

****

 

‘Bu pencerede bir inşaat işçisinin sıkı çalışma kabiliyeti ve istatistik puanlarını görmek mümkün ama 400lere yaklaştığım için artık işler o kadar kolay olmayacak.’

 

Tabii ki tüm bunlar öncelikle görevlerden kazandığı sağlam tecrübelere dayanıyordu.

 

“Ha? ‘Ölülerin gücü’ mü? Bunu ne zaman elde ettim ki?”

 

İstatistik penceresinde yeni ve oldukça uğursuz görünümlü, meçhul bir istatistik mevcuttu.

 

“Daha önce o istatistiğin yükseldiğine dair bir mesaj penceresi de görmemiştim.”

 

“İstatistik kontrolü, Ölülerin Gücü.”

 

****

 

Ölülerin Gücü: Uzun bir süreliğine Ölümsüz dönüşümü geçirerek otomatik olarak bu istatistiği oluşturdunuz.

Bu yeteneğe puan dağıtmak imkansız, ölümsüz güçleri yalnızca Ölümsüz formunda daha çok vakit geçirilerek yükseltilebilir.

Bu istatistik Ölümsüz dönüşümü sürecinde zekayı, çağırma kabiliyetini ve kara büyüyü geliştirir.

Ölümsüzlük zekayı arttırır ve ölülere has yetenekleri geliştirir, Kara Büyü güçleri arttıkça uyumu iyi yeteneklerde yan etkiler görülür.

Ölülerin Gücü mücadelelere bağlı olarak hızla gelişim gösterir. Bu istatistik kendiliğinden ansızın artabilir ve bunu yapmak için diğer istatistikleri tüketir. Zarafet, Cazibe, Şans ve İnanç, kendisini arttırmak için kullandığı ana avlardır.

Ölülerin Gücü istatistiği diğer istatistik puanlarınızdan daha yüksek hale gelirse Ölümsüz etkisini asla tersine döndüremezsiniz.

 

****

 

‘Öyle sıradan bir ölümsüze de değil, en iyilerinden birine, bir ‘Liçe’ dönüştüm. Sonra da milyonlarca EXP için avlandım, onlar da bu yeni ölümsüz istatistiğine yığıldılar.’

 

‘Ehhh, çok güçlü olduğu için Liçi seçmiştim zaten ama yan etkiler de bir o kadar güçlü.’

 

‘298, belki de bu istatistik yüzünden endişe duymalıyım.’

 

İnancı yüksek olsa bile Ölülerin Gücünü zar zor geçiyordu.

 

“Daha önce bu Ölülerin Gücü istatistiğini hiç duymamıştım bile.”

 

Kraliyet Yolu forumlarını defalarca tarasa da bu istatistikle ilgili hiçbir bilgi yoktu. Bu da Weed’in kötülükte herkesten iyi olmasından kaynaklıydı. Yani bir Liçin mücadele gücü karşısında büyülenmesi nedeniyle ödemek zorunda olduğu bedeldi.

 

“Morata’ya döndüğümde Alveron’dan beni kutsamasını isterim.”

 

Bilhassa Alveron Papa Adayıyken Freya Kilisesinin bir mensubu için bu istek sorun yaratmazdı.

 

‘İmkansız bir Görevin sonuna geldim.’ Diye düşünüp uzun uzun iç çeken Weed, Altın Kuşa döndü.

 

“Öyleyse… bir İmparatorluk kurmak için ilk iş olarak ne yapmalıyım? Kendime ait bir İmparatorluk kuracak olursam diyardan vergi toplayabilirim, hatta asillere unvan satabilirim herhalde?”

 

Konuşmanın tüm ruhu, Weed’in bir dilim yerine tüm pastayı yemek isteme şeklindeki açgözlü mizacı yüzünden gölgeleniyordu! Weed yalnızca bir imparatorluk kurmanın faydalarıyla ilgileniyordu.

 

Altın Kuş tüm tereddütlerine rağmen açıklamaya başladı.

 

“Bir İmparatorluk oluşturma işini sağlama almak adına gerekli koşulları sağlamaya yönelik birkaç adım var.”

 

Weed, ‘S’ sınıfı bir görev tamamlamak büyük fedakarlıklar gerektirdiği için durumun böyle olacağını tahmin etmişti. Yalnızca görevi tamamlamak yeterli değildi, imparatorluk kurma görevi için bir temel attığıyla kalmıştı. Çok ağır bir yükle karşı karşıya olacağını biliyordu fakat yine de imkansız demekle bu iş sona ermeyecekti.

 

“Ee, yeni bir Niflheim İmparatorluğu kurmak için yerine getirmem gerekenler neler?”

 

“Bir İmparatorluk kurmak için Versailles Tanrılarının onayını almalısın. Bu onay için de üç kurucu Tanrı kilisesi tarafından kutsanman gerekecek.”

 

Weed Freya Kilisesini gayet iyi tanıyordu. Onlara yadigarlarını geri vermiş ve tüm görevlerini tamamlamıştı, yani hiç değilse onlar tarafından kutsanmanın pek sorun olmayacağını düşünüyordu. Üstelik Sıradaki Papa olan Alveron’la da güvenebileceği sağlam bir dostluğu vardı.

 

Güç sahibi kişilerle bağlantılarının olması iyiydi!

 

Matallost Kilisesiyle ilişkisi de fena değildi, yani Morata’da bir mabet inşa etmelerine izin vermeleri koşuluyla onların desteğini alacağını düşünüyordu.

 

Buna bir de yüksek şöhreti, bilhassa da Embinyu Kilisesiyle verdiği mücadele eklenince diğer dinlerin de onayını alabilecek olmalıydı.

 

‘Bu da yetmezse onlar için birkaç yüksek seviyeli görev yaparım ya da belki de daha hızlı bir yol kullanıp onlara rüşvet olarak bağış yaparım, hediye veririm.’

 

Yüksek samimiyet geliştirmenin en iyi yolunun her iki taktiğe de az az başvurmak olduğunu biliyordu. Birkaç hediye ve görevle bu işi kolayca başarabilecek olmalıydı.

 

“Sanırım tanrıların onayını almaktan yana çok sorun yaşamayacak olmalıyım, bir İmparatorluk yaratmaya başlamadan önce onlar tarafından kutsandığımdan emin olacağım.”

 

‘Aynen, Freya Kilisesinin kutsayışıyla zengin bir İmparatorluk yapmak daha kolay olacaktır. Gerçi Altın Kuşun şartlarının bununla kalmayacağı kesin.’

 

“Ayrıca bir başka koşul da kuzey kıtasından birkaç kabilenin onayını alman şeklinde. Bir İmparatorluk kurmadan önce en az beş farklı etnik gruptan vatandaşa sahip olmalısın.”

 

Cüceler, Elfler, İnsanlar, Barbarlar, Orklar.

 

En bol bulunanların bu beş temel ırk olduğunu biliyordu, eğer daha detaylı bir ırk ayrımı yapacak olursa elflerin, cücelerin, ruhların ve canavarların alt ırkları da vardı.

 

An itibarıyla oyuncuların seçebileceği gibi seçemeyeceği ırklar da mevcuttu.

 

“Yani bu, bir imparatorluk kurabilmem için beş ırkın da erişilebilir olması, böylece oyuncuların o ırklarla oyuna erişim sağlayabilmesi gerektiği anlamına mı geliyor?”

 

Bu ırklara bir hayat bahşedilmiş heykel medeniyeti eklenmesinin gerekmesi ihtimali de vardı. İmparator Geihar Von Arpen'in geride bıraktığı unutulmuş bir miras gibi bir şey olabilirdi. Mesela gökyüzündeki şehir olan Lavias’ın kuş ırkı gibi.

 

Ehh, Weed’in tatlı dille bu işi bir şekilde çözmesi gerekiyordu. Yüksek riskli, maceralı bir göreve daha gönderilmek üzere olduğunu hissediyordu, yine de sonunda bir İmparatorluk elde edeceği için mühim değildi.

 

“Dahası da var…. Bir İmparatorluk kurabilmek adına tüm insani günahlardan arınmış olmalısın. Kötü Şöhretin çok yüksek olursa hiçbir Şövalye veya Asil seni takip etmez.”

 

Aranan suçluları yakalayarak, istenen görevleri yapıp canavar avlayarak Kötü Şöhreti düşürebileceğini biliyordu. İstenmeyen Kötü Şöhretten kurtulmak büyük bir mevzu olmazmış gibi geliyordu.

 

“Bekle… daha fazla koşul olamaz herhalde… var mı yoksa?”

 

“Tabii ki…bir İmparatorluk kurmak yalnızca uçsuz bucaksız topraklar değil, kalabalık bir nüfus da gerektirir.”

 

“20bin civarı insan yetmez mi?”

 

Morata’nın nüfusu o civardaydı.

 

“En az 10 milyon vatandaşa ihtiyacın olacak…”

 

“…ayrıca… kamu düzeni istatistiğinin yükselmesine müsaade edecek olan yeteneklerin ve hobi seviyelerinin hızla yükselmesi adına İmparatorluğunda birkaç lonca olması gerekiyor. Bunun yanı sıra… vatandaşlarının güvenliğini arttırmak için civar bölgeleri düzenli olarak hırsız ve canavarlardan arındırman icap ediyor.”

 

Weed bu absürtlük karşısında kaşlarını çattı.

 

“Yani canavar saldırılarına karşı savunma sağlamak için birkaç kale de yapmam lazım?”

 

“Ama elbette ki…”

 

“…yerine getirmen gereken bir koşul daha var; en az 500 elit şövalye ve 30,000 ağır silahlı asker toplamalısın.”

 

“Bir kez daha soracağım… başka ne var? Bunlarla yetinmeyecekmişsin gibi görünüyor.”

 

“Tabii ki dahası da var… Dini tesisler gerekli, yüksek sanatsal ve kültürel tatmin de. Yüksek zanaatkarlık seviyelerine ulaşmak için lazım olacak.”

 

Weed’in ifadesi, dolandırılıp varını yoğunu kaptırmış bir adamınkine benziyordu. Ya da kazandığı para derhal ailesi tarafından elinden alınmış bir çocuğunkine! Gerçi sürekli aynı şeyi söylerlerdi, “Büyüyünce sana on katıyla geri vereceğim.”

 

Tabii ki o para ortadan kaybolur, geriye yalnızca acı bir hayal kırıklığı kalırdı. Bir çocuk bile o paranın asla geri gelmeyeceğini bilirdi!

 

“Daha bitirmiş olamazsın, başka koşulların da olmalı, haksız mıyım?”

 

“Evet… kaliteli demir kaynakların olmalı. Köyler arasında rahatlıkla seyahat edilebilsin, tüccarlar maksimum seyahat etkinliğine sahip olsun ve sağlam ticari rotalar oluşturabilsin diye açık yollar yapılmalı.”

 

Bir imparatorluk kurmak adına aşılması gereken çok ama çok dağ vardı. Weed bu basit sonuca ulaşmıştı: ‘Morata’ya daha iyi bakmam, sonuçları kontrol etmem ve sonra da İmparatorluğu inşa etmek için bu test sahasını kullanmam gerekiyor.’

 

Teknik olarak Niflheim İmparatorluğunu yeniden kurmak gayet mümkündü. Bu, köşe başındaki büfelerin devasa alışveriş merkezlerine, mağaraların koca otellere dönüşmesi gibi bir şeydi.

 

Weed bu meseleyi bir kez daha düşündükten sonra gerçekliğe döndü.

 

Bu İmparatorluğu kurabileceğini düşünerek hayaller dünyasında yüzüyor olsa da durumun zorlu ve soğuk gerçekliğiyle yüzleşmek zorundaydı.

 

‘Emeksiz yemek olmaz.’

 

Dünyadaki tüm arzulara rağmen insanların kalbini ve zihnini zorlayamazdınız, seçimi onların yapması gerekirdi.

 

Bununla birlikte, bu hayal kırıklıklarını ifade etmemek olmazdı. Weed, Altın Kuştan yakınına gelmesini istedi.

 

“Ee şimdi, sanırım anladım, azıcık buraya gelsene.”

 

“Neden?… neler oluyor?”

 

“İfade ettiğin bu erdemler bende sana daha yakın olma ve seninle daha samimi bir sohbet gerçekleştirme isteği doğurdu.”

 

Sarı Oğlan ve Tori, esen rüzgarları hissedip seğirerek geri çekildi.

 

O ikisi uzun zamandır Weed’den yana çile çekiyor ve ona asla çok yaklaşmamak gerektiğini gayet iyi biliyor, hele hele böyle bir ruh halindeyken ondan uzak durmaya çok dikkat ediyordu. Ama Altın Kuş yalnızca başıyla onay verip Weed’e doğru yürümekle yetindi.

 

Weed ise iki astına emir verdi.

 

“Van Hawk, Tori. Savaşmaya hazırlanın.”

 

“…Ama savaş sona erdi, sebebi neydi ki?” Altın Kuş, afallamış halde kafasını eğdi. Hala tatmak üzere olduğu işkenceden bihaberdi!

 

“Üzgünüm, canımı acıtsa ve çok can sıkıcı olsa da seni dövmekten başka şansım yok. Hey beyler… yakalayın şunu.”

 

Böylece Weed, Altın Kuşu adamakıllı pataklamaya başladı!

 

Weed’den Altın Kuşa sağlam yumruklardan birer ikişer indikçe tozlar havalandı!

 

Van Hawk ve Tori de istemeyerek de olsa düşmana karşı cephe aldı. Ve Weed’in rehberliği altında Altın Kuşa hayatla ilgili yeni bir bakış açısı bahşedildi.

 

Kusursuz bir komuta hiyerarşisi yaratmanın bir yolu da özneyi korkuyla eğitmekti… en iyi yol olmayabilirdi ama etkisi çok hızlı görülürdü!

 

“Bu hiç adil değil… Ben yalnızca gerçekleri dile getiriyordum.”

 

“Anlaşılan yeterince dayak yememişsin!”

 

Weed bir şey fark etmişti. İmparatorluklar yalnızca araziniz ve kaleniz var diye yaratılmazdı. Weed bu görevleri yaparken hayat bahşedilmiş heykellerin mazisini öğrenmiş ve kuzey ırklarının güvenini kazanmıştı.

 

‘Hem Von Arpen İmparatorluğu hem de Niflheim İmparatorluğu! İkisinin de Ortodoks halefiyim!’

 

‘Nedendir bilemesem de iyi bir sebebi olmalı. Şu anda gerçek, pratik bir fayda göremiyorum ama o değer bir noktada kendisini gösterecektir.’

 

‘Oymacılık sınıfıyla bir bağlantısı olmalı, çünkü Altın Kuş bu talimatları yalnızca oymacılara aktarabilirdi.’

 

‘Eh neyse, kazanacağımızı kazandık ama böyle büyük bir hayal kırıklığına uğramış olmak can sıkıcı.’

 

Weed, Altın Kuşu Von Arpen İmparatorluğunun çöküşünden sonra hayatın nasıl bir hal aldığıyla ilgili eğitmek gerektiğini düşünüyordu. Bu yeni dünyada pirinç kasesinin baş aşağı olduğunu anlamalı, düzgün bir ast olarak yerini bilmeliydi.

 

Esas üzücü olansa Seoyoon ve Eunsae’nin bu dayakla ilgili “Endişelenme” ve “Seni öldürmeyecek” dışında bir şey söylememiş olmasıydı.

 

Seoyoon da Eunsae de bazen bunu görmek biraz zor olsa da Weed’in dürüst ve doğru bir yol izlediğine inanıyordu. Bu askeri disiplinin yalnızca Altın Kuşu daha güçlü, daha iyi hale getirmeye yarayacağına da.

 

“Ehh, bugünlük buna ayıracak vaktimiz kalmadı.” 10 dakikalık aralıksız dayağın sonunda Weed, ellerindeki tozları silkeledi.

 

Altın Kuşun sağlığı büyük oranda düşmüş ve resmen mükemmel olan altın tüyleri etrafa saçılmıştı.

 

****

 

Altın Tüy: Dayanıklılık 35/35.

Tüylerin nihai aristokratı, son derece nadir bulunur.

+ Yarı değerli bir mücevher gibi takas edebilirsiniz.

+Bir aksesuar dükkanına gösterirseniz dükkanla büyük bir yakınlık geliştirirsiniz.

Seçenekler

+Cazibe ve Asalet ufak ama düzenli bir oranla yükselir.

+Bu öğeyi yeni bir ürün yaratmak adına terzilik veya demircilikte kullanabilirsiniz.

 

****

 

Düşen tüm tüyler doğruca Weed’in çantalarına girmişti.

 

“Zaman zaman tüylerini yolarsam iyi para toplarım.”

 

Diyen Weed, gözlerinde sinsi bir ışıltıyla Eunsae’ye kaçamak bir bakış attı.

 

“Neyse, hadi harekete geçelim.”

 

Sonra da Las Phalanx Yeraltı Haritasını açıp sıradaki konumlarını teyit etti.

 

“Helyum, hayallerin hammaddesi…”

 

Oymacı Üstat Daycram için ulaşması gereken yer orasıydı.

 

“Burası Las Phalanx’ın merkeziyse zindanın en aşağı noktasına inerken yan yol kavşağına sapmalıyız.”

 

‘Alev nehrini geçmemiz ve kısa yolları aşmamız gerekecek ama o nehir basamaklarına katlanmak zorundayız.’

 

Böylece Weed yürümeye başladı, Seoyoon ile heykeller de onu takip etti.

 

****

 

-Cehennem Zindanının Girişi-

 

“Buradalar.”

 

Hermes Loncasının Suikastçıları, Hırsızları, Kazmacıları ve Avcıları Weed’in izini son noktaya, Cehennem Zindanının girişine dek takip etmişti.

 

“Emin misin?”

 

“Evet, hiç şüphe yok, canavarlar ve bölge tamamen uyuşuyor, burası olmak zorunda, eminim.”

 

Drinfeld, Hermes Loncası amirali, hemen ardında ağır silahlı denizcilerle birlikte zindana ilerledi. Korsan amirali Griffith ve mürettebatı da hemen arkasından geldi.

 

“Bu zindanın kaşifleri olmadık, yani doğru olmalı.”

 

Weed donmamış nehrin hemen yanındaki zindanı keşfetmemiş olsa da bir başkası bu zindanı keşfetmişti.

 

En son olarak büyü filosu ve suikastçılar da içeri giriş yaparken denizciler ne olur ne olmaz diye ön savunma cephesi oldu. Weed içerideyse hazırlanmış bekliyor olabilirdi.

 

“Bu ‘Kabile Savaşlarının’ gerçekleştiği yere varmamız kaç gün sürer?”

 

Drinfeld konuşurken takip takımından biri öne çıkarak ona yanıt verdi. İçlerindeki en tecrübeli zindan kaşifi oydu.

 

“Yayında gördüklerim ve bu lav akışlarına dayanarak bu zindanın devasa olduğunu söyleyebilirim.”

 

“Ee, yani kaç gün?”

 

“Bu zindan koca bir lav gölünü barındırabilecek büyüklükte. Ayrıca sağda solda iri canavarların dolaşabildiği de düşünülünce gerçekten çok büyük bir zindan olmalı. Canavar müdahalelerini de hesaba katarsak… en az üç gün derim.”

 

Kaos Savaşçılarıyla çarpışmaktan çoktan gına gelmişti.

 

Yeterli büyücü veya din adamları olmadığı zamanlarda her çarpışmada ağır hasarlar almışlardı. Ama bu defa büyücüler manalarını kullanarak Kaos Savaşçılarını hareket edemez hale getirecek bir alan yaratabiliyordu.

 

“Bundan böyle olabildiğince hızlı ilerleyeceğiz, 3-4 gün çok uzun bir süre. Bu Kabile Savaşlarınn gerçekleştiği yere varmak zorundayız, orası Weed’in izini bulacağımız yer!”

 

*****

 

Helyum madeni yolunda mola vermişlerdi.

 

Seoyoon Kraliyet Yolundan çıkış yaparak Kapsülden dışarı adımını attı. Odasına güneş ışıkları giriyordu.

 

“Ah.”

 

Seoyoon, gerçek dünyanın insanlarından korkuyordu.

 

Kraliyet Yolunda konuşmaya başlamıştı ama diğer insanlara duyduğu korkunun üstesinden gelmesi kolay olmayacaktı. Çok küçük yaşlarından beri durum buydu.

 

‘Bir daha kendimi…… bu denli yalnız hissetmek istemiyorum.’

 

Kraliyet Yolundaki Weed sayesinde rahatladığını hissetmiş, onunla pek çok konuda konuşmak istemeye başlamıştı. Hyun Lee Kraliyet Yolu dışında da dostu olmuş, etrafında olmaktan keyif aldığı, gerçek dünyada da konuşabileceği biri halini almıştı.

 

Seoyoon nihayet onca yıllık korkunun sonunda biraz neşe bulmuştu.

 

‘Zor bir iş, korkuyorum…… ama… ilerlemek istediğimi hissediyorum.’

 

Seoyoon titremeye bir son verdi.

 

Gerçek hayattaki insanlarla konuşmaya çalışmaya hazır olduğunu hissediyordu.

 

Asıl zorluk, gerçek dünyada özgürce konuşabilmekti.

 

“Kö…Köpeketi!”

 

İlk iş olarak Hyun Lee’nin ona verdiği köpekle konuştu.

 

Köpeketi, güneş ışıklarının kendisini ısıtabildiği pencere hizasına uzanmış uyuyordu. İsmini işitişiyle kulakları kalktı ve gözleri açıldı. Derken Seoyoon bir kez daha konuştu.

 

“Oh...demek buradasın.”

 

Harikulade sahibi, onu tarayıp okşayan, ona lezzetli yemekler ve uyuyacak sıcak bir yuva bahşeden kişi kendisine sesleniyordu.

 

“Hav!”

 

Köpeketi kuyruğunu sallaya sallaya Seoyoon’a doğru koşturdu.

 

#Öncelikle kızım hasta olduğu için bölüm gecikmeli geldi diyerek notumu düşeyim, kusura bakmayın. Bölümü yorumlamaya gelince, Seoyoon nihayet açılıp konuşamama sebebini açıklayacakken bizim salağın onu susturmasına uyuz oldum. Ama alyansların sağladığı bağ çok iyi oldu, bize heyecanlı şeyler okutacak ve Seoyoon’u daha çok göreceğiz gibi duruyor. Şu Ölülerin Gücü olayından da bir şeyler çıkacağı kesin. İmparatorluk kurmak içinse önünde uzuuun bir yol var ama güzel maceraların kapıları açılıyor. Peki son sahnelere ne demeli. Seoyoon’u çok seviyorum ya, onun adım adım açıldığını görmek çok güzel. Yine uzunca bir bölüm bizi bekliyor, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46044 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr