Weed birkaç defa arkalarındaki yola baktı. Artık Sarı Oğlan, Altın Kuş ve Gümüş Kuşun(Eunsae) güvensizliği kalıcı bir hal almıştı.
“Burası değil mi?”
“….”
“Ehh, geri dönelim madem.”
Şu ana dek düzinelerce kez yanlış yola sapmışlardı. Çıkmaz yollara, tıkanmış geçitlere, tehlikeli bir şekilde daralan tünellere girmişlerdi!
Ama Weed bir türlü doğru sapağı bulamıyor, tüm karanlık tüneller aynı göründüğü için kuzey, güney, doğu veya batıyı tespit etmek çok zor oluyordu.
Bunun yanı sıra alt katlarda kocaman ve aşırı komplike karınca tünellerini andıran çok sayıda bağlantı bulunuyordu. Gerçekten yüzlerce kavşak, boşluk vardı ve hepsi de çok karmaşık bir şekilde yerleşmiş haldeydi. Kısa mesafede bile arzulanan konuma ulaşan bir yol bulmak tam bir mücadeleydi.
Üstelik Helyum madeninin yeri olarak tahmin edilen nokta, haritada pek net işaretlenmemişti.
Seo Yoon çekine çekine elini uzattı.
“Haritaya bir bakabilir miyim?”
İlk birkaç seferde kekelemiş olsa da artık daha doğal ve akıcı konuşabiliyordu.
Weed, yeraltı haritasını uzattı.
“Buyur, nasıl istersen. Ama bu zindan çok karmaşık, doğru yolu bulmak kolay olmayacak.”
‘Liderliği devralacaksa kendi başarısızlığını üstüme atmaya çalışmasa iyi eder!’
Seo Yoon bir müddet haritaya baktı ve sonra da sağ tarafı işaret etti.
“Sanırım oradan gitmeliyiz.”
“Öyle mi dersin? İyi, insanlar hata yapabilir. Yani, neresi diyorsun… e iyi, oraya gidelim öyleyse.”
Weed daha fazlasını söylemek istese de açık fikirli hareket edip onu takip etmenin daha iyi olacağını düşündü.
“200 metre içerisinde çok keskin sarkıtlar var.”
Seo Yoon etrafındaki ayrıntılara dikkat ediyordu.
“Nereye bakarsanız bakın her yerde tonlarca sarkıt var.”
Seo Yoon keskin sarkıtlar arasında duraksayarak grubu bir dönüşe yönlendirdi.
Sarkıtlar genellikle damlayan tek bir mineral konisi halinde mağaraların tavanından sarkarlardı, gruplar halinde görmeyi bekleyeceğiniz şeyler değillerdi.
Sarkıtlardan damlayan temiz suları içmek de mümkündü.
Weed insan formuna döndüğü için yeniden suya ve besine ihtiyaç duyuyordu. Akan lavlar boğazlarını fena halde kuruttuğu için Sarı Oğlan, Seo Yoon, Altın Kuş ve Gümüş Kuşa da su kaynağı gerekiyordu.
“Önümüzdeki yol lav akıntısı tarafından kapatıldığı için bu sarkıtların yanındaki yeni boşluğa gireceğim.”
Bu yan geçitteki lav akıntıları daha az aktifti ve üzerlerinde yürüyebilecekleri daha sağlam kayalar mevcuttu. Derken geçit, geniş ve sağlam bir zindana açıldı.
Weed doğru yönde ilerlemeye çalışırken grubun defalarca kaybolmasına sebep olmuşken onun aksine Seo Yoon, ilk denemesinde doğru yolu bulabilmişti.
Onurunu birazcık kurtarmak isteyen Weed, usulca Sarı Oğlana seslendi.
“Aslında bu yolu ilk ben bulmuştum.”
“Mööööö.”
“Sadece bizi bu noktaya dek ulaştırmak için tüm o zor işleri yapanın ben olduğumu söylüyorum.”
Sarı Oğlan ağzını kocaman açıp dili dalgalanarak esnedi ve yürümeye devam etti. Weed’in sözlerinin bir kulağından girip diğerinden çıktığı fazlasıyla netti.
Seo Yoon sayesinde nihayet vakit harcamaya bir son verip doğru yolu bulabilmişlerdi.
Canavarlar karşılarına çıkmayı sürdürdüğü için yiyecek miktarı boldu, cehennem zindanının bu bölümündeki canavar nüfusu orta büyüklükteydi.
Bunun yanı sıra yeni geçit daha büyük olduğu için Tori ve Van Hawk da onlara katılabilecek, bu sayede daha rahat savaşabileceklerdi. Weed’in bir Liç olup Ölümsüz ordusuna komuta etmesiyle kıyaslanamasa da bu zindan için yeterliydi. Gümüş Kuşun yetenekleri düşük düzeyde olsa da Altın Kuş ile ikisi de bir mücadele takımı olarak katkıda bulunabiliyordu.
*Ting!*
****
Oymacı Pieche’nin “Avare Umut” adlı eserini gördünüz.
Sanat istatistiği 2 yükseldi.
Harikulade bir eseri takdir etmeniz gereği oymacılık yeteneği yetkinliği bir nebze gelişti.
****
Bu yeni, geniş tünelde heykeller bulmaya başlamışlardı. İlkiyse keşif amacıyla meşale tutan bir adam heykeliydi!
Heykelin etkileri Kuvvet ve Canlılık onarım hızını arttırmaktı.
“Bunlar Las Phalanx’ın miras heykelleriyle aynı tarzda yapılmış eserler.”
Yine de Helyum madeniyle aralarındaki tahmini mesafe epey çoktu. Bu oymacı da karmaşık tünellerde ilerlemeyi mümkün kılacak bir yol sağlamak adına ardında heykellerden iz bırakacak kadar zeki çıkmıştı.
“Tanımla!”
Weed ise… her ihtimale karşı heykel hafızası yeteneğinden faydalanmak istiyordu.
Silahları ve zırhları tanımlamak oldukça basit bir işti, yalnızca yeterli yetenek seviyesine sahip olmanız gerekirdi. Bir heykel üzerinde tanımlama kullanmaksa onun özel hatıralarını uyandırırır ve dokunduğunuz noktaya bağlı olarak o hatıraları gösterirdi.
Weed, heykelin hatıralarını ve gördüğü şeyleri keşfetmeye çalışıyordu. Meşaleyi tutan ele dokunduğu anda da gömülü hatıralar sergilenmeye başladı.
“Karanlık. Çok karanlık.”
“….”
Zindan karanlıktı ve heykel de karanlıkta yapılmıştı. Hiçbir şey görmemişti, dolayısıyla hafızasında pek bir şey yoktu.
Bir heykeli sıfırdan yaratırken sonunda neye benzeyeceğini bilemezdiniz, ileriye dönük kesin bir yolunuz olmazdı. Bu büyük endişeye bağlı olarak da oyma esnasında büyük hatalar yapmanız kolay olur ve bazen de o hataları geri alamazdınız.
“Sonraki hamleden emin değilim. Buradan itibaren anlamak zor, en kısa yol hangisi?”
“Ben halledeceğim.”
Burayı bulan Oymacılar, yeraltı geçitlerine harika eserler bırakmıştı. Küçük hazineler bulmaya benzer işlerdi ve öyle iyi yapılmışlardı ki daha fazla gizli eser bulmaya çalışmamak zordu. Bu taştan eserleri bu zindan içerisinde keşfedilmemiş halde bırakmak büyük bir israf olurmuş gibi geliyordu.
‘Ehh… yalnızca daha çok sanat istatistiği uğruna değil. Ben bile bu asil Oymacıların ruhlarını onurlandırmak isterim.’
******
Haven Krallığı oyuncuları, en başta da Drinfeld fena halde öfkeliydi.
Hırsızların ve diğer iz sürücülerin aldığı sonuçlar şaka gibiydi. Drinfeld bıkmış usanmıştı.
Hermes Loncasından gelen yeni destek kuvvetler de karanlık ve nahoş ifadelere bürünmüştü.
“Yalnızca iki saat önce de aynı noktadaydık.”
“En başta onu üç dört gün içerisinde yakalayacağınız konusunda kendinize güveniyordunuz. Ama üzerinden birkaç gün geçti ve bugün mü yarın mı olacak bilemiyorsunuz.”
Bu noktada Weed’i zindanın dışında karşılamak daha hızlı olabilirmiş gibi görünüyordu.
Girmek zorunda kaldıkları çok sayıda mücadele yüzünden hepsi yorgun, gergin ve endişeliydi. Nedenini anlamak zor değildi, Hermes Loncası üyeleri mütemadiyen cehennem zindanı canavarlarıyla savaşıyordu.
Ana hedefi Alev Devleri olarak belirlemelerinin ardından onları sistematik olarak avlamak adına büyücüler ve şamanlardan faydalanmışlardı.
Devasa cüsseleri gereği bu çarpışmaların her biri bir patron sınıfı ölçeğinde oluyor, bu da onları fiziksel ve zihinsel olarak tüketici kılıyordu. Yine de buz bazlı büyüler kullanmanın epey etkili olduğu keşfedilmişti, dolayısıyla nispeten iyi bir başarı oranıyla avlanabiliyorlardı.
Alev devleri ve buz büyüsü.
Büyülü buz oklarının yüksek saldırı niteliğinden faydalanmaya başlamışlardı. Buna tüm büyücülerin alev devinin bedenindeki tek bir noktaya saldırışı da eklenince bu teknikle hedefleri tamamen yok edebiliyorlardı.
Devasa yaratıkları yok ederek kalabalık gruplar halinde çarpışmak, Hermes Loncasının hızlı bir ilerleme kaydetmesine ve zindanı güzelce arayıp tarayabilmelerine imkan tanıyordu.
İşte Cehennem Zindanına giriş yapmalarının üzerinden beş gün geçene dek bu şekilde ilerlediler, o gün de büyü çemberini buldular ve istatistiklerindeki büyük artış hepsinin yüzlerine bir gülümseme yerleştirdi.
“Tek başına bu bile tüm sıkıntılara değen bir macera olmasını sağladı.”
“Bu aşırı sıcak çamurun içerisinde günlerce yorgun argın yürüdükten sonra bu tarz bir ödül almak çok iyi geldi.”
Haven Krallığı avlanma sahalarındayken genellikle seviye ve yeteneklerini azıcık arttırmak için kıran kırana bir mücadele verirlerdi. Ama memleketlerinden ayrılıp Las Phalanx’a gelmelerinden bu yana hepsi de seviye yükselterek harika sonuçlar elde ediyordu.
Fakat alev çemberinin keşfi sonrası Weed’in izini sürmeye başlamalarıyla birlikte hırsızlar ve suikastçılar zorluktan başka bir şeyle karşılaşamaz hale geldi.
“Üzgünüm ama hepsi aynı görünüyor… bildiğiniz gibi burada bir sürü canavar yaşıyor, ayrıca yeraltı zindanı zemini büyük oranda taştan oluşuyor, e bir de canavarlar küçücük izlerle yürüyünce… doğru yolu bulmak çok zor…”
“Aynı şeyi yirmi kez daha duymuştum herhalde.”
“Bize biraz daha zaman verin.”
“Günlerimiz ‘biraz daha zaman vermekle’ geçiyor zaten. Bakın, fazla seçim şansımız yok, bu ekstra zamanın bizi tam bir aptal gibi göstermekten başka bir işe yaradığı da yok.”
Hırsızlar bu avdan etkin bir şekilde sorumlu olmaktan vazgeçmek istiyordu, bu kadarı çok fazlaydı.
Weed’in izini sürmek hiç kolay değildi, zindan derin ve genişti, doğal bir ışık kaynağı da olmayınca izleri görebilmek için yalnızca büyüye başvurabiliyorlardı.
Tabii ki ayak izlerini takip ediyorlardı ama bir müddet sonra yerdeki izler kayboluyor veya üzerleri örtülüyordu, dolayısıyla durup nereye gideceklerini tartışmaları gerekiyor, genellikle de ağır küfürler ediliyordu.
“Bu yolu izlemiş olduğu kesin.”
Diğer hırsızlar ve hatta suikastçılar bile hemfikirdi. Weed’in izi hiç şüphesiz o yoldan geliyordu.
“Peki öyleyse nasıl oldu da başladığımız yere döndük?”
Başı çeken hırsız ağır ağır iç çekerken bir suikastçı öne çıktı.
“Gerçekten anlamıyorum.”
Las Phalanx zindanları sahiden karmaşıktı.
Elinde bir harita olan Weed bile onca yol ve kavşak arasında kaybolmuş, sık sık aynı yollardan geri dönmüştü.
Bazen uzun yolların sonu tamamen kapalı çıkıyor, ileri gitmek mümkün olmuyordu. Dolayısıyla kaçınılmaz olarak başladıkları yola dönmelerini sağlayacak bir başka izi sürmeleri gerekiyor, bu sürece dahil olan herkesin sinirleri bozuluyordu.
Ama iz sürerken amaçsızca dönüp dolaşmalarının esas nedeni bu değildi.
Soğumuş bir izi takip ederken bile, o iz ne denli karmaşık olursa olsun kafanızı verip geride bırakılmış izleri dikkatlice gözlediğiniz takdirde kendinizi daire çizerken bulmazdınız.
Buradaki problem, Weed ve Seo Yoon’un ayak izlerinin giderek değişmesiydi.
Weed, demircilik ve dikiş yeteneklerini kullanarak Kaos Canavarları ve Cehennem Şövalyeleri gibi canavarların izlerini taklit eden çeşitli sahte ayak izi kalıpları yapmıştı. Normal ayakkabıları yerine o kalıpları giyiyorlardı.
Canavarlar ve diğer izler de birkaç defa güzelce karıştırılınca onların izini sürmek avcıların resmen midesini bozuyordu.
Gümüş Kuş ve Altın Kuşun yardımıyla Sarı Oğlanı iki toynağı üzerinde yürütmek şeklindeki akıllıca planlarıysa daha da fenaydı.
“Bence doğru görünen iz bu. Oradakiler yanlış yola çıkıyor…”
İzleri takip ederken düzenli olarak bir zindan haritası çıkarıyor, bu sayede zindanın çeşitli kısımlarını keşfediyorlardı. Ama Weed’in izlediği veya çizdiği çeşitli, dolambaçlı yollar yüzünden dağınık bir harita oluyordu.
Derken izledikleri yoldaki izler ansızın sona erdi.
“Bunu yapamazlar! Yok artık, böyle saçma sapan bir şeyi nasıl yapabilir ki?”
Weed, takipçilerinin olacağını düşünmüştü.
‘Cehennem Zindanında yaşananları yayınladıkları için burada peşime düşeceklerini varsaymak daha güvenli olur.’
Yayının arka planında görünen belirgin zindan bölgesi gereği Weed’in bulunduğu yeri tespit etmeleri zor olmayacaktı.
Birkaç önlem almanın zararı dokunmazdı, gerçekten gelirlerse de Weed’i bulmakta daha çok zorlanırlardı.
Özellikle de Griffith ve Drinfeld intikam için yanıp tutuşurken gözlerden ırak bir tünelde keskin bir bıçakla karşılaşma ihtimali bir hayli yüksekti.
Zindana birkaç yanıltıcı iz yerleştirmenin yanlış bir tarafı yoktu, ayrıca elementsel ruhlara da sahipti.
“Tozlu, o tüneli engelleyen tozlardan kurtul.”
“Peki Efendim.”
“Ve olabildiğince doğal görünmesini sağla.”
“Denerim.”
“Mevcut ayak izlerini gizle. Orada yürüyormuşum gibi görünmesi için diğer seti kullan.”
Yolları açıyor veya ilerlemelerini engelliyorlardı, sonra da ayak izi kalıplarını kullanarak yanıltıcı izler bırakıyorlardı.
Toprak ruhları bu tür zindan yolu manipülasyonunda bir numaraydı, Ormanda elfleri takip etmek gibi bir işti.
Ama izciler işlerinde iyiydi, en ufak detayları bile fark edebiliyorlardı. Bir yol kapalıysa kürek kullanıyor, hatta geri dönüyor, sahte izleri atlıyor ve yavaş ama emin adımlarla doğru izleri buluyorlardı.
****
Oymacı Muruni’nin elinden çıkan “Çiçekleri İzlemek” adlı eserini gördünüz.
+Sanat istatistiği 1 yükseldi.
+Harikulade bir eseri takdir etmeniz gereği oymacılık yeteneği yetkinliği bir nebze gelişti.
Pierre’in Usta Oymacısı Ivance’in “Kazmasını Kaldıran Oymacı” adlı eserini gördünüz.
+Sanat istatistiği 3 yükseldi.
+Harikulade bir eseri takdir etmeniz gereği oymacılık yeteneği yetkinliği bir nebze gelişti.
****
Weed ve Seo Yoon zindanda ilerledikçe Helyum madencileri tarafından bırakılmış heykelleri keşfediyorlardı.
Bu heykeller hayatlarını riske atmadan seviyelerini yükseltmeleri için harika bir yoldu, elbette Seo Yoon ve hayat bahşedilmiş heykellerin yol boyunca onlardan çok sayıda bulması da işleri kolaylaştırıyordu.
“Başlığın gümüşten yapıldığını görüyorum. İşçiliği fazla olduğu için iyi bir fiyata satılacaktır.”
Weed ne zaman bir heykelin yanından geçse, oradaki tüm değerli metaller ve pahalı mineraller tamamen yok oluyordu!
Elbette ki o, bir heykelden küçücük altın dişleri bile çekebilecek biriydi.
Derken nihayet yolun sonuna ulaşarak eski, yıpranmış bir tabela buldular.
****
= Helyum Madeni =
- Geri dönmek için çok geç değil, ey hayalleri olan gençler. Ben hayatın da Sanat olduğunu çok geç öğrendim. -
****
Las Phalanx’ı keşfeden ilk oymacıların Helyum bulmaya geldiği madene ulaşmışlardı.
Maden girişi açık bir ağza benziyordu, diş yerini tutan çürümüş ahşap kirişleriyle maceracıları yutmaya hazırdı. Bir maden kaşifi grubu bile bu durumdaki bir Helyum madenine girmekten çekinirdi. Gruplarını bölmeleri gerekiyordu, madeni en fazla 1-2 kişi güvenli bir şekilde keşfedebilirdi.
“Buranın ötesinde ne olduğunu bilmek için neler vermezdim!”
Weed’in maden keşfi beklediğinden çok daha zorlu çıkmıştı. Bir oymacı olarak en üst sınıf minerallerin izini sürmekte gerçekten işe yarayacak bir yeteneğe sahip değildi, neticede yalnızca şansına güvenmesi gerekecekti.
Ama vazgeçemezdi.
“Bu yalnızca Oymacı sınıfının yapabileceği bir şey, onu bulmak kaç gün sürecek bilemiyorum.”
Biraz Helyum toplamaya kararlıydı!
Weed, açık sırt çantasına baktı.
20 somun arpa ekmeği ve 10 konteynerden fazla taşınacak tatlı suyu bulunuyordu, insan formunda olduğu için hayatta kalmak adına bunlara ihtiyacı vardı.
Seulreo'nun kraliyet düğününde paketledikleri tüm yiyecekleri çoktan tüketmişlerdi. Zaten kısa bir raf ömürleri olduğu için sorun yoktu. Arpa ekmeği ve su dışında bolca kuru gıdaları da vardı. Weed’in taşıyamadığı şeyleri Sarı Oğlan taşıyabilecek olmalıydı.
“Yemekleri bölüştürmemiz lazım.”
Liç formuna geçmek için heykel dönüşümü kullanması yemek yeme ihtiyacı duymayacağı anlamına gelirdi. Ama savaşması gerekirse madenin içerisinde ölümsüz çağırmakta zorlanırdı. Doğrudan dövüş, kişiyi bir yere kadar götürürdü.
Weed kendisini madene girmeye hazırlarken Seo Yoon da kendi çantasını inceliyordu.
Ancak Weed kafasını salladı.
“Senin burada kalıp girişi korumana ihtiyacım var.”
Seo Yoon madene girmek istese de dışarıda da bir adama ihtiyaç vardı.
Girişi kontrol altında tutup izcilerden korumak önemliydi. Ancak Sarı Oğlan, Altın Kuş ve Gümüş Kuşun birleşimiyle tüm izciler öldürülemezdi.
“O herifler çok kalabalık olursa kaçmanızı ve ben çıkana dek güvenli bir yere saklanmanızı istiyorum, gerçi işimin ne zaman biteceğini bilemiyorum.”
Weed, ilgisini hayat bahşedilmiş heykellere kaydırdı. Helyum madeninde kendisine yardım edecek birine ihtiyacı vardı.
*Cik cik*
Altın Kuş şakıyor, kafasını göğe çevirmiş halde masum gözlemci rolünü oynuyordu. Gümüş Kuş hastaymış gibi yerde yuvarlanıyordu. Sarı Oğlan bile yürürken sendeleyerek elinden gelenin en iyisini yapıyordu.
‘Beni seçmeyecektir.’
Üç hayat bahşedilmiş heykelin aklından da aynı düşünce geçiyordu. Madene girmek istemiyorlardı. Zindandan fazlasıyla usanmışlardı ama madene katlanmak daha da beterdi!
“Sarı Oğlan, gel seninle bir yürüyüşe çıkalım.”
Bu karar, Sarı Oğlan için berrak gökyüzünde çakmış bir şimşek gibiydi.
‘İnsanın karnı aç olunca çiğ et bile…’ diye düşünen Weed, dudaklarını yaladı.
“Hadi Helyum arayalım.”
Ve son derece tereddütlü Sarı Oğlanı yakasından tuttuğu gibi madene doğru yürümeye koyuldu.
****
Eski ve kullanılmayan bir Helyum madeninin sahibi oldunuz.
+Ödül: Şöhret +100.
+Bir hafta boyunca her gün iki kat tecrübe kazanımı ve öğe düşüşü.
+Türüne bağlı olarak karşılaşılan ilk canavardan mümkün olan en iyi öğeler düşecek.
****
Weed ve Sarı Oğlan, dar ve ufalanan bir yolda ilerliyordu.
İlerideki karanlık ve bulanık havadan ürkütücü bir su damlama sesi işitilebiliyordu.
Bu ürkütücü atmosferde, yabancı ayak sesleri çarpıcı biçimde çınlıyordu.
Derken Weed, birkaç ölü bedene rastladı.
“Bir Oymacının oyma bıçağı.”
****
Pereun’un oyma bıçağını elde ettiniz.
Zahab’ın oyma bıçağı kadar harika olmasa da bir oyma bıçağı olarak mükemmel bir ustalık aracı.
Ayrıca kıymetli malakit ve ay taşı materyalleri de buldunuz!
****
“Demek Oymacılar ölmüş.”
Bu Helyum madeninin yakınlarındaki atmosfer, bir korku filmi kadar ürperticiydi.
“Oymacı aletlerinin çok ucuza gitmesi ne kötü.”
Doğrudan materyaller üzerinde çalışmak adına kullanılan aletler, kazanılacak para da hayal kırıklığına uğratacak düzeyde düşük olduğu için ucuza satılıyordu.
Yolu gösteren bir tabela olsaydı işe yarardı fakat yoktu, dolayısıyla Weed’in yolu bulmak için iz sürme yeteneklerinden faydalanması gerekiyordu.
“Buraya gelen herkes bunu görecek.”
Helyum madeni, devasa bir labirent gibiydi ve uğursuz bir his yayıyordu.
“Görünüşe göre pek çok Oymacı, zorluğu yüzünden başarısız olmuş. Ama yalnızca bu seviyede olsaydı buraya gelmek için harcanan çabalara değmezdi.”
Bir inşaat işçisinin sıkı çalışmaya yönelik azimli kararlılığını görüyordu!
İkisi bir kavşaktan maden sahasına gelmişti ama bir tarafa tavan çökmüş, diğer tarafı da lavlar doldurmuştu.
“Sanırım altı sahaya da bakmamız gerekecek.”
Ara sıra bir heykel keşfederek rahatlıyorlardı. Yemekleri ve sularıysa gıdım gıdım azalıyordu. Tüneller onları önce bir sapağa, sonra da bir başkasına yönlendiriyordu. Tam da korktukları gibi maden, bileşik ve sonu gelmez görünümlü bir labirentti.
“Efendim, buraya giriş yaptığımız noktaya dönmeye ne dersiniz?”
Sarı Oğlanın fikri bu şekildeydi fakat Weed aynı şeyi çoktan değerlendirmişti.
Yolunuzu sil baştan takip etmek bir labirentte kaybolmamanızı sağlayabilirdi. Ama kapana kısılmış veya hapsolmuş hissetmeye başlarsanız o andan itibaren gerginleşir ve donup kalırdınız. Bu da çok tehlikeliydi.
“Biliyorum ama sanırım yolumuzu çoktan kaybettik…”
Diyen Weed, arkasına baktı. Yalnızca hiç dinmeyen bir karanlık görünüyordu. Yürüdükleri yollar çatallı tünellerle birleşirken karanlığa büründükleri için nereye gittiklerini idrak etmeleri mümkün değildi.
“Hadi olduğumuz noktayı kontrol ederek ilerleyelim.”
Weed ve Sarı Oğlan, Seo Yoon’dan yol tarifi almak için geri dönecekti. Her şeyde iyi olan Weed, yol bulmanın alaya alınamayacağı labirentlerde kötüydü ve iyi bir tavsiye almak için dönüş yolunu bulması bile zor olacaktı.
Labirenti haritaya dökmeye kalkmaksa anakara halkına dahi çok zor gelirdi. Düz bir rota gibi görünen dar bir yol bile çok geçmeden kıvrılıyordu. Ayrıca nerede olduğunuzu bilmiyorsanız Helyumu nerede bulacağınızdan da emin olamazdınız!
Asla pes etmeyen Weed, yeniden girişe uzanan yolu bulmaya koyuldu.
“Birden fazla kez yanlış yola saptık, yolu tam olarak bilmeden geldiğimiz yere geri dönemeyiz ki. Bu iş de Helyumu bulmak kadar zor.”
An itibarıyla Sarı Oğlana diktiği keskin gözlerindeki bakışlarıyla yerde bozuk para bulmuş gibi görünüyordu.
‘Oymacıların ve diğer insanların geldiği yer burası. Ama burada hiçbir şey yokmuş gibi görünüyor. Aslında bu tür bir atmosferde canavarlar olmalıydı…..’
Canavarlar olduğu takdirde seyahat ederken genellikle avlanırlardı. Canavarlar ve geçitler ipuçları vermek için birlikte hareket eder, örneğin kokulu küçük bir geçit sizi goblinlere götürürdü.
‘Burası birçok değerli eserin yerinde bırakıldığı bir oymacı mekanı. Yani yolu bulmanın usulünü de geride bırakmış olmalılar.’
Weed, bunun iyi bir fikir olduğunu düşündü. Diğer oymacılar tarafından tasarlanan bu labirentin ne denli zor olduğunu bilmiyor ama geride bazı ipuçları bırakmış olmaları gerektiğini biliyordu.
‘Buraya başka oymacılar haricinde hiç kimsenin izinsiz girmesini istememişlerdir.’
Yani bu labirenti davetsiz misafirleri alt etmek adına yapmış olabilirlerdi.
“Onlar oymacıydı… ve geriye heykellerini bıraktılar!”
Weed, her geçitte ara ara heykeller bulunduğunu biliyordu. Bu, şimdiye kadarki her fikrinde işe yaramış bir şeydi.
“Bu, oymacıların davette bulunma şekli. Tanımla!”
Weed, heykellerin sakladığı anıları görebiliyordu. Mesela o çatallı yoldaki meşale taşıyan heykel bir yönü işaret ediyordu, Weed de yönünü bulmak için onları kullanabilirdi!
“Böyle olmak zorunda.”
Weed özgüvenli bir şekilde harekete geçti. Doğru yolu ona heykeller gösterecekti. Birini bitirince bir sonraki heykelin hatıralarına bakacaktı. Bu şekilde saatlerce Sarı Oğlanın sırtında ilerledi. Azmi ve sabrı sayesinde uzun bir süre yemek yemeden ilerlemek zor gelmiyordu.
Hayatta kalma konusunda çılgınca bir iradeye sahip hamamböceklerine benziyordu. Ertesi gün dünyanın sonu gelecek olsa bile iki al bir öde kampanyasından faydalanmak için markete gidip koca bir deterjan alırdı.
Yük hayvanı olarak kullandığı Sarı Oğlan sayesinde bir müddet yemek konusunda endişelenmeleri gerekmeyecekti. Paketlerdeki yemeklerin çoğu, onları uzun bir süre götürecek olan kuru etler ve bitkilerdi. Nihayet, uzun bir yürüyüşün sonunda labirentin ucuna ulaşan ikili, maden raylarının üzerinde duran bir maden ocağı aracı buldu. Raylar, karanlık bir bağlantı tüneline uzanıyordu.
“Araca binersek biraz daha hızlı ilerleyebiliriz.”
Sarı Oğlan bu fikir konusunda son derece kötümserdi.
“Efendim, bana yürüsek daha iyi olacakmış gibi geliyor.”
“Ama yürümek ne kadar vaktimizi alır bilmiyoruz, araçla daha hızlı gideriz.”
“Üzerime binmenizi tercih ederim.”
“Güven bana, bunu yapmak zor olmayacak… Öne ben bineceğim.”
Böylece Weed, Sarı Oğlanı ve sırtındaki malzemeleri demir maden aracının arka kısmına bağladı.
Maden aracının arkasına bağlı bir boğa!
Aracı hareket ettirmek için metal çapraz çubuğu yukarı ve aşağı ittirin şeklinde bazı basit talimatlar mevcuttu.
Weed de çubuğu kullandı ve onun gücüyle birlikte tekerlekler ağır ağır dönerek ikiliyi ilerletmeye başladı.
*Kkiiiiiing.*
Maden aracı ilerlerken yoğun bir ses çıkarıyordu.
Çubuk daha sert itildikçe araç da momentum kazanıyordu.
“Epey hızlıymış.”
Diyen Weed, çubuğa bastırmayı bırakıp orada bulunan parlak bir ışık kutusundan faydalanarak önlerini görmeye çalıştı. Tünel kıvrımlı olduğu için emin olmak zordu.
Ehh, bu maden aracının labirentten çıkmalarını kolaylaştıracağı kesindi!
Momentuma karşı baş aşağı ilerlemekte olan Sarı Oğlan, “Efendim, biraz yavaşlayamaz mısınız?” dedi.
Rayların ilerisinde neler yattığını bilmeyen Weed de ‘yavaşlamam gerekiyor’ hissini taşıyordu.
“Yavaşlayalım öyleyse.”
Aracı yavaşlatmak veya durdurmak adına tekerleklere baskı yapan sağ arkadaki sürtünme plakalarına çelik bir çubuk takılmıştı. Weed o çubuğu çekti.
*Ça ka ka ka kang!*
Ve aracın altında gerçekleşen muazzam kıvılcım yağmuru, onları bir nebze yavaşlattı.
“Efendim, çok güvenilirsiniz. Sırf beni rahatlatmak için neler yapıyorsunuz……”
Weed tam da keskin yokuştan alçalmaya başladıkları sırada bu sözleri işitti. Aracın hızı büyük bir süratle artıyordu.
“Efendim, korkuyorum!”
“Tamam tamam, burada durduracağım!”
Diyen Weed, çubuğu olabildiğince sert şekilde çekti. Ama yalnızca güç ve çeviklik istatistiklerine muazzam bir yatırım yaptığı için kullandığı güç insanüstü bir hal almıştı. Bu nedenle araç, frenlere uygulanan güçle sarsıldı. Eskimiş tekerler ve frene bir de aşırı hız eklenince bu baskıyı kaldıramadı. Frenler bozulmaya, parçalanmaya ve işe yaramaz hale gelmeye başladı.
Araç titredi ve şiddetle sağa sola savruldu, sonra da dümdüz ileri atıldı! Weed bir karara vardı.
“Hmm, bir çarpışma ihtimali olabilir.”
Duyguları işe karıştırmadan sakince riskleri hesap etmeliydi. Ve durumu objektif olarak analiz ederek Sarı Oğlanın her şeyi tamamen anlamasını sağladı.
“Aracı durdurmak için yapabileceğim herhangi bir şey olduğunu sanmıyorum.”
Möööööööööööö!
“Eğer raylarda keskin bir sapma olursa muhtemelen uçar ve bir şeylere çarpar, anında ölürüz…”
Bu umutsuz tarifle tüm umutları yıkmıştı!
Demir maden aracı hızlandıkça hızlanıyor, yeraltı yollarında daha derine ve daha hızlı şekilde uzanan tünel rayları üzerinde ilerliyordu.
“Ama umuyorum ki…ölürken acı duymayacaksın.”
Paniğe kapılan Sarı Oğlan, mezbahaya götürülmüş bir inek misali feryat ediyordu.
Ahşap kirişlerin arasından geçen yol, aracın yeraltı maden tünelinde daha da büyük bir hızla ivmelenişiyle rüzgar yaratıyordu.
“Eğil ve sıkı tutun.”
Raylar tam olarak düz değildi, hafif bir kavisleri vardı. Yolculuk giderek inişli çıkışlı bir hal alıyor, bu iş düşmeleriyle sonuçlanacakmış gibi görünüyordu.
Las Phalanx midelerine böyle yoğun bir his oturtmayalı epey olmuştu!
Bu gerginlik karşısında rahatlamayı düşünmeye bile fırsatları yoktu. Bir müddet sonraysa parkur beklenmedik bir şekilde yokuşa dönüştü ve doğal olarak yavaşlamaya başladılar.
Sarı Oğlanın gözleri mutluluk yaşlarıyla doldu.
“Efendim, görünen o ki yaşayabileceğiz!”
Weed de benzer düşüncelerle mutlu mesut karşılık verdi.
“Ama şansımız yaver gitti. Yol boyunca hiçbir kırık raya denk gelmedik. Bu tünelleri bayağıdır hiç kimse kullanmazken hala bu kadar sağlam olmaları bir mucize.”
Yokuşun tepesinden epey ilerilere dek uzanan rayları görebiliyorlardı, ilerideyse derinliği bilinmeyen koca bir yarık vardı ve o devasa boşluğu demir bir köprü kaplıyordu. Ama mevzu bununla da sınırlı değildi, 30 metre uzunluktaki demir köprünün neredeyse tam ortasında da bir yarık vardı ve köprünün çöküşüyle raylarda büyük bir boşluk doğmuştu.
Ölümün çok yakın olduğunu bilen Sarı Oğlanın beti benzi atmıştı.
“Efendim, bugüne dek tecrübe etmeme olanak sağladığınız hayat için teşekkür ederim. Lütfen, sizden Morata’daki yavrularım için son bir şey isteyebilir miyim…”
İçinde yalnızca çaresizce hisler kalmış olan Sarı Oğlan, son arzusunu dile getirdi. O arzu da yavrularına sevgiyle yaklaşılması ve bir başlarına ölüme terk edilmemeleriydi.
Weed ise onu her zamanki gibi, hiç taviz vermeden yanıtladı.
“Demek sen de amaçsız yere öleceksin. Ölüp de beni kendisini zorla baştan yaratmaya zorlayan Geumini’yi mi örnek alacaksın?”
Sarı Oğlan, Weed’in son anlarında kullandığı kibar kelimelerden etkilenmişti. Weed, bu kapanış sahnesinde içinde ne varsa döküyordu.
“Sen ölürsen güzelim kaburga eti de ziyan olacak. Henüz yağ içeriğin yeterince yükselmemişti. Pes etmene izin vermiyorum.”
Diyen Weed, gaz çubuğunu pompalayarak daha da hızlanmalarını sağladı. Ve kaşla göz arasında rayların kırık kısmına ulaştılar.
Maden aracı ray boyunca hızlandı, ardından raylarda alçak bir eğime ulaştı, aşağı doğru hızlandılar ve sonra da dişlerini sıkıp donakalarak yukarı doğru fırladılar.
Çok kısa bir süreliğine demiryolunu tamamen terk ettiler ve havada sessiz ama ürkütücü bir hızla uçtular. Bu da onları maden aracının en arka duvarına itti!
Kvag vagvag tak tak.
Aracın uzaktaki raylara inişi büyük bir kıvılcım yağmuru yarattı. Ve dar raylar üzerinde sıçrayan araç, üzerlerinden ayrılmadan ilerledi.
‘Sanırım burada ölmeyeceksin.”
Sarı Oğlan yalnızca derin nefesler alabiliyordu. Weed ise bayağı mutluydu.
“Fantastik bir şeydi!”
“…?”
“Bir düşünsene. Bu rayların bakımı yapılmayalı epey vakit geçmiş ama o nokta hariç her yeri sağlamdı. Ayrıca rayları gerçekten tıkayan bir şey olmasının aksine bu, müdahale edebileceğim bir olaydı.”
İşte tam da o anda bir dağdan düşmüşçesine kocaman, ev iriliğinde kırmızı bir kristalin yollarını tıkadığı görüldü.
“Çarpacağız. Eğil!”
Weed ve Sarı Oğlan eğilirken demir maden aracı muazzam bir hızla o kristale çarptı.
Kvagvagvang!
Ve araç, kristali yüzlerce parçaya ayırdı.
Weed, yolu görebilmek adına ışık oymacılığı yeteneğini kullanarak tüm bedeninin gümüşi hatlara sahip bir bulut gibi ışıldamasını sağladı.
Kırık kristal kıymıkları ve minicik kayaların ışıkta dönüp ışıldayışı kesinlikle büyülü bir manzara teşkil ediyordu. Bir anda geçip gittikleri için izlemeye ayıracak vakitleri olmamasının çok üzücü olduğu söylenebilirdi.
Weed yorum yapmadan geçemedi.
“Yine de şansımız bir kez yaver gitti…”
*Kvagvang!*
“İki kez yaver gitmesi daha da iyi olurdu.”
“Oh kahretsin!…”
Araç, kütlesi parçalara ayrılır halde yavaşlıyordu.
Birden fazla şok yaşayan aracın ön kısmı parçalanmış, Sarı Oğlan ve Weed’in sağlığı darbelerden ötürü büyük ölçüde düşmüştü.
Gözlerini kapalı tutma geçmişi olmasaydı Weed’in başı gerçek bir derde girebilirdi.
Ön safı tutan Weed’in aksine Sarı Oğlanın sağlığı çok daha iyi durumdaydı!
“Yine de hala hayatta olmamızı yalnızca küçük değişimlere borçluyuz……”
İşte tam da bunu söylediği saniyede maden arabasının ilerlediği raylar ani bir şekilde sona erdi. O rayların sonunda da kaskatı, taş bir duvar göründü!
Mööööööööööö!
Sarı Oğlandan acı dolu bir çığlık yükseldi.
Nihayetinde her şey hayatın hiç adil olmayışına bağlanmıştı.
“Işığın Kanatları, uçun!”
Geumini öldükten sonra Işığın Kanatları Weed’e dönmüştü.
Işığın Kanatları sayesinde Weed’in ölmeyeceklerine olan inancı tamdı!
Saftirik Sarı Oğlanla alay etmek eğlenceliydi ama başından beri kanatları doğru anda açılmaya hazırdı.
Artık o anın geldiğinden emin olarak ışıktan kanatlarını açan Weed, Sarı Oğlanla birlikte araçtan kaçtı.
Ve 40 metre havalanan ikili, yavaşlayana dek tavanı ve yan duvarları aştıktan sonra Weed’in nihayet yavaşlayışıyla o taş duvarın üzerine iniş yaptı.
Son parçaları da uçup giden araçsa geriye yalnızca tekerlekleri kalacak şekilde, büyük bir gürültüyle duvara tosladı.
Bu sırada Işığın Kanatlarını çırpan Weed, şöyle dedi:
“Sarı Oğlan, dönüş yolunda başka bir araca binmeye ne dersin?”
#Bu Weed nasıl bir karakter yaaa, benim dünyalar tatlısı Sarı Oğlanıma yapılacak şey mi bu! Aklını çıkardı garibanın. Bir de dalga geçiyor dönüşte yine binelim mi diye, valla tam dayaklık kahraman yapmışlar. Şaka maka bu bölümden çok keyif aldım. Film olsaydı izlemesi epey keyifli sahneler olurdu bence. Neyse, yine aşağı yukarı bu uzunluktaki bir sonraki bölümümüzde, ‘Kahve Randevusunda’ görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..