KMC’nin Weed’in göreviyle ilgili canlı yayını, ülkede o ana dek kaydedilen en yüksek izleyicisi sayısına ulaşmıştı. Ve yayın çok popüler olduğu için hemen bir takip programı organize etmişlerdi.
“Yayının gerçek zamanlı bir görev olarak gösterilmesi gerektiği için Weed’in maceraları henüz tamamlanmadı. Zincirleme görevi bütünüyle yayınlamak adına yeterli zaman ve insan gücü ayıralım.”
O gece bir şirket yemeğiyle kutlama yapılmış ama ertesi gün, yani cumartesi özveriyle işe dönmüşlerdi. Böylece Weed’in zincirleme görevinin tam versiyonu üç kısım olacak şekilde ayarlanmıştı.
= Birinci Kısım : Feryat Nehri =
Weed bir ruh nehrini temizler ve Embinyu Kilisesine karşı epik bir savaşta çarpışacak bir kabile ve canavar ittifakı yaratır.
= İkinci Kısım : Yasaklı Las Phalanx Bölgesi =
Weed'in gizemli bir denizdeki uzun seferi ve yasak Las Phalanx bölgesinde yaptığı büyük keşifler.
= Üçüncü Kısım : Kara Büyücü =
Weed Kaos Savaşçıları, Loncalar ve Korsanlara karşı verdiği savaşta ölümsüz ordusuna liderlik eder. Weed’in son savaşı, Las Phalanx’ın kaderini belirlemek adına gerçekleştirilen bir Ejderha ile bir Kabile Lordunun mücadelesi.
Görevin ana içeriği zaten canlı, gerçek zamanlı bir görev olarak yayınlanmıştı, eksiksiz yapımdaysa Feryat Nehri göreviyle başlamak üzere zincirleme görevin eksik detayları tamamlanacaktı.
Duyuru panoları, eksiksiz yapım ve orijinal canlı görevin yeniden yayınlanmasına yönelik bot talepleriyle tamamen doluydu.
“Zincirleme görevin tamamı ne zaman gösterilecek?”
“Pazar öğleden sonra.”
Bu kararın alınma nedeni en yüksek reytingi alacaklarını garantilemekti.
KMC Medya, Weed’in zincirleme görev macerasını pazar öğleden sonra yayınlama kararı almıştı, öncesinde de hızlı davranıp 30 saniyelik reklam yerlerini satmaları gerekiyordu.
Direktör Kang, reklam geliri elde etme işinde çok ustaydı.
“Birinci Kısım heykel kümesindeki değişikliklerle Hidra Kralı, Liç Balkan Demoph ve Imoogi arasındaki mücadeleye dair kısa sahneleri içeriyor. İkinci Kısım volkanik patlamaları, Haven Krallığı ordu filosuyla korsanların gelişini ve savaş sahnelerini. Üçüncü Kısımsa…”
…bu noktada Direktörün itirazı yükseldi.
“Üçüncü Kısımda… reklam için izin verilen süre çok kısa.”
“Üçüncü Kısımda kısaca bir ejderha başı gösterilecek. Böylece reklama girmek için ejderhanın kükremesi kullanılabilir.”
Tanıtım videosu KMC medya departmanının işiydi, bunu gerçekleştirmek için sahip oldukları sürenin bir hayli kısa olduğu düşünülünce de gayet iyi bir iş çıkmıştı.
Savaş sisleri ağır ağır sürükleniyor
Feryat Nehri göğünde…
Bir Ordu muharebe için toplanıyor
Görkemli bir müziğin belli belirsiz tınılarıyla
Yürüyor Alev Devleri lav gölünün üzerinde
İnsan maceracılara saldırıyor…
Bir Ölümsüz Liç ve bir Ejderha!
Fragmanı izleyenler, zincirleme macera yayınını heyecanla bekliyordu.
Canlı yayına başladıklarında toplamda %63,9 izlenme oranına ulaşmışlardı. Şimdiye kadar kaydedilen en yüksek reyting olduğu için bundan daha iyi bir an olamazdı. Artık Kraliyet Yolunda olup da Weed’in adını bilmeyen yoktu.
Weed’in Kraliyet Yolundaki maceralarının hikayesi, günden güne internetteki mesaj panolarındaki her konuyla ilişkilendiriliyordu.
****
-Ben şu deniz seferini merak ediyorum. Direkli bir gemiyle yelken açıp seyredebilecek yeteneğe ulaşmak ne kadar sürüyor? O kürekli gemilerle ilerlemek epey zorlu bir işmiş gibi görünüyor.
-Balık yetiştirebilirsiniz. Bir sürü meçhul yumurta var; dört ay önce doğan yunusları güzelce beslerseniz denizcilik yeteneğinde uzmanlaşma hızınızın artmasına yardımları dokunabiliyor. Destek için kuş da bakabilirsiniz. Açık denizde yalnız olmazsınız. İlerledikçe doğa da size eşlik eder.
– Denizde bir macera bulmak mümkün mü? Weed bir ada keşfetmişti, biz de yeni bir kıta keşfedebilir miyiz?
-Evet. Denizde keşfedilmemiş pek çok bölge olduğu farz ediliyor. Efsanevi Define Adasını bulmak tüm denizcilerin hayali.
****
Weed’in zincirleme görev yayını sonrası denize duyulan ilgi tetiklenmişti. Uçsuz bucaksız okyanus sularına yelken açmak ve kabaran ılık dalgalar arasında ilerlemek romantik görülüyordu.
Bir ruh çağıran olma arzusu da yangın misali yayılıyordu.
****
-Eski bir ruh çağıran olduğun için soruyorum. Bir Büyücü olarak 2. Sınıfına geçtiğinde büyük bir farklılık oldu mu?
-Bir Liç! Tam olarak hayallerimdeki meslek. Kara büyücülük ve kötülük… emrinin altında da insanlar!
-Bir Ruh Çağıran olarak başkalarıyla yakınlık kurmak zor, birilerini öldürürsen kötü şöhret hızla yükseliyor, mevzu bu, teşekkürler. Aslına bakarsan benim de hiç arkadaşım yoktu.
-Neden macera için bir ruh çağıran grubu yaratılmasın ki? 5,000 iskelet yapıp zindan keşfinde herkesi öldürürsün.
****
Bilhassa daha etkin bir avlanma adına rakiplerinizi korkutabileceğinizi düşününce Ölümsüz Ordusu güçlü görünüyordu. Elbette bu avlanma tarzı çoğunlukla gece vakti ve yalnızken kullanılıyordu. Yalnız kalma nedeniyse ölümsüzleri diriltmekle birlikte gelen sinekler ve kötü koku olabilirdi.
Yine de bir Ruh Çağıran olarak en sağlam güce sahip olmakla böbürlenen yalnız bir oyuncu olma fikri, bir kez daha popülerleşiyordu.
Mevcut Ruh Çağıranlar, bir Liç olabilmek adına hevesle keşif yapıyor ve seviye atlıyordu.
****
-İmkansızı mümkün kılan bir maceraperest.
-Adım adım kendi yolunu çiziyor.
-Savaş Tanrısı, pes etmeyen kahraman.
Weed birçok görkemli manşetle övülüyordu.
Versailles Kıtasında kahramanlar çabuk türerdi. Kıtanın Ozanları ve Dansçıları onlarla ilgili performanslarıyla haberi yayardı. Şimdi de Weed ve canavarların kılığına girerek sergiledikleri performanslarla sokaklarda insanları eğlendiriyorlardı.
Rosenheim Krallığında Weed’in yaptığı heykellerle ilgili hisler ve dolayısıyla onlara biçilen değer de değişmişti.
Değişim öncesindeki hali;
****
Bir Tilki Heykeli. Dayanıklılık: 9 / 10
İncelikle yapılmış bir tilki heykeli.
Heykele dönüştürülmüş hedef, sıklıkla Serabourg Kalesi dışında görülebilen bir tilki.
Kısa sürede çok sayıda üretilmiş eserlerden yalnızca biri. Ormanda kolaylıkla bulunabilecek ağaçlardan yapıldı.
Yaşına rağmen bakımlı olması gereği canlı görünüşünü koruyor.
Sanatsal Değer: İhmal edilebilir.
Seçenekler: Yakınlığı arttırmak adına hediye edilebilir.
****
Daha önce ucuza, bir iki gümüşe satılan bu heykellerin değerinde bir artış olmuştu.
Değişim sonrasındaki hali;
****
Bir Tilki Heykeli. Dayanıklılık: 9 / 10
İncelikle yapılmış bir tilki heykeli.
Heykele dönüştürülmüş hedef, sıklıkla Serabourg Kalesi dışında görülebilen bir tilki.
Sıradan insanlar bilmiyor olabilir lakin Versailles Kıtası Oymacısı Weed tarafından yapıldı.
Çaylaklık zamanlarında yaptığı bu eser, ünlü Oymacının elinden çıkma eserleri arayan meraklıları için son derece değerli görünüyor.
Ormanda kolaylıkla bulunabilecek ağaçlardan yapıldı.
Yaşına rağmen bakımlı olması gereği canlı görünüşünü koruyor.
Sanatsal Değer: Önemli bir koleksiyon değeri var gibi görünüyor.
Seçenekler: + Çok büyük bir iyilik için hediye olarak kullanabilirsiniz.
+Yakınlık yükselir.
+Cazibeyi 2 arttırır.
****
Büyük bir değişiklik değildi ama Weed’in heykelleri artık koleksiyoncuların gözdesiydi. Dükkanlardaki heykel fiyatları üçe katlanmış ve Oymacılık loncasının Weed’e verdiği heykel yapma görevleri çoğalmıştı.
“Maceraperest Weed hakkında ne kadar şey biliyorsun? Ona yaptırmak istediğim işler var… ama yeterince güvenilir değil.”
“Risk yüksek ama… Benim gerçekten büyük bir maceraperest olarak Weed’e inancım var.”
“Kaos Savaşçıları çok güçlü bir kabiledir. Onlara karşı savaşmak çok cesaretli bir savaşçı olmayı gerektirir.”
“Kuzeydeki Morata’nın görkemli lordu, yaptığı seferdeki macerasını başarıyla tamamladı. Bu bölgenin vatandaşları olarak böylesine cesur bir lordun izinden gidebildiğimiz için çok mutluyuz. Canavar tehdidinden de daha az endişeleniyoruz.”
Şövalyeler, askerler ve bölge sakinlerinin her biri Weed hakkındaki hislerinden bahsediyordu.
Şehrin ayyaşları bile onun adını geçiriyordu.
“Hık! Hiiç alkol kalmadıığ. Daaa çok içmek istiyorum… ama param kalmadıığ. Eve gittiiimde… karım bana pa-para… nereye gitti diye sorcak… bugün, dışaağda uyumam gerekiyo. Gerçi Weed’n hikayesini dinlemeeğk için, son içkimi bile verirdim…”
Bir S sınıfı görev tamamlayan ilk kişi olması gereği Weed’e yönelik övgüler yepyeni bir boyuta ulaşmış, bu da düşmanlarının tepesini attırmıştı. Drinfeld, Griffith ve diğer Hermes Loncası oyuncuları Weed’i öldürme arzusuyla yanıp tutuşuyordu.
“Weed…bizim ellerimizde gebermeli.”
“Weed ve yoldaşları Las Phalanx’tan canlı çıkmayacak.”
“O inek… öldürülmekle kalmayacak, harika bir dana kaburga çorbası olacak.”
*****
Demir maden aracı nihayet durmuş, Weed ve Sarı Oğlanı maden alanına sağ salim ulaştırmıştı!
*Ding!*
****
Madendeki cevheri kazmak için bölgeye bir oymacı ulaştı.
Ödüller: Saygınlık 460 yükseldi.
Madencilik esnasında gerçekleşen canlılık tüketimi bir haftalığına bir nebze düştü.
****
“Fu fu fu.”
Weed’in dudaklarında bir gülümseme vardı. Kocaman bir yer olması sayesinde burayı satabilirdi, elinde tutmaya zorlanmamıştı.
“Tahminlerim doğruymuş.”
Haritanın üzerinde buranın adı ‘maden’ şeklindeydi, dolayısıyla burada gerçekten ‘madencilik’ yapacak olma, canavar avlamak veya ekstra bir görev almak gibi şeylerle karşılaşmama ihtimalleri vardı.
‘Haydi bakalım kolları sıva ve işe koyul. Bu madenler kendi kendini kazmayacak’ diyeceğiniz bir andı!
Bir önceki oymacının her yerden cevher çıkardığı rahatlıkla anlaşılabiliyordu.
Weed, böyle bir iş için Sarı Oğlanı yük hayvanı olarak çalıştırmanın gerektiğini düşünüyordu.
****
= Cevher elde ettiniz : Feldispat =
Pürüzsüz yüzeyinden lüks bir taş heykel çıkar.
****
“Tamamdır Sarı Oğlan, hadi başlıyoruz.”
****
= Cevher elde ettiniz : Ay taşı =
Mehtaplı gecelerde bir koku yayar. Ay taşıyla yapılmış bir heykeli tenha bir gölete yerleştirirseniz periler, kelebekler ve ateşböceklerini çeker.
****
“Sarı Oğlan, şunu taşı.”
****
= Cevher elde ettiniz : Malakit =
Popüler bir oymacılık materyalidir, rağbet görmesi gereği oymacı tedarik dükkanlarıyla takas için iyi bir seçenek olur, yüksek miktarda altına satmak da mümkündür.
****
Tabii ki para kullanmak da takas etmekle hemen hemen aynı şeydi.
“Sarı Oğlan, şunu dikkatlice sırtlan.”
Mineraller tamamen temizleniyor ve hepsi Sarı Oğlanın sırt çantasına gidiyordu.
****
Madenin duvarına bir önceki oymacının sözleri kazınmıştı;
Kıtadaki heykel sayısı düşüş gösteriyor.
Bu çöküşe meydan okumak ve üstesinden gelmek için yeni materyaller ve yeni bir işçilik yöntemi gerekiyor.
Helyumdan yeni heykeller yapmak, oymacıların bir zamanlar sahip olduğu büyük onuru geri getirecek.
Helyum efsanesi gerçekten doğru mu?
Yoksa açgözlülükten doğan, insan uydurması bir efsane mi?
Sonsuz bir mana kaynağı olan Helyum.
Gerçekten heykele dönüşebilir mi?
Kazıyoruz, sonsuza kadar, her daim kazıyoruz.
Burada zamanı ölçmek ne mümkün, öylece yaşlanıyoruz.
Artık şarkılarımız güç vermiyor bize
Sanat peşinde koşmak neden bu kadar aptalca, nafile?
Kazmam bir şeyler çıkarttı açığa.
Helyum bekliyordum……ama sadece bir kaya.
Bu da neyin nesi…. kaç kaya çıkarttım ben ya?
Buraya gelmek anlamsızlaştı zannımca…
Bu kelimeler pişmanlık doluydu.
Helyumdan yapılmış heykel olmasa da demircilik becerileriyle yapılmış çok nadir birkaç öğe vardı.
Kıtada bulunan Helyumdan yapılmış kılıçlar, zırhlar, kutsal emanetler ve bazı mübarek taşlar sınırsız bir mana yayabiliyordu. O şeylerin değeri muazzamdı.
Paramparça olmadıkça veya ezilip öğütülmedikçe sonsuza dek mana yayacaklardı.
Kadim Helyum efsanesinin bir şekilde Ejderhaların gücüne de bağlı olduğu düşünülüyor, yaşça en büyük Ejderhaların onu biriktirdiği biliniyordu.
Weed, Helyumun burada olduğundan emindi.
“Bu hikayenin gerçek olması için yalnızca benim gibi bir inşaat işçisine ihtiyaç var!”
Zor olan kazmak değildi, arananı bulmaktı.
“Bir nevi ejderha avı işte, bir ejderhadan ortaya çıkmasını isteyemezsin, Helyum çıkartmaksa bundan da karmaşık bir iş.”
Yemekli bir düğüne gidip de bir şekilde eve aç dönüp yemek artıklarından başka bir şey bulamamak gibiydi. Weed böyle bir işleyiş olacağını hayal dahi edemezdi, sonuçta doğanın kanunlarına aykırı bir şeydi!
Öküz kemiği çorbası, panelenmiş domuz pirzolası veya soğuklardan oluşan bir açık büfe, temel sağduyu gereği düğününüze katılacak konuklar için hiç değilse içecek bir şeyler ve doyurucu bir yemek sağlamanız gerekirdi.
“Diğer herifler neler kazmış bir bakalım.”
Weed, oymacıların önemli bir şey bırakmış olabileceğini varsayıyor ve onu arıyordu. Bulduğu şeyse ne işe yaradığı meçhul, uçları körelmiş ve çürümüş ahşap kulplarla dolu bir çuval olmuştu.
“Bu iş için alet edevat gerekecek…”
Weed, demircilik becerilerini kullanarak, çelik ve az miktarda Mitrilin karışımıyla bir kazma yaptı. Yüksek kalitede malzemeler kullansa da eritilerek geri kazanılabilecekleri için bir kaybı yoktu.
*Klang! Klang! Klang!*
Weed’in kazışı birinci sınıftı. Sonu gelmez saatler akıp gidiyordu.
En az bir gündür kazıyordu ama Helyum yoktu.
****
-2. sınıf gümüş cevheri elde ettiniz.
-Az miktarda bakır cevheri elde ettiniz.
****
Bazen tek tesellisi bazı mineralleri bulmak oluyordu.
*Ding!*
****
– Tekrarlayan görevler nedeniyle yetenek edinildi –
Başlangıç Düzeyi Madencilik 1. Seviye (%0): Bir Madenci yeteneği.
-Maden arazilerini kazmak yetenek gerektirir.
-Kazma ve küreklerin etkinliği bir nebze artar.
-Yetenek geliştikçe kuvvet ve azim yükselir.
-Yüksek kalite mineraller bulursanız şansınız ve şöhretiniz gelişir.
****
“Kahretsin!”
Weed kazma sallamaya devam ettikçe ne kadar da aptalım diye düşünüp öfkeleniyordu.
Yetenek istatistiklerini arttırmanın pek çok angarya yolu vardı. Toprağı kazmak madencilik yeteneği edinmeye imkan tanıyor ve Weed’in uzun zaman önce seviye atlamış olması gerekiyordu.
“Hala eksiklerim var.”
O an için hazırlıksız yakalanmış ve umutsuzluğa kapılmıştı… daha sıkı çalışması gerekiyordu. Günlük olarak istatistiklerini arttıracak bir heykel yapabilirdi ama yalnızca tek seferliğine işe yarardı.
“Keşke dünyadan arzuladıklarımı alabilmek için birkaç ayım olsaydı…”
Bu kadar vakitle düşük madencilik yetenekleri bile iş görürdü!
Konusu açılmışken, mineraller oymacı ve demirciler tarafından tüketilirdi. İki mesleğin de hiç değilse bir kez madencilik yapması gerekirdi.
Yeteneğin oluşumu sonrası Weed, birazcık gelişim sağlamıştı. Canlılık tüketimi bir nebze azalırken kazma menzili gelişmişti.
Ama burası koca bir madendi ve bu kadarcık beceriyle çok yorucu bir iş olacaktı.
“Sanırım etkinliği biraz geliştirmem gerekecek.”
Diyen Weed, kalan Mitrille Sarı Oğlana saban yaptı.
“Her şey çevrenizde olanlarla ilişkilidir. Bak, sen benim desteğimle bir sürü yemek yiyebiliyorsun. Ama öyle beleşe yemek yok. Özenli çalışırsan günde iki bakır alacaksın.”
Yemek… Sarı Oğlan yemeğin hatırına Weed’in kendisinden faydalanmasına izin veriyordu.
“Efendim bana çok iyi bakıyor. Beni gerçek bir çiftlikte kullanıp burnumu deldirmiyor.”
Operasyonun verimliliğini artırmak için Sarı Oğlanı kullanmanın kesin bir yolu rüşvet vermekti. Ancak maden alanı site inşa edilecek büyüklükteydi.
“Bununla birlikte insanların da sınırları var tabii.”
Weed’in Ork Karichwi heykelini yapışının üzerinden epey vakit geçmişti. Eşsiz çirkinlikteki suratı aynı kalsa da önemli açılardan gelişim göstermişti. Koca kasları ve güçlü bacakları artık en az %50 daha iriydi.
“Heykel Dönüşümü!”
Orkların kas gücü sağlam olduğu için dönüşmek istemişti.
“Bir deneyelim bakalım! Chwiik!”
Ölümsüz evresinde olmanın iki avantajı vardı: sonsuz canlılık ve yemek yeme ihtiyacı olmayışı. Fakat söz konusu kuvvet olunca Orklar daha iyiydi.
Bir Orkun ana özelliği üstün kuvvetiydi, klan olarak cahillerdi ve körü körüne içgüdüleriyle hareket ederlerdi. Weed de böylesine medeniyetsiz bir kabilenin ferdine dönüştüğü için pek çok yeteneğinden faydalanamayacaktı.
Ama Ork Karichwi’yi kullanırken ulaştığı güç seviyesi, çok daha etkin madencilik yapmasına imkan tanıyordu. Yani mütemadiyen Helyum ararken bu formu kullanması daha iyiydi.
“Yalnızca umut etmem ve daha çok beslenmem gerekecek.”
Orkların daha hızlı acıkmalarının yanı sıra sürekli beslenmeleri gerektiği için canlılıkları da büyük bir hızla tükeniyordu. Weed’in de gerçekten Sarı Oğlanı yemesi mümkün olmadığı için bu tüketimi makul sınırlar içerisinde tutmanın başka bir yolunu bulması gerekiyordu.
Yeni vücut ölçüleri gereği kafası küçülürken kazma becerilerinin iyiye gittiğini hissediyordu. Kesinlikle zemine vururken daha çok güç kullanabiliyordu. Epey cevher toplayabiliyordu.
*Ding!*
****
– Madencilik yeteneği Başlangıç Düzeyi 2. Seviyeye ulaştı.
Kayalar arasındaki boşlukları hedefleyerek kazma ve kürek kullanırken gerçekleşen canlılık tüketimi azaldı ve madencilik hızının arttırılması mümkün hale geldi.
-Azim ve şans yükseldi.
****
Yetenek yetkinliği bir hayli hızlı gelişiyordu.
Tekrarlanan görevler sağlam bir güç gerektirdiği için bitmek tükenmek bilmeyen bir canlılıkla çalışmak, madenciliğin en önemli gereksinimleri arasındaydı.
****
Madencilik yeteneği Başlangıç Düzeyi 3. Seviyeye ulaştı.
Madencilik yeteneği Başlangıç Düzeyi 4. Seviyeye ulaştı.
****
Ne kadar vakit geçtiğini bilmiyordu. Tüm bedeninden terler damlayarak şarkı söylüyordu. Elbette ki kilit nokta ritmi görmezden gelmekti, şarkı söylerken önemsediği tek şey çalışma motivasyonuyla neşe bulmaktı.
“Kazdıkça para çıkar,
Yemek çıkar, pirinç çıkar.
Helyum çıkar, piyango vurur.
Nereye harcamalı, o parayı?
Lezzetli yemeklere mi saçmalı? Tabii ki hayır, ziyan olur.
Kıyafete mi saçmalı? Birkaç yıla üstüne olmaz.
En iyisi kendine saklamalı ve mezara götürmeli.”
Para aşkı ve tutumlulukla ilgili bir şarkıydı!
Madencilik yeteneği gelişiyor ve artık minerallerin aşağı yukarı nerelere gömüldüklerini görüp çözmek mümkün hale geliyordu. Daha çok kazdıkça daha iyi mineraller bulabiliyor, madencilik yeteneği yetkinliğinizi geliştirebiliyordunuz. Weed’in kuvvet ve azim istatistikleri de olağanüstüydü ve bu istatistiklerin yüksekliği Las Phalanx sınırlarında madenleri kazarken açıkça avantaj sağlıyordu.
“Muhtemelen daha çok cevher çıkartabiliriz. Parayı sevdiğin gibi kazanmak gerek.”
Weed ve Sarı Oğlan böylece kazıp duruyordu.
****
Las Phalanx’taki av ve maceralar esnasında Lee Hyun’un Kore Üniversitesindeki ara sınavlarına girme vakti gelmişti.
İkinci sömestr hızla Kasım ayına ulaşmıştı. Sonbahar yapraklarıyla birlikte kış tatili yaklaşıyor ve Lee Hyun bunu dört gözle bekliyordu.
“Şu eğitim cidden anlamsız. Son birkaç gün öyle çabuk geçti ki fırlatıp atmışız gibi.”
Lee Hyun, sırtında çantasıyla omuzları düşmüş halde yürüyordu. Her gün idman yapıyor olsa da omuzlarının bu hali, para üzerine çok fazla düşünmesinin sonucuydu.
Ahn Hyun-Do'nun dojosu bazen tek bir şey hakkında oluyordu; onların da genç oldukları zamana dair hikayeler.
“İnsanlığın sahip olduğu gizli potansiyel korkutucu. İnsanın bir işe yüreği olduğu sürece hiçbir şey imkansız değil. Yaşam ve ölüm sınırları arasında yaşamak isteyince hücrelerin tek tek canlandığını bile hissetmek mümkün.”
Orman yaşantısını tasvir edercesine bir insanın hayatının daima hayvanların ve böceklerin tehdidi altında olduğunu söylemek gerekirdi.
“Merhaba efendim.”
Lee Hyun’un Kore Üniversitesinde tek yapması gereken öylece yürümekti, Dövüş Sanatları öğrencileri mutlaka onu kibarca selamlar ve önünde eğilirdi. Kıdemliler bile saygıyla kafa eğer ama Lee Hyun bu konuda kendisini hiç tuhaf hissetmezdi.
Onlar büyük bir dojoda resmi olarak eğitim alan çıraklardı ve aynı yerde karşılaşıyorlardı. Dolayısıyla rütbe sistemine göre Lee Hyun’a saygı gösteriyor ve karşısında kafalarını eğiyorlardı.
Lee Hyun ortadan kaybolunca da onunla ilgili konuşmalar başlıyordu.
“Kılıçta en iyilerden biri… seni yendikten sonra onun yenilmez olduğunu söylememiş miydin?”
“Hadi ama, o konuyu açma. Başta kazanacağımı sanmıştım, sonraysa sebepsiz yere öleceğimi düşünmüştüm. Ölmememin tek sebebi işimi bitirecek hamleyi tamamlamamayı seçmesiydi. Diğerlerinin de donakalıp eşek sudan gelinceye dek dövüldüğünü duydum. Doğrudan üstattan eğitim almasının iyi bir sebebi var sonuçta, anlarsın ya.”
Sıradan bir öğrenci olmasına rağmen Lee Hyun ismi giderek ünleniyordu.
“Geçen yaz uçaklardan atlayıp çölleri aştığını duydum.”
Öğrenciler arasında ekstrem sporlardan hoşlanan tuhaf tipler vardı ve Lee Hyun’un Avrupa seyahatiyle ilgili söylentileri yayanlar da onlardı. Ayrıca bir noktada internette ‘Prensesin Şövalyesi’ olarak tanındığı gerçeğini gizlemek de zor olmuştu.
“Sessiz olun. Burs almak istiyorum.”
Lee Hyun öfkeyle iç çekiyor, onlara müsaade ediyordu.
Üniversitelerin mükemmel katılım konusunda neden bu kadar katı olduğu, iyi bir soruydu. Lee Hyun yalnızca vakit geçsin de okuldan sonra çabucak evine dönebilsin diye bekliyordu.
Ama bir profesörün dersini dinlemeye mecbur ediliyordu.
Gözlerinde bir ışıltıyla öylece oturuyordu.
Tüm derslerin anahtarı erken gelmek ve yüzünde bir ‘daha fazlasını istiyorum’ ifadesiyle ön sıraya oturmaktı. Bu temel tutum size bursların ve kim bilir daha nelerin kapısını açardı.
Lee Hyun'un sahte kabuğunun altındaysa okulda pek çalışmadığı gerçeği yatıyordu. O, dünyanın ihtiyaç duyduğunuza inandığı yoldansa kendi yoluyla çalışmaya inanıyordu.
Para kazanmak için zamanının çoğuna ihtiyaç duyuyordu. Zaten büyük ihtimalle bir noktada okulu bırakması gerekecekti.
Bununla birlikte Üniversitedeki derslerin birçoğunun yararlı uluslararası içerikleri vardı. Yaz aylarında Afrika ve Avrupa’ya gerçekleştirdiği gezi, dünyadaki yoksulluğa gözlerini açmıştı. Bir yaşında bir çocuk bile başlangıç parasını ve ona nasıl yatırım yapması gerektiğini düşünmeliydi.
Dersin başlamasının ardından Seo Yoon, Lee Hyun’a bir not uzattı.
[Bu akşam dersten sonra benimle bir kahve içmek ister misin?]
Elbette ki bu, Lee Hyun için fazlasıyla can sıkıcı bir nottu.
Erkenden eve dönüp Kraliyet Yolu oynamak istiyordu. Bedeninin kazma hissiyatına alışması için birkaç güne ihtiyacı vardı. Mineralleri kazıp toplamak için de vakit lazımdı, yani oturup bir kadınla kahve içip bir şeyler yemeye ayıracak vakti yoktu.
Lee Hyun’un standartlarına tamamen aykırıydı.
O ne kadınları ne de ders dışı faaliyetleri umursardı.
‘Karnımı kahveyle doyurmam neden isteniyor gerçekten anlamıyorum.’
Normal bir talep değildi ama Seo Yoon’un kılıç kullanma becerileri düşünülünce en zorlu taleplerini bile yerine getirmek gerekiyordu.
‘Onları öldürür mü ki?…… O tarz bir iş mi? Altın Kuş ve Gümüş Kuşu rehin mi aldı…..ya da belki de itaat etmeme ihtimalime karşı pusuda bekliyorlardır?’
Seo Yoon’un iletişim tarzı genellikle not yazmak şeklindeydi, gerçek hayatta buluşsalar bile bir not yazıyor ve Lee Hyun’un eline veriyordu. Bu şekilde yeni bir not daha verdi.
[Job's Tears çayı istiyorum.]
Lee Hyun dersten sonra Seo Yoon’un dikkatini çekerek otomatlara yöneldi.
“O çay 300 won, 300 won’u nereye sokacağım ki?”
Ortalık kahve almak için bozuk para atan bir sürü öğrenciyle doluydu. Tam Lee Hyun da bozukluklarını atmaya çalışacaktı ki Seo Yoon öne atılıp yakasından tutarak çekiştirdi.
“Ne oldu? Job’s Tears çayı var işte, az önce ondan istememiş miydin?”
Lee Hyun, yakasından çekiştirilirken kendisine atılan bakışların bilincindeydi. Bu hareket, Seo Yoon’un başka bir yerde bir şeyler içmek istediği anlamına geliyordu.
“Sakın bana, vazgeçtiğini söyleme?”
Seo Yoon’un harcama modelini düşünen Lee Hyun bir tahminde bulunuyordu. İyi dekore edilmiş, konuşmaya uygun ve daha iyi atmosfere sahip bir yeri kastediyor olmalıydı!
Alışkanlıkları düşünülünce de harekete geçmek için bariz bir mesaj veriyordu. Lee Hyun’u başka bir yere götürmek için başarılı bir yol izliyordu. Sohbet etmeye uygun, atmosferi hoş… ve pahalı bir yere!!
“Yoksa… bir kahveciye mi gitmek istiyorsun?”
Lee Hyun, insanların kahveciye gitmek isteme sebebini anlamıyordu. Bir kahveye 3,000 won vermek ortalığa para saçmak demekti.
‘Kahve, içmeye değecek bir şey değil ki… tıpkı onca köpükle biranın da değmemesi gibi. Köpek gibi bir burnum yok ki kokusundan keyif alayım. Zamanında içerken içine en az üç kaşık şeker koymam gerekmişti.’
Düşünmesi bile öfkelenmesine yetiyor, kahveye abartılı bir bedel ödemek istemiyordu. Artık gündelik hayatı daha iyiydi ama 2-3 yıl önce pirinç alacak parası bile yoktu. Bu yüzden Seo Yoon’un onu yakasından çekiştirmesine rağmen otomatların önünde kalmayı sürdürüyordu.
Derken Seo Yoon cüzdanını çıkarttı. İçi para ve kredi kartı doluydu!
“Ne? Sen mi ısmarlayacaksın?”
Seo Yoon başıyla onay verdi.
Gidecekleri yerden Seo Yoon’un sorumlu olacağı anlaşılınca da Lee Hyun başını sallayarak kızın peşine takıldı.
“İnsanların hayatlarına birazcık kültür katması lazım. Neyse, şimdi benim canım da o tarz bir yerde kahve yudumlamak istedi sanki.”
****
Seo Yoon, taksi şoförüne istikametlerini anlatan bir not uzattı. Taksi hareket ettikten sonra da manzarası çok hoş ve ünlü bir yer olan bir otele girmek için bir yamacın eteklerine ulaştılar. İşte bu noktada zenginle fakir ayrımı Lee Hyun için iyice belirginleşti. Otelde bir kahve dükkanı ve sinema salonu için alan ayrılmıştı.
“İnsanların kahve içmek için onca yol gelme sebebini anlayabiliyorum.”
Elbette ki dışarıda, bilhassa bir geminin güvertesinde bir şeyler yemek harikaydı. Kahve içerken de iyi bir atmosfere sahip olmak, çok daha fazla keyif almanızı sağlıyordu!
“Midem kazınıyor. Birkaç gün aç kalınca ne yesen tadı güzel gelir.”
Lee Hyun bir şeyler mırıldanarak kahve dükkanındaki sandalyeye yerleşti. Pencereden görünen manzara, yakınlarda akan bir nehrin üzerindeki köprüyü, arabaların ışıklarını ve akşamın alacakaranlığında parıldayan otoyol ışıklarını yansıtıyordu. Bir garson gelerek masaya menüyü yerleştirdi.
“Sipariş vermeye hazır mısınız?”
Bir şeyler içmek isteyen Lee Hyun ise menüde yazılanları okuduktan sonra donup kaldı.
Americano 13,000
Fındıklı Kahve 13,000
Espresso 13,000
———————–
Bitki Çayı 14,000
Buzlu Kahve 14,000
Kola 8,000
———————–
Meyve Suyu 15,000
Kokteyl 19,000
———————–
Vergi (%10), Servis bedeli (%10)
“Keoeok!”
Vergi ve hizmet bedeli liste fiyatlarına dahil edilmemişti, yani bir fincan kahvenin resmi fiyatı 13,000 won’un üzerindeydi. Bir dilim çilek reçelli pasta on bin won’dan pahalıyken sert içkilerin fiyatı yüz binlerden bir milyona dek uzanıyordu.
Bir küçük aperatif 30,000 ila 50,000 arasında değişiyordu. Bir şişe maden suyu 6,000di. Tabii ki vergi ve hizmet bedeli hariç. Lee Hyun hızla zenginlere karşı büyük bir saygı beslemeye başlıyordu. Böyle yerlerde yemek yiyenlerin sıradan insanlar olmadığı açıktı.
Lee Hyun, menüye bakarak siparişini verdi.
“Bir Americano alayım, içine de bir yumurta koyun.”
“Pardon?”
“İçine yumurta koyulmasını istiyorum.”
Karnınızı doyurmaya hiçbir katkısı olmayan bir kahvenin bu kadar pahalı olması haksızlıktı.
Seo Yoon ise parmağıyla menüyü işaret ederek konuşmadan kahve ve waffle sipariş etti. Havayı sıcacık, yoğun kahve kokuları dolduruyor, arka planda hoş bir fon müziği çalıyordu. Seo Yoon’un değerlendirmek istediği mükemmel bir andı.
Etrafta insanlar varken konuşmakta zorlanıyordu. Ve gerçekten Lee Hyun’la konuşmak istiyordu. Zaman geçtikçe uyum sağlamayı öğrenmiş ve onun yanında rahat eder hale gelmişti.
Bakışlarıyla iletişim kurarak yeterince şey aktaramıyor ve bu da sinirini bozuyordu. Kraliyet Yolunda onun için pişirdiği çok sayıda yemek karşılığında kendisini ifade etmenin yollarını arıyordu.
Weed, zorlu bir mücadelenin sonunda karnı acıktığında Seo Yoon’a favori yemekleri olduğunu bildiği şeyleri pişiriyordu. Kızarmış etin lezzetli ve yumuşak kısımlarını yemesi için ona veriyordu.
Defansı yüksek olduğu için mücadelelerde liderliği de Weed üstleniyordu. O adamın sıcaklığını öğrenmek kolay değildi. Seo Yoon da bu samimiyeti bir adım ileri taşımak ve Lee Hyun’la diyalog kurmak istiyordu.
Ağzını açarak tatlı bir ses tonuyla konuştu.
“Hey, nasıl olduklarını anlatmamı ister misin?”
“İstemem.”
“Yarı sos yarı kızartma ve diğer tavukları diyorum?”
“Daha onları yemedin mi?”
“Yumurtalar çatladı ve yeni civcivler çıktı.”
“Kil bir kapta ginsengli güzel bir tavuk çorbası yaparsın.”
Aralarındaki konuşma bambaşka çizgilerde ilerliyordu.
#Of, sizin de bazen Weed’i boğazlayasınız
gelmiyor mu? Şu kızcağız kendini yırtıyor, konuşmaya, normal bir insan olmaya çabalıyor,
bizim öküzse sürekli kelimeleri kızın ağzına tıkıyor. Ay bir de kahvesinin
içine yumurta istedi. Tam da o satırları çevirirken kahve içiyor olmam manidar
ve üzücüydü…
Neyse. Bu bölüm birazcık rötarlı geldiği için bir aksilik çıkmazsa bir sonraki
bölümü pazar atacağım. Orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..