Lms 22.1 : Deniz Kızlarının Çantaları

avatar
2300 16

Legendary Moonlight Sculptor - Lms 22.1 : Deniz Kızlarının Çantaları


Çevirmen : Clumsy-nim



Las Phalanx maceralarının ardından nihayet Morata’ya dönmek adına açık denizde ilerliyorlardı.

 

İyi şans sembolü olan yunusların yanı sıra binlerce kuş ve bir Deniz Kızı grubu da Weed’in gemisini takip ediyordu. Bellot rahatlatıcı bir melodi çalıyor ve Hwaryeong seksi bir dansla eşlik ediyordu. Deniz Kızlarının dikkatini çekmekte kesinlikle iyi iş çıkarıyordu. Bu nedenle deniz canlıları, geminin arkasında toplaşıyordu.

 

“Vauuv, ne kadar tatlı.”

 

“Su altını olduğu gibi görebiliyorum. Oh Tanrım, şurada yüzen kaplumbağaya bak.”

 

Romuna ve Surka ikilisi, insanda dalma isteği uyandıran ışıl ışıl denizin güzelliğini gördükçe böyle şeyler söylüyordu.

 

Aşağıda küçük ve tatlı balık sürüleri geziniyordu ve suda ilerleyen kerevit, karides ve diğer kabuklu organizmaları görebiliyorlardı.

 

Altlarında, kayalarda büyüyen yosunlar, deniztarakları ve daha nice organizmayla rengarenk, tarifsiz bir güzellik uzanıyordu!

 

Tüm grup üyeleri güvertenin ucuna yapışmış şekilde hayran hayran denizi izlemekle meşguldü.

 

“Şunun atlayışına bakın. Vaaay!”

 

Yunuslar gösteriş yaparcasına havaya sıçrıyor ve Deniz Kızları akıcı hareketlerle yüzüyordu.

 

Weed ise dudaklarını şapırdatıyordu.

 

“Çok lezzetli görünüyorlar!”

 

Deniz canlılarına baktığı her seferde aklına sonu gelmez deniz mahsulü yemekleri geliyordu.

 

Aşağıdaki her mahsulden bir tane koyup kaynatsa, ortaya gelmiş geçmiş en iyi deniz mahsulü yemeği çıkmaz mıydı!

 

Fakat Weed, kendisinin de biraz olsun terbiyeli olduğuna inanmak istiyordu.

 

Deniz Kızları, İnsanlara benzer bir okyanus ırkıydı. Yüksek bir zekaya sahiplerdi ve dil becerileri sayesinde onlarla iletişim kurmak mümkündü.

 

Ama en önemlisi, hepsi de güzel bir kadın görünümdeydi.

 

Saf ve barışçıl bir ırktı.

 

“Peki nasıl oluyor da bu Deniz Kızlarını acımasızca katledebiliyorlar? Kabul edilebilir gibi değil.”

 

Diyen Weed, biraz ticaret yapmakta karar kıldı.

 

“Hadi bakalım! Böyle bir fırsat bir daha gelmez. Seçin bakalım millet. Vitrinlere bakmak bedava! Bir sürü yeni ve güzel kıyafetim var.”

 

Deniz Kızları insanlardan şüphelenirdi ve onların etrafında her daim tetikte olurlardı.

 

“Burnuma kötü kokular geliyor.”

 

“İğrenç bir koku. Tıpkı bir Ölümsüz gibi.”

 

Bir Liçi oynamasının ardından Weed’den tuhaf kokular yayıldığı gerçekten de doğruydu.

 

Fakat Weed, sayısız heykel ve görev aracılığıyla epey yükselttiği Şöhreti sayesinde Deniz Kızlarının şüphelerini gidermeyi başardı.

 

Böylece Weed’den başka hiçbir İnsana güvenemeyen Deniz Kızları, gemiye bindi!

 

Weed de onlara Las Phalanx’ta Tair Porsukları ve Babaların derilerinden yaptığı kıyafetleri sergiledi.

 

Ayrıca çantalar, deniz kabuğundan küpeler ve deniz taşlarından yüzükler de çıkartarak Deniz Kızlarına pazarlamaya başladı.

 

“Deniz Kızları da kadın sonuçta. Ve kadınlara her daim kıyafet satılabilir.”

 

Hastanedeyken büyükannesine pijama aldığı zaman kadıncağız, donuk bir gridense çiçekli, pembe bir tane getirdiği için ona iltifat etmişti.

 

“Bu çantalar denizde bile iş görür! Hiç değilse bir iki çantanız olmazsa diğerlerine kıyasla çağın gerisinde kalabilirsiniz. Hem güzel bir çantaya sahip olmak yolculuklarınızı daha keyifli hale getirecektir.”

 

Bu esnada Mapan, ileri görüşlü olamadığı için kendisini suçluyordu.

 

“Ah, tam da beklenildiği gibi!”

 

Deniz Kızlarının denizde yaşayan bir ırk olduğu söylenebilirdi. Müşteri olabilecekleri kesindi.

 

Weed’in ideolojisi de her şeyi siyah veya beyaz görerek karşısındakileri av veya konuk şeklinde ayırmaktı!

 

“Weed’in ticari becerilerine yetişmek için daha çoook yolum var.”

 

Weed’in koleksiyonuna göz gezdiren Deniz Kızlarının nemli yosunları andıran saçları savruluyordu.

 

- Ben bunu beğendim.

 

Deniz Kızlarının Weed’in kafasının içerisinde yankılanan sesleri, dingin bir tınıya sahipti.

 

Çan misali canlı ve net seslerdi.

 

O sesleri işitmek, kendisine ısınmaya başladıklarının işareti gibiydi ve Weed, birinci sınıf bir bilgisayar gibi kafasının içerisinde hızlıca rakamları düzene koymaya başlamıştı.

 

“Onun bedeli 1520 Altın. Ama sana çok yakıştığı için bir tane fiyatına iki tane vereceğim. Neden bu şapkayı da denemiyorsun? Sana bu denli yakışırken denemezsen çok yazık etmiş olursun. İnan bana, senin gibi güzel bir Deniz Kızını soymaya çalışmıyorum, yalnızca potansiyelini olabildiğince açığa çıkartmana yardımcı olmak istiyorum.”

 

Övgü, abartı ve tutarla birlikte harika bir satış tekniğiydi!

 

Ancak Deniz Kızı, söylediği şeyi algılayamamışçasına kafasını sağa sola salladı.

 

-Altın mı? Bu kıyafetlere sahip olmak için böyle bir şey mi gerekli?

 

Deniz Kızları pek sık soru sormayan, masum bir ırktı. İnsan dünyasına ilgileri büyüktü fakat çekingen doğaları gereği pek fazla bilgileri yoktu.

 

“Altın, insanların arasında gerçekleşen ticarette gerekli bir şey.”

 

Diyen Weed, göğüs cebinden eski Niflheim İmparatorluğuna ait bir altın sikke çıkartarak Deniz Kızına gösterdi.

 

“Bunun gibi altın bir şeyleriniz var mı? Eğer yoksa, mücevher, antika veya başka ekipmanlarla da memnuniyetle takas edebilirim.”

 

Deniz Kızlarının parası yoksa anlaşmaya varmak imkansız olurdu.

 

Fakat Weed, ırk engeli nedeniyle objelerini satamamaktan hiç rahatsızlık duymamıştı.

 

Denizde yüzen en az bir iki efsane olmalıydı.

 

Ve şiddetli bir fırtınanın ardından bu bölgede batmış sayısız gemi bulunmalı, Deniz Kızları da onlara defalarca tanık olmuş olmalıydı.

 

Böyle şeyler resimli kitaplarda bile anlatılırdı!

 

Bir Deniz Kızı, batan bir gemiden gereksiz yere bir prens kurtarırdı.

 

- Bir saniye bekleyin lütfen.

 

Seçimlerine çoktan karar vermiş olan Deniz Kızları denize daldı ve uzun bir sürenin sonunda çoğu, altın dolu poşetlerle yüzeye çıktı.

 

Bir kısmı da son derece eski antikalarla!

 

Özel olarak yapılmış çanak çömlekler, altınlar, silahlar, zırhlar, eski haritalar ve hatta büyülü kolyeler bile vardı!

 

“Hmm, paslandıkları için bu şeyleri tekrar satıp satamayacağımdan emin değilim. Aslına bakarsanız bu pazarlıkla zarar edeceğim… ama kıyafetler size çok yakıştığı için kabul edeceğim.”

 

-Teşekkür ederiz.

 

Böylece Weed, tatmin edici bir meblağ koparabilmiş oldu.

 

Açık denizdeki bu Deniz Kızları, kesinlikle düşük zekalı yaratıklar arasında değildi.

 

Deniz canlıları üzerinde kontrolleri olmasının yanı sıra tüm gemi enkazları da onlara aitti.

 

Onlardan daha iyi bir müşteri bulunmazdı.

 

-Bunun bana yakıştığını sanmıyorum.

 

Ancak bazı Deniz Kızları kafalarını sallayarak denedikleri kıyafetleri geri bıraktı.

 

Kıyafetlerin malzemesi ve şeklinin alıcıya uymadığı bu tarz durumlar sıklıkla yaşanıyordu, sonuçta Weed’in elindeki tüm kıyafetler insanlara yönelikti.

 

Weed, böyle bir olayın gerçekleştiği her seferde endişeli bir ifadeye bürünüp kıyafetleri geri alıyordu.

 

“Bu giysiler artık güzelliğinizin kalıcı izlerini taşıyor… yani yine de satın almanız harika olurdu.”

 

Bu yaltaklanıcı sözlerse çarpım tablosu okurcasına ağzından çıkıveriyordu!

 

Ve böylelikle Weed, Las Phalanx’tan edindiği tüm kıyafetleri sorunsuzca satmayı başarıyordu.

 

Morata’ya dönüp orada satma opsiyonu da her daim vardı ama oradaki belirli standartlar gereği zırh tipi öğeler satmak kar getirmiyordu. Bu nedenle Deniz Kızlarına satış yaparak daha büyük karlar elde edebliyordu.

 

Elbette aralarında fakir Deniz Kızları da çıkıyordu.

 

“Hiç mi paranız yok?”

 

-Hayır, hiçbir şeyimiz yok.

 

Küçük kızları andıran genç Deniz Kızları, pişmanlık içerisinde bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu.

 

Weed bu genç Deniz Kızlarından hoşlanmıştı, harika müşterilerdi.

 

İyi bir tüccar, müşterilerin önceliklerini anlayarak satış yapabilmeliydi.

 

Weed’in bu öğeleri satarken istediği en son şey de gücü olmayanları kendisinden bir şey almaya zorlamaktı.

 

Bu müşteriler konusundaki zayıflığı, Weed’de onlara indirim veya özel fırsatlar sağlama isteği uyandırıyordu.

 

Bu öğeden zaten almıştın!

 

Bu, koca kıtada sadece sana özel olarak tasarlanmış eşsiz bir öğe!

 

Şimdiye kadarki hayatını unut. Bu çantayı taktığın anda yeniden doğacaksın.

 

Bu çantayı almazsan ne kadar iyi olabileceğini görelim bakalım!

 

Bu motivasyon, pohpohlamalarıma yön veriyor!

 

Weed’in düşünceleri, eylemleri ve sözlerine yansıdıkça Deniz Kızlarının çantaları almaktan başka şansı kalmıyordu.

 

Ve Weed, genç Deniz Kızlarına olabildiğince tatlı bir sesle hitap ediyordu.

 

“Hey, siz kızlar ağlayabiliyorsunuz, değil mi?”

 

-Ehh, pek sık ağlamayız ama arada bir evet.

 

“Benim için biraz gözyaşı biriktirin. O zaman çantaları almanıza izin vereceğim.”

 

-Anlıyoruz.

 

Deniz Kızı Gözyaşı, nadir bulunur bir öğeydi.

 

Kristalize olmalarına izin verildiğinde incilere dönüşürlerdi ve bir zanaatkarın elinden geçtiklerinde onlarla kıyaslanabilecek hiçbir şey olmazdı.

 

Anakarada satıldıklarında yüksek Şöhret ve Ticaret istatistikleri sağlayacak esaslı deniz hazineleriydi!

 

Weed, dost canlısı bir amca gibi Deniz Kızlarına masallar bile anlatıyordu.

 

****

 

Bir zamanlar, Nephyllos adlı bir krallıkta bir prens yaşarmış.

 

Uzun boyu, yakışıklılığı ve iyi huyluluğuyla kraliyetteki hiçbir kadın kendini ona aşık olmaktan alamazmış.  

 

Prensi şehirde yaptığı yürüyüşlerde izlemek bile o kadınları mutlu etmeye yetermiş.

 

Çünkü giydiği şık giysiler sayesinde kelimenin tam anlamıyla ışıldadığını görebilirlermiş.

 

Pazarda elma satan bir kadın olan Helen de prensi severmiş.

 

Gülümsemesi son derece tatlı olan masum bir kadınmış.

 

Ancak hislerini dışa vurmayı başaramazmış.

 

Çünkü annesi yakın zamanda bir hastalık yüzünden vefat ettiği için üvey annesinin himayesindeki evin işlerini yapmaktan geçimlerini sağlamaya dek her şey onun sorumluluğuymuş.

 

Sık sık şafak vakti elma toplamak için uyanır ve ancak o elmaları satmayı bitirdiğinde, yani gecenin bir vakti eve dönebilirmiş.

 

Satılamayan biçimsiz veya olgunlaşmamış elmaları atıştırırken güzel elmaları satmak zorunda kalırmış.

 

“Taze elmalarım var. Olgun elmalar satıyorum.”

 

Helen’in sattığı elmalar da kalbini yansıtırcasına bal gibi tatlı olurmuş.

 

Orman ruhları bile onun seçtiği elmaları kutsarmış.

 

Ve Helen’in elmaları daha popüler olup talipleri artınca Helen’in elma toplamak için daha da erken kalkması gerekmiş.

 

O sıralarda gezide olan prens bile bir gün Helen’in elma tezgahını ziyaret etmiş.

 

“Küçük hanım, vergilerinizi düzenli olarak ödemek zorund… yo, buraya sattığınız lezzetli elmaların methini işiterek geldim.”

 

Bunu duyan Helen, güzelce olgunlaşmış kırmızı bir elmayı temizleyerek prense vermiş.

 

Prens de tatminkar bir şekilde elmasını yedikten sonra şöyle demiş:

 

“Bu Cumartesi… bir balo düzenliyor olacağım. Fakat, henüz partnerimi belirlemedim, acaba sizi davet etmem mümkün müdür?”

 

Prens Helen’i kapmaya çalışmış… yo, onu bir randevuya davet etmiş.

 

Helen ise ne yapacağını bilemeyerek şöyle yanıt vermiş:

 

“Üzgünüm ama yapmam gereken şeyler var, yani hiç vaktim yok.”

 

Çünkü genç kızın kendisinden nefret eden bir üvey annesi ve üvey kız kardeşleri varmış.

 

Prens bir kez daha konuşmuş.

 

“Ama o gün çalışmanıza gerek olmayacak. Kral Hazretlerinin doğum günü olduğu için herkes dinleniyor olacak. Sizi bu kadar sıkı çalıştıran da kim?”

 

Prens, yakışıklı olmasının yanı sıra zekiymiş de. Ve Helen’in hayatı krallık boyunca epey ünlendiği için prens, onun içerisinde bulunduğu durumun farkındaymış.

 

“Hiç kimse size çalışmanızı emredemeyecek olmalı, sonuçta Prens olduğum için beni hiçe sayamazlar.”

 

Üvey annesi ve kardeşlerinin suratları hayalet gibi bembeyaz kesilmiş. Helen’i uzak tutup prensin uyarısını duymazdan gelmeye cesaret edemezlermiş.

 

En nihayetinde Helen’in baloya katılmasına izin verilmiş ve sözleştikleri gün olan cumartesi gelmiş.

 

Prens bu naif hanımefendiden hoşlanmış ve Helen de prensle mutlu mesut yaşayabileceğinden eminmiş.

 

Ama maalesef, Helen baloya katılamamış.

 

Çünkü baloda takacağı güzel bir çantası yokmuş!

 

****

 

Bu, Weed’in oracıkta uydurduğu üçüncü sınıf bir hikayeydi!

 

Ama duyguları doruk noktasına ulaşan genç Deniz Kızları ağlamaya başlıyordu.

 

-Vaaaaa.

 

-Ühü ühü.

 

Weed, güverteye dökülen gözyaşlarını özenle bir şişede topladı.

 

Ve gözyaşları karşılığında peynir ekmek gibi kıyafet, çanta ve aksesuar satışı yaptı.

 

Normal şekilde satabileceği şeyler haricinde 35000 Altının üzerinde kar elde etmeyi başardı!

 

Deniz Kızlarından elde ettiği antikalar, yalnızca ana karada değerlendirilecek şeylerdi.

 

Kullanılması dahi mümkün olmayan paslı kılıçların bir değeri yoktu ama başka silahlar üretmek için eritilebilirlerdi.

 

Deniz Kızlarının işlemeleri ve aksesuarları ana karada iyi para edebilirdi.  

 

35000 Altın, tahmini en düşük kardı, yani Weed’in bugünkü başarısı astronomikti.

 

-Teşekkür ederim. Kıymetini bileceğim.

 

“Ne zaman istersen yine beklerim.”

 

-Yarın yine geleceğim.

 

“Öyleyse seni bekleyen bir sürü yeni ürünüm olacak.”

 

Böylece deri kıyafetler giyinmiş, şapkalar ve çantalar takmış Deniz Kızları denize atladı.

 

Oyuncular zengin Deniz Kızlarını sıklıkla kıskansa da onlara saldırmaları mümkün olmazdı.

 

Versailles Kıtası efsanelerine göre Deniz Kızları Deniz Tanrısının evlatları ve Deniz Ejderlerinin dostlarıydı. Dolayısıyla onları avlamak, avcılara ilahi bir cezayla geri dönerdi. Ayrıca deniz canlıları üzerinde otoriteleri olduğu için onları öfkelendirmek baş ağrıtırdı.

 

Bunun aksine Weed, Deniz Kızlarından teşekkür işitmişti.

 

Bunun nedeniyse müşterilerini dolandırırken aynı zamanda tatmin de etme prensibinden ödün vermemesiydi.

 

“Deniz Kızları da kadın, haliyle ayakkabılardan hoşlanıyor olmalılar ama maalesef durum ortada. Gerçekten sağlam bir fiyata yeni topuklular satabilirdim… Buldum, perdeli ayaklar yapıp onlardan satayım!”

 

Weed, bu masum Deniz Kızlarını yoldan çıkartmaya çalışmakla meşguldü.

 

İster karada olsun ister denizde, geçtiği her yerde kurbanlarını bırakıyordu!

 

******

 

Rüzgarların ve deniz akıntılarının yardımıyla kıtanın Kuzey kesimine, yani Morata’nın bulunduğu bölgeye dönmek, Las Phalanx’a gitmeye kıyasla daha kısa sürüyordu.

 

Denizdeki gizemli gün doğumu ve gün batımlarına uzaklardan duyulan şarkı sesleri eşlik ediyordu.

 

Bir deniz yolculuğu, özel anlar ve romantizm yaratmak için harikaydı.

 

Hwaryeong ve diğer üyeler güneşlenerek veya manzarayı izleyerek bu nadir rastlanır gemi yolculuğunun tadını çıkartıyordu.

 

Sarı Oğlan da karnının üzerine yatmış şekilde güvertede dinleniyordu.

 

Möööööööö!

 

Sıcak ahtapot çorbası eşliğinde mola verilmişti.

 

Boğa normalde böyle lezzetli şeyler yiyemezdi ama tabii ki tüm bunlar maaşından kesilecekti!

 

Sarı Oğlan, gözlerini kapatarak huzurla dinlenmeye koyulmuştu.

 

Las Phalanx’ta sıkı çalışmıştı, yani artık dinlenme zamanıydı.

 

Morata’ya dönüş yolculuğunda Weed’in ekibiyle Hayat Bahşedilmiş Heykeller üç farklı gemiye dağıtılmıştı.

 

Arkalarına da mütemadiyen onları takip eden, koca bir ada kadar iri bir balık takılmıştı.

 

Las Phalanx’tan ayrıldıkları sırada avuç kadar bir heykelken denize dalar dalmaz mercan resiflerini ve diğer balıkları yemeye başlayıp ansızın irileşmişti.

 

Pulları güneş ışığı ve deniz sularıyla birlikte ışıldıyordu.

 

Yalnızca görünüşüne bakılınca devasa bir güce sahipmiş gibi duruyordu!

 

Wyvernlerse ağırlıkları gereği heykellerin üzerine tüneyerek onları arkadan takip ediyordu.

 

İçlerinden biri, yani iri gözlü Wy-7, pulların üzerinden kayarak foş diye suya düşmüştü. Ve yeniden yüzeye çıkmıştı.

 

Suyu seven Surka bile yükseklik korkusuna rağmen denizin tadını çıkartmak için balığın üzerine atlamıştı.

 

“Senin adın ne?”

 

Bu soruyu duyan balık, hafifçe yüzeye batıp yükselerek cevap verdi.

 

“Kaplumbağa.”

 

“İsmin Kaplumbağa mı? Ama ne kabuğun var ne de kaplumbağaya benziyorsun.”

 

“Kaplumbağa, kaplumbağa.”

 

Bu Hayat Bahşedilmiş Heykel, kendisine Kaplumbağa adını takmıştı.

 

Tüm hayatını yalnızca nesli tükenmiş canlıların heykelini yapmaya adayan Oymacı Latcherry’nin Las Phalanx’taki birkaç başyapıtından biriydi.

 

Orijinal adıysa Maleins Airnoto Kaplumbağasıydı!

 

Derin denizlerde yaşayan ve olgunlaştığında kafasıyla kuyruğu haricinde kalan kısımlarını örten bir kabuk geliştiren devasa bir kaplumbağaydı.

 

Las Phalanx’ta hayat bahşedilen nesli tükenmiş veya nadir bulunur pek çok canlının yanı sıra hoş görünümlü ve artistik olanlar da mevcuttu.

 

*******

 

Weed, oyuncak bebek kıyafetlerine düğme dikiyordu. Ayrıca gözlerini takıyordu ve bu, son derece hassas bir işti!

 

Bu işten bıkmış usanmış olsa da oyuncak bebeklere göz veya düğme takarken en ufak bir hata yapamazdı.

 

“Düğmeler için deniz kabuğu öğütmeliyim. Farklı renklerde kabuklar dikersem ürün değeri artacak olmalı. Tabii ki bir materyal ücreti olmayacak ve eşsiz bir havaları olduğu için iyi satacaklar.”

 

Weed, ticaretin tamamen üretim maliyetini kısmak ve müşterileri kazıklamaktan ibaret olduğuna inanıyordu!

 

Bu sırada Deniz Kızlarından aldığı bazı eski haritaları da kontrol ediyordu.

 

“Tanımla!”

 

****

 

Planetis Denizinde Bir Yerin Haritası

Dayanıklılık: 3/10

Okunaksız kayıtlara sahip bir harita.

Astronomik konumlara, rüzgara ve deniz akıntılarına göre oluşturulmuş.

Define Derecesi: D

 

****

 

“Bir define haritası, ha?”

 

Korsanların gizli hazinelerine veya bir gemi enkazına yönlendirme ihtimali yüksekti.

 

Kıymetli bir deniz canlısıyla ilgili bilgiler içeriyor da olabilirdi.

 

Eskimekten yer yer silinip dökülmüş olması çok üzücüydü.

 

“Bana kalırsa Yurin bunu onarabilecek olmalı.”

 

Harita Onarımı, yalnızca Maceraperest ve Ressamların sahip olduğu bir yetenekti. Haliyle Weed’in böyle bir yeteneği yoktu.

 

Resim yeteneği düşüktü ve becerisi yalnızca renkleri karıştırmaya yetecek kadardı.  

 

O da farklı renklerde metalleri karıştırarak renklendirilebilen zırhların aksine kıyafet yapımında boya kullanması gerektiği içindi.

 

“Normal bir D sınıfı harita, tamamlamak için gerekli çabanın karşılığını verecek kadar bile kar getirmez.”

 

Weed, denizin maceralarla dolu olduğunu biliyordu.

 

Deniz Kızlarından topladığı bir yığın haritası vardı.

 

Kimileri deniz canlılarının, girdapların ve sualtı mağaralarının konumlarını gösteriyordu!

 

Tıpkı karada olduğu gibi açık denizde de yapılacak bir sürü şey vardı.

 

Fakat Weed’in şu anki denizcilik becerisiyle denizde maceralara atılması çok fazla vakit alırdı.

 

Deniz, sualtı manzaraları, kayalar, deniz rüzgarları derken hepsiyle ilgili bilgileri kafasına sokması en az 1-2 yıl sürerdi.

 

Las Phalanx’a seyahat etme sebebi eline bir harita geçmesi ve bir görevi olmasıydı ama deniz maceraları bambaşka bir hikayeydi.

 

“Bu haritaları kıyafet yapmak için kullanmalıyım asıl.”

 

İnsanları macera arzusuna motive eden kıyafetler! Evet, sahiden gerçek hazinelere yönlendiren kıyafetler yapacaktı.

 

Böylece eski haritaların deri ve kumaşlarını kullanan Weed, birkaç giysi ve çanta yaptı.

 

“Şansı yaver giden birileri, onları bir şekilde bulacaktır.”

 

Weed, bu kıyafetleri ‘Hazinelere Yönlendirir’ başlığıyla satacaktı, yani bir kaybı olmayacaktı.

 

Yolculukta yapacak pek bir işi olmadığı için tüm okyanus haritalarını kıyafete dönüştürüyordu.

 

Bu sırada Zephyr kendisini adamakıllı deniz balıkçılığına veriyor, Pale ve Maylon çifti gözlerden ırak takılıyor ve birbirlerine utana sıkıla çiğ balık yediriyordu.

 

Hwaryeong ve Bellot ikilisi de başta Surka ve Romuna’yla güneşlenirken an itibarıyla deniz canlılarına performans sergiliyordu.

 

Seo Yoon ise çoğunlukla güvertede dikilip iş üstündeki Weed’i izlerken şimdi direğin üzerine tünemiş halde denize bakıyordu.

 

Savaşlar sırasında Savaşçının Cesaret Miğferini taktığı için yüzü görünmezken rüzgarda savrulan saçlarıyla bir resimden fırlamış gibi görünüyordu.

 

Weed’den başka hiç kimseyle konuşamıyor, herhangi birinin sesini duymasına dahi izin vermiyordu.

 

Hala huzursuz hissediyor ve pek çok tuhaflık taşıyordu.

 

Weed de yalnızlığını görmesine rağmen ona yaklaşıp onunla konuşamıyordu.

 

“Las Phalanx’ta olanlar yüzünden ona gerçekten borçluyum… Görevi yapabilmemi de Hermes Loncasıyla savaşabilmemi de ona borçluyum.”

 

Seo Yoon’a çok minnettar olduğu barizdi ama ona her bakışında aklına babası geldiği için eskisi gibi davranamıyordu.

 

Aralarındaki tek iletişim, arada bir ona yemek uzatırken yaşadıkları bakışmalardı.

 

“Bir heykel falan yapayım en iyisi.”

 

Diyen Weed, biraz deniz suyu toplayarak berrak gökte birkaç bulut yarattı.  

 

Beyaz bulutlar ve kara bulutlar.

 

Deniz, Bulut Oymacılığına aşina olmak için en uygun alandı.

 

Öylesine güzel ve gizemli bir manzaraydı ki Versailles Kıtasına döndüklerinde epey sohbet konusu olacaktı.

 

Seo Yoon, göğü izliyordu.

 

Weed de büyük bir ciddiyetle, Sanatsal becerilerini yükseltme amacıyla heykel yapıyordu ancak sonuç şaşırtıcı olmuştu.

 

Çünkü heykelinin tasvir ettiği manzara, eğitmenlerinin ağaç evinde ızgara et yedikleri andı.  

 

Bir bulut heykeli olması gereği detayları içermesi için hızlı davranılmalıydı ama Weed’in El Becerisi, insanların tanıyabileceği bir şey yaratabilecek kadar iyiydi.

 

Ama elbette ki bir heykel olarak değersizdi!

 

Seo Yoon’un yüzünde maske olduğu için nasıl bir ifadeye büründüğünü anlamak zordu fakat Weed, bulut heykeline bakan kızın mutlu olduğunu düşünüyordu.

 

“Bulutlar resmen denizin üzerinde süzülüyor. Ve bu bölgenin deniz mahsulleri de sağlam fiyatlara gidecek olmalı. Acaba bir sürü devasa yengeç yakalayıp ana karada satsam mı? Taze kırmızı çipuralardan tutup sahilden de biraz midye çıkartırsam…”

 

Deniz, bir doğal kaynak deposuydu. Deniz mahsullerini toplayıp satmak da para getirirdi.

 

“Keşke karada olduğu gibi denizde de spekülasyon yapabilseydim.”

 

İşte grup bu şekilde denizleri aşarak kıtanın Kuzey kesimine ilerliyordu.

 

**************

 

Morata’da yetersiz deri zırhlar giyinmiş bazı oyuncular sağa sola koşturmakla meşguldü.

 

“Bay Demirci, sipariş ettiğim kılıç ne zaman hazır olacak?”

 

“İsminizi söyleyebilir misiniz lütfen?”

 

“Anchovy Stew.” (Hamsi kapama)

 

“Listede 23. sıradasınız. Korkarım 2 gün kadar beklemeniz gerekecek.”

 

“Off, daha erken çıkamaz mı?”

 

“Bekleyen onca kişiye baksanıza.”

 

Müşteriler, Demirciden istedikleri şeyler için sıra olmuştu!

 

Bu manzara bu dükkana özgü değildi. Demirciler ve Zanaatkarlar, dolup taşan görevleri yüzünden ağlama noktasına gelmişti.

 

“Mor Ok satılır. Uçurum kenarındaki zehirli bitkilerden yapılan oklar.”

 

“Morata halkı. Acele etseniz iyi olur, çünkü elimde yalnızca 2000 tane var.”

 

“Ben yetenekli bir Büyücüyüm ve katılacak bir parti arıyorum. Lütfen iki gün kadar ciddiyetle avlanmaya niyetliyseniz beni davet edin. En az üç gün süreceği garanti büyüler de yapabilirim.”

 

“Biz görür görmez canavarların üzerine koşan 3 Savaşçıyız. Bizi iyileştirmek isteyen biri çıkarsa hemen şu anda zindanlara yönelebiliriz.”

 

“80 Flios Kılıcı satıyorum. Sabit, temiz bir fiyattan 150 Altına bırakırım.”

 

“Birlikte avlanmak isteyenlere de kapım açık.”

 

“Zindanlarda rehberlik edecek biri mi lazım?”

 

Morata’nın her noktası hayat doluydu!

 

İnsanlar macera, görev veya av fırsatı bulmak için kendilerini pazarlamaktan veya mutluluklarını sergilemekten çekinmiyordu.

 

Meydanda bir şeyler alıp sattıktan sonra da birer parti kurup zindan gezmek veya avlanmak için yola çıkıyorlardı.

 

“Bu taraftan.”

 

Mööööööö.

 

Bu mekanın eşsiz bir özelliğiyse tüccar olmasalar bile çoğu oyuncunun en az 1 buzağıyı sürüklüyor olmasıydı.

 

İneğe binmek yürümekten daha hızlı bir hareket imkanı tanıyordu, yükünüzü taşıyabilmesi gibi bir rahatlığı da vardı.

 

Pek çok aile, birlikte Kraliyet Yolu oynuyordu.

 

“Anneme bir kılıç almam lazım… Bir inek satmam gerekecek herhalde.”

 

Ekipman sağlamak için inek satmak da mümkün olunca bu, yeni oyuncular için gerekli bir mala dönüşmüştü.

 

Bazı kullanıcılar, forumlarda “Morata’da Nasıl Gelişilir” başlıklı paylaşımlarda bile bulunuyordu.

 

****

 

Başlık: Selam olsun, yeni Morata oyuncuları!

 

Benim adım DeIlbell, Ana Kıtada başlayan ve sonunda bir kulübe edinerek buraya yerleşen bir oyuncuyum.

 

Bu metni, Morata’nın çaylaklarını birkaç konuda bilgilendirmek için yazıyorum.

 

1. Heykelleri Takdir Edin

 

Şehrin çeşitli noktalarında büyük bir Oymacı olan Morata Lordunun elinden çıkma heykeller bulunuyor.

 

Mesleğinize bağlı olarak o heykelleri görmenin sizlere çok yardımı dokunacaktır.

 

Bu gerçekten Ana Kıtada bile rastlanılamayacak kadar büyük bir fırsat.

 

Ayrıca gece yarısı Işık Kulesinin etrafına periler toplanıyor ve Freya Tanrıçası Heykeli yakınlarında güvenilir din adamları bulunabiliyor.

 

2. Yeterli Parayı Toplayın ve Sanat Merkezine Girin

 

Morata Sanat Merkezi bu kıtanın yalnızca bu noktasında bulunan ve ziyaret etmeniz gereken bir yer. Eşi benzeri yok.

 

Bu Sanat Merkezinde edineceğiniz istatistiklerin çaylaklık günlerinizde çok yardımı dokunacaktır.

 

Versailles Kıtasının dört bir yanından oyuncuların onca yol gelmesi gerektiren Sanat Merkezinin sizin burnunuzun dibinde olması çok hoş değil mi!

 

Giriş ücreti olan 3 Altın çaylaklar için epey büyük bir meblağ olsa da pişman olmayacaksınız.

 

Sanat eserlerini gördüğünüzde Oymacı veya Ressam sınıfı oyuncularına gerçekten saygı duymaya başlayacak ve onlara iyi davranacaksınız.

 

Unutmayın, Sanat Merkezinde ne kadar çok iyi eser olursa bizim için o kadar faydalı olur.

 

3. Şehirden Fazla Uzaklaşmayın

 

Morata günbegün büyüyen, gelişmekte olan bir şehir.

 

Muhtemelen tüm Versailles Kıtasında bu şehir gibisini bulamazsınız.

 

Ama işin kötü yanı şu ki Kaşiflerin daimi çabalarına rağmen Kuzey Kıtasında keşfedilmemiş pek çok bölge bulunuyor.

 

Yani adamakıllı hazırlanmadan şehirden ayrılıp uzaklaşacak olursanız hayatta kalma ihtimaliniz düşük.

 

Bu son derece basit bir gerçek olabilir ama gizli noktalarda ölen çok fazla oyuncu olduğu için buraya not düşmek istedim.

 

4. Parti Üyelerinizden Ayrılmayın

 

Burada, Morata’da sizinle benzer seviyede çok fazla oyuncu var. Gelişme aşamasında onlarla maceralara atılmaya çalışın.

 

Pek çok arkadaş edinebilir ve ileride çok faydasını görebilirsiniz.

 

5. Mesleğinizi Özgürce Seçin

 

Son zamanlarda en çok ilgi çeken meslek hiç şüphesiz ki Element Ustalığı.

 

İtaatkar Alevli Çakıllar ve Tozlularla birlikte avlanmak çok keyifli!

 

Element Ustalarının görünümleri de çekici ve gösterişli.

 

Ama Morata’daki meslek havuzu çok sıkıcı.

 

Morata Lordu bir Oymacı, öyle değil mi?

 

Savaş odaklı mesleklerdense sanat veya üretim odaklı olanlar da popüler olmalı.

 

Freya Rahiplerinin de en iyisi olduğu herkesçe söylenebilir.

 

Peki sizin gerçek arzunuz, Versailes Kıtasında gerçekten istediğiniz meslekle dolaşmak değil mi?

 

6. Kendi Evinize Sahip Olun

 

Morata’da ev sahibi olmak kolay.

 

Bir kulübenizin olması bile sizi bu şehre yaklaştırır.

 

Evler dinlenmek veya öğe depolamak için kullanılabilir, bahçeye ağaç da dikilebilir.

 

Bir macerayı tamamladıktan sonra Freya Tapınağından biraz Kutsal Su edinmeye çalışıp bir ağaç büyütün. Ağaçlarınız gerçekten hızlı büyüyecek ve çok meyve verecektir.

 

Bu meyveleri para karşılığı pazarda satabilmenizin yanı sıra Tanrıça Freya’nın lütfunu taşıdıkları için onlardan Şans ve benzeri etkiler de edinebilirsiniz.

 

7. Sivillerin İhtiyaç Duyduğu Öğelerden Edinin

 

Morata civarındaki yaratık ve canavarlardan deri toplamak, komşularınızla Arkadaşlık Puanınızı arttırabilir.

 

Bu süreçte iyi öğeler bile bulabilirsiniz, yani onları satıp çaylak ekipmanları almanız için iyi bir yoldur.

 

8. Asayiş Güçlerini Kullanın

 

Bu, Morata’nın en önemli kısmı ve ayrıca sizi bilgilendirmeyi en çok istediğim konu.

 

Ana Kıtada pek çok kale ve şehirde bulundum ama sanatsal ilerlemeleriyle birlikte Morata’yı diğerlerinden gerçekten ayıran nokta, bu.

 

Morata Lordunun başardığı görevler sayesinde yüksek bir Şöhrete sahip olduğunu varsayıyorum.

 

Ve bu şehrin etrafı henüz haritası çıkarılmamış zindanlar ve avlanma sahalarıyla çevrili.

 

Morata’nın silahlı kuvvetleri boyun eğdirme yoluyla çevrede düzeni sağlamak için Freya Kilisesi Rahipleriyle daimi bir iş birliği içerisinde.

 

Eğer keşif ekibine katılır ve özenle avlanırsanız Arkadaşlık ve Katkı puanlarınız yükselecektir. İstatistik ve tecrübe puanı geliştirmenin avantajlı bir yolu olduğundan bahsetmiyorum bile.

 

Herkes Morata Lordu Weed’in askerler ve sivillerle çok iyi anlaştığını biliyor olmalı.

 

Bu dünyada tesadüflere pek sık rastlanmaz.

 

Heykelleri takdir ederek istatistiklerini geliştiren kişiler, bu istatistik puanlarının ne kadar faydalı olduğunu biliyordur.

 

Biz de Weed gibi olabiliriz.

 

9. Hadi Görevlere Girişelim

 

Kuzeye dağılmış sivillerin büyük bir çoğunluğu Morata’da toplandı.

 

Ve aralarında tarihi antikalar ile belirli hikayelere sahip kişiler de var.

 

Onların görevlerine başlayacak olursanız çeşitli, bağlantılı görevlere yönlendirilebilirsiniz.

 

Ben hemen pes etmek yerine sonuna dek gidelim derim.

 

Bu Versailles Kıtasının her bir zerresinin tadını çıkartmalıyız.

 

Her şeyi basit tutmaya çalıştım ama yazarken fazla gaza geldiğim için çok uzadı.

 

Morata’da mızrağını kuşanmış Dellbell’i görecek olursanız, gelip selam verin lütfen.

 

****

 

Bu, Morata’da yaşayan yüksek seviyeli bir oyuncunun paylaşımıydı.

 

Kraliyet Yolunun en yüksek yüzdesine yerleşen oyuncular, Morata’da maceralara atılmaktaydı.

 

Dellbell de onlardan biriydi ve paylaşımı 7000in üzerinde yorum almıştı.

 

Iche ve Eira ise Morata Rahibeleriydi.

 

Freya Kilisesinin bir parçası olmalarına rağmen onlar da maceralarla meşguldü.

 

Zor olsa da Rahipler/Rahibeler bile Parti Avlarına katılabilirdi. Kutsal Şövalyelerle birlikte çarpışmaya en uygun meslek onlarındı.

 

Yaşlı Kilise Rahibesi, “Oymacı Weed’in güvenilir biri olduğunu söylüyorlar. Onun için hiçbir görev imkansız değildir diyorlar.” dedi.

 

Asayiş Güçleri de fikir belirtti.

 

“Freya Kilisesi Weed’e sonsuza dek minnettar olacak. Freya Kilisesinin kayıp Kutsal Hazinelerini geri getiren oydu.”

 

“Oymacı Weed’in saygıdeğer yeni bir macerayı daha tamamladığını biliyor olmalısınız. Ben de böyle bir macerada yer almak isterdim. Onun maceralarını işitmek bile iyi olurdu.”

 

Weed hakkında dedikodu yapan siviller, Morata’da çok yaygındı.

 

Çünkü Weed onların Lorduydu ve tamamladığı görevlerin Morata üzerindeki etkisi çok büyüktü.

 

“Bu Weed ne kadar özel biri acaba?”

 

“Asla geri adım atmayan korkusuz, zeki biri.”

 

Weed’e yönelik bu tutku yalnızca Iche ve Eira’ya mahsus değildi, Morata’nın tüm kadın oyuncuları için geçerliydi.

 

 #Weed’in masalı… Masalın sonu… Deniz kızlarının bu masala ağlayışı… Morata oyuncularının Weed’i korkusuz biri olarak görüşü ve ona hayran oluşu… Gerçekten ne diyeceğimi bilemediğim bir bölümdü. Sanırım yazar, önceki bölümlerdeki aksiyondan sonra kısa bir mola vermek istemiş. Bakalım bu mola ne kadar sürecek ve yeni aksiyonlar ne zaman başlayacak! Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr